• Sonuç bulunamadı

Sanat kavramı ile tanışma ve transaksiyonel analiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanat kavramı ile tanışma ve transaksiyonel analiz"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÖRSEL KÜLTÜR ANABİLİM DALI

SANAT KAVRAMI İLE TANIŞMA VE

TRANSAKSİYONEL ANALİZ

(2)

Sezen ÇOBANOĞLU TALAY tarafından hazırlanan bu çalışma tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Oybirliği/Oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

……….. Doç. Dr. Abdurrahman DEVECİ

………..

Prof. Dr. Engin BEKSAÇ ………..

(3)

TEŞEKKÜR

Sanat Kavramı İle Tanışma ve Transaksiyonel Analiz konulu yüksek lisans tez çalışmamda yardımlarını esirgemeyen , yapıcı eleştiri ve önerilerde bulunan, çalışmamda her zaman motive eden değerli hocalarım, Prof. Dr. Engin BEKSAÇ, Doç. Dr. Abdurrahman DEVECİ, Dr. Öğretim Üyesi Özkan ERTUĞRUL ve ölçek geliştirme aşamasında yardımlarını esirgemeyen Dr. Öğretim Üyesi Demir Ali ERGİN’ e, çalışmam süresince fedakârlık gösteren annem, eşim ve ilham kaynağım olan kızım Derin’e, Müdürüm Harun EREN ve Sevda Mutlu ÖĞÜTÇÜ başta olmak üzere çalışmama katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkür ederim.

Tezin Adı: Sanat Kavramı ile Tanışma ve Transaksiyonel Analiz

Yazan: Sezen Çobanoğlu Talay

(4)

ÖZET

Sanat kavramı insanlığın varoluş süreçlerinden itibaren dikkat çekmiş, ilgi görmüş ve daima tartışmaya açık kalmış bir olgudur. Birçok düşünür bu konuya kafa yormuş ve tartışmıştır. Bu amaçla hem felsefi hem de antropolojik bakış açısından karşılaştırmalı bir ortamda Transaksiyonel analizin durum, önem ve işlevini ele alacak bir yöntem ile “Sanat Kavramı ile 0-7 Yaş Arasında Tanışma ve Transaksiyonel Analiz Etkisi” değerlendirilmiştir.

Transaksiyonel analiz kişilik, kişilerarası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam, psikopatoloji, psikoterapi gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan psikolojisi ile ilgilenen bir yaklaşımdır. Transaksiyonel analiz, yetişkinlik sürecinde yer alan davranış modellerimizin, üç ego durumu olan çocuk, ebeveyn ve yetişkin modellerine göre şekillendiğini ve ego durumlarını şekillendiren deneyimlerin 0-7 yaş arasında gerçekleşmesini konu alır.

Edirne Tasarım Çocuk Atölyesinde Eylül 2016 – Haziran 2017 tarihlerinde sanat eğitimi alan ilgili yaş grubundaki 30 çocuğun davranışsal, sanatsal gelişimleri incelenmiştir. Çocuklarının sanat eğitimi almasını isteyen 30 ailenin, meslek grupları ve sanatsal yatkınlıkları değerlendirilmiştir. 10 aylık eğitim sürecinde, çocukların davranışsal, sanatsal gelişimlerinde olumlu bir ilerleme gözlemlenmiştir. Transaksiyonel analiz kavramı ile sanat ile 0-7 yaş arasında tanışma ilişkisini “Çocuk Sanat Yaklaşımlarını” temel alarak “felsefe” ve “sanat” kavramlarını ilişkilendirerek değerlendirdiğimizde; yetişkinlik döneminde karşılaşılan özgüven eksikliğinin giderilmesi, etkili iletişim, birlikte başarma ve liderlik becerilerinin gelişimine, 0-7 yaş aralığında verilen sanat eğitiminin önemli katkılarda bulunduğu görülmüştür. Bu sahada yapılan çalışma sayısı oldukça sınırlıdır. Bundan dolayı yapılan bu çalışma önemli arayış, sunuş ve değerlendirme yoluyla bir tür öncü olmayı hedeflemektedir.

(5)

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR ……… ii ÖZET……… iii İÇİNDEKİLER………. vi KISALTMALAR……….. xv GİRİŞ ... 8 a.Problem ... 8 b.Amaç ... 9 c.Önem ... 9 d.Sayıltılar ... 9 e.Sınırlılıklar ... 9 f.Tanımlar ... 9 ARAŞTIRMA YÖNTEMİ ... 10 a.Araştırmanın Modeli ... 10 b.Evren ve Örneklem ... 10 c.Veriler ve Toplanması ... 10 d.Anket….………...10 KAYNAKÇA ... 65 EK A. ANKET ... EK-1

(6)

I. BÖLÜM

TRANSAKSİYONEL ANALİZ

1. Transaksiyonel Analiz Kavramı………... 1.1. Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk....………...………...………... 1.2. Transaksiyonların Analizi………... 2. Nasıl Farklılaşıyoruz?... 3. E-Y-Ç ve Çocuklar……...

II. BÖLÜM

EGO DURUMLARI

1. Ego Durumları Yapısal ve İşlevsel Analiz………... 1.1. Eleştiren Ebeveyn………... 1.2. Bakım Veren Ebeveyn………... 1.3. Doğal Çocuk………... 1.4. Uyumlu Çocuk………... 1.5. İsyankâr Çocuk………...

III. BÖLÜM

ÇOCUKLUK DÖNEMİ KARARLARI

1. Kesişen ve Üstü Kapalı Transaksiyonlar………... 1.1. Büyüme Çocuk Olma………...…...

(7)

1.2. Önemli Olma... 1.3. Bir Yere Varma... 1.4. Yakın Olma………... 1.5. Ait Olma………... 1.6. Düşünme………....

2. Sanat Eğitimi……… 2.1. Sevda Mutlu Öğütçü (Röportaj)………... 2.2. Derin Talay……… 2.3. Sanat ve Çocuk………...

IV. BÖLÜM

SANAT KAVRAMI İLE TANIŞMA

1. Ünlü Ressam ve Düşünürlerin Sanat Tanımlamaları………... 1.1. 0-7 Yaş Sanat Çalışmaları………... 1.2. Başlangıç Noktası………. 1.3. Sanatla Büyü Kızım………... 1.4. Sanatla Terapi………... 1.5. Sanatla Büyüyen Çocuklardan Özgüven Kareleri………

SONUÇ………... KAYNAKÇA………. DİZİN………. EKLER………...

(8)

GİRİŞ

AİLELERİN SANAT EĞİTİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

Bernard Shaw’a göre “Sanat; davranışımızı, karakterimizi, adalet ve sempati hislerimizi rafine etmeli; kendi kendimizi tanımamızın, kendi kendimizi kontrol etmemizin, diğerleri için beslediğimiz saygı hislerimizin ve hareketlerimizin yücelmesine hizmet etmeli; bizi adilliğe, zulme, adaletsizliğe ve bayalığa tahammül etmeyecek şekilde geliştirmelidir.” Pablo Picasso’ya göre “Sanat, gerçekleri tanımamıza yardımcı olan bir yalandır.” Friedrich Nietzsche: “Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh.” Salvador Dali: “Çizim, sanatın dürüstlüğüdür. Onda aldatmanın olasılığı yoktur. Ya iyidir ya da kötü.”

Çocuklar, doğdukları andan itibaren bir mesaj bombardımanına maruz kalırlar. Anne-baba başta olmak üzere yaşamlarında yer alan kişilerden gelen özel olan ve olmayan mesajlar doğrultusunda çocuklar bazı değerlendirmeler yapar ve bazı kararlar alır. Yetişkinlik hayatında yaşadığımız sorunların büyük bir kısmı çocuklukta almış olduğumuz kararlardan kaynaklanır. (Harris, 2012: 59-62)

a.

Problem

Çocuğun çocukken almış olduğu sanatsal bir yaklaşım “yeni kararlar” almasına zemin hazırlayabilir mi?

Transaksiyonel analiz kavramı ile sanat ile 03-06 yaş arasında tanışma ilişkisini “Çocuk Sanat Yaklaşımlarını” temel alarak “felsefe” ve “sanat” kavramlarını ilişkilendirerek değerlendirdiğimizde; yetişkinlik döneminde karşılaşılan özgüven eksikliğinin giderilmesi, etkili iletişim, birlikte başarma ve liderlik becerilerinin gelişimine, 03-06 yaş aralığında verilen sanat eğitiminin önemli katkılarda bulunduğu görülmüştür.

Bu konular ışığında okul öncesi (3-6 yaş) arasındaki eğitim sürecinde çocuklara verilecek sanat eğitimine yaklaşımda ailelerin eğitim, gelir düzeyi, mesleki yatkınlık ve bakış açısının etkisi değerlendirilerek, bu alanda oluşturulabilecek farkındalığın etki dereceleri araştırılmak istenmiştir.

(9)

a.

Amaç

Araştırmanın genel amacı; 3-6 yaş arasındaki çocuklara verilecek sanat eğitimi beklentisi ile ilgili, ailelerin etki derecelerini ve farkındalığını araştırmaktır.

Araştırmanın genel amacı çerçevesinde, şu sorulara yanıt aranmaya çalışılacaktır. 1) Ailelerin sanat eğitimine yaklaşımı ile kültürel yapı arasında ilişki var mıdır? 2) Ailelerin sanat eğitimine yaklaşımı ile gelir düzeyi arasında ilişki var mıdır? 3) Ailelerin sanat eğitimine yaklaşımı ile aile içi paylaşımların ilişkisi var mıdır? Ailelerin sanat eğitimine yaklaşımı ile aile içindeki bireylerin sanat eğitimi almış olmaları arasında ilişki var mıdır?

b.

Önem

Bu araştırmanın;

1) Ailelerin sosyo kültürel yapısı ile sanat eğitimi beklentisi arasındaki ilişkinin açığa çıkmasına

2) Ailenin sanat eğitimine ilişkin görüşlerinin sanat eğitimine nasıl etkide bulunabileceği hakkında bilgilendirmeye

3) Ailelerin çocukların sanat eğitimine ilişkin gerçekçi hedef belirlemesine katkı

sağlaması umulmaktadır.

c.

Sayıltılar

1) Ankete, deneklerin verdikleri cevaplar onların gerçek görüş ve düşüncelerini yansıtmaktadır.

2) Deneklerin kendi kişilik özelliklerinin farkında olduğu varsayılmaktadır.

d.

Sınırlılıklar

Bu araştırma;

1) Edirne ili ile,

2) 03-06 yaş arası çocuğu olan aileler ile sınırlıdır.

e.

Tanımlar

(10)

ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

a.

Araştırmanın Modeli

Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. Ailelerin sanat eğitimine ilişkin görüşleri ve davranışlarının 03-06 yaş arası çocukları üzerindeki etkileri betimlenecek ve diğer bağımsız değişkenlerin de etkileri araştırılacaktır.

b.

Evren ve Örneklem

Araştırmanın evreni Edirne ve merkez illeri içerisinde bulunan, 03-06 yaş arası çocukları olan ailelerden oluşmaktadır.

Örneklem için küme örnekleme kullanılacaktır. Araştırma evrenden seçilecek kümeler üzerinde yapılacaktır. Edirne Tasarım Çocuk Atölyesi- Sezai Irmak Art Academy ve Trakya Birlik Ana sınıfında olan ilgili yaş grubundaki 30 ailenin, çocuklarının davranışsal, sanatsal gelişimleri ile ilişkisi değerlendirilecektir.

c.

Veriler ve Toplanması

Araştırmada, araştırmacı tarafından geliştirilen 1 anket kullanılmıştır.

d.

Anket

Araştırmanın bağımsız değişkenleri hakkında veri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen anket ailelerin sanat eğitimi yaklaşımlarına ilişkin kişisel-kültürel bilgilerini belirlemeye yönelik 25 sorudan (bağımsız değişken) oluşmaktadır. (EK A)

A) Kültürel yapı (1.-4.sorular) B) Gelir düzeyi (5-9.sorular)

C) Aile içi paylaşımlar (10-12.sorular)

(11)

EK A. ANKET

Bu anket Trakya Üniversitesi, Görsel Kültür Anabilim Dalı öğrencisi Sezen ÇOBANOĞLU TALAY’ın Sanat Kavramı ile Tanışma ve Transaksiyonel Analiz tez çalışması için yapılmaktadır. Anketin amacı 3-6 yaş arasındaki eğitim sürecinde çocuklara verilecek sanat eğitimi beklentisi ile ilgili, ailelerin etki derecelerini araştırmaktır. Araştırma bilimsel bir nitelik taşıdığından derlenen kişi ve aile bilgileri gizli tutulacaktır.

Göstereceğiniz ilgi ve tüm yardımlarınız için teşekkür ederiz.

1) Cinsiyetiniz? a) Kadın b) Erkek 2) Eğitim düzeyiniz? a) İlkokul b) Ortaokul c) Lise d) Ön lisans e) Lisans f) Lisansüstü ve üstü 3) Çalışıyor musunuz? a) Evet b) Hayır

4) Çalışıyorsanız mesleğiniz nedir?

a) Ev kadını

b) Memur

c) Emekli

d) İşçi

e) Özel sektör

5) Eşiniz çalışıyor mu?

a) Evet

b) Hayır

6) Eşiniz çalışıyorsa mesleği nedir?

a) Ev kadını

b) Memur

c) Emekli

d) İşçi

e) Özel sektör

7) Gelir düzeyi açısından kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

a) Düşük

b) Ortanın altı

c) Ortanın üstü

(12)

8) Kaç çocuğunuz var?

a) 1

b) 2-3

c) 4-5

d) 5 ve üstü

9) Çocuk veya çocuklarınızın yaşı?

a) 1

b) 2-3

c) 4-5

d) 5 ve üstü

10) Ailenizle birlikteyken en çok hangi aktivitede bulunuyorsunuz? (Tek şık işaretlenecek)

a) Sohbet etmek

b) Gezmek

c) Televizyon izlemek

d) Birlikte kitap okumak

e) Sinema- tiyatroya gitmek

f) Spor yapmak

11) Sizce ailede çocuğun konumu nedir? (Tek şık işaretlenecek)

a) Anne-babaya itaat etmek

b) İyi bir evlat olmak

c) Aile içi huzura katkıda bulunmak

d) Yaratıcı farklı bakış açıları geliştirerek, mutlu bir birey olmak

e) Ev işlerinde anne-babaya yardımcı olmak

f) Spor yapmak

12) Günde ortalama kaç saati yalnızca ailenize etkili zaman ayırarak geçiriyorsunuz?

a) 0-2

b) 3-5

c) 6-8

d) 9 ve üstü

13) Sanat eğitimi hangi yaş aralığında verilmeye başlanmalıdır?

a) 0-2

b) 3-5

c) 6-8

d) 9 ve üstü

14) Çocuğunuz sanat eğitimi alıyor mu?

a) Evet

b) Hayır

15) Çocuğunuz sanat eğitimini nerede alıyor?

a) Anaokulu

(13)

c) Sanat atölyesi

d) Kurs

e) Aile

16) Okul öncesi dönemde sanat eğitimi verilmesini faydalı buluyor musunuz?

a) Evet

b) Hayır

17) Sanat eğitimi sizce çocuğa ne kazandırır?

a) Sanat çocuğun ruhsal gelişimini olumlu etkiler

b) Sanat boş zamanları değerlendirmek için önemlidir

c) Sanat eğitimi çocuğun başıboş gezmesini engeller

d) Sanat eğitimi çocuğun ruhunu inceltir

18) 3-6 yaş aralığında bir çocuğun herhangi bir sanat alanında yeteneğini keşfetmek için sizce neler yapılmalıdır?

a) Kurslara gönderilmeli

b) Hareketleri ve davranışları gözlemlenmeli

c) Doğal bir ortam yaratılmalı

d) Yeteneğini açığa çıkarabilecek materyaller alınmalı

e) Sanat alanında yeteneğini keşfetmeye gerek yoktur

19) Çocuğunuzun sanata ve sanatsal aktivitelere olan eğilimi ne derecededir?

a) Oldukça çok

b) Çok

c) Az

d) Çok az

20) Sizin sanata olan eğiliminizin derecesi çocuğunuzun sanata olan eğiliminde ne derecede etkili olmaktadır?

a) Oldukça çok

b) Çok

c) Az

d) Çok az

21) Çocuğunuzun sanatsal aktivitelerine verdiğiniz tepkiler nasıldır?

a) Tepki vermem, önemsemem

b) Takdir ederim, överim

c) Daha iyisini yapabileceğini söylerim

d) Farklı ver orijinal bir detay bulmaya çalışırım

e) Yaratıcılığını geliştirici çalışmalar bulmaya uğraşırım

22) Çocuğunuzla en son hangi sanatsal aktiviteye katıldınız?

a) Tiyatro

b) Konser

c) Sinema

(14)

e) Resital

f) Sergi

23) Ailenizde sanat okuyarak ve sonrasında bu alanda çalışma olanağı bulmuş yakınlarınız var mı?

a) Var

b) Yok

24) Çocuğunuza ne sıklıkta sanatsal bakış açısını geliştirecek (boya, müzik aleti, kostüm vb.) eşyalar alıyorsunuz?

a) Oldukça çok

b) Çok

c) Az

d) Çok az

25) Yetişkinlik döneminde karşılaşılan özgüven eksikliğinin giderilmesinde sizce sanat eğitiminin katkısı olur mu?

a) Evet

(15)

I. BÖLÜM

TRANSAKSİYONEL ANALİZ

1. Transaksiyonel Analiz Kavramı……….... 1.1. Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk....………...………...……….... 1.2. Transaksiyonların Analizi………...

2. Nasıl Farklılaşıyoruz?... 3. E-Y-Ç ve Çocuklar……...,

1. Transaksiyonel Analiz Kavramı

Transaksiyonel Analiz (TA) Amerikalı psikiyatrist Eric Berne (1910-1970) tarafından geliştirilmiştir. Transaksiyonel Analiz kişilik, kişiler-arası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam, psikopatoloji, psikoterapi gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan psikolojisi ile ilgilenen bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, yetişkinlik sürecinde yer alan davranış modellerimizin, üç ego durumu olan çocuk, ebeveyn ve yetişkin modellerine göre şekillendiğini ve bu ego durumlarını şekillendiren deneyimlerin 0-7 yaş arasında gerçekleşiyor olmasını konu alır. Her kuram gibi, Transaksiyonel Analiz de bazı felsefi varsayımlara dayanır. TA’nın temelini oluşturan üç temel varsayım şöyledir:

1. İnsanlar OK’dir.

2. Herkes düşünme kapasitesine sahiptir.

3. İnsanlar çocuklukta aldıkları kararları isterlerse değiştirilebilirler.

1.1. Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk

Transaksiyonel Analiz’in temel taşları arasında belki de en önemli olanı “ego-durumları” dır. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne tarafından “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış olan üç ego-durumunun üzerine temellendirilmiştir. Ebeveyn Ego-Durumu, çocukluk dönemindeki başta anne-baba olmak üzere tüm otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında otorite figürlerinin davranışlarını, farklı durumlarda verdikleri tepkileri, çeşitli konulardaki düşünce ve tutumlarını izler ve kaydederiz.

(16)

Yıllar sonra bu ego-durumu aktif olduğunda, tıpkı çocukken izlediğimiz ve kaydettiğimiz bu otorite figürleri gibi hisseder, onlar gibi düşünür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi tepki veririz.

Yetişkin ego-durumu Eric Berne tarafından kişinin “mantıklı” ve “sağduyulu” yanı olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego-durumu çevreyi objektif olarak değerlendiren, deneyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan ego-durumudur. Yetişkin ego-durumunun belki de en önemli özelliği “şimdi ve burada” ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı hareket etmesidir.

Çocuk ego-durumu kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait kayıtlardan oluşur. Çocukluk döneminde yaşananlar ve bu yaşantılara eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlar Çocuk ego-durumunu oluşturur. Yıllar sonra kişi Çocuk ego-durumundan hareket ettiğinde aslında çok uzun yıllar önce davranmış olduğu şekilde davranmakta ve bu anlamda geçmişi tekrar etmektedir.

1.2. Transaksiyonların Analizi

Transaksiyon, bir kişiden gelen uyaran ve diğerinin ona yanıtından oluşur; elbette bu yanıt, karşısındakinin cevaplaması için yeni bir uyaran haline gelir. Analizin amacı her uyaran ve yanıtın insanların hangi parçalarından- Ebeveyn, Yetişkin-Çocuk kaynaklandığını ortaya çıkarmaktır.

(17)

Tamamlayıcı transaksiyonlarda iletişim sürer. Uyarıcı ile tepkinin tutarlı olması sonucu ortaya çıkan iletişim işlemidir. Bu iletişim işleminde birey herhangi bir ego durumundan mesaj gönderir. Mesajı alan kişide kendisine mesaj gönderilen ego durumundan mesaja yanıt verir. Böylece transaksiyon okları paralel gider.

Kesişen transaksiyonda mesajı ileten çoğunlukla karşıdakinin davetine uyar ve iletişim sekteye uğrar. İletişimde bulunan iki kişiden her biri yalnızca bir ego durumundan hareket eder. Burada farklı olan, uyarıcıyı gönderen kişinin karşısındaki kişinin hedeflediği ego durumundan yanıt alamamasıdır. Tepki bir başka ego durumundan gelmektedir. Başka bir deyişle, “uyarıcı” beklediği “tepki’yi alamaz. Taraflardan birisi ya da her ikisi de ego durumlarını değiştirerek yeniden iletişim kurmadıkça, iletişim kopar.

Üstü kapalı transaksiyonlarda sosyal düzeyde söylenene değil, psikolojik düzeyde iletilene tepki veririz. İletişimde bulunan iki kişiden yalnızca biri veya her ikisi de iki ego durumundan birden hareket eder. Bu transaksiyonlar aynı anda 2 farklı mesaj içerirler. Bu mesajlardan biri sosyal boyuttayken diğeri psikolojik boyuttadır. Açıkça ifade edilen,

(18)

söylenen sosyal mesaj ile, altında yatan, açıkça söylenmeyen ama sözsüz olarak karşıya iletilen psikolojik mesaj birbirine uymaz. Karmaşık bir yapıya sahip olan gizli transaksiyonlar hem tamamlayıcı hem de kapalı transaksiyonları içinde barındırır. Bir gizli transaksiyonun devam edip etmeyeceğini, sosyal düzeyi değil psikolojik düzeyi belirler.

2.Nasıl Farklılaşıyoruz?

Bütün insanlar yapısal olarak birbirlerine benzemektedirler. Çünkü Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk yapılarına sahiptirler.

İki açıdan farklılaşırlar: Her insanın Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk yapısındaki kayıtlar, içerik ve çalışma düzenleri ve bu yapıların işlevleri açısından eşsizdir (benzersizdir). (Harris, 2012: 137)

(19)

3.E-Y-Ç ve Çocuklar

Çocuklara yardım etmenin en iyi yolu ebeveynlere yardım etmektir. Eğer ebeveynler çocuklarının yaptıklarını beğenmiyorlarsa, değişmesi gereken yalnız çocuklar değillerdir.

(20)

Hepimizin içinde bir çocuk ve bir (ya da birkaç) ana-baba vardır. İçimizdeki Çocukla İçimizdeki Ana-Babanın ilişkileri değişik yapılar gösterirler. En sık gözlenen ilişki, İçimizdeki Ana-Babanın İç Çocuğu ezmesi, utandırması, yargılaması ve sürekli denetlemesidir. Bu tür sağlıksız aile içi ilişkiler, çevremizde sık gördüğümüz sağlıksız insan tiplerinin büyüdükleri ortamları oluştururlar. Bu insanlardan bazıları “küskündür”, neşesi yoktur, hiçbir şeyden zevk almaz.

Yaşamın coşkulu bir yanını göremez, yaşamak onun için bir yüktür. Bazıları “gergin” dir,

Her an kaygılı ve tedirgindir. Sağlıklı bir aile ortamı içinde büyüyen kişinin İç Çocuğu ve İç Ana-Babası birbirlerini tanır ve oldukları gibi kabul ederler. Ne var ki, psikolojik yönden sağlıklı aile sayısı azdır; çoğumuz korku, öfke ve utancın baskın olduğu aileler içinde yetişiriz.

İç çocuğu gelişmemiş kişinin en önemli özelliklerinden biri, otorite yanındayken ona sınırsız boyun eğmesi, otorite yanından uzaklaşınca da son derece sorumsuz davranmasıdır. (Cüceloğlu,2012: 15-26)

Edebi eserlere konu olan bu ilişkinin derin yansımalarına ilişkin bölümleri detaylı irdeleyelim. Kafka Babaya Mektup isimli eserinde bu derin etkilenme biçimini aşağıdaki satırlarla ifade ediyor.

“Çocukluk yıllarımdan aklımda kalan sadece bir hatıra var. Sen de hatırlayacaksındır. Bir gece su içmek için sızlanıp duruyordum. Belki gerçekten susamamıştım, belki seni kızdırmak, biraz da kendimi eğlendirmek için yapmıştım bunu. Birkaç öfkeli tehdidin işe yaramadıktan sonra beni yatağımdan alıp evin avlusuna koymuştun ve beni pijamalarımla orada öylece bırakıp kapıyı kapatmıştın. Bunun yanlış olduğunu söylemeyeceğim. Muhtemelen o gece huzura ve sessizliğe başka türlü ulaşman mümkün olmayacaktı. Ancak ben bunu senin tipik çocuk yetiştirme yöntemlerinden biri olarak algıladım ve benim üzerimdeki etkilerinin farkındaydım. Dürüstçe söylemeliyim ki o dönemden sonra gerçekten itaatkardım ama bu içsel olarak beni zedelemişti. Benim için önemli olan o gereksiz su isteyişim ve sıra dışı bir korkuyla gecenin bir yarısı kapı dışarı edilmemdi, bu iki şey doğası gereği birbiriyle hiç örtüşmüyordu. Bundan yıllar sonra bile ruhuma işkence eden o anı beni rahatsız etti.”

Dolayısıyla yaşanan bu tatsız anlar çocukluğun en önemli anlarında derin yaralar açıyordu. (Kafka,1919:12-17)

(21)

Jose Mauro de Vasconcelos ise eserinde bu yansımanın olumlu etkisini gözler önüne seriyor.

“Yıllar geçti, sevgili Manuel Valadares. Şimdi kırk sekiz yaşındayım ve zaman zaman, özlemimde, hep bir çocuk olduğum izlenimine kapılıyorum. Birden ortaya çıkıverecekmişsin, bana artist resimleri ve bilyeler getirecekmişsin gibi geliyor. Hayatın sevilecek yanlarını, bana sen öğrettin, sevgili Portuga’m. Şimdi bilye ve artist resmi dağıtma sırası bende, çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. Ara sıra sevgimle mutluyum, ara sıra da yanılıyorum; bu daha sık oluyor.” (Vasconcelos,1968:208)

“Olup bitenleri çocuklara niçin anlatmalı?”

(22)

II. BÖLÜM

EGO DURUMLARI

1. Ego Durumları Yapısal ve İşlevsel Analiz………... 1.1. Eleştiren Ebeveyn………... 1.2. Bakım Veren Ebeveyn……….... 1.3. Doğal Çocuk………... 1.4. Uyumlu Çocuk………... 1.5. İsyankâr Çocuk………...

1.Ego Durumları Yapısal ve İşlevsel Analiz

“İşlevsel analiz” ego-durumlarının işlevleri üzerinde durur. Diğer bir deyişle, yapısal analizde kişiliğin yapısı incelenirken, işlevsel analizde kişiliğin farklı yanların işlevleri üzerinde odaklanılır. İşlevsel analiz, “Hangi yan nasıl davranır?” sorusuna cevap vermektedir. İşlevsel analize göre,

Ebeveyn ego-durumu aktif olduğunda, iki farklı şekilde davranmaktadır: 1. Eleştiren Ebeveyn

2. Bakım Veren Ebeveyn

1.1. Eleştiren Ebeveyn

Eleştiren Ebeveyn anne-babalığın olumsuz yanını oluşturur. Eleştiren Ebeveyn karşıdaki insanı eleştirir, aşağılar, suçlar, cezalandırır. Eleştiren Ebeveyn hataları hemen görür ve eleştirir.

(23)

Bakım Veren Ebeveyn karşısındaki kişiyle samimi ve içten bir şekilde ilgilenir, ona yardım eder, destek verir, yol gösterir. Bu anlamda Bakım Veren Ebeveyn sıcak, şefkatli, koruyucu ve kollayıcı, izin verici bir anne babadır.

Bu ego durumunda hem işimize yarayan hem de yaramayan bilgiler vardır. Önemli olan işe yararları tutup, yaramayanları değiştirmektir.

İşlevsel analizde Çocuk-ego-durumu üç farklı bölümde ele alınmaktadır: 1. Doğal Çocuk

2. Uyumlu Çocuk 3. İsyankâr Çocuk

1.3. Doğal Çocuk

Doğal Çocuk içinden geldiği gibi davranan yandır. Kişiliğin doğal, neşeli, enerjik yanıdır.

1.4. Uyumlu Çocuk

Uyumlu Çocuk, Doğal Çocuğun içinden geldiği gibi davranmaktan vazgeçerek, anne-babası ve toplumun istediği gibi akıllı, uslu davranmaya başlamasıyla oluşur.

1.5. İsyankâr Çocuk

İsyankâr Çocuk Uyumlu Çocuğun tam tersidir. Anne babanın koymaya çalıştığı kurallara karşı çıkar, çizmeye çalıştığı sınırları ihlal eder. İsyankâr Çocuk surat asarak, istenileni yapmayarak, saldırgan davranışlar sergileyerek isyan eder.

Küçük bir çocuk kumda oynamaktadır.

Bakım veren ebeveyn: “Hadi bakalım oyna ve eğlen!”

Eleştiren ebeveyn: “Üstünü başını pisleteceksin.”

Yetişkin: “Bu kum çok ilginç görünüyor. Bir kale yapabilirim.”

Doğal Çocuk: “Wow, kalem ne kadar büyük bir baksana!” Uyumlu Çocuk: “En iyisi üstümü başımı kirletmeyeyim

(24)

İsyankâr Çocuk: “Kirlenirsem kirleneyim umurumda değil.” (Kafasından aşağı bir kova kumu boşaltırken)

Ayaklarım yere basıyor. (Yetişkin) Kalbim gökyüzünde… (Doğal çocuk)

III. BÖLÜM

ÇOCUKLUK DÖNEMİ KARARLARI

1. Kesişen ve Üstü Kapalı Transaksiyonlar………... 1.1. Büyüme Çocuk Olma………...…... 1.2. Önemli Olma... 1.3. Bir Yere Varma... 1.4. Yakın Olma………... 1.5. Ait Olma………... 1.6. Düşünme……….... 2. Sanat Eğitimi……… 2.1. Sevda Mutlu Öğütçü (Röportaj)………... 2.2. Derin Talay……… 2.3. Sanat ve Çocuk………...

1. Kesişen ve Üstü Kapalı Transaksiyonlar

Transaksiyon; iki kişinin belli ego durumları arasında gerçekleşen, bir uyarıcı ve bir tepkiden oluşan bir iletişim birimidir. Transaksiyonlar basit (yalnızca iki ego durumu arasında) veya karmaşık (iki veya üç ego durumu arasında) olabilir.

Tamamlayıcı Transaksiyon: Uyarıcı ile tepkinin tutarlı olması sonucu ortaya çıkan iletişim işlemidir. Bu iletişim işleminde birey herhangi bir ego durumundan mesaj gönderir. Mesajı alan kişide kendisine mesaj gönderilen ego durumundan mesaja yanıt verir. Böylelikle karşısındaki kişinin ihtiyacı karşılanmış olur. Bu nedenle iletişim devam eder.

(25)

Eric Berne temelde tamamlayıcı, kapalı ve gizli olmak üzere 3 tür transaksiyonun bulunduğunu belirtmektedir.

Tamamlayıcı transaksiyonlar: İletişimde bulunan iki kişiden her biri, yalnızca bir ego (benlik) durumundan hareket eder. Uyarıcıyı gönderen kişi karşısındakinin bir ego durumunu hedef alır; karşısındaki kişi de bu hedeflenen ego durumundan yanıt verir. Başka bir deyişle, “uyarıcı” beklediği “tepki”yi alır. Bu nedenle de iletişim devam eder.

Kapalı Transaksiyonlar: İletişimde bulunan iki kişiden her biri yalnızca bir ego durumundan hareket eder. Burada farklı olan, uyarıcıyı gönderen kişinin karşısındaki kişinin hedeflediği ego durumundan yanıt alamamasıdır. Tepki bir başka ego durumundan gelmektedir. Başka bir deyişle, “uyarıcı” beklediği “tepki”yi alamaz. Bu durumda da iletişim devam etmeyebilir.

Gizli Transaksiyonlar: İletişimde bulunan iki kişiden yalnızca biri veya her ikisi de iki ego durumundan birden hareket eder. Bu transaksiyonlar aynı anda 2 farklı mesaj içerirler. Bu mesajlardan biri sosyal boyuttayken diğeri psikolojik boyuttadır. Açıkça ifade edilen, söylenen sosyal mesaj ile, altında yatan, açıkça söylenmeyen ama sözsüz olarak karşıya iletilen psikolojik mesaj birbirine uymaz. Karmaşık bir yapıya sahip olan gizli transaksiyonlar hem tamamlayıcı hem de kapalı transaksiyonları içinde barındırır. Bir gizli transaksiyonun devam edip etmeyeceğini, sosyal düzeyi değil psikolojik düzeyi belirler.

Sağlıklı insan, "anne baba, çocuk benlik" durumlarını "yetişkin" benlik durumunun denetiminde kullanabilen kimsedir. Yani, özerkliğini kazanmış ve bütünleşmiş benlik durumuna sahip olan kimse ruhsal bakımdan sağlıklıdır. Sağlıklı olan bireyler, her üç benliği duruma göre kullanırlar. Temel ve basit, çoğu kez de çarpıcı olan bu sözcüklerin kolayca anlaşılması, TA yaklaşımının güçlü bir özelliğidir. Ayrıca sadece üç ego durumu yoktur.

Görünen o ki; yaşamın seçenekleri çoğu insanın zannettiğinden çok daha fazladır. Değişik durumlarda farklı seçenekleri kullanabilmek, kişinin daha esnek olabilmesine, iletişiminin zenginleşmesine, belki de daha eğlenceli bir yaşantısının olmasına yol açmaktadır.

1.1. Büyüme Çocuk Olma

(26)

başlarına “yetersiz”, “güçsüz”, “beceriksiz” oldukları mesajını vererek ve onların bağımsızlık yönündeki hareketlerini baltalayarak onların kendine güvenmeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan kişiler olmalarına yol açarlar.

Bu çocuklar çocukken “büyümeme” kararı alır ve tüm bir yaşamı kendi iki ayağı üzerinde yürüyemeyen, başkalarına bağımlı küçük bir çocuk olarak yaşarlar.

Bazı anne-babalar çocuk gibi hareket ederek çocuklarını bir büyük gibi davranmak zorunda bırakırlar. Bu çocuklar “çocuk olmamalıyım” kararına varırlar. Daha küçük bir çocukken bir büyük gibi davranmaya, sorumluluklar almaya başlarlar.

1.2

. Önemli Olma

Türkiye’deki geleneksel aile yapısı düşünülecek olursa, çocuğun aile içinde pek bir önemi yoktur. Evde üzülmemesi, desteklenmesi, kızdırılmaması, sevindirilmesi, vs. gereken anne-babadır. Böyle bir durumda çocuk anne-babasından aldığı mesajlar doğrultusunda doğal olarak “Ben önemli değilim…” kararına varır.

1.3. Bir Yere Varma

Anne-babasından bir nedenle “Bir yere varma!” mesajını alan çocuk, bir yere varmamaya karar verir ve bu yasaklama doğrultusunda hareket ederek, çeşitli şekillerde, çeşitli davranışlar sergileyerek, başarılı olmayı, bir yere varmayı farkında olmadan sabote eder.

1.4.

Yakın Olma

Şayet bir çocuk anne-babasına yaklaştığında bir karşılık göremiyor hatta inciniyorsa, bir süre sonra bu acı verici girişimlerinden vazgeçer ve kendi kendine “yakın olmayı” yasaklar. Yetişkinlik yaşamında, özellikle sevgi alışverişinde bulunacağı yakın ilişkilerinde, bir başka insana yakınlaşmakta, yakınlık duygularını göstermekte sıkıntı ve sorun yaşar.

1.5. Ait Olma

“Ait Olma!” yasaklamasının kökünde çocuğun küçükken diğer çocuklardan bir şekilde ayrılması vardır. Anne babanın farkında olmadan çocuklarına verdikleri mesaj “Sen onlardan biri değilsin!” dir. Çocukken bu yasaklamaya maruz kalmış kişiler yetişkinlik

(27)

hayatında bir gruba dâhil olmakta, ya da bir gruba ait olmakta zorluk yaşarlar.

1.6. Düşünme

Çocuğun düşüncelerini ifade etmesine izin verilmediğinde, ya da ortaya attığı fikir ve düşünceler anne-babası tarafından aşağılandığında, çocukta "Düşünme!" yasaklamasına yol açar. Çocukken bu yasaklamaya maruz kalmış olan çocuklar, ilerideki yetişkinlik yaşamlarını "düşünmeyen”, “akıllarını kullanmayan” kişiler olurlar.

2. Sanat Eğitimi

2.1. Sevda Mutlu Öğütçü (Röportaj)

2012 yılında yaşamın bana verdiği en güzel armağan olan, kızım doğdu. Sığ olan yaşamda, inceliklerden arınmasın diye, Derin ismini koyduğum kızımın, geç kalmasını istemediğim bu okyanusa, sanata, dört yaşında ilk çizgisiyle adımlarını atmasını istedim.

Tasarım çocuk atölyesi ve Sevda Mutlu Öğütçü ile kesişti yollarımız. Yaklaşık on beş ailenin, 4-5 yaş grubunda yer alan çocuklarına, sanat eğitimi, orman pedagojisi ve drama dersleri aldırmak istemesiyle birleşen bir yolculuktu bu.

Ailelerin tanıştığı ilk toplantıda, sanki yabancı yazarların kitaplarında anlattığı bir terapi seansında gibiydim.

Derken yaklaşık iki senedir atölyede kızına eğitim aldıran bir anneden, sarsıcı bir soru geldi. Kızım seneye, sanat eğitiminin olmadığı bir okula gittiğinde ne olacak? Bu kadar emek, özgüven, sanatsal bakış açısı ile yorumladığımız bu düzenin bir anlamı olacak mı?

O zaman transaksiyonel analiz kavramı ile tanışmamıştım. Sevda Mutlu Öğütçü’nün anlatmaya çalıştıklarını, Thomas A. Harris kitabında şöyle özetlemişti.

“Hayatındaki ilk deneyimleri keşfetmek, çiçeklerin beraberindeki çamur, hayvanlar, çiftlik gezileri, hikâye anlatma akşamları, telaşsız ebeveynlerle yapılan samimi ve arkadaşça konuşmaları olan küçük çocuk, yetişkinliğinde zengin bilgilere ve pozitif duyguya sahip olacaktır”.

Ve bugün ilham kaynaklarımdan biri olan bu özel insanla bu röportajı yapmaktan çok büyük bir mutluluk duyduğumu belirtmek isterim

.

(28)

Resim1: Sezen Çobanoğlu Talay “Sanat ve Çocuk”, 2018 S.Ç.T: Sanat ve çocukluk kavramları size ne çağrıştırıyor? Tasarım çocuk atölyesini ve sizi tanıyabilir miyiz?

Resim 2: Sevda Mutlu Öğütçü “Tasarım Çocuk Atölyesi”, 2018

S.M.Ö: Sevda Mutlu Öğütçü. İstanbul Marmara Güzel Sanatlar resim bölümü mezunuyum. Sanatı çocukluğumdan beri kendimi ifade edebilmenin yolu olduğu için tercih ettim. Aileden gelen de bir yeteneğim vardı. Dolayısıyla bu yolu seçmemi destekleyen ailem de oldu. Babam bana hep bir modeldi. Sanat eğitimimi tamamladıktan sonra özel bir üniversitenin vakıf okulunda çalıştım. Dört yıla yakın öğretmenlik deneyiminde, çocukların varlığın içerisinde kör olduklarını gördüm. İlkokul ve ortaokullarla deneyimim oldu. Öğretmenliğin ilk yılında tabi çok heyecanlı oluyorsun, duyguların çok yüksek, yapmak

(29)

istediklerin, performansın, potansiyelin üst seviyede. Mümkün olduğu kadar da özgürlükçü bir öğretmen olmanın gayesindesin. Ben de çocuklara hep şu cümleyi kurardım.

Çocuklar serbestsiniz, istediğiniz rengi kullanabilir, istediğiniz renkle başlayabilirsiniz. Önce hayal edin. Bir yıl, iki yıl, üç yıl, çocuklardan gelen sesleri henüz duymamıştım. Fakat dördüncü yılımda çocukların benim özgürlükçü söylemlerime karşı, bana verdikleri yanıtları daha dikkatle duymaya başladığımda bir ses şöyle demişti.” Hocam ben renk bulamıyorum, hangi renk ile başlayacağım?” Kırk sekiz tane rengin içerisinde çocuklar renk bulamaz haldelerdi. Bu benim için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Çünkü o olanaklara sahip büyümedim ben. Çalışarak okudum. Kullandıkları boyaların markalarından, çeşitliliğine kadar sahip oldukları olanaklara, üniversitedeki birçok arkadaşım sahip değildi. Öğrenciye yanıtım şu oldu, kırk sekiz tane rengin içerisinde seçebilecek bir renk bulamıyor musun?

Bu bende çok büyük bir karar verme anına sebep oldu. Ve bulunduğum yerde olmamam gerektiğini düşündüm. Benim oradaki öğretmenliğimi doldurabilecek çok kişi var. Ben daha zorlu, daha yoklukla terbiye olan, yokluktan yaratımlarını oluşturan çocukların yanına gitmeyi istiyordum. O yıllarda da güneydoğuda çok fazla projeler yapılmıyordu. Ama kardeş okullar vardı.

Kardeş okullara gidip orada projeler yapıyordum. Ardından istifa edip Afganistan’a gitmeye karar verdim. Yaşadığımız yaşantılar genetik miraslar gibi on yıl on beş yıl sonra karşımıza çıkabiliyor. Afganistan’a gittiğimde yokluğun içerisinde yaratma süreçlerinin daha derin olduğunu gördüm. Elimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Kadınlarla ve çocuklarla uzun süre çalıştım. Boyalar ve fırçalar götürdüm. Ama kâğıt, karton herhangi bir şey götürmek aklıma gelmemişti. Buluruz diye düşünmüştüm. Afganistan’ı anlatıyorum çünkü Tasarım Çocuk Atölyesinin nasıl doğduğu onunla alakalı olan bir konu. Ve biz orada hiçbir şey bulamadık. Kâğıt, karton, tahta... Taşları boyadık. Araştırma yaparken, geçmiş tarihe baktığınızda, sanatın daha derin, daha özenle yapılmış ve daha göz alıcı olduğunu görürsünüz. Mesela bir camiyi incelediğinizde; yeni yapılan camilerde var, günümüz camileri. Ama bunlar geçmiş mimari ile karşılaştırılamayacak kadar özensiz. Peki bu kadar imkansızlıklar içerisinde, nasıl şimdiki imkanlar ile kıyaslandığında bu kadar güzel yapılabiliyor? Bu tasarımın doğuşu, yani yaratım süreçleri estetik, uğraş, beceri… Bu biraz bizim yoklukla sınanmamız ile alakalı bir şey. Burada şimdi kendimi anlatmaktan ziyade, tasarımı anlatıp, atölyenin oluşum sürecini söylediğimde zaten kendimi anlatmış olacağım. Afganistan dönüşünde ülkedeki varlığa, zenginliğe, burada maddi zenginliklerden söz

(30)

etmiyorum. Doğanın bize verdiği zenginliklerden bahsediyorum. Bunların farkına varamayan büyük bir insan topluluğu ile karşılaştım. Sanatla yoğrulduğun için bu konuya derin bir hassasiyetle bakıyorsun. Ve sorunumuzun görememek olduğunu, hatta varlıkların, çokluğun, çoğulun görememeye neden olduğunu…

Ardından da araştırmaya başladım. Mesela çok kalabalık ailelerde, çoğunlukla çocuklarını fark edemez yetişkinler. Sekiz çocuğunun içerisinde hangi çocuğun, hangi özelliklere sahip olduğunu anlayamazlar, kaynar gider… Bu yüzden o kırk sekiz tane rengin içerisinde renk seçemiyor çocuk. Ve ülkeye geldiğimde bu kez, çocuklarımızı görebilmeyi nasıl sağlayacağımızı çok düşündüm. Bu bir tasaydı. Eğitmenin hangi alanda olursa olsun, endişesiydi. Zaten bizler rahat üretmeyiz. Şairler, yazarlar, aklınıza gelebilecek her yaratım sürecinden gelen insan… Mutlaka bir sıkıntı yaşar, sancı yaşar. Doğum sancısı da çok acıdır, ama kadın orada güzel bir şeyler olacağını bildiği için o sancı bizlerin algılayabileceği bir sorun anlamına gelmez.

Bizim 21.yy. da Türk toplumu olarak sancımız, üretememek ve kendimizi ifade edememek. Dolayısıyla tasalar içerisinde olan bir eğitimcinin, çocuğuyla ne yapacağını düşünmesiyle başladı.

Ve bu çocuk sanatla, doğayla, müzelerle yoğrulsun istedim. Ama bunu gerçekleştirebilmek benim elimdeydi. Çünkü bana ustam, hocam derdi ki;” Sevda çok eleştiriyor, çok düşünüyor ve çok tartışıyorsun. Yapma.” Neden dediğimde;” Değiştiremeyeceğin bir şeyi tartışma derdi.” Ne yapmalıyım diyordum? “O zaman değiştir”. Ve bende eğitim sitemini, toplumu, değer yargılarımızı, geleceğimizi, hepsini düşündükten sonra ortaya bir şeyler çıkarmam gerektiğini anladım.

Doğan çocuklar var ve öğretmenler her doğan çocuktan sorumludur. Sadece öğretmenlerde değil, her birey, ortaya çıkan, dünyaya gelen her canlıdan sorumludur. Bunları anlatabilmek, onlara dokunabilmek için sanatla yoğrulmalarını istedim. Çünkü, sanatla doğan çocuk, hayatta karşılaştığı sorunlarda, mutlaka bir çözüm yolu bulabiliyor kendisine, bu özel ifade biçimini kullanabiliyor.

S.Ç.T: Uzun zamandır sanat ve doğa temelli eğitim üzerinde çalışıyorsunuz, bize bu eğitim modellerini ve klasik okul öncesi eğitim yönteminden farkını anlatır mısınız? S.M.Ö: Ülkemizdeki eğitim sistemine, ana akım eğitim sistemi diyoruz. Bizler daha farklı yollar seçenler olarak alternatif eğitimciyiz. Alternatif, ülkenin belirlenmiş sisteminin dışında kalan bir yaklaşım olarak tanımlanıyor. Dünyadaki eğitim araştırmalarına

(31)

baktığımızda sanat, doğa, müzeler, orman veya farklı materyallerle çalışmalar, bunların hepsi farklı eğitim yöntemlerine ayrılmış. Bende araştırmalarım sonucunda kendime yakın olanı seçtim. Sanat benim çıkış noktamdı. İlerleyen çalışmalarda, çocuklarla deneyimlerimde tek başına sanatın yeterli gelmediğini gördüm. Sanattan öncesi vardı. Doğa, orman…

Dolayısıyla sanatı ve doğayı birlikte yürütmenin daha doğru olacağına inandım. Çünkü hepimiz doğanın bir parçasıyız. Biz de aslında bir mucize, bir eseriz.

Dünyadaki araştırmalara baktığımda, doğa eğitimiyle başlayan ve sanatla yoğrulan, daha sonra kendini ifade edebilecek alanlara devam eden çocukların özgüvenli, çözüm odaklı, liderlik vasıflarının daha baskın öğrenmeye daha fazla açık olduklarını, kalıplara sığmayan, farklı, yani içlerinde alternatif kişilikler barındırdığını, dikte edilen şeylere hayır diyebildiklerini, söylenen bir fikrin perde arkasını da düşünebileceklerini öğrenmiştim. Ve öğrencilerimle bu kavramların gerçekliğini deneyimledim. Bu yöntemi yıllarca uygulayan ülkelerdeki okulların yaptıkları analizlerde bu sonuçlara ulaştıklarını gördüm.

Resim 3: Tasarım Çocuk Atölyesi “Çizgi ve Resim Çalışmaları”, 2016

S.Ç.T: Çalışmalarınızda gözlemlediğim bir detay daha var. Sadece çocuklar üzerinde değil, ailelerin de bu konuda bilinçlenmesini sağlayan yaklaşımlarınız oluyor. Çocuğumla beraber katıldığım bir doğa aktivitesinde, çocukların karar alma sürecini nasıl desteklediğinizi gözlemledim. Yola nasıl ve hangi yönden devam etmeleri gerektiğini, birbirlerinin fikrini sorarak, farklı alternatifler üreterek, karar verdiler. Bu anlamda da bir rol model işleviniz oluyor değil mi?

(32)

S.M.Ö: Ailelerle çok yakın iletişim halindeyiz. Yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesinin, sadece çocuğu iyi tanımak, aileye kapıyı kapatmak olduğunu düşünüyorum. Aileye daha fazla kapıyı açmak, aileyle daha fazla samimi olmak lazım. Onların yaşamlarını daha iyi gözlemlemek lazım. Çocuğa ulaşabilmenin en önemi yolu aile çünkü. Bu noktada iletişim becerileri oldukça önem kazanıyor. Türkiye de aileyle yakın temasın sorun yaratacağına ilişkin bir kanı var. Ben bunun tam tersini uyguladım. Önce ailelere kapıyı açtım ve onları tanıdım. Onların farklılıkları var, hepsi birbirine benzeyen insanlar olabilir; ama aile hayatları farklı. Böylece bu içsel yolculuğa ailelerle başladık. Sonra ailelerin çocuklarını teslim edeceği eğitmeni, çok iyi tanımalarını istedim. Çünkü istemesek de çocuklar bize benziyor. Gözüne baktığı öğretmene benziyor. Her ne kadar kendime benzeyen çocuklar yaratmak gibi bir düşüncem olmadıysa da ailelerin eğitmeni iyi tanıması, çocuğun bu anlamdaki davranışlarının yorumlanmasında büyük önem taşıyor. Bir çocuğun dünyasına inebilmek, aslında o çocuğun anne ve babasını yakından tanımaktan geçiyor. Onları tanıyıp, bir bağ kurdukça, çocuğun bağlanmasının daha hızlı ve daha derin olduğunu gözlemledim. Bu yüzden benim için aileler çok kıymetliler.

S.Ç.T: Çocukların okul öncesi dönemde sanat eğitimi alması düşüncesinde çıkış noktanız neydi?

S.M.Ö: Okul öncesi dönemdeki çocukların, oyun döneminde olan çocuklar olduğunu biliyoruz. Fakat bu çocuklar, oyuncaklara boğulan çocuklar olmamalı. Okullara baktığımızda, biraz araştırdığımızda, okul öncesi eğitim veren kurumların iç mekanlarında bir sürü oyuncak olduğunu görüyoruz. Bunun yanlış olduğunu söyleyen çok kaynak var. Mesela şöyle düşünelim. Küçük bir çocuk, kendi oyuncaklarının olduğu odasında ne kadar zaman geçiriyor? Bir de mutfağa bakalım. Çocuk mutfakta daha fazla zaman geçirir. Veya bahçede daha fazla zaman geçirir. Oyun dönemi denilen dönem, oyun oynayacağı dönem değildir. Oyuncaklara boğulacağı bir dönem değildir. Her şeyi oyun yoluyla algıladığı dönemdir aslında. Bir de kritik bir dönemdir. Baktığımızda ilk dört yaşımızı hatırlamayız çoğunlukla. Hatırlayabilenler çok nadirdir.

Peki o dönem bizim temel yapı taşlarımızı oturttuğumuz bir dönemse eğer, bu dönemde sanat, oyun, doğa birbirine karıştığında, çocuk daha hassas, daha sevgi dolu, daha barışçıl, daha merhametli, daha duygulu olur. Çünkü sanat ve doğa, insanın kendi içsel sürecine yolculuk yaptırır. Çocukları hep gözlemledim ve tepkilerini ölçtüm. Fırçayı renge batırdığında istediği gibi özgürce savurmasını sevdim. O da o anı sevdi.

(33)

Resim 4: Tasarım Çocuk Atölyesi “Desen Çalışmaları”, 2017

S.Ç.T: ''Çocuklar Atölyede Büyüsün'' ''Bir Çocuk Değişir, Tüm Dünya Değişir'' felsefesinin altında neler yatıyor?

S.M.Ö: ''Bir Çocuk Değişir, Tüm Dünya Değişir'' felsefesinin de ortaya çıkmasındaki ana neden şuydu. Bütün çocuklara ulaşamıyoruz. Ama, bir çocuk dünyada sevgiyle, barışla veya dünya için güzel bir şeyler yapma gayesinde var olursa bütün dünyayı değiştirebilir. Finlandiya da şöyle bir yaklaşım vardır. Çocuklara patik ördürmezler. Patikteki yırttığı yamatırlar. Bunun sebebi şudur. Patik örmesi onun için çok büyük bir sorundur, zordur. Ama patikteki yırtığı yamaması, dünyadaki bir eksiği kapatması ile mutlu olması anlamına gelir. Bizlerde çocuklarımıza başarabilecekleri kadar bir şeyler tasarladığımızda, onun mutluluğuyla, yarın dünyanın ihtiyacı olan mucizeler yaratabilecekler. Çünkü küçücükken bir deliği yamamayı öğrenen çocuklar, geliştirmeye çalışıyoruz.

(34)

Resim 5: “Minik Ustalar Sürrealizm ve Soyut Sanat Sergisi” ,2017

S.Ç.T: Çocuğun çocukken almış olduğu sanatsal bir yaklaşım “yeni kararlar” almasına zemin hazırlayabilir mi?

S.M.Ö: Doğru kararlar almasına zemin hazırlayabilir diyebiliriz. Bakın sanat bir başkası için yapılmaz. Çocukta bunu, her ne kadar sözlü olarak anneme yapıyorum, öğretmenime yapıyorum dese bile, o aslında içinden geleni yapıyordur. Çocuk birey olmaya sanatla devam ettiğinde, aslında hep kendisini anlatır. Kendini anlata anlata, kendini tanımaya başlar. Kendini tanımaya yardımcı olan bir yoldan söz ediyorum. Yarın öbür gün çocuklardan biri, ben mühendis olacağım derse, o ilk dört yıl, hatırlayamadığı süreçlerde aslında taşlarını oturtmuştur ve üzerine koyuyordur. Çocuğun doğru kararlar verdiğine inanıyorum ben.

Çünkü sanatsal yaklaşım bir keşiftir. Kendini keşfeden çocuğun ise, yetişkinlik döneminde verdiği her karar, her yönelimi, her seçimi, içinden gelmesi sebebiyle doğrudur. Bunu yargılayamayız.

S.Ç.T: Size başvuran ailelerin sanat eğitimine yaklaşımı ile gelir düzeyleri arasında bir ilişki var mı? Yine buna paralel sanat eğitimine yaklaşım ile aile içi paylaşımların bir ilişkisi var mı? Size başvuran ailelerde sanatçı, ya da sanatla ilgilenen birileri var mı? Çünkü bu bizim aile olarak en çok yaşadığımız ve sıkıntı hissettiğimiz bir konu. Bu nedenle özellikle sormak istedim. Mesela bu eğitimi alan çocukların ebeveynlerine, sosyal çevrelerinden” çocuğunuz sanata karşı yoğunlaşırsa, bu ülkede iş bulabilir mi,

(35)

bunu düşünüyor musunuz?” soruları geliyor. Nasıl bir yapı buraya geliyor, sizi tanıyor ve bu yolculuğun içine giriyor?

S.M.Ö: Ailelerin ekonomik yapıları tamamen karma diyebilirim. Karma olmasını da çok seviyorum. Çünkü insanlar ilk geldikleri zaman birçok neden ve beklenti ile geliyor. O beklentilerinin nedenlerini dinliyoruz. Sonrasında benden burada neler olduğunu dinliyorlar. Atölyemizde ekonomik anlamda üst seviye veya alt seviye gibi bir limit yok. Bunun önüne geçmek için,” siz istiyorsanız, sizler sanat eğitimini seçtiyseniz mutlaka bir yol bulunur” yaklaşımını benimsiyoruz. Mekân tasarımlarımızda ise, elimizdeki malzemeler kullanılmış, geri dönüşüm imkânı olan, aklımıza gelen ne varsa yaratabildiğimiz ve asgari ekonomi ile oluşturulmuş bir atölye burası. O yüzden de orta kesim daha fazla bizimle. Çünkü onlar her iki dengeyi de çok iyi sağlayabiliyorlar. Üst seviyeyi de çok gözlemledim. Onlar daha çok eğitim kalitesini tespit ettikleri için geliyorlar. Ekonomisi iyi olan ailelerin tercih etmesindeki en önemli sebep, farklı, değişik ve olmayan, başka yerde görmedikleri bir yaklaşım olduğunu düşünmeleri. “Çok farklıymış”, “Diğerleri gibi değil” ifadelerini en çok ekonomisi iyi olan ailelerden duyuyorum. Orta gelir gurubu ise daha bilinçli geliyor. Hocam sanat, doğa, değişik bir şeyler var. Alternatif eğitimi araştırıp gelenler var. Sanat eğitimi ile çocuk harmanlanır ise ne olur? Hassasiyetleri olan, sanatı çok seven aileler var. Sanatı çok seviyorum. Çocuğumda sanattan geçsin diyenler var. Genel olarak baktığınızda ailesi sanatla temas etmiş, çok az aile ve çok az çocuk var.

S.Ç.T: Sanat ve çocuk nasıl buluşuyor? Çocuğa yetişkinlik döneminde nasıl katkılar sağlıyor?

S.M.Ö: Öncelikle çocuğun sanatla nasıl buluştuğunu anlatayım. “Hadi bakalım çocuklar, şimdi burayı boyuyoruz.” diyerek başlamıyor. Bir tohumla, bir noktayla başlıyor. Onun hikâye diline aktarımı ve merakla başlıyor. Önüne boyayı, fırçayı vermekle başlamıyor. Önce çocuğun gözlerinin içine bakmakla, birbirimizin sesini duymakla, bazen elimizi tutmakla, önce içimizdeki renklere ulaşmakla başlıyor aslında sanat eğitimi. Boya, fırça, sonra gelen bir şey… Hatta çocuklarla bazen hiçbir şeye ihtiyacımız olmadığını söyleyebilirim, resim yapmak için bile. Yani kâğıt, boya, renk… Sanat eğitimi aslında çok derin bir felsefe, bunu tecrübe edince, eğitmen daha iyi anlıyor, kendi içinde… Çocuklarımla şu anda hiçbir şey olmaksızın, sanatı gerçek kılabiliyoruz. Hayal ederek, konuşarak, beden dilimizle veya doğada da sanatı hissedebiliyoruz.

(36)

Resim 6: Tasarım Çocuk Atölyesi “Baskı Çalışmaları”, 2017

S.Ç.T: Atölyenizde eğitim alan çocukların, atölye sonrası gelişim ve değişimlerini takip ediyor musunuz? Bu konuda bize paylaşacağınız örnekler var mı? Tasarım çocuk atölyesi 2013 yılında kurulmuş. Ondan sonraki süreçte veliler, çocuklar sizinle nasıl bir etkileşim kurdular?

S.M.Ö: Atölyede eğitim alan çocukların, atölye sonrası gelişimlerini takip ediyorum. Şu anda 3.sınıfta olan öğrencilerim var. Aynı zamanda 2.sınıf ve 1.sınıfta olan gruplarım da var. Sınıfta en hızlı okumayı öğrenen çocuklar olduğunu duydum ailelerinden, fakat nitekim öğretmenler bunun farkına varamamış. Şunu yapacağız çocuklar şeklinde öğretmen bildirim verdiğinde, öğretmenim şunu da yapalım veya bunu değil de başka bir alternatif önerisi ileterek cevap veren çocuklar olduklarını duyuyorum. Özgüvenli çocuklar olduğunu hem görüyor hem ailelerinden duyuyorum. Sınıfın liderleri olmuşlar. Herhangi bir sorumluluk alanı olduğunda ilk önce talep eden, isteyen bireyler olmuşlar. Bir de diğer grup var. Fark edilememişler var. Onlar yine buradan çıkan çocuklar. Onlar kendini daha başka anlatıyorlar. Öğretmenlerden bazı konularda, birazcık daha hızlı olabilir veya sınıfın içerisindeki çocuklardan daha farklı gibi cümleler aldığımız çocuklar… Bu noktada aslında öğretmenler tek tip çocuk modeli ile bakmayı bırakamadıkları için onlara yardımcı olamıyor, onlara erişemiyorlar. Öğretmenlere bu konuda yardım etmeyi isterim. Çünkü o çocuklar burada kendini çok iyi anlatabiliyorlardı. Onlar çok daha hızlı öğrenebiliyorlardı. Her birinin kendince farklı bir yolu ve yöntemi vardı.

(37)

Bunu sanatla öğrendiler. Birisi parmağıyla boyamayı seçerken, diğeri bir malzeme alıp, iz çıkarmayı tercih edebilir. Öğrenme sürecinde de artık dinlemek ve söylemek gibi iki tane tercih yok. Bir sürü yol var. Bu nedenle öğretmenlerimizin eğitim yöntemleri konusunda biraz daha derinleşmeleri gerekiyor.

S.Ç.T: Çocukların doğa terapisi ile buluşmasında ebeveynlerin acaba soğuktan hasta olur mu gibi klasik korumacı önyargılarını nasıl kırdınız?

S.M.Ö: Doğa eğitimine Türkiye de ilk ben başladım. Daha sonra yavaş yavaş artan bir süreç oldu. Çünkü bu çalışmaları birçok yere gönderdim. Türkiye de ilk uluslararası sınıf dışı eğitim sempozyumlarını oluşturduk. Devlete bağlı okullar bu uygulamayı tabi gerçekleştiremediler. Ailelerimizden, “çocuklarımız ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında güzel bir şekilde gidebilirler. Ama kışın ne yapacaksınız? “Hasta olmayacaklar mı?” Şeklinde sorular geldi. Öncelikle onlara bir doğa eğitimi sunumu gerçekleştiriyorum. Bunu ben yapmıyorum diyorum. Dünyanın eğitim seviyesi en yüksek, gelişmesini tamamlamış olan ülkelere baktığımızda, yönlerini doğaya ve sınıf dışı eğitime çevirmiş olduklarını aktarıyorum. Bu benim sadece nasıl bir perspektifle baktığımı anlatmaya yarayan bir şey.

Sonrasında bakıyoruz, Kuzey ülkeleri, İskandinav ülkeleri, Orta Avrupa, Amerika, nasıl bu sistemi geliştirmiş? Nasıl hazırlanmışlar? Ardından hepimizin doğanın bir parçası olduğunu hatırlatıyorum. Doğa bizi neden hasta etsin? Neden doğadan bu kadar ayrışıyoruz? Bunun tezat olduğunu daha farklı yollarla kendilerinin düşünmesini sağlıyorum.

Ne kadar yakın olursak doğaya, o kadar insanlaşıyoruz oysa. Doğayı korumanın, bu bilincin küçük yaşlardan başlamasının doğru olduğunu anlatıyorum. Uzun bir düşünme sürecine giriyorlar. Çünkü bu dikte edilecek bir şey değil. Buna inanarak, gönül vererek karar vermeliler. Farkındalık düzeyi yükseldikçe aileler daha kararlı bir biçimde doğa eğitimini onaylıyorlar. 2014 ile 2018 yılını kıyasladığımda, 15 çocuktan 9 çocuğun ailesi izin veriyordu. Şu anda 15 çocuktan 14 çocuğun ailesi doğa eğitimine tamam diyor. Geri kalanların, katılamayanların gerekçeleri ise tamamen alerjik reaksiyonlar. Doğada doğru giyinmenin gerekli olduğunu, eğer doğru giyinmek gerçekleşirse, doğanın bizi hasta etmediğini anlatıyorum. Temiz hava çocukların güçlü, direnci yüksek, kan dolaşımının hızlanması ile bağışıklık sistemlerinin güçlenmesine de sebep oluyor. Doğa eğitiminde aldıkları beceriler, kazandıkları yetenekleri söylemiyorum bile. Dolayısıyla bu noktada çok dikkatli de olmak gerekiyor, eğitmene çok büyük bir sorumluluk da düşüyor. Her ne kadar aileler kendilerini ikna etmişler ise de her zaman bir soru işareti oluyor. “Bir şey olmuş

(38)

olabilir mi?” “Nasıl gelecekler bugün?” sorularını kafalarından atamıyorlar. Bu kaygıları eğitmenin gidermesi gerekiyor.

İlerleyen zamanlarda da çocuklardan gelen mutluluk, beceri, cesaret, bilinçlenme ile ailelerde bu süreçleri çok iyi yönetiyorlar. Hatta bizi, çamurlar içinde döndüğümüzde güler yüzle karşılıyorlar.

S.Ç.T: Sanat ve çocukluk kavramlarına ilişkin üç kelime istesem sizden, neler olabilir?

S.M.Ö: Sanat ve çocuk birbiriyle harmanlandığında, o kadar çok şey gelişir ki aslında, üç şey benim için çok sınırlandırılmış olur. Ama şöyle söyleyebilirim. Heyecan, yol ve yolculuk… Yolculuk kelimesini çok seviyorum. Çünkü her an yolculuktayız, devam ediyoruz ve sınırlandırılmamış bir yolculuk bu. Çocuğu da sınırlandıramıyorsunuz. Siz onun bir yerden bir yere gitmesini engelleyebilirsiniz. Ama o hayal kurarak oraya gidebilir. Sanat da böyle bir şey.

S.Ç.T: Teknolojinin ana vatanı Silikon Vadisi’nin göbeğinde E-Bay, Google, Apple ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını göndermeyi tercih ettikleri okullar, burada bizim atölyemiz gibi, teknolojiden uzak. Bu durumun çıkış noktası ise yaratıcılığın gelişmesi ve basit düşünmenin sağlanması olarak özetleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

S.M.Ö: Bu çok önemli bir konu. Dünyada çok yoğun bir tüketim var. Peki üreticiler nerde? Üreticiler nasıl bir eğitime tabi tutuluyor? Bu kişilere siz dünyadaki en son teknolojik ürünleri tasarlayan insanlarsınız, çocuklarınız neden örgü örüyor, dikiş dikiyor, barınak yapıyor? Niçin hiçbir teknolojik cihaz yok diye sorulduğunda verdikleri yanıt şu oluyor. Bizler en düşük zekanın anlayabileceği basitlikte ürünlerimizi tasarlıyoruz. Eğer benim çocuğum doğa şartlarında hayatta kalmayı başaramazsa, soğukta ayağına giyebileceği bir çorabı, bir kazağı öremezse, bir barınak yapamazsa, yemek yapmayı beceremezse, bunları öğrenemezse sadece tüketime mahkûm olacaktır. Üretim öze dönüştür aslında. Yani ekmek pişirmeyi öğretmemiz lazım. Bunu da yaşa göre uyarlamak lazım. Koca bir somun ekmeği fırında pişirtmek değil, ama patikteki bir yamayı onarmayı öğretmek gibi… Üreten çocuklar olsun istiyoruz. Türkiye de geçmişe bakıldığında doğru eğitim yaklaşımını bildiğimiz ortada… Sadece aldanıyoruz. Çocuklarımıza bir sürü şey yığmaya gerek yok. Minik beceriler katmak ve bu becerileri de yaşamla ilişkilendirmek mühim. Sanatla başlarken nokta ile başlıyoruz dememdeki sebep, bir ağacın da tohumdan yola çıktığını anlatmak.

(39)

Yapılandırılmış kapalı bir alanda öğrendiği her şey, dışarıyla bağlantılı olmalı. Dışarıda işine yaraması ve onu kullanması gerekiyor. Biz burada bunu yapıyoruz. Her ne kadar ilk dört yaşın unutulduğuna ilişkin bir algı olsa da çocuklar burayı unutmuyorlar. Çünkü burada kendilerini keşfettiler. Burada herkes evini keşfetti. Bende kendimi keşfettim. Keşif burada çok derin ve özel oldu. Birbirimizi hiç unutmuyoruz.

Ve ben inanıyorum ki yıllar geçse de burada, sanatla attıkları temeller, onları belki bir sanatçı yapmayacak. Ama sanat eğitimi onlara estetiği, güzelliği, biçimi, formu, kendisi için ona güzel gelen seçimleri yapmasına neden olacak.

2.2. Derin Talay

Resim 7: Tasarım Çocuk Atölyesi “Derin Talay”, 2017

S.Ç.T: Derin sen tasarım çocuk atölyesine gittin. Dört yaşındaki tüm deneyimlerini orada geçirdin. Şimdi ise altı yaşındasın. Birinci sınıfa başladın. Tasarım çocuk atölyesi sana neler öğretti? Neler kazandırdı? Biraz bahseder misin?

D.T: Tamam, söylüyorum. Aslında ben oranın, böyle sıkıcı olduğunu düşünmüştüm. Ama eğlenceliymiş. Eğlence benim işim. Resim çizmeyi öğrendim. Sanatın ne olduğunu öğrendim. Tasarım çocuk atölyesindeki en büyük duygum eğlence ve resimdi.

(40)

D.T: Sanat, içindeki duyguyu yapmaktır. İstediğin zaman duygusal, istediğin zaman eğlenceli, bunu çizebilirsin içinden. Sanat budur. Sanatın ne kadar önemli ve duygusal olduğunu o zaman anlamıştım.

S.Ç.T: Sanatla uğraşmak seni mutlu ediyor mu? Neler yapıyorsun? Atölyeye ilk gittiğinde neler çizebiliyordun? Şimdi neler çizebiliyorsun?

D.T: Sanat beni mutlu ediyor. Sanat içimdeki kalpmiş meğer. Eskiden yaptığım tek şey kız ve erkek çizmekti. Başka bir şey yapamıyordum. Bir de çiçek çiziyordum. Şimdi ise daha çok şeyler çiziyorum. Bulut ve kelebek çizmeyi atölyede öğrendim.

Resim 8: “Derin Talay Atölye Öncesi Çalışma Arşivi” ,2016

S.Ç.T: Doğada vakit geçirmek nasıl bir duyguydu?

D.T: Çok güzel bir duygu. Hayvanlarla iletişim kurabiliyorsun. Yani kuşlarla ıslık çalarak konuşuyorduk. Mesela merhaba demek için değişik bir ses çıkartıyorduk. Biz sadece kuşlarla konuşuyorduk.

(41)

Resim 9: Tasarım Çocuk Atölyesi “Orman Pedagojisi”, 2017

S.Ç.T: Peki Derin, sen bu atölyede sanatçılarla ilgili neler öğrendin? Müzeleri gezdin mi?

D.T: Benim sadece bildiğim bir sanatçı var. Van Gogh. Onun yıldızlı gece resmini çizdim. Bence o çok ünlü ve çok güzel resim çiziyor. İnanılmaz güzel. Müzeleri gezdim. Orada farklı resimler ve heykeller gördüm.

(42)

S.Ç.T: Derin, normal bir okul mu? Atölye mi? Hangisinde öğrenmek daha kolay? D.T: Bence sanatlı bir okul. Sanat daha kolay öğrenmemizi sağlar. Sanat şöyledir ya istediğini çizersin ya serbest boyarsın ya da boyama yaparsın. Yani özgürsün. Bazen bakarak çizebilirsin. Ama ona da gerek yok. Onun daha canlısını da çizebilirsin. Mesela gölgelendirmeyi siz biliyor musunuz? Resmin üstünden bir kez daha geçiyorsunuz. Mesela gözlüklü bir kız, gözlüğün üzerinden birkaç kez geçiyorsunuz. Hem gerçekçi olur hem de gölgelendirme olur. Kesinlikle sanat okulu, çünkü sanatta özgürsün. Normal okulda, her zaman şunu yap ya da bunu yap. Bu çok sıkıcı çocuklar için. Ama sanat daha eğlenceli…

S.Ç.T: Derin, senin yaşında çocuğu olan anne babalara tavsiyelerin var mı? D.T: Sadece sanat, sanat yapın. Ve çocuklara da sanat öğretin, kendinize de. Aslında büyüklerde bir çocuk. Onlar da çocuklarından örnek alarak resim çizebilirler. Büyüklerin içinde çocuk yoksa çok kaba bir insan olurlar. Eğer çocuk varsa çok kibar ve nazik olurlar. Bence babamın içinde çocuk ve yetişkin sarılıyor. Bir kızıyor, bir mutlu oluyor. Belli değil. Kızgınsa büyük, mutluysa çocuk sarılıyordur.

S.Ç.T: Resim dışında başka sanat dalları var mı?

D.T: Sevgiyle öğretirsen, yani demek istediğim bir harf öğretirken, onu boyarsan değişik bir şekil verirsen, bu da bir sanat olur.

2.3. Sanat ve Çocuk

Sevgili kızım Derin, araştırmamın ilk aşamasından beri ilham kaynağım oldu. Bu nedenle yaşanmışlık kokan özel bir bölüm var. Resimlerinin hikayelerine ilişkin aramızda geçen konuşmalar…

(43)

Resim 11: Derin Talay “Sanat ve Çocuk”, 2018

Daha küçük yaşta sosyal farkındalık yönünü geliştiren çocuk, sanat aracılığıyla bu farkındalığı paylaşabileceği bir zemin oluşturmaktadır. Kızım resimde tek gözü olmayan bir kız çizdiğini söyledi. Neden böyle şeyler düşündüğünü ve çizdiğini sordum, böyle de mutlu olabileceğini hissettim dedi. Bak anne elinde keki de var ve o çok mutlu.

Resim 12: Derin Talay “Sanat ve Tasarım”, 2018 - Derin bunları sen mi yaptın? Nasıl yaptın?

(44)

Resim 13: Derin Talay “Sanat ve Düşünce”, 2018 - Anne sence ne çizmişim?

- Gece iki penguen oturmuş gökyüzünü seyrediyor olabilir mi? - Beni hiç anlamıyorsun?

- Derin kardan adamda çizmiş olabilirsin, niye kızıyorsun? - Anne bunu çok ünlü bir sanatçı çizmiş.

- Van Gogh yıldızlı gece mi? - Evet, anne sonunda

Çocuk ya da yetişkin olduğumuzda değerli olma hissini yaratan birliktelik, verilen çabaya, saygı, alınan kararların içinde olma heyecanı... Bunu resimlerini tamamlamaya çalışırken, kızımın heyecanıyla bir kez daha tecrübe ettim.

Yazar, altı yaşındayken fil yutmuş bir boa yılanının resmini çizer.

“Sanat yapıtını büyüklere gösterip, korkup korkmadıklarını sorar. Büyükler, “Korkmak mı?” derler. “Şapkadan mı?” O da bunun üzerine, açık seçik görüp anlasınlar diye, fili yutmuş olan yılanın içini çizer.

(45)

Büyükler bu kez de boa yılanının içi ya da dışının resimleriyle uğraşmayı bırakmasını, kendisini coğrafya, tarih, aritmetik ve dilbilgisine vermesini öğütlerler: “İşte daha altı yaşındayken belki de çok büyük bir ressam olma fırsatını böylece kaçırmış oldum... Büyükler hiçbir şeyi kendiliklerinden anlayamıyorlar.” (Üster, 2013:19)

Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu adlı eserinde çocuğu, “yetişkinlerin bildikleri şeyleri bilmeyen bir insan kategorisi” diye tanımlar. Çocukluk döneminin önemi, seçim hakkı yapamadığımız bir dönem olmasındandır. Özellikle çocukluk döneminde yaşadıklarımız, ileride yapacaklarımızı, eğilimlerimizi belirler, bilinçaltında birikenler bir süre sonra yaratılan eserlerle ortaya çıkar. Çocukluk dönemi alışkanlıklarımızın yetişkinlik hayatımızla ilgisi olmadığını zannederiz. Fakat ilk deneyimler size ne hakkında iyi ve ne hakkında kötü hissetmeniz gerektiğini söyler. Ve bu yön bulma sistemi yetişkinlik mücadelesinde beyninizi yönetir. Yetişkinler çocukluk devreleriyle yön buluyor olduklarını düşünmez. Fakat sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyleri düşünürseniz nereden geldiklerini fark edersiniz. Bunu bir örnekle açıklayabilirim. Bir gün bir yerde renk seçmem istendi ve ben heyecanlandığımı fark ettim. Renk seçmek kesinlikle hayatta kalmaya dair bir beceri olmadığı için anlam vermeye çalıştım. Renkle ilgili ilk deneyimlerim aklıma gelmeye başladı. Ben on iki yaşındayken anneme 2000 dolar (bugünün parasıyla 15000 dolar) miras kaldı. Bu annem için büyük bir paraydı ve onu hiçe sayan babamdan kalmıştı. Bu parayı evin dekorasyonu için harcamaya karar verdi. Bana çeşitli renkler gösterdi ve fikrimi sordu. Kendimi çok iyi hissetmiştim çünkü annem fikrime pek sık değer vermezdi. Mutlu

Referanslar

Benzer Belgeler

Kendisi de 18 yıl boyunca İstan­ bul’un değişik semtlerinde semai kah­ veleri işletmiş olan Üsküdarlı Vasıf Hoca, çalgının oyun havaları, şarkı ve

In comparison, in rainbow trout digestive tract is shorter because of possessing short intestine, anatomic stomach and pyloric caeca are present...

Bu bağlamda tez çalışmasında, Türkiye’de 1970 ile 2010 yılları arasındaki sanat tarihi yazımında, Modernist Sanat Tarihi yazımının etkisindeki tek bir

Bu kullanımda kavram, kendisini eskiden yeniye geçişin sonucu olarak görmek için ya da kendisini klasik bir geçmiş üzerine inşa etmek için antik çağlarla ilişkilendiren

Bunu sağlayan şey kültür kavramıyla açıklamaya çalıştığımız süreçler ve uyarlanma stratejileridir..  Doğal ihtiyaçlarımızı giderirken, onları sadece doğal

[r]

Bu fikri biraz daha ilerletip ilk 2, 3 ya da 4 kişi- yi otomatik olarak reddedip sonra gelenler arasın- dan reddedilenlerden daha iyi olanı seçebiliriz.. Ama çok da

Because of the fact that errors made by learners is a sign of process of constructing new language system, which is called interlanguage; error analysis is highly