• Sonuç bulunamadı

4 Osmanlı Türkçesine Farsçadan Geçen Unsurlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "4 Osmanlı Türkçesine Farsçadan Geçen Unsurlar"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1.

Osmanlı Türkçesine Giriş

Doç. Dr. Zülfikar Güngör

2.

Osmanlı Türkçesi Yazım Kuralları

Prof. Dr. Ali Yılmaz

3.

Osmanlı Türkçesine

Arapçadan Geçen Unsurlar

Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit İslamoğlu

Osmanlı Türkçesine

Farsçadan Geçen Unsurlar

Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit İslamoğlu

(2)

• İsimler > Çoğul İsimler > Sayı İsimleri ve Sıra Sayılar • Sıfatlar > İşaret Sıfatları > Karşılaştırma - Üstünleme Sıfatları • Tamlamalar > İsim Tamlaması > Sıfat Tamlaması • Eklerle Türetilen Kelimeler > Türemiş İsimler - İsimden Türemiş İsimler - Fiilden Türemiş İsimler > Türemiş Sıfatlar - İsimden Türemiş Sıfatlar - Fiilden Türemiş Sıfatlar • Birleşik Kelimeler > Birleşik İsimler > Birleşik Sıfatlar • Zarflar • Bağlaçlar • Ünlemler

Ünitede Ele Al›nan Konular

(3)
(4)
(5)
(6)

130

Osmanlı Türkçesine Farsçadan Geçen Unsurlar

Türklerin Farslarla münâsebetleri oldukça eski bir tarihe uzanmaktadır. Kaynaklarda İran-Turan savaşları olarak adlandırılan mücadelelerle başlayan bu ilişki, Medler ve Perslerden sonra İran‟da kurulan Sasani Devleti döneminde de çeşitli alanlarda devam etmiştir. Aynı coğrafyayı paylaşma ve yüzyıllardır devam eden ticârî, siyasî, kültürel vb. ilişkilerin yanında İslâm ortak paydasında buluşma, bu iki millet arasındaki yakınlaşmayı daha da arttırmıştır.

İranlılar İslâm dinini Türklerden önce kabul etmişlerdir. Böylece Farslar için, dil ve edebiyattan sanat, kültür, örf ve âdetlere, yaşam tarzına kadar İslâmiyet‟in son derece etkili olduğu yeni bir dönem başlamıştır. Bu dini benimseyerek kabul eden Farslar, Kur‟ân-ı Kerîm‟in dili olan Arapçayı ikinci bir ana dil olarak kabul etmişlerdir. Bunun tabiî neticesi olarak Arapça, zamanla ilim, felsefe ve edebiyat dili olmuş; Farsçaya verdiği kelimelerle bu dil üzerindeki etkisini iyice arttırmıştır. Ancak Arapçanın Farsça üzerindeki tesiri bu yoğunlukla devam etmemiş; tarihî, kültürel vb. nedenlerle İranlılar kendilerine has fikrî ve estetik çizgiler taşıyan, yeni bir dil ve medeniyet meydana getirmişlerdir. Neticede Farsça -Selçuklular döneminde resmî dil olarak kabul edilecek kadar güçlenmiş- bir kültür, medeniyet ve edebiyat dili olarak ortaya çıkmıştır.

Yukarıda belirtildiği üzere, İranlılar ve Türkler (dolayısıyla Farsça ve Türkçe) arasında İslâmiyet‟in kabulünden çok önce başlayan ve bu dinin kabulü ile en üst düzeye çıkan bir ilişki/etkileşim söz konusudur. İşte geçmişten gelen bu ilişkilerin ve aynı kültür havzasında yaşamanın bir sonucu olarak Türkler, İslâmiyetle İranlılar aracılığıyla/üzerinden tanışmışlardır. Bunun tabiî bir neticesi olarak bazı dinî kavramlar başta olmak üzere, pek çok kelime, kalıp söz, gramer kuralları gibi çeşitli öğeler, dilimize Farsçadan geçmiştir. Dinî literatüre ait; abdest, namaz, oruç (rûze), peygamber, Hudâ, namazgâh, niyâz, pîr, çile, dergâh, putperest vb. kelimelerin Arapça asılları ile değil de Farsçadaki kullanım şekilleriyle Türkçeye geçmiş olması, Farsçanın dilimiz üzerindeki tesirini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim İslâm dinine ait en temel kavramlardan/değerlerden olan; Kur‟ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hak, kelime-i şehâdet, âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf, ehl-i beyt, ehl-i kitâb, ehl-i sünnet, amel-i sâlamel-ih, ta„dîl-amel-i erkân, Ashâb-ı Kehf, Mekke-amel-i Mükerreme, Medîne-amel-i Münevvere, Mescid-i Aksâ gibi ibareler Arapça değil de Farsça yapılı tamlamalardır. Bu ise Farsçanın, Arapça kelimelerin Türkçeye taşınmasında aracılık etmekle beraber, şekilsel açıdan kendi ağırlığını koyduğunun bir başka göstergesidir. “Dershâne, beyânnâme, şâheser, misâfirperver, kadirşinâs, duâhân, hayâlperest, âfetzede, bîhaber, sanatkâr, manidâr, vefâkâr, derhâl, bedduâ, hemfikir vb.” kelimler ise Arapça kelimelerin Farsça unsurlarla Türkçedeki kullanımına örneklik teşkil etmektedir. (İşler, 2004, s. 1409-1420.)

Netice itibariyle Farsça Osmanlı Türkçesi üzerinde isimler, sıfatlar, tamlamalar, eklerle türetilen kelimeler, birleşik isim ve sıfatlar, zarflar, bağlaçlar ve ünlemler gibi unsurlar başta olmak üzere son derece etkili olmuştur.

İsimler

(7)

131

olabilir. Birleşik yapıda olan isimler ile türemiş isimler ünitemizin ilerleyen kısımlarında ele alınacaktır. Burada söz konusu olan, birleşik yapıda olmayan ve herhangi bir yapım eki almamış olan “basit/yalın isimler”dir. Bu tür isimlerin, Arapçada olduğu gibi belirli kalıpları bulunmamaktadır. Bu kelimeler diğer dillerde olduğu üzere “temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar ve sözleşmeler” (Ergin, 1972, 3) gereği, üzerlerinde ittifak edilmiş ve o dili konuşanlar tarafından o şekilde anlamlandırılarak günümüze kadar gelmiştir. Bu nedenle doğru okunup anlaşılabilmeleri, bu isimlerin önceden bilinmeleriyle; sözlük yardımıyla öğrenilmeleriyle mümkündür. Osmanlı Türkçesinde kullanılan Farsça yalın isimlere bakıldığında bunların; din, siyaset, coğrafya, tarım, ticaret vb. sahalarda, vücut azalarından giyecek ve yiyecek isimleri, hayvan ve bitki adlarına; maden, silah-savaş âletlerinden yön bildiren isimler ve renk adlarına kadar hayatın hemen tüm alanlarıyla ilgili oldukları görülür:

âb:

بآ

(su), âğûş:

شوغآ

(kucak), âhen:

نىآ

(demir), âsumân:

نامسآ

(gök, sema), âteş:

شتآ

, bâd:

داب

(yel), bâğ:

غاب

(bahçe), bang:

گناب

(ses), bânû:

وناب

(hanım), bârân:

ناراب

(yağmur), bâz:

زاب

(doğan), bâzâr:

رازاب

(pazar), behişt:

تشهب

(cennet), behre:

هرهب

(pay, hisse), berg:

گرب

(sayfa, yaprak), bisyâr:

رايسب

(çok), câm:

ماج

(bardak, kadeh), çâker:

ركاچ

(hizmetkâr, kul), çehre:

هرهچ

(yüz, surat), çep:

پچ

(sol), çerâğ:

غارچ

(mum), çeşm:

مشچ

(göz), dâmen:

نماد

(etek), dehân:

ناىد

(ağız), deryâ:

ايرد

(deniz), dest:

تسد

(el), destâr:

راتسد

(sarık), deşt:

تشد

(sahra, ova), dil:

لد

(gönül), dîvâr:

راويد

(duvar), diraht:

تخرد

(ağaç), dûzah:

خزود

(cehennem), ebr:

ربأ

(bulut), engüşt:

تشگنأ

(parmak), esb:

بسأ

(at), eşk:

كشأ

(gözyaşı), ferheng:

گ

نىرف

(sözlük), genc:

جنگ

(hazine), gûş:

شوگ

(kulak), hâk:

كاخ

(toprak), hâme:

وماخ

(kalem), hâne:

وناخ

(ev), hefte:

وتفى

(hafta), hûş:

شوى

(akıl), kebûter:

رتوبك

(güvercin), keştî:

ىتشك

(gemi), kilîd:

ديلك

(anahtar), kûh:

هوك

(dağ), lâne:

ونلا

(yuva), leb:

بل

(dudak), mâh:

هام

(ay), mâr:

رام

(yılan), mest:

تسم

(sarhoş), mûr:

روم

(karınca), murg:

غرم

(kuş), mûş:

شوم

(fare), nân:

نان

(ekmek), nemek:

كمن

(tuz), pâk:

كاپ

(temiz), pây:

ىاپ

(ayak), pend:

دنپ

(nasihat), perde:

هدرپ

(örtü, perde), pes:

سپ

(arka), pîl:

ليپ

(fil), pîş:

شيپ

(ön), râh:

هار

(yol), râst:

تسار

(sağ), rûz:

زور

(gün), sâl:

لاس

(sene), sâye:

وياس

(gölge), seng:

گ

نس

(taş), ser:

رس

(baş), sîb:

بيس

(elma), sîm:

ميس

(gümüş), sîne:

ونيس

(göğüs), şeb:

بش

(gece), şehr:

رهش

(şehir), zebân:

نابز

(dil), zer:

رز

(altın).

Türkçe isimlerde olduğu üzere Farsça isimlerde de müzekker (eril), müennes (dişil) ayırımı bulunmamaktadır. Canlı varlıkların eril ya da dişil oluşları ise ayrı ayrı kelimelerle ifade edilmektedir:

Merd:

درم

(erkek) → zen:

نز

(kadın) Peder:

ردپ

(baba) → mâder:

ردام

(anne)

(8)

132

Hayvanların eril mi dişil mi olduğunu belirtmek üzere ise, isimlerinin başına veya sonuna, erkek ise ner/nerre:

رن / هّرن

, dişi ise mâde:

هدام

getirilir.

“Şîr-i ner(re):

(ه) ّرن ريش

” ya da “ner(re) şîr:

ريش (ه) ّرن

” (Erkek aslan) “Şîr-i mâde:

هدام ريش

” ya da “mâde şîr:

ريش هدام

” (Dişi aslan)

Çoğul İsimler

Farsçada isimler sayı bakımından, tekil ve çoğul olmak üzere iki kısımda ele alınabilir. Tekil isimleri gösteren özel bir işaret yoktur: nân:

نان

(ekmek), diraht:

تخرد

(ağaç), esb:

بسأ

(at).

Farsçada ikil kelime bulunmamaktadır. Ancak Arapçadan “

نْي

” şekliyle geçen bazı müsenna (ikil) kelimeler, Farsçada da aynı şekilde kullanılmaktadır: Haseneyn:

نْينسح

(Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), zevceyn:

نْيجوز

(karı-koca), tarafeyn:

نْيفرط

(iki taraf), devleteyn:

نْيتلود

(iki devlet), zülfeyn:

نْيفلز

(iki zülüf).

Farsçada çoğul isim, kelimelerin sonuna getirilen bazı ekler aracılığıyla elde edilir. Bunun için canlı varlıklara işaret eden kelimelerin sonuna “ân:

نآ

” eki getirilir:

Merd:

درم

→ merdân:

نادرم

(adamlar) Zen:

نز

→ zenân:

نانز

(kadınlar) Şâh:

هاش

→ şâhân:

ناىاش

(hükümdarlar)

Bu ek ile; şahıs, hayvan, bitki ve ağaç isimleri, vücuttaki çift organ adlarıyla beraber başka bazı isimler de çoğul yapılır:

Nakkâş:

شاّقن

→ nakkâşân:

ناشاّقن

(ressamlar) Esb:

بسأ

→ esbân:

نابسأ

(atlar)

Murg:

غرم

→ murgân:

ناغرم

(kuşlar) Diraht:

تخرد

→ dirahtân:

ناتخرد

(ağaçlar) Çeşm:

مشچ

→ çeşmân:

نامشچ

(gözler) Mâh:

هام

→ mâhân:

ناىام

(aylar) Sâl:

لاس

→ sâlân:

نلااس

(yıllar) Şeb:

بش

→ şebân:

نابش

(geceler) Ahter:

رتخأ

→ ahterân:

نارتخأ

(yıldızlar)

Cansız varlıkları ifade eden kelimelerin sonuna ise “hâ:

اى

” eki getirilir: Dârû:

وراد

→ dârûhâ:

اىوراد

(ilaçlar)

(9)

133

Canlı ve cansız varlıklara dâir ifade edilen çoğul yapma şekli kesin bir kural değildir; farklı uygulamalar da söz konusudur. Bu ekler kimi zaman birbirlerinin yerine de kullanılabilir.

Çoğul eklerin yazımıyla ilgili bazı hususlara dikkat etmek gerekir:

a. Çoğul yapılacak isim “e” ünlüsünü karşılayan “

ه

” ile bitiyorsa, bu harf “g-

گ

”ye dönüşür; “

ه

” harfi ise yazılmaz:

bende:

هدنب

→ bendegân:

ناگدنب

(köleler)

hâce:

وجاوخ

→ hâcegân:

ناگجاوخ

(efendiler, hocalar) zinde:

هدنز

→ zindegân:

ناگدنز

(diriler)

b. İsmin sonu “a” ünlüsünü karşılayan elif (

ا

) ile bitiyorsa, araya bir ye (

ى

) harfi getirilir:

Gedâ:

ادگ

→ gedâyân:

نايادگ

(köleler) Dânâ:

اناد

→ dânâyân:

ناياناد

(bilginler)

c. İsmin sonu “u-

و

” ile bitiyorsa: Birleşik bir kelime olması durumunda çoğul ekinden önce araya bir “ye-

ى

” harfi getirilir. Basit kelime olması hâlinde ise araya “ye-

ى

” getirilmez ve kelime “-uvân” şeklinde çoğul yapılır:

Dânişcû:

وجشناد

→ dânişcuyân:

نايوجشناد

(öğrenciler) Rezmcû:

وجمزر

→ rezmcûyân:

نايوجمزر

(savaşçılar) Âhû:

وىآ

→ âhuvân:

ناوىآ

(ceylanlar)

Ebrû:

وربا

→ ebruvân:

ناوربا

(kaşlar)

Osmanlı Türkçesinde Farsçadaki çokluk eklerinden, daha çok “ân:

نآ

” şekli kullanılmıştır.

Sayı İsimleri ve Sıra Sayılar

(10)

134

11‟den 19‟a kadar çift haneli sayılar: 11

ٔٔ

Yâzdeh:

هدزاي

12

ٕٔ

Devâzdeh:

هدزاود

13

ٖٔ

Sîzdeh:

هدزيس

14

ٔٗ

Çehârdeh:

هدراهچ

15

ٔ٘

Pânzdeh:

هدزناپ

16

ٔٙ

Şânzdeh:

هدزناش

17

ٔٚ

Hifdeh:

هدفى

18

ٔٛ

Hicdeh:

هدجى

19

ٜٔ

Nûzdeh:

هدزون

20‟den 90‟a kadar olan on ve katları ise şu şekilde gelir: 20

٠٢

Bîst:

تسيب

30

٠٢

Sî:

ىس

40

٠٢

Çihil:

لهچ

50

٠٢

Pencâh:

هاجنپ

60

٠٢

Şest:

تصش

70

٠٢

Heftâd:

داتفى

80

٠٢

Heştâd:

داتشى

90

٠٢

Neved:

دون

100

٠٢٢

Sad:

دص

1000

٠٢٢٢

Hezâr:

رازى

10.000

٠٢٢٢٢

Deh hezâr:

رازى

هد

100.000

٠٢٢٢٢٢

Sad hezâr:

رازى

دص

Farsça sayı isimleri Osmanlı Türkçesine kimi zaman tek başına sayı olarak, kimi zaman ise bazı kelimelerin içerisinde yer alarak geçmiştir. Zamanla Türkçeleşmiş bu kelimelerden bazıları asıl şekilleriyle birlikte şu şekildedir: Çarşı → çâr-sû:

وس

راچ

(dört taraf)

Çerçeve → çâr-çûbe:

وب

وچ

راچ

(dört ağaç parçası) Çardak → çâr-tâk:

قاط

راچ

(dört [köşe] çadır)

Çarşamba → çâr-şenbe:

وبنش

راچ

(dördüncü gün) [Farsçada -Arapçada olduğu gibi- haftanın ilk günü Pazardır.]

Perşembe → penc-şenbe:

وبنش

جنپ

(beşinci gün) Sehpâ → se-pâ:

اپ

وس

(üç ayak)

(11)

135

sayıların sonuna getirilen “-üm:

م-

”, “-ümî:

ىم-

” ya da “-ümîn:

نيم-

” ekleriyle elde edilir.

Birinci: yekum (

مكي

) ya da nuhust (

تسخن

); ikinci: düvüm (

مود

) / düyüm (

ميد

), üçüncü: sivüm (

موس

) / siyüm (

ميس

) şeklinde gelir.

Heft:

تفه

(Yedi) Heftüm:

م

+

تفه

متفه

(Yedinci) Heftümî:

يم

+

تفه

→ يمتفه

(Yedinci) Heftümîn:

هيم

+

تفه

→ هيمتفه

(Yedinci)

Osmanlı Türkçesinde Farsça üleştirme sayılarına da rastlanır. Buna örnek olarak “birer birer” anlamına gelen: yek yek:

كي

كي

, yekâyek:

كي

اكي

, yek-be-yek:

كيب

كي

ve yegân yegân:

نا

يگ

نا

يگ

verilebilir.

Sıfatlar

Sıfatlar, “adlardan önce gelerek onları niteleyen, nasıl olduklarını gösteren veya çeşitli yönlerden belirten sözlerdir.” (Korkmaz, 2009, 333.) Farsça sıfatlar, özellikle niteleme sıfatları, Osmanlı Türkçesinde geniş yer bulmuştur. Canlı ve cansız varlıkların rengini, şeklini, miktarını, değerini vb. özelliklerini bildiren bu sıfatlardan bazıları şunlardır:

âsân:

ناسآ

(kolay), âşikâr:

راكش

آ

(açık, belli), bed:

دب

(kötü), bülend:

دنلب

(yüce, yüksek), büzürg:

گرزب

(büyük, ulu), dırâz:

زارد

(uzun), dûr:

رود

(uzak), firâvân:

ناوارف

(çok), germ:

مرگ

(sıcak), hûb:

بوخ

(güzel), köhne:

ونهك

(eski), kûtâh:

هاتوك

(kısa), nerm:

مرن

(yumuşak), nev:

ون

(yeni), nîk:

كين

(iyi), pinhân:

ناهنپ

(gizli), pür:

رپ

(dolu), sâde:

هداس

(basit), sefîd:

ديفس

(beyaz), siyâh:

هايس

(siyah), şîrîn:

نيريش

(tatlı), tâze:

هزات

(yeni), tenhâ:

اهنت

(ıssız), zîbâ:

ابيز

(süslü, güzel).

İşaret Sıfatları

“İşaret sıfatları varlıkları gösterme yoluyla belirten sıfatlardır.” (Korkmaz, 2009, 385.) Farsçada, bulundukları uzaklık derecelerine göre varlıkları belirten iki işaret sıfatı vardır. Bunlar yakın için “în:

نيا

” (bu), uzak için ise “ân:

نآ

(o)”dır.

Farsça işaret sıfatları Osmanlı Türkçesinde “în ü ân:

نآ و نيا

” ibaresinin dışında bazı birleşik yapılar içerisinde yer almaktadır:

Ba„dezîn:

نيزا

دعب

(Bundan sonra) Ba„dezân:

نآ

زا

دعب

(Ondan sonra)

Binâ berîn:

نيرب

انب

(Bunun üzerine, bundan dolayı) Çendîn:

نيدنچ

(Bu kadar)

Çendân:

نادنچ

(O kadar)

(12)

136

Hemîn:

نيمى

(Aynı bu)

Hemân:

نامى

(O anda, hemen; öylece) Hem-çünîn:

نينچمى

(Tıpkı böyle, böylece) Hem-çünân:

نانچمى

(Tıpkı öyle)

Karşılaştırma - Üstünleme Sıfatları

Sıfatlar varlıklarla ilgili özellikleri kimi zaman doğrudan doğruya, kimi zaman ise başka varlıklarla karşılaştırarak bildirirler. Farsça sıfatlarda derecelenme iki şekilde gerçekleşir. İlki “karşılaştırma derecesi”dir. Bu; “Bir varlıktaki niteliğin başka bir varlık veya varlıklara oranla daha çok, daha üstün, daha az, daha düşük olduğunu gösterme derecesidir.” (Korkmaz, 2009, 373.) Sıfatların sonuna “-ter:

رت-

” eki getirilerek yapılır. İkinci aşama ise, “üstünleme/en üstünlük derecesi”dir. Sıfatların sonuna “-terîn:

نيرت-

” eki getirilerek elde edilir. Bu ek, sıfattaki niteliğin işlev bakımından en üst düzeyde olduğuna işaret etmektedir. Osmanlı Türkçesinde de Farsça karşılaştırma-üstünleme sıfatları kullanılmıştır. Buna günümüz Türkçesinde de kullandığımız “beter” kelimesi örnek olarak verilebilir. “Daha kötü, çok kötü” anlamına gelen “beter”, Farsça bed:

دب

(kötü) kelimesinin “-ter:

رت-

” eki almış hâlidir.

Bih:

وب

(iyi) → bihter:

رتهب

(daha iyi) → bihterîn:

نيرتهب

(en iyi)

Bülend:

دنلب

(yüksek) → bülendter:

رتدنلب

(daha yüksek) → bülendterîn:

نيرتدنلب

(en yüksek)

Hûb:

بوخ

(güzel) → hûbter:

رتبوخ

(daha güzel) → hûbterîn:

نيرتبوخ

(en güzel) Kem:

مك

(az, eksik; fena kötü) → kemter:

رتمك

(daha aşağı, aşağıda bulunan; hakir; eksik) → kemterîn:

نيرتمك

(en küçük, en aşağı; pek âciz, çok hakir) Kûtâh:

هاتوك

(kısa) → kûtâhter:

رتىاتوك

(daha kısa) → kûtâhterîn:

نيرتىاتوك

(en kısa)

Müşkil:

لكشم

(güç, zor) → müşkilter:

رتلكشم

(daha güç, daha zor) → müşkilterîn:

نيرتلكشم

(en güç, en zor).

Tamlamalar

İsim Tamlaması

Farsçadan Osmanlı Türkçesine geçen unsurların en önemlilerinden birisi de tamlamalardır. Farsça isim tamlaması (terkîb-i izâfî:

ىفاضا

بيكرت

), muzâf (tamlanan) ve muzâfun ileyhten (tamlayan) oluşur. İsim tamlamasında muzâf asıl unsurdur; anlamı tamamlanan, belirtilen ve özelleştirilen kelimedir. Muzâfun ileyh ise yardımcı unsurdur; asıl kelimeyi açıklamaya, belirtmeye ya da sınırlamaya yardımcı olur.

(13)

137

(tamlananın) sonuna “-ı, -i” sesi veren bir izâfet kesresi:

تفاضا

رسك

getirilir, böylece kelimenin son ünsüzü esreli okunmuş olur.

Farsça isim tamlamalarında her iki unsurun; yani muzâf ve muzâfun ileyhin Farsça kelimelerden olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Tamlama yapısal/şekilsel açıdan Farsça olmakla birlikte, tamlamayı oluşturan unsurlardan ikisi de Farsça ya da Arapça veya biri Farsça diğeri Arapça olabilmektedir:

a. Her iki unsuru da Farsça olan isim tamlamaları:

Âb-ı çeşm:

مشچ

بآ

(gözyaşı), âvâz-ı hezâr:

رازى زاوآ

(bülbülün sesi), bende-i Hudâ:

ادخ

دنب

(Allah‟ın kulu), çeşm-i mûr:

روم

مشچ

(karıncanın gözü), gubâr-ı râh:

هار

رابغ

(yolun tozu), leb-i deryâ:

ايرد

بل

(deniz kenarı), pây-ı mâr:

رام

ىاپ

(yılanın ayağı), reng-i rû:

ور

گنر

(yüzün rengi), rûy-ı deryâ:

ايرد

ىور

(deniz yüzeyi).

b. Her iki unsuru da Arapça olan isim tamlamaları:

Âlem-i ervâh:

حاورا

ملاع

(ruhlar âlemi), dîn-i İslâm:

ملاسا

نيد

(İslâm dini), ehl-i Kitâb:

باتك

لىا

(kutsal kitaplara inananlar), harâret-i şems:

ترارح

سمش

(güneşin sıcaklığı), hukûk-ı „ibâd:

دابع

قوقح

(kulların hakları), kulûb-ı nâs:

سان

بولق

(insanların kalpleri), tarîk-ı sabr:

ربص

قيرط

(sabır yolu), umûr-ı devlet:

تلود روما

(devlet işleri).

c. Birinci unsuru Farsça, ikincisi Arapça olan isim tamlamaları:

Dem-i vasl:

لصو

مد

(buluşma vakti), dest-i ihsân:

ناسحا

تسد

(lütuf, bağışlama eli), girye-i sürûr:

رورس

ﮥﯧ

رگ

(mutluluk ağlaması), hâb-ı gaflet:

باوخ

تلفغ

(gaflet uykusu), râh-ı muhabbet:

تّبحم

هار

(muhabbet yolu), şeb-i hicrân:

نارجى

بش

(ayrılık gecesi), şeh-i „âlem:

ملاع

وش

(âlemin padişahı, hükümdarı).

d. Birinci unsuru Arapça, ikincisi Farsça olan isim tamlamaları:

Erbâb-ı bezm:

مزب

بابرا

(eğlence meclislerinde toplananlar), gark-ı zer:

قرغ

رز

(altına/paraya batma, boğulma), hüzn-i dil:

لد

نزح

(gönül sıkıntısı, kederi), kurb-ı kenâr:

رانك

برق

(kıyısına yaklaşma), nâr-ı dûzah:

ران

خزود

(cehennem ateşi), sahîfe-i dil:

لد ﮥﻓﻳﺣﺼ

(gönül sayfası), sevâhil-i deryâ:

ايرد

لحاوس

(deniz sahilleri).

Osmanlı Türkçesindeki Farsça yapılı isim tamlamaları, kelime kökenleri göz önüne alındığında, genel anlamda bu şekilde karşımıza çıkar. Ancak fazla olmamakla birlikte, bir unsuru Türkçe olan tamlamaların kullanıldığı da görülür: bâb-ı top:

پوط

باب

(top kapısı), dâhil-i deniz:

ز

د لخاد

(denizin içi), harâret-i güneş:

شنو

گ

ترارح

(güneşin sıcaklığı) vb.

(14)

138

İzâfet kesresi (

تفاضا

رسك

)nin yazımıyla ilgili olarak şu hususlara dikkat

edilmelidir:

a. Muzâf olan kelimenin sonu “-a, -e” okunan

(hâ-i resmiyye) ile ya da “î” okunan “

ى

” ile bitiyorsa, izâfet kesresini karşılamak üzere, bu harfler üzerine bir hemze (

ء

) konulur. Buna hemze-i izâfet (

تفاضا

زمى

) denir: Dâne-i gendüm:

مدىگ

اد

ﮥى

(buğday tanesi), dîde-i yâr:

راﻳ

دﻳد

(sevgilinin gözü), esâmî-i kütüb:

بتك

ﺊم

اسا

(kitapların isimleri), hâne-i peder:

ردپ

اخ

ﮥو

(baba evi), keştî-i Nûh:

حوو

ﺊﺗﺷﻜ

(Nûh‟un gemisi), mâhî-i deryâ:

ﺊهام

اﻳرد

(deniz balığı), Mesnevî-i Mevlânâ:

اولاوم

ﺉﻭوﺛم

(Mevlânâ‟nın Mesnevî‟si), nâme-i Ferhâd:

داهرﻓ

ﮥم

او

(Ferhad‟ın mektubu), rütbe-i vezâret

ترازﻭ

ﮥﺑت

ر

(vezirlik rütbesi), sefîne-i evliyâ:

ايلﻭا

ﮥوﻳﻓﺴ

(velîler gemisi), vâlî-i vilâyet:

تﻳلاﻭ

اﻭ

ﺊﻠ

(vilâyet valisi).

b. Muzâf olan kelimenin sonu “â” okunan elif (

ا

) ya da “û” okunan vâv (

و

) ile bitiyorsa, kelimenin sonuna izâfet kesresi yerine bir (

ى

) getirilir. Buna yâ-yı izâfet (

تفاضا ىاي

) denir:

Ârzû-yı visâl:

لاصو

ىوزرآ

(kavuşma arzusu), âhû-yı bezm:

مزب

ىوىآ

(bir meclisin, bir davetin başlıca güzeli), „asâ-yı Mûsâ:

ىسوم

ىاصع

(Mûsâ‟nın asâsı), gedâ-yı şehr:

رهش

ىادگ

(şehrin dilencisi), havâ-yı bahâr:

راهب

ىاوى

(bahar havası), sadâ-yı bülbül:

لبلب

ىادص

(bülbülün sesi), şu„arâ-yı Bağdâd:

دادغب

ىارعش

(Bağdat şâirleri), terâzû-yı „adâlet:

تلادع

ىوزارت

(adaletin terazisi).

c. Son harfleri sâkin bir “y” olduğu hâlde, hafifletilmiş biçimleri uzun “â” veya “û” sesleriyle biten “bû(y): )

ى

(

وب

, rû(y):

)

ى

(

ور

, câ(y):

)

ى

(

اج

, pâ(y):

اپ(

ى

)

gibi kelimeler, muzâf olmaları durumunda, düşürülen “y” sesini tekrar alırlar. Bu tür kelimeler, sonu “â” okunan elif (

ا

) ya da “û” okunan vâv (

و

) ile biten kelimeler kategorisinde değerlendirilmez. Zira bu “y” ünsüzü kelimenin aslî harflerindendir ve tamlama, izâfet hemzesi ya da izâfet “yâ”sı ile değil, izâfet kesresi ile elde edilir:

(15)

139

kullanılmamıştır. Kelime sayısı arttıkça, tamlamaların kullanım alanı da paralel bir şekilde daralmaktadır denilebilir.

Asl-ı hayât-ı dâreyn:

نيراد تايح لصا

(iki dünya [dünya ve âhiret] hayatının aslı)

Kilîd-i genc-i hikem:

مكح جنگ ديلك

(hikmetler hazinesinin anahtarı) Semere-i şecere-i hilkat:

تقلخ

رجش

رمث

(yaratılış ağacının meyvesi)

Şem„-i şebistân-ı hakîkat:

تقيقح

ناتسبش عمش

(hakikat gecesininin mumu/kandili)

Tasavvur-ı ahvâl-i kevâkib:

بكاوك

لاوحا

ر

ّوصت

(yıldızların durumlarını tasavvur etme)

Âfitâb-ı „âlem-tâb-ı saltanat-ı Osmâniyye:

و

ّينامثع

تنطلس

باتملاع

باتفآ

(Osmanlı saltanatının dünyayı aydınlatan güneşi)

Berg-i gül-i bâg-ı cennet:

تنج غاب لگ گرب

(cennet bahçesinin gülünün yaprağı) Nâle-i derd-nâk-i „uşşâk:

قا

ّشع

كاندرد

او

ﮥل

(âşıkların dertli inlemesi)

Şifâ-bahş-ı hasta-dilân-ı muhabbet:

ت

ّبحم

نلاد

وتسخ

شخبافش

(muhabbet hastalarının gönüllerine şifâ bağışlayan).

Sıfat Tamlaması

Farsça sıfat tamlaması (izâfet-i vasfiyye:

ويفصو

تفاضا

), sıfat (niteleyen) ve mevsûf (nitelenen) olmak üzere iki unsurdan meydana gelir. Farsça yapılı sıfat tamlamalarında -Türkçedekinin aksine- önce nitelenen isim, sonra niteleyen (sıfat) gelir. Yapı itibariyle isim tamlamasıyla aynı özellikleri taşıyan sıfat tamlamasını isim tamlamasından ayıran tek özellik, ikinci kelimenin sıfat işleyişinde bir kelime olmasıdır. Böylece tamlamanın ikinci kelimesinin isim olması durumunda tamlama “isim tamlaması”, sıfat olması durumunda ise tamlama “sıfat tamlaması” adını almaktadır.

Sıfat tamlamaları da isim tamlamaları gibi ilk kelimenin sonuna “-ı, -i” sesi veren bir kesre getirilerek oluşturulur. Kelimenin son ünsüzünü esreli okutarak sıfat ile mevsûfu birbirine bağlayan bu kesreye “kesre-i tavsîfiyye:

رسك

ّيفيصوت

و

” ya da “kesre-i vasfiyye:

و

ّيفصو

رسك

” adı verilir.

Farsça sıfat tamlamalarında dikkat edilecek bir diğer husus, niteleyen ve nitelenenin Arapça kelimeler olması durumunda aranan sıfat-mevsûf uyumudur. Bu durumda niteleyen kelime nitelenene keyfiyet; yani müzekkerlik-müenneslik açısından ve kemiyet; yani tekil, ikil ve çoğul olma bakımından genelde uyar:

Belde-i tayyibe:

وب

ّيط

دلب

(güzel şehir), hilkat-i hasene:

ونسح

تقلخ

(güzel yaratılış), hulk-ı hasen:

نسح

قلخ

(güzel huy).

Haremeyn-i şerîfeyn:

نيفيرش

نيمرح

(Kâbe ve Ravza-i Mutahhara), vâlideyn-i muhteremeyn:

نيمرتحم

نيدلاو

(muhterem anne ve baba).

Memâlik-i İslâmiyye:

وّيملاسا

كلامم

(İslâm ülkeleri), mesâ‟il-i müşkile:

لئاسم

(16)

140

Farsça kelimelerden oluşan tamlamalarda müzekkerlik-müenneslik uyumu aranmaz; zira Farsça kelimelerin eril ve dişil şekilleri bulunmamaktadır. Ancak Farsçada kullanılan bazı Arapça sıfatlar, aslında dişi olan Farsça isimler için niteleyen konumunda olduklarında müenneslik eki alırlar: duhter-i „âlduhter-ime:

وملاع

رتخد

(bilgin kız), zen-i cemîle:

وليمج

نز

(güzel kadın).

Farsçada sıfatlar tamlama içerisinde yer aldıklarında tekil hâlde bulunurlar. Nitelenen ismin çoğul olması bu durumu değiştirmez. Ancak az da olsa sıfatların tamlama içerisinde niteledikleri kelimelere uyarak çokluk eki aldıkları da görülür: merdân-ı pâkân:

ناكاپ

نادرم

(temiz adamlar).

Tamlamada sıfat (niteleyen) ve mevsûfun (nitelenen) her ikisi Farsça ya da Arapça olabildiği gibi, biri Farça diğeri Arapça da olabilmektedir:

a. Her iki unsuru da Farsça olan sıfat tamlamaları:

Âb-ı revân:

ناور

بآ

(akan su), âhen-i serd:

درس

نىآ

(sert, katı demir/kılıç), bend-i bâlâ:

لااب

دنب

(yüksek set, baraj), dil-i zâr:

راز

لد

(inleyen kalp, kederli gönül), gül-i ter:

رت

لگ

(taze gül), hâk-i pâk:

كاخ

كاپ

(temiz toprak), mâh-ı nev:

ون

هام

(yeni ay). b. Her iki unsuru da Arapça olan sıfat tamlamaları:

Arz-ı mukaddes:

سّدقم

ضرا

(mukaddes yer, bölge), bâb-ı „âlî:

باب

ىلاع

(yüksek kapı), fikr-i metîn:

نيتم

ركف

(sağlam fikir, düşünce), Mushaf-ı şerîf:

فيرش

فحصم

(mübarek, kutsal kitap: Kur‟ân-ı Kerîm), şekl-i müstedîr:

ريدتسم

لكش

(dâire biçiminde olan şekil), verd-i ahmer:

رمحا

درو

(kırmızı gül).

c. Birinci unsuru Farsça, ikincisi Arapça olan sıfat tamlamaları: Âb-ı hâlis:

صلاخ

بآ

(saf su), ceng-i kavî:

ىوق

گنج

(güçlü, zor savaş), hûrşîd-i münevver:

رّونم

ديشروخ

(parlak güneş), mâh-ı münîr:

رينم

هام

(ışık veren, parlak ay), üstâd-ı kâmil:

لماك

داتسا

(kemâle ermiş öğretmen, geniş bilgi sahibi usta).

d. Birinci unsuru Arapça, ikincisi Farsça olan sıfat tamlamaları: Himmet-i bülend:

دنلب

تّمى

(son derece gayret etmek, çalışmak; yüksek irâde), kayd-ı âhenîn:

نينىآ

ديق

(demirden zincir, bukağı), mâl-i firâvân:

ناوارف

لام

(çok, bol, fazla mal).

Sıfat tamlamaları ikiden fazla kelimeden meydana gelebilir:

Merâkıd-ı evliyâ-yı kirâm:

مارك

ىايلوا

دقارم

(yüce velîlerin kabirleri), cemâ„at-i mezâhib-i erba„a:

وعبرا

بىاذم

تعامج

(dört mezhebin cemaati, müntesipleri), ravza-i mutahhara-i Mustafavî:

ىوفطصم

رّهطم

ﮥﻀ

ﻭر

(Hz. Peygamberin tertemiz bahçesi, Medîne-i Münevvere‟deki kabr-i şerîfleri), gubâr-ı kûçe-i Medîne-i Münevvere:

هرّونم

ﮥىي

دم

ﮥﭽ

وك

رابغ

(aydınlanmış, nurlu Medîne‟nin

(17)

141

Eklerle Türetilen Kelimeler

Farsçadan Osmanlı Türkçesine basit kelimelerin yanında türemiş ve birleşik kelimeler de geçmiştir. Farsçada türemiş kelimeler, çeşitli ekler yardımıyla elde edilmektedir. İsimden isim, isimden sıfat, fiilden isim ve fiilden sıfat yapmaya yarayan bu eklerle türetilen kelimeler, Osmanlı Türkçesi metinlerinde sıklıkla karşımıza çıkar. Bu bölümde söz konusu ekler ve ilgili yapılar, “türemiş isimler” ve “türemiş sıfatlar” başlıkları altında örnekleriyle birlikte ele alınacaktır.

Türemiş İsimler

İsimden Türemiş İsimler

Farsçada isimden türemiş isimler, genelde son eklerle elde edilmiştir. İsimden isim yapmakta kullanılan belli başlı son ekler ve bu yolla türetilen kelimelerden bazıları şu şekildedir:

- bân (

ناب-

): İş ve meslek ismi yapan bir ektir: bâdbân:

نابداب

(yelken), bâğbân:

نابغاب

(bahçıvan), çûban:

نابوچ

(çoban), derbân:

نابرد

(kapıcı), merzbân:

نابزرم

(hudut muhâfızı), nigehbân:

نابهگن

(gözcü), pâsbân:

نابساپ

(bekçi).

- çe (

وچ-

) / - îçe (

وچي

): Küçültme ismi yapan bir ektir: bâğçe:

وچغاب

(küçük bağ), derîçe:

وچ

يرد

(pencere, küçük kapı), dîvânçe:

وچناويد

(küçük dîvân), kemânçe:

وچنامك

(küçük keman, kemençe), mûrçe:

وچروم

(küçük karınca), nâyçe:

وچيان

(küçük ney), serâçe:

وچارس

(küçük saray).

- dân (

ناد-

): Âlet ismi yapan bir ektir: buhurdân:

نادروخب

(tütsü kabı), câmedân:

ناد

وماج

(çamaşır dolabı), cüzdân:

نادزج

(evrak/para çantası), çaydân:

نادياچ

(çay pişirilen kap), gülâbdân:

نادبلاگ

(gül suyu kabı), güldân:

نادلگ

(vazo), kalemdân:

نادملق

(kalemlik), nemekdân:

نادكمن

(tuzluk), sürmedân:

ناد

ومرس

(sürme kabı), şem„dân:

نادعمش

(şamdan).

- ek (

كا-

): Küçültme ismi yapan bir ektir: duhterek:

كرتخد

(küçük kız, kızcağız), merdümek:

كمدرم

(göz bebeği, küçük adam), teştek:

كتشت

(küçük kazan/leğen).

- gâh (

هاگ-

): Yer ve zaman ismi yapmaya yarayan ektir. Muhaffefi (hafifletilmiş şekli) ise -geh (

وگ

)‟tir: ârâmgâh:

هاگمارآ

(dinlenme yeri), bâzârgâh:

هاگرازاب

(pazar yeri, çarşı), dergâh:

هاگرد

(kapı yeri, kapı önü, tekke), destgâh:

هاگتسد

(el yeri, tezgâh), güzergâh:

هاگ

رذگ

(geçiş yeri), hâbgâh:

هاگباوخ

(uyunacak yer, yatak odası), harbgâh:

هاگبرح

(savaş meydanı), ikâmetgâh:

هاگتماقا

(oturulan yer), secdegâh:

هاگ

هدجس

(namaz kılınacak yer), tahtgâh:

هاگتخت

(başkent) / çâştgâh:

هاگ

تشاچ

(kuşluk vakti), sehergâh:

هاگرحس

(seher vakti), subhgâh:

هاگحبص

(sabah vakti, sabahleyin), şâmgâh:

هاگماش

(akşam vakti).

(18)

142

- ger (

رگ-

): İş ve meslek ismi yapan bir ektir: âhenger:

رگنىآ

(demirci), câmger:

رگماج

(camcı), dürger:

رگرد

(dülger), kefşger:

رگشفك

(ayakkabıcı, eskici, köşker), kûzeger:

رگ

هزوك

(çömlekçi), zerger:

رگرز

(kuyumcu).

- î (

ى-

): İş ve meslek ismi yapar: bâzârî:

ىرازاب

(satıcı), çengî:

ىگنچ

(çalgıcı, oyuncu kız), pâlânî:

ىنلااپ

(semerci).

Oluş bildiren soyut isimler yapar: bedî:

ىدب

(fenalık), bülendî:

ىدنلب

(yükseklik), civânmerdî:

ىدرمناوج

(cömertlik), hûbî:

ىبوخ

(güzellik), merdî:

ىدرم

(insanlık), nîstî:

ىتسين

(yokluk).

- istân (

ناتس-

): Yer ve zaman ismi yapmaya yarayan ektir: bûstân:

ناتسوب

(bostan), gülistân:

ناتسلگ

(gül bahçesi), hâristân:

ناتسراخ

(dikenlik), Hindistân:

ناتسدنى

(Hint ülkesi), kûhistân:

ناتسىوك

(dağlık), sengistân:

ناتسكنس

(taşlık), tâbistân:

ناتسبات

(yaz), Türkistân:

ناتسكرت

(Türk yurdu), baharistân:

ناتسراهب

(ilkbahar), germistân:

ناتسمرگ

(yaz), zemistân:

ناتسمز

(kış).

- kede (

هدك-

): Yer ismi yapan bir ektir: âteşkede:

هدكشتآ

(Mecûsîlerin ibadet yeri), bâzîkede:

هدكيزاب

(oyun yeri), bütkede:

هدكتب

(puthâne), mâtemkede:

هدكمتام

(yas evi), meykede:

هدكيم

(meyhane), mihmânkede:

هدكنامهم

(misafirhâne), mihnetkede:

هدكتنحم

(gam duyulan, eziyet çekilen yer). - sâr (

راس-

): Yer ismi yapan bir ektir: çâhsâr:

راسىاچ

(kuyusu çok olan yer), çeşmesâr:

راس

ومشچ

(çeşmesi bol olan yer), kûhsâr:

راسىوك

(dağlık), sengsâr:

راسگنس

(taşlık).

- zâr (

راز-

): Yer ismi yapan bir ektir: çemenzâr:

رازنمچ

(çimenlik), giyâzâr:

رازايگ

(çayır), gülzâr:

رازلگ

(gül bahçesi), harâbezâr:

راز

وبارخ

(virânelik), kiştzâr:

رازتشك

(ekin tarlası), lâlezâr:

راز

وللا

(lale bahçesi), sebzezâr:

راز

هزبس

(çimenlik, sebze tarlası).

Fiilden Türemiş İsimler

Farsçada fiil tabanlarına bazı ekler getirilerek yeni isimler türetilir. Bu bölümde, fiilden türetilen isimler bahsine geçmeden önce, Farsça fiil gövdeleriyle ilgili belli başlı hususlar hakkında bilgi verilmesi faydalı olacaktır.

Türkçede fiillerin “-mek, -mak, -me, -ma” ekleri alan ve isim gibi kullanılan biçimlerine masdar denilmektedir. Masdarlar fiilleri, zaman ve şahıs söz konusu olmaksızın adlandırırlar. Farsçada masdarlar, Türkçedeki “mek, -mak, -me, -ma” eklerinin karşılığı olarak “-den

:

ند-

” ya da “-ten:

نت-

” ekleri ile sona ererler. Bu itibarla “-den:

ند-

” ile biten masdarlara masdar-ı dâlî:

ردصم

ىلاد

(den‟li masdar), “-ten:

نت-

” ile biten masdarlara ise masdar-ı tâî:

ردصم

(19)

143

Asıl masdarlar (

ىلصا

ردصم

), kelimeleri birleştirme yoluyla elde edilmemiş ya da başka kelimelerden türetilmemiş, -den/-ten ekini taşıyan kelimelerdir. Osmanlı Türkçesinde Farsça asıl/aslî masdarlar kullanılmamıştır:

Resîden:

نديسر

(varmak), üftâden:

نداتفا

(düşmek), nivişten:

نتشون

(yazmak).

Yapma masdarlar (

ىلعج

ردصم

), bazı Arapça ve Farsça kelimelerin sonuna

“-îden:

ندي-

” eki getirilmek sûretiyle elde edilen masdarlardır:

Bûsîden:

نديسوب

(öpmek), talebîden:

نديبلط

(istemek), fehmîden:

نديمهف

(anlamak).

Birleşik masdarlar (

بّكرم

ردصم

), isim soylu bir kelime ile masdarın bir araya gelerek oluşturdukları yapıdır:

Râh reften:

نتفر

هار

(yürümek), çeşm dâşten:

نتشاد

مشچ

(ümit etmek), idâme dâden:

نداد

ومادا

(devam etmek).

Hafifletilmiş masdarlar (

ف

ّفخُم ردصم

), aslî masdarların sonunda bulunan nûn (

ن

) harfinin kaldırılmasıyla elde edilen masdar çeşididir. Hafifletilmiş masdarların bir kısmı Osmanlı Türkçesinde de kullanılmıştır:

Dâd:

داد

(verme) + sited:

دتس

(alma) → dâd ü sited:

دتس

و

داد

(alış veriş) Güft:

تفگ

(söz) + şenîd:

دينش

(dinleme) → güft ü şenîd:

دينش

و

تفگ

(duyulan haberler, dedi kodu).

Farsçada Türkçede olduğu gibi masdar eklerinin çıkarılmasıyla fiil kökü elde edilmiş olur. Fiilin bu en yalın hâli, görülen geçmiş zaman 3. tekil şahıs (geçmiş zaman gövdesi) veya emir 2. tekil şahıs (hâl gövdesi/geniş zaman gövdesi) anlamını karşılamaktadır.

Geçmiş zaman gövdesi, masdarın sonundaki n (

ن

) harfinin atılmasıyla elde edilir; bu aynı zamanda hafifletilmiş masdar anlamını da ifade etmektedir:

Masdar Geçmiş Zaman Gövdesi (3. tekil şahıs)

Dîden:

نديد

(görmek) Dîd:

ديد

(gördü/görüş) Âmeden:

ندمآ

(gelmek) Âmed:

دمآ

(geldi/geliş) Güzeşten:

نتشذ

گ

(geçmek) Güzeşt:

تشذگ

(geçti/geçiş)

Reften:

نتفر

(gitmek) Reft:

تفر

(gitti/gidiş) Fürûhten:

نتخورف

(satmak) Füruht:

تخورف

(sattı/satış)

Geçmiş zaman gövdesinin bulunması, örneklerde görüldüğü üzere son derece basittir. Ancak “hâl gövdesi/geniş zaman gövdesi”nin bulunabilmesi bu kadar kolay değildir. Zira masdar ekinin atılmasından sonra kalan kısmın son harfi, bir takım ses değişmelerine uğramaktadır.

(20)

144

Türkçesinde birleşik sıfat yapımında kullanılması, “hâl gövdesi/geniş zaman gövdesi” konusunu daha geniş bir şekilde ele almamızı gerekli kılmaktadır.

Emir gövdesi (Hâl-geniş zaman gövdesi): Masdarların sonunda bulunan

“-den:

ند-

” ya da “-ten:

نت-

” ekleri çıkarıldıktan sonra geride “hâl-geniş zaman gövdesi” olarak da isimlendirilen fiil kökleri kalır. Bu kökler aynı zamanda emir 2. tekil şahsı karşılamaktadır. Ancak -den ve -ten ekleri kaldırıldıktan sonra ortaya çıkan bazı emir gövdelerinde, bir takım ses değişmeleri meydana gelmektedir. Bu değişikliklere geçmeden önce masdarların, fiil gövdelerinin son ünsüzüne göre (masdar ekleri olan -den ve -ten‟den önce bulunan seslere göre) çeşitli kısımlara ayrıldığını belirtmemiz gerekir: Buna göre “-den:

ند-

” ile biten masdarlar, bu ekten önce gelen son sesin “elif, râ, nûn, vâv, yâ (

ى

-

و

-

ن

-

ر

-

ا

)” olmasına göre beş kısma; “-ten:

نت-

” ile biten masdarlar ise bu ekten; yani “dâl-

د

” harfinden önce gelen sesin “ḫâ, sin, şın, fâ (

ف

-

ش

-

س

-

خ

)” olmasına göre dört kısma ayrılır.

Masdarlar hakkında bu bilgileri verdikten sonra, son seslerine göre masdarlarda meydana gelen değişmelere geçebiliriz. -Osmanlı Türkçesinde sıfat-fiil anlamı taşıyan- Farsça emir gövdelerine ulaşabilmemiz için, masdarlarda meydana gelen söz konusu değişiklikleri ana hatlarıyla bilmemiz gerekir:

-den‟li masdarlarda (

ىلاد

ردصم

) meydana gelen değişmeler: a. Elif (

ا

) ile sona erenlerde; elif kaldırılır:

Firistâden:

نداتسرف

(göndermek) → firist:

تسرف

İstâden:

نداتسيا

(dikilmek) → ist:

تسيا

Üftâden:

نداتفا

(düşmek) → üft:

تفا

Bu kuralın istisnaları vardır; bazıları şunlardır: Güşâden:

نداشگ

(açmak) → güşây:

ىاشگ

Sitâden:

نداتس

(almak) → sitân:

ناتس

b. Râ (

ر

) ile sona erenlerde;

“-den:

ند-

” eki atılınca geriye kalan kısım fiilin hâl-geniş zaman gövdesidir:

Âverden:

ندروآ

(getirmek) → âver:

روآ

Perverden:

ندرورپ

(yetiştirmek, beslemek) → perver:

رورپ

Bir kısmında ise sondaki râ (

ر

), âr (

را

) olur:

Şümarden:

ندرمش

(saymak) → şümâr:

رامش

İstisnaları vardır; bazıları:

Kerden:

ندرك

(yapmak, etmek) → kün:

نك

Mürden:

ندرم

(ölmek) → mîr:

ريم

c. Nûn (

ن

) ile sona erenlerde; “-den:

ند-

” eki atılınca geriye kalan kısım fiilin hâl-geniş zaman gövdesidir:

(21)

145

Nişânden:

ندناشن

(oturtmak, dikmek) → nişân:

ناشن

d. Vâv (

و

) ile sona erenlerde; vâv yerine “â:

ا

” ya da “ay:

ىا

” getirilir: Efzûden:

ندوزفا

(artmak, arttırmak) → efzâ:

ازفا /

efzây:

ىازفا

Güşâden:

نداشگ

(açmak) → güşâ:

اشگ /

güşây:

ىاشگ

Nümûden:

ندومن

(göstermek) → nümâ:

امن /

nümây:

ىامن

Sürûden:

ندورس

(şiir söylemek, terennüm etmek) → serâ:

ارس /

serây:

ىارس

Sütûden:

ندوتس

(övmek, methetmek) → sitâ:

اتس /

sitây:

ىاتس

Bu kuralın istisnaları vardır; bazıları şunlardır:

Bûden:

ندوب

(olmak, var olmak) → bâş:

/

شاب

büv:

وب

Dürûden:

ندورد

(biçmek, yontmak) → direv:

ورد

e. Yâ (

ى

) ile sona erenlerde; bu ses düşer:

Derîden:

نديرد

(yırtmak) → der:

رد

Encâmîden:

نديماجنا

(bitirmek) → encâm:

ماجنا

Perîden:

نديرپ

(uçmak) → per:

رپ

-ten‟li masdarlarda (

ىئات

ردصم

) meydana gelen değişmeler:

a. Ḫâ (

خ

) ile sona erenlerde; bu ḫâ, z‟ye (

ز

) dönüşür: Efrûhten:

نتخورفا

(yakmak, parlatmak) → efrûz:

زورفا

Endâhten:

نتخادنا

(atmak) → endâz:

زادنا

Sûhten:

نتخوس

(yakmak, yanmak) → sûz:

زوس

İstisnaları vardır; bazıları:

Puhten:

نتخپ

(pişirmek) → pez:

زپ

Şinâhten:

نتخانش

(tanımak) → şinâs:

سانش

b. Sin (

س

) ile sona erenlerde;

Sin (

س

) düşer:

Dânisten:

نتسناد

(bilmek) → dân:

ناد

Tüvânisten:

نتسناوت

(muktedir olmak) → tüvân:

ناوت

Sin (

س

), he‟ye (

ه

) dönüşür:

Cesten:

نتسج

(sıçramak) → ceh:

وج

Hâsten:

نتساوخ

(istemek) → hâh:

هاوخ

Sin (

س

) düşer, yerine

دن

konur:

Besten:

نتسب

(bağlamak) → bend:

دنب

Peyvesten:

نتسويپ

(ulaşmak, erişmek) → peyvend:

دنويپ

Sin (

س

) düşer, yerine

و

konur:

(22)

146

Sin (

س

) düşer, yerine

ى

konur:

Ârâsten:

نتسارآ

(süslemek) → ârây:

ىارا

Pîrâsten:

نتساريپ

(süslemek) → pîrây:

ىاريپ

Sin (

س

) düşer, yerine

ن

konur:

Nişâsten:

نتساشن

(ağaç dikmek, oturtmak) → nişân:

ناشن

Şikesten:

نتسكش

(kırmak) → şiken:

نكش

İstisnaları da vardır:

Hâsten:

نتساخ

(kalkmak) → hîz:

زيخ

Nigerîsten:

نتسيرگن

(bakmak) → niger:

رگن

c. Şın (

ش

) ile sona erenlerde;

Şın‟dan önce elif (

ا

) varsa şın, râ‟ya (

ر

) dönüşür: Dâşten: (sahip olmak) → dâr:

Güzâşten:

نتشاذگ

(geçmek, edâ etmek, bırakmak) → güzâr:

راذگ

Râ düşer yerine

در

konur:

Bergeşten:

نتشگرب

(geri dönmek) → bergerd:

درگرب

Geşten:

نتشگ

(dolaşmak, dönmek) → gerd:

درگ

Râ düşer yerine

سي

konur:

Nüvişten:

نتشون

(yazmak) → nüvîs:

سيون

Rîşten:

نتشير

(eğirmek, bükmek) → rîs:

سير

İstisnaları da vardır:

Efrâşten:

نتشارفا

(yükseltmek) → efrâz:

زارفا

Küşten:

نتشك

(öldürmek) → küş:

شك

d. Fâ (

ف

) ile sona erenlerde;

“-ten:

نت-

” eki atılınca geriye kalan kısım fiilin hâl-geniş zaman gövdesidir:

Bâften:

نتفاب

(dokunmak) → bâf:

فاب

Şikâften:

نتفاكش

(delmek, yarmak) → şikâf:

فاكش

Fâ (

ف

) atılır yerine (

ب

) konur:

Firîften:

نتفيرف

(aldatmak) → firîb:

بيرف

Yâften:

نتفاي

(bulmak) → yâb:

باي

Fâ (

ف

) atılır yerine (

و

) konur: Kâften:

نتفاك

(kazmak) → kâv:

واك

Reften:

نتفر

(gitmek) → rev:

ور

İstisnaları da vardır; bazıları: Giriften:

نتفرگ

(tutmak) → gîr:

ريگ

Güften:

نتفگ

(söylemek) → gû(y): (

ى

)

وگ

(Timurtaş, 1999, 284-292.)

(23)

147

Sonuç olarak, yukarıdan beri sıralanan ve nasıl elde edilecekleri hakkında bilgi verilen masdarların geçmiş zaman gövdeleri ile emir gövdeleri, Farsçada kelime türetilmesine taban teşkil etmekte, bu gövdelere getirilen eklerle yeni kelimeler elde edilmektedir. Bu çerçeve fiilden isim türeten ekler ve bunların Osmanlı Türkçesinde kullanılan örnekleri şu şekildedir:

-

e (

): Emir gövdesinin sonuna getirilen bir ektir. Bu ek ve aşağıda gelecek olan -iş (

ش

) ve -âr (

را

) ekleri, Farsçada, fiillerin gövdelerine gelerek hâsıl-ı masdar/masdar-ı nev„î:

ردصم

لصاح

/

ىعون ردصم

adı verilen fiil isimleri teşkil ederler. Osmanlı Türkçesinde de kullanılan bu tür isimlerden bazıları şunlardır:

Bûsîden:

نديسوب

(öpmek) → bûse:

وسوب

(öpme, öpüş) Handîden:

نديدنخ

(gülmek) → hande:

هدنخ

(gülme, gülüş) Nâlîden:

نديلان

(inlemek) → nâle:

ولان

(inleme)

-iş (

ش

): Emir gövdesinin sonuna gelerek fiil isimleri yapar: Bahşîden:

نديشخب

(bağışlamak) → bahşiş:

ششخب

(bahşiş) Cûşîden:

نديشوج

(kaynamak) → cûşiş:

ششوج

(coşma, kaynama) Gûşîden:

نديشوگ

(çalışmak) → gûşiş:

ششوگ

(çalışma)

Hâsten:

نتساوخ

(istemek) → hâhiş:

شىاوخ

(isteyiş, istek) Nâlîden:

نديلان

(inlemek) → nâliş:

شلان

(inleyiş)

Nümûden:

ندومن

(göstermek) → nümâyiş:

شيامن

(gösteriş) Reften:

نتفر

(gitmek) → reviş:

شور

(gidiş)

-âr (

را

): Geçmiş zaman gövdesinin sonuna gelerek fiil isimleri yapar:

Dîden:

نديد

(görmek) → dîdâr:

راديد

(görme; yüz, çehre) Kerden:

ندرك

(yapmak) → kirdâr:

رادرك

(iş, fiil)

Reften:

نتفر

(gitmek) → reftâr:

راتفر

(gidiş)

Ayrıca emir gövdesinin sonuna getirilerek âlet isimleri teşkil eden -e (

) eki de fiilden isim yapan eklerdendir:

Âvîhten:

نتخيوآ

(asmak) → âvîze:

هزيوآ

(avize) Mâliden:

نديلام

(sürmek, ovmak) → mâle:

ولام

(mala)

Rendîden:

نديدنر

(yontmak, törpülemek) → rende:

هدنر

(rende) Şânden:

ندناش

(taramak) → şâne:

وناش

(tarak)

Tâbîden:

نديبات

(kızışmak, parlamak) → tâbe:

وبات

(tava)

(24)

148

Türemiş Sıfatlar

İsimden Türemiş Sıfatlar

Farsçada isimden türemiş sıfatlar, ön ve son ekler aracılığıyla elde edilmektedir. İsimden sıfat yapmakta kullanılan belli başlı ekler ve örnekleri şu şekildedir:

Ön eklerle yapılan sıfatlar

-be (

ب

) / -bâ (

اب

): “-lı,-li”, “ile”, “aracılığıyla” gibi anlamlara gelir:

Be-hıred:

درخب

(akıllı), be-nâm:

مانب

(ünlü), bâ-edeb:

بدا

اب

(edebli, terbiyeli), bâ-kemâl:

لامك

اب

(olgunlukla), bâ-posta:

وتسوپ

اب

(posta ile, posta aracılığıyla), bâ-savâb:

باوص

اب

(doğrulukla), bâ-selâmet:

تملاس

اب

(selâmetle).

-ber (

رب

): “üzere, üzerine” anlamlarındadır:

Ber-câ:

اج

رب

(yerinde, münâsip), ber-bâd:

داب

رب

(yele verilmiş; berişan, harap), ber-çîde:

هديچ

رب

(toplanmış, devşirilmiş), ber-dâr:

راد

رب

(asılmış), ber-güzâr:

راذگ

رب

(hediye, hatıra), ber-hayât:

تايح

رب

(hayat üzere, canlı, diri), ber-nâme:

ومان

رب

(mektup üzeri, mektup başlığı, zarfın üzerine yazılan adres).

-bî (

ىب

): “-sız, -siz” anlamı verir:

Bî-asl:

لصا

ىب

(aslı esası olmayan), bî-bedel:

لدب

ىب

(benzersiz), bî-çâre:

هراچ

بي

(çaresiz), bî-behre:

هرهب

ىب

(nasipsiz, mahrum), bî-cân:

ناجيب

(cansız, ruhsuz), bî-emân:

ناما

ىب

(amansız), bî-gâne:

وناگيب

(kayıtsız), bî-gümân:

نامگ

ىب

(şüphesiz), bî-haber:

ربخ

ىب

(habersiz, bilgisiz), bî-hûde:

هدوهيب

(faydasız, boşuna, beyhûde), bî-nevâ:

اون

ىب

(nasipsiz), bî-tâb:

بات

ىب

(bitkin, yorgun), bî-vâye:

وياو

ىب

(nasipsiz, mahrum), bî-vefâ:

ا

فو

ىب

(vefasız), bî-zevâl:

لاوز

ىب

(zevalsiz, sonu olmayan).

-der (

رد

): “-da, -de”, “içinde” gibi anlamlara gelir:

Der-âgûş:

شوغآ

رد

(kucakta, kucaklama), der-dest:

تسد

رد

(elde, ele geçirme), der-hâl:

لاح

رد

(o anda, hemen, şimdi), der-hâtır:

رطاخ

رد

(hatırda), der-miyân:

نايم

رد

(ortada), der-pey:

ىپ

رد

(izinde, ardı sıra).

-hem (

مى

): “-daş, -deş”, “birlik” ve “ortaklık” anlamlarına gelir:

Hem-asr:

رصع

مى

(çağdaş, muâsır), hem-bâr:

راب

مى

(aynı yükü yüklenmiş olan), hem-cins:

سنج

مى

(aynı cinsten), hem-hûy:

ىوخ

مى

(aynı huyda, tabiatta olan), hem-nefes:

سفن

مى

(arkadaş), hem-şehrî:

ىرهث

مى

(aynı memleketli), hem-nesl:

لسن

مى

(aynı nesilden, soydan olan, soydaş), hem-râh:

مى

(25)

149

kardeş), hem-zebân:

نابز

مى

(dilleri bir olan, aynı dili konuşan), hem-zemîn:

مى

نيمز

(aynı düzeyde, aynı seviyede olan).

-nâ (

ان

): “-sız, -siz”, “olmayan” anlamlarına gelir; olumsuzluk bildiren bir

ektir:

Nâ-dân:

ناد

ان

(bilgisiz, câhil), nâ-ehl:

لىا

ان

(ehil olmayan), nâ-hoş:

شوخ

ان

(hoş olmayan), nâ-merd:

درم

ان

(mert olmayan), nâ-murâd:

دارم

ان

(muradına ermemiş), nâ-mütenâhî:

ىىانتم

ان

(nihâyeti olmayan, sonsuz), nâ-puhte:

وتخپ

ان

(pişmemiş, ham), nâ-sezâ:

ازس

ان

(yakışmaz, yakışmayan).

Son eklerle yapılan sıfatlar

-âsâ (

اسآ

): Benzetme sıfatları yapan bir ektir; “gibi” anlamı verir:

Dîvâsâ:

اسآ

ويد

(dev gibi, iri yarı, devasa), mihrâsâ:

اسآ

رهم

(güneş gibi), perîâsâ:

اسآ

ىرپ

(peri gibi), şîrâsâ:

اسآ

ريش

(aslan gibi).

-fâm (

ماف

): Renk sıfatları yapan bir ektir:

Benefşefâm:

ماف

وشفنب

(menekşe renkli, mor), ezrakfâm:

ماف

قرزا

(mavi, gök renkli), gülfâm:

مافلگ

(gül renkli), kebûdfâm:

ماف

دوبك

(mavi renkli, gök renginde olan), la„lfâm:

ماف

لعل

(kırmızı renkli), pîrûzefâm:

ماف

هزوريپ

(firuze renkli), siyâhfâm:

ماف

هايس

(siyah renkli), sürhfâm:

ماف

خرس

(kırmızı renkli, kızıl).

-gâr (

راگ

): Edici, yapıcı, kılıcı, -lı, -li anlamları verir:

Hudâvendgâr:

راگ

دنوادخ

(hükmeden, hükümdâr, âmir), yâdgâr:

راگ

داي

(hatırlatıcı, hatıra).

-gîn (

نيگ

): -lı, -li anlamı verir:

Hışmgîn:

نيگمشخ

(hışımlı), gamgîn:

نيگمغ

(gamlı), şermgîn:

نيگمرش

(utangaç).

-gûn (

نوگ

): Renk sıfatları yapan bir ektir:

Gülgûn:

نوكلگ

(gül renkli), lâlegûn:

نوگ

وللا

(lâle renkli, kırmızı), nîlgûn:

لين

نوگ

(çivit renkli), sebzgûn:

نوگ

زبس

(yeşil renkli), şebgûn:

نوگ

بش

(gece renkli, kara).

-î (

ى

): Nisbet bildiren bir ektir:

Şîrâzî:

ىزاريش

(Şirazlı), Osmânî:

ىنامثع

(Osmanlı Devleti‟ne mensup, Osmanlılara ait).

(26)

150

La„lîn:

نيلعل

(kırmızı renkli), müşgîn:

نيگشم

(miskli, misk kokulu), nâzenîn:

نينزان

(çok nazlı, cilveli), nemekîn:

نيكمن

(tuzlu), cevherîn:

نيرىوج

(mücevherden, cevherden yapılmış), rengîn:

نيگنر

(renkli, boyalı), sengîn:

نيگنس

(taştan, taştan yapılmış), zerrîn:

نيّرز

(altından yapılmış). -kâr (

راك

): Yapıcı, edici, kılıcı, -lı, -li anlamları verir:

Âteşkâr:

راكشتآ

(külhancı), bestekâr:

راك

وتسب

(beste yapan, besteleyen), heveskâr:

راكسوى

(hevesli, istekli), hizmetkâr:

راكتمدخ

(hizmet eden, hizmetçi), isyânkâr:

راكنايصع

(isyân eden), mînâkâr:

راك

انيم

(mine işleyen, mine işçisi), sitemkâr:

راكمتس

(sitem eden, zulüm ve haksızlık eden), talebkâr:

راكبلط

(istekli), ziyânkâr:

راكنايز

(ziyan edici, zarar edici). -mend (

دنم

) : -lı, -li anlamı verir:

Âzmend:

دنمزآ

(tamahkâr), dânişmend:

دنمشناد

(bilgili), derdmend:

دنمدرد

(dertli, tasalı), hünermend:

دنمرنى

(hünerli, marifetli), sûdmend:

دنمدوس

(faydalı).

-nâk (

كان

): -lı, -li anlamı verir:

âbnâk:

كانبآ

(sulu), derdnâk:

كاندرد

(dertli, tasalı), elemnâk:

كانملا

(elemli), endûhnâk:

كانىودنا

(kederli, sıkıntılı), gazabnâk:

كانبضغ

(öfkeli, kızgın), lerzenâk:

كان

هزرل

(titreyen, titrek), tersnâk:

كانسرت

(korkan, korkak).

-sân (

ناس

): Benzetme sıfatları yapan bir ektir; “gibi” anlamı verir:

Dîvsân:

ناسويد

(dev gibi), merdümsân:

ناسمدرم

(insan gibi), pîlsân:

ناسليپ

(fil gibi), şem„sân:

ناسعمش

(mum gibi).

-sâr (

راس

): Benzetme sıfatları yapan bir ektir; “gibi” anlamı verir:

Dîvsâr:

راسويد

(dev gibi), gürgsâr:

راسگرگ

(kurt gibi), hâksâr:

راسكاخ

(toprak gibi), perîsâr:

راسيرپ

(peri gibi).

Eklendiği kelimenin bulunduğu yeri gösterir:

Çeşme-sâr:

راس

ومش

چ

(çeşmesi bol olan yer), kûhsâr:

راسىوك

(dağlık), nemeksâr:

راسكمن

(tuzla), sengsâr:

راسگنس

(taşı bol yer, taşlık), şâhsâr:

راسخاش

(dallık, ağaçlık).

-vâr (

راو

): Benzetme sıfatı yapan bir ektir; “gibi” anlamı verir:

Bülbülvâr:

راو

لبلب

(bülbül gibi), dîvânevâr:

راو

وناويد

(deli gibi), pelengvâr:

Referanslar

Benzer Belgeler

Yaygın olan sınıflandırmaya göre çekirdek aile, destekli çekirdek aile, geleneksel geniĢ aile, biraz daha küçülmüĢ olan geçici aile ve çözülen aile

Mezarının başındaki konuşmam­ da şöyle dedim Süreyya Duru için: “Ben bir dostumu, sinema bir yönet­ menini, Türk toplumu pırlanta yü­ rekli bir yurttaşını

Adherence to these guidelines and adoption of new contrast-en- hanced MRI protocols, which restrict the administration of high-risk GBCAs only to subjects with normal renal

Arapçada isim ve sıfat tamlamaları, bunlarla ilgili dikkat edilmesi gereken önemli hususular; Arapça gün-ay adları ve ilgili bazı tabirler; sayı isimleri ve sıra

Bu gruplar: “isim tamlaması, sıfat tamlaması, isim-fiil grubu, sıfat-fiil grubu, zarf-fiil grubu, unvan grubu, birleşik isim grubu, ünlem grubu, sayı grubu, birleşik fiil grubu,

QRNWDVÕQGD \HULQGH ELU WHVSLWWH EXOXQPXúWXU =LUD VÕIDW ILLOOHU HNOHúPH GL]LVLQGH \DQGDúOÕNPQDVHEHWLJ|VWHUGL÷LROXPOXOXNYHROXPVX]OXNHNOHULQLDODELOPHNWHGLUOHU 'ROD\ÕVÕ\OD

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Turan (2007: 1839)‟ın Türkçenin eklerinin sınıflandırılması ile ilgili bildirisinde yaptığı izaha dayanarak fiilimsilerin, fiillerin anlamlarını muhafaza ederek