ş r . t
' l v o
<
rr- 5 n ffa f
ü/5t
L/z
Behmoaras'la “Mazhar Osman-Kapalı Kutudaki Fırtına üzerine
anlattım'
YILDIZ ATEŞ (MİHA)
M
azhar Osman’ın yaşamöyküsü-nü neden yazdınız?
- Beni büyülemiş olan gali
ba bir başan öyküsü olması dır... Bunun yanı sıra da bir geçiş döne minin simgesel kahramanı olarak gördüm Mazhar Osman’ı.
-Eserinizi hangi türe oturtabiliriz?
-Yazmış olduğum romanlaştınlmış ya da dramatize “edilmiş” bir biyografi... is tibdat, Meşrutiyet ve Cumhuriyetim ilk yıllarında oluşan bir tarihsel fon üzerin de bir insan portresini çizebilmek için üç önemli kaynaktan yararlandım: Kişinin kendi yazılan, çocuklarının ve asistanla
rının anlattıkları.
-Romanlaştınlmış biyografi diyorsunuz, layı nedir?
Edinmiş olduğum yazılı ve sözlü bil- ;ilerden, hatta bazen bir cümleden, bir
oldu.
-Kurguyu oturtmuş olduğunuz temel ler sağlam mıydı? Çocuklan, asistanları onu anlatırken tarafsız davranabildiler m i?
- Elbette hayır! Hangimiz.birini anla
tırken tarafsız olabiliyoruz. Özellikle en yakınlarımız söz konusu olunca işin içine mutlaka bir hesaplaşma giriyor... Ne var ki, bu anlatılanlarla bir atmosfer oluştu ruldu ayrıntıların ötesinde: Kişinin hare ket etme ve konuşma tarzı, belirli durum larda verdiği belirli tepkiler, sık sık tekrar lanan esprileri ya da öfkeli sözleri, yaşlan dıkça etrafına aktarılan çocukluk ve genç lik anılan vs. Bir de İstanbul Seririyat de nen tıp dergisinde otuz yıl boyunca yayın lanan Mazhar Osman’m kendi yazdan var! Tabii tıp dışı yazılarım kastediyorum! Bir insanın otuz yıl boyunca yazdığı ma kaleleri dikkatle okuyun, defalarca oku- , satır aralarını deşifre etmeye çalışın,
yunca alman yaralar, hatta takıntılar... Res mi yazılar dahi olsa bunlan eninde sonun da ele verir. İşte bu kaynaklar bana Mah zar Osman’ı “algılama” ve algıladığım gi bi anlatma cesaretini verdi.
-Tam olarak neyi anlatmak istediniz? - Bir lideri. O liderin imkânsız sanıla
nı nasıl başardığını. Yaşadığı çağda edin miş olduğu yeri. Belki de o çağa kendi ta nıklığı. . .Peşinden bunca genci sürükleyip psikiyatriyi nasıl ilgi çekici bir ihtisas da lı haline getirdiğini. Hastalarıyla, ailesiy le, asistanlarıyla, arkadaşlarıyla ilişkileri ni...Kitabım bir efsane sergilemeyi amaç lamıyor; “salon” psikolojisine soyunarak Mazhar Osman’m eyleminin nedenlerini özel yaşamında aramak gibi bir kaygım da yok. Anlatılanlar ve yazılanlar sayesinde, çağma ayak uyduran bir düşüncenin de rinine inmek, günbegün yaşanan maddi güçlükleri sergilemek, bitmez tükenmez bir mücadeleyi anlatmak istedim. Bir
ki-S
in çelişkilerine, heyecanlarına ve tut- ırma, kimi za iman da yerleşik <na ışık tutmaya çabaladım.
darına, kimi zaman gözüpekliğine, ki mi zaman da yerleşik dıizenle
banşıklığı--Meslek yaşamını bir doktor olmadan anlatmak sizi ürkütmedi m i?
- Doktor olmadan mesleki başarılarım hakkını vererek anlatabilir miyim kaygı sına kapılmadım değil! Sonra düşündüm ki hitap ettiğim okur kitlesi de doktor de ğil, dolayısıyla benim anladığım kadarı nı o da anlar, anlamadığımı o da anlamaz. Eğer okuyan meslekten biriyse belki “pa- ramedikal” tarzda anlatılan bir olayı da ha çok araştırmak, bilimsel anlamda öğ renmek isteyebilir. Nitekim pek çok tıp
Akıl hastanelerini ürkütücü ve esrarengiz yerler olmaktan
kurtarıp hastaların “zincirlerini çözm ekle Türk Psikiyatri
tarihinde çığır açan Prof. Dr. Mazhar Osman’ın öyküsü,
ölümünün 50. yıldönümünde “Mazhar Osman-Kapalı
Kutudaki Fırtına” adlı eserde kurgulandı. Kısa sürede çok
satanlar listesine giren kitap beşinci baskısına ulaştığında bazı
hekimlerce eleştirildi. Yazar Liz Behmoaras, kitap hakkındaki
sorularımızı yanıtlarken bazı noktalara da açıklık getirdi.
adamı için de böyle olmuş.
-Kitabınızda bir bilimadamı- mn özel yaşamına, özellikle cin selliğine abartılı bir yer verdiği niz yazıldı. Ne dersiniz?
- Kitapta cinsellik ön planda
denmesi beni sadece güldürü yor. Yaşadığımız çağda bir insa nın cinsel yaşamının, ne bileyim, yemeğe düşkünlüğü, sinema tutkusu gibi özelliklerinin yanı
sıra anlatılması kadar doğal ne olabilir? Kaldı ki, buna gerçekten çok az yer veri liyor. Karşı oluşumdan değil! Kahrama nınım yaşamında anlatılacak daha önem li olaylar bulduğum için... Cinsellik, bir Osmanlı erkeğinin Batıya tüm hayranlı ğına rağmen kimi hızlı değişimler karşı sında bocalaması ve bunun kadınlarla iliş kisine yansıması açısından birazcık deği nilmesi gereken bir konuydu, hepsi bu!
-Bir “mit”i yıktığınızı hiç düşündünüz mü?
- Aydınlar için zaafsız, kusursuz, özel
yaşamsız bir “mit” kavramı söz konusu olabilir mi? Aydın bir kişi bir “miti’i, ef sanesine hapsolmuş, boş bakan taştan bir heykeli kendine örnek alabilir mi? Ben buna inanmıyorum. Ayrıca bilimsel olma yan bir eserde bir insanın özel yaşamı meslek yaşamından soyutlanamaz.
-Size bir de intihal suçlamalan yönel tildi...Prof. Dr Tevfik Sağlam in kitabın dan...
- “intihal” , eserimin hiçbir yerinde ke
sinlikle yok. Yazarken, bir iki satırından dahi faydalandığım bütün kitap, dergi, makale ve yazılarınki gibi Tevfik Sağ- lam’ın “Nasıl Okudum” kitabı kaynakça bölümünde yer alıyor. Kitap bilimsel bir çalışma olmadığı için, edebiyatçı ve
tarih-kitabın hiçbir yerinde Tevfik Sağlam’m hayatı Mazhar O s man'ın hayatı gibi gösterilmiş değil. Aksine genç Mazhar O s man'ın, genelde siyasetten uzak duruşu ve iktidarla barı şıklığı vurgulanıyor... Ayrıca kendi yazılarında Mazhar O s man aynı hikâyeleri anlatıp, aynı hocaları da tasvir ediyor.
- Epey tarihsel yanlışınız da varmış...
- Kimileri önemli, kimileri önemsiz tıp
tarihi ve tıp terminolojisi hatalan vardı ki, bunlan, kitabı okumuş birçok doktor da farkına varmadığını itiraf ettiler. Bu hatalar beşinci baskı için düzeltildi. Sade ce tıp tarihine hizmet için bunca yanıp tu- r kitap çıkar çıkmaz tuşulsaydı, bu hatalar kita
gizlemeyi aklımdan geçirmedim. Üstelik kaynakça olarak kullandığım bütün ki taplardan aldığım tarihi bilgiler, kamu oyuna mal olmuş bilgilerdir; Örneğin “Nasıl Okudum”dan Askeri Tıbbiyebi nasının tasviri, efsaneleşmiş kimi hocala rın fiziksel görüntüleri, birkaç ilginç olay, Askeri Tıbbiye’nin genelinde egemen olan istibdata başkaldırı havası vs... Ama
Prof. Dr. Mazhar Osman, akıl hastanelerini ürkütücü ve esrarengiz yerler olmaktan kurtarıp Türk Psikiyatri tarihinde çığır açmıştı. Yukarıda Hastaların oluşturduğu Mehter Takımı bir etkinlik sırasında.
sıralanır, yayınevine ya da bana bildirilir di ve dört baskıda tekrarlanması böyle- ce önlenmiş olurdu.
- Son olarak...
- Son olarak şunu söyleyebilirim: Kita
bımı sevgiyle ve saygıyla yazdım, çünkü bence kahramanım buna layıktı. Onu iyi anlattım.
Bir Başarının Öyküsü
Mazhar Osman 1884 yılında Meriç Nehri kıyısındaki Sofulu’da doğdu. Ün lü ruh doktorunun İstanbul’daki serüve ni babasının “Haydi göreyim seni oğul. Çok başardı olacaksın” diyerek onu Üs küdar Mülk Idadisi’ne kaydettirdiği gün başladı. İdadi’yi birincilikle bitirdi. Mül kiye’de yüksek öğrenim görüp idare ada mı olmak istiyordu ancak burada sadece zengin çocukları okutulduğundan baba sının sözünü dinleyip hekim olmaya ka rar verdi. Askeri idadi mezunu olmayıp da Tıbbiye-i Askeriye’yi kazanan iki kişi den biri oldu. İhtisasım başka seçeneği ol madığından Akliye ve Asabiye dalında yaptı. O zaman da and etti: Mademki ka deri aldı ve ruhu tedavi etmekti, bunu en mükemmel
Mazhar Osman
birlikte anılacaktı. Oysa
minde akliye ve asabiye dersi “Mecnun iyileşmez hep mecnun kalır.” cümlesiyle başlardı. Akıl hastalarının iyileşmesi söz konusu değildi. Mazhar Osman ihtisası süresince, asis tanı olduğu Ra- şit Tahsin Ho- ca’nm İsviç re’ye gitmesi üzerine Gülha- ne’de klinik şe fi ve Askeri Tıbbiye’de ve kâleten mual lim muavini ol muştu. Sonra harp nevrozla rım incelemek ve tedavi etmek üzere M ake don) derilmıştı var ki hocalık yapuğı dönem de bile üç dört akıl hastasını onya ya gön-
erilmişti. Ne
bir arada görmemiş, onları dinlememişti. Toptaşı Bimarhanesi’ndeki hastalan göre bilmek için izin alması kolay olmadı. Top- taşı’na ilk girdiğinde kendisi için adeta cehennemin kapılarının aralandığına inanmıştı: Pislik ve dışkıların içinde ka derlerine terk edilmiş hastalar anadan doğma çıplak, bellerine demir zincir bağ lanmış bir haldeydi. Mazhar Osman o ce hennemle tanıştığının ilk günü ilerde bi- marhanede idareci olursa, bütün kapıla rı ardına dek açacağma, hastaları zincir lerinden kurtaracağına ve genç hekimle re, hastalan rahatça gözlemleme şansı ta nıyacağına and içti.
Delilik denen kaosu biraz olsun çöze bilmek için çok gözlem yaptı, çok okudu. Meşrutiyetin ilanıyla, bütün bilgi biriki mini kullanıp yazdığı Tababet-i Ruhiye adlı kitabının ilk cildini bastırdı. Ardın dan uzun zamandır hayalini kurduğu
dü-S
m Münih’teki kliniğinde altı ay staj yapma
ansını elde etti. Kraepelin’i çalışkanlığıy- a etkilemeyi başarmıştı. Bir Alman mes lektaşı “Siz bu çalışkanlığınızla adeta bi zim ‘Türk gibi tembel’ deyimimizi yalan lıyorsunuz” dediğinde öfkesini zor bastır dı. Yurda dönünce Galatasaray Sultani- yesi’nde hekimlik yaptı. Burada hayran olduğu Tevfik Fikret’le çalıştı. Çabaları sonucu mikroplu sular temizlenen, İstan bul halkı temiz suya kavuştu. Böylece he kimliğinin yanı sıra idareci ruhuyla top luma faydalı işler başarmanın kıvancını ilk defa yaşamış oldu. 1914’te Haseki Hastanesine klinik şefi olarak atandı. Ay nı yıl Birici Dünya Harbi başladı, Mazhar Osman binbaşı rütbesiyle Haydarpaşa Askeri Hastanesinde Asabiye Servisi Şe fi oldu. Akıl sağlığı konusunda verdiği “Şişli Konferansları” sayesinde ünü arttı. Dönemin aydınlarını sık sık bu konuşma ları dinlemeye davet ediyor, çoğu kimse ye imkansız gibi görünse de topluma “D e liler de pekâlâ ivi olabilirler” mesajım ve riyordu. Bundan dolayı Mazhar O s man'ın “medya”lardan faydalanmasını bilen ilk hekim olduğu da söylenebilir. Cumhuriyet dönemindeki çabaları sonu cu hastalar Toptaşı Bimarhanesi’nden Ba kırköy'de inşa edilen Emraz ı Akliye ve Asabiye hastanesine taşındı. Artık daha yaşanabilir bir mekânda, modern yön temlerle tedavi ediliyorlardı. Yıllar önce düşlediği gibi genç hekimlere hastanenin kapılarım ardına kadar açü, onlara teorik bilgilerin yanı sıra hastalarla iletişim kur mayı ve tedavi yöntemleri uygulamayı öğ retti. Ölümüne birkaç ay kala: “Biz hiç bir zaman güneş olamadık, sadece bir al dancı şafak...” sözleriyle helki de başka şartlar alanda çok daha başarılı olabilece ğini belirtmek istemişti. Öldüğünde has talardan biri: “Mazhar Osman öldü dedi ler. Hiç Mazhar Osman ölebilir mi? Bir zamanlar Atatürk için de aynı yalanı uy- durmuşlardti’diye itiraz etti.»
yates-mihaİmynet.com Mazhar Osman- Kapalı Kutudaki Fırtına/ Liz Behm oaras/ Remzi Kitabevi/ 432 s.
S A Y F A 18
C U M H U R İ Y E T K İ T A PS A Y I 62 4
Taha Toros Arşivi