• Sonuç bulunamadı

Ruhi Su, neden tabancayla yatakhane kapısına dayandı:Mualla Eyuboğlu'nun anıları ortalığı karıştıracak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ruhi Su, neden tabancayla yatakhane kapısına dayandı:Mualla Eyuboğlu'nun anıları ortalığı karıştıracak"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ruhi Su

M ualla

için

vurdu

■ Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyuboğlu'nın

kız kardeşi Mualla Eyuboğlu Anhegger'in

anıları Hitit Güneşi adıyla yayımlandı.

■ Kitapta, Anhegger'e âşık olan

müzisyen Ruhi Su'nun, evli ve ço­

cuklu olmasına rağmen silahı çe­

kip, Çifteler Köy Enstitüsü'nün

kızlar yatakhanesinin kapısına da­

yandığı gece de anlatılıyor. ■

7’de

*

rv-;*ı

Sefa

(2)

I

Y

akin

p la n

+ *

2

.

5

. *

2

-

3

rcftmres)

MUALLA EYUBOGLU'NUN ANILARI ORTALIĞI KARIŞTIRACAK

Ruhi Su, neden tabancayla

yatakhane kapısına dayandı

Hasanoğlan'dan başlayarak o ünlü köy enstitülerinin mimarları arasında yer aldığı için komüniste çıkıyor adı. Mevlevi şeyhleriyle dostluğu dolayısıyla da gericiye. Bir yandan da, ünlü müzisyen Ruhi Su'nun aklını başından alacak kadar güzel. Öyle ki, Ruhi Su, evli-barklı olmasına rağmen silahı çekip, geceyarısı Çifteler Köy Enstitüsü'nün kızlar yatakhanesinin kapısına dayanmaktan bile çekinmiyor. Yaşar Kemal’in ateşli aşk mektuplarının muhatabı da yine aynı kişi. Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyuboğlu'nın kızkardeşi olan Mualla Eyuboğlu Anhegger'in anıları, o dönemin entelektüel dünyasını bütün zaaflarıyla ve

güzellikleriyle seriyor gözler önüne. Tûbâ Çandar'ın nehir söyleşi tekniğiyle hazırladığı "H itit Güneşi” Doğan Kitap tarafından yayımlandı.

Bedros Reis (bereli), Eren Eyuboğlu, Pertev Naili Boratav ve Mualla Eyuboğlu...

“Ruhi Su'nunki de bir acayip iş.

Adam bir kere evli, çocuğu var, sevgilisi var. Neydi adı, Rabia. Çapkının teki yani. Türküsüne hayranız ama işte o kadar. Ruhi çok değerli bir basbariton. 1.500 kişilik öğrenci korolarıyla harikulade işler yapıyor. Tamam da, üstüme bu kadar düşmesi anlaşılır gibi değil. Ben hayır dedikçe daha çok tutturuyor. (...) Ben Eskişehir'de Çifteler Köy Enstitüsü'ne çalışmaya gidiyorum. Bu da geliyor oraya. Yetmezmiş gibi, gece geldi tabancayla kapıya dayandı. Kızlar yatakhanesinin kapısına. Ve maalesef durumu intikal ettirmek zorunda kaldın Rauf İnan’a. Herhalde Ruhi bir şeyler geçiriyordu o sıralar. Bir bunalım, nöbet falan gibi bir şey. Yoksa, yapmazdı bunu. Sonunda

Tonguç'a kadar aksetti iş. Ve Ruhi Su

Hasanoğlan'dan uzaklaştırıldı. (...) Sonra yıllar geçti aradan. Sümeyra vardı o zamanlar. Onunla birlikte kalktı geldi bu eve, biz Robert'le evliyken yani... Hatta o sıralar içerde de yatıp çıkmıştı da, ben de ona sormuştum, "Senin solculuğun da

nereden çıktı?’ diye. Dostoyevski, Tolstoy okumakla solcu olunur mu a

canım? Ciddi iştir solcu olmak.”

Bu çarpıcı satırlar, Mualla

Eyuboğlu Anhegger’in “Hitit Güneşi”

kitabındaki anıları arasında yer alıyor.

Ruhi Su’nun başının yanmasına ve

Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden uzaklaştırmasına sebep olan olayın kahramanı ise Mualla Hanım’dan başkası değildir zaten.

Â Ş K MEKTUPLARI

Ancak, Mualla Eyuboğlu'na âşık olan sadece Ruhi Su değildir. O sıralarda çalıştığı Cumhuriyet gazetesinde röportajlar yapan Yaşar

Kemal de vurgundur Mualla Ham m ’a.

Ne var ki, öyle Ruhi Su gibi silahı kapıp kapıya dayanacak birisi değildir Çukurova’nın çekingen çocuğu. O aşkını satırlara ve mısralara dökmeyi tercih eder. Anadolu’da gittiği her yerden sayfalar dolusu mektup gönderir

Mualla Hanım ’a : “...Ben seni seviyorum. Bunun ömrümün sonuna kadar devam etmesini istiyorum. Buna sen de yardım edersen çok iyi olur.

Seninle evlenmek de istiyorum. Hem ne pahasına olursa olsun. Bu kadar ısrar ve inat niçin acaba? (...) Bir de sabit fikrim van Senden

Mualla Eyuboğlu, Ruhi Su'nun çapkın biri olduğunu yazdı,

başkası ile anlaşamam. Başka hiçbir insan beni anlayamaz. Ergani’de ama bir kavalcı gördüm. Yine burada sokakta biri türkü söylüyordu. Köyde oyunlar oynadık. Hep dedim içimden ’o’ olaydı. İyi şeyler, sevdiğim şeyler karşısında, hep seni arıyorum. Hepsini anlatamıyorum işte. Sen anla. Neler yazmak istiyorum biliyor musun? Camm, sen anlarsın.”

Bir süre sonra Yaşar Kemal için Trabzonlu bu güzel kadın “Kürt

gelini” demektir. Sonraki

mektuplarında böyle seslenir Mualla Hanım’a. öyle ki, Mualla Eyuboğlu,

Diyarbakır Kalesi’nin restorasyonu için Diyarbakır’a gittiğinde, Yaşar Kemal’in akrabaları tren istasyonunu

doldurmuştur bile. “Gelenimiz geldi” diye akıllara durgunluk verecek bir ihtimam göstermişlerdir Mualla H anım ’a. Ama kendisi pek de memnun olmayacaktır bu karşılamadan ve görür görmez de çıkışacaktır Yaşar Kemal’e:

“Sen deli misin, beni müşkül durumda bırakıyorsun.”

C

a n

DÜNDAR'A SİTEM

Mualla Eyuboğlu, İkinci Dünya

Savaşı sırasında Türkiye'ye sığınan Yahudi bilim adamlarından Robert

Anhegger ile evlenerek gerek Ruhi Su,

gerek Yaşar Kemal ve gerekse peşini bırakmayan devrin diğer ünlü

isimlerinin umutlarını kırar. Ne var ki,

Robert Anhegger de en az diğerleri

kadar ilgi çekici bir yapıya sahiptir. Oturdukları ev, entelektüel bir mekân olarak dolup taşarken, karı-koca fırsat buldukça Mevlevi tekkelerinde alır soluğu. Mualla Hanım'm verdiği bilgiye göre, hiç de yalnız değillerdir bu teklelerde. Felsefeci Prof. Macit

Gökberk, Azra Erhat, Füreya gibi

isimler de aynı Mevlevi tekkelerinin müdavimleri arasındadır çünkü.

Mualla Eyuboğlu Anhegger'in asıl

canım sıkan ise gazeteci Can Dündar'ın “Köy Enstitüleri” için hazırladığı belgeselde, bir kez olsun kendisinin kapı­ sını çalma gereğini hissetmemesidir, göstergesidir: “Benden

başka kadın hoca yok­ tu ki Hasanoğlan Yük­ sek Köy Enstitüsü'nde. Bak görüyor musun, Hasanoğlan’la ilgili belgesel yapıyorlar da, gelip benimle görüş­ müyorlar bile. Ne günlere kaldık.”

Sabahattin'

Eyuboğlu'nun

komünistlikle

alakası yoktu

Eski Y unan benim bildiğim bir konu değildir. O yüzden

Cevat Şakir’i de pek

anlayamadım ben. Heyecanlı ve bağıra çağıra konuşan bir adam olarak hatırlarım onu.

Robert da benimsememişti

onun görüşlerini. Sabahattin Ağabeyim ise Anadolucuydu. 1930’larda, hatta 1940’larda Anadolu kilimini, Anadolu türküsünü ondan öğrendi İstanbul’da oturan aydınlar. Sonra bu Mavi Yolculuklar falan başladı (...) Am a komünistlikle ilgisi yoktu ağabeyimin. Kahrolmuştu üzüntüden.

Orhan Veli

ayakta uyudu

Bir defasında geceyarısı bir karaltı geldi. Yattığım yerin üzerinden iki koluyla duvara dayandı ve... öylece kaldı. Taş gibi. Ben de orada öylece hiç kıpırdam adan, ses çıkarm adan yatıyorum. O tek odada Cahit

Sıtkı Tarancı kalıyor çünkü.

Tabii gözümü kırpmadım bütün gece. Karaltı adam gün ağarm adan doğruldu

yaslandığı duvardan ve sessizce çekip gitti evden. Sabah ağabeyime sorunca anladım

Orhan Veli olduğunu. Çok

içerdi ayrı mesele, am a nezakatini de her şart altmda korurdu.

Referanslar

Benzer Belgeler

Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Temsiliye Sivas’tan Ankara’ya kar yağışı altında üstü açık, üç hurda oto­ mobille giderler ve AnkaralIlar onlara görkemli bir

Beykoz, Hereke, Bakırköy fabrikaları gibi Fesaneyi de faaliyet çenberi içine alan Sanayi ve Maadin Bankasının meşkûr himmeti ve şirketin idare he­ yetinin

change in cases diagnosed as having LC is macrocytosis (6) and it is determined in a study performed by Maruyama et all that macrocytosis is the most

Lateral medüller sendromun seyri sırasında %12-36 oranında görülebilen bir semptom olan hıçkırık, diafragmanın ve eksternal (inspiratuar) interkostal kasların

Thus, existence of association between development to be of nephrotic syndrome and hypersensitivity can be considered, because it is reported that minimal change nephrotic

Kişiliğinin bütün olgunluğuna rağmen büyük şair ha­ yatı ve gerçekleri tam anlamı ile kavrayamamış; olayların aldığı bi­ çimler karşısında ya

Çünkü aynı yazı­ da, «Ahmet Vefik Paşa’nın dilini o zaman bizlere öğret­ mek söz konusu olduğunda Edebi Heyet’tekl, zamanın bü­ yük edipleri de

[r]