• Sonuç bulunamadı

Hitit belgelerine göre devletlerarası mütekabiliyet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hitit belgelerine göre devletlerarası mütekabiliyet"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ESKİÇAĞ TARİHİ ANABİLİM DALI

HİTİT BELGELERİNE GÖRE DEVLETLERARASI

MÜTEKABİLİYET

Caner ÖZDEMİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Hasan BAHAR

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından, sonuçlanmasına kadar ki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Caner Özdemir tarafından hazırlanan “Hitit Belgelerine Göre Devletlerarası Mütekabiliyet” başlıklı bu çalışma 25.04.2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in

Adı-Soyadı: Caner Özdemir Numarası: 164202011006 Anabilim Dalı: Eskiçağ Tarihi Programı: Tezli Yüksek Lisans Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hasan Bahar

Tezin Adı: Hitit Belgelerine Göre Devletlerarası Mütekabiliyet

ÖNSÖZ

Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalında yapmış olduğum Yüksek Lisans tez çalışmamda, Hitit Belgelerine Göre Devletlerarası Mütekabiliyet konusunu araştırmaya çalıştım. Burada özellikle, lisans eğitimimin Hititoloji çıkışlı olmasının, büyük avantajlarını gördüğümü belirtmek istiyorum.

Başta tez konusu ve içeriğinin belirlenmesinde bana yardımcı olan, tez danışmanım ve değerli hocam sayın Prof. Dr. Hasan Bahar’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yine her zaman desteklerini gördüğüm, değerli hocalarım Prof. Dr. Özdemir Koçak, Dr. Öğretim Görevlisi Hatice Gül Küçükbezci, Dr. Öğretim Görevlisi Mustafa Arslan ve Araş. Gör. Murat Turgut hocalarıma sonsuz şükranlarımı sunarım. Ayrıca tez çalışmam sırasında katkılarını gördüğüm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü öğretim üyelerinden sayın Prof. Dr. Aygül Süel’e teşekkürlerimi borç bilirim. Yine her zaman desteğini gördüğüm ve Almanca literatürlerin tercümesinde yardımcı olan amcam Prof. Dr. Haydar Özdemir’e ve manevi olarak desteklerini esirgemeyen annem ve babama teşekkür ediyorum.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in

Adı-Soyadı: Caner Özdemir Numarası: 164202011006 Anabilim Dalı: Eskiçağ Tarihi Programı: Tezli Yüksek Lisans Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hasan Bahar

Tezin Adı: Hitit Belgelerine Göre Devletlerarası Mütekabiliyet

ÖZET

Bu çalışmada, Hitit belgelerine göre devletlerarası mütekabiliyet konusu araştırılmıştır. Bu çalışmayı üç bölümde incelemeye çalıştık. Çalışmanın birinci bölümünde mütekabiliyet ilkesi ile uluslararası ilişkilerde diplomasinin önemi hakkında bilgiler verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Hitit siyasi tarihi ile Hitit krallığının yaptığı antlaşmalar, mektuplaşmalar ve krallıklar arası evlilikler hakkında bilgiler aktarılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde de Hitit yazılı belgelerine göre, Hitit Devleti ile diğer krallıklar arasında mütekabiliyet esasına dayalı olarak yapılan antlaşmalar belirtilmiştir. Daha sonra ise bu antlaşmaların transkripsiyon ve tercümeleri verilerek, antlaşmalarda geçen mütekabiliyet esasına uygun olan ifadeler, tarafların antlaşmalardan beklentileri ile antlaşmaların hazırlanmasında izlenen diplomasi kuralları yorumlanmıştır. Sonuç olarak, Hitit siyasi metinleri içerisinde önemli bir rol oynayan antlaşma metinlerinden bir kısmının, dönemin güçlü krallıkları ile mütekabiliyet esasına bağlı ve eşitlik temelinde yapılmış antlaşmalar olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Hitit krallığının güçlü ülkelerle yaptığı eşitlik esasına dayalı bu antlaşmaların, onların güçlerine katkı sağladıkları düşünülmüştür.

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in

Adı-Soyadı: Caner Özdemir Numarası: 164202011006 Anabilim Dalı: Eskiçağ Tarihi Programı: Tezli Yüksek Lisans Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hasan Bahar

Tezin İngilizce Adı:Inter-State Reciprocity According to Hittite Documents

SUMMARY

In this study, inter-state reciprocity was investigated according to the Hittite documents. We tried to examine this study in three sections. In the first part of the study, the principle of reciprocity and the importance of diplomacy in international relations are given. In the second part, Hittite political history and treaties made by the Hittite kingdom, correspondences and marriages between kingdoms are explained. In the third part of the study, according to the Hittite written documents, the agreements made on the basis of reciprocity between the Hittite State and other kingdoms are mentioned. Then, the transcriptions and translations of these treaties were given and the statements in accordance with the reciprocity principles in the treaties, the expectations of the parties from the treaties and the diplomatic rules in the preparation of the treaties were interpreted. As a result, it is understood that some of the treaty texts, which play an important role in Hittite political texts, are based on the principle of reciprocity and equality with the powerful kingdoms of the period. Moreover, it was thought that these treaties, based on the equality principle, of the Hittite kingdom with the powerful countries, contributed to their power.

(7)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... ii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ... iv

ÖZET ... v

SUMMARY ... vi

KISALTMALAR………..………...ix

TRANSKRİPSİYON VE DİĞER YERLERDE KULLANILAN İŞARETLER……xi

HARİTALAR LİSTESİ ... xii

RESİMLER LİSTESİ ... xiii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ... 3

1. MÜTEKABİLİYET VE DİPLOMASİ ... 3

1.1.Mütekabiliyet İlkesi ve Devletlerarası İlişkilerde Önemi ... 3

1.2. Diplomasi ... 6

1.3. Hitit Öncesi Dönemde Diplomasi ... 8

İKİNCİ BÖLÜM ... 14

2. HİTİTLERİN SİYASİ TARİHİ VE DİPLOMATİK BELGELERİ ... 14

2.1. Hititlerin Siyasi Tarihi ... 14

2.2. Hititlerde Diplomasi ... 25

2.3. Hitit Devleti’nin Antlaşmaları ve Mektupları ... 27

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 37

3. HİTİT BELGELERİNE GÖRE , HİTİT DEVLETİ’NİN MÜTEKABİLİYET ESASINA UYGUN ANTLAŞMALARI ... 37

3.1. Kizzuwatna Memleketi İle Yapılan Antlaşmalar ... 37

3.1.1. Hitit Kralı Telipinu ile Kizzuwatna Kralı İşputahşu Arasında Yapılan Antlaşma ... 38

(8)

3.1.2. Hitit Kralı Tahurwaili ile Kizzuwatna Kralı Eheya Arasında Yapılan

Antlaşma ... 43

3.1.3. Hitit Kralı II. Zidanza ile Kizzuwatna Kralı Pilliya Arasında Yapılan Antlaşma ... 48

3.1.4. Hitit Kralı II. Huzziya ile Kizzuwatna Kralı Paddatişşu Arasında Yapılan Antlaşma ... 50

3.2. Mısır Memleketi İle Yapılan Antlaşmalar ... 56

3.2.1. Mısır Memleketi İle Yapılan Kuruştama Antlaşması ... 59

3.2.2. Mısır Memleketi İle Yapılan Kadeş Antlaşması ... 64

SONUÇ ... 88 KAYNAKLAR ... 92 EKLER ... 111 HARİTALAR ... 111 RESİMLER ... 112 ÖZGEÇMİŞ ... 118

(9)

KISALTMALAR

AfO: Archiv für Orientforschung - Berlin, Graz 1926vd.

AJA: American Journal of Archaeology. The Journal of the Archaeological Institute of America – 1885/1897vd.

ArAn: Archivum Anatolicum. Anadolu Arşivleri (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri) - Ankara 1995 vd.

AS: Assyriological Studies – Chicago 1931ff.

AÜDTCFD: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi – Ankara 1942/43vd.

Belleten: Türk Tarih Kurumu. Belleten - Ankara 1937vd. BMSAES: British Museum Studies in Ancient Egypt and Sudan (http://www.thebritishmuseum.ac.uk/bmsaes) – 2002vd..

Bo: Inventarnummern von Tontafeln aus Boğazköy.

CAH: Cambridge Ancient History, Cambridge.

FsHoffner: Hittite Studies in Honor of Harry A. Hoffner Jr. on the Occasion of His 65th Birthday - Winona Lake, Indiana 2003.

3. IKH: III. Ulusrarası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Çorum 16-22 Eylül 1996. Acts of the IIIrd International Congress of Hittitology, Çorum, September 16-22, 1996 - Ankara 1998.

JCS: Journal of Cuneiform Studies. New Haven 1947 vd. JNES: Journal of Near Eastern Studies - Chicago 1842ff.

KBo: Keilschriftttexte aus Boghazköy – Leipzig 1916-1923, Berlin 1954vd. KUB: Keilschrifturkunden aus Boghazköy – Berlin 1921vd.

MIO: Mitteilungen des Instituts für Orientforschung - Berlin 1953vd.

OA: Oriens Antiquus. Rivista del Centro per l’Antichità e la Storia dell‘ Arte del Vicino Oriente – Roma 1962vd.

OrNS: Orientalia (Nova Series) – Roma 1932vd.

(10)

TAD: Tarih Araştırmaları Dergisi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi. 1963 vd. Ankara.

TALANTA: Talanta. Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical Society – Groningen 1969vd.

THeth 16: Albertine Hagenbuchner, Die Korrespondenz der Hethiter, 2. Teil: Die Briefe mit Transkription, Übersetzung und Kommentar – 1989.

TTK: Türk Tarih Kurumu.

TÜBA-AR: Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi YKY: Yapı Kredi Yayınları.

ZA: Zeitschrift für Assyriologie und verwandte Gebiete – Vorderasiatische Archäologie – Leipzig, Berlin 1887vd.

(11)

TRANSKRİPSİYON VE DİĞER YERLERDE KULLANILAN İŞARETLER

[ ] : Tabletin kırık kısmı olduğunu gösterir.

[( )] : Metin kopyası ya da paralelinden tamamlandığını gösterir.

x : Tercümede okunamayan işaret veya işaretleri gösterir.

x + 1 : Metnin ilk satır sayısında yer alır. Tabletin baş kısmının kırık

olduğunu belirtir ve numaranın görülen ilk satırdan başladığını belirtir.

(+) : Tablete yapılmış birleşebilen ekleri gösterir.

? : Kendinden önce gelen işaretin okunuşunun şüpheli olduğunu

gösterir.

___ , ___ : Tabletin paragraf ayrımını gösterir.

§ : Paragraf başını belirtir.

// : Birbirine paralel metinleri gösterir.

- : Hititçe ve Akadça kelimeleri içeren işaretlerin arasına konur.

<> : Unutulmuş olan işaretleri içine alır.

! : Kendinden önce gelen işaretin normal olmadığını gösterir.

ay. : Arka yüz.

öy. : Ön yüz.

D : Tanrı adları önüne gelen belirleyici.

m : Erkek şahıs ekleri önüne gelen belirleyici.

māt : Memleket isimleri önüne gelen belirleyici.

MEŠ : Çoğul belirleyici.

(12)

HARİTALAR LİSTESİ Harita 1: Hitit Dünyası.

(13)

RESİMLER LİSTESİ

Resim 1: Hitit Kralı Telipinu ile Kizzuwatna Kralı İşputahşu arasında yapılan antlaşmanın tableti.

Resim 2: Hitit Kralı Tahurwaili ile Kizzuwatna Kralı Eheya arasında yapılan antlaşmanın tableti.

Resim 3: Hitit Kralı II. Zidanza ile Kizzuwatna Kralı Pilliya arasında yapılan antlaşmanın tableti.

Resim 4: Hitit Kralı II. Huzziya ile Kizzuwatna Kralı Paddatişşu arasında yapılan antlaşmanın tableti.

Resim 5: Mısır Memleketi ile yapılan Kuruştama Antlaşmasının tableti.

Resim 6: Kadeş Antlaşması (KBo 28.115) tableti.

(14)

GİRİŞ

Bu çalışma, Hitit belgelerine göre Hitit Krallığı’nın mütekabiliyet ilkesi kapsamında değişik krallıklarla yaptığı antlaşmaları incelemek amacıyla yapılmıştır. Mütekabiliyet devletlerarası hukukun temel prensiplerinden olup, kısaca “karşılıklılık” anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle ise devletlerarası ilişkilerde karşılıklılık esasına dayanan, düzenlemeleri “iyilik, fayda veya ceza olarak bana ne yaparsan karşılığında onu görürsün” ilkesini kapsamaktadır.

M.Ö. 2. binyılda Anadolu’da Kızılırmak Nehri’nin oluşturduğu çekirdek bölge başta olmak üzere bu bölgede yaşamış ve Eski Yakın Doğu’nun en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olan Hititler, bu imparatorluğu 450 yıl boyunca ayakta tutmayı başarmışlardır. Hattuşa-Boğazköy’de yapılan kazılarda bulunan sayıları 33.000 üzerindeki çivi yazılı kil tabletlerin transkripsiyon ve tercümeleri Hitit siyasetinin ulaşmış olduğu yüksek seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir. Bu tabletlerin bir kısmı devlet antlaşmaları ve mektuplardan oluşan siyasi metinler olmak üzere; kanunlar, kral yıllıkları, bağış belgeleri, dini metinler, mitolojik

metinler, dualar ve fal metinlerinden oluşmaktadır1. İç hukuk sistemiyle kişilerin

ilişkilerini çok dikkatli bir şekilde düzenleyen Hititlerin, dış memleketlerle olan ilişkilerinde de akıllı bir politika yürüttükleri görülmektedir. Buna göre Hititlerin dış politikadaki temel amacı, uluslararası dengelerin kendi lehlerine gelişmesini sağlayarak, düşman memleket sayısını azaltmak olmuştur. Diğer bir ifadeyle Hititler güçlü memleketlerle eşitlik temelinde bir politika yürütürken, küçük memleketleri ise

vassal olarak kendilerine bağlayarak etkisiz hale getirmeye çalışmışlardır2.

Bir krallığın kendisine bağlı olan ya da olmayan krallıklara otoritesini kabul ettirme girişimi, tarihin her sürecinde var olmuştur. Güç denilen olgu, aslında sadece devletlerin sahip olduğu ekonomik güç olmayıp, onların uluslararası ilişkilerde ve diplomaside sahip olduğu nitelikleriyle de ilişkilidir. Nitekim Anadolu’da yaklaşık 450 yıl hüküm süren Hititlerin bu başarısının altında yatan temel nedenlerin başında, hiç şüphesiz zekice yürütülen diplomasi ve idari devlet yapılanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Diplomasi sadece antlaşma değil aynı zamanda hukuki

1 Coşkun, 1989: 478.

(15)

normlarla bir devletin başka devlete kültür aşılama başarısıdır. Hititlerde Eski krallık döneminde Telipinu’nun, İmparatorluk döneminde ise I. Şuppiluliuma, II. Murşili, III. Hattuşili ve IV. Tuthaliya’nın bu politikaları başarıyla yürüttüğü söylenebilir.

Bu çalışmada, Hitit krallığı ile muhatabı krallık ve/veya memleketler arasında yapılan antlaşma metinleri, mektuplar ile bu antlaşmaların yapılış amaçları, tarafların beklentileri ile uygulanan hukuki ve diplomasi kuralları araştırılmıştır. Çalışmada ayrıca Hitit öncesi döneme ait diplomasi kuralları da incelenmiş olup, ayrıca bu dönemde uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutan ve krizlerin çözümünde etkin rol oynayan krallıklar arası evliliklerde irdelenmiştir. Çalışmadan çıkarılacak sonuçların, günümüzde uluslararası ilişkilere yön verebilecek veya örnek olabilecek sonuçların çıkarılması açısından önemli olacağı düşünülmüştür. Günümüzde açığa çıkarılan gerek Anadolu kökenli Hattuşa-Boğazköy, Şapinuva-Ortaköy ve Kültepe-Karahöyük gibi arşivler gerekse Amarna ve Ugarit gibi yabancı arşivler dönemin diplomatik ilişkileri ve buna bağlı olarak yapılan antlaşmaların içerikleri hakkında bizlere

detaylı veriler sunmaktadır3.

Bu çalışmayı üç bölümde ele alarak incelemeye çalıştık. Çalışmanın birinci bölümünde mütekabiliyet ilkesi ele alınarak mütekabiliyet ilkesinin tanımı, kapsamı, önemi ile uluslararası ilişkilerde diplomasinin önemi hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Hitit siyasi tarihi, Hititlerde diplomasi ve yaptıkları antlaşma ile mektuplaşmalar hakkında bilgiler verilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Hitit Devleti ile diğer krallıklar arasında mütekabiliyet esasına göre yapılan antlaşmaların transkripsiyon ve tercümeleri verilmiştir. Bu bölümde ayrıca yapılan antlaşmaların mütekabiliyet yönünden yorumlanması, yapılış amaçları, içerikleri ve tarafların beklentileri hakkında bilgi verilmiştir. Bu çalışmanın, Hitit siyasi tarihinde ayrı bir öneme sahip olan devletlerarası antlaşmaların, mütekabiliyet yönünden incelenmiş olması nedeniyle önemli olduğu düşünülmüştür.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. MÜTEKABİLİYET VE DİPLOMASİ

1.1.Mütekabiliyet İlkesi ve Devletlerarası İlişkilerde Önemi

Mütekabiliyet uluslararası hukukun temel prensiplerinden olup4, karşılıklı olma

durumu veya karşılıklı davranış olarak da adlandırılabilir5. Diğer bir deyişle

mütekabiliyet eşdeğer ve/veya eşit uygulamayı belirten “bana nasıl davranırsan ben

de sana karşı öyle davranırım” anlamına gelir6. Hukuki anlamda ise mütekabiliyet bir

devletin vatandaşlarına, mahkeme kararlarına, ya da herhangi bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması anlamını taşımaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde mütekabiliyet en az iki devletin vatandaşlarına

birbirlerinin memleketlerinde aynı hakları tanımalarıdır7.

Hukuki olarak ise “bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması” anlamına gelir. Hukukun temel vazgeçilmezi olan adalet ile mütekabiliyet arasında sıkı bir ilişki bulunmakta olup, günümüzde mütekabiliyet ilkesine özellikle antlaşmalar hukukunda, diplomasi ve konsolosluk hukukunda, azınlık antlaşmalarında, insan hakları hukukunda, insalcıl ve mültecilik hukukunda

başvurulmaktadır8.

Fransız Hukuk Bilgini Louise Le Fur; mütekabiliyet ilkesinin uluslararası

hukukun ve savaş hukukunun temelini oluşturduğunu söylemektedir9. Yine, Robert

Axelrod'un terminolojisinde ise mütekabiliyet başlı başına bir strateji (tit for tat yani

kısasa kıssas) olarak kabul edilmektedir10. Çünkü böyle bir strateji, yapılan

antlaşmaların uygulanmasında hiçbir merkezi otorite olmasa dahi doğada karşılıklı

işbirliğinin yapılmasına zemin hazırlar11. Bilim adamları, karşılıklılık ilkesinin

4 Gottesman, 2008: 150.

5 Mutlu, 2005: 280.

6 Keohane, 1986: 6-8; Berridge ve James, 2001: 202;Gottesman, 2008:150; Guzman, 2011: 5; Özel,

2012: 38.

7 Sargın, 1997: 61.

8 Posner, 2010: 1; Tanaka, 2011: 334; Dost, 2015: 1.

9 Watts, 2009: 368

10 Axelrod, 1984: 31; Berridge ve James, 2001: 234.

(17)

uluslararası ilişkilerde etkileşimlerini açıklamak amacıyla farklı modeller geliştirmişlerdir. Bu bağlamda Robert Keohane ilişkilerin yapısı ve etki düzeyinin içeriği ile ayırt edilebilen “specific reciprocity=belirli karşılıklılık” ve “diffuse

reciprocity=yaygın karşılıklılık” terimlerini ortaya koymuştur12. Buna göre “belirli

karşılıklılık” terimi, özellikle iki taraflı uluslararası antlaşmalarda taraflardan her birinin tutum ve davranışlarında eşit olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Yaygın mütekabiliyet ise bir devlet ile bir grup arasındaki ilişkileri tanımlamak

amacıyla ortaya konmuştur13.

Mütekabiliyet günümüzde özellikle iki taraflı antlaşma ve ilişkilerde tam

anlamıyla uygulanabilmektedir14. Çünkü uluslararası mütekabiliyet ilkesi, özünde

devletlerin birbiriyle eşit egemenlik haklarına sahip olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla mütekabiliyet kapsamında yapılacak antlaşmalarda, taraflar önceden karşılıklı isteklerini eşitlik temelinde belirlediklerinden uygulamada önemli sıkıntılar görülmez. Ancak iki taraflı antlaşma veya ilişkilerde taraflardan birisi, antlaşma maddelerine uymayı reddederse diğer taraf da aynı şekilde davranabilmektedir. Bir anlaşmanın bağlayıcı etkisi, diğer devlet veya devletlerin antlaşmaya bağlı kalma isteklerini ortaya koymak ve bu konuda uygun niyet göstermelerine bağlıdır. Bu anlamda, antlaşmaların yapılması zorunlu mütekabiliyet koşullarına bağlıdır. Aynı şekilde mütekabiliyet, anlamı ve kapsamı gereği bu çerçevede yapılan antlaşmaların işleyişine ilişkin koşulları da içerir15. Mütekabiliyetin farklı hukuk dallarında farklı

tanım ve uygulamalarının olduğu da görülmektedir. Örneğin konu bakımından belirli mütekabiliyet ve yaygın mütekabiliyet olarak ikiye ayrılmaktadır. Belirli mütekabiliyet özellikle iki taraflı antlaşmalarda daha öne çıkmaktadır. Yaygın mütekabiliyet ise devlet ile belirli gruplar arasındaki ilişkilerde söz konusu olmaktadır16. Diğer bir ayrımda ise mütekabiliyet kısasa kısas (tit for tat) içerikli

mütekabiliyet ve karşılıklı bağımlı mütekabiliyet (induced) olarak

tanımlanmaktadır17. 12 Keohane, 1986: 4. 13 Keohane, 1986: 4; Watts, 2009: 370. 14 Mutlu, 2005:280. 15 Watts, 2009: 371-372. 16 Watts, 2009: 370. 17 Paris ve Ghei, 2003: 105-106.

(18)

Bilindiği üzere uluslararası hukukun temelini iki veya çok taraflı uluslararası

antlaşmalar oluşturmaktadır18. Bu uluslararası antlaşmalarda taraflar için bağlayıcı

koşullar vardır. Ancak bu antlaşmalar, genelde antlaşmayı imzalamayan memleketler açısından bağlayıcı özellikte değildir. Mütekabiliyet ilkesi ikili veya çok taraflı uluslararası antlaşmaların bir bölümünde açıkça yer almıştır. Özellikle ikili antlaşmalarda mütekabiliyet ilkesi açıkça belirtilmese de, örtülü olarak antlaşmalarda

yerini almaktadır19. Genelde iki taraflı antlaşmaların özünde karşılıklılık ilkesi yer

almaktadır. Bu nedenle her iki tarafta, yapılan antlaşmada belirtilen koşullara uymak ve yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. Genel anlamda mütekabiliyet ilkesinin iki temel amacı bulunmakta olup, bunlardan birisi uluslararası eşdeğer uygulamayı oluşturmak diğeri ise antlaşma maddelerine uyumu pekiştirmektir. Bu nedenle taraflar, yaptıkları antlaşmalarda antlaşmanın gereklerini karşılıklı olarak yerine getirmek amacıyla mütekabiliyet şartını öngörmektedir. Dolayısıyla mütekabiliyet ilkesi, anlaşmalar hukuku kurallarına saygı konusunda da önemli rol oynar. Mütekabiliyet ilkesinin bu özelliği, uluslararası anlaşmanın daha güçlü ve

kalıcı bir düzenleme olarak kalmasına büyük katkı sağlar20.

Mütekabiliyet ilkesinin özünü karşılıklı ve eşit koşullarda uygulamalar oluşturur. Ancak mütekabiliyet ilkesi iki taraflı antlaşmalarda daha kolay uygulanabilirken, çok uluslu antlaşmalarda ise daha fazla zorluklar ortaya

çıkmaktadır21. Genel olarak, uluslararası antlaşmalarda temel kuralların yanı sıra bir

dizi ikincil nitelikte kurallarda bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle “kurallarla ilgili kurallar” da bulunur. Bu ikincil kurallar, yasal durumu tanımlanmış birincil kuralların uygulanmasına ve yorumlanmasına ilişkin bilgileri içerir. Örneğin Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin temel kuralı diplomatik temsilcilerin sahip olduğu haklar, yükümlülükler, dokunulmazlıklar ve vergiden muaf gibi ayrıcalıklarını açıklamakta iken, ikincil kurallarda ise taraflar arasındaki

ayrımcılığın yasaklandığı belirtilmiştir22.

18 Posner, 2010: 2. 19 Craven, 2000: 500-501. 20 Keohane, 1986: 10-13. 21 Keohane, 1986: 12. 22 Watts, 2009: 371.

(19)

1.2. Diplomasi

Diplomasi kısaca, devletlerarası ilişkilerin çatışmadan kaçınma temel amacı çerçevesinde müzakereler yoluyla barışçıl biçimde yürütülmesi olarak

tanımlanabilir23. Başka bir deyişle, uluslararası ilişkilerde muhatap memleketlerin

diplomatları ile yürütülen sözlü ya da yazılı iletişim ve müzakere sürelerini ifade

eder24. Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde ise diplomasi “uluslararası ilişkileri

düzenleyen antlaşmalar bütünü, yabancı bir memleketde ve uluslararası toplantılarda memleketini temsil etme işi ve sanatı, bu işte çalışan kimsenin görevi, mesleği, bu görevlilerin oluşturduğu topluluk, güç bir görüşme sırasında gösterilen ustalık ve

beceriklilik” şeklinde tanımlanmıştır25. Diplomatik ilişkiler neredeyse insanlık tarihi

kadar eskidir. İnsanlar örgütlü toplumlar olarak yaşamaya başladıktan sonra, özellikle güç simetrisinin olduğu durumlarda karşılıklı zarar verebilen çatışmalardan kaçınma, toplumlararası ilişkilerin en karakteristik özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Tarihsel veriler, ilk çağ uygarlıklarının çoğunda da, şaşırtıcı bir yoğun

diplomatik faaliyetlerin bulunduğunu göstermektedir26.

Günümüzde diplomatik ilişkilerde adını sık sık “uluslararası hukuk” olarak duyduğumuz terim ise kısaca uluslararası ilişkileri düzenleyen ve dolayısıyla

ulusların tabi olduğu hukuk anlamına gelmektedir27. Ancak, uluslararası ilişkileri

tanımlayabilmek için uluslararası toplum teriminin açıklanması gerekir. Uluslararası toplum kavram ve düşüncesi esasen uluslararası ilişkiler ile de doğrudan ilişkilidir. Uluslararası ilişkiler, şimdilik bize oldukça belirsiz gelen ve ulus denilen siyasal varlıkların arasındaki iletişimi anlatır. Uluslararası ilişkiler, çoğunluğun iddia ettiği belki de doğru olarak kabul edilmesi gerektiği gibi kaotik ve karmaşıktır. Ama, sonuç olarak ile bir bütünlük oluşturur. Gerçekten de uluslararası ilişkilerde güç, temel belirleyen olsa bile ortada en azından, yukarıda belirtildiği gibi şimdilik

belirsiz olan ulus denilen siyasal varlıklardan kurulu bir bütün bulunmaktadır. Bu

bütüne en basit ve geçerli ifadeyle uluslararası toplum diyebiliriz. Çünkü bir

23 Tuncer, 1991: III; Berridge ve James, 2001: VII; Bahar, 2013: 23; Waal, 2015: 2; Sivrioğlu ve

Yılmaz, 2017: 181.

24 İskit, 2007: 12.

25 Eren vd., 1988: 380-81.

26 İskit, 2007: 68; Sivrioğlu ve Yılmaz, 2017: 181.

(20)

hukukun varlığı ancak bir topluluğun varlığı ile mümkün. Diğer bir ifadeyle bir hukuk, bir topluluğu muhatap alır ve o topluluk üyeleri arasında bir anlam ifade

eder28. Ancak, tarihin tüm dönemlerinde olduğu gibi, günümüzde de diplomatik

görüşmelerde kullanılan dil ve söyleyiş tarzı çok önemlidir. Çünkü diplomaside verilmek istenen mesajın içeriğini belirleyen en önemli unsur kullanılan dil şekliyle ilişkilidir. Nitekim bunu, Fransızların 17. yüzyıl yazarlarından De La Rochefoucauld'un şu sözleri “La veritable eloquence consiste â dire to-ut ce qu'il faut et â ne dire que ce qu'il faut= yani gerçek hitabet gereken her şeyi ve sadece gerekli olanı söylemektir” çok iyi açıklamaktadır.

Bu nedenle diplomaside kullanılan söz ya da dil kullanış biçimine göre bazen bir savaşı bitirmeye, problemleri çözmeye araç olabilecekken tam tersine savaşların çıkmasına ve görüşmelerin tıkanmasına da yol açabilecek kadar etkindir. Bu nedenle dilin kullanımı uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin en etkin araçlarından biri olarak kabul edilmektedir. Diplomaside kullanılan dil karşı tarafa bilgi verme işlevinden ziyade, ifade etme ve nida işlevini yerine getirmektedir. Burada ifade etme işleviyle karşı tarafa duygu, düşünce ve tercihler bildirilirken, dilin nida işleviyle ise

karşı tarafın duygu ve düşüncelerini etkilemek amaçlanır29.

Diplomatik görüşmeler ikili veya çok uluslu memleketler arasında yapıldığından, görüşmeleri yapan tarafların dil bakımından ortak bir zeminde buluşması gerekir. Bu ortak zemin bazen tarafların kendi dillerinde kendilerini ifade etmesi ve bunu karşı tarafın diline veya uluslararası kabul görmüş ortak bir dile çevrilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bazı durumlarda tarafların kendilerini ifade etmeleri, kabul görmüş uluslararası bir dil tercih etmeleriyle de mümkün olabilmektedir. Ancak tarih boyunca diplomaside kullanılan dillerin geçmişi incelendiğinde, bu dillerin kullanım nedenlerinin dil bilgisinden ziyade memleketlerinin siyasi, stratejik, ekonomik veya kültürel yönden baskın olmalarından kaynaklandığı görülmektedir.

28 Çakmak 2014: 13.

(21)

1.3. Hitit Öncesi Dönemde Diplomasi

Diplomasinin başlangıcını tarihin bilinen en eski yazısına sahip olan

Sümerlerle başlatmanın doğru olacağı belirtilmektedir30. M.Ö. 4. binyılda Güney

Mezopotamya’ya yerleşerek ileri bir medeniyet kuran Sümerler31 tarihte ilk çivi

yazısını kullanmalarının dışında, aynı şekilde tekerleği ilk kez kullanan32, ilk

kentleşmeyi yapmalarının yanında tarihte diplomasiye de öncülük etmişlerdir. Ancak Sümer diplomasisi uzun süre kendi içlerindeki şehir devletleri arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere Güney Mezopotamya’da Sümerler tarafından kurulan Ur, Uruk, Lagaş, Kiş, Eşnunna, Eridu, Nippur, İsin ve

Larsa gibi şehirler hiçbir dönemde birleşik bir krallık aşamasına geçmemişlerdir33.

Hatta bu şehirlerarasında geçici ittifaklar yapılmış olsa da, genellikle çatışma

eğilimi daha baskın olmuştur34. Sümer şehir devletleri arasındaki mücadeleleri

anlatan yazıtlar, aynı zamanda tarihinin en eski diplomatik kayıtlarını da içermektedir. İlk kez 1946 yılında ortaya çıkarılan bir metinde, Uruk’un mitolojik kralı Enmenkar ile Batı İran’daki Aratta krallığı arasındaki “sessiz diplomatik savaş”

hakkında çok ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır35. Bu metnin içeriğine göre Uruk’tan

gönderilen cesur ve başarılı bir elçi sayesinde, Aratta Kralının korkutulması sonucu savaşılmadan Uruk buyruğuna geçmiştir. Bu hikaye tarihin bilinen en eski sinir savaşıdır36.

Diğer taraftan, Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olan Akadlar’ın da diplomasiye katkıları olmuş ve evrensel bir diplomatik dilin ortaya çıkmasını

sağlamışlardır37. Akad krallarının diplomatik ilişkiye önem vermeleri nedeniyle,

bunlar ile Anadolu krallıkları arasındaki ilişkiler M.Ö. 3. binyılda başlamıştır38. Buna

en iyi örnek, Akad Kralı Sargon’un Anadolu’ya yaptığı seferleri anlatan “šar

30 Hırçın, 2000: 13; Kuhrt, 2010: 32; Maiocchi, 2015: 87; Hrouda, 2016: 26.

31 Di Nocera, 2015: 61.

32 Hrouda, 2016: 26.

33 Nissen, 2015: 123, Hrouda, 2016: 28.

34 Hrouda, 2016: 28.

35 Köroğlu, 2006: 63;Kuhrt, 2010: 39; Nissen, 2015: 124.

36 Kramer, 1990: 177-178.

37 Maiocchi, 2015: 103.

(22)

tamḫari= mücadelenin kralı” belgeleridir39. Bu belgelerden, M.Ö. 2300-2200 yılları

arasında Anadolu’da, her şehirde bir krallığın olduğunu ve bunların sürekli

birbirleriyle kavga yaptıklarını anlıyoruz40. Yine bu belgeler sayesinde, dönem

hakkında ayrıntılı bilgi sahibi oluyoruz. I. Hattuşili’de Suriye seferleri sırasında kral

Sargon gibi Fırat Nehri’ni nasıl geçtiğini, yıllıklarında anlatmaktadır41. Bu

anlatımlardan yola çıkarak, Akad Kralı Sargon’un yarattığı etkinin, sadece Mezopotamya Bölgesi ile sınırlı kalmayıp, Yakın Doğu Ön Asya Bölgesine kadar

uzanmıştır42. Akadlar’ın oluşturduğu bu etkiye bağlı olarak, Babil ve Asur gibi

Mezopotamya’nın iki güçlü devleti diplomaside Akadça’yı kullanmışlardır. Bunun sonucunda ise, Babil ve Asur’un komşu krallıkları mecburen Akadça bilen uzmanlar yetiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle M.Ö. 2. bin yıllarından itibaren Akadça

Yakın Doğu’daki tüm medeniyetlerin diplomatik dili olarak kabul edilmiştir43.

Nitekim Hititler de diplomatik yazışmalarda Akad dilini kullanmışlardır44.

Akadlar’ın yıkılmasından sonra, Mezopotamya ve Yakın Doğu bölgesine Asurlular ve Babilliler egemen olmuşlardır. Her iki devlet arşivleri birçok diplomatik belgeyle dolu olup, bunlar içerisinde özellikle Babil’in meşhur krallarından Hammurabi dönemine ait diplomatik belgeler örnek olarak verilebilir. Burada

özellikle Babil’in çekindiği Sümer kent devleti olan Larsa’ya karşı45, gerek kendi

kuzey batısındaki kentlerle dostluk ilişkileri kurmaya çalışması gerekse, Mari krallığı

ile sıkı bir müttefik ilişkisi geliştirmesi diplomasi yönünden önemlidir46. Hatta bu

arşiv belgelerinde Babil ve Mari krallığı dışında Halep’inde içinde bulunduğu üçlü bir ittifak sistemi bulunduğu ve müttefik krallıklar arasında sorunların çözümünde

karşılıklı elçilerin görev yaptıkları bildirilmiştir47. Hammurabi’den sonra

39 Weidner, 1922:59; Yiğit, 2000: 21; Gadd, 2008: 427; Günbattı, 2017: 28.

40 Memiş, 1986: 60.

41 Arıkan, 2005: 41; Collins, 2007: 40; Van Den Hout, 2013: 24; Akurgal, 2015: 27

42 Westenholz, 1997: 1; Yiğit, 2000: 13; Hrouda, 2016: 40.

43 Hırçın,2000: 14.

44 Podany, 2010: 266.

45 Hrouda, 2016: 35.

46 Klengel, 2002: 57-58; Kuhrt, 2010: 97.

(23)

zayıflamaya başlayan48 Babil Krallığı daha sonraları Asur egemenliğini (M.Ö 1155)

kabul etmiştir.

Hitit öncesi diplomasiye baktığımızda ise, bu konuda birçok örnek ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Koloni Çağı toplumları birbirleriyle yaptıkları sözlü antlaşmaları daha sonra belirli bir şekle bağlayarak yazılı hale getirmişler ve bu antlaşmalar çerçevesinde birbirleri ile ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Özellikle bu çağın toplumlarından, Asurluların Anadolu’ya gelip yerli halk ile çeşitli ilişkilerde

bulunmaları ise bu hukuki metinlerin önemini artırmıştır49. İnsanoğlunun yazıyı

kullanmaya başlamasıyla birlikte, belirli bir düzen içerisinde yaşayan toplulukların hukuk kuralları da; kanunlar, antlaşmalar, sözleşmeler, kanunlar gibi devlet düzeni ve toplum hayatını ilgilendiren genel düzenlemeler yazılı olarak yapılmaya başlanmıştır. Yazılı düzenlemelerin yapıldığı ve hukuk düzeninin ilk geliştiği bölge Mezopotamya olmuştur. Mezopotamya’da, Sümerlerden sonra gelen bütün kavimler onların medeniyetini benimseyerek ilerlemişlerdir. Mezopotamya’da uygarlığa ait ilk girişimi yapan Sümerler, yazılı bir medeniyet oluşturmanın dışında daha önce teamül haline gelmiş kuralları, hukuki metinlere dönüştürerek medeniyetin devamını ve

gelişimini sağlamışlardır50. Bilim dünyasında en eski kanun kitabı olarak Hammurabi

Kanunu51 (M.Ö. 1750) bilinmekteydi ancak, 1947’de Hammurabi’den 150 yıl önce

yaşamış Kral Lipit-İştar’a52 ait kanun bulunmuş ve bundan 1 yıl sonra da 1948

yılında Harmal Höyüğünde Ur-DNammu’ya ait ve M.Ö. 2050 yıllarına

tarihlendirilmiş kanunlar bulunmuştur53. Yine yapılan kazı ve araştırmalarda Sümer

şehri Lagaş’da, M.Ö. 2350 yıllarına kadar uzanan ve Kral Urukagina tarafından

yazılmış bir metin bulunmuştur54.

Mezopotamya’da yaklaşık M.Ö. 3. binyıldan itibaren çivi yazısının kullanılmaya başlanmış olmasına karşın, Anadolu’da bulunan uygarlıkların yazıyı

kullanmaları ise ancak M.Ö. 2. binyılın başlarına rastlamaktadır55. Anadolu’da

48 Nissen, 2015: 190.

49 Koçak, 2014: 163.

50 Koçak, 2014: 168; Nissen, 2015: 221.

51 Tosun ve Yalvaç, 2002: 86; Kuhrt, 2010: 139; De Zorzi, 2015: 147-148.

52 Tosun ve Yalvaç, 2002: 49; Köroğlu, 2006: 98-99; De Zorzi, 2015: 147.

53 Kramer, 1998: 42; Tosun ve Yalvaç, 2002: 30; Köroğlu, 2006: 88.

54 Tosun ve Yalvaç, 2002:19; Köroğlu, 2006: 64; Nissen, 2015: 170-172.

(24)

yazının kullanılması Asurlu tüccarların Anadolu’nun değişik yerlerinde ticaret

kolonileri kurmalarından kaynaklanmıştır56. Mezopotamya’da M.Ö. 2. binyılın

başlarında Sümerlilerin kurduğu son devlet III. Ur’un yıkılmasını takiben bağımsızlığına kavuşan Asur’da bir zenginleşme ve kalkınma dönemi başlamıştır. Bu gelişmeye paralel olarak Asur’da üretilen malların dışarıya pazarlanması ve ihtiyaç duyulan malların dışardan satın alınması amacıyla Mezopotamya dışı bölgelere

yönelmişlerdir57. Bu bölgeler içerisinde doğal zenginliği ve siyasi önemi nedeniyle

en önemli bölge Anadolu toprakları olmuştur. M.Ö. 2. binyılın58 ilk çeyreğine

tekabül eden ve Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağı (M.Ö. 1950-1750)59 olarak bilinen

bu dönemde, Asurlu tüccarlar Anadolu’daki kent beyliklerinin korumasında iyi

düzenlenmiş bir pazar ağı geliştirmişlerdir60. Asurlu tüccarlar Orta Anadolu’da

sayıları kırklara ya da ellilere ulaşan ticaret merkezleri kurmuşlardır61. Bu ticaret

merkezleri kent beyliklerinin62 yakınında Asurlu tüccarların belirli bir serbestlik

içerisinde yaşayıp ticari etkinliklerini sürdürdükleri ve “Karum” olarak adlandırılan yerleşmeler ile daha küçük yapıdaki istasyonlar olan “Wabartum”lardan

oluşmaktaydı63. Bu ticaret kolonilerinin merkezi Kayseri yakınındaki Kültepe=Kaniş

Karum’uydu64.

Bu dönemde gerek Asurlu tüccarların kendi aileleri ve ticari birimlerle yaptıkları yazışmalar gerekse kolonideki görevlilerin birbirleriyle ve Asur’daki resmi makamlarla yaptıkları ticari amaçlı bu yazışmalar, Anadolu topraklarında bulunan ilk

mektupları oluşturmaktadır65. Yine bu devirlerde yerel beylerin kendi aralarında

yaptıkları yazışmalarda yine eski Asur lehçesini kullandıkları, Kültepe kazılarında ele geçen 20.000’nin üzerindeki tabletin arasında bulunan bir mektupdan

56 Umar,1982:12.

57 Çeçen, 1991: 49; Günbattı, 2007: 29; Günbattı, 2012: 6.

58 Bahar, 1994: 307; Albayrak, 2003: 1; Çayır, 2004: 45; Kirschbaum, 2004: 41; Kuzuoğlu, 2016: 315.

59 Özgüç, 1950:17; Bahar, 1991:13; Bahar, 1994:307.

60 Esen, 1992: 119; Esen, 1994: 34; Gül, 1993: 42; Kuzuoğlu, 2007: 795; Erol, 2012: 1306; Köroğlu,

2018: x.

61 Günbattı, 1990: 126; Erol, 2012: 1306

62 Yakar, 2007: 36; Erol, 2012: 1306.

63 Sever, 1990: 251; Esen, 1992: 119; Bahar, 1994:308; Albayrak, 2003: 1; Günbattı, 2017: 31.

64 Goetze,1957:66; Bahar, 1994:307; Donbaz, 1996: 177; Karaduman, 2008: 81; Günbattı, 2012: 6;

Ünal, 2018: 247.

(25)

anlaşılmaktadır66. Bu mektup Mama Kralı Anum-Hirbi’den Kaniş Kralı Warşama’ya

yazılmıştır67. Anadolu’nun siyasi durumu ve diplomatik ilişkiler hakkında bilgi veren

bu mektubun başında Mama Kralı Anum-Hirbi, Kaniş Kralı Warşama’ya şöyle seslenmektedir: “Sen bana mektup gönderdin ve (bu mektubunda) dedin ki: kölem

Taişama’lıyı ben teskin edeceğim. Fakat sen kölen Sibuha’lıyı teskin edebiliyormusun? Mademki Taişama’lı senin köpeğindir, o nasıl oluyor da diğer krallarla münakaşa ediyor? Benim köpeğim Sibuha’lı diğer krallara karşı istediği gibi davranıyor mu? Taişama’lı aramızda neredeyse üçüncü kral mı olacak? Düşmanım beni öldürür öldürmez (yener yenmez, yendiği zaman) yendiğinde, Taişama’lı benim memleketime saldırdı, oniki şehrimi tahrip edip, bu şehirlerin sığır ve koyunlarını alıp götürdü.” şeklinde devam eden mektubun ilerleyen satırlarında, “Senin habercin (elçin) bana gelsin ve sonra benim habercim sana muntazaman gitsin, Tarukutana, gümüş yerine taşları mühürleyip burada bıraktı. Bu (hareketler) tanrılara (=tanrılar nazarında) iyi midir?”68.

Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniş Kralı Warşama’ya yazdığı bu mektup, içeriği ve kullanılan dilin niteliği itibariyle siyasi özellikte olup, diplomatik dilde yazılmıştır. Mama memleketi ile Kaniş memleketi birbirine komşu olup, Kaniş Memleketinde Taişama, Mama memleketinde ise Sibuha birer sınır şehriydi. Mektubun muhatabı olan Warşama’nın babası İnar hayatta iken, Anum-Hirbi ile ideal bir barış hüküm sürmüştü. Ancak İnar’ın ölümünden sonra başa gelen Waršama ile Anum-Hirbi arasındaki bu barış yenilenmiş ve iki kralın elçileri karşılıklı olarak gelip gitmişlerdir. Bir dönem Anum-Hirbi ile Warşama’nın arası, Warşama’nın kölesi Taişama kralı nedeniyle bozulmuş olsa da, daha sonra Warşama’nın,

Anum-Hirbi’ye gönderdiği mektupla diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilmiştir69.

Dolayısıyla yukarıdaki mektubun içeriğinden anlaşılacağı üzere, Hitit öncesi dönemlerde de, krallıklar arası yapılan mektuplaşmalar ve karşılıklı elçilerin gönderilmesi suretiyle diplomatik ilişkilerin tesis edildiği anlaşılmaktadır.

66 Çeçen, 1998: 118; Veenhof, 2003: 431; Kuzuoğlu, 2007: 795; Kuzuoğlu, 2016: 315.

67 Dinçol,1982: 23.

68 Balkan, 1957: 8; Çeçen, 2002: 65.

(26)

Hitit öncesi diplomatik ilişkilere bir diğer örnek ise, yine Kültepe-Kaniş’de bulunan bir kent devleti kralı olan Harşamma Kralı Hurmeli’nin, Asur’a gönderdiği mektubuna Asurlu elçilerin verdiği cevabı içeren mektup olup, bu mektup Anadolu’daki kent devletleri arasında yaşanan siyasi olaylara ışık tutan bir belge özelliğindedir. Mektubun konusu Harşamma ile Zalpa kent devletleri arasındaki savaş durumudur. Ancak bu durumda Asur Kralı I. Şamşi-Adad Zalpa tarafını tutmaktadır. Bu nedenle Harşamma Kralı Hurmeli Asur kervanlarına, yollarını kapatmış ve Asur’un bu kararından vazgeçmesi için, Asur’a elçiler göndermiştir.

Ancak Hurmeli’ye Asur’dan gönderilen mektubun cevabının içeriğinden, Asur’un bu kararında ısrarlı olduğu anlaşılmaktadır; “Harşamma’nın kuvvetli kralı

beyimiz Hurmeli’ye kölelerin Asur kentinin elçileri şöyle söyler: Beyimiz Güneş (Hurmeli) bize bir mektup gönderdi ve sen (ayrıca) bize elçilerin Hazalam ve Hudurla’yı gönderdin ve bize yolları kapamandan dolayı büyük bir üzüntü içinde olduğunu bildirdin. Mektubun buraya ulaşmadan önce beyimiz kral I. Şamşi-Adad öldü. Oğlu İşme-Dagan babasının tahtına oturduğu güne kadar biz elçilerimizi gönderemedik ve (bu arada) sen buraya şöyle yazdın: “Beyiniz (Şamşi-Adad) Zalpalı’ya (Zalpa Kralına) asker verdiğinde, siz niçin ayaklarına kapanmadınız ve onu Zalpalı’ya asker vermekten alıkoymadınız?”. Beyimiz Güneş bu konuyu buraya yazmadan önce, biz burada ihmalkar davranmadık. Tekrar tekrar beyimizin ayaklarına kapandık (ve) şöyle söyledik: “Vazgeç! Zalpalı’ya asker verme ve (bu yüzden) kardeşin büyük kral Harşammalı (Hurmeli) ile kötü olma!”. Bu dileği(mizi) beyimize sunduk ve ayaklarına kapandık, fakat o şöyle söyledi: “Siz tüccarlar benim mi kölelerimsiniz yoksa Harsamnalı’nın kölelerisiniz? Elbette (gerektiğinde) silah çekip arkamdan geleceksiniz! Siz ticaretle (meşgul) tüccarlarsınız, elinizden geldiği kadar (iş) seyahatlerine çıkın! Biz yüce kralların arasına siz niçin giriyorsunuz? Sen beyimizsin, biz senin köleleriniziz. Burada her gün düzenli olarak tanrı Aşşur’un huzurunda siz beyimiz Güneş’in hayatı ve Harsamna kentinin iyiliği için dua ediyoruz. İşta, Kaniş ve Harsamna’nın hiç tanımadıkları iki elçimiz Takiki’nin oğlu Ahiya’yı ve İnna-Şu’en’in oğlu Bēliya’yı bizim ikimizin (gösterdiği çabanın) şahitleri olarak sana gönderdik. Aynı zamanda armağan (olarak) iyi kalitede 80 parça Asur kumaşını ve 20 parça Akad kumaşını giyinmen için sana gönderdik. Elçilerimizin

(27)

meselesiyle ilgilen ve kardeşlerin için kararından vazgeç ve kapadığın yolları aç”70.

Bu mektup, Anadolu’daki bir kent devleti ile Asur arasında yaşanan diplomasiyi gösteren tek örnektir.

Şamşi-Adad’ın, Hurmeli’yi büyük kral olarak görmesi, Asurlu elçilerin, bozulan Asur-Harşamma ilişkilerini düzeltmek için uğraşmaları, Asur Devleti’nin

Anadolu’daki bir beyliğin gücünü kabul ettiğini göstermesi bakımından önemlidir71.

Ancak bu mektup, Anadolu’daki beylikler arasındaki çekişmelerin boyutunu da göstermektedir. Anadolu’nun siyasi yapısındaki istikrarsızlık ve buna bağlı olarak merkezi otoriteye duyulan ihtiyaç, bu mektuptan anlaşılmaktadır. Bu dönemde Anadolu’da merkezi bir otorite henüz kurulamamıştır. Kent beyleri bazen birleşerek, bazen de tek tek birbirleriyle savaşmaktadırlar. Bu karışıklıklardan en iyi yararlanan

ise Hitit krallarının kökenlerini bağladıkları Kuşşara kralı Anitta olmuştur72.

İKİNCİ BÖLÜM

2. HİTİTLERİN SİYASİ TARİHİ VE DİPLOMATİK BELGELERİ 2.1. Hititlerin Siyasi Tarihi

M.Ö. 2. binyılda Anadolu’da73 Kızılırmak Nehri’nin oluşturduğu çekirdek

bölge başta olmak üzere, bu bölgede yaşamış ve Eski Yakın Doğu’nun en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olan Hititler, bu imparatorluğu 450 yıl boyunca ayakta tutmayı başarmışlardır. Hititler Anadolu’da Mezopotamya’da Babil, Hurri-

Mitanni, Mısır’da Yeni Krallık ve Ege’de Miken74 gibi uygarlıkların ortasında yer

alıyordu. Hititler, Anadolu’da birçok yerel kültürlerin yanında Kızılırmak kavsi içindeki Hattiler, Güney ve Batı Anadolu’daki Luviler, güney doğu ve doğudaki

Hurri kültürlerinden beslenmişti75.

Hititlerin Anadolu’ya geldikleri coğrafya bilim dünyası için tartışma oluşturmakla birlikte, kuzeyden Kafkasya üzerinden deniz yoluyla geldikleri görüşü

70 Günbattı, 2014: 18-20 71 Günbattı, 2014: 20-28 72 Gül, 1993: 47. 73 Seeher, 2006: 14. 74 Aydıngün, 2014: 53. 75 Bahar, 2017: 863.

(28)

ağırlık kazanmıştır76. Hititlerin Anadolu’ya geldikleri tarihlerde, Anadolu’da Asur

ticaret kolonilerinin bulunduğu belirtilmektedir. Nitekim yazılı kaynakların ortaya çıkmasını takiben M.Ö. 2. binyılın başlarında Asurlu ticaret adamlarının yoğun bir şekilde Anadolu ile ticari ilişkiler içerisinde bulundukları ve kullandıkları çivi

yazısının da bu yolla Anadolu’ya geldiği anlaşılmıştır77.

Hitit Devleti’nin asıl kurucusunun I. Hattuşili (M.Ö. 1650-1620) olduğu kabul

edilmektedir78. I. Hattuşili orta Anadolu’da yer alan Hattuşa’yı (Bugün Çorum’a

bağlı ve 82 km uzağında yer alan Boğazköy) kendine başkent yapmıştır79. Hititlerin

devlet yapısı incelendiğinde, her türlü yönetimin merkezinin başkent Hattuşa’da bulunan saray olduğu anlaşılmaktadır. Sarayda ise yönetimin başında Tabarna “hükümdar” (Büyük Kral) ile Tawananna olarak adlandırılan kadın hükümdar (Büyük Kraliçe) bulunmakta ve bunları Tuhkanti olarak adlandırılan veliaht izliyordu. Sarayda devlete ait kayıtları tutan, mektupları ve antlaşmaları hazırlayan

“ÉDUB.BA.A” denilen tablet evi bulunuyordu80. Tablet evinde yazışmaları

yapanların başında baş yazıcı (GAL DUB.SAR) ile diğer yazıcılar (GAL

DUB.SAR.GIŠ) bulunuyordu81.Ayrıca krala değişik konularda danışmanlık yapan

yaşlılar-soylular meclisi (Pankuş) ve ordunun ileri gelenlerinin oluşturduğu meclis

(Dugudlar) idarede rol oynamaktaydı82 .

Anadolu’nun tarihi geçmişine ait en eski yazılı belgeler, Eski Asur Dönemi

olarak adlandırılan M.Ö. 2. binyılın ilk çeyreğine aittir83. Bu belgelerin çoğu Kayseri

yakınlarında bulunan Kültepe’de açığa çıkarılmıştır. Bugün sayıları 23.500’e kadar ulaşan bu belgelerin çoğu Asurlu tüccarlara ait olup, günümüzden yaklaşık 4000 yıl

öncesi Anadolu hakkında çok değerli bilgiler vermektedir84. Şehir beyliklerinin

hüküm sürdüğü Anadolu’da M.Ö. 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde, Hititli kralların siyasi birlik kurma etkinlikleri içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yazılı belgelere

76 Macqueen, 2015: 27-32; Bahar, 2013: 34.

77 De Martino, 2003: 32-33; Günbattı, 2012: 6; Bahar, Karauğuz vd. 1996: 39; Bahar, 2013:203.

78Haase, 2003: 624; Yiğit, 2003: 143; Collins, 2007: 37; Ünal ve Girginer, 2007: 76; Ünal, 2014: 61;

Ünal, 2018: 347.

79 Klengel, 2011: 31.

80 Reyhan, 2017: 50.

81 Alp, 2001: 147.

82 Goetze,1957: 87; Bryce, 2005: 86; Seeher, 2006: 15; Reyhan, 2017: 43.

83 Küçükbezci, 2011: 90.

(29)

göre, bu şehir beyliklerini bir araya getirmek amacıyla ilk girişimler Kuşşara kralları Pithana ve Anitta tarafından yapılmıştır. Anitta Metni85 olarak bilinen ve Hitit çivi

yazısıyla yazılmış belge, M.Ö.18. yüzyıl ortalarından Hitit Devleti’nin asıl kurucusu olarak bilinen, I. Hattuşili dönemine kadar uzanan zamana ilişkin net bilgileri içeren tek yazılı metindir86.

I. Hattuşili krallığı boyunca, Hitit devletine savaşlar yoluyla geniş topraklar

kazandırmış87 olup, askeri hareketlerinin esas yönünüde Kuzey Suriye toprakları

oluşturmuştur88. Buna ilaveten, I. Hattuşili doğudaki seferlerinden sonra hedefini

Batı Anadolu’da bulunan Arzawa memleketine yöneltmiştir. I. Murşili’nin krallığı döneminde stratejik önemde ve güçlü olan Yamhad krallığı ile Babil Memleketi bulunmaktaydı. I. Murşili döneminde, Halep Şehri ele geçirilmiş ve Yamhad

Krallığı’da tarih sahnesinden silinmişti89. I. Murşili her ne kadar Babil’e kadar

giderek bu şehri ele geçirmişse de90, başkent Hattuşa’dan çok uzak bu toprakların

uzun süre Hititler’in elinde bulundurulması söz konusu olamazdı91. Bu nedenle,

Hititler sadece aldıkları zengin ganimetle Anadolu’ya dönmüşlerdir. Dönerken, Kassit asıllı Hana kralı Gandaş’ın, buraya vali olarak bırakılması, belki Hititler’in bu kadar uzak topraklara sefer yapmalarında, Kassitler’den yardım gördükleri ihtimalini de akla getirmektedir. Babil zaferi dönüşü, I. Murşili yolda eniştesi olan sarayın

sakisi I. Hantili ve I. Zidanta tarafından öldürülmüş ve tahta I. Hantili çıkmıştır92.

Yeni kral I. Hantili, daha önceki kralların siyasetini takip ederek Suriye üzerindeki etkinin devamını sağlamaya çalışmıştır. I. Hantili’nin Hurri tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla, Fırat ve Kargamış'a bir takım seferler düzenlemiş olmasına rağmen, bu faaliyetlerinin sonuçları tam olarak bilinmemektedir. Suriye'den Hattuşa'ya dönerken Tegarama (Sivas-Gürün?) şehrine girmiş, şehri muhtemelen bir savaş yapmadan ele geçirmiştir. Ancak onun da krallığı kısa sürmüş olup, I. Murşili

85 Laroche, 1971: No 1.

86 Neu, 1974: 3-6.

87 Bryce ve Hook, 2007: 4. ; Gurney, 2008: 238.

88 Dinçol, 1982: 29; Burney, 2004: xxviii

89 Goetze, 1957: 84; Bahar,1991: 66; Bennie, 2003: 3;Yiğit, 2010: 103.

90 Garstang, 1910: 52.

91 Bahar, 2013: 207

92 Coşkun,1989: 479; Gurney, 2001: 31; De Martino, 2003: 41; Gurney, 2008: 659; Dinçol, 2009: 96;

(30)

ile aynı kaderi paylaşarak, I. Zidanta tarafından öldürülmüştür. I. Zidanta’nın krallığı

kısa süreli olmuş olup, oğlu Ammuna tarafından öldürülmüştür93. Ammuna

dönemindeki en önemli olay büyük bir kuraklığın yaşanmasıdır94. Ammuna’dan

sonra, Zuru ve oğlu Tahurwaili’nin liderliğinde baş gösteren kargaşalıklar, I.Huzziya’nın galip gelmesi ile son bulmuştur. I. Huzziya eski bir hanedan üyesi

olabilir. Yıllar sonra Hitit tahtında hak iddia etmiş deneyimli biridir95. I. Huzziya’nın

da bıraktığı hiçbir belge yoktur. Bu kralla ilgili tek bilgi Telepinu Fermanından gelmektedir. I. Huzziya’da politik ve askeri eylemlere girişememiştir. I. Huzziya’dan

sonra Hitit tahtına Telipinu oturmuştur96.

Telipinu krallığı döneminde yaptığı faaliyetler ile saraydaki taht kavgalarını bitirmeyi başarmıştır. Telipinu ayrıca krallığı döneminde tüm enerjisini iç siyasete yönlendirmiş ve buna bağlı olarak Hitit eyalet sistemi ile idari yapılanmayı tamamlamıştır. Ayrıca değişik şehirlerde idari, askeri ve din adamlarının ihtiyaçlarını karşılamak ve kıtlık dönemlerinde kullanılmak üzere büyük tahıl silolarını kurdurmuştur. Hitit kanunlarının yazıya geçirilmesi, yerli güçlerle siyasi anlaşmaların yapılması da yine onun dönemine denk gelmektedir. Bu kapsamda Hititlerin ilk kez yazılı olarak yaptığı antlaşma onun döneminde, Kizzuwatna Kralı

İşputahşu ile yapılmıştır97. Bu antlaşma, hem karşılıklılık hem de eşitlik ilkesine

dayalı bir antlaşmadır98. Telipinu çıkardığı fermanda, Hitit idari sistemi hakkında

detaylı bilgiler vermiştir. Ancak Telipinu Fermanına rağmen, kan dökülmesi

engellenememiş olup, kendisi de bir komplo sonucu öldürülmüştür99.

Telipinu sonrası tahta geçen kralların isimleri ve krallık süreleri hakkında büyük karışıklık bulunmaktadır. Tahurwali, Alluwamna, II. Hantili, II. Zidanta, II. Huzziya gibi isimler bu ara dönemin krallarıdır. Tahurwaili ile ilgili birinci elden

kaynaklar çok azdır100. Bu kralın adı kral listelerinde geçmez. Ancak Tahurwaili’nin

siyasi etkinliği hakkında bilinen onun, Kizzuwatna kralı Eheya ile yapmış olduğu

93 Collins, 2007: 41; Bahar, 2013:207; Akurgal, 2015: 33.

94 Burney, 2004: 17; Ünal, 2018: 432. 95 Ünal, 2018: 435. 96 Burney, 2004: 269. 97 Bahar, 1991: 66. 98 Akurgal, 2015: 34; Ünal, 2018: 443. 99 Ünal, 2018: 450. 100 Bin-Nun, 1974:112.

(31)

devlet antlaşmasıdır101. II. Zidanza hakkında ise çok azda olsa onun Kizzuwatna kralı

Pilliya ile yaptığı antlaşmadan bilgi sahibi olabiliyoruz102. Bu antlaşma, her iki

tarafında bir zamanlar işgal ettikleri şehirleri karşılıklı olarak iade etmeleri sebebiyle

imzalanmıştır103. II. Huzziya dönemine ait bilgiler ise yine kısıtlı olup, mevcut

bilgiler ışığında, üzerinde Hitit kralının ismi bulunmayan ve Kizzuwatna kralı Paddatişşu ile yaptığı Akadça bir antlaşma vardır. Ancak, bu antlaşmanın II. Huzziya dönemine tarihlenip tarihlendirilmeyeceği tartışma konusudur.

I/II. Tuthaliya döneminde ise en önemli olay, I/II. Tuthaliya’nın Aşşuwa’ya

yaptığı büyük seferlerdir104. I/II. Tuthaliya yazdığı yıllıklarının birisinde Aşşuwa’ya

yaptığı seferlerindeki başarılarından bahsederek, esir aldığı 10.000 düşman askeri ile 600 atlı savaş arabasını Hattuşa’ya getirdiğini belirtmektedir. Yine bu dönemde Kizzuwatna Kralı Şunaşşura ile yapılan antlaşma önemli olup, bundan Kizzuwatna krallığının tekrar Hitit himayesine girdiği anlaşılmaktadır.

I/II. Tuthaliya'nın ölümünden sonra, Hitit tahtına I. Arnuwanda oturmuştur. Bu dönemde Kaşka saldırılarının yoğun ve ön planda olduğu anlaşılmaktadır. I.Şuppiluliuma tahta geçtiğinde siyasi tablonun parlak olmadığı ve Hatti topraklarının büyük bir kesiminin düşmanlara geçtiği veba duasında açıkça anlaşılmaktadır. Ancak prenslik döneminden itibaren askeri konularda tecrübe sahibi olan I. Şuppiluliuma’nın kral olunca bu deneyim ve yeteneği sayesinde düşman memleketlerle başa çıkmayı başarmıştır. I. Şuppiluliuma Kaşka korkusu yüzünden boşalmış olan sınır bölgelerinde yeniden kaleler ve tahkimatlar yaptırarak, kaçan halkı buralara yerleştirmiştir. Ayrıca Hatti Memleketinin doğusunda yer alan Hayaşa memleketi ile güneybatısındaki Arzawa Memleketlerine karşı seferler yapmıştır. I.Şuppiluliuma, Mitanni krallığı ile ortaya çıkan sürtüşme nedeniyle bu bölgeye yaptığı sefer sırasında Mitanni kralı başkenti Waşşukanni’de sıkıştırılsa da, Hitit ordusu Mitanni kuvvetlerince yakılan ekinler ve kapatılan kuyular yüzünden aç ve susuz kalarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Mitanni’ye yapılan seferin I.Şuppiluliuma aleyhine sonuçlanması üzerine, Kaşkalar tekrar saldırıya

101 Ünal, 2018: 452.

102 Otten, 1951: 131.

103 Ünal, 2018: 458.

(32)

geçmişlerdir. Bu nedenlerle yayılma siyasetini bir süreliğine terk eden I. Şuppiluliuma, içdeki düşmanlarla savaşarak Anadolu içindeki güvenliği sağlama alıştır. Bu yüzden, I. Şuppiluliuma kızını Azzi-Hayaşa Memleketi kralı Hukkana’ya vererek onunla bir antlaşma yapmıştır. Ayrıca siyasi alandaki gücünü pekiştirmek amacıyla Kizzuwatna kralı Şunaşşura ile de antlaşma yapmıştır. Bu antlaşmalardan sonra kuzey Suriye üzerinde baskı kurmaya başlayan I. Şuppiluliuma Kinza ve Amurru Bölgeleri’ni ele geçirmiştir. Ayrıca kıyı kesiminden doğuya doğru içerlere girip, Hurri egemenlik alanında kalan Kargamış kentini de kuşatmıştır. Bu dönemde I. Şuppiluliuma’nın eşiti Mısır firavunu Tutankamon ölmüş ve devlet başsız kalmıştır. Bu dönemde Mısır kraliçesi I. Şuppiluliuma’ya elçisini göndererek, eşinin öldüğünü ve bu nedenle ondan bir Hitit Prensinin kendisine eş olarak gönderilmesini istemiştir.

I. Şuppiluliuma’dan sonra, tahta yeni imparatorluk döneminin en güçlü krallarından biri olarak bilinen II. Murşili geçmiştir. Krallığının ilk yıllarında Kaşkalar ile uğraşmak zorunda kalan II. Murşili, bu arada Kuzey Suriye’de de bazı düşmanca hareketler ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Daha sonra Hitit tahtında gördüğümüz II. Muwatalli, kardeşi Hakmiş kenti özerk kralı III. Hattuşili’nin Kaşkalar üzerine yaptığı seferler sonucu, Kaşka tehdini ortadan kaldırmasıyla birlikte, kral II. Muwatalli memleketin batı ve güneybatısına karşı başarılı seferler düzenlemiş ve aynı zamanda eşiti Mısır’a karşı sert bir tutum takınabilmiştir. II. Muwatalli döneminin en önemli siyasi olayı, Mısır firavunu II. Ramses ile yapılan Kadeş savaşıdır.

II. Muwatalli’nin ölümünden sonra Hitit tahtına, bir harem kadınından olan oğlu Urhi-Teşup (III. Murşili) geçmiştir. III. Hattuşili, Urhi-Teşup’un tahta geçişinde

kendisinin önemli desteği olduğunu belirtmiş ve onu devirerek105 krallığı elde

etmesinde, Urhi-Teşup’un bir harem kadınından doğmuş olmasının rolü büyüktür.

Urhi-Teşup’un ilk icraatı başkenti tekrar Hattuşa’ya taşımak olmuştur106.

Urhi-Teşup’un dış siyaseti ile ilgili fazla bir şey bilmiyoruz. III. Hattuşili’nin anlatımına göre, kendisini en öfkelendiren hareketin Urhi-Teşup’un elinden Hakmiş ve Nerik

105 Otten, 1981: 23; Tekoğlu, 2010: 102.

(33)

kentini almak istemesi olmuştur. Daha sonra Urhi-Teşub’u devirerek tahta III. Hattuşili geçmiştir. Tahta çıktığında 50’li yaşlarında olan III. Hattuşili uzlaşmacı bir özelliğe sahip olup, iyi bir diplomattı107. III. Hattuşili için mevcut Hitit krallığının

toprak bütünlüğünü korumak ve komşu krallıklar ile diplomatik ilişkiler kurmak önemliydi. III. Hattuşili, Mısır ve Asurluların Hitit Devleti için büyük bir tehdit oluşturacağını bilmekte ve bu nedenle Babil Kralı II. Kadaşman-Enlil ile iyi ilişkiler

kurmak istemekteydi108. III. Hattuşili bu nedenle, II. Kadaşman-Enlil’e uygun bir

dille geçmişte babasının Hitit Krallığı’nın yeni yönetimini tanıdığını anlatan bir

mektup yazarak, aynısını kendisinden de beklediğini belirtmiştir109. Aynı dönemlerde

III. Hattuşili Amurru kralı Benteşina ile de ilişkilerini düzenlemiş110 ve yaptığı her

antlaşma ile tahttaki yerini sağlamlaştırmaktaydı111. Tahta çıkışından kısa süre sonra

Asur kralı Adad-Nirari’ye barışçıl mektuplar yazmıştır112.

III. Hattuşili döneminin en önemli siyasi olaylarından birisi hiç kuşkusuz Kadeş antlaşmasının yapılmasıdır. Kadeş Antlaşmasının ve bunun sonrası Mısır ve

Hitit Kraliyet aileleri arasında yapılan evliliklerin olumlu etkileri ortaya çıkmıştır113.

Bu evlilik işlemi gerek Hitit krallık elçilerinin gerekse Hitit krallık ailesi mensuplarının, düğün sonrası II. Ramses’i ziyaret etmelerine izin verilmesine neden olmuştur. Bu dönemde özellikle III. Hattuşili’nin eşi Büyük Kraliçe Puduhepa’nın tarih sahnesinde ön planda olduğu ve bizzat Mısır Kralı II. Ramses ve diğer aile

bireyleri tarafından ona mektuplar yazılmıştır114. Puduhepa kocasının ölümünden

sonra da yerine geçen oğlu IV. Tuthaliya’nın hükümdarlığı sırasında, sahip olduğu yetkileri uluslararası sorunlarda kullanmıştır. Hem yabancı hükümdarlar hem de, ona bağlı krallıklarla sık sık iletişime geçmesi, Puduhepa’nın uluslararası işlerdeki engin

ve eşsiz rolünün göstergesine bir örnektir115. Kadeş antlaşmasında da kral ile birlikte

onun imzaları yer almıştır116. Puduhepa, III. Hattuşili ile evliliğinden önce rahibeydi

107 Bryce, 2005: 266.

108 Cornelius, 1956: 295; Burney, 2004: 75; Bryce, 2005: 267; Ten Cate, 2006: 3.

109 Korošec, 1931:37; Beckman, 1996: 132-133; Bryce, 2005:267.

110 Bryce, 2005: 267.

111 Bryce, 2005: 267.

112 Freu, 2003: 102.

113 Singer, 1995: 92; Kirschbaum, 2004: 59; Bryce, 2005: 282.

114 Bryce, 2005: 286.

115 Hagenbuchner, 1989: 379-382.

(34)

ve hayatının sonuna kadar krallığına sadık biri olmuş ve dini meselelerde görev almıştır. Hitit bölgesinde başrahibe olarak bir heykeli bulunmaktadır. Yüzünün işlendiği bu kaya heykel, Kayseri’nin yaklaşık 100 km. güneyindeki Fraktin’de yer almaktadır. Burada dini bir törenle nişanlanan Puduhepa ve Hattuşili karakterize

edilmiştir117. Kadeş antlaşması sonrası dönemlerde, Kaşka’ların tekrar kuzeyde

Hititler için tehdit oluşturduklarını görüyoruz118. Yine, III. Hattuşili döneminde

Lukka bölgesinde büyük bir ayaklanma olmuştur119.

III. Hattuşili’nin hükümdarlığı çok uzun yıllar sürmüştü. Urhi-Teşub’dan tahtı aldığında 50 yaşlarındaydı ve sonrasında en az 25 yıl tahtta kaldı. Kronik sağlık problemleri olduğu için gün geçtikçe seyahat etmek onun için zorlaşmıştı. Fakat kendi ailesi içindeki bölünmeler onun en önemli sorunuydu. Yaşlandıkça kuvvetten düşmeye başlamış ve ailesel sorunları da onun başarı planlarında olumsuzluklar oluşmasına neden olmuştu. Hattuşili’nin, Urhi-Teşub’u tahtan indirip, tahta kendisinin geçmesine rağmen, Tuthaliya’nın tahta geçme umudu sürmekteydi. Tuthaliya’nın abisi Nerikkaili, tuḫkanti ünvanını kazanmış ve bu ünvan onun bir gün kral olacağı anlamına geliyordu. Fakat sonradan Hattuşili, Nerikkaili’yi kendi

haklarından mahrum ederek, IV. Tuthaliya’yı krallığa atamıştır120.

III. Hattuşili’nin bu kararında IV. Tuthaliya ve kuzeni Kurunta arasındaki yakın ilişkilerin önemli rol oynadığı düşünmüştür. IV. Tuthaliya’nın tahta çıkarılıp, Nerikkaili’nin tahttan indirilmesi kararı ani bir şekilde alınmamıştır. III. Hattuşili varisi olarak IV. Tuthaliya’yı düşünmeye başladıktan belli bir süre sonra bunu ilan etmiştir. Kaşka bölgesinde kazandığı savaş tecrübeleri, IV. Tuthaliya’nın Hitit

ordusunda önemli bir başkomutan olmasında büyük öneme sahiptir121. Tuthaliya’ya

babasından birçok problem ve potansiyel krizler de miras kalmıştır122. Bu sorunların

başında, krallığa bağlı yöneticilerin yeni rejime karşı takındıkları ‘bekle ve gör’ politikası gelmektedir. IV. Tuthaliya uzak akrabalarının desteğini kazanmak için,

117 Hawkins, 2000: 39. 118 Bryce, 2005: 290. 119 Gurney, 1997: 127–139; Melchert, 2003: 14. 120 Bryce, 2005: 295. 121 Bryce, 2005: 296. 122 Bryce, 2005: 299.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu asimilasyon sürecinin ardından, Hurri bölgesinde varlığını sürdüren tanrılara Mezopotamya ve Suriye kökenli adlar verilmeye başlanmıştır; aynı şekilde, daha

Şekil 4.20 : Değişen lazer tarayıcı gürültüsü için mobil robot konum hatası grafiği. Şekil 4.21 : Değişen lazer tarayıcı gürültüsü için işaretçi nesne kovariyans

Deneyimle öğrenmenin terapötik yapıya uygulanması di- rekt, macera etkinliklerinin danışanlarla ilişki- lendirilmesi ve danışanların aktif katılımcılar olarak

Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü 360 Akhenaton, reformunu kabul ettirebilmek için Amon’u ve bütün diğer tanrıları başından savıp, hayatın

El işleri ve Küçük sanatlar Sergisi İktisat Vekâleti tarafından tertip edilen «Birinci El iş- leri ve Küçük sanatlar Sergisi» Ankarada Sergi evinde 29 bi- rinci teşrin 1936

“Arinna’nın güneş tanrıçası sevgili Hepat’ım, eğer iznin olursa Alanzu başlamadan önce unuttuğum bir şeyi söylemek istiyorum: Mısır’ın büyük akıl ve bilgelik

1881 yılında ilk Türk müzesini kurduğu gibi tarihi eserlerin yurt dışına ka­ çırılmasını önleyen kararnamenin hazırlanmasında ve çıkarılmasında

Şuurlu bir imar programının tahakkuku so- nunda memleketimizi gezen kültürlü bir yabancı, bu memlekete has bir atmosfer içinde dolaştığını, ' her yerden ayrı, fakat yine