• Sonuç bulunamadı

Osmanlı İmparatorluğunda Telkîh-i Cüderî (Çiçek Aşısı) Haldun Eroğlu-Güven Dinç-Fatma Şimşek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı İmparatorluğunda Telkîh-i Cüderî (Çiçek Aşısı) Haldun Eroğlu-Güven Dinç-Fatma Şimşek"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

The Smallpox Vaccine in The Ottoman Empire

Prof. Dr. Haldun EROĞLU**

Yrd. Doç. Dr. Güven DİNÇ***

Yrd. Doç. Dr. Fatma ŞİMŞEK****

ÖZ

Osmanlı İmparatorluğu’nun on dokuzuncu yüzyılda içinde bulunduğu siyasi, askerî ve ekonomik sıkıntılara rağemn tebaanın sağlık sorunlarıyla ilgili yoğun çaba harcadığı görülmektedir. Dönemin en önemli sağlık sorunlardan biri olan çiçek hastalığı özellikle çocuklar için büyük bir tehlike idi. İm-paratorluk hem nüfus azlığını ortadan kaldırmak hem de sağlıklı bir nesil yetiştirmek için çiçek has-talığına karşı bir dizi önlem almıştır. Bu önlemlerden en önemlisi hastalığa karşı aşı uygulamasıdır. Çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için Avrupa’dan çiçek aşısı getirilirken daha sonra ülkenin değişik bölgelerinde aşı evleri kurarak hastalığa yakalananlar sağlığına kavuşturulmaya çalışılmıştır. Öte yandan özellikle toplu olarak yaşanılan alanlardan olan okullarda ve hapishanelerde aşı uygulamasına daha fazla dikkat edildiği anlaşılmaktadır. Bazen okulların tatil edilmesine kadar giden önlemler alın-mıştır. Özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başlarında çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için dört adet nizamname çıkarılmıştır. Çıkarılan her nizamnameden sonra ortaya çıkan aksaklıklar yeni çıkacak olan nizamnamede giderilerek çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için bütün hukuki yollar kullanılmıştır. Aşı uygulamasında ortaya çıkan ihmalleri önlemek için başta bölgenin idarecisi olmak üzere aileler de sorumlu tutulmuş, hatta çiçek aşısı yaptırmayan ailelere para cezası ile tecziyesi de uygulanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun o dönemde içinde bulunduğu ekonomik sı-kıntılar çiçek aşısı uygulaması sırasında da kendini göstermiş bazen aşıcılar ve doktorlara yapılacak ödemeler konusunda bir hayli sıkıntı çekildiği belgelere yansımış bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler

Osmanlı, Çiçek Hastalığı, Çiçek Aşısı

ABSTRACT

It is seen that the Ottoman Empire in the nineteenth century, spent the intensive effort for her vassal despite the political, military and economic troubles. One of the most important health problems in the period smallpox was a great danger, especially for children. The Empire has taken a series of me-asures against smallpox in order to raise a healthy generation and also to abolish the lack of population. The most important application of these measures was vaccinated against the disease. The smallpox vaccine was conveyed from Europe to extinguish smallpox. Later on founded the house vaccination in the different regions of the country, it was tried to regain the health of those afflicted with the disease. On the other hand, the vaccination especially in public schools and prisons in the living areas where more attention is understood that. Sometimes the school holidays to be taken as measures. By the end of the nineteenth century, especially in the early twentieth century, the four regulations were prepared to eliminate smallpox. Any defects in after each regulation, which will be issued a new regulation, by eliminating all the legal ways to eliminate smallpox is used. To avoid any omissions in the vaccine, particularly the region’s administrator responsible for the afflicted families, even families who do not take the smallpox vaccine administered with a fine and punishment. In the Ottoman Empire at that time showed itself in the economic difficulties during the implementation of the smallpox vaccine, and sometimes doctors and also vaccinators could not take any payments due to these economic distress. All these information were reflected in the documents.

Key Words

Ottoman, Smallpox, Smallpox Vaccine

* Bu çalışmada, belgelerin temini ve çevirisi Güven Dinç ve Fatma Şimşek, metnin kaleme alınması Haldun Eroğlu tarafından gerçekleştirilmiştir.

** Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, erogluh@ankara.edu.tr *** Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, gdinc@akdeniz.edu.tr **** Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, fsimsek@akdeniz.edu.tr

(2)

Giriş

Osmanlı İmparatorluğu’nun teba-asıyla ilişkilerini belirleyen politikaları hakkında daha önce kaleme alınan bir yazıya; “Osmanlı İmparatorluğu’nun

son yüzyılı, dışarıda, dünyada baş gös-teren yeni düzenin kuruluşuna karşı topraklarını koruma mücadelesi, içeri-de ise yeni oluşturulan dünya düzenin-de yer alabilmek için toplumsal yapıyı batı normlarına uygun şekilde yeniden biçimlendirme dönemi olarak tarihe geçmiştir. Özellikle toplumun katman-ları ve toplum ile İmparatorluk arasın-daki ahengi sağlamaya yönelik çalış-malar imparatorluk tarihinde önemli bir yer tutar.”cümlesi ile başlanmış

idi (Şimşek vd 2009:593-609). Esasın-da imparatorluğun, içinde bulunduğu bütün olumsuz koşullara rağmen dün-yanın gittiği yeni düzene, diğer alan-larda olduğu gibi, sağlık alanında da kendisini uydurmaya çalıştığı görül-mektedir. Osmanlının benzemeye ça-lıştığı Avrupa’nın sağlık alanında ye-nilikler ve gelişmelerinden haberdar olması Avrupalı devletlerin gözünde bir miktar da olsa sempati kazanma-sına yardımcı olabilir ve böylece on-ların nezdinde zaafa uğrayan imajını bu yolla düzelterek daha medenî bir görüntü çizebilmesine imkânı sağlaya-bilirdi (Tekin 2007:9).

Özellikle son zamanlarda kendi-sine tâbi olanların sağlık sorunları ile ilgili bir sağlık politikası oluşturması ve sağlık teşkilatlanmasına gitmesi, devletin tebaasının sağlık sorunlarına sahip çıkmaya başladığının bir gös-tergesiydi. Osmanlı sağlık politikaları bakımından söz konusu dönemde iki önemli gelişme öne çıkmaktadır. İlki salgın hastalıklarla ilgili olarak karan-tinanın uygulamasının 1831 yılında başlatılması; ikincisi 1866 tarihinde

İstanbul’da düzenlenen Milletlerarası Sağlık Konferansı’nın gerçekleştiril-mesidir. Kongrenin toplanma sebebi ise 1831 ve 1865 yılında Osmanlı coğ-rafyasında görülen ve çok etkili olan Kolera salgını idi (Böke 2009:139; Ayar 2005; Ak 2011:254-268).

Osmanlıların, sağlık ve teda-vi hizmetleri konusunda kendinden önceki Türk devletlerinin mirasını devraldığını görülmektedir. Anadolu Selçuklu döneminden itibaren kuru-lan darüşşifa, darüssıhha, bimaristan, maristan gibi adlarla tanımlanan bu-günkü manada hastahane türü sağlık kuruluşlarının varlığı tebaaya sağlık hizmetlerinin verildiğine ilişkin ka-naat sahibi olmada en açık delillerdir. Osmanlı sağlık politikalarının bu bi-linçle yapılıp yapılmadığı konusunda bazı şüphelerin bulunmasına karşın (Aydın 2004:188), aslında genelde Türk devletlerinde, özelde Osmanlı-larda sağlık politikalarının uygulan-masında kendinden önceki Türk dev-letlerinin sahip oldukları gelenekleri benimsemiş olduklarının altını çizmek yerinde olacaktır.

Türk devletlerinde hastalık ve bakıma muhtaç olanlara yapılan yardımlar konusunda son derece hassas davranıldığı tarihi bir ger-çektir. Bunun en güzel örneği Erbil Atabeyi Muzafferüddin Kökbörü’dür (551/1156-630/1232). Erbil Atabeyi Muzafferüddin Kökbörü’nün, en önem-li özelönem-liği sosyal yardımlara verdiği önemdi. O’nun için hayatta en önemli iş, sadaka verip muhtaç olanlara yar-dım etmek ve hayır işleri ile uğraş-maktı. Erbil şehrine onun zamanında hastaneler dışında hasta ve körler için dört adet Hankâh (Darülaceze) yapıl-mıştı. Erbil’de bir hastahane yaptıran Kökbörü aynı zamanda Pazartesi ve

(3)

Perşembe günleri, yaptırdığı bu hasta-neyi ziyaret eder, hastaların herbirini tek tek dolaşır, ihtiyaçlarını sorar, şi-kayetlerini dinler ve eksikliklerin gi-derilmesi için talimatlar verirdi. Mu-zafferüddin Kökbörü’nün yaptırdığı hastanede 1225 yılında ölen İbrahim bin İsmail bin Mehmet adlı tabip göz hastalıkları tedavilerini yapıyordu. Bununla birlikte kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklar için çocuk

yetimhane-si ile sokak çocuklarının kalabileceği

bir bakımevi de yaptırmıştı. Bu yetim-hane ve bakımevinde kalan kimsesiz çocukların her türlü ihtiyaçlarının gi-derilmesi için onlara Sütanneler tayin ettiriyor ve darülacezeler için yıllık yüz bin dinar para ayırıyordu (Eroğlu 2003: 80-83).

Sağlık politikaları bakımından kendinden önceki dönemlere naza-ran hiç de aşağıda kalmayan Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle hanedan üyelerinin ve saray halkının sağlığı ile yakından ilgilendikleri bilinmekte-dir. Hemen her dönemde sarayda bir hekimbaşı bulunur ve bu kişi sarayın ve önde gelen devlet adamlarının sağ-lık sorunlarıyla ilgilenirdi. Taşrada da sağlık hizmetleri darüşşifalar, şi-fahaneler gibi vakıf yoluyla oluştu-rulan kurumlar vasıtasıyla verilirdi. Bu manada Osmanlı taşrasında yer alan darüşşifalardan biri olan Amas-ya Darüşşifası ve baştabibi Şerafettin Sabuncuoğlu en bilinenlerden biridir. O kadar ki Amasya’nın on beşinci yüz-yıldaki halinin bugünün Oxford’una benzetilmesi dikkat çekicidir (Eroğlu 2001:147-156).

Osmanlı İmparatorluğunda he-kimlik kurumu açısından özellikle İstanbul’un fethi, kurumun güçlen-mesine katkı sağlamış, yeni kentte II. Mehmet tarafından açılan darüşşifaya

her türlü hastalığı olan hastalar yatı-rılmış, yeni atanan hekimler, cerrah-lar, göz uzmanları eliyle tedaviler ger-çekleştirilirken bu amaca yönelik çok sayıda eczacılık faaliyeti yürütülmüş-tü (Ünver 1951:365-367).

Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi belgelerine yansıdığı kadarıyla özellikle on sekiz ve on dokuzuncu yüzyıllarda karşı-laştığı ve çözüm üretmeye çalıştığı en önemli sağlık sorunlarından biri olan Çiçek hastalığı incelenecektir. Bu amaçla imparatorluğun karşılaştığı ve önlemler almaya çalıştığı Çiçek hasta-lığının ortadan kaldırılmasına yönelik başta çiçek aşısı üretimi olmak üzere aldığı diğer tedbirleri ve çiçek aşısı uy-gulamaları Osmanlı belgeleri ışığında değerlendirilecektir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Çocuk Yardımları, Hakları ve Has-talıkları

Osmanlı İmparatorluğu’nun -bugünkü terminolojisiyle- sosyal devlet anlayışı ve uygulamaları, mu-adilleri arasında tebaa ile olan iliş-kilerinde daha ileri seviyede olduğu gerçeğini gözler önüne serer. Sözge-limi buna bağlı olarak yürütülen ço-cuk hakları ve yardımları Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal politikaları arasında ilk sıralarda yer tutar. İmpa-ratorluğun hem çocukların her türlü tehlikelere karşı korunmasına, hem de bunun için ihtiyacı olan ailelere yardımların yapılmasına ayrıca önem gösterdiği bilinmektedir. Diğer taraf-tan yetim çocuklara vasî tayin edil-mesi, dilsiz ve göremeyen çocukların eğitimi için yeni eğitim kurumlarının oluşturulması, çocukları kaçırıp fidye isteyenlerin cezalandırılması gibi ko-ruyucu önlemlerin alındığı da sabittir.

(4)

Sosyal alanında olduğu gibi çocukların korunması ve haklarının muhafaza edilmesine de ayrıca fazlasıyla has-sasiyet gösterildiği bilinmektedir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Antalya örneğinde, Osmanlı mahkeme kayıtları olarak adlandırılan şer‘iyye sicillerinden mahkemelerce vasî adı verilen devletin görevlendirdiği kişi-lerce, yetim çocukların yetişkin ve ken-dini kontrol edebilecek yaşa gelinceye kadar babalarından veya ailelerinden kalan malları kontrol etmeleri sağ-landığı anlaşılmaktadır. Müslim-gay-rimüslim ayrımı gözetmeden bütün tebaa için gerçekleştirilen bu koruma ve kontrol mekanizması imparatorlu-ğun sosyal sorumluluk politikasının bir parçası olarak uygulanmaktaydı (Eroğlu 2007:288).

Takip edilen bu sosyal politikalar-da olduğu gibi sağlık politikalarının belirlenmesinin nedenleri arasında -diğer bütün gerekçelerin yanında- on dokuzuncu yüzyıldaki Osmanlı nü-fusundaki azalmanın önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. (Şimşek vd. 2009:595 vd) Bu durumu teyideden Osmanlı arşiv belgesindeki şu cümle-leri dikkat çekicidir:

“…hâlbuki illet-i müstevliye-i

mezkûrenin devâmı yüzünden vukû‘a gelen telefâtın önü alınarak nüfûs-ı Osmânîyenin hadme-i nâkısdan tahlîs emrindeki ehemmiyet…” (BOA.A.MKT.

MHM-502/59)

Osmanlı’da Çiçek Hastalığı

Osmanlı İmparatorluğu’nda sa-dece çocukların hastalıklardan korun-ması ve önlemler alınkorun-masına değil, var olan hastalıkların ortadan kaldırılma-sı ve hastalığa tutulmuş çocuklara tıbbî yardım ve gerekli müdahalenin yapılması için de ayrıca özen gösteril-mişti. Özellikle bu çalışmanın

konusu-nu oluşturan çiçek hastalığı ile ilgili münhasıran gayret sarfedilmiş oldu-ğu, hem bu hastalığın ortadan kaldırıl-ması, hem de hastalanan büyükler ve özellikle çocukların çiçek aşısı (telkîh-i cüderi) olması ve bakımlarına önem gösterilerek gerekli tedbirlerin alın-masına dair ülkenin dört bir yanına emirler yağdırılması dikkat çekicidir (Dinç 2009:79-80). Hatta o kadar ki, hastalığın hızlı ve yoğun biçimde art-ması ve kontrol edilemeyecek düzeye gelmemesi için çiçek hastalığını önle-mek ve ortadan kaldırmak üzere aşı nizamnameleri dahi yayımlanmıştı. Dört defa yayımlanan bu nizamname-lerden ilki 30 Mayıs 1885 tarihli ve do-kuz maddeden (Düstur 1937:273-274; Ünver 1948:222-223), ikincisi 21 Tem-muz 1894 tarihli ve yirmi beş madde-den (Düstur 1939:1486-1489; Ünver 1948:233-235), üçüncüsü 3 Mart 1904 tarihli ve 28 maddeden (Düstur 1941: 1171-1175; Ünver 1948: 250-254), dör-düncüsü ise 13 Ekim 1915 tarihli ve on sekiz maddeden oluşmaktadır (Düstur 1336: 765-767; Ünver 1948: 264-266).

Ancak çiçek hastalığı Osmanlı İm-paratorluğunun sadece on dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın başında karşılaştığı bir sorun değildi. Daha on sekizinci yüzyılın başlarından itibaren Çiçek hastalığı bütün Avrupa’yı oldu-ğu gibi Osmanlı ülkesini de etkisi al-tına almıştı. Çiçek hastalığını tedavi etmek eski medeniyetlerden itibaren farklı biçimlerde uygulanmaktaysa da Batı dünyası bu hastalığın tedavi yön-temini ilk defa Osmanlı İmparatorlu-ğu vasıtasıyla öğrenebilme imkânına kavuşmuştur (Ünver 1948:5-6).

Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nda o dönemde ilk defa çiçek aşısı kullanıl-dığı bilinmektedir. Bu bilgi, 1717-1718 yılları arasında eşinin elçiliği

(5)

vesile-siyle İstanbul’da bulunan Lady Mary Wortley Montegu isimli İngiliz baya-nın İstanbul günlerinde çiçek hastalı-ğı ile iligili gördüklerini kaleme aldıhastalı-ğı mektuplar sayesinde öğrenilmektedir. Ölümünün ardından 1762 yılında neş-redilin mektuplarına göre bu dönemde çiçek hastalığına yönelik uygulama-ların neler ve nasıl olduğunu anlatan Lady Montegü bu konuda şu satırları kaleme almaktadır:

“Bizde pek umûmî ve pek zalima-ne olan çiçek hastalığı bu memlektte keşfedilen aşılanma sayesinde ehem-miyetsiz bir şey. Birçok kocakarılar var ki, sanatları sırf bu ameliyatı yap-mak. Aşı için en muvafık zaman, son-baharın başlangıcı, büyük sıcaklıklar geçtikten sonra. O zaman aile reisleri, aileleri içinde çiçek hastalığına tutul-muş kimse olup olmadığını birbirine soruyorlar. Birkaç aile toplanıyorlar. Adetleri 15, 16’ya çıkınca bu kocaka-rılardan birini çağırıyorlar, o da bir ceviz dolusu en mükemmel cinsten çiçek hastalığının aşısını getiriyor. Hangi damarın açılması istenildiğini soruyor. Aldığı cevaba göre büyük bir iğne ile bir damar açıyor, tırmık kadar bile bir ağrı duyulmuyor, iğnesinin ucu alabildiği kadar aşıyı buraya ko-yuyor. Sonra yarayı bağlıyor, üzerine bir ceviz kabuğu parçası yapıştırıyor. Aynı ameliyeyi diğer dört beş damara da yapıyor. Rumlar alelUmûm biri alınlarında, birer tane kollarında, bir de göğüslerinde olmak üzere haç tak-lidi yaptırmaya itikat etmişler. Fakat bu ameliyenin neticesi fena. Çünkü bu ufak yaraların yerleri kaybolmuyor. Bu ameliye için mesela bacaklar veya kollar gibi vücudun kapalı tarafların-daki damarlar intihab olunuyor. Aşı-lanan çocuklar sekiz gün kadar oynu-yorlar, bir şey olmuyorlar. Fakat insan

bir sıtmaya tutuluyorlar, o zaman iki gün, nadiren üç gün yatakta yatıyor-lar. Yüzlerinde yirmi veya otuz kadar sivilce çıkarıyorlar; fakat bunlar behe-mehal çıkıyor. Sonra sekiz gün içinde güya hiç hasta olmamışa dönüyorlar. Açılan yaralar hastalıkları esnasında pek ziyade akıyor. Şüphesiz bu, çiçek hastalığının zehirini akıtıyor, başka taraflara şiddetle yayılmasına meydan bırakmıyor. Bu ameliye her sene bin-lerce çocuklara yapılıyor. Fransa sefiri diyor ki başka yerde banyo yapıldığı gibi, burada da eğlence makamında herkes çiçeğe yakalanır. Kimsenin aşıdan öldüğü görülmemiş. Bu ameli-yenin iyliğine ben de o kadar kaniim ki, sevgili yavruma yaptırmaya karar verdim. Vatanımı çok sevdiğim için bu usulün oraya da girmesini arzu ederim.”(Montegu 1933:58-61; Ünver

1948:19-20)

Aşı Talepleri ve Temini

Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüz yıllık zamanının önemli sağlık sorunlarından biri haline gelen çiçek hastalığı sonraki yüzyılda da ortaya çıkıp ülkenin dört bir tarafında baş göstermeye başlayınca hastalıkla ilgili şikâyetlerin de aynı oranda arttığı bel-gelere yansımaktadır. Bu şikâyetler ve hastalığın ortadan kaldırılması için talep edilen aşılar İstanbul’a bil-dirildikten sonra merkez tarafından karşılanılmaya çalışılıyordu. Lady Montegu tarafından kaydedilen bilgi-lerden anlaşıldığı üzere bir zamanlar çiçek hastalığından kırılan Avrupa’ya İstanbul’dan çiçek aşısı götürülmek is-tenirken şimdilerde Osmanlı taşrasın-dan gelen talepler Avrupa’taşrasın-dan satın alınan çiçek aşısı tüpleri vasıtasıyla karşılanıyordu.

2 Zilkade 1269 (7 Ağustos 1853) tarihinde İzmit valisi İsmail Paşa’nın

(6)

gönderdiği yazıda Bolu sancağı kazala-rının bazılarında çiçek illetinin çıkma-sı dolayıçıkma-sıyla doktor tarafından henüz çiçek hastalığına yakalanmayanlar için elli adet aşı kalemi gönderilmesi bildirilmiş ise de çiçek illetinin sadece bir mahalde olmayıp sancağın çoğun-da bulunduğu anlaşılmış; dolayısıyla bir doktor ile neticenin alınamayacağı gibi aşının da yetmeyecek olması sebe-biyle iki aşıcı tayin edilmesi ve her biri için beş yüzer adet aşı kalemi verile-rek hemen gönderilmesi geverile-rektiği be-lirtilmiştir (BOA.C.SH-23/1130).

Benzer biçimde Alaiye (Alanya) kaymakamı Ahmet Nazif Efendi’nin 9 Zilhicce 1277 (18 Haziran 1861) tarihli yazısına;

“Alaiye Kaîmakamı izzetlü Ahmed Nâzif Efendi’ye;

Etfâle lüzûmu olan elli aded çi-çek aşısının irsâli lüzûmuna dâ’ir fî 9 Zilhicce 77 târîhiyle müverra-han tevârüd eden tahrîatınız me’âli ma‘lûmumuz oldu sâye-i me’alivâye -i hazret-i şâhânede ibâdullahın böyle şeylere teshil cevâbı mültezim oldu-ğundan mezkürü’l-mikdâr aşı kalemi Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne Nezâret-i behiyyesi cânibinden celb olunarak bu kerre ol tarâfa gönderilmiş olmağ-la hüsn-i imâline mübâderet eyleme-niz

siyâkında”(BOA.A.MKT.MHM-229/42)

cümleleriyle cevap verilerek istenilen aşıların gönderildiği anlaşılmaktadır. Alaiyye valisi Ahmet Nazif Efendi daha sonra çiçek hastalığının devam etmesi üzerine yeniden aşıya ihtiyaç duyul-duğunu belirterek aşı talebinde bulun-muştu. Valinin 50 kalemlik ikinci isteği de 27 Temmuz 1861 tarihinde bölgenin uzak olması da göz önünde bulunduru-larak hızlı bir şekilde yerine getirilmiş-ti (BOA.A.MKT.NZD-360/6).

Edirne Valisi’nin 50 kalem çiçek aşısı talebine Fransa’dan alınan on adet tüp postaya verilerek cevap ve-rilirken (BOA.A.MKT.MHM-758/68), 1860-1861 (H. 1277) tarihinde Konya valisi Nazif Efendi, elli-altmış kalem çiçek aşısı talep etmişti. Konya valisi-nin bu talebi de kabul edilmiş, ancak aşının gönderileceği yerin uzak olma-sı dolayıolma-sıyla buzulacağından tıbben mümkün olacak şekilde çiçek aşısının tüplere konularak bozulmaması için çok hızlıca gönderilmesi kararlaştırıl-mış ve 30 aded taze aşı temin edilerek gönderilmiştir (BOA.A.MKT.NZD-321/83).

Kosova Vilayeti Eşteb kaza-sı çocuklarına çiçek aşıkaza-sı yapılmakaza-sı hakkında gereken miktarda çiçek aşısı mayasının gönderilmesi hak-kında Kosova’dan gelen 5 Haziran 1893 tarihli isteğine karşılık Dâhiliye Nezâreti ve Umûm Mekâtib-i Askeriye Nezâreti arasında yapılan yazışmalar-dan sonra 27 Mayıs 1893 tarihinde 17 adet çiçek aşısı mayası yollanmıştır (BOA.DH.MKT-21/48).

Öyle anlaşılıyor ki ilerleyen sene-lerde çiçek hastalığının çok yoğun bir şekilde artması üzerine çiçek aşısına talep de bir hayli yükselmişti. Nite-kim 21 Kasım 1909 Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umûmîye Dairesi’ne ya-zılan bir yazıda 10 gün zarfında seri bir şekilde çiçek aşısının talep edile-ceğinin öngörülmekte olduğu, çiçek hastalığının önünü almak için üretil-mesi gerekli olan tüplerin adedinin 30 bini geçeceği, bunlar için gerekli olan paranın Umur-ı Tıbbiye-i Mülkiye vez-nesinden karşılanarak acil bir şekilde Avrupa’dan getirilmesi istenmekteydi (BOA.DH.MUİ. 24-1/60).

Çiçek hastalığının önlenmesi için gerekli olan aşıların yurt

(7)

dışın-dan temin edilmesi, mevcut imkânlar dâhilinde Osmanlı coğrafyasında aşı üretilememesi ile ilgiliydi. Yukarıdaki örneklere ilave olarak belirtmek gere-kir ki 16 Mayıs 1889 tarihinde Paris büyükeçlçisi vasıtasıyla yüz adet aşı alınması için girişimlerde bulunul-muştu (BOA.DH.MKT-1623/55). 15 Şubat 1890 tarihinde de Çiçek hasta-lığının ortadan kaldırılması için yine Paris’ten 10 adet tüp ve ecza edeva-tının satın alındığı belgelerle sabittir (BOA.DH.MKT-1699/18).

Telkihhânelerin (Aşıevleri) Açılması

Fakat Avrupa’dan aşı getirilme-sinin maddi açıdan masraflı ve zaman bakımından uzun sürmesi, hastalığın yayılmasını arttıran faktörler arasın-da yer almaktaydı. Ayrıca çiçek has-talığının hemen hemen her sene tek-rarlaması sebebiyle aşıya olan talebi ve dolayısıyla masrafı arttırıyordu. Bütün bunların yanında diğer önem-li bir sorun da aşıların İstanbul’dan uzak yerlere gidene kadar bozuluyor olmasıydı. Bu bakımdan Avrupa’dan aşı alınması yerine, imparatorluk dâhilinde telkîhhâneler (aşıevleri) açılması kararlaştırıldı. Ortaya çıkan zorunluluk üzerine ilk telkîhhânenin 1890 yılı içerisinde İstanbul’da açıldığı anlaşılmaktadır (Ünver 1948:154; Yıl-dırım 1985:1335).1

İstanbul’daki aşı evinin kurulma-sında özellikle tıbbiye aşı inspektörü (Yıldırım 1985:1335)2 tarafından

su-nulan rapor önemli rol oynamış gibi gözüküyor. İnspektör, bu raporda Avrupa’dan alınan mayaların yüksek fiyatta olması sebebiyle İstanbul’da bir aşı evi yapılması, bunun için gerek-li 6049 kuruş ve şehri 1450 kuruşluk masrafın belediye tarafından karşıla-nacağına dair belediye

şehremaneti-nin garanti verdiği, bu işin bir an önce başlamasına dair Şûrâ-yı Devlet’te bir karar alındığı, Sadaret Makamı’nın ise alınan bu kararı İstanbul Şehre-maneti ve Tıbbiye’ye bildirdiği anla-şılmaktadır (BOA.DH.MKT-1818/65; DH.MKT-1830/29).

İlk telkîhhâne İstanbul’da açıldık-tan sonra özellkle uzak bölgelerde de açılması çalışmaları gerçekleştirildi. Bu amaçla Dâhiliye Nezâreti’ne (İşiç-leri Bakanlığı) 21 Kasım 1910 tarihin-de göntarihin-derilen yazıda Yemen kıtasında öteden beri varolan çiçek hastalığının yayılmasını ve genişlemesini önlemek için bir takım önlemler alınmakta ol-duğu, aşı tüpleri gönderilmekteyse de adı geçen kıtanın uzaklığı sebebiyle tüplerin bozulduğu, bu yüzden çiçek hastalığının bir türlü önünün alınama-dığı bildirilmekte, askerler ve ahalinin bundan zarar gördüğü eklenmektedir. Belgenin devamında son zamanlar-da hastalığın yeniden çıkmış olması dolayısıyla bu illetten kurtulmanın ve hastalığın yok edilmesinin burada bir telkîhhâne açılmasıyla mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Kurul-ması hedeflenen telkîhhânenin vakıf usulünde açılması gerektiği de ayrıca belirtilmektedir (BOA.DH.MB.HPS-47-1/15). 29 Nisan 1910 tarihinde ise Askeri Okul ve Mâliye Nezâreti’ne ya-zılan yazıda çiçek hastalığının def ve izalesi için bazı vilayetlerde telkîhhâne şubesi açılması ve masraflarının kar-şılanması konusunda emirler veril-miştir (BOA.A.MKT.MHM-557/29).

İlerleyen zamanlarda sadece telkîhhâneler açılmasıyla yetinilme-miş artan çiçek hastalığı vakaları sebebiyle sadece çiçek hastalığı ile ilgilenen bir nevi ihtisas hastanesi niteliğinde hastaneler de kurulmaya başlanmıştır. Yeni bir hastane inşa

(8)

etmekten ziyade 1913 (R. 1329) yılın-da İzmir’de yılın-daha önce Kolera Hasta-nesi olarak kullanılan bir hastanenin Çiçek Hastanesi’ne çevrilmesi (BOA. DH.MB.HPS-54-2/56) örneğinde oldu-ğu gibi mevcut imkânlar kullanılarak bu durum karşısında önlem alınmaya çalışıldığı anlkaşılmaktadır.

Okullarda Çiçek Aşısı Uygula-maları

Çiçek hastalığı bulaşıcı bir has-talık olması dolaysıyla ortaya çıktığı yerlerde hızla yayılıyor ve önlenmesi daha da zor bir hal alıyordu. Bu sebep-le özelliksebep-le toplu halde yaşanılan ve hastalığın daha seri bir şekilde yayıl-ma imkânı bulduğu kapalı alanlarda aşı uygulamasına ayrıca özen göste-riliyordu. Örneğin aşısız öğrencilerin yoğun olarak bir arada bulundukları okullarda çiçek aşısının yapılması bir zorunluluktu. Bu amaçla olumsuz du-rumlara yol açmamak için askeri ve sivil okullardaki öğrencilere aşı yapıl-ması için talimatlar gönderilmekteydi. Bu talimatlardan biri Tuna vilayetine gönderilen bir emirdi. Bu emirde İs-tanbul, Eskişehir ve Bursa’da bulunan askeri rüştiyelerde (askeri ortaokul) aşısız olanların aşılandığı, Maarif Nezâreti (Eğitim Bakanlığı) tarafın-dan diğer bölgelerde bulunan askeri rüştiyelerindeki öğrencilere de çiçek aşısı yapılması tavsiyesi üzerine böl-gede bulunan okullardaki öğrencilerin aşılanmasının gerektiği bildirilmiştir. Aynı konuda Mecidiye kaymakamına da bir emir gönderildiği anlaşılmak-tadır (BOA.C.SH-22/1056)3. Keza

Mu-sul vilayetine gönderilen 8 Eylül 1901 tarihli belgede askeri rüştiye öğrenci-lerinin çiçek aşısı olmadan mezun ol-dukları ve idadi (lise) kısmına girme-ye hak kazandıkları, Süleymanigirme-ye’de bulunan diğer çocuklar ve ahalinin de

şimdiye kadar çiçek aşısı olmadıkları, hatta Süleymaniye’de aşı işini yapan bir memurun dahi bulunmadığının Süleymaniye akserî rüştiye müdü-rünün yazısından anlaşılmış olduğu belirtilmekte ve derhal bu durumun düzeltilerek ortadan kaldırılmasının, bir memurun görevlendirilerek böl-gede bulunan öğrenciler başta olmak üzere bütün ahalinin aşılanmaları-nın gerektiği bildirilmektedir (BOA. DH.MKT-2530/37).

Okullardaki aşılamanın kontro-lünü sağlamak açısından çocukların tamamına aşı yapılması zorunluluğu getirilmiş ve aşı nizamnamesinden de anlaşıldığı üzere aşılanan çocuklarla ilgili bir şehadetname düzenlenmesi yasal zorunluluk halini almıştı. Bu uygulamada İdare-i Tıbbıye-i Mülkiye tarafından hazırlanan kâğıtlara çocu-ğun ismi yazılarak mühürlenmektey-di. Bu iş ancak aşıyı yapan doktor ya da aşıcılar tarafından gerçekleştiri-lebilecekti (Düstur 1937:273). Midilli askeri okulunda aşılanan öğrencilere şehâdetnâme verildiğine dair 29 Ey-lül 1900 tarihli yazı bugün arşiv bel-geleri arasında yer almaktadır (BOA. DH.MKT-2408/80). Ancak yine aşı ni-zamnamelerinden anlaşılıyor ki, sade-ce öğrenciler değil devlet memuru ola-cak olanlar, askeriyede çalışaola-caklar ve medresede ilimle uğraşacak olanların da aşılanmaları gerekliydi. Aşısızları kabul eden âmir ve sorumluların ce-zalandırılacağı da aynı nizamnamede kayıtlı olup bu nizamnamenin Osman-lı coğrafyasında hakkı ile uygulanıp uygulanmadığının denetim yetkisi ise İdare-i Tıbbiye-i Mülküye’ye verilmişti (Düstur 1937:273-274).

Ancak her ne kadar önlem alınsa ve hastalığın önlenmesi yolunda ça-balar sarfedilse de özellikle

(9)

çocukla-rın toplu halde bulunduğu okullarda başlayan çiçek salgınları sebebiyle gi-rişimler yetersiz kalıyor ve hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek adına bazen okulların tatil edildiği de olu-yordu. 3 Ağustos 1891 tarihli Maarif Nezâreti’ne yazılan yazıda, Zabtiye Nezâreti’nden gelen yazıya istinaden, Hasköy ve Hasveli köyleri ile Akarca ve Kır mahallelerinde başlayan çiçek hastalığı dolayısıyla Temmuz ve Ağus-tos aylarında derslerin tatil edilerek okulların kapatılmasına karar veril-diği bildirilmiş böylece çiçek hastalı-ğının yayılmasının önüne geçilmeye çalışılmıştı (BOA.DH.MKT-1436/64).

Hapishanelerde Çiçek Aşısı Uygulamaları

İnsanların toplu olarak bulun-duğu ve çiçek hastalığının hızlı bir şekilde yayıldığı toplu mekânlardan bir de hapishanelerdi. Çiçek hastalığı-nın görülmeye başlandığı hapishane-lerde de bir an önce toplu çiçek aşısı uygulamasının başlatılması emirleri-nin değişik bölgelerdeki yöneticilere bildirilerek hastalığın yayılması ve ölümlerin artmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Bu emirlere istina-den Diyarbakır merkez vilayet hapis-hanesinde 1917 (R.1333) senesinin ilk üç aylık döneminde toplam 510 tutuk-ludan 60’ına aşı yapıldığı anlaşılmak-tadır (BOA.DH.MB.HPS-159/30).

28 Mart 1921 tarihli Dâhiliye Nezâreti (İçişleri Bakanlığı) ve Tev-kifhane (Hapishane) Müdürlüğü’ne gönderilen emirde de çiçek hastalığı-nın son zamanlarda hızla arttığı, bu yüzden bütün şehir hapishanelerinde bulunan tutukluların aşılanması ge-rektiğine hükmedilmektedir. Bu emre istinaden 2 Nisan 1921 tarihinde başta İstanbul hapishanesi müdürü olmak üzere bütün hapishane müdürlerine

gönderilen yazıyla mahkûmların aşı-lanması istenmektedir (BOA.DH.MB. HPS-107/49).

Beyrut Vali Vekili’nin İstanbul’a yazdığı 27 Mayıs 1921 tarihli yazıdan da Akka hapishanesinde çıkan çiçek hastalığına 8 kişinin yakalandığı ve 2 kişinin öldüğü, ancak yapılan müda-hale ve alınan sağlık tedbirleriyle ya-yılmasına fırsat vermeden hastalıktan kurtulunduğu bildirilmektedir (BOA. DH.MB.HPS-73/2).

Ancak bu dikkat ve özene rağmen bazen çiçek hastalığının hapishane-lerde dikkate alınmadığı ve bunun da ölümlere yol açtığına şahit olunmakta-dır. Zira Bursa vilayetindeki Yenişehir hapishanesinde çiçek hastalığının or-taya çıkmasına rağmen hükümet dok-torunun hastalığı dikkate almaması ve gelen tutukluları hapishaneye geri göndermesi sonucunda iki kişinin ölü-müne sebebiyet üzerine İstanbul’dan Bursa’ya tahkikat yapılması emri gön-derilmiştir (BOA.DH.MB.HPS-82/2).

Çiçek Hastalığı ile Mücadele-de Ekonomik Sorunlar

Çok kısa sürede ve çok yaygın olarak ortaya çıkan çiçek hastalığı il-leti ile uğraşmanın mali külfeti hiç de azımsanacak gibi değildi. İmparator-luğun son senelerinde içine düştüğü siyasi, askerî ve ekonomik sorunlar bu gibi durumlarda artan ihtiyaçları karşılamakta bazen para sıkıntısı çe-kilmesine yol açmakta bazen de para-nın harcanmasındaki özensizlik ayrı bir sorun olarak ortaya çıkmaktaydı. Özellikle çiçek hastalığı ile mücade-lede en büyük sıkıntılardan biri zaten az olan paranın harcanmasında kont-rolsüz davranılması ve fazla masraf yapılması sorunu idi. Bundan dolayı zaman zaman çiçek aşısı uygulamala-rı ile ilgili yapılan harcamalara

(10)

sınır-lama getirilmesi gerektiği ve yapılan masrafların yerinde olup olmadığı so-rusu imparatorluğun uğraştığı mese-leler arasında yer almaktaydı.

14 Şubat 1843 (14 Muharrem 1259) tarihli bir belgede Alaiyye ka-rantina doktoru tarafından Alanya ve çevresinde yaptığı çiçek aşıları ile ilgili toplam on yedi bin kuruşluk mas-raf listesi çok bulunmuş, bu masmas-rafı yapan doktor azledilirken bu işten karantina ve maliye müdürlerinin so-rumlu olduğu, kontrol yapmadıkları ve bu kadar paranın boş yere harcan-dığı belirtilmiştir. Özellikle karantina müdürü Ethem Bey’in bu kadar mas-raf ile ilgili herhangi bir bilgi verme-miş olduğu için yerine bir başkası gö-revlendirilmiştir (BOA.C.SH-5/243).

Bu sorunun ilerleyen yıllarda muhtemelen çiçek hastalığının artma-sına paralel olarak daha da büyüyerek devam ettiği görülüyor. Hatta 23 Eylül 1891-13 Şubat 1892 (11 Eylül 1307 - 1 Şubat 1307) tarihleri arasında ge-çen yaklaşık beş buçuk aylık zaman zarfında yapılan yazışmalardan bunu net bir biçimde görmek mümkündür. Zira çiçek illetinin yayılmasını önle-mek için çiçek aşısı uygulamasının devam ettirilip tamamen ortadan kaldırılması için doktor ve gerekli paranın bulunması sorunu Osmanlı İmparatorluğu’nun sağlık ile yokluk arasında kalmışlığını göstermesi ba-kımından hayli dikkat çekicidir. Dört yüz kuruş maaşla İstanbul ve civarı için dört, merkez vilayetler için otuz ve diğer vilayetler için yüz yirmi altı olmak üzere toplam 160 kişilik aşıcı istihdamı için verilecek 64.000 kuruş-luk-yüzde on kesinti tahmini de ekle-nince 70.000 kuruş-yıllık masrafları için gerekli olan toplam 840.000 kuru-şun nereden karşılanacağı

yazışmala-ra konu olacak kadar önemli bir sorun olmuştu. Bütün bunlara rağmen yapı-lan araştırmalar sonucunda paranın belediye gelirlerinden karşılanamaya-cağı anlaşılınca hazine gelirlerinden ödenmesi istenmiş, bunun da mümkün olamayacağı ortaya çıkınca ihtiyacın nerelerde yoğunluk kazandığı ve dev-let doktorlarının hangi mıntıkalarda bulunduğu, dolayısıyla önceliğin ne-relere verileceğinin netleştirilmesine karar verilmiştir (BOA.A.MKT.MHM-502/58). Nitekim 23 Eylül 1891 tarih-li Nazır-ı Umur-ı Dahitarih-liye Nâzırı’nın yazısında;

“Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki İşbû cevâb-ı sâmî üzerine Nezâret-i müşârülileyhâ ile cereyân eden muhâbere cevâbında esbâb-ı muhar-rereden nâşi taşralara ekser mahal-de memleket etibbâsı bulunduğu gibi kazâ ve livâların yekdiğerine olan ba‘id mesâfeleri hasebiyle etibbânın şehirden hâric kurâ ve nevâhiden telkîh-i cüderî içün dolaşmaya dahî muktedir olama-yacakları ifâde ve nerelerde memleket etibbâsı istihdâm olunduğuna da’ir tanzîm edilen defter fürûstâde kılınarak ol bâbdaki muhâbereli evrâk-ı mezkûr defterle berâber takdîm edilmiş ve şu hâle nazaran bu işin belediye etibbâsına tevdî‘i mümkün olamayacağı anla-şılmasına ve esâs maslahat sıhhat-ı umûmîyyeye â’id ve bil’-vücûh ehemmi-yeti hâiz olmağla berâber istenilen sekiz yüz kırk bin kuruş ma‘âşât-ı senevîyeyi tesviyeye hâl-ı hâzırda hazîneye de müsâ’id olmamasına binâen iş‘âr-ı sâbık vechile bunun nısfının olsun hazîne-i celîlece tesviyesiyle şimdilik en ziyâde lüzûm görünen mahallere aşıcı-lar îzâmından başka çare görünememiş ise de icrâ-yı icâbı menût-ı re’y-i rezîn-i vekâlet-penâhileridir ol babda emr u ferman hazret-i veliyy’ül-emrindir.

(11)

denilmek suretiyle en azından mas-rafın yarısının hazinece karşılanma-sına nerede daha fazla ihtiyaç varsa oralara çiçek aşısı uygulamasının yapılması teklif edilerek bir sonuca varılmaya çalışılmıştır (BOA.A.MKT. MHM-502/59). Kaldı ki 1894 (R. 1310) yılında çiçek hastalığına ilişkin ya-yımlanan aşı nizamnamesinde de her aşıcıya dörder yüz guruş maaş ve aşı için dolaştığı yerlerde her bir saat için beş kuruş harcırah verilmesi kararlaş-tırılarak hükme bağlanmıştır (Düstur 1939:1489). Ancak 1903 (R. 1319) ta-rihinde çıkarılan aşı nizamnamesin-de maaş aynı kalırken harcırah yedi buçuk kuruşa yükseltilmiştir (Düstur 1941:1174).

İlerleyen senelerde de aynı sı-kıntının devam ettiğini doktor ve aşı memurlarının harcırahlarının öden-mesinde sıkıntılar yaşandığını bel-gelerden takip etmek mümkündür. Bunun önüne geçmek üzere Dâhiliye Nezâreti’ne sunulan 22 Mart 1914 ta-rihli yazıda çiçek hastalığının önemli tahribatlar yaptığından maaşları be-lediyelerce verilmekte olan köylerde aşı işine devamları için ödenmesi icab eden harcırahlarının ödenmediği, do-layısıyla aşılamanın yapılamadığının görüldüğü; oysa gerek aşı memurları-nın gerek bu husus ile görevlendirilen belediye doktorlarının aşı işleri için gerçekleşen seyehatlerinde harcırah-larının düzenlenerek ilgili bakanlık-ların bütçelerine dâhil edildiği belir-tilmekte ve bu işlerin ya belediyeden ya da genel bütçeden karşılanarak çö-zümleneceği ifade edilmektedir (BOA. DH.EUM.LVZ-25-A/45).

Bu sıkıntı bazen o kadar büyük boyutlara ulaşıyordu ki, para ve dok-torsuzluktan, başka çarelere başvur-mak zarureti ortaya çıkıyordu.

Sözge-limi belediyelerce ücretsiz aşı kursları açılarak burada eğitim alan öğrenciler belediye doktorlarının gidemediği ma-hallere ücret talep etmeden giderek çiçek aşısı uygulaması için aşıcı olarak görev yapmak zorunda kalıyordu. 14 Kasım 1909 tarihinde Erzurum vila-yetinden gelen yazıda belediye gelirle-rinin çiçek hastalığının görüldüğü her yere gidecek kadar doktor istihdam etmeye yetmediği, bu işi görmek üzere Erzurum merkezinde öğrenci yetişti-recek bir kurs açıldığı, bu kursda çi-çek aşısı yapacak kişileri yetiştirmek üzere bölgedeki askeri doktorların üc-ret almaksızın eğitim vereceği, bunun için Meclis-i Talebe-i Sıhhiyye ve Mül-kiye başkanlığından bu konuda bir program düzenlenmesi talep edilmişti (BOA.DH.MUİ. 44-1/18).

İmparatorluğun her bölgesinde merkezden gönderilen aşılarla aşıla-nan çocuk ve büyüklerin sayısı olduk-ça fazla idi. Daha önce yayımlanan ilk aşı nizamnamesinde yer almamasına rağmen sonraki nizamnamelerde çi-çek hastalığındaki hızlı artış sebebiyle doğan her çocuğun aşılanması mecbu-riyeti getirilmişti (Düstur 1939:1489; Düstur 1941:1174). Her ne kadar ge-rek doktor gege-rek para ve gege-rekse çiçek aşısı bakımından sıkıntı yaşansa da bütün imkânsızlıklara rağmen sağ-lanan aşılarla aşılamalar yapılmıştı. Bunu açık bir biçimde ortaya koyan 1915 (R. 1331) tarihli son nizamna-medir (Ünver 1948:99).4

Nizamname-nin bir, iki ve dördüncü maddeleri ile Osmanlı ülkesindeki herkesin ilki altı aylık, ikincisi yedi yaşında ve üçüncü-sü on dokuz yaşı sonuna kadar olmak üzere üç defa aşılanması mecburi hale getirilmiş; çiçek çıkaran birinin yanın-da bulunanlar yanın-dahi aşı olmuş olsalar bile tekrar aşılanmaya tabi

(12)

tutul-maları hükme bağlanmıştır (Düstûr 1336:765).

Yapılan aşılarla ilgili taşradan merkeze bildirilen sayılar bu bakım-dan dikkat çekicidir. 6 Mart 1895’te beşinci belediye dâhilinde 335 (BOA. DH.MKT-1705/78), 29 Ekim 1891’de Biga’da 473 (BOA.DH.MKT-1776/55), 1892 ve 1893 senelerinde Çekmece ka-sabasıyla, Anarşa(?) ve Kalifratye(?) köylerinde 213 (BOA.DH.MKT-43/35), 3 Mayıs 1901’de Muş ve Genç sancak-larınca 469 (BOA.DH.MKT-2485/46), Selanik vilayetinde 1901 Martı ba-şında Mayıs sonuna kadar 9.274 (BOA.DH.MKT-2529/30) 12 Ekim 1902’de Kolvine kazasında 710 (BOA. DH.MKT-594/49) 31 Ağustos 1318’de Merkez vilayete tabi Saidili nahiye-sinde 883 (BOA.DH.MKT-577/70) Gümülcine sancağında Aralık 1901’den Şubat 1902 sonuna ka-dar 650 (BOA.DH.MKT-477/43), bir senede 5. belediye dâhilinde 154 (BOA.DH.MKT-474/45), Sivas mer-kez kazada 1901 yılında 359 (BOA. DH.MKT-474/47) 11 Mayıs 1905-3 Ha-ziran 1905 (28 Nisan-21 Mayıs 1321) tarihleri arasında Keban kazasında 390 (BOA.DH.MKT-969/2), Mardin’de 14 Mart 1911’den 12 Mayıs 1911 tarih-lerinde 596 (BOA.DH.MKT-1771/75) çocuk ve büyüğe çiçek aşısı yapıldığı anlaşılmaktadır.

4 Şubat 1890 tarihli bir belgede de Finike nahiyesinde çiçek hastalığı-nın çıkması yüzden bölgeye belediye doktorunun gönderilerek çiçek has-talığı görüldüğü kasaba ile 11 köyde çocuğuna hastalığı bulaştığı tespit edilmiş; doktor tarafında herkesin aşı-landığı ve aşısız kimsenin kalmayarak hastalığın yok edildiği rapor edilmiştir (BOA.DH.MKT-1695/1).

Bolu sancağının kazalarında da

çiçek hastalığının ortaya çıkarak hay-li kişinin vefat etmiş olduğu anlaşıl-mış, Bolu mutasarrıflığına gönderilen emirde bir doktor gönderilerek 1.000 kuruş harcırah ödenmesi bildirilmiştir (BOA.A.MKT-24/1).

Çiçek Aşısı Mecburiyeti ve Ce-zalar

Çiçek aşısının bu kadar fayda-sının bulunmasına rağmen bazı ma-hallerde çiçek hastalığının önlenmesi için yapılan aşılarla ilgili ailelerin ihmalkâr davrandıkları anlaşılmak-tadır. 4 Şubat 1889 tarihli Tıbbiye Nezâreti’ne yazılan emirde Osmanlı coğrafyasının büyük çoğunluğunda henüz aşılanmamış birçok çocuğun bulunduğu ve çiçek hastalığı olduğu zaman çiçek aşısı yapılan çocuklarda güya tekrar çiçek hastalığı ortaya çı-kıyormuş gibi düşündükleri ve hükü-met memurlarının da bunun üzerine sadece çiçek hastalığı ortaya çıkınca aşı yaptıkları, bunun dışında aşı işine önem vermedikleri haber alındığını, bu yüzden hükümet ve belediye me-murlarının her zaman aşı nizamna-mesine dikkat ve itina göstermeleri gerektiği, milletin sağlığını etkileyen bu gibi durumların olmaması ve dü-zenli aşı işinin her zaman yapılması, hastalığın ortaya çıkmasının beklen-memesi ve aşı nizamnamesine uygun olarak ahalinin sağlığına dikkat edil-mesi gerektiğinden vaktinde aşı yapıl-ması lüzümu belirtilmektedir (BOA. DH.MKT-1591/17). Öyle anlaşılıyor ki bu ihmalkârlık devam ettiği için 1894 tarihli aşı nizamnamesi çıkarılırken bir bölgeye gelen aşıcılara çocuklarına aşı yaptırtmayan ailelere yüz elli ku-ruşluk nakdi para cezası uygulaması getirilmişti (Düstûr 1939:1489). Bu ceza 1903 tarihli nizamnamede birinci defa olursa bir, tekrarlanırsa iki

(13)

meci-diye altını ile tecziyesi şeklini almıştı (Düstûr 1941:1174).

Hastalığın önlenmesine yönelik çabalardan biri de henüz doğmuş olan çocuklara çiçek aşısı yapılması idi. Yeni doğan çocuklara aşı yapılması ve bunun takibi için 8 Haziran 1899’da Şûrâ-yı Devlet’te bir karar alınmıştı. Bu karara göre, mahalle imam ve muh-tarları tarafından nüfusa verilecek nüfus ilmuhaberlerinin bir nüshasının belediye dairesine verilmesi zorunlu-luğu getirilerek çocuklara çiçek aşısı yapılması işinin daha sıkı ve kontrol altına alınması sağlanmaya çalışıl-mıştır (BOA.DH.MKT-2209/33). Zira bu Şûrâ-yı Devlet kararından sonra çı-kan 1903 tarihli aşı nizamnamesinde de bu durum göz önünde bulundurul-muş ve buna göre yeni doğan çocukla-ra en geç altı ay içerisinde çiçek aşısı yaptırmaları mecburiyeti getirilmiş, vilayet, liva ve kazalardaki çocukların aşılanmamalarından yerel yöneticiler sorumlu tutulmuş, doktor ve aşıcıların zorla da olsa aşıları yapmaları belirtil-miş, eğer aşı birincide etkili olmazsa ikinci defa, şayet yine etkili olmazsa üçüncü defa olmak üzere aşılanmaları istenmiştir. Ayrıca aşı işinin normal şartlarda beş senede bir tekrarlanma-sı da nizamnamede istenenler aratekrarlanma-sın- arasın-da yer almaktadır (Düstûr 1939:1488). 1915 (R. 1331) tarihli son nizamname-de ise Osmanlı ülkesinnizamname-deki herkesin altı aylık, yedi yaşında ve on dokuz yaşı sonuna kadar olmak üzere üç defa aşılanması mecburiyeti getirilmişti (Düstûr 1336: 765).

Osmanlı coğrafyasının hemen her tarafından aşı işlemlerinin ni-zamnamelerle düzenlenen kurallar gereği yapılmasına rağmen hala aşısız olanlardan İstanbul’a gelenler nizam-nameye uygun şekilde derhal aşılan-masının nizamname gereği olduğu ve

aşılanmalarının gerekliliği Dâhiliye Nezâreti’ne bildirilmişti (BOA.MV-210/53).

İmparatorluğun aşılama işine bu kadar önem göstermesine karşılık uzak bölgelerde bazı aksaklıklarda ol-muyor değildi. Sözgelimi 27 Temmuz 1911 tarihli bir belgede Beyrut Sıhhi-ye Müfettişliği’nin gönderdiği raporda, bir yıldır süren gelen çiçek hastalığın-dan ötürü çok sayıda ölüm meyhastalığın-dana geldiği, bu sebeple ölümlerin önünün kesilmesi için aşı yapılmasının zarurî olduğu, ancak bu işi yapmak üzere böl-geden bir aşı memurunun tayin edile-rek paranın belediyeden ödenmesine karar verilmiş olmasına rağmen, aşı işinde berberin kullanıldığı duyulmuş, bunun üzerine olayın araştırılması ve berberin değil sadece aşı memurunun aşı işini gerçekleştirmesi emredilmişti (BOA.DH.MB.HPS-48-2/44).

Çiçek Hastalığının Önlenme-sine Katkı Sağlayanların Ödüllen-dirilmesi

Osmanlı İmparatorluğu kendisi için büyük sorun olan çiçek hastalı-ğının ortadan kaldırılması ve özellik-le çocukların hastalıktan korunması işinde üstün gayret gösterenlere değer verdiğini gösteriyordu. Tıbbiyeden me-zun olanlar Anadolu ve Rumeli tarafla-rına tayin olunarak gittikleri bölgeler-de hastalıklarla mücabölgeler-dele ediyorlardı. Tıbbiye’den cerrah olarak mezun olan ve Rumeli’nin orta koluna tayin olu-nan cerrah Mehmet Tevfik ve Osman Efendiler’in, 1858 yılı içerisinde top-lam 11.092 çocuğa çiçek aşısı yapma-ları Padişah’ın dikkatini çekmişti. İki doktorun gayretli çabaları sonucunda çocukların hastalıktan kurtularak ölümden dönmeleri üzerine kendileri-ne padişah tarafından yaptıkları ha-yırlı ve gayretli iş için gazete ilanı ile teşekkür edilmek istenmiş, bunun için

(14)

de Ceride-i Havadis ve Takvim-i Veka-yi gazetelerinde teşekkür ilanı veril-miştir (BOA.A.MKT.MHM-198/91).

Öte yandan hastalığın önlen-mesi için yapılan diğer yardım ve çabalara da teşekkür edildiği vaki idi. Nitekim 14 Ekim 1855 tarihinde Fransalı Marga gazetesinin çiçek aşı-sı üzerine bir kitabı basmaaşı-sı ve bir nüshasını İstanbul’a yollaması sonu-cunda kendilerine teşekkür mektubu gönderilmişti (BOA.A.AMD-66/20; BOA.İ.HR-126/6330).

Sonuç

Osmanlı İmparatorluğu, içinde bulunduğu sıkıntılı dönemlere rağmen kendi nüfusunun sağlık sorunları ile yakından ilgilendiği uygulamalarıyla görülmektedir. Özellikle çocukların yoğun olarak etkilendiği çiçek hastalı-ğını önlemeye yönelik çabalar dikkate alındığında öncelikli olarak yapılması gereken işin çiçek aşısının uygulan-ması olduğudur. Bunun için yoğun çaba sarfeden imparatorluk aşıların tedariki için Avrupa’dan aşı mayala-rı almaktaydı. İlerleyen zamanlarda alınan aşılara ödenen para miktarı-nın fazlalığı, öte yandan hastalık sa-yısının artışına bağlı olarak ihtiyacın yoğunlaşması, aşıların ülkenin uzak bölgelerine gönderilmesinde yaşanan sıkıntılar ve aşıların bozulması ge-rekçelerine istinaden farklı bölgelerde telkihhâneler (Aşıevleri) açma yoluna gidilmiştir.

Öte yandan gerek sivil, gerek askerî okullar ile toplu halde bulunu-lan hapishanelerde çiçek hastalığının hızlı bir şekilde yayılma ihtimaline karşı ek önlemeler alınmaya çalışıl-mış, bu işlerden bölge yöneticileri sorumlu kılınmıştır. Hatta çiçek has-talığının hızla yayılması dolayısıy-la bu hastalıktan korunma yoldolayısıy-larını göstermek ve yapılanları bir düzene

oturtmak üzere aşı nizamnameleri ya-yımlanarak halkın sağlığı konusunda koruyucu önlemler alınmaya çalışıldı-ğı, çocuklarına aşı yaptırmayan ailele-re para cezası ile cezalandırılmasının kararlaştırıldığı görülmektedir.

Çiçek hastalığının önlenmesi için ortaya çıkan yüklü maliyet sorununun nasıl çözüleceği konusunda ciddi sıkın-tılar yaşandığı ve hatta var olan para-nın kontrolsüz ve savurgan bir biçimde harcanması sonucunda cezalar veril-diği de görülmektedir. Bütün bunlar gösteriyor ki, Osmanlı İmparatorluğu son zamanlarda içine düştüğü siyasî, askerî ve ekonomik sıkıntılara rağmen kamu sağlığı konusunda hiçbir mas-raftan kaçınmamaya çalışmış, hasta-lıktan korunma ve hastalıkları önleme konularında tıbbî yöntem başta olmak üzere bütün yolları denemiştir.

EKLER

(15)

BOA., MV-210/53

BOA., DH.MKT-969/2

NOTLAR

1 Telkîhhâneler açıldıktan sonra ülkenin aşı ihtiyacının karşılanmasında büyük rol üst-lendiler. 1892-1913 yıllarında 7.260.784 kişiye çiçek aşısı hazırlanmıştır. 1914-1919 yıllarında ise 27.688.499 kişi için aşı hazırlanmış, Anadolu’ya haberleşme ke-sildikten sonra Hilâl-i Ahmer vasıtasıyla 1920’de 566.000, 1921’de 1.770.000, 1922’de ise 1.283.000 kişilik aşı gönderilmiştir. Telkîhhâneler 31 Haziran 1934’te kapatıla-rak yerine Refik Saydam Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü açılmıştır.

2 1872 yılında İstanbul’da bir aşı inspeltörlü-ğü kurulmuş ve başına da Mekteb-i Tıbbiye İlm-i Hayvanat Muallimi Miralay Dr. Remzi Bey getirilmişti

3 “Tuna Vilâyet-i Celîlesine;

Sâye-i me’alivâye-i hazret-i pâdişâhîde Der-sa‘adet ve bilâd-ı selâsede kâ’in mekâtib-i rüşdiyye şâkirdânının ta‘yîn olunan etibbâ ma‘rifetleriyle icrâ-yı mu‘ayeneleriyle içlerin-den aşısız bulunanlara ameliyât-ı telkîhiye icrâsı mukarrer olduğu gibi bu usûlün taşra-larca dahî ta‘mîmi lüzûmu ma‘arif nezâret-i behiyyesinden bâ-tezkîre iş‘âr ve ifâde olun-muş ve bu sûret çiçek illetinin zuhûr ve sirâyetini mâ‘ni ve fevâ’id ve muhasenâtı zâhir olmasıyla keyfiyet her tarâfa ta‘mîmen arz ve iş‘âr kılınmış olmağla zîr-i idâre-i behiyyelerinde kâ’in mahallerde bulunan mekâtib-i rüşdiyece dahi usûl-i mebhûsenin mer’ü’l-icrâ tutulması esbâbının hüsn-i istihsâline himmet ve i‘tinâ buyurulması, fi 2 Ramazân sene 89 ve fî 22 Teşrîn-i Evvel sene 88”

“Mecîdiye kaymakamına

Sûreti bâlâda muharrer emirnâme-i sâmi-i hazret-i vekâletpenâhi hükm-i celînin oraca dahî mer’ü’l-icrâ tutulması husûsuna him-met buyurulması siyâkında terkîm kılındı fî 7 Şevvâl sene 89 ve fî 26 Teşrîn-i sâni sene 88”

4 Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla İmparator-luk genelinde seferberlik ilan edilmesi, yöne-tim kademesinde bulaşıcı hastalıklara olan hassasiyetin artmasına yol açmış, bu ise çi-çek aşısıyla ilgili yeni bir nizamnameyle ken-disini ortaya koymuştur. Yönetimin bu has-sasiyeti boşuna değildi zira 1915 Martı’ndan 1918 Eylülü’ne kadar ülke genelinde en az 346 kişi hastalığa yakalanmış ve bulardan 104’ü ölümle sonuçlanmıştı.

(16)

KAYNAKLAR

Ak, Mehmet. “19. Yüzyılda Antalya’da Kolera Salgını”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar

Dergisi, 17, (Bahar 2011): 254-368.

Ayar, Mesut. “Osmanlı Devletinde Kolera Salgı-nı: İstanbul Örneği”. Yayımlanmamış Dok-tora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2005.

Aydın, Erdem. “19. Yüzyılda Osmanlı Sağlık Teş-kilatlanması”, Ankara Üniversitesi Osmanlı

Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Dergisi, 15, (2004): 185-207.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, A.AMD: 66/20.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgele-ri, A.MKT.MHM:229/42, 557/29, 198/91, 502/58, 502/59, 758/68.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, A.MKT.NZD:321/83, 360/6.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, A.MKT: 24/1.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, C.SH: 5/243, 23/1130, 22/1056.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, DH.EUM.LVZ:25-A/45.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, DH.MB.HPS:48-2/44, 47-1/15, 54-2/56, 73/2, 82/2, 107/49, 159/30.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, DH.MKT:21/48,43/35,474/45, 474/47, 477/43, 577/70, 594/49, 969/2, 1436/64, 1591/17, 1623/55, 1695/1, 1705/78, 1771/75, 1776/55, 1699/18, 1818/65, 1830/29, 2209/33, 2408/80, 2485/46, 2530/37, 2529/30.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, DH.MUİ.: 44-1/18, 24-1/60.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, İ.HR: 126/6330.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri, MV:210/53.

Böke, Pelin. “İzmir Karantina Teşkilatının Ku-ruluşu ve Faaliyetleri (1840-1900)”, ÇTTAD, VIII/18-19, (2009/Bahar-Güz): 137-159 Dinç Güven, F. Şimşek, H. Eroğlu. “Osmanlı

İmparatorluğu’nda Te’vem Maaşı” Uludağ

Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16 (2009/1):77-100. Düstur, Birinci Tertip, (13 Ocak 1884-7 Nisan

1888), Ankara: c.5, 1937.

Düstur, Birinci Tertip, (25 Temmuz 1887-11

Mart 1890), Ankara: c.6, 1939.

Düstur, Birinci Tertip, (29 Mart 1311 – 19 Şubat

1319), Ankara: c.7, 1941.

Düstûr, Tertib-i Sâni, (25 Zilhicce 1332-5

Muhar-rem 1334-14 Kasım 1914–13 Kasım 1914), Matbaa-i Amire, İstanbul: c.7, 1336. Eroğlu, Haldun. “Muzafferüddin Kökbörü

(551/1156-630/1232) Yetimlere Sütanneler Tayin Eden Devlet Adamı”, Hacettepe

Üni-versitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Der-gisi, 46/1, (Ocak-Mart 2003): 80-83.

Eroğlu, Haldun. “On Dokuzuncu Yüzyılda Yetim Çocuklara Vasî Tayini: Antalya Örneği ”

Ha-cettepe Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hasta-lıkları Dergisi, 4 (2007):285-288

Eroğlu, Haldun. “XV. Yüzyıl Tabiplerinden Şera-fettin Sabuncuoğlu ve Amasya Darüşşifası”,

OTAM, 11, (2001): 147-156.

Montegü, Lady; Şark Mektupları. (Tercüme ve Tahşiye eden Ahmet Refik) İstanbul: Marifet Basımevi, 1933.

Sabuncuoğlu Şerafettin. Cerrahiyyetü’l-Haniyye. (yay. İlter Uzel) Ankara: TTK, c. I-II, 1992. Şimşek Fatma-H. Eroğlu-G. Dinç. “Osmanlı

İmparatorluğu’nda Iskat-ı Cenin (Çocuk Dü-şürme)” The Journal Of International Social

Research, II/6, (Winter 2009): 593-609.

Tekin, Fatih. “Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Dö-nemi Kamu Sağlığı Politikası (1839-1876)”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstan-bul: Marmara Üniversitesi, 2007.

Ünver, A. Süheyl. “Osmanlı Türklerinde He-kimlik ve Eczacılık”, Farmakolog 21 (10), (1951):365-372.

Ünver, A. Süheyl. Türkiye’de Çiçek Aşısı ve

Tari-hi, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1948.

Yıldırım, Nuran. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Koruyucu Sağlık Uygulamaları”,

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansik-lopedisi, İstanbul: İletişim Yayınları, c.5,

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir isim ve bir sıfat fiilin/sıfat fiil anlamı taşıyan bir kelimenin bir araya gelmesiyle elde edilen birleşik yapılar: İsimle beraber kullanılan bu tür kelimeler;

ayrılmıştır, İmparatorluk makamının yetkileri ise çok kısıtlanmıştır...  Otuz Yıl Savaşı'nı bitiren bir dizi antlaşma Vestfalya Barışı olarak bilinir. Vestfalya

In this article, delinquent and non-delinquent schizophrenics are compared for demographic varibles (age, sex, marital status, education, occupational status etc.) and it was

Ahmed Efendi 1 İkinci Sınıf Kâtib Nâsır Efendi 1 Üçüncü Sınıf Kâtib Hasan Efendi 1 Üçüncü Sınıf Kâtib Mehmed Salih 1 Üçüncü Sınıf Kâtib.. 170

Bu takdir ve alâkayı sadece bir musiki m uvaffakiyeti olarak kabul etmek, sanatı çok kolaya almak ve Neclâ İz'e karşı lüzumsuz bir takdir ve iltimas etmek

Bu türlerden baz~lar~, bir iki örne~ini 1984'te tüm olarak ç~kartt~~~m~z, aç~k devetüyü ve gri hamurlu, açk~lanmam~~~ ve çok gevrek pi~irilmi~~ olan- lardand~r 3 ve çok

Aslında termoelektrik verimlilik ko- nusunda rekor kıran bu yeni malzeme- den önce de termoelektrik malzemeler gitgide gelişmeye ve daha fazla uygulama alanında