E
Vür Bugünden, Dünden
Fikri sabite kakılanlardan
bir kat örnek
Eski komşumuz mîrî kelâm Haşan bey — Kıtanın
ik in ci mısraı — Temennahı çakan
kim ? —Şarkının ara
nağmesi — Adam kime andırıyor? — Kaleminden kan
damlayan başkâtip Mustafa bey — Bardak bardak su
içişi — Koca cezvede ısıtılan su — Termometreye, na
bız saymağa düşkünler — Akrabamız doktor rahmetli
Yazan:
Bugünkü tıbbın idée fixe, Mo-
a---nomanle. Obsession diye İsimler I <jn r m . ı »s ı . Ai IIO taktığı, eski hekimlerin daı me- | ö c ılT lG l m lln tc tr A L U o rak, e ö n u n u
v â h l d e
fikri sabit dediği i l l e t e ötedenberi dünyanın her diyarında ve memleketimizde rastlartılmıştır. Vaktiyle bu hastalığın müpelâlarma halk kuruntulu, evhamlı, karasevda lı deyip durur, avam tabaka zır deli mor keraki, pabucu büyüğe okunmağa muhtaç, akıl tahtası eksik damgasını kondururdu.
Acınacak hale gelen, dâd bir feryat iki çekenlerden gerek şimdi ahrette, gerek hayatta ba zı kişiler hatırıma geldi. Aşağı da bir kaçından bahsedeceğim. Zavallıların ölenlerine rahmet, yaşayanlarına selâmet dilerim.
Göztepe komşularımızdan, babamın aziz ahbaplarından Haşan bey isminde, rütbe teşri fatına göre feriklik, yâni kor generalliğe muadil ûlâ evveli, payeli zarif, miri kelâm, hoş sohbet bir zat vardı.
Bize d a l m a buyurur, söze başlayınca mutlaka eski divanlardan mısralar, beyitler araya katar; Arapça, Acemce misilleri, kelâmı kibarları sı raya dizip herkesi ağzma bak- tınrdı.
Fakat meselâ Fuzuliden, Mü-tenebbiden, Hafızi Şiraziden mi
tı. Tanıdığı olsun, hiç tanıma dığı olsun sokakta rastladığı kimse için;
— Veçhen bildiklerden birine pek andırıyor, acaba kime? yi tuttururdu. O kimsenin kalem de zibidi kâtip, odacı, Karaköy börekçisinde tezgâhtar, Haydar paşa vapurunda kamarot bu lunması da mümkün.
Daha sonraları saz, heyhey de dinleyemez olmuştu. Ahenkten gayet hoşlanan bize her gelişin de fonografı isteyip kurduran hazret kutuya el sürdürmezdi. Herhangi bir şarkı çalınırken fitili alırdı:
— Ara nağmesi buna andırış- lı bir şarkı vardı neydi o?
Malûm a, aynı makamdaki şarkıların ara nağmeleri az çok birbirinin aynıdır. Güfteyi, ki min besteleliğini bilse ötesi ko lay. (Haşim bey mecmuası) nı,
(Gıdayı ruh) u baştan aşağı a- rasın tarasın, bulup yüreği ra hat etsin.
Gene eski ahbaplardan, Babı- seraskerîde daire başkâtibi, kerli ferli, (bihakkln müsevvit- tlr, kaleminden kan damlar) diye şöhretli Mustafa bey Sa- raçhanebaşı semüimizdi. Yaz saller getirirken, İnsan hali bu,
bir kıtanın ikinci mısraını unu tur, duralayıverirdl.
Kafa kaşıya kaşıya, düşün bre düşün. Kıtanın gerisi aklın da, o mısraı bir türlü hatırlaya- maz. Olanca kanı başında, alı al moru mor, ne yalvarış, ne ya karış:
— Allah aşkına söyleyin ha- zerat, beni azaptan kurtarın!
Karşısındakilerin bu nevi
eb-aylarını Feneryolu’nda, kayna-tasmın köşkünde geçirirdi. Ka ra sakallı, tıknaz, sapasağlam bir adamdı.
B ir kış enflüenzaya yakalan dı, hastalık üç kere nüksetti ğinden aylarca yattı: eski vü- cudü gene yerinde, gelgelelim haneçresine gıcık musallat. Meraklı olup çıkmıştı. Arasıra pederi ziyarete gelir, her geli şinde sanki kuzu dolması yemiş gibi susayıp tekrar tekrar su yat ve Arabiyat, Farisayatla | isterdi. Küpten getirilenin yu- ü l f e t i y o k , binaen- j dumunu içmez, sobalı odada aleyh kimsede s a d r ı n a ¿uran sürahiden bardağa ko-şifa verecek cevap da yok. A-
dameağızm o anda şevki, neşe si kırılır, dut yemiş bülbül gibi dili tutulur, biçare kan ter İçin de kıvrana kıvrana hemen a- yaklanıp kitaplarım, defterle rini yoklamağa evinin yolunu tutardı.
Hazretin bir tutarağı da şu: Faraza daireden dönerken Emin önünce veya Köprü üstünde karşıdan biri kandilli temenna- hı çakıp uzaklaşmış, o zatı gö zü ısırmamış. Ortalık kalabalık, selâmın başkasına verilmiş ol ması muhtemel, bu ciheti aklı na getirse ya, hayır; beynine »anki çiviyle mıhlı:
— Mumaileyh acaba kimdi? Mumaileyh yürüyüp kayıplara karışmasa peşinden koşacak. (Taabı dimağ hasebiyle namı â- linlz zihnimden çıktı, neydi mi rim?) diye soracak. Düşünceden aklı fikri darmadağın, o akşam sofraya bile oturmaz, bütün ge ce uyumaz, sabah horozlan ö- tüneeye kadar kirpik kavuştur- mazmış.
Bu kabil huy edişler bastır dıkça bastırır. Zatı şerif gitgide
nanj ağzına değdirmeden önce mutlaka sol elinin dört parma- 1 ğım yakasından sırtına sokar,! terli olup olmadığını yoklardı.
Boğazına düşkünlerdendi, ö ğ -j leyin. Beyazıttaki işkembecide j bol sarımsaklı ve sirkeli çorba- j yı, yarım baş kızartmasını, kır-i mızı biberli tuzlamayı kıvırmış; | hararetten cayır cayır yanm a-, da. Mevsim yaz, Haydarpaşa' vapuruna yetişmek için Köprü- 1 yü acele acele yürümüş, terden: sucuk. İskeledeki Ligorun k a h -' vesine girer, tezgâhtara koca j cezvede suyu ısıttırır, bardak \
bardak yuvarlamadan evvel her'1 seferinde muhakkak dört par mağını sırtına daldırırdı.
Koltuğuna derece koymaya, nabız saymaya düşkünler de- çok. Bunlar zatürrie, hele za-i .tülcenp savanlarda, zevcesini- ince hastalıktan ahrete yolla- ı yanlarda, emektar Habeş ha layığı köh köh öksürenlerde, hülâsa (verem oldum; verem bana da sirayet etti)
kuruntu-suna kapılanlardaydı. Nitekim akrabadan bir doktor da bu işi dallandırıp budaklandırmış- meyandaydı.
Termometreyi cebinde taşır, zırt zırt ateşini yoklar, saati çıkarıp boyuna nabzım sayar. O zamanki kanaate göre men hus derdin yegâne devası fartı tağdiye, gıdalı yemek; can bo
ğazdan gelir sözü kulaklarda küpe.
Bizim hekim bey de her öğün üç kanat pirzolayı, çifte alakok yumurtayı, bir adet haşlama beyini, tabak dolusu kompos toyu gövdeye atar atmaz mu- kavvi Viyal şarabının kadehine 20 damla Fowler likörünü, ya ni arsenik mahlulünü dam latıp içer, şezlonga uzanıp keylusu beklerdi.
Midesi yüklü, santigrat 37 ye varmış, nabız 85 i aşmış tabiî. Çırpınmasını seyredin:
— Eyvah yolu tuttum galiba, gördünüz mü başıma geleni?
Annesi, teyzesi tütün tirya kisi; oda dumandan buram buram. Cigara içmiyeni elbet te öksürtür. Mahdum bey de öhö ölıö der demez derhal men diline tükürme. Pencerenin ya nma seğirtip kan var mı diye yoklama.
Ondan kaç sene sonra bir kız oğlan kızla evlendi, boy boy evlâtlara karıştı, yetmişine ka dar yaşadı, menzülen vefat et tiydi rahmetli.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi