• Sonuç bulunamadı

Tüm eserleri yeniden basılıyor:Hüseyin Rahmi, yeniden...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tüm eserleri yeniden basılıyor:Hüseyin Rahmi, yeniden..."

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I 3

Cumhuriyet

□ Selim İleri, Bilge Karasu’nun “Narla | İncire Gazerini değerlendirdi....7. sayfada j □ Bekir Tank, İskender Savaşır’ın “Tutku

i 2000”ini değerlendirdi... ...9. sayfada □ Fatma Oran, ‘Tezer Ö zlü’den Leyla Erbil'e Mektuplar’ı değerlendirdi, il.sa y fada

□ Nevval Çizgen, savaş üzerine iki kitabı değerlendirdi... ...13. sayfada

rî tekrar basılıyor

H

üseyin Rahmi G ürpınar’ın

romanları, öyküleri yeniden

okur önüne çıkıyor. G ünü­

müz diline göre yalınlaştırılıp, kimi

deyimler için dip notları konularak,

şık kapaklar içinde sunulan kitaplar

hayattaki tek varisinden yayın hak­

ları satın alınarak basılıyor... Bugü­

ne kadar on bir kitabı dört ciltte

toplandı: “G ulyabani”-“Gönül Ti­

careti”-“Melek Sanmıştım Şeytanı”,

-“M ürebbiye”-“Hayattan Sayfa­

la r”-“Kadınlar Vaizi”, -“Nimetşi-

nas”-“H akk’a Sığındık”-“Meyha-

nede K adınlar”, -“Kuyruklu Yıldız

Altında Bir Evlenme”-“Kaderin

Cilvesi”. H er cildin başına Hüseyin

Rahmi’nin yaşamı ve sanatıyla ilgili

bir bölüm, yapıtlarının listesi ve

kaynakça da eklenmiş. A rtık klasik

olmuş yazarlarımızın yeniden okur

önüne çıkması için iyi bir adım

G ürpınar’ın toplu eserleri.

Devamı 4. sayfada

' v — s

(2)

Tüm eserleri yeniden basılıyor...

SENNUR SEZER

H

üseyin Rahmi Gürpınar'ın ro­manları, öyküleri yeniden bası­ lıyor. Günümüz diline göre ya­ lınlaştırılıp, kimi deyimler için dip not­ lan konularak, şık kapaklar içinde. Ay- nca, tek varisinden yayın hakları satın alınarak... Bugüne kadar altı kitabı üç ciltte toplandı: Gulyabam-Gönül Tica- reti-Meıek Sanmıştım Şeytanı, Müreb- biye-Hayattan Sayfalar-Kadınlar Vaizi, Nimetşinas-Hakk’a Sığındık-Meyhane- de Kadınlar. Her cildin başına Hüse ' Rahmi’nin yaşamı ve sanatıyla ilgili bir bölüm, yapıdarımn üstesi ve kaynakça da eklenmiş. Doğumundan bu yana 131, ilk romanı Şık’tan günümüze 96 yıl geçmiş, bu bir dönemin ünlü ve çok okurlu yazarım yemden okumak, elbet­ te yeni sorular getiriyor (Bu sorular da­ ha çok, Hüseyin Rahmi’yi daha önce okumuşlar için var. Genç okurlar, Hü­ seyin Rahmi’nin bütün eserleriyle yeni karşılaşıyo rlar.) Bu soruların önem lisi, H üseyin Rahm i’nin, kendisinin de dile getirdiği “ah­ lakçı bakış "m günümüzdeki geçerliliği; bu ahlakçılığın kişileri mi, toplum düzeni­ ni mi hedeflediği?

Tanık im? Savcı mı? H üseyin Rahmi Gürpınar gerçekçili­ ği, İstanbul'da yaşa yan bütün sınıf ve katmanları dil, ge­ lenek, inanç gibi özellikleriyle ak­ tarışıyla daha çok bir “tanık” olarak algılanır. Bu ta­ nıklığın, özellikle B irin c i Dünya Savaşı dönemin­ de, toplum sal eşitsizlikleri vur­ gulaması da yadır­ ganmaz. Oysa, ya­ zar bu eşitsizlikle­ rin altını çizerken, tanık değil bir savcı gibi davranmaktadır. Bu tavrı da hem yar

inin hem eleştirmen- erin onun karşısınd yer almasınayol açmıştır. Mahkemelerde ya da onu yok sayan eleştirilerdeki suç lamalara yanıtlarıysa, günümüz yazarlarma yol gösterecek, kay nak oluşturacak olgunluktadır. Hü şeyin Rahmi, dünya görüşünü ve sanat anlayışım, yer yer roman kahramanları­ nın ağzından savunmakla yetinmemiş,

iki ayrı kitapla da belirtmiştir: Cadı Çarpıyor (1913), Şekavet-i Edebiye (Edebiyat Eşkıyalığı, 1913).

Cevdet K udretin, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Hakk’a Sığındık adlı ro­ manı için yaptığı saptama, günümüz okuru için .ço k önem lidir: “Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki romanların­ da daha çok gelenek ve görenekler üze­ rinde duran yazar, savaş içinde toplum katları arasındaki farkın keskinleşmesi, toplumsal adalet dengesinin büsbütün bozulması, zenginin daha zengin, yok­ sulun daha yoksul hale gelmesi üzerine toplum düzeni ile ilgilenme gereği duy­ muş; böylece toplumcu görüşlere doğ­ ru yönelmiştir. Yazarın bu yoldaki gö rüşlere ulaşmasında kendi gözlemleri

anında, İkinci M eşrutiyet’ten sonra urulan (1910) Osmanh Sosyalist Fır- kası’nın program, bildiri ve yayınlarının da etkisi olduğu düşünülebilir. (...)

î

Hüseyin Rahmi’nin dünya görüşün­ deki bu yeni aşamanın ilk ürünü olan bu eserde egemen sınıflarla ezilen halk tabakasının yaşayışları gerçekçi bir tu­ tumla ele alınmış, roman bu iki karşıt öğe üzerine kurulmuştur. Eserde “kuv­ vetli ve zaif meselesi ”nin uzun boylu tartışılması, “hâkim sınıflar” deyiminin edebiyatta ilk defa kullanılması (...) özellikle dikkate değer.” (Türk Edebi­ yatında H ikâye ve Roman I, Cevdet Kudret).

Cevdet Kudret’in çözümlemesinde altını çizdiği, partileşmiş toplumcu gö­ rüşlerin sözcüsü, Hakka Sığındık’ta ya­ zar Nüzhet Ulvi’dir. “Meşrutiyet döne­ mi toplumcularının görüşlerini” dile getiren bu roman kahramanının, düze­ nin koruyucusu Şehzadebaşı Komise- ri’ne toplum düzeninin, doğa yasalarına göre (güçlünün güçsüzü yemesi) olma­ ması gereğini anlatışı, daha önce çizilen yoksul îstanbul/varsıl İstanbul sahnele­ ri yüzünden, havada kalmaz. Üstelik, genel anlatımdaki “Abdülhamit devri­ nin bal tutup da parmağını yalayanla- ile “İttihat kaparozcuları” ara­ sındaki ortaklığı, ilk bakışta gö­ rülmeyen aynı sımftanlığı vur-

\ gular: “İnsan toplulukları,

kurulduklarından beri, bir­ takım kötülükler altında

ezilmektedir. Kanunlar, bir azınlığın mutluluğu­

nu sağlamak bakımın­ dan düzenleniyor.

Çünkü herkesin bir­ den bolluk içinde

yaşamasına ihtimal ;örülemiyor. Insan- arın çoğunluğu, hemen hemen hay­ vanlara yakın ağır, uzun işler içinde çalıştırılıp bunaltı­ lıyor. Bundan bir avuç seçkine, azın­ lığa rahatlık, bol­ luk ve türlü türlü sefahatler sağlanı­ yor. Kanunlar, in ­ sanlığın bu bolluk­ lardan nasipsiz kıs­ mının çektiklerini ha­ fifletmek için uğraşır ibi görünür, Bu, usta­ lıklı bir oyundur. Kötü­ lüklerin en önemli kısımla­ rı, daima olduğu gibi bıra­ kılmak yoluyla kanun düzen­ lenmesine çalışılır. Yani egemen sınıflar, samimi olmadıkları için sorunlar düzelemiyor” (Hakka Sı­ ğındık, yeni basım, s.263)’

Hakka Sığındık romanının son bölü­ mü, Komiser Şinasi’nin vicdanıyla yasa­

lar arasında kalıp, görevinden istifasıyla noktalanır. Komiser Şinasi, yasalara uy: mak olan görevinin vicdanından daha ağır bastığını belirtir. Çünkü “(...) he­ nüz insanoğulları vicdanlarının yarattığı kanunlarla yönetilecek kadar ilerleme­ m iştir. Hüseyin Rahmi’nin beklediği ve yasa uygulayıcı, kolluk gücü temsil­ cisinin ağzından dile getirdiği bu ilerle­ me, toplumda önemli bir değişikliğe yol açacaktır: “llerleseydi cezaevleri okul olur; hiçbir komutan astlarına ‘vur’ emri veremez, insanoğlu silahıyla insan kardeşine nişan ahrken kurşunu nereye sıktığını düşünür ... insanoğulla- nnın kollan, bacakları, vuranlar ve vu­ rulanlar için de utanç konusu olan ke­ lepçelerden, bukağılardan kurtulurdu” (Hakka Sığındık, s.282) Komiser Şina­ si, ikisi arasında kaldığı yasa/vicdan baskısından istifayla kumdur mu? Kur­ tulmadığı, İstanbul’un tanımadığıyüzü- nün (neden tanımadığı kendi vicdanına sorması gereken bir sorudur) onu şu saptam aya götürm esinden b ellid ir: “Her hükümet adamı, benim gibi, ka­ nundan aldığı emri çıkarından çok, vic­ danıyla ölçerek uygulamayı bilseydi... Bu kadar uzun süre ve bugün de, her yerde kötülük üstün gelmez; erdem de yenilmiş baş eğmiş duruma düşmezdi.” (s.282)

Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1919 yılın- da yayımlanan bu romanının sonunda, okura Nüzhet Ulvi’nin sorusunu sor­ maktadır sanki: “Şimdi gözleri açılan ezilmişler, ezenlerle, egemenlerle yerle­ rini değiştirmeye uğraşıyorlar. Bakalım iş ne korkunç olacak?” (s.263) Çünkü, bir mahalledeki eşitsizlik, yasa dışı bir yolla, inançlar zorlanarak düzeltilmeye çalışılmış, sonuç bir polisin istifası ve işsiz kalması, bir yazarın şantajcılığa sapması (ve belki de bunumeslek edi­ neceği) gibi kuşkulu bir noktada kal­ mıştır. Kimse için “mutlu son” yoktur.

"Gerçek hikâyecilik"

Hüseyin Rahmi Gürpınar, tekniği açısından,, sert eleştirilere uğramış bir yazardır. Özgür Yayınlar’ın yayımladığı yeni dizinin başlangıcında, diziyi günü­ müz Türkçesine uyarlayan Kemal Bek de, kaynak göstererek, bu eleştirilere katılır: “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarında teknik bir yetkinlik olma­ dığı, genel kabul gören bir yargıdır. Ro­ man estetiği tekniğinin yenileştiği, çağ­ daşlaştığı bir dönemde, Servet-i Fünun- cuıarla aynı zaman diliminde yaşadığı düşünülürse, bir H alit Ziya Uşaklı- gil’in, bir Memet Rauf’un romanlarında ulaştıkları düzeyle karşılaştırıldığında Hüseyin Rahmi’nin romanlarının (ve öykülerinin) gerçekten teknik kusurlar taşıdığı söylenmelidir.

Örneğin, doğalcıları ve gerçekçileri örnek almasına karşın, romanın akışını sık sık keserek kendi düşüncelerini söy­ lemesi, hem roman tekniği açısından kusur sayılır, hem de gerçekçi ve doğal­ cı akımın anlatılan olaylara romancınm karışmaması, yorum yapmaması, yalnız­ ca olayı betimlemesi anlayışına aykırı­ dır. (...) Hüseyin Rahm i’nin teknik özelliklerinden biri de, roman

(3)

kurgusu-nu estetik bir biçimde düzenlemcyişi, dolayısıyla konunun gelişimini yalnızca olayların akışına bırakmasıdır. Bu ne­ denle de ortaya çıkan zorlukları, dü­ ğüm noktalarını kimi zaman mantığa uygun gelmeyen yollarla çözmek zorun­ da kalmakta, o zaman da yetkin olmak­ tan uzak, naif bir roman çatısı ortaya çıkmaktadır.” Kemal Bek’in “yetkin ol­ maktan uzak, naif bir roman çatısı” saptaması Cevdet Kudret’in Gürpınar için yaptığı saptamaya aykırıdır: “Ro­ manlarının çatısı kuvvedi olmakla bir­ likte, okuyucu eğlendirmek (...) için uzatılan taklitli konuşmalar, makale çeşnili felsefi düşünceler, vaka dışı bilgi vermeler yüzünden ana vakanın yürü­ yüşü aksamaktadır” (Türk Edebiyatın­ da Hikâye ve Roman) Cevdet Kudret, Gürpınar’ın “üslubunun özenli olmayı­ şına” değinirken, onun bu konuda söy­ lediklerine de yer verir: “Fikir kuvvet­ siz olursa ne yaparsanız nafile. Fikirde kuvvet olursa odun gibi yazılsa yine okunur. (...) Ne eskilere, ne yenilere benzemeyen, kendine has, açık sade bir üslubum vardır. Muvaffakiyetimi temin eden de işte bu süssüz, şâ’şaasız ifa- demdir. ”

Cevdet Kudret, Gürpınar’ın roman­ larım, amaçları bakımından yargıladı­ ğından, Kemal Bek’ten farklı sonuçlara varır: “Sanat için sanat görüşünü be­ nimseyen Edebiyat-ı Cedidecifer, aydın kişilere seslenirlerdi. Hüseyin Rahmi ise doğrudan doğruya halk tabakasına seslenmiştir. (...) Halkın bilgisini geniş­ letme işini tıpkı Ahmet Mithat gibi, hi­ kâye aracılığıyla yapmaya çalışır. Fakat Ahmet Mithat’tan ayrıldığı nokta, öğ­ retmek istediği şeyleri kendi ağzından değil de, kahramanlardan birinin ağzın­ dan vermesindedir. (...) Halk için vazı yazmanın doğal bir sonucu olarak, hal­ kın anlayabileceği dilden yazmak gere­ ğini düşünmüş. (...) Dille edebiyatın ayrı ayrı şeyler olduğu kanısının ege­ men olduğu bir devirde, onların birbi­ rinden ayrılam ayacağını savunmuş, böylece, kendi çağını aşıp geleceğin dil ve sanat tutumuna yol göstermiştir.” (Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman-^Hüseyin Rahmi’nin kitaplarını günü­ müz Türkçesi’ne aktarırken, yeniden ve günümüzün gözüyle okumak duru­ munda kalan Kemal Bek, kuşkusuz pek çok soruyla karşılaşmıştır. Bu soruları yanıtsız yanıtlamak isteği de, onu birbi- riyle çelişen saptamalara götürür. “Hü­ seyin Rahmi, sanatı, halkı yükseltmek için bir araç olarak görür. Bu nedenle, bütün yazarlık yaşamı boyunca üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği bir toplumsal kurum yoktur.” ( s .ll) “O, okurlarını yüksek bir felsefeye doğru yükseltme amacından başka bir amaçla yazmaz; bunun için de konularını se­ çerken, bunların yaşamın içinden sayfa­ lar olmasına özen gösterir.” (s. 12) “Asıl olarak gerçekçiliği aldığı halde, Hüse­ yin Rahmi’nin romanlarında neden so­ nuç ilişkisi de oldukça zayıftır. (...) Çünkü yazarların neden-sonuç ilişkisi­ ne dikkat etmekten çok başka amaçları vardır: ‘Okuru bilinçlendirmek’.

Bu-H üşeyin Rahmi, sanatı, halkı yük­ seltm ek için bir araç olarak görür. Bu n edenle, bütün yazarlık yaşamı b o­

yunca üzerine git­ m ediği, eleştirip alay etm ed iği bir toplum sal kurum yoktur.

nurda birlikte, Selim fleri’nin kendisiyle yaptığı konuşmada, Berna Moran haklı olarak şunları söylemektedir: “Okurla­ rını yüksek bir felsefeye doğru çekmeye çalıştığım söyleyen Gürpınar’ın bunu başardığı söylenemez. Ondan akılda kalan, gülmecesi, türlü tipleriyle, canlı bir İstanbul yaşamıdır. Okura aşılama­ ya çalıştığı ve önemli saydığı fikirlerin

ek çoğu gürültüye gitmiştir. Çünkü unları romanın olay örgüsüyle bütün­ leştirerek işleyememiştir.” (s. 16)

Kuşkusuz, Hüseyin Rahmi’nin roman ve öykülerini yeniden okuyanlar kadar, ilk kez okuyanlar da kendilerine soru­ lar soracaktır. Bu soruların kaynağı, ro­ manlarda işlenen “eski ile yeni çatışma­ sı, insan içgüdüsüyle toplum kuralları

arasındaki uyuşmazlık, maddi manevi bütün değerler altüst olunca toplum katları arasındaki farkların keskinleş­ mesi, çıkar kaygusuna dayanan ilişkile­ rin doğurduğu sapkınlıklar” kadar, bu durumun günümüzdeki yansımalarıdır. Anlattığı “canlı İstanbul” bir özlem (nostalji) yaratmaz çünkü. Ahlakçı ol­ mak için ahlaksızlığı inceleyen, gerçek­ çilik adına insanlardan bir şey gizleme- meye çalışan, insanların suçlarını yine­ lememeleri için bu suçları onlara açık olarak gösterip, “müraiîerin (ikiyüzlüle­ rin) bamtellerine”, “yaranın üzerine” bütün gücüyle başparmağını bastıran Gürpınar, güldürürken kahkahayı bo­ ğazınıza tıkamaktadır.

Sanatın “yalancı tanıklığı” ve “seç­

kinlere özgü bir şifre”liği yüklenemeye- ceğini yinelemekten kaçınmayan bir ya­ zar, her çağda, çağdaştır. Günümüzde de. Bu kez anlattıkları “güme gitmeye­ cektir.” ■

Nimetşinas, Hakk’a Sığındık, Mey­ hanede Kadınlar/ H üseyin Rahmi Gür­

pınar, G ünümüz Türkçesi: K em a l Bek, Özgür Yayınları, 365 sayfa.

Gulyabani, Gönül Ticareti, Melek Sanmıştım Şeytanı/ H ü seyin R ahm i

Gürpınar, G ünüm üz T ürk çesi: K em a l Bek, Özgür Yayınları, 361 sayfa.

* Mürebbiye, Hayattan Sayfalar, Ka­ dınlar Vaizi / H üseyin R ahm i Gürpınar,

Günümüz Türkçesi: K em al Bek, Özgür Yayınları, 329 sayfa.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 2 7 2 S A Y F A S

Referanslar

Benzer Belgeler

bakın bana ne yaptırdı. «Paşa­ lar toplandı. Aileleri kesilecek» falan gibi mahalle dedikoduları ortada dö nüyordu. Bir taraftan da duyu, luyordu; herkes bir

Bu 20 yıl boyunca, De­ niz Gezmiş için ne çok kitap yazıldı.... Anılar, araştırmalar,

huşusî bir kıymet arzetmi- yen tablonun içinde gizli gizli yüreği atan nur kaynağının as­ lına geleceğim: Eski (Mektebi Sultanî) nin şahsiyetini yapan

Çünkü eser Loti’nin en çok okunmuş ve en çok alâka çekmiş romanlarından biridir ve Cânan’ın ölürken yazmış olduğu mektup, hakikaten Madam Lera

Heidelberg Darülfünunun dan felsefe doktoru olarak çıkmış olduğunu, ve Bulgar gençleri için en yüksek gayenin ikmali tahsil eder etmez bir bulgar köyünde

Retrofaringeal apsenin C1-C2 vertebra- lar aras›nda sa¤ taraftan spinal epidural apse ile devaml›l›k arzetti¤i görülmektedir..

Karakter Sermet, Aynınur’un sadakatsizliği konusunda arkadaşını daha çok düşünür ama karısının zoruyla daha sağduyulu hareket etmek zorunda kalır. Hem arkadaşını

Enis Buhari Eskiden vaiz olan Enis Buhari, Mualla Efendi’nin kitabında savunulan, insanların atalarının hayvanlar olduğu düşüncesine şiddetle karşı çıkar ve