• Sonuç bulunamadı

Evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolü: Konya örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolü: Konya örneği"

Copied!
135
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER ve TANITIM ANA BİLİM DALI

HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

EVLİLİK UYUMU İLİŞKİSİNDE AİLE İÇİ İLETİŞİMİN

ROLÜ: KONYA ÖRNEĞİ

Şule KARADAĞ

DOKTORA TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Abdullah KOÇAK

(2)
(3)
(4)

iii

ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR

Aile, toplumların, iletişim ise insanlığın temel yapıtaşlarıdır. Nasıl aile olmadan toplumların varlık nedeni ortadan kalkıyorsa, iletişim olmadan da birey olmak anlamsızlaşmaktadır. Bu iki olgunun birleşiminde ise sağlıklı ya da sağlıksız aile kavramı ortaya çıkmaktadır. Günümüz toplumlarında aile olgusu giderek değerini kaybetmekte, dejenerasyon, aile içi şiddet, boşanmalar gittikçe artmaktadır. Birçok araştırmaya göre; bunun başlıca sebeplerinden biri de iletişimde sağlanan başarısızlıktır. Birey olarak toplumda başarılı olmak için iletişim becerilerinin çok önemli olduğu söylenir, dolayısıyla bu becerileri ilk olarak toplumun yapıtaşı olan ailede kullanabilmeliyiz ki sosyal hayata yansımalarını başarı olarak addedebilelim. Unutmamak gerekir ki toplumda ortaya çıkan kaosların sebebi iletişimsizliktendir.

Araştırmasını yaptığım bu çalışma aile içi iletişimin bireylerin evlilik uyumunu ne kadar etkilediğini ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma boyunca hem literatür aşamasında, hem de anket ve veri analizi sırasında iletişimin hayatımızda ne denli önemli olduğunu bir kez daha keşfetme şansı yakaladım. Bu araştırmada benden desteğini esirgemeyen ve her daim benim yanımda olan birçok kişinin de emeğini barındırmaktadır. Başta doktora programım boyunca danışmanlığımı yürüten ve bana yön gösteren sayın hocam Prof. Dr. Abdullah KOÇAK’a teşekkürü borç biliyorum.

Bu konu ile ilgili çalışmam noktasında bana fikir veren, tüm lisansüstü eğitimim boyunca sürekli olarak beni motive eden ve her anlamda bana destek sağlayan sevgili ablam Prof. Dr. Emel EGE’ye olan teşekkürlerimi kelimelerle ifade etmek çok zor, onun yeri ve emeği bu çalışmanın her satırında gizlidir.

Aynı zamanda araştırmamı okuyarak ve yanlışlarımı düzelterek bana destek olan Sayın Yrd. Doç. Dr. Ayhan ULUDAĞ’a, veri analizlerinin gerçekleştirilmesinde destek olan çok değerli bir hocama, ‘Bitir artık şu doktorayı’ diyerek beni motive etmeye çalışan değerli hocalarıma (Yrd. Doç. Dr. Kamile ALTUNTUĞ, Doç Dr. Sevgi ŞENER, Doç. Dr. Emine GEÇGİL) anketlerimin doldurulmasında yardımcı olan tüm arkadaşlarıma ve anketlerime açık yüreklilikle cevap veren katılımcılara, son olarak ise farklı şehirlerde olsak bile beni desteklediklerini her zaman gönlümde hissettiğim çok sevdiğim aileme teşekkür ederim.

(5)

iv T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Aile toplumu önemli ölçüde etki eden bireyin sahip olduğu ilk gruptur. Bu nedenle aile ile ilgili araştırmalar son dönemde daha da önem kazanmıştır. Özellikle iletişimin çiftler arasındaki uyumu ve dolayısıyla ailenin diğer fertlerini ne ölçüde etkilediği araştırmalarda ön plana çıkarılması gereken bir konudur. Bu araştırmanın amacı evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolünün incelenmesidir.

Araştırma çiftler arası ve aile içi iletişimin evlilik uyumunu ne denli etkilediğini ortaya koyabilmek ve ileriye dönük çiftler arasında sağlıklı iletişim kurmayı arttırabilecek çalışmalara önayak olabilmek amacıyla Konya merkezinde ikamet eden 827 kişi üzerinde tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yapılan anket ve evlilik uyum ölçeği uygulaması sonucunda EUÖ puan ortalaması 43,99 olarak tespit edilmiş, katılımcıların %56,0’ı uyumlu, %44,0’ının evliliklerinde uyumsuz olduğu görülmüştür. Bununla birlikte eşler arasında iletişimin (sorun paylaşma, üzüntü/sıkıntı paylaşma, ev işi paylaşma, tartışma sıklığı, tartışma sonucu ayrı kalma, tartışma sonrası sorun çözme, cinsel sorun paylaşma, birbirine vakit ayırma, eşlerin duygu düşünceleri ile ilgilenme) evlilik uyumunun önemli ölçüde etkilediği tespit edilmiştir. Aynı şekilde çocuklar ile ebeveynler arasındaki iletişimin de (ebeveynlerin çocukla vakit geçirme, gün sonu değerlendirme, psikolojik

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Şule KARADAĞ

Numarası 104121011001

Ana Bilim / Bilim Dalı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı/ Halkla İlişkiler Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Abdullah KOÇAK

(6)

v

değişiklikleri fark etme, ebeveynlerin sözlü ve fiziksel şiddet uygulama durumu, çocuğun problem paylaşma ve televizyon başında vakit geçirme) evlilik uyumunun etkilediği saptanmıştır.

(7)

vi T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

Family is the first group an individual owns that affects the shape of the community. Therefore, researches on the family are extremely important. Especially the harmony of communication between couples is a matter, and thus to what extent it influences other members of the family should be at the forefront of a research. The aim of this study is to examine the role of communication within the family in relation to marital adjustment.

This is a descriptive research performed on 827 people residing in the center of Konya. The mean marital adjustment scale (MAS) score was identified as 43.99 as a result of the survey and marital adjustment scale application, and 56.0% of respondents were compatible with their marriage, 44.0% were found to be incompatible. However, it was determined that communication between spouses (problem sharing, sadness / distress sharing, sharing household chores, discussion frequency, remaining separate after discussion, solving problems after discussion, sharing sexual problems, devoting some time for each other, dealing with emotions and thoughts of the spouses) significantly affected the marital adjustment. Similarly, the communication between parents and children ( parents' spending time with children, end of day assessment, recognizing psychological changes, verbal and physical violence status of the parents, the child's

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Şule KARADAĞ

Numarası 104121011001

Ana Bilim / Bilim Dalı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı/ Halkla İlişkiler Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Abdullah KOÇAK

Tezin İngilizce Adı The Role of İnter Family Communication in Marital Adjustment: Case of Konya

(8)

vii

problem sharing and spending time in front of television) was also detrmined to affect marital adjustment.

In conclusion, the research has shown that the communication between couples and within family is related with marital adjustment. It has been concluded that it would be helpful to carry out studies and researches to improve communication skills at the centers working with the families and marriage counseling centers.

(9)

viii

İÇİNDEKİLER

TEZ KABUL FORMU ... İ BİLİMSEL ETİK SAYFASI... İİ ÖZET ... İİİ ÖNSÖZ ... İV SUMMARY ...HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.

İÇİNDEKİLER ... Vİİİ ŞEKİLLER LİSTESİ ... Xİ TABLOLAR LİSTESİ ... Xİİ

BİRİNCİ BÖLÜM AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM

1.1. Aile Nedir? ... 1 1.2. Aile Türleri ... 2 1.3. Ailenin İşlevleri ... 4 1.4. İletişim Nedir? ... 7 1.5. İletişim Öğeleri ... 9 1.6. İletişimin Boyutları ... 12

1.6.1. Kişi İçi İletişim ... 13

1.6.2. Kişilerarası İletişim ... 13

1.6.3. Grup iletişimi ... 23

1.6.4. Örgüt İçi İletişim ... 23

1.6.5. Kitle İletişim ... 23

1.7. İletişim Becerileri ... 25

1.8. İletişimi Engelleyen Faktörler ... 29

(10)

ix

1.10. Aile İçi İletişim ... 32

1.11. Aile İçi İletişimin Unsurları ... 42

1.12. Aile İçi İletişim Engelleri ... 44

İKİNCİ BÖLÜM EVLİLİK VE EVLİLİK UYUMU 2.1. Evlilik ve Evlilik Çeşitleri ... 45

2.2. Evlilikte Çatışma ... 49

2.3. Evlilik Uyumu ve Evlilik Uyumunu Etkileyen Nedenler ... 50

2.4.Evlilik Uyumu ile İlgili Yapılan Çalışmalar ... 56

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EVLİLİK UYUMU İLİŞKİSİNDE AİLE İÇİ İLETİŞİMİN ROLÜ: KONYA ÖRNEĞİ BULGULARI 3.1. Metodoloji ... 59

3.1.1. Araştırmanın Amacı ve Tipi ... 61

3.1.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi ... 61

3.1.3. Araştırma Etik Kuralları ... 61

3.1.4. Araştırmada kullanılan Veri Toplama Tekniği ve Araçlar ... 62

3.1.4.1. Anket Formu ... 62

3.1.4.2. Evlilik Uyum Ölçeği ... 62

3.1.5. Araştırmada Kullanılan İstatistik Teknikleri ... 64

3.1.6. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 64

3.1.7. Araştırma Soruları ... 64

3.2. Bulgular ... 65

3.2.1. Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-Demografik Özellikleri ... 65

3.2.2 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe Özellikleri ... 67

(11)

x

3.2.3 Ankete Katılan Bireylerin Aile İlişkileri İle İlgili Özellikler ... 68 3.2.4 Ankete Katılan Bireylerin Eşler Arası İletişim Özellikleri ... 70 3.2.5 Ankete Katılan ve Çocuk Sahibi Olan Ebeveynlerin Çocukları ile İletişim Özellikleri ... 73 3.2.6 Ankete Katılan Bireylerin EUÖ Puanlarının Değerlendirilmesi ... 74 3.2.6.1. Katılımcıların Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik Uyum Durumu ... 75 3.2.6.2. Sosyo-demografik Özellikler ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ... 75 3.2.6.3. Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşanılan İlçe özellikleri ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ... 77 3.2.6.4. Aile İlişkileri Değişkenlerinin EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ... 80 3.2.6.5. Eşler Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun Karşılaştırılması ... 83 3.2.6.6. Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun Karşılaştırılması ... 88 3.2.6.7. Aile içi iletişimin Evlilik Uyumuna Etkisini Belirleyen Etkenlerin İleri Analizine İlişkin Bulgular ... 92

KAYNAKÇA ... 95 EKLER ... 112

(12)

xi

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil-1: Johari Penceresi Şekil-2: Evlilik Uyum Modeli Şekil-2: Evlilik Üçgeni

(13)

xii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo-1: EUÖ’nin Puanlama Sistemi

Tablo-2: Katılımcıların Sosyo-Demografik Özelliklere Göre Dağılımı

Tablo-3: Katılımcıların Evlilik süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe Özellikleri Dağılımı

Tablo-4: Katılımcıların Aile İlişkileri Özelliklerinin Dağılımı

Tablo-5: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı 1 Tablo 6: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı 2

Tablo 7: Katılımcıların Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı

Tablo:8 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik Uyum Durumunun Dağılımı

Tablo:9 Cinsiyet ve EUÖ puan durumuna dağılımı

Tablo:10 Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-Demografik Özelliklerinin EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı

Tablo 11: Ankete Katılan Bireylerin evlilik özelliklerinin EUÖ Puan durumuna göre dağılımı

Tablo 12: Aile İlişkilerinin EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı

Tablo 13: Aile içi ilişkiye müdahale ve EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı Tablo 14: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 1 Tablo 15: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 2 Tablo 16: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 3 Tablo 17: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 4

(14)

xiii

Tablo 18: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 5 Tablo 19: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı Durumuna

göre dağılımı 1

Tablo 20: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı Durumuna göre dağılımı 1

Tablo 21: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim 2 tablosunun EUÖ Puanı Durumuna göre dağılımı

(15)

xiv

GİRİŞ

“Evlilik ve aile” bu iki kelime bazı toplumlarda değişiklik gösterse de birbiri ile bir bütündür ve dolayısıyla evliliklerin uyumu aile birimini etkilemektedir. Ailelerin temel işlevi olan topluma uyumlu, başarılı bireyler yetiştirebilmeleri için öncelikle aile ortamının sağlıklı olması gerekir. Bunun için gerekli olan etken ise evlilik uyumunu sağlayan faktörlerin tam olarak anlaşılarak, hayata geçirilmesidir. Özellikle çiftler arası, aile bireyleri arasındaki iletişim evlilik uyumuna etki eden en önemli aktörlerden biridir.

Aile toplumun en küçük yapısını oluşturan sosyal bir ortamdır (Özçelik & Aktaş, 2015:42), iletişim ise; toplumun şekillenmesinde temel etkendir ve birey diğerleriyle düzenli iletişim kanalıyla toplumun bir parçası olmaktadır (Şahin & Aral, 2012:56). İnsan ile başlayan iletişim, aile ile başlayan toplum; bu iki vazgeçilmez unsurun sosyal hayatın içindeki önemi yadsınamaz bir gerçektir.

Ailenin toplumsal açıdan önemi her araştırmada kuvvetli delillerle ortaya konulmaktadır. Aile, toplumun kaynağı, paylaşımların merkezi, çocukların ilk eğitim yeri, topluma kişilik sahibi ve sosyal hayatın devamını sağlayan bireylerin yetiştirildiği kutsal bir mabettir. Aileler içinde gelişen her olay direk veya dolaylı olarak toplumun her katmanını etkilemektedir.

Topluma yeni bireyler yetiştiren bir kurum olan ailede, aile içi ilişkilerin sağlıklı yürümesi için aile bireylerinin iletişiminin kuvvetli olması gerekmektedir. Son dönemlerde birçok araştırma göstermektedir ki; hem aile içinde hem de günlük sosyal hayat içinde bireyler daha fazla yalnızlaşmakta ve paylaşımlar azalmaktadır. Bireylerin geleneksel iletişim biçimleri yerine sosyal ağlar üzerinden sanal olarak iletişim kurmayı tercih etmeleri toplumsal yalnızlaşmayı ve yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir, bireylerin çevreleriyle kurdukları iletişim teknolojinin aracı olarak kullanıldığı bir iletişim şekline dönüşmüştür (Karagülle & Çaycı, 2014:1). Bir toplu taşıma aracında ya da yolda yürürken dahi kafasını telefondan ya da elektronik cihazlarından kaldırmayan insanları gözlemlemek mümkündür. Aynı durum çoğu zaman aile içinde de kendini göstermektedir. Aile bireyleri birbirlerinden çok akıllı cihazları ile vakit geçirmektedir. Paylaşımın az olduğu ortamlarda problemlerin çözümü de zorlaşmaktadır.

Özellikle karı-koca ilişkilerine bakıldığı zaman müşterek bir hayatı paylaşan çiftlerin çoğu zaman paylaşımlarının daha fazla olması beklenir. Sağlıklı aile içi iletişim için beklenen davranış budur. Çünkü birbirleri ile iletişim kuran, problemlerini, üzüntülerini, mutluluklarını paylaşan çiftler ortaya çıkan problemler ile daha kolay baş

(16)

xv

edebilme yetisine sahiptirler. Bu durumun tersine duygu ve düşüncelerini yeterince ifade edemeyen, paylaşımı az olan çiftlerin birbirlerini anlamaları zorlaşmakta ve olaylara bakış açıları farklılaşmaktadır. Bunun neticesi olarak olaylar, durumlar karşımızdaki kişinin bakış açısıyla görülememektedir. Birbirini anlamayan çiftlerin ise zaman içinde mutsuzlukları artmakta, sonuç boşanmaya kadar uzanmaktadır.

Aile içi iletişim karı-koca ilişkisinde önemli olduğu kadar çocuklarla iletişimde de çok önemlidir. Her ne kadar küçük birer çocuk olarak görülse de her birey önemsendiğini ve dikkate alındığını bilmek, hissetmek ister. Çocuklar ile iletişim kurulurken onların da birer birey olduğu dikkate alınarak “Söylediklerin, duygu, düşüncelerin benim için değerli” mesajı verilerek onlara yaklaşılmalıdır. Aksi durumla karşılaşan çocuklar yalnızlaşmakta, hırçın davranışlar sergilemektedirler (Kandır & Alpan, 2008:35). Bunun yanı sıra çiftlerin iletişimi ebeveynleri birer rol model olarak gören çocuklar üzerinde son derece etkilidir. İlk eğitimi aileden alan çocuk, aile içinde görmüş olduğu davranışları benimsemekte ve sosyal hayatına da bunları yansıtmaktadır.

Toplumsal bir varlık olan insan için iletişim, olmazsa olmaz bir olgudur. İnsan doğası gereği düşünür ve düşünceleri aktarma ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyaca binaen de insan çevresi ile sürekli bir etkileşim halinde olur. Ancak iletişim kurarken bireylerin birbirlerini anlayabilmeleri ve ortak paydada buluşabilmeleri için bir takım kurallar vardır. Örneğin; aynı dili konuşuyor olmaları gerekir, mesajlar iletişim halinde olan bireyler için anlaşılır olmalıdır ya da mesajın iletiminde problem oluşmamalıdır, bir diğeri de mesajlar kişilerin psikolojisine ya da yapısına uygun olarak hazırlanmalıdır. Bütün bu şartlar kişilerarası iletişimin başarıya ulaşmasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü ne dediğinizi anlamayan birine bir konuyu ne kadar anlatırsanız anlatın sizi anlamasını bekleyemezsiniz ya da kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koymadan, ne hissettiğini anlamadan iletişime devam ederseniz ortak noktayı bulamaz problemin üstesinden gelemezsiniz. Bu nedenle hem bireyler hem de ortam kaliteli iletişim için uygun koşullara sahip olmalıdır. Zira ortaya çıkan sonuçlar, sadece iki bireyi etkilememekte, domino etkisiyle birçok kişiye etki etmektedir.

Aile içi iletişimin kalitesi de ailenin tüm üyelerini etkilemektedir. İletişim ne kadar sağlıklı ve kaliteli olursa evlilik uyumu da o derece artmaktadır. Bu nedenle bireylerin iletişime açık olması, kendini ifade edebilmesi ve en önemlisi karşı taraftaki kişiye saygı duyarak düşüncelerini önemsemesi ilişkinin kalitesi ve devamlılığı açısından çok önemlidir. Konuşmak iletişim için çok önemli olsa da bazen tek başına yeterli olmamaktadır. Duyguları ifade etmede konuşmanın yanında hareketlerle düşünceler

(17)

xvi

desteklenmelidir. İnsanlar duyma yetisinin yanında görme yetisiyle birlikte gözlemleme ve gözlemlerini yorumlama eğilimindedir. Bu nedenle sözel unsurların yanı sıra söz dışı boyut da iletişimin kalitesini etkilemektedir. Özellikle karı-koca ilişkilerinde birey sözlerinin yanı sıra hareketleriyle ifade ettiği düşüncenin tam tersini gerçekleştiriyorsa bu onun güvenilirliğini azaltacaktır. Bunun neticesi olarak da eşler arasındaki diyalog zamanla anlamsızlaşacaktır.

Uyumlu evlilikler özelde aile içini, karı-kocayı, çocukları etkilemekte, genelde ise topluma etki etmektedir. Bu nedenle bu alandaki çalışmalar daha da arttırılmalıdır. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre 2013 yılı ile karşılaştırıldığında 2014 yılındaki boşanma oranları %4,5 oranında artmıştır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2015). Evliliklerin yıkılma nedeninin görünen kısmı ekonomik nedenlere bağlansa da görünmeyen kısmı eşlerin iletişimi ve evliliği bilmemeleridir (Tarhan, 2014:128). Yine istatistik kurumunun 2011 Evlenme ve Boşanma İstatistik verilerine göre boşanmaların % 96.7’si geçimsizlik nedeniyle gerçekleşmektedir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012). Her problemin bir çözüm yolu vardır. Bazı çiftler yaşadıkları problemleri çatışmaya bazıları ise bunu fırsata çevirirler. Yaşanan sorunları kaynaşma fırsatı olarak görüp problemi çözebilenlerin evlilik bağları da güçlenecektir (Tarhan, 2014:128-129).

Çalışmanın birinci bölümünde evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolüne yer verilmiş, genel olarak aile, aile türleri ve aile ilişkileri, iletişim, iletişim türleri, çatışma, ikinci bölümde evlilik, evlilikte çatışma, evlilik uyumu ve evlilik uyumu üzerine çalışmalar incelenmiştir. Üçüncü bölümde metodoloji ve dördüncü bölüm ise; alan araştırmasından elde edilen bulguların sunulduğu bölümdür. Bu bölümde aile içi iletişim ve evlilik uyumu ilişkisinin tespiti için, örneklemlerin sosyo-demografik özellikleri, aile akraba ilişkileri, eşler arası iletişim, ebeveyn ve çocuklar arası iletişim ve yerleşim yeri özelliklerini tespit etmek amacıyla anket formu uygulanarak, ardından eşler arası evlilik uyumunu belirlemek amacıyla evlilik uyum ölçeği uygulanmıştır.

(18)

1

BİRİNCİ BÖLÜM

AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM

Toplumları her yönüyle etkileyen gelişmeler (ekonomik, teknolojik, vs.) nedeniyle kaçınılmaz olarak aile yapısında ve fonksiyonlarında da değişmeler gerçekleşmiş, aile üyeleri arasındaki ilişkiler de değişime uğramıştır (Eyce, 2000:223). Aile bireyleri arasındaki ilişkilerin değişime uğraması, özellikle ailedeki her ferdin bir birey olarak kabul görmesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Her bireyin kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyma hakkı vardır. Önemli olan nokta bunları doğru şekilde ifade edebilmektir. Sağlıklı iletişim yoluyla problemleri zamanında ve doğru bir şekilde çözebilen aile üyeleri aile içinde uyumu yakalayabilmektedirler. Bu bölümde araştırma bulgularını destekleyici kavramsal çerçeve kurmak amacıyla aile ve aile içi iletişim konularına yer verilmiştir.

1.1. Aile Nedir?

Toplumların temelini oluşturan en küçük birim olan ailenin önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Toplumun gittikçe yozlaştığının konuşulmaya başlandığı, teknolojinin gelişmesi ile birlikte bireysel ilişkilerin azaldığı, boşanmalar sonucu ortaya çıkan parçalanmış ailelerin hızla arttığı günümüzde, sağlıklı bireylerin yetişmesi ve toplumların temellerinin daha sağlam olması açısından aile son derece etkin bir role sahiptir.

Celkan’ın belirttiğine göre (1991:77); aile, bir evlenme akdiyle başlar. Sahiplenme, kıskançlık, bencillik, mülk edinme, ferdi iradeyi sınırlandırma gibi motifler ise evliliğin tezahürüdür. Başlangıçta biyolojik esaslara dayanan aile, daha sonra sosyal bir örgüt olarak çeşitli fonksiyonları üstlenir. Bunlar; nüfusun çoğaltılması ve yenilenmesi, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin, çocukları sosyalleştirme ve milli kültürü taşımadır.

Aile kavram olarak geniş bir alana sahiptir. Bu nedenle farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Aile, üyeler arasındaki ilişkiler ve etkileşim yönünden sosyal bir grup, sosyal ve ekonomik yönüyle bir birlik; sosyal yaşamın temel göstergelerinden biri olarak bir örgüt; üyelerinin ihtiyaçlarının karşılanması ve yürütülmesi için sistemli kuralları bulunan sosyal bir kurum olarak tanımlanabilir (Nirun, 1994:17). Farklı disiplinler tarafından aile, kanunen kan bağı, evlat edinme veya evlilik yoluyla oluşan ilişkiler, biyolojik açıdan bireyler arasında genetik biyolojik ağlarla bağlı, sosyolojik açıdan

(19)

2

birlikte yaşayan insanlardan oluşan grup, psikolojik açıdan güçlü duygusal bağlarla bağlı grup şeklinde tanımlanır (Hanson, 2005:6). Bir başka tanıma göre ise aile, evlilik bağıyla başlayan, akrabalık ve sosyal bağlarla bağlanan, çeşitli rollere sahip, birbirlerini etkileyen ve çoğunlukla aynı evde yaşayan fertlerden oluşan, üyelerinin cinsel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan, yaşanılan topluma uyumlu temel birimdir (Özgüven, 2001:1).

Aile yaşam alanlarımızla sürekli etkileşim halindedir ve ondan etkilendiği kadar sahip olduğu sorumluluklar nedeniyle de yaşam alanlarımızı etkilemektedir (Nirun, 1994:69). İçinde yaşanılan topluma katılabilmek ve kabul görebilmek için ailenin de belirli bir yapısının ve işleyişinin olması gerekir. Aile demek sadece iki kişinin bir araya gelmesi demek değil, aynı zamanda bireylerin uyumu ile sürekliliği olması gereken bir kurumdur (Sayın, 1990). Bu nedenle aile bir bütündür, tek tek kişilerin toplamı değildir. Aile içinde kişilerin birbiriyle etkileşiminden oluşan bir düzene sahiptir ve bu düzen içinde her birey kişiliğini ve benlik bilincini oluşturur (Apaydın, 2001:320).

1.2. Aile Türleri

Aile, akrabalık bağlarıyla bağlanmış, yetişkin üyelerin çocukların gelişiminden sorumluğu olduğu gruptur (Giddens, 2000:148). Ailenin sahip olduğu sorumluluk, toplum için önemini daha net ortaya koymaktadır. Aile biriminin yapısı toplumsal kültürel, ekonomik ve fiziksel şartlara göre farklılık göstermektedir.

Günümüzde aile toplumu geleneksel aile ve çekirdek aile şeklinde sınıflandırılmaktadır. Geleneksel aile; büyük aile, geniş aile, eski aile, köy ailesi ve geleneksel geniş aile şeklinde tanımlanırken, çekirdek aile; şehir aile, küçük aile, dar aile, modern aile, modern demokratik aile ve çağdaş aile terimleriyle tanımlanmaktadır (Demiray, 2003:220).

a. Geleneksel Aile

Geleneksel aile, kaynaklarda geniş aile ya da kırsal aile olarak da karşımıza çıkmaktadır. Geniş aile, sanayi öncesi ve günümüz toplumlarında tarımla uğraşan toplumlarda görülen bir aile yapısıdır. Geniş aile ebeveynler, çocuklar ve diğer akrabaların bir arada yaşamasıyla oluşur. Aralarında kan bağı ile bağlılık vardır ve evli çiftler birbirlerinin akrabalarına karşı sorumluluk içindedirler (Bahar, 2009:151). Geniş aileler daha çok kırsal alanda yaşayan, karar alma merciinin daha çok aile büyüklerinin ve erkeklerin olduğu, evin bütçesinin erkekler tarafından sağlandığı, anne-baba, çocuklar, aile büyükleri, evli oğullar ve akrabalardan oluşan birlikteliklerdir (Avcı, 2015:4).

(20)

3

Sanayi öncesi toplumlarda genellikle aile üyeleri ekonomik nedenler sebebiyle bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Geniş ailenin oluşumunda en etkin faktör ise üretim faaliyetlerinin ortak olmasıdır (Bahar, 2009:151). Geleneksel ailelerde deneyimler kuşaktan kuşağa aktarılır ve ortak gelirler aynı çatı altında kullanılır (Avcı, 2015:4). Özellikle çocuklar neslin devamını sağlama ve yaşları ilerledikçe üretime sağladıkları katkı nedeniyle öneme sahiptir. Bununla birlikte ailenin güvenliği ve korunması bakımından da önem verilmekte ve ailenin yaşlılarına bakma beklenmektedir. Geleneksel ailelerde, çocuklara verilen cinsiyet rolleri ile ilgili eğitim daha belirgindir. Erkek ve kız çocukları arasında kendilerine düşen davranışlarla ilgili roller daha belirgindir ve bunların aşılması ailede önemli sonuçlara neden olabilir. Çekirdek aileye göre kadın ve erkek eşlerin rolleri de oldukça belirgindir ve kadın evin idaresi, çocukların ve diğer aile üyelerinin bakımından sorumlu iken, erkek ise ailenin geçiminden sorumludur (Eşsizoğlu vd. 2012:10). Her bir bireyin ayrı bir görevinin bulunduğu geniş aile de ortak amaç ailenin geçimini ve refahını sağlayacak şartları yerine getirmektir.

Günümüzde sanayileşme ile birlikte işçi durumuna gelen bireyler kentlere göç etmişlerdir (Bahar, 2009:152). Bireylerin iş amacıyla kentlere göç etmesiyle birlikte geniş aileler yerini çekirdek ailelere bırakmaya başlamıştır.

b. Çekirdek Aile

Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aileye çekirdek aile denir. Çekirdek ailelerde çocuk sayısında azalma, ebeveynlerin çalışma hayatında yer almaları, kadının aile ile ilgili kararlarda etkinliğinin artması ve aile ve akrabalık bağlarının eskiye nazaran daha azalmış olduğu aile tipidir (Avcı, 2015:4). Bireyselliğin artması ve kişilerin aileden koparak kendi ayaklarının üzerinde durmak istemeleri, kendi hayatlarını kendi çizdikleri çerçeve içerisinde yaşamayı arzulamaları, geniş ailelerin azalmasına, yerini çekirdek ailelere bırakmasına neden olmuştur. Dışarıdan destek almadan kendi hayatını sürdürmeyi başarabilen birey, kendi dünyasını da oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu dünyaya dışarıdan müdahaleleri en aza indirgemekte ve kendi öz ailesini oluşturmaktadır. Geniş çerçevede geniş bir aile fikri söz konusu olsa da, bireysel sınırlılıklarda çekirdek aile yapısı korunmaktadır.

Karı-koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan çekirdek aile daha çok sanayi devrimiyle ortaya çıkan sanayi toplumlarının ailesidir. Kentleşme, tarım dışı nedenler gibi daralan geleneksel aile yerini çekirdek aileye bırakmıştır. Bir başka deyişle üye sayısının

(21)

4

azalması, ailenin laikleşmesi, otoritenin devlete geçmesi, sanayileşme ve insan haklarının gelişmesi bu ailenin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Ülken, 1943:173). Her geçen gün daha da yaygın hale gelen çekirdek aile her toplumun bünyesinde vardır. Çekirdek aile modern sanayi toplumlarının özelliğidir ve bireylere pek çok alanda (toplumsal, coğrafi vb.) özgürlükler tanımaktadır. Evli çiftlerden oluşan ve çocuk sayısının artmasıyla nüfusun arttığı çekirdek aile, çocuklarının evlenme ya da eğitim gibi sebeplerle aileden ayrılması ile başlangıç noktasına dönmekte ve bu nedenle karı-koca aile adı da verilmektedir (Akt: Soyyiğit, 2002:42).

Çekirdek aile kendiliğinden oluşmuş bir olgu değildir. Geniş ailelerin parçalanması ile oluşan çekirdek aile, ailedeki bireylerin sorumluluklarında da değişikliğe sebep olmuştur. Özellikle çocuk, hasta ve yaşlıların bakımında aile dışında profesyonel kurumların oluşması kadının rolünde de değişikliğe neden olmuştur. Kadın artık sadece ev işleri ve annelik sorumluluğu almaktan çıkmış, ev dışında da üretime destek verir hale gelmiştir (Bahar, 2009:151-152). Ailedeki kadın rolünde meydana gelen bu değişiklikle birlikte kadının erkek karşısındaki konumu daha da güçlenmiş, ikisi arasındaki ilişki daha simetrik hale gelmiştir. Geniş ailede erkeğe atfedilen ailenin geçimini sağlama sorumluluğunu kadının da üstlenmesiyle kadına atfedilen ev işi, çocuk bakımı sorumluluklarında erkeklerde görevler almaya başlamıştır. Bütün bu değişimlere, kadının aileye sağlamış olduğu ekonomik katkıya rağmen ev ve çocuklar gibi daha fazla sorumluluk üstlenmektedir (Eşsizoğlu vd. 2012:10).

Çekirdek aile olgusunda her ne kadar kadının sorumlulukları daha fazla görünse de günümüzde bu durum yavaş yavaş yerini kocanın kadına ev ve çocuklar konusunda daha fazla destek sağlamasıyla neredeyse eşit bir işbölümü paylaşımı noktasına getirdiği söylenebilir.

1.3. Ailenin İşlevleri

Toplumun yapı taşı olan aile toplumların oluşumunda en önemli yere sahip olan yegâne gruptur. Bu nedenle ailenin toplum için sahip olduğu işlevler çok yönlüdür. İçinde bulunduğu sistemi, ebeveynleri, çocukları, etrafındaki insanları da etkileyen yönlendiren özellikleri barındırır.

Aile, iki farklı karakterden oluşan eşlerin, birinin görevinin bittiği yerde diğerinin görevinin başladığı iç içe oluşturulan bir sistemdir. Ailedeki ikili ilişkiler genel karakter taşırlar ve olumlu olumsuz sonuçlarıyla toplumu ilgilendirirler. Bu da ailenin kişisel

(22)

5

sorumluluğunun yanında toplumsal sorumluluğu olduğunu da gösterir (Doğan & Doğan, 2011:39). Ailenin yapısı, görevleri ve işlevleri tarihsel süreç içinde değişim gösterse de, bireylere ilk şekli veren, onları koruyup eğiten ve yetiştiren en önemli kurum olma özelliğini korumaktadır (Erdoğan, 1976:7).

Fonksiyon olarak aile kültürü nesiller arasında aktarırken bireyi de topluma hazırlayan gruptur. Toplumun ilerlemesi aileyi oluşturan bireylere bağlıdır, bu nedenle sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi için sağlıklı bireylere gerek vardır. Aile bireylerin yetiştiği ilk gruplardır. Bireyler kişilik oluşumuna ailede başlarlar, bu nedenle bireylere aile içinde sağlıklı bir eğitim süreci oluşturulmazsa yeterli düzeyde sosyalleşme gerçekleşmez (Şemin, 1964:19). Toplum içinde ailenin sahip olduğu bir takım işlevler ve sorumluluklar vardır. Bu işlevler; nüfus artışının sağlanması, toplumsallaşma sürecine etki, çocukların toplumla bütünleşmesini sağlama, toplumsal organizasyonların devamlılığını sağlama ve bireylere maddi ve duygusal anlamda güvenli bir çevre sağlayarak onları desteklemek şeklinde özetlenebilir. (Bahar, 2009:152). Tüm bu işlevleri ayrıntılı olarak şu başlıklar altında toplamak mümkündür. Bunlar;

- Biyolojik İşlev: Ailenin devamını sağlayan kadın ve erkeği bir arada tutan toplumun onayladığı cinsel ilişkiyi ifade etmektedir (Özgüven, 2001:2).

- Psikolojik Doyum Sağlama İşlev: Aile biyolojik bakımdan olduğu kadar psikolojik olarak üyelerine doyum sağlar. Aile bireyleri duygusal bağlarla birbirine bağlar. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, üzülme, ağlama, öfkelenme, sevinme, şımarma, saygı gibi psikolojik ihtiyaçlarını da karşılar (Kır, 2011:386).

- Ekonomik İşlev: Erkek ve kadını bir araya getiren birlik ve beraberliği sağlayan bir başka etken ise ekonomik etkendir. Her toplumda farklı şekilde ortaya çıkan bu ekonomik işbirliği yalnızca çiftleri değil aynı zamanda aile birliğini, toplumun devamını ve çocukların büyütülüp yetiştirilmesini sağlar (Özgüven, 2001:2).

- Eğitim İşlev: Aile toplumun en küçük grubudur. Çocuk biyolojik olarak dünyaya geldikten sonra ilk eğitimini aile içinde alır ve sosyalleşerek ruhi boşluktan kurtulup topluma karışır (Kır, 2001:394).

- Toplumsal İşlev: Toplumun temelini aile oluşturmaktadır. Bu nedenle en temel işlevleri yerine getirmekte ailenin görevlerindendir. Aile birliği içinde üyelerine güvenlik işlevi, sosyalleştirme işlevi, bağlılık ihtiyacını doyurma, sosyal statü sağlama ve toplumsal denetim, tanıdık çevre oluşturma, eş seçme ve yuva kurma gibi toplumsal işlevleri da sağlamaktadır (Kır, 2011:388-392).

(23)

6

- Kültürel İşlev: Yeni yetişen gençlerin sosyalleşmesi ve sahip oldukları kültürü kazanmaları, toplumunun sahip olduğu kuralları ve değer yargılarını ve kendisinden beklenen davranışları sergilemesi ancak aile içerisinde olur (Özgüven, 2001:3). Bununla birlikte aile bireye dini inançlarını kazandırır.

Toplumların oluşmasında ve sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesinde fonksiyonel ailelerin önemi büyüktür. Ancak mükemmel toplum olmadığı gibi mükemmel ailede her zaman mümkün değildir. Aile fonksiyonlarını yerine getiremeyen aileler de toplumsal bir gerçektir. Beavers & Hampson (2000:130-133) aileyi, optimal aile, yeterli aile, orta aile, sınırda aile ve uyumsuz aile şeklinde kategorize etmektedir. Buna göre optimal ailede; aile üyeleri bir çok nedenin üretmeyi etkilediğinin ve nedenler ile sonuçların yer değiştirilebilir olduğunun farkındadır. Samimiyet peşinde koşulur ve genellikle de bulunur. Farklı aile üyelerinin bakış açılarının ortaya konulabilmesi için karşılıklı saygıyla birlikte eşit güç muamelesi sık görülen bir fonksiyondur. Bireylerin seçimlerine ve algılarına saygı duyulur ve duyarlı müzakerelere, mükemmel grup problem çözmelerine izin verilir. Her bir birey çok gelişmiştir ve sınırlar nettir. Çatışma vardır fakat çabucak çözülür. Yeterli aile; daha çok kontrol amaçlıdır ve sıklıkla çatışmaları gözdağı ve direk güç kullanarak çözmeye teşebbüs eden bir yapısı olması nedeniyle optimal ailenin zıddıdır. Bu nedenle aile üyelerinde aleni olarak kendini gösteren bir güç aranır ve ebeveynlerin işbirliği duygusal olarak daha az tatmin edicidir, yine de genellikle etkilidir. Bu ailelerde daha az samimiyet ve güven, daha az eğlence ve içtenlik vardır. Kalıplaşmış rol, özellikle kalıplaşmış cinsiyet rolü geleneksel ve güçlüdür. Duygusuz erkeklere nazaran, kadınlar daha az güçlü, duygusal ve sıklıkla depresiflerdir. Orta aile; bu aileler genellikle işlevsellik içerirler. Her iki ebeveyn ve çocuklar psikolojik problemlere açıktırlar. Güç mücadeleleri ve disiplin genellikle müzakeresizdir. Orta ailelerin üyelerinin temelde anti-sosyal oldukları ve bundan dolayı kontrol çabasının ise gerekli olduğuna inandıkları varsayılır. Aile üyelerinin problemler konusunda sınırları yoktur. Bunlara ilaveten bu ailelerde sıklıkla bir favori çocuk olur. Bu favori her bir ebeveyne göre farklı olabilir – anne oğlunu seçebilir, baba kızını- veya takım oluşturarak uzlaşılmış bir favori ve mümkün olduğunca bir günah keçisi seçerler. Sınırda aile; kaotik, aleni güç çabalarıyla birbirini izleyen başarısızlıklar sunar, fakat ısrarcı çabalar egemenlik/boyun eğme örnekleri kurar. Aile üyesi bireyler kendi ya da diğerlerinin duygusal ihtiyaçları konusunda çok az yeteneklere sahiptir. Aileler ne aşırı rahatsız edici şekilde yetersiz ne de orta aileler gibi kontrol amaçlı istikrarı kuracak kadar etkilidir. Son olarak ciddi uyumsuz ailelerde ise; aile üyeleri kararsızlıkları çözmekte, hedefleri seçmek

(24)

7

ve devam ettirmekte çok az kabiliyete sahiptirler. Tartışmalarda paylaşılan ilgi odağında yetersizlik ve karşılaşılan engellerde tatmin edici bir duygusal uzaklık vardır. Ailede aleni gücü kimin elinde tuttuğu belli değildir. Aile işleyişi gizli ve dolaylı yollarla kontrol edildiğinden kaotik görünür.

Toplumların temelinin aile olduğunu düşünüldüğünde, aile ilişkilerinin, iletişiminin, bireyler arası iletişimin ne kadar önemli olduğu çok daha iyi anlaşılmaktadır.

1.4. İletişim Nedir?

İnsanoğlu varoluşundan bu yana varlığını sürdürme, çevresini algılama ve tanıma arayışında olmuştur. Bu arayış içinde duygu ve düşünceleri çeşitli kanallar vasıtasıyla çevresine aktarmaya çalışmış ve bu aktarım sırasında da zamanla sosyalleşerek, iletişim olgusunu daha da geliştirmiştir. Bu da hayatımızın her anında var olan, insanı insan yapan bir olgudur.

Dilimize Fransızca’dan gelen “communication” sözcüğü, Latince’deki “communicatio” sözcüğünün karşılığıdır. Bunun kökenindeki “communis” kavramı birçok kişiye ya da nesneye ait olan ve ortaklaşa yapılan anlamlarını taşımaktadır. Yani iletişim sözcüğünün, yalın bir ileti alışverişinden çok, toplumsal nitelikli bir etkileşim, değiş tokuş ve paylaşımı içerdiği söylenebilir (Zıllıoğlu, 1993:3).

İletişim, insanın kendi biyolojik, sosyal ve psikolojik varlığını üretme faaliyetinin zorunlu ve kaçınılmaz bir noktasıdır ve insanların olduğu her yerde iletişim vardır. İletişim yoksa insan da toplum da yok demektir: Marx’a (1979) göre, kendi varlıklarının sosyal üretiminde, insanlar kaçınılmaz olarak kendi iradeleri dışında ilişkilere girerler. Bu ilişkiler insanların yaşamlarını üretim ilişkileridir (Erdoğan, 2007:219). İnsanların yaşamlarını idame etme ilişkileri beraberinde bilginin paylaşılmasını, ortak anlamlar üretme çabalarını bunun akabinde iletişim kurma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. İnsanların bilgileri paylaşmak ve kendilerini ifade etmek için çıkardıkları sesler, bu seslere eşlik eden vücut hareketleri, duvarlara çizilenler zaman içerisinde daha da anlamlı ve sistemli ortak yapılar haline gelmeye başlamıştır (Güngör, 2011: 36).

İletişim, doğumdan ölüme öğrenilen bireyi şekillendiren hayatı idame etmeyi sağlayacak özellikler gibi önemli olan temel yaşam becerilerindendir. İletişim kurma yeteneği ne ölçüde iyi ise kişisel mutluluk da o oranda yüksek olur. İletişim yoluyla, arkadaş edinir, arkadaşlık ilişkilerini sürdürme, hayatında başarı ve ailede sevgi ve saygı artar. İletişimde yetersizlik var ise; hayatın bir bölümünde eksiklik görülür, her şeyin

(25)

8

yolunda olduğu düşünülse de, özünde çevredeki davranışlar yüzeysel ve toplumsal doyum yetersizdir (MacKay vd. 2012:ix).

İletişim denince akla karşılıklı konuşma ve diyaloglar gelmektedir. Oysa iletişim, ne söylendiği, nasıl söylendiği, niçin söylendiği, ne zaman söylendiği, hatta ne söylenmediğiyle doğrudan ilgilidir. İletişim kelimeler kadar; yüz ifadesinin, jest ve mimiklerin (el, kol hareketleri ve yüzdeki ifade), bedenin duruşunun, ses tonunun ve o andaki duygunun ne olduğu ile de bağlantılıdır (Canel, 2012:8-9).

İletişim kavramı çok geniş bir perspektife sahiptir. Bu nedenle iletişimle ilgili birçok tanımlama mevcuttur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde iletişim; duygu ve düşüncelerin akla uygun şekilde başkalarına aktarılması, bildirim ve haberleşme olarak tanımlanmıştır. İletişim kısaca, "bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci" olarak tanımlanabilir (Dökmen, 2003:19).

Zıllıoğlu (2007:22); “Anlamları itibarıyla uzlaşılmış simgeler yoluyla değişik zaman ve mekan boyutlarında gerçekleşen bilgi düşünce ve duyguların aktarılması ve alışverişidir” şeklinde iletişimi tanımlamıştır.

Koçak (1988:5) iletişimi, “Bireyleri etkilemek ya da saptanmış bir amacı gerçekleştirmek, bilgi sağlamak ve bu bilgilerin, duyguların, gereksinimlerin, niyetlerin, düşüncelerin vb. yazı, işaret hatta mimik ve hareketler aracılığı ile sesli ya da sessiz olarak aktarıldığı bir süreç” olarak tanımlamıştır.

Güler'e göre (1990:32) ise iletişim, “Duygusal, fiziksel, düşünsel davranışların ve toplumsal kişiliğin, belirli araçlar kullanılarak (sözlü-sözsüz) kişi ya da kişilere, toplumlara aktarılması, kişi ya da kişilerin, toplumların da kişilik özelliklerini ya da toplumsal kişiliklerini aynı biçimde alması ve yansıması sürecidir”.

İletişim, bilgi, düşünce, duygu, tutum ve kanılarla, davranış biçimlerinin kaynak ile alıcı arasındaki bir ilişki yoluyla bir insan ya da insanlardan diğerine bazı kanallar kullanılarak, anlam olarak üzerinde uzlaşılan simgeler aracılığıyla değişimi ve aktarılması sürecidir (Yüksel, 2010: 11).

Bir başka tanımda ise iletişim: ‘İnsanların sosyal bir grup içinde birbirleri ile uyumlu çalışmaları için onları birbirine bağlayan bir araç olan ve istenen sonuçları almak ve davranışları etkilemek için insanlar arasında sözlü ya da sözsüz iletişim kurmak olarak tanımlanmaktadır (Gürüz, 1995:118). Genel olarak iletişimin gerçekleşmesi için iki birim gereklidir. Bunlar iki insan, iki hayvan, iki makine ya da bir insan ile bir hayvan, bir insan ile bir makine olabilir (Dökmen, 2000:19).

(26)

9

İnsanların iletişim kurmadan yaşaması daha doğrusu herhangi bir iletişim aktivitesi içinde olmadan yaşaması günümüzde zor görünmektedir. Gazete okumak, televizyon haberlerini dinlemek, yoldaki trafik işareti, reklam panoları ve benzeri diğer unsurlara maruz kalmak aslında iletişimin bir parçası olarak görülebilir. Bu noktada iletişim kavram olarak içerisinde paylaşım ve etkileşim edinimlerini içermektedir (Güngör, 2011:37). İletişim birbirlerine bulundukları çevrelerindeki nesneler, olaylar, olgular ile ilgili değişimleri haber veren, bunlarla ilgili verileri birbirlerine aktaran:, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer deneyimleri, benzer duyguları taşıyıp bunları birbirilerine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce ve duygu bildirimleridir (Bıçakçı, 2000:22). Toplum içinde birey olarak varlığını sürdüren insan, bunun bir sonucu olarak etrafı ile sürekli iletişim halindedir. Bu sosyal olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Gelişen teknoloji ile birlikte fiziksel ortamlardan uzaklaşılsa da teknolojik cihazlarla dahi kişiler sürekli bir iletişim halindedir. Bu bireyler için psikolojik bir ihtiyaçtır. Çünkü insan daimi bir yalnızlık içinde yaşamını idame ettirmekte zorlanmaktadır. İletişim bu bağlanma insanların mutlu ya da mutsuz olmalarının da kaynağıdır. Çünkü iletişim şeklinin sağlıklı ya da sağlıksız olması insanın sorunları çözme ve onlarla baş etme şekillerini de etkilemektedir.

İletişimde her zaman bir amaç vardır. İnsanlar çevreleriyle bilgilendirme, bilgilenme, var olduğunu gösterme, dikkat çekme, eğlenme, kendine yer edinme, problem çözme ya da üstünlük sağlama gibi sebeplerle iletişim kurabilirler. İletişimin bir amaca yönelik kurulduğu düşünüldüğünde özellikle aile içi ilişkilerde huzurlu ve mutlu bir aile ortamının sağlanması için ne kadar önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Aile bireylerden oluşmaktadır ve aile içinde kişilerarası iletişim etkindir. Kişilerarası iletişim; iletişim sürecinde kaynak ve hedefinde birey olduğu iletişim şeklidir. Kişilerarası iletişim sürecinde anında geri bildirim olduğu için karşımızdaki kişinin davranış değişiklikleri takip etme, değerlendirme ve bunlara göre tepki geliştirme mevcuttur. Dolayısıyla kendini değerli hissetme ya da değer verme, kızgınlık, öfke, problem çözme eğiliminde ya da değil gibi duygusal tepkimelerin birebir gözlemlenebildiği bir süreçtir.

1.5. İletişim Öğeleri

İletişim çift yönlü bir süreçtir. Mesajın oluştuğu kaynakla başlayan süreç mesaja karşılık verilen geri bildirim ile döngüsel bir şekilde devam eder. İletişim sürecinin temel dört öğesi vardır. Birçok kaynakta bu öğeler kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle,

(27)

10

feedback (geri bildirim) şeklinde belirtilmektedir. Sağlıklı bir iletişimin gerçekleştirilebilmesi için iletişim sürecinin doğru yönetilmesi, süreci etkileyen etmenlerin en aza indirgenerek uygun bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.

Kaynak: İletişim sürecinde mesajı oluşturan ve iletişim sürecini başlatan öğedir.

Kaynak, algılama, yorumlama, seçme, düşünme süreçlerinde oluşturduğu mesajı kodlayarak gönderendir. Dolayısıyla iletişimi başlatan ve iletiyi kodlayarak alıcısına ileten unsurdur (Preston, 1989:14). Kaynak bu kodlamayı hedefinin anlayabileceği şekilde yapar. Mesajını kodlayıp gönderdikten sonra oluşabilecek tepkileri değiştirmek kaynağın gücü dışındadır. Bu nedenle mesajı hazırlayan kaynağın etkili bir iletişim için yeterli niteliklere sahip olması ve olası sonuçları düşünerek mesajını oluşturması gerekir. Kaynağın niteliği, iletişimin kalitesini de etkiler (Küçük vd, 2012:7).

Mesajı oluşturan kaynağın rol ilişkisinin ve sosyal konumunun hedef kitlesi ile uyumlu olması gerekir. Kaynak iletinin içeriğinden kaynaklı bir karışıklığa neden olmamak için sahip olduğu role göre hareket etmek durumundadır. Bunun dışında ortaya konulan ileti karışıklığa ve mesajda engele sebep olur (Tuna vd, 2012:7).

Mesaj: İleti (mesaj), Kaynaktan gönderilen bilgi, düşünce, duygu ve davranışların

kaynak tarafından hedef ile ortak semboller doğrultusunda kodlanmasıdır (Odabaşı & Oyman, 2002:17). Mesajlar oluşturulurken, duygusal ve mantık düzeylerinin hedefin sosyal durum ve kültür düzeyine uygun olmasına dikkat edilmelidir. Eğitim düzeyi ve zeka seviyesi yüksek olan kişiler iletilerden daha az etkilenirken, eğitim düzeyi ve zeka seviyesi düşük olanlar daha fazla etki altında kalacaklardır (Kağıtçıbaşı, 1999:205). Bu nedenle iletileri hazırlanırken kaynak hedef kitlenin durumuna uygun mesaj oluşturmak durumundadır.

Mesaj belli kurallara göre kodlar aracılığıyla iletilir. Bu kodlar sözlü olabileceği gibi sözsüz kodlardan da oluşabilir. Mesaj kodlama, iletilecek mesajın anlaşılabilir şekilde seçilmesi ve formüle edilmesidir (Sigband & Bell, 1994:6). Mesajların dikkat çekici olması için hem görsel hem de sözel unsurları içinde barındırması gerekir (Burnett & Moriarty, 1998:256). Kişilerarası iletişimi dikkate alacak olursak sözel mesajlarımızın jest ve mimiklerimizle desteklenmesi gerekir. Aksi bir durumda iletide tutarsızlık oluşacaktır. Bir araştırmaya göre, sözcükler yüzde 5, ses tonu yüzde 25, görsel iletiler ise yüzde 65 etki uyandırabilmektedir (Burnett & Moriarty, 1998:256).

Etkili bir mesajın taşıması gereken özellikler vardır. Öncelikle mesaj anlaşılır olmalıdır. Mesaj açık olmalıdır. Kaynak eklentisini net bir şekilde ifade etmelidir. Mesajın iletileceği zaman iyi seçilmelidir. Mesajın uygun yolu izlemelidir (Erdoğan,

(28)

11

1997:286-288). Mesajlar kodlanırken kanalın türü dikkate alınarak oluşturulur, mesajın koda açılımının nasıl yapıldığı ise onun algılanışını da yönlendirir (Usluata, 1996:77).

Kodlama ve Kod Açma: Kaynakta oluşan duygu ve düşüncelerin, başkaları

tarafından da algılanabilir şekilde oluşturulmuş simgelere dönüştürülmesine kodlama denir (Zıllıoğlu, 2007:199). Bir başka deyişle mesajların işaret haline dönüşmesinde kullanılan simgelerin, kurallar bütünüyle bir araya gelmeleridir (Cüceloğlu, 1992:76). Kod açma ise, kaynak tarafından gönderilen mesajın hedef tarafından anlamlandırılması ve iletinin vermek istediği verinin ortaya çıkarılması olarak belirtilebilir (Küçük vd, 2012:9).

 Kanal: Bilgi, duygu ve düşüncelerin hedef ile paylaşımı sürecinde, kodlanan mesajların iletildiği araçlardır (Demiray, 1994:15). Yüz yüze iletişimde, sesler, jest ve mimikler, beden duruşu, kılık-kıyafet gibi göstergeler kanal olarak ifade edilirken, internet, radyo-televizyon, gazeteler de kitle iletişim kanalları olarak nitelendirilmektedir (IŞIK, 2005:24).

Etkin ve başarılı bir iletişim için kanal mesajın niteliğine uygun olmalıdır (Smelter ve Waltman, 1984:5). Kanal seçimi yapılırken amaç, hedefin özellikleri, zamanlama ve mekan özellikleri dikkate alınmalıdır (Küçük vd, 2012:11). Özellikle kişilerarası iletişimde, mesajın karşımızdaki kişiye etkili bir şekilde ulaştırılabilmesi ve başarılı bir iletişim kurulabilmesi için kullandığımız kanalların (jest-mimik, beden hareketleri) göz önünde bulundurulması gerekir.

 Hedef Kitle: Hedef kitle, kaynağın gönderdiği mesajın muhatabıdır, yani kaynağın ulaşmak istediği birey ya da gruplara hedef kitle denilmektedir (Oskay, 1992:16). Bir iletişimin olumlu ve başarılı olarak sonuçlanabilmesi için mesajların oluşturulurken hedef kitlenin özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerekir.

İletişim süreci döngüseldir. Hedef kimi zaman mesajı alan kişiyken kimi zaman da kaynak durumuna geçebilmektedir. Özellikle kişilerarası iletişimde kaynak ve hedef sürekli yer değiştirebilmektedir. Kişilerarası iletişim geri bildirimin anında yapılabildiği iletişim şeklidir. Bu nedenle iletişim sürecinde mesajın ilk olarak oluşturularak kanallar vasıtasıyla hedefe ulaştırılmasında, kaynağın hedef kitlenin duygu, düşünce ve beklentilerini göz önüne alarak hareket etmesi, sağlıklı bir iletişim gerçekleştirebilmek ve çatışmaları en aza indirgemekte çok önemli bir değere sahiptir.

 Geri Bildirim (Feedback): Alıcıdan kaynağa yönelen tüm tepkilere geri bildirim denir. Kaynak alıcıya gönderdiği mesajların ulaşıp ulaşmadığını, anlaşılıp

(29)

12

anlaşılmadığını ya da ne denli başarılı olduğunu geri bildirimler sayesinde anlayabilir (Mısırlı, 2004:5).

Geri bildirim yüz yüze iletişimde soru sorma, cevap verme ya da jest ve mimiklerle olabilirken, kitle iletişim araçlarında geribildirimin çok zayıf ya da hiç olmama gibi bir riski vardır. Ancak teknolojik ilerlemelerle birlikte kitle iletişim araçları ile geri bildirim hayata geçirilebilmektedir (Gürüz & Gürel, 2006:340).

Halkla ilişkiler faaliyetlerinde geri bildirim sayesinde gönderilen mesajların özünü yitirmeden aynen iletilmesi sağlanır. Ayrıca kişiler arasında da bir diyalog kurulması sağlanır (Sabuncuoğlu, 2008:56).

Geri bildirim iletişimde önemli bir yere sahiptir. Geri bildirim vasıtasıyla iletişim çift yönlü olarak ilerler, aksi bir durumda tek yönlü bir iletişimden söz edilir. Geri bildirim vasıtasıyla kaynaktan çıkan mesajların başarı ya da başarısızlık düzeyi ölçülebilir, hedefin verdiği tepkiler neticesinde kaynak, mesajının etki alanını çözümleyebilir. Etkin bir geri bildirim, kaynağa yardımcı olmaya çalışır, ayrıntılıdır, bilgi paylaşımına yöneliktir, zamanında dönüş yapar, objektiftir, konu ile alakalı ve yararlıdır. Etkili olmayan geri bildirim ise, konudan uzaktır, açık arama, küçük düşürmeye yönelik daha çok kişi odaklıdır ve daha çok geneldir. Zamansız ve subjektif öğeler içerir (Koçel, 2001:426).

1.6. İletişimin Boyutları

İnsanoğlunun yüzyıllardır geçirdiği evreler göz önüne alındığında bunun temelinde iletişim olduğunu görmek mümkündür. Birey doğası gereği sahip olduğu duygu, düşünce, bilgi ve deneyimlerini çevresi ile paylaşma ihtiyacı içerisindedir. Nesiller boyu devam eden bu paylaşım ve aktarım, iletişimin gelişmesini ve boyutlarını genişletmiştir.

İnsanın yaşadığı toplumsal ilişkilerde kurduğu ya da kuracağı iletişimle mutlu olabileceği, yapılan araştırmalarla insanların birbirlerini anlayıp, sevebilmeleri için sağlıklı iletişimin gerekli olduğu, buna karşılık, sağlıksız iletişimin ise insana mutsuzluğu, yalnızlığı ve sevgisizliği getirdiği belirtilmektedir (Köknel, 1986:8).

Araştırmacılar tarafından iletişim türleri genel anlamda kişi içi iletişim; kişinin kendisiyle iletişimi, kişilerarası iletişim; bireyler arası iletişim, grup iletişimi; bir konu etrafında toplanan grup içi iletişimi, örgüt içi iletişim; belli hiyerarşik kurallar içindeki örgüt içinde gerçekleşen iletişim ve kitle iletişimi; geniş kitlelerle sağlanan iletişim şeklinde belirtilmektedir.

(30)

13

1.6.1. Kişi İçi İletişim

Toplumlarda bireyler, her zaman topluluk halinde değildir, her zaman etraflarından kişiler yoktur, hatta toplum içinde bile yalnızlık çekip kendi iç dünyalarına dönebilirler. Bu durumlarda bireyler daha çok kendi iç dünyalarında, kendi muhasebelerini yaparlar. Kişilerin kendi ihtiyaçlarının, davranışlarının, düşüncelerinin, değer yargılarının farkına varması, kendileri hakkında genel bir değerlendirmede bulunup ne düşündükleri ne hissettikleri konusunda kendilerini kavramaya çalışmaları da ancak iç iletişim sayesinde mümkün olacaktır (Rogers, 1984:7). Kişilerin kendi ile iletişim halinde olmaları, davranış, düşünce ve tepkilerini daha iyi anlamalarını sağlar. Kendini tanımayan ve hangi durum karşısında ne tepkiler verdiğini anlamlandıramayan insan, iletişim kurmakta zorlanır ve sürekli bir mutsuzluk halinde olur. Böylesine bir duygusal dalgalanma içerisinde olan insan kişilerarası iletişimde de başarısız olur (Bıçakcı, 2000:80).

Bu açıdan bakıldığında, iletişim öncelikle kişinin kendi içinde başlar. Kendini tanıyan ve değerlendirebilen insan etrafı ile olan iletişimde de bu yönde hareket ederek, tepkilerini kontrol edebilir. Böylece çok sağlıklı bir iletişim söz konusu olur.

1.6.2. Kişilerarası İletişim

İnsan doğası gereği, varlığını sürdürebilmek, gereksinimlerini karşılamak, duygu, düşünce ve fikirlerini paylaşabilmek için iletişime ihtiyaç duyar. Kişilerarası iletişim ise bu ihtiyaçtan doğan bir araçtır. Buradan hareketle “genel bir tanımlamayla kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu iletişimlere kişilerarası iletişim adı verildiği ve karşılıklı iletişimde bulunan kişilerin, bilgi/sembol üreterek, bunları birbirlerine aktararak ve yorumlayarak iletişimi sürdürdükleri (Dökmen, 2001:23) belirtilmektedir.

Kişilerarası iletişim bireyler arasında gerçekleştirilen iletişim olarak belirtilmektedir ve bu iletişimde amaca göre bireylerin davranışlarını etkilemeye yönelik bir hedef söz konusudur. Kişilerarası iletişim için öncelikle bireyin yeterli kapasite ve beceriye sahip olması ve daha sonra bireylerin birbirlerinin farkına varması gerekmektedir. Kişilerarası iletişim yedi koşuldan oluşmaktadır (Hartley, 1996: 5).

- Kişilerarası iletişim iki kişi arasındaki yüz yüze iletişimden oluşmaktadır. - Kişilerarası iletişim farklı roller ve ilişkilere sahip iki insan arasında gerçekleşir.

(31)

14

- Kişilerarası iletişim mesajların basitçe karşılıklı alınıp verildiği bir süreç değildir. Her mesaj bir yaratıcılık ve farklı anlamlar içerebilir.

- Kişilerarası iletişimde genellikle veya tamamen bir niyet ve kasıt söz konusudur.

- Kişilerarası iletişim olaylar veya olaylar serisinin sürekli devam eden bir sürecidir.

- Kişilerarası iletişim zaman içinde artarak devam eder. Bu nedenle karşımızdaki kişi ile iletişimde bireysel geçmiş etkilidir.

Tubbs & Moss (1974)’a göre ise; bir iletişimin kişiler arası iletişim olarak kabul edilebilmesi için üç ölçüt gereklidir.

- Kişilerarası iletişime katılanlar belli bir yakınlık içinde yüz yüze olmalıdırlar, - Bireyler arasında tek yönlü değil, karşılıklı bir alışveriş olmalıdır,

- İletişim halindeki iletişim sözlü veya sözsüz olmalıdır. Bunlar dışındaki mesajlar kişilerarası iletişimin dışındadır (Dökmen, 2001:42).

Etrafımızla kurduğumuz iletişim sözlü olduğu kadar sözsüz mesajları da içerir. Kişilerarası birebir iletişimde ve özellikle de aile içi iletişimde sözlü ve sözsüz mesajlar sürekli kullanılmaktadır (Canel, 2012:9-10).

a. Sözlü İletişim: Dünyada düşünen ve düşündüğünü kelimelerle ifade ederek

çevresine aktaran tek varlık insandır. Kelimelerin aktarılmasında ise kullanılan araç dildir. İnsan düşünürken, konuşurken yazarken, maruz kaldığı iletileri anlamlandırırken sürekli dili kullanır. Konuşma bireyseldir, dil ise toplumsal ve kültüreldir. Sözlü iletişim hangi kanalla gerçekleşirse gerçekleşsin dil ile yürütülür. Bu nedenle sözlü iletişimin temel öğesi dildir (Gökçe, 2006:45-46).

Sözlü iletişimde konuşma önemli bir yer tutar. Etkili ve iyi konuşabilmek için, zengin bir kelime bilgisine sahip olunmalı, alıcının durumuna göre kelimeler kullanılmalı, anlaşılamayacak yabancı ya da teknik kelimeler kullanılmamalı, ses tonu ve vurgu gibi dil ötesi unsurlar ile anlam kuvvetlendirilmeli ve beden dili ile konuşmalar desteklenmelidir (Kalyon, 2006:78-79).

Kişilerarası kelimelere dökülen her mesaj, ileti sözlü iletişime girmektedir. Toplum içinde yer alan bireyin duygu, düşünce ve deneyimlerini çevresindeki kişilere aktarması ancak sözlü iletişimle gerçekleşebilmekte ve etkili olabilmektedir. Bu nedenle sözlü iletişim bireylerin toplumla ve çevresiyle etkileşiminde önemli bir yere sahiptir.

Sözlü iletişim çeşitli zaman ve mekânlarda bireyler arasındaki ilişkilerle ilgili amaçları gerçekleştirirken bir takım işlevler yerine getirir. Bunlar (Erdoğan, 2005:200):

(32)

15

 Söz fiziksel objeleri, duygusal durumları ve karmaşık ilişkileri temsil ederek insanlar arası ilişkiyi gerçekleştirir.

 Amaçlara ulaşma ve gereksinimleri gidermede vazgeçilmez ve zorunlu bir araçsal rol oynar.

 Diğer insanlarla ilişkilerin düzenlenmesini sağlar.

 Bireyin kendi kişiliğini ve kimliğini gerçekleştirmesini sağlar.

 Bireyin kendisini, sosyal ve fiziksel çevresini anlamasına ve düzenlemesine yardım eder.

b. Sözsüz İletişim: Kişilerin iletişim kurarken sözlü mesajlar kadar sözsüz

mesajlara da önem vermeleri iletişimdeki başarılarını etkiler. Karşımızdaki kişiyi daha iyi anlamamızı ve sözlü ifadelerinin gerçekte neyi ifade ettiğini anlamasını arttırır ve yanlış anlamaları azaltır (Canel, 2012:10). Özellikle kişilerarası iletişimde sözlü iletişimle birlikte kullanılan sözsüz iletişim, iletişimin sağlıklı ve anlaşılır olması için çok önemlidir.

Sözsüz iletişim araştırmacılar tarafından çeşitli bölümlerde sınıflandırılmaktadırlar. James Poon Teng Fatt (1998:2-4) sözsüz iletişimi, üstdil, yandil, beden hareketleri ya da beden dili, fiziksel özellikler, dokunma davranışı, iletişim mesafesi, yapay etkenler ve çevresel faktörler olarak kategorilendirmektedir. Bireyler farkında olmasa da içinde bulundukları ortamdan, görsel olsun ya da olmasın algıladıkları her histen iletişim sırasında etkilenebilmektedir. Algılarımızın en açık olduğu, farkındalığımızın yüksek olduğu durum ise fiziksel davranışlardır.

Sözsüz iletişim vasıtasıyla, kaynak durumundaki kişi mesajını beden dili ile destekleyerek etkisini artırmaya çalışırken hedefinin de mesaj karşısındaki tepkilerini beden dili ile çözümleyebilmektedir. Aynı şekilde mesaja maruz kalan hedef de beden dili sayesinde kaynağın mesajının tutarlılığını anlayabilmekte ve kendisi ile ilgili olarak kaynağa da ‘ben seni dinliyorum, anlıyorum’ mesajı verebilmektedir. Sözsüz iletişimde insanların ne söyledikleri değil ne yaptıkları ön plana çıkar. Sözsüz iletişim dört gruba ayrılır (Dökmen, 2001:46-50).

- Yüz ve Beden: Yüz ifadeleri, el ve vücut hareketleri, duruşumuz, göz

temasımız sözsüz iletişimde önemli bir yere sahiptir. Sözlü iletişim yoluyla verdiğimiz mesajları sözsüz iletişim ile destekleriz. Sözsüz iletişim kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan gerçekleşir. Farkında olarak yaptığımız hareketler

(33)

16

karşımızdaki kişiye mesaj verme amacı gütmektedir. Farkında olmadan yaptığımız hareketler ise duygusal ifadeler olarak belirtilmektedir.

- Bedensel Temas: Bir diğer sözsüz iletişim yolu ise bedensel temaslardır.

Farklı bedensel temas yolları ile karşımızdaki mesajlar vermeye çalışırız. Örneği: büyüklerin elini öpmek, karşımızdaki kişinin bizden büyük olduğunu kabul ettiğimizi gösterir ya da dostane bir şekilde birinin omuzuna dokunmak onu desteklediğinize göstermektedir. Bedensel temasın şekilleri kültürlerarasında farklılıklar göstermektedir. Örneğin Türk toplumunda büyüklere saygı el öpülerek gösterilirken, Güney Kore toplumunda yere kadar eğilerek yapılan selamla şeklindedir. Kültürler arasındaki farklılıklar nedeniyle bedensel temas kurma şekli kişilerarası çatışmalara da neden olabilir.

- Mekan Kullanımı: İnsanlar iletişimde bulunurken kendi etraflarında

oluşturdukları boşluklar yoluyla da karşılarında bulunan kişiye mesaj iletmektedirler. Örneğin samimi ilişkiler içinde olunan kişilere daha yakın mesafede durma tercih edilirken, tanımadığımız insanlara uzak durma tercih edilir. Mekanların kullanılışı şekli kişilere bireysel yakınlıkla ilgili mesaj iletirken, aynı zamanda statü ile ilgili mesajda sunabilmektedir.

- Araçlar: Kişilerarası iletişimde mesaj iletmekte kullanılan bir takım

araçlarda mevcuttur. Kılık kıyafet tarzı, takılar, kullanılan parfüm vs. gibi araçlar karşıdaki kişiye o kişi hakkında mesajlar iletmektedir. Örneğin siyahlar giyinmiş bir kişinin matemde olduğunu düşünerek, davranışlarımızı ona göre kontrol ederiz.

Bununla birlikte Dökmen (2001:42)’in belirtiğine göre; kişilerarası iletişimde bulunan kişilerin herhangi bir role bürünmeden, toplumsal ya da sosyal kalıplar içinde değil de kendi adına iletişimde bulunması gerekir. Çünkü belli bir rol çerçevesinde gerçekleştirilen kişilerarası iletişim sosyal iletişimdir, kişisel ve psikolojik iletişim değildir. Ancak sosyal iletişim kolaylıkla psikolojik iletişime geçebilmektedir. Rollerin dışında kişisel alana girildiği zaman psikolojik iletişim olmaktadır.

Her iletişimde bir sorun olabileceği gibi, kimi zaman kişilerarası iletişimde de sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların nedeni ise; insanların birbirlerini sevmemeleri, dinlemeyi kabul etmemeleri, güvensizlik, birbirlerini kırmaları ya da anlaşamamalarıdır. Aile içi iletişimde de söz konusu olan iletişim şekli genellikle kişi içi iletişim ve kişilerarası iletişimdir. Eşler arasında gerçekleşen iletişim sorunları nedeniyle zaman zaman ortaya uyumsuzluk çıkabilmektedir. Eşler arasında ortaya çıkan problemler sağlıklı iletişim kurabilen çiftler arasında konuşarak, probleme ortaya koyarak

(34)

17

çözülebilmektedir. Bazı çiftlerde ise problem çiftler arasında pasif çatışmaya (küsler diyaloğu) dönüşmektedir. Birbiriyle iletişim kurmakta zorlanan çiftler arasında yaygın olarak görülen pasif çatışmada çiftler uzun süre küs kalabilmektedir. Ancak bu süre zarfında sözsüz iletişim kanalıyla ortaya koydukları mesajlarla iletişim devam etmektedir. Örneğin; tartışma sonrası kapıyı çarpıp odadan çıkmak, oflayıp puflayarak evin içinde dolaşmak gibi. Aslında tüm bu davranışlar aynı zamanda “Seninle iletişim kurmak istiyorum” mesajını iletmektedir (Üstün, 2001: 67-68). Buradan da anlaşılacağı gibi aslında bireyler küs durumdayken bile birbirleri ile iletişim kurmaktadırlar. Ancak onları aktif iletişime yönelmekten alıkoyan kişilerarası iletişimde sahip oldukları beceriksizliktir. Çünkü iletişim becerileri gelişmiş olan fertler problemleri açıkça konuşabilmekte ve geleceğe taşımadan, o an içinde çözümleyebilmektedir.

Kişilerarası iletişimde bireylerin birbirlerini anlamalarını, kendilerini ifade etmelerini engelleyen hem mesajı veren hem de mesajı alan tarafından bir takım engeller mevcuttur. Bu engeller;

- Konuşurken karşımızdaki kişiye emir vermek, onu yönlendirmeye çalışmak, - Mesajları uyarı niteliğinde, tehdit edercesine sunmak,

- Karşımızdaki kişiye ahlak dersi vermek,

- Bireyin kendi kendine yetme durumu söz konusu değilmiş gibi öğüt vermek, çözüm önerileri sunmak,

- Öğretmen edasıyla bireye öğretmeye çalışma mantıklı fikirler sunma ya da nutuk çekme,

- İletişim kurarken karşımızdakini eleştirmek, aynı fikirde olmama durumunu yargılamak şeklinde sunmak,

- Her konuda aynı fikirde olmak, sürekli karşıdakini övmek, - Takma isimle hitap etmek, sürekli alaycı davranmak,

- Sürekli bir yorumda bulunmak, analizde bulunmak ve durum tespiti yapmak, - Duyguların anlaşılmamasında ortaya çıkan destekleme, güven verme, avutma davranışı,

- Sürekli sorularla karşımızdaki kişiyi teste tabi tutmak,

- Verilen sözlerin tutulması, karşımızdaki kişiyi oyalamak, sürekli şakalar espriler yapmak,

şeklinde belirtilebilir (Gordon, 2011:45-46). Söz konusu iletişim engelleri bireyler arasındaki olumsuz iletişimi arttırıcı ve çatışma durumunda problemin daha da büyümesine yol açan engellerdir. Bu nedenle bireylerin çatışma durumlarında bu

Şekil

Tablo 7: Katılımcıların Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı
Tablo 12: Aile İlişkilerinin EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Tablo 14: Eşler Arası İletişim 1 tablosunun EUÖ puanı durumuna göre dağılımı
Tablo 15: Eşler Arası İletişim 2 tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Kavram Eski Yunan’dan türemiştir ve genel olarak konuşma sanatına, özel olarak ise bütün kamusal ve özel meseleler ile ilgili insan belagatının teori ve pratiği

Sözsüz iletişim veya vücut dili yoluyla; elbiseler, mekân kullanımı, jest ve mimikler, göz hareketleri ve göz teması, mesaj iletimine yardımcı

Söz konusu modelde, örtük narsisizm ile evlilik uyumu arasındaki ilişkiye reddedilme duyarlılığı ve ideal eş ölçütüne göre tanımlanan eşe yönelik olumlu

Sonuç olarak, toplumsal değişme sürecinin önemli bir iletişim biçimini oluşturan kişiler arası sözsüz iletişimin işitme engelliler açısından yaşamsal olarak

Bu çalışmanın temel amacı şikayet yönetim süreci içerisinde literatürde önemi kavramsal olarak vurgulanan ancak yeterince incelenmeyen sözsüz

Beden dilinde sözsüz mesajın kapsamı içerisindedir, sözlü mesajı güçlendirici, anlamı kuvvetlendirici özellikler taşır El, kol, baş gibi beden kısımları sözlü

• Sözsüz iletişim kişilerarası iletişim içinde sözel olmayan öğelerden oluşan iletişim biçimidir.. Bu iletişim hem sesli hem de sesli olmayan

İletişimin gerçekleştiği ortamın fiziksel özellikleri: sıcak, soğuk, rahat, rahatsız, aydınlık, karanlık, vs. Bütün bunlar gerginlik ya da rahatlama yaratarak