l
TARİHTEN SAHiFELER
II. Âbdülhamît ve
sadrâzam Sait paşa
U. Abdüüvamit kendisini h alletm ek İçin Dağıstanlıların bir cem iyet kur dukları hakkındaki ihbar üzerine bir
tahkikat açtırmış ve bu cemiyetin
telsi zannedilen Sadrâzam Salt pa şayı da saraya çağırtıp evvelâ tabanca ile tehdidde bulunmuş, sonra mührü
Hümaynu alarak paşayı eliîe Yıldız
sarayında bir odaya hapsetmişti. Mabeyinde efendisini bekleyen Salt paşanın sadık adamı Ahm et ağa ya
nındaki çantanın telâşla alınmasın
dan ve paşanın uzun saatler İçerde
kalmasıdan şüpheye düşerek efendi sini görmek istediğini bekçiler vasıta-
si’.e bildirmiş, bu husus Padişaha
arzedilip red cevabı verilince (M ut laka efendim i göreceğim, görmeye bı rakmazsanız Çerkeş Haşan gibi ölme
yi gözüme almışımdır) feryadlarile
Mabeyin dairesini telâşa düşürmüştü. Bunun üzerine Ahm et ağa da tevkif edilmiş ise de tehdid de tesirini gös terdiğinden Sait paşa hapisten çıka rılmış ve bir gün sonra tekrar Sadrı- âzamlığa getirilmişti.
II. Abdülahmit, Sait paşa için reva
gördüğü bu haller yanında paşaya
büyük bir yakınlık ta gösterir, onun hususî dertlerde, aile meselelerde de meşgul olurdu. Sait paşa da makamda olsun, mâzul bulunsun bütün dertle rinde Hükümdara koşardı.
Sait paşanın zevcesinin ölümde ne ticelenen bir doğum hâdisesini II. Ab dülhamit şu suretle naklediyor: (M â- zuliyeti zamanında hareminin doğu munda müşkülât olmuş, bana Sarıyer- drn telgraf çekti; doktor, ebe istedi. Ben de hemen ebe Aliye hanımı gön derdim. Ebe Aliye hanım, çocuk geli
yor, bekleyelim demiş, oradan ken
disinin celbettiği diğer bir Rum dok tor kıskaç de almak ta ra fta n olduğu nu söylemiş, paşa da kabul etmiş. Haremi iyi bir hanımdı, doğumdan se kiz saat sonra vefat etmişti. Ben ço cuğu hareme celbettirdim. Bir hafta kadar bizde kaldılar. Kendisini de ça ğırttım. Ona da, neden Aliye hanımın sözünü dinlemedin, dedim. Pek müte essir idi, artık ölen hareminin hayalde
müteselli olacağını, evlenmiyeceğinı
söyledi. Bir müddet sonra kendisine
münasip bir şey bulalım, dedim, iste medi. Fakat sonra bir Çerkeş cariye
almış, bunun üzerine dc tekrar evlen miş bir çok çocukları oldu.) ( * )
n . Abdülhamit bilgisine .tecrübe
sine itim at ettiği Sait paşayı mâzul
zamanlarında da aratır ve bazı mü him siyasî tezkereleri kendisine yaz dırırdı. Öteden beri kıyafetine pek itina etmeyen ve gelişi güzel g’yinen paşayı yine böyle mâzul bir anında Yıldıza çağırtan Hükümdar, onun ha lini şu suretle tasvir ediyor; (Bir gün bir şey yazdırmak için çağırttım, ken disi mâzui idi. Fakat bazı mühim şey ler olursa onu çağırır, yazdırırım. Çit kasrında bir oda vardı. Öbür tarafm - cka Mabeyin odası, kapıdan girdi, sa
kalını berber tamamile kırpmış, su
ratı baklava kadar kalmış, başındaki fes kulaklarına geçmiş, giydiği mesler ayağından uzun, yukarı doğru k ıvrıl mış, »Sen kimsin?» dedim. Cevap ver medi .şaşaladı. «Canım ben Sait pa şayı bekliyorum ,sen kimsin?» deyince
dayanamadı, elini ağzına götürerek
bir «g ık » diye güldü. Sonra kalktım, kolundan tuttum, kenarda ayna vardı. Aynaya karşı getirdim. «B a k şu hali ne, hakkım var mı yok m u?» dedim.
— Evet berberi çağırdım, Ailah ce zasını versin, sakalımı çok kesmiş. Fe si, mesi de uşağa aldırmışım, büyük geldi, dedi.
Üstü de pejmürde bir haldeydi.
Kendisi odada mufassal bir şey yazı yor, ben de ayakta bir salona, bir de odaya giriyor, bakıyordum. B ir de M a
beyin odasında sandalya üzerinde
yağlı, pis bir pardesü atılmış gördüm. Aman bu kimin, belki uşakların biri unutmuş, şimdi paşa vesaire buradan
geçer, ayıp olur, alın atın, dedim.
«Efendim iz bu Sait paşanındır* dedil-
ler. Odada soba yanıyordu. Sobaya
arttırdım, gidin benim yeni paltolarım dan bir tane getirin, buraya koyun, dedim. Çünkü hesap ettim, benim, pardesülerim kendisine gelir, olsa, ol sa yalnız boyu uzun gelir.
Ekseriya evinin mefruşatı eskidiği ni, elbisesinin kirlendiğini haber alır
veya görürdüm. Mefruşat müdürünü
gönderir, tefriş ettirir, terzim i gönde
rir, elbisesini ekseriya ben yaptırır
dım.)
II. Abdülhamit kendi ailesi'e, sev gili Sadrâzamının ailesi arasında bir sıhriyet kurulmasını ela düşünmüş ve
kızı Şaaiye sultanın Sait paşa oğlu
Ali Namık beyle iizdivacını münasip
görmüştü. Bu düşüncesini bir gün
Yazan :
HALÛK Y. ŞEHSUVAROĞLU
dinmiş, paşa da bir defasında sükût etmiş padişah tekrar aynı bahse dö nünce (bu şerefe istihkakımız yoktur, a f buıyurulroakhğımızı niyaz ederim) diye cevap vermiş. (•♦)
B ir müddet sonra bu nam zetlik iki tarafça da uygun görülmüş ve evvel ce Zülüflü İsmail paşanın oğlu ile iz divaç arzusunda bulunan Sultan da babasının tensibettiği A li Namık bey le nişanlanmayı kabul etmişti. (* * * )
1908 Meşrutiyeti ilân edildiği vakit n . Abdülhamit en emniyet ettiği ve
ziri Sait paşayı yine Sadarete getir
m işti Fakat kendisi (Sait paşayı
Meşrutiyet ilânında Sadarete geçir
miştim. Birkaç gün sonra azli mu- sammean idi.) (* ) diyor.
31 m art vakasından sonra Meclisi M illî halinde toplanan Ayan ve M e- busan meclislerine riyaset eden Sait paşa meclis müzakerelerinden sonra (okunan fetva yı şerife ve millet tara fından gösterilen arzu micibince Sul tan Abdülhamit Hanı Saninin h ilâfet ve saltanattan hal'ine karar veriyor musunuz?) diye sordu, eller kaldırıl dı. Bunun üzerine paşa (Sultan Ab- dülhaımidi Sani hal’olundu, şeriri h i
lâ fet ve saltanata velihdi meş
ru Mehmet Reşat efendi hazret
lerinin iclâsına karar veriyor musu nuz?) dedi. Alkışlarla kabul edildi.
Sultan Hamit, kaderin garip bir
cilvesi olarak kendisine emniyet ve muhabbet beslediği ve saltanatında defalarla Sadarete getirdiği Sait pa şanın riyaset ettiği bir mecliste ta h t tan indiriliyor ve bütün padişahlı ğında en korktuğu (Sultan Abdülha
m it Hanı Sani hal’olunctu) cümesi
Sait paşanın ağzında hakikat oluyor du.
Hal’olunduğu gece trenle Seiâniğe götürülen n . Abdülhamit evelâ Selâ- nikte sonra ölümüne kadar Beylerbe
yi sarayında kendisinden sonraki
memleket siyasetini kâh tenkit.kâr,
kâh tasvipkâr bir şekilde uzaktan ta- kibetti.
Sultan Hamidl bu kapalı bayatın da en fazla müteessir eden hâdise Sadrâzam K âm il ve Sait paşaların neşrettikleri hâtıralarında kendisine hücum etmiş olmalarıydı. Bilhassa K âm il paşaya fazla hiddetleniyor ve diyordu ki:
(Efkârı zatiyesini yazıyor, o kadar hurafe yazıyor, o kadar iftira ki şa şıyorum. Tessüf ettiğim iki nokta var biri mudafoai nefse muktedir olm a yan bir şahsa tecavüz doğru olmasa gerek hattâ müdafaası olmayan şe
hirlere top bile atmazlar. Mademki
ben müdafaa! nefs edemiyorum ağza gelen şeyi yazmak doğru değildir. B e nim evrakımın içinde, jurnali ar mı d a her gün kiminle görüştüm, kime ne söyledim hepsi muntazaman m evcut
tur. Onlar yanımda olsa hepsini
cerhe muktedirim. İkinci cihet beni
halk nazarında çürütmek, teşhir e t mek için yapıyorlar. Galiba hüküme tin de teşvikini görüyorlar . Acaba beni bir emel peşinde mi zannediyor lar. Benim hâlen hiç bir emelim o l madığı gibi cismen> iktidaren de ar tık uğraşacak halim kalmadı. Bana
m illet bir tahsisat veriyor, ömrüm
oldukça dua ile vakit geçireceğim. Şu dakikada serbes bile olsam kimse ile görüşmek istemem. Hâlen benimle uğ raşmaktan ne istiyorlar. Teessüf et tiğim bud'ur.
Sait paşa, o da düşmammdır. Vakıa Sait paşa düşmanımdır lâkin Avru- paca tanınmıştır, bari gönderseler de Avrupa hükümdarlariyle münasebette
bulunsa bir müdahalenin önü a lın
sa (* * * * ) vaziyeti pek fena görüyo rum, hemen Allah m illeti İslama y a r
dım ede. Encamını hayır eyliye
Benim duadan başka bir şey elim den gelmiyor.! (* )
1913 yılı şubatında Sait paşa has talandı. Gazetelerin paşanın hastalı ğından bahsettiklerini gören II. Ab- dülhamit evvelâ buna inanmamıştı. (Gazeteler Sait paşanın hastalığından bahsediyorlar, zannedersem o hasta lığ ı vesile ediyor, kendisi vehhamdır. Ahvali karışık görüyor. Yakında M ec lisi Mebusan küşat edilecek, belki de
Ayan riyasetinde bulunmak istem i
yor, büsbütün çekilmek istiyor.) (* ) diyordu.
Fakat kısa bir zaman sonra Sait
paşa öldü. H. Abdülhamit bu haberi
teessürle karşılamıştı: (Zavallı Sait
paşa da vefa t etti. Dün haber alınca alimallah kendimi zaptedemezdim ağ-
lad'm . Hattâ ne ağlıyorsun o senin
dan başka eski adanı kalmamıştı. N i hayet o da gitti, düşünüyorum bizde tecrübe görmüş, siyaseti bilir adam
hatırıma gelmiyor. Bir Tevfik paşa
var o da haristir.) (*)
Muhterem İbnülemin Mahmut K e mal, Sultan Hamitle, Sait paşadan (Padişah ile veziri vehim ve vesvese
ve suizan mülkünün padişahı ve
veziri idiler) diye bahsediyor. Haki katen onlar bu vehim ve vesveseleriy le de birbirlerine benzerler ve belki
birbirlerine bunun için de yakınlık
duyarlardı.
II. Abdülhamit kendi vehmini unu tarak Sait paşadan şöyle bahsetmek
tedir: (Çok vehham idi. İlâç almaz,
bir hususî doktoru yoktu. Bir doktor cclbeder onun reyini alır, diğer biri ni celbeder, onun reyini alır. Sonra
kütüphanesinde tıp kitapları vardı,
onlara müracaat eder, kendi ilâcını kendi tâyin ederdi. Belki bu defa da iyi bakılmamıştır. Hastalığı birdenbi re vehamet kesbetmiş zatürrie olmuş ihtimal icabeden tedbirler alınmamış tır.) (* )
Sait paşadan beş sene sonra Bey lerbeyi sarayında aynı hastalığa tu tulan Sultan H am it de doktorlara iti mat edememiş, her ilâcı almaktan çekinmiş, fakat saati geldiği vakit, çok korktuğu ölüm onu da hayatın bütün zevklerinden ve bağlılıkların dan söküp alıp götürmüştü.
Sait paşaya, A li Namık beyin ahva-j halımda hatıratında iyi yazmamış
liıaden bahis açarak (teehhiil etmesi dediler. Vakıa son zamanda vefasız- lâzınıdır. Eğer başka namzet yoksa! !:k etti. Her ne de olsa benim bir hu-
kizîanmdan. Sultanlardan biri ona'sınmetim yoktur. Kendisini severim,
pek münasiptir. A nı veririz) diye b il-jA lim , tecrübeli, zeki bir adamdı. O n-]
(* ) Selânikte ve Beylerbeyi sarayın da II. Abdülhamidin hususî hekim li ğini yapan askeri hekimlerden dok tor A tıf Hüseyin beyin Sultan Hamil din anlattığı bütün meseleleri günü j gününe ve büyük bir dikkatle tuttuğu ı
muhtıra defterlerinden alınmıştır.
Bu defterler hâlen Tarih Kurumu yasmaları arasındadır.
(**) Sait paşamın hatıratı.
(***) n . Abdülhamidin hakinden ve Salt paşamın gerek bu hâdiseye ka rışması ve gerekse neşrettiği h âtıra larında eski padişah için yer yer şid detli bir lisan kullanması sebebiyle Sultan, AH Namık beyle izdivaçtan sarfınazar etmişti.
(* * * * ) II. Abdülamit bu sözleri
5 aralık 1913 te söylem ektldln
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
II! I!» Illllll III