• Sonuç bulunamadı

Yaz dönemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaz dönemi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S a y f a :

A

=

U L U S

nr.

9 5

' *

Yazan:

M. Erdost

B

EHÇET NECATÎGtL’in yedinci Şiir kitabı «Yaz Dönemi»

Ataç Kitabevi yayınları arasında

çıktı. 1960’da

çıkan

Dar Çağ’dan sonra yazdığı 22 şiiri, şair Yaz Dönemi nda

toplamış. Arka kapaktaki tanıtma yazısında «Behçet Ne-

catigilTra bu kitabında kendini değiştirme çabasının

ör­

neklerini göreceksiniz»

deniliyor. Bir övgü sözü yerine

kullanılmış bu. Bana, haksız bir yergi gibi geldi. Hattâ

Behçet Necatigil için çok haksız bir yergi. Önce, bu nok­

tadan başlamak istiyorum:

Ş İİR VE K İŞ İL İK — Çoğumuzun değişik yaşlarda çekilmiş fotoğrafları vardır. İnsan yüzü, önce sürekli bir değişiş içindedir, hızla değişir, sonra yavaşlar, çizgiler katılaşır. Bu kâtı- laşışta, yüzün belli bir biçim alışın­ da, organizmanın ne kadar payı var­ sa, kültürün, bilginin, eğitimin, kısa­ cası kişiliğin de o kadar payı vardır. Atatürk’ün fizyonomisindeki gelişme­ y i ve jestleri, İsmet Paşa'mn fizyo­ nomisindeki gelişmeyi ve jestleri tet­ kik ediniz, kişiliğin fizyonomide ve jestlerde yerleşip yansıdığını görür­ sünüz. Şiir, bu kişiliğin mısralarla çizilmiş bir fotoğrafı gibidir. Şiirde,

kişiliğin kuruluşu, doğrudan doğruya, şairin şiir deneyine bağlanmıştır.

Ben, bu kanıya karşıyım. Şair, de­ ğişmez, durulmuş şiirini kendi kişili­ ğiyle birlikte kurar. Şair, şiirine kendi kişiliğinin damgasını vurur, başka bir deyişle, kişilik şiire çevri­ lir.

Behçet Necatigil, şiirini değiştirme­ ye çabalıyorsa, Behçet Necatigil ken­ di kişiliğine rağmen kendini zorluyor demektir. Kendisine rağmen, kendi - sinden başka bir şiir.. Kişiliğini bul­ muş herkes, kendi şiirini yazmaya mahkûmdur bir bakıma. Zaten Beh­ çet Necatigil bu «mahkûmiyeti» en

____

:

_____

---

BEHÇET NECATİGİL

1916 da İstanbul’da doğdu. Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili Edebiyatı Bö­ lümünü bitirdikten sonra, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Şimdi Çapa Eğitim Enstitüsünde öğretmendir. 1935 yılından beri şiir yazan Behçet Ne­ catigil, Eski Toprak adlı şiir kitabıyla 1957 Yeditepe Şiir Armağanı’m aldı. Al- mancadan çevirdiği yirmiye yakın kitap M illî Eğitim Bakanlığı Klâsikler Serisin­ de ve Varlık Yayınları arasında çıkmıştır. Öbür şiir kitapları şunlardır: Kapalı Çarşı, Çevre, Evler, Eski Toprak, Arada, Dar Çağ.

çok kabul eden şairlerimizden biri, hattâ bunun tipik bir örneğidir diye­ biliriz. Kendisine teslim olmuştur Necatigil.

Ş İİR E Ç E VR İLE N — Yeni şiir a- kımlarının özü, bu kişiliğin, duyu­ lan, yaşanılan hayatın doğrudan doğruya (direct) şiire çevrilmesidir. Behçet Necatigil, yaşanılanı, doğru - dan doğruya şiire çevirmiyor, bunu önce düşünceye, düşünceyi şiire çevi­ riyor. Bunun için şiirlerinin hepsi çok belirli ve sınırlı bir konuyu ele alır, ve bu konuyu hesaplanmış bir biçim içinde anlatır. Şunu da ekle­ mek gerek: B ir konuyu anlatır der­

ken, bunu hikâye etmez. Hattâ asıl anlatılmak, söylenmek istenen söylen­ mez, ayrıntılar, artıklar, döküntüler ile konular anlatılmaya çalışılır. De­ nebilir ki, gizli bir cinayetin delille­ ri, nasıl parmak izi, kırılmış cam, düşürülmüş bir şapka ise, Behçet Necatigil’in şiirlerinde de asıl olayın dışındaki değişiklikler, kalıntılar var­ dır.

Necatigil'de çoğunlukla üçüncü şa­ hıs vardır ve fiiller üçüncü şahıs ir çin çekilmişlerdir. «Ben» demekten ürken, çekinen, sakınan b sr m e c a ­ zilikle hep üçüncü şahıslar konu­ şur. Aşklar da bile üçüncü şahıs^r

içlenir, duyar ve özlerler. Birinci şa­ hıs, nasıl üçüncü şahsa sığınmış, giz­ lenmişse, Behçet Necatigil kendi ö- züyle, kişiliğiyle bir takım maddelere gizlenmiştir. Bu maddeleri, canlı ve cansız maddeler diye ikiye ayırmak mümkün: Taş, düşen yaprak, mer­ mer, ip, kazık, mum, demir, kapı gibi bir katılık, b ir donukluk, bir durukluk ifade eden kelimeler. Kuğu, kaplumbağa, ceylân, arap atı, ren geyiği, kedi, karaca gibi ürkek, has­ sas, kaçan, saklanan...

B İR T E D İR G İN — Geçmiş ve gele­ cek bir terazinin iki gözü ise, Neca- t ig il’in geçmişe ait gözü daima ağır ve aşağıda durmaktadır. Daha önceki şiirlerinde de olduğu gibi, bu kitabın­ daki bir kaç şiirde de geçmişe mah­ kûm olduğunu anlatır. Geçmişle biz içiçey izdir.

N ecatigil’de önemli öğelerden biri de yalnızlık özlemidir. Çevreden, dı­ şardan kaçmak, kendi yalnızlığına sı- ğnmak ister. «V e yamma yalnız ki­ taplar alacağım - Keser kaim yap­ raklar dıştaki uğultuyu.» Fakat, ne kadar kaçsa, ve dıştaki uğultudan kurtulmak, kendi yalnızlığına ulaş­ mak istese, bir yerden, kaim duvar­ ların arkasından sızan «geçm iş», kendisini yalmz bırakmaz. Aslında Necatigil bir bunaltıdır, bir tedirgin­ liktir. Çekingen, ürkek, rahatsız ve hattâ kararsız. Yerini, işini, çevresi­ ni, bulamamış gibidir. Ayrıca bulmı- yacağını, böyle bir yerin, böyle bir işin, böyle bir çevrenin hiç olmıyaca- ğım da kabul eder. Tasavvurları, id­

diaları tasarlanmış bir geleceği yok­ tur. Bir kararsız boşlukta eşyalara, insanlara, tabiata ve işin tuhafı yaşa­ maya razı ve mahkûm olmuş bir te­ dirgindir.

SONUÇ —• Sonuç mu? «Solgun bir gül dokununca» şiirinin ilk iki bölü­ müyle bitireyim yazımı: «Çoklarından düşüyor da bunca — Görmüyor gelip geçenler — Eğilip alıyorum — Solgun bir gül oluyor dokununca. — Ya bü­ yük şehirlerin birinde — Geziniyor kalabalık duraklarda — Ya yurdun uzak bir yerinde — Kahve, otel köşe­ sinde — Nereye gitse bu akşam vak­ ti — Ellerini ceplerine sokuyor — Si­ garalar, kâğıtlar — Arasından kayıyor usulca — Eğilip alıyorum kimse ol­ muyor — Solgun bir gül oluyor do­ kununca..»

Referanslar

Benzer Belgeler

Ama dolarlı, mark- lı turistler dünyayı dolaşıp ge­ zecekler.. Frank yerinde otur­ mak için Fransız yerinden kı

Bu konuda, bir süre önce Tür­ kiye'ye gelen Nancy Festivalinin temsilcisi, tanınmış tiyatro ada­ mı Henri Baradier, «Sersem Kocanın Kurnaz Karısı» adlı

Yüreğindeki sanatçı heyecanını, sanatçı tutku­ sunu, Yaşar Kem al kadar dört bir yanma saçan bir sanatçı daha görmedim, di­ yebilirim.. Bu heyecanı ade­

Günübirlik ziyaretçiler, ço­ cukları için Eyüp oyuncakçılarından boyalı kayıklar, beşikler, fırıldak, tahta kılıç, kamış tüfek, tef, dü­ dük,

Dışişlerinden aldığı bursla Madrid Güzel Sanatlar Akademisinde baskı, gravür kıs­ mını bitirdi.. Kendi dalında araştırmalar

Ahiren Leipzig Konservatuvarında tahsillerini bitirdikten sonra Almanya’da bir çok konserler veren, İstanbulda da ilk ciddî konserlerini dinle­ ten ve şimdi

Türk balesine eği­ timci olarak da katkıları bulunan Akın, “Kuğu Gö­ lü”, “Uyuyan Güzel”, “Romeo ve Jüliet”, “Ham­ let”, “Cindirella” gibi

Kulağım onda, gözlerim tekerlekli sandalyenin tekerleklerinde dinli­ yorum: “Daha iyi, daha güzel daha insanca, yani insanın insanlığım bütün boyutlarıyla