• Sonuç bulunamadı

Bedri Baykam sergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bedri Baykam sergisi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TAKVİMDEN

i l i YAPRAK

BEDRİ BAYKAM SERGİSİ

B

EYOĞLUNDA Geııar galerisinde açılan ve «Hârika Ço­ cuk» olarak anılan sekiz yaşında Bedri Baykam’m evvel­ ki giin sergisini ziyaret ettim. Bunu galerinin merdiven­ lerine rağmen göze aldım. Çünkü bu mesele matbuatta ve sa­ nat mehafilinde hayli dedikoduya sebep oldu. Ben bu «dedi ki... dedim ki...» lerin münakaşasına girmeyeceğim. Ziyaret edece­ ğim bir resim sergisi var: Göreceğim ve bende husule getirdiği intibaı yazacağım.

Galerinin salonlarına inmeden holde Bedri’nin pederiyle karşılaştım. Pek nâzik, çelebi bir zat... îşi olduğu İçin bulu- namıyacağını söyleyerek i'tizar etti.

Hârika çocuğun eserleri, hole ve merdiven sahanlıklarına asılmıştı.

Bu yavrucak sekiz yaşındadır ve yaptığı eserler beyaz kâ­ ğıtlar üzerine gelişigüzel at, kızılderili, muharebe resimleridir. Bunlar bir çocuk muhayyelesinin ifade kudreti olmayan şekil­ lerden ibarettir. Meselâ bir kızılderilinin attığı ok mesafe mef­ humuna göre bir tenasüp ifade etmiyor. Okun demereni ve ka­ natlan ok sür’atine rağmen büyüyor ve uzayor.

Sonra bütün resimlerde hâkim olan ruh çocuğumsudur. Ama denilecek ki:

— Bedri Baykam hârika bir çocuktur.

Hayır, resimde hârika çocuk olmaz, musikide olur. Meselâ İdil Biret hârika çocuktu, dört yaşında iken mükemmel su­ rette piyanoda «Beethoven» i çalıyordu.

Eğer bu mikyası resme tatbik edecek olursak Bedri Bay­ kam’m Rafael gibi bir tablo yapması lâzım.

Halbuki onun bütün hârikalığı her çocuğun yapabileceği şekillerin kâğıt üzerine tesbitinden ibarettir.

Bütün dünyaca tanınmış desinatör Sem, çocukken Biya- ritz’de kundura boyacısı idi. Sokakta topladığı boş sigara pa­ ketlerinin arkasına bamya kadar bir kurşun kalemi ile (siluet) 1er çizerdi. Birkaç çizgi ile yaptığı resimler, herkesin takdirini kazanıyordu, fakat ona hiç kimse hârika çocuk dememiştir.

Sanat tarihi tetkik edilirse resimde «Hârika Çocuk» diye bir kayda tesadüf edilemez.

Tabiat çizgilerini beyaz bir safhaya nakledebilmeğe «istidat kudreti» derler, fakat «hârika» demezler.

Kaldı ki bu çok sevimli yavrucak bu kadarını dahi bir mü­ şahedenin kuvvetli bir intibaı olarak yapamamıştır. Meselâ bir resim gördüm ki havan toplarının gülleleri havada çarpış­ maktadır. Harbe giden bir ordu. Karagöz perdesinde göster­ melik şeklinde sıralanan şekerci külahlarını bir karınca inti­ zamı île tırmanmaktadır.

Ya serginin bir duvarını süsleyen Avrupa ve Amerika mat­ buatının medh ü senaları?

Garbın resim sanatı havası içinde yaşayanlar bilirler ki gazetelerde görülen bu kasidelerin sanat kefesinde zannolun- duğu kadar ağırlığı yoktur.

Ben, Bedri Baykam’m sergisine gittiğim zaman bana hâri- kalık unvanını müdafaa edecek eserler görmek ümidiyle git­ tim ve açık söyliyeyim: Hiçbir şey bulamadım.

Boş bîr çerçeve ile pirinin huzuruna çıkan bir sanatkâra Bormuşlar:

— Bu nedir?

— Bu, demiş, Musa'nın Kızıldenizi geçişidir. — Musa nerede? — Geçti. — Firavun nerede? — Geliyor. — Kızıideniz nerede? — Çekildi.

i p SJ9C¿

Istanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi

■ M O M

Referanslar

Benzer Belgeler

Kanımızca da bu otuz dakika şöyle kazanılablllr Dakikalar alan gereksiz özetlerden vazgeçerek; ha­ berleri şimdiki gibi pramlt biçiminde değil, az - öz

çesine çeviren çok sayıda çelenk için­ de, eski parti başkaplan ve millet­ vekilleri Ue Başbakan Turgut Özal, SOD EP Genel Başkanı Erdal İnö­. nü, TBMM

“ Yunanlıların bizim hakkımızdaki temayülleri nelerdir diye, o zaman be­ ni görevlendirdi Mustafa Kemal Paşa.. Bu gizli

Türkçe oruç ayı deriz Ahmet Vefik Paşa’nın “ Lehçe-i Osmanî” adındaki lügat kitabında oruç kelimesinin aslının “ oruz” olduğu, belki de Farsça “ rûze”

Arsıulusal cihanda teknik politik, eko­ nomik ve sair bütün işler için çıkan fikir­ ler, vesikalar, yapılan fevkalâde fihris- lere, lügatlere rağmen böyle

Fakat ümitsiz aşkı tasvir e- den (Werther) i yazınca o ümit­ siz aşktan lıalâs olan Goethe gi­ bi, Mahmut Yesarî engin sefaleti tasvir eden romanla o

Bir gün konuşulurken Enver Pa­ şa için “ Germanofl!!” demişler, ya­ ni Alman yanlısı, Maliye Nazırı Ca- vit Bey için “ Francöfil” demişler,

Bir ara, Eyüboğlünu gördüm, koşa­ rak, Genel Kurul salonuna giriyordu, durumu anlat­ tım, yoklamaya yetişecekti, «ben sizi ararım» dedi ve hemen salona