/V
«
(STİKLU M S
fuff E H M E T Akif’in ümit ve ıyman dolu, yüce şiiri, Türl- milletine İstiklâl Marşı seçildiği gün, Büyük Millet Meclisinde, zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi tarafından okunmuş, v« dört defa tekrarlanmıştı. Bu Meclisin, millî irademizin aziz mümessiller olan o zamanki âzalan, Akif'in ateşli mısra - larını dört defa ayakta dinle mişler; her bitişinde, bir da ha... Bir daha!., diye haykır mışlardı.
Çünkü bu şiirin:
K im bu cennet vatanın uğru na olman ki feda Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan, şüheda!.
gibi mısralarında, yalnız şai - rinin gönlünden değil, bizzat Anadolu topraklarının bağ - rından yükselen, bir millî ses leniş vardı.
Aynı marşı güreşçilerimizin kazandığ zafeı gecesinde, on bin Türkün göğsünden taşan bir heyecan dalgası halinde, defalarca dinlerken, bilinmez nasıl bir tedâî ile, bu tarihi vak’ayı hatırladım. O asîl he yecanın. büyük, karakter tim sali, Akif’in mısralariyle ifâ desinde ayrı bir mehâbet var dı.
Bu terennüm, şairliği kadar pehlivan d ı olan sevimli Â- kif’in temiz ruhunu bir kaç bakımdan şadedecek ka dar ulvî ve manalıydı. O ge ce, İstiklâl M arşımız, on bin heyecanın göğsünden nasıl pürüzsüz yükseliyor; bu hey betli koro, millî marşımızı; yıllarca bir arada talim g ö r müş gibi, ne fasih, ne berrak söylüyor, ne candan ve ne heybetle terennüm ediyordu!.
Çünkü, millî marflaruı
lisa-»
¡ M I H ...
m. iadece b>r merasim ve teş rifat lisanı değildir. Bu kadar büyük bir topluluğa, İstiklâl Marşını pürüzsüz söyletebil - inek için; ouıarı. musikî hoca larının karşısında, yıllarca ça lıştırmak istemez. Onlara, böyle elle tutulacak kadar gerçek bir milli şehâmet tab - loşu göstermek kâfidir. Böyle zamanlarda, ömürlerinde asla "bir araya geımemiş, binlerce insanın, aynı marşı, tek bir göğüsten yükseîiyormuş gibi, pürüzsüz söylemesi; musikî ile. terennüm edilen hâdise arasındaki emsalsiz ahengin ifadesidir. Binlerce göğüsün bu kadar sıcak ve muhteşem bir ses ve duygu birliğine va - rabilmesi için İstiklâl Mar - şını onlar? sekiz defa tekrar latacak, yüzde yüz millî ve hakiki bir hâdise lâzımdır.
Çünkü derin ve tarihî bir millet ve vatan sevgisiyle yuğ- rulmuş olan Türk halkı, o za mana kadar bir türlü ifade e- dilemiyen bu heyecanı, o gece, ilk defa dile gelmiş bir vecid ve bir hareket halinde, karşı sında görmüştü. Çünkü Vatan Yahut Silistire. ne bir nazari ye, ne de bı dersti. Bu eser, muazzam bir hakikat taşıyor du. Bir milletin sonsuz toprak
suz bir heyecanla dinliyen ve bir heyecandan bi^ başka he yecana zevkle hazla koşan bütün Türk milleti, yine ger çek bir millî iftihar hâdisesi karşısında birleşen, tek b;r gönül gibiydi
Çiinkü realist milliyetçilik, bir milleti, birbirini seven in - sanlardan mürekkep bir biı - tün hâline getirmektir. Birbi rini seven ve birinin zaferini Y A Z A N :
NİKAD SAMİ BAHARLI
J
“ Varan Yahut Silistire,, pi yesi, Gedikpaşa Tiyatrosunda temsil edildiği gece, tiyatroyu dolduran halkın sokaklarda nümayiş yaptığı: Türkiyede millî bir sanat ve sahne ese - rine karşı, ilk defa duyulan »onsuz bir coşkunlukla:
— Yaşa, milletin Kemâli!. Diye, Namık Kemal’i alkış ladıkları bilinir.
ve millet sevgisini, vak’a. marş ve hitabet halinde güs - teren, haykıran ve dinleten bir hakikat..
Ben. 5 haziran akşamını 6 haziranı bağlayan gece yarı sından sonra. İstanbul sokak - larında saatlerce sevinç ve sevgi göster;,eri yaparak dola şan aynı asîl halkın heyeca - nında. Varan - Silistire tem silindeki heyecana benzer ta raflar buldum.
bütün bir yurdun zaferi; biri - nir> saadetini bütün bir mille tin saadeti: birinin kuvvetini, bütün bir milletin kudreti sa yan: şahsî ihtiras ve menfaat dışı insanlardan mürekkep bir bütün hâline..
Evlerinde köy, kasaba ve şehir kahve.erinde, askeri gar nizonlarda. kara sularımızda ki gemilerin salonlarında İs - tanfoul radyosunun sesini
»orı-Bunun içir, de milletlere reklâmların veya nazariyele - rin dili ile değil, eser ve hâdi selerin lisanıyle seslenmelidir. Meselâ. T ü r’< milletine, bütün milletlerin aslında Türk ol - duklarım bütün eski medeni yetlerin, bizim medeniyeti - mizden başka bıı şey olmadı ğını: yahut bütün dillerin Türk dilinden türediğini
anla-tan ciltler dolusu kitaplar ya zıp, göğüsle i dolusu konfe ranslar vc-rseniz; bu milleti, bir Kaşa» Doğu'nun kazandığı zafer kadar Türkün büyük ve asil kudretine inandıra - mazsımz. Çünkü bu İkincisi, hissi bir tez veya İlmî bir na zariye değii' tanınmış dünya pehlivanlarının sırtını üç da kikada yere getiren bir haki - kattır.
* • . . • • , t
Namık Kemal, Anadoluda, sakin, sessiz, âdeta halsiz ya- şıyan halkımızın, karşılarında bir düşman gördükleri zaman, birdenbire başka bir ha! alıp, bir kahramanlık tirmâlı hâli ne geldiğini söyler. Bir baş
ka v» - . n şairimiz, İstanbul jelıri - '-¡dikeye düştüğü z a - n, n, ömürlerinde İstanbulu görmemiş ve belki görmiyecek olan ''iplerce.Türk erinin, onu korumak ve kurtarmak için, nerelerden geıip, kaç cephede dövüştüklerine ve dövüşüp, şehit olduklarına dikkat et - mistir
Çünkü bir Türklük muhas- salası denilecek kadar aziz İs tanbul şelır. nc derece güzel bir hakikats' vatanın bağrı - na saldirmi;ya yeltenen d ü ş man da öylesine acı bir haki kattir.
Ve milletleri, tek bir gönül: ve tek bir vücut haline geti - ren kuvvet, ne şairlerin şiirle-, rinde, ne de filosofların dai - ma, biri ötekine uymıyan tel- kinlerindedır. Millet fertlerini1 biribirine bağlayan kudret, hep böyle, ecdat, kanı kadar sıcak, tarihî, a r ’anevî ve haki kî hâdiselerin ruhunda gizli - dir.
Kaldı ki, bizim, en az güreş kadaı gerçek olan daha ne asil değerlerimiz ve ne millî gele neklerimiz vardır. Onların bir değer olduğunu kavrar, l ü zumlu ve güzel olanlarını di - riltirsek. öyle sanıyorum ki, birbirimize biraz daha bağ lanmak için, yeni vesileleri - miz olacaktır.
Mimarî âbidelerimiz, âbide ve şehir inşasındaki kendi sı - cak üslûbumuz, tarihî kültü rümüz, millî ahlâk ve iymanı-j mız, eski sanatlarımız, hattâ eski "lisanımız ve onun sanat: eserleri arasında böyle değer-: ler çoktur. Bunları yaşatma-i sak bile, tanımaktan ve hatır lamaktan korkmamalıyız.
Mâzimız' ve bütün millî iftiharlarınız’ küçük görmek - ten kurtulduğumuz: onların - lisanımız, şiirimiz, mimarî miz ve musikîmiz dahil o! - mak üzere - yaşamaya lâyık tarafların- yeni nesillere ta - nitriğimiz gün. Türk çocukla n, karşılarında, daha bir çok övünülecek hakikatler göre - çeklerdir.
Yeni, nesillerin, bize yeni medeniyetin her sahasında böyle z a fc terennümleri din- letebilmeler için bu hakikat lerin aziz şıdalariyle beslen - meleri lâzımdır.
Nihad Sami Banarh
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi