• Sonuç bulunamadı

Orhan Veli Kanık

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Veli Kanık"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHİFE DÖRT

20 Ocak 1968 CUMHURİYET

1933 yılında yayın hayatına baş­ layan «Varlık Dergisi» nin ilk şairleri arasında bizim kuşaktan Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Mu­ hip Dranas, Fazıl Hüsnü Dağlar­ ca, Şevket Hıfzı (Rado), Feri­ dun Fazıl Tülbentçi, Hamit Ma- cit Selekler, Reşat Cemal Emek gibi şairler ön plânda geliyor, özellikle Muhip ve Cahit’e dergi hepimizden fazla itibar gösteri­ yordu.

Zamanla Şevket Hıfzı (Bado), Hamit Macit Selekler ve Feri­ dun Fazıl Tülbentçi şüri bıraktı­ lar. Varlık, şairler yönünden his­ sedilir bir zayıflamaya doğru gi­ diyordu. kendisi de bir şair o- lan derginin sahibi Yaşar Nabi, yeni yeni şöhretlere, kıymetlere yer vermeye başladı. 1933’den 1936’ya kadar sayıları elliyi ge­ çen birçok genç istidat bu der­ ginin yapraklan arasında parla­ yıp söndü.

Nihayet 1936 yılmm Aralık a- ymöa dergi üç yeni isim üzerin, de duruyor, esaslı bir hamle yap­ maya hazırlanıyordu.

Orhan Veii’nin bu tarihte çıkan dört şiirini dergi şöyle sunuyor­ du :

«Varhk’m şür kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleş­ mektedir. Aşağıda dört şiinni o- kuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarım neşretmemiş ol­ masına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımız o- nun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet, Mehmet A li Sel’in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.»

Varlık’m 1336 aralık sayısın­ dan sonra artık üç genç şair he­ men her nüshada şiir yayınlama­ ya başladılar. Mehmet A li Sel, Orhan Veli'nin takma adı idi. Her nedense bazı şiirlerinin altı­ na bu imzayı atıyordu. Fakat he­ men söylemek isterim ki, Orhan Veli üe Mehmet A li Sal imzala­ rım taşıyan şiirler gerek öz, ge­ rek biçim ve gerekse işlenilen konular bakmamdan birbirlerin­ den pek farklı değildiler. Bu iki ad kullanmanın nedenini yıllar­ dan sonra kendisine sorduğum zaman şu cevabı aldım :

— O zamanlar çok şiir yayınlı­ yordum. Adımm dergide her za­ man görünmesi hem benim için, hem de dergi için doğru değildi. Bir de şu var; Mehmet A li Sel benim bazı tecrübelerime âlet ol­ muş bir isimdir.

İlk tanışma

1937 yılının Şubat ayı idi. Ca­ hit Sıtkı, bir akşam üstü o za­ man çalıştığım Cumhuriyet gaze­ tesine geldi:

— Kalk dedi, bu akşam işin yoksa genç şairlerden biri ile ta­ nışacağız, daha evvel mektuplaş­ tık, bu akşam beni Tepebaşında Tilla pastahanesinde bekleyecek. Sen de tanımak istersen gel...

— Kim bu şair? — Orhan Veli.

Günlerden cumartesi idi; Ca- hid’in teklifini memnuniyetle ka­ bul ettim. Bir saat sonra Tilla pastahanesinin küçük salonuna girdiğimiz zaman Orhan Veli’yi tanımakta, daha doğrusu o bizi tanımakta hiç güçlük- çekmedi. Daiıa çok lâvantenierin devam et­ tiği bu çayhanede loş bir köşede tek başma ince uzun boylu bir genç oturuyordu. Daha evvel der­ gilerde Cahid’in resimlerini gör­ müş olacak ki hemen tamdı, bi­ ze doğru ilerledi, ayağa kalktığı zaman bana, hele Cahid’e naza­ ran çok uzun boylu olduğunu fark ettim. Gayet kibar bir ta­ vırla elini uzattı ve duyulur du­ yulmaz hafif bir sesle ismini söyledi. Arkasından da bana dö­ nerek :

— Yanılmıyorsam siz de Baki Süha olacaksınız.

Yüzünde ince, zarif bir gülüş­ le bizi masasına davet etti. İlk tanışmanın o sıkıntılı dakikaları içinde hep birbirimize bakıştık. Orhan, birden bire sıkıntılı ha­ vayı yırtan sıcak, samimi, ayni zamanda çok terbiyeli bir sesle konuşmaya başladı:

SON YILLARDA ÜSTÜNE

BAŞINA PEK BAKMAZ,

KIŞI İNCECİK BİR

KİRLİ PARDESÜ İLE

GEÇİRİR, KRAVAT

TAKMAZ, MUNTAZAM

TRAŞ OLMAZDI

— Efendim, ben bu saatlerde

sizi bir pastahaneye değil, bir meyhaneye davet edecektim, fa­ kat özür dilerim Galatasaray L i­ sesinde muallim muavinliği ya­ pıyorum. Bu akşam mezundum, bir arkadaş âni olarak hastalan­ dı, onun yerine nöbet tutmaya mecbur oldum, bir saat sonra o- kula dönmek zorundayım... Hal­ buki Degüstasyon’a yahut Re- jans’a gidip birkaç kadeh içebi­ lirdik.

Bu mazeret üzerine Cahit pek hissettirmedi ama tam da kera- hat vakti olduğu için keyfinin bir hayli kaçtığım tahmin edi­ yorum. Biraz kendisini zorlıya- rak kibarca Orhan’a cevap verdi; — Başka bir akşam buluşur, hem içer, hem de bol bol konu­ şuruz.

Böylece içki ve yemek bahsi kapandıktan sonra sohbet konu­ lan ister istemez şiire, eleştiri­ ye, dergilere ve ufak çapta dedi­ koduya döküldü. Orhan’ın bir­ çok meselelerde kesin, kendine özgü görüş ve düşünüşleri vardı. Kendinden hiç bahsetmiyor, iki­ de bir bizim Oktay, bizim Melih diye arkadaşlarım ele alıyor, onları açık açık methediyor, ba­ zı şiirlerinden örnekler veriyor, müşterek fikirlerini çoğu zaman onların ağzından naklediyordu. Edebiyatımıza, birlikte çıkardık­ ları ilk kitapları «G arip» dola- yısiyle «Garipçiler» diye geçecek olan bu üç arkadaş arasında çok sıkı bir düşünüş, görüş birliği olduğu gibi eski kuşakları yık­ mak için ortak bir taktik kul­ landıkları da daha o zaman an­ laşılıyordu.

Orhan edebiyat, özellikle şiir konusunda sakin, kararlı ve cid­ di konuşuyordu. Yüzünde âdeta matematik problemi çözen bir öğretmen, ya da çalışkan bir öğ­ renci ifadesi vardı. Zaman za­ man gülmüyor değildi. Fakat bu gülüşler nedense hep hesaplı, öl­ çülü idi. Yahut bende o tesiri bı­ rakıyordu.

O akşam Orhan’ı aynı masanın başında otururken fizik yapısı, giyimi, kuşamı, tavırları bakı­ mından da ister istemez şöyle bir süzdüm. Bende kalan bu ilk izlenimler şöyledir: Hiç de gü­ zel bir adam değil. Yüzünde sön­ müş veya patlatılmış olan er­ genlik izleri var. Zaten eli alış­ mış, ikide bir yüzünce dolaşıyor, yeni çıkmakta olan bir ergen­ liği hemen yakalıyor, onunla oy­ nuyor oynuyor, sonra dalgınlıkla yaptığı bu işten birdenbire vaz­ geçiyor. Kulakları başına göre büyükçe, alt dudağı etli ve sar­ kık. Elleri çok güzel, tırnakları muntazam ve bembeyaz. - Diye­ bilirim ki, Orhan’ın en güzel ye­ ri elleri idi - Saçları çok hafif dalgalı, muntazam taranmış. Ü- zerinde muhakkak surette Ingi­ liz kumaşı olduğunu sandığım siyaha yakın koyu renkli bir el­ bise... Gömleği o zaman moda o- lan Halifaks yakalı, boynunu biraz sıkmış, zarif bir iğne kıra- vat bağım sımsıkı tutuyor. Pan­ tolonu biraz dar, yeni ütülen- mişe benziyor, tnce bacaklarına göre, ayaklan büyükçe, kundu- ralan kalın tabanlı pahalı cins­ ten...

Orhan’ı ölümünden birkaç yıl evvel veya ölümüne yakın za­ manlarda görenler bu ilk tanış­ mamızdaki giyim kuşamına bel­ ki de inanmıyacaklardır. Çünkü son yıllardaki Orhan, üstüne ba­ şına pek bakmaz, kışın karlı, yağmurlu havalarını incecik kir­ li bir pardesü ile geçirir, kıravat takmaz, tıraşım muntazam olmaz, elbise yaptırmak için o eski ken­ disini çok seven terzilerine uğ­ ramaz olmuştu. Halbuki 18 ile 30 yaşları arasında zaman zaman imrenilecek derecede şık ve te­ miz giyim li bir insandı.

Yeri ve sırası gelmişken bura­ da Orhan V eli’nin, değerli yazar ve eleştirici Fşhir Onger’e ha­ yatı hakkında verdiği notu ak­ tarmak istiyorum :

«1914 de İstanbulda Beykozda doğdum. Babam Cumhurbaşkan­ lığı Orkestra Şefi Kiarnetist Ve­ li Kanık. Anne tarafımdan da sa­ natla uğraşanlar varsa da hep a matör kalmışlar. Çocukluğum u- mumiyetle İstanbulda geçti. Ci­ hangirde ve îstanbulun muhtelif semtlerinde oturdum. Annem bir eşraf kızıdır. İlk tahsilimi Gala- tasaıayda yaptım. Sonra babamın işi Ankaraya nakledilince Ankara Lisesinde okudum. Edebiyat me­ rakım ilkokuldan başladı. İlk­ okulun ilk sınıflarında üeri sınıf­ larda okutulan bazı derslere kar­ şı —bu arada tahrir dersi de vardır. Bilhassa buna karşı— bir zorluk duyacağımı tahmin eder­ dim. Sonradan bu tahrir benim en çok sevdiğim şey oldu. Dana ufak yaşta tarih, edebiyat kitap­ ları okurdum. Yaşıma göre hay­ li ağır olan bu eserlerin de ede­ biyat hevesim üzerine bir tesiri olmuş olabilir. Yine bu yaşlarda yazı yazmaya başladım. İlk sa­ manlar yalnız şiir değil, başka tarz yazılar da yazıyordum. Son­ ra şiir çalışmalarımın gelişmesin de çok tesiri olan iki arkadaşım­ dan Oktay Rifat’ı yedinci sınıfta tamdım. Melih Cevdet ile arka­ daşlığımız bir sene sonra başlar. O tarihlerden sonra bu iki arka­ daşımla aynı meseleler üzerinde düşündük, konuştuk. Bu arkadaş­ lık okuldan sonra da devam etti. Şiir tarzlarımız arasındaki yakın­ lık da bu münasebetin yakınlığın­ dan olsa gerek. Lise 1933 de bitti. Bir Içşç sene Edebiyat Fakültesi­ ne i devam ettim. Felsefe okuyor­ dum. Burayı bitiremedim. Bazı memuriyetlerde bulundum. Mua- lim muavinliği yaptım. P.T.T. de çalıştım. Tercüme bürosunda ça­ lıştım. 1941 den 1944 e kadar as­ kerlik yaptım. «Tercüme Bürosun da çalışfham askerlikten sonra ol muştur.» Şairlik ile memurluğun bağdaşamıyacağmı gördüm. Şair­ liği tercih ettim. Mizacım beni buna mecbur etmiştir. Tercüme Bürosundaki işim, temayüllerim ile telif edilebilecek gibi bir işti. Orada faydalı olabileceğimi sanı­ yordum. Fakat Reşat Şemsettin Vekil olunca, Maarifte anti-demok ratik bir hava esmeye başladı. Bunun üzerine istifa etmek mec­ buriyetinde kaldım. Her devrede zamanımızın bütün sanatkârları ile tanışmalarım olmuştur. Nahit Sırrı’nm ısrarı üzerine ilk şiirleri

han Ve li kanık

ya çalışırdı.Sanırım ki günler hep güzel

gidecek Her sabah böyle bahar; Ne iş güç gelir aklıma, ne yok­

sulluğum. deneme sığdırmıştır.

Orhan Veli, hiç şüphesiz kendi kuşağı içinde ve kendisinden son ra gelen kuşaklar arasında adı en çok geçen bir şair olmuştur. Yeni şiirin bu ilk ve en büyü* müjdecisi iki yönlü bir savaş 1- çinde çırpınıp durmuştur. Bir yandan kendi anlayışı içinde öz şiiri arayıp bulmak, bir yandan cL. kendini ve dolayısiyle yeni şii­ ri kabul ettirmek, eski zevki yık maya çalışmak, yeni şiire karşıt olanlarla kalem kavgası yapmak

İşsizliğine, içki zaafına, pa rasızlığma rağmen Orhan Veli ke sinlik'e söyliyebiiirim ki, hiç bir zaman serseri olmamıştır. Borç almayı sevmez, yalan söylemeyi bilmez, verdiği sözü ne yapar ya­ par yerine getirirdi. En sıkıntılı, en dertli günlerinde bile, karam­ sarlığa kapılmaz, kendini

avutma-Derim ki: «Sıkıntılar dura dur­ sun!» Şairliğimle yetinip,

Avunurum.

Bütün şiirleri topluca gözden geçirildiği zaman Orhanda zekâ­ nın, esprinin asıl şiir unsuruna nazaran daha ağır bastığı hemen farkedilir. Onun bu tutumu, ge­ nellikle «şairane» olmaktan kaç­ tığı için, romantik ekol’U sevme­ miş olmasından doğmaktadır.

Orhan’da klâsik şiirin marazî di­ yebileceğimiz lirizmi yerine, sade­ lik, dünyayı olduğu gibi görmek ve özentiden kaçmak eğilimi vardır, tik yayınladığı şiirlerde henüz yo­ lunu arayan Orhan Veli'nin yanı sıra, aklı ve espriyi ön plânda tuta­ cağa benziyen bir Orhan Veli var­ dır’ki, daha sonra ve hele ölümün­ den birkaç yıl evvel yazdığı parça lar bu yöndeki kişiliğini olanca açık

ORHAN VELİ KANIK

mizi arkadaşlarımla beraber Var lık dergisine verdik. 1935 de Me­ lih Belçikada idi. Oktay ile (Sür realistleri) okuyorduk. Melih ile irtibatımızı kesmemiştik. Şiirimiz muhtelif merhalelerden geçmiş­ tir.»

Gerçi bu kısa hal tecrümesinde de belirttiği gibi Orhan, üç yıl kadar iki arkadaşı ile aynı anla­ yış, düşünüş içinde kaldı. Fakat sonraları onlardan ayrı bir tutum la bir çok yazı türleri denedi. Bunlardan bir kısmı ekmek pa­ rası için yaptığı tercüme ve a- daptelerdir. Klâsik tercümeler se­ risine giren Milli Eğitim Bakan­ lığı yayınlarından tutunuz da Do­ ğan Kardeş kitapları arasında çı­ kan Lafonten adaptelerine kadar kısa zamanda bir çok kitap ya­ yınlandı. Bir taraftan da tek ba­ şına Yaprak dergisini çıkardı. Bu arada her yıl bir şiir kitabını dol­ duracak kadar irili ufaklı şiir ya­ zıyor, Tercüme dergisine, Yap­ rak dergisine makale hazırlı­ yor, uibai denemeleri yapıyordu.

Devamlı olarak bir yerde çalış­ madığı için para sıkıntısı çeki­ yor, günü birlik temin ettiği pa­ ralarla sigara, içki —çok az ol­ mak üzere yemek— ve sırt baş ihtiyacım ancak karşılıyabiliyor- du. Orhan bilhassa son yıllarda kendini içkiye çok kaptırmıştı. Akşamları bir sofrada mezelerle temiz temiz içmek âdetini çoktan unutmuş, ucuz meyhaneleri birer birer keşfetmiş .Larnbo gibi) bu­ ralarda sırasına göre, mezesiz şa­ rap, konyak, votka içmeye baş­ lamıştı. Parası oldukça gündüzle­ ri de içiyor, faaat yemek yemek, zamanında uyku uyumak ihtiya­ cını âdeta duymuyordu.

Dikkat etmişimdir, İstanbulda olsun, Ankarada olsun Orhan ya­ zılarının pek çoğunu sabahları ya zardı. Bir çok şair ve yazarlarda olduğu gibi yer seçmek, masa seçmek, gürültüden kaçmak gibi

âdetleri yoktu. Her yerde rahat­ lıkla çalışabilirdi. Yaprak dergi­ sinin makalelerini hattâ mizam- pajını Ankarada Kutlu pastaha­ nesinde hazırlardı. Böyle bir ya­ şayış içinde 36 yıllık kısa ömrü­ ne her biri edebiyatımızda bir hâ­ dise olan Garip, Vazgeçemediğini, Destan Gibi, Yenisi, Karşı ad’ı beş şiir kitabiyle 22 tercüme e- ser, iki yüzden fazla makale ve

" ı

lığıyla meydana çıkarır. Şu parçan birlikle «kapalın:

Biri bir koca gvrûr rtyeanda: Yüa lira maaştı biber Mt n«U». Evlenir, «ahire tafmutar. Mektuplar getir adreriertne: Sen yuva apartmanı, W tstı» katı. Kuta gibi bir dairede «taretler. Ne çamaşıra gidilir artık, «a e n fitneye;

Bulaşıkça kendi hetagıkterı.

Çocukları «lar, nar tapa gibi; Elden dileme bir araka mtm

»İm#,

Kızılay bahçecine gidilir ta­ bakları; Kamda «ynaen diye küçük

Tıtmaa. Kibar çocukları gibi.

Lâğımcının hamam rftyeMdtt Rüyaların en güeeli. Uzanır yatar göbek tapma; Tellaklar gelip dililir yun bapme

Biri sn döker.

Biri tabanlar;

Elinde kan nre bekler biri. Yeni müfteriler girerken içeri.

Lâğımcı,

Pamuklar gibi çıkar d«en.

Yarın

^

TAŞAR NABİ

NAYIR

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

nemde, Çallnıın yenilikçi eğilimi, bu dönemin lüm koşullarını içermez, o, çağdaş resmin 1910'lara kadar uzanan deneylerde de açıkla­ nabilecek olan

Olgu Sunumu: Eagle Sendromu (Uzamış Stiloid Çıkıntı Çıkıntı Çıkıntı Çıkıntı)))) Case Report: Eagle’s Syndrome (Elongated Styloid

Serbest kemik greftleri de plağa ek- lenebilir veya plak revaskülarize kemik greftleri için bir temel olarak kullanılabilir (5).. Biz de ol- gumuza titanyum mesh ve kondil

Çalışmamız Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kuru- lu tarafından onaylandıktan sonra Psikiyatri Ana Bi- limdalı tarafından Diagnostic and Statistical Manual of

Bir afazi tanı testi lisanın tüm özelliklerini yani konuşma, duyarak anlama, okuduğunu anlama, tekrarlama, isimlendirme, sesli okuma, yazma ve sayısal işlem yeteneklerini belli

Çalışmamızda iki grup ara- sında anlamlı fark olmamakla birlikte, deney grubun- da sigara kullananlarda depresyon puanının daha yüksek olduğu; her iki grupta sigara

Sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümünü kapsayan anne ve çocuk sağlığının geliştirilmesi, korunması, doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası bakımın sağlanmasında

Envâru’t- Tenzîl’inde hablullahı, din-i İslam veya Allah’ın kitabı Kur’an olarak yorumlar. Çünkü Peygamber Efendimiz de bir sözlerinde; “el- Kur’ânu