• Sonuç bulunamadı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TURİZME ETKİLERİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR UYGULAMA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TURİZME ETKİLERİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR UYGULAMA"

Copied!
135
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BAŞLIK SAYFASI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TURİZM İŞLETMECİLİĞİ EĞİTİM ANABİLİM DALI

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TURİZME ETKİLERİ:

KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR UYGULAMA

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan

Burhan SEVİM

Danışman

Prof. Dr. Kurban ÜNLÜÖNEN

(2)

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI

Burhan SEVİM’in İklim Değişikliğinin Turizme Etkileri: Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama başlıklı tezi 11.12.2009 tarihinde, jürimiz tarafından Turizm İşletmeciliği Eğitimi Anabilim dalında Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Başkan): Prof. Dr. Azize TUNÇ HUSSEIN ………...

Üye (Tez Danışmanı): Prof. Dr. Kurban ÜNLÜÖNEN ………...

Üye: Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU ………...

Üye: Doç. Dr. Alptekin SÖKMEN ………...

(3)

ÖNSÖZ

Bu araştırmanın her safhasını titizlikle inceleyen, her konuda bana rehberlik yapan, daima örnek aldığım ve alacağım danışman hocam Sayın Prof. Dr. Kurban ÜNLÜÖNEN’e saygılarımı sunarak teşekkür ederim. Tezin tamamlanması sürecinde hazırlanan tez izleme raporlarına ilgileri ve değerli katkılarından dolayı tez izleme komitesi üyelerinden Sayın Prof. Dr. Azize TUNÇ HUSSEIN ve Sayın Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU hocalarıma teşekkür ederim.

Beni bu konuda çalışmaya teşvik eden, tezin fen bilimleri ile ilgili alanlarında desteğini benden esirgemeyen çok kıymetli dostum ve meslektaşım Öğr. Gör. Özgür ZEYDAN’a, araştırmanın istatistiksel analizlerinin hazırlanmasında çok kıymetli vaktini ayırarak yardımlarını esirgemeyen Öğr. Gör. Dr. Sıddık ARSLAN’a çok teşekkür ederim.

Anketlerin dağıtımı sırasında her türlü desteği sağlayan değerli dostum Mardan Palace Eğitim Müdürü Şükrü Timur SARAÇ’a, AKTOB’a ve ankete kıymetli fikirleriyle katılım yapan tüm işletme yöneticilerine teşekkürü bir borç bilirim.

Bana her zaman sabır gösteren, maddi manevi daima yanımda olan sevgili eşime ve aileme sonsuz teşekkür ederim.

Burhan SEVİM

(4)

ÖZET

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TURİZME ETKİLERİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR UYGULAMA

SEVİM, Burhan

Doktora, Turizm İşletmeciliği Eğitimi Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Kurban ÜNLÜÖNEN

Kasım-2009 135 Sayfa

Bu araştırmada 21. yüzyılın en önemli çevre sorunlarından biri olan iklim değişikliği konusu turizm sektörü açısından değerlendirilmiştir. Araştırmanın temel amacı, iklim değişikliğinin turizm sektöründe meydana getirdiği etkileri ortaya koyarak bu etkileri azaltmak veya ortadan kaldırmak için alınabilecek tedbirleri belirlemeye çalışmaktır.

Araştırmada, geçmişte başlayan ve halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle değerlendirmeyi amaçlayan betimsel yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın uygulama alanı olarak Antalya ili seçilmiştir. Burada faaliyet gösteren 4 ve 5 yıldızlı oteller ile 1. sınıf (5 yıldızlı) ve 2. sınıf (4 yıldızlı) tatil köyleri araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Araştırma evrenini oluşturan 326 işletmenin her birinden bir yöneticiye ulaşılması hedeflenmiştir. Araştırma, bu yöneticiler üzerinde anket tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçları, frekans analizi, t testi, ki-kare (χ2)ve ANOVA testi ile değerlendirilmiştir. Anlamlılık düzeyi, 0,05 olarak kabul edilmiş ve sonuçlar buna göre yorumlanmıştır.

Araştırmada elde edilen bulgular, konaklama işletmelerinin büyük bir kısmının iklim değişikliğinden etkilendiklerini göstermektedir. Yöneticiler, son yıllarda özellikle elektrik kesintileri ve kuraklığa bağlı su sıkıntılarından önemli oranda etkilendiklerini belirtmişlerdir. Buna rağmen iklim değişikliğine karşı tesislerin yalnızca yarısının tedbir aldığı, diğer yarısının ise konuyla ilgili bir çalışmasının olmadığı anlaşılmıştır. Tedbir alan işletmelerin aldığı önlemlerin dağılımları incelendiğinde de alınan tedbirlerin bazı temel önlemlerde yoğunlaştığı ve işletmelerin büyük kısmının henüz bir çevre politikası ve eylem planına sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Oysa turizm sektörünün geleceği açısından konunun daha ciddi ele alınması ve somut çalışmalar yapılması gerekmektedir.

(5)

ABSTRACT

THE EFFECTS OF CLIMATE CHANGE TO TOURISM AN APPLICATION IN ACCOMMODATION ESTABLISHMENT

SEVİM, Burhan

Doctorate, Department of Tourism Management Education Thesis Supervisor: Prof. Dr. Kurban ÜNLÜÖNEN

November, 2009 135 Page

In this study, climate change, which is one of the most important environmental problems of 21st century, is examined in terms of tourist industry. The main goal of the study is to lessen the effects of climate change on tourist industry by introducing them or try to decide the measures that can be taken to abolish these effects.

In the study, the descriptive methodology, which aims to assess a case that started in the past and still exists as it is, was used. Antalya was selected as the case study place. The total field under survey is the 4 and 5-stars hotels with 1st class (5 stars) and 2nd class (4 stars) holiday resorts. It was aimed to contact to each out of 326 managers that constitute the total field under survey. The questionnaire technique was used on these managers to collect data for the study. The collected data was analyzed by using frequency analysis, t test, chi square and ANOVA tests. The significance level was accepted as 0,05 and the results were evaluated according to it.

The results of the study showed that the majority of the tourist accommodations were affected from climate change.The managers indicated that they were especially affected by power cut and water shortage connected to drought. Nevertheless, it was understood that only half of the managements took measures against climate change and the other half did nothing about the subject. When the ranges of measures that are taken by the managements were examined, it was seen that these measures were focused on some basic precautions and majority of managements hadn't had an environmental policy and an action plan yet.

(6)

İÇİNDEKİLER

BAŞLIK SAYFASI ... İ

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ... İİ

ÖNSÖZ ... İİİ

ÖZET ... İV

ABSTRACT ... V

İÇİNDEKİLER ... Vİ

TABLOLAR LİSTESİ ... Vİİİ

ŞEKİLLER LİSTESİ ... X

KISALTMALAR LİSTESİ ... Xİ

Sera Gazı Kısaltmaları ... xi

Ölçü Birimleri Kısaltmaları ... xii

1.

GİRİŞ ... 1

1.1. Araştırma Problemi ... 5

1.2. Araştırmanın Amacı ... 6

1.3. Araştırmanın Önemi ... 9

1.4. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları ... 14

1.5. Varsayımlar ... 16

1.6. Terimlerin Tanımlanması ... 17

2.

KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 19

2.1. Sera Etkisi ve Sera Gazları ... 19

2.2. Küresel Isınma ... 27

2.3. İklim Değişikliği ... 32

2.3.1. İklim Değişikliği Senaryoları ... 35

2.3.1.1. Sıcaklık Değişimi ve Deniz Seviyesinin Yükselmesi Öngörüleri . 37 2.3.2. İklim Değişikliğinin Etkileri ... 38

2.3.3. İklim Değişikliği Turizm İlişkisi ... 39

2.3.3.1. Turizmin İklim Değişikliğine Etkileri ... 40

2.3.3.2. İklim Değişikliğinin Turizme Etkileri ... 44

2.3.3.3. İklim Değişikliğinin Kitle Turizmi Üzerine Etkileri ... 47

2.3.4. Türkiye’deki Uygulamalar ... 58

2.3.4.1. Yeşil Yıldız ... 60

(7)

3.

YÖNTEM ... 65

3.1. Araştırma Modeli ... 65 3.2. Evren ve Örneklem ... 66 3.3. Verilerin Toplanması ... 68 3.4. Verilerin Analizi ... 70

4.

BULGULAR VE YORUMLAR ... 72

4.1. Araştırmaya Katılan Konaklama İşletme Yöneticilerinin Bireysel Özelliklerine İlişkin Bulgular ... 72

4.2. Araştırmaya Dahil Konaklama İşletmelerine Yönelik Bulgular ... 73

4.3. Araştırmaya Dahil Konaklama İşletmelerinin İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Alma Durumları ve Tedbirlerin Dağılımına İlişkin Bulgular ... 75

4.4. İklim Değişikliğinin Turizm Sektörüne Etkileri ve Alınacak Tedbirlere İlişkin Katılımcıların Görüşlerine İlişkin Bulgular ... 84

4.5. İklim Değişikliğinin Turizm Sektörüne Etkileri ve Alınacak Tedbirlere Yönelik Katılımcı Görüşlerine İlişkin İstatistiksel Testler ... 93

5.

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 101

KAYNAKÇA ... 110

EKLER ... 121

(8)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1. Küresel Isınmada Etkili Olan Sera Gazları ve Özellikleri ... 34

Tablo 2.2. Antropojenik Sera Gazları ve Emisyon Kaynakları ... 35

Tablo 2.3. Ekosistemlere ve Sektörlere Göre Küresel Karbon Dengesi ... 40

Tablo 2.4. Emisyon Senaryolarına Göre 2090 – 2099 Yıllarındaki Sıcaklık Değişimleri ve Deniz Seviyesindeki Yükselme ... 49

Tablo 2.5. 2005 Yılı İtibariyle Uluslararası Turizmden Kaynaklanan CO2 Emisyonları ... 52

Tablo 2.6. İklim Değişikliğinin Temel Uluslararası Seyahat Hareketleri Üzerindeki Muhtemel Etkileri ... 62

Tablo 3.1. Antalya İlinde Faaliyet Gösteren 4 ve 5 Yıldızlı Otel İşletmeleri İle 1. Sınıf (5 Yıldızlı) ve 2. Sınıf (4 Yıldızlı) Tatil Köylerinin Dağılımı ... 79

Tablo 3.2. Ankette Yer Alan Boyutlar ile Bunlara İlişkin Yargı Sayısı ve Anketteki Sıra Numaraları ... 81

Tablo 4.1. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Bireysel Özellikleri ... 84

Tablo 4.2. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Özellikleri ... 86

Tablo 4.3. İşletmelerin Gruplandırılmış Bölgesel Dağılımları ... 86

Tablo 4.4. İşletmelerin İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Alma Durumları ... 87

Tablo 4.5. İşletmenin Türü İle İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Alma Durumları Arasındaki İlişki ... 88

Tablo 4.6. İşletmelerin Faaliyette Bulunduğu Bölgeler ile İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Alma Durumları Arasındaki İlişki ... 88

Tablo 4.7. Katılımcıların Turizm Eğitimi Alma Durumları ile İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Almaları Arasındaki İlişki ... 89

Tablo 4.8. İşletmelerin İklim Değişikliğine Karşı Önlem Almaları ile Yöneticilerin Eğitim Düzeyi Arasındaki İlişki ... 89

Tablo 4.9. İşletmelerin İklim Değişikliğine Karşı Aldığı Tedbirlerin Dağılımları ... 90

Tablo 4.10. İklim Değişikliğine Karşı Tedbir Alan İşletmelerin Aldığı Tedbirlerin İşletme Türüne Göre Dağılımı ... 93

Tablo 4.11. Araştırmaya Katılanların İklim Değişikliğinin Konaklama İşletmelerine Etkilerini Ölçmeye Yönelik İfadelere Katılım Düzeyleri ile İlgili Frekans, Yüzde, Aritmetik Ortalama ve Standart Sapmaları ... 97

(9)

Tablo 4.12. Araştırmaya Katılanların İklim Değişikliğine Karşı Alınabilecek Tedbirlere İlişkin İfadelere Katılım Düzeyleri ile İlgili Frekans, Yüzde, Aritmetik Ortalama ve Standart Sapmaları ... 99 Tablo 4.13. Araştırmaya Katılanların İklim Değişikliğine İlişkin Olumsuz İfadelere

Katılım Düzeyleri ile İlgili Frekans, Yüzde, Aritmetik Ortalama ve

Standart Sapmaları ... 103 Tablo 4.14. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Cinsiyetlerine Göre Boyutları

Değerlendirmelerinde Görülen Düşünce Farklılıkları ... 105 Tablo 4.15. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Turizm Eğitimi Alma Durumlarına

Göre Boyutları Değerlendirmelerinde Görülen Düşünce Farklılıkları ... 106 Tablo 4.16. Araştırmaya Katılan Yöneticilerden İklim Değişikliğine Karşı

Tedbir Alanlarla Almayanların Boyutları Değerlendirmeleri Arasındaki Farklılıklar ... 106 Tablo 4.17. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre

Boyutları Değerlendirmelerinde Görülen Düşünce Farklılıkları ... 107 Tablo 4.18. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin İşletmedeki Görevlerine Göre

Boyutları Değerlendirmelerinde Görülen Düşünce Farklılıkları ... 107 Tablo 4.19. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin İşletmedeki Görevlerine Göre

Boyutları Değerlendirmeleri Sonucu Ortaya Çıkan Farklılıkların

Kaynakları ... 108 Tablo 4.20. İşletmelerin Türüne Göre Boyutların Değerlendirilmesinde Ortaya

Çıkan Farklılıklar ... 109 Tablo 4.21. İşletmelerin Türüne Göre Boyutların Değerlendirilmesinde Ortaya

Çıkan Farklılıkların Kaynakları ... 110 Tablo 4.22. İşletmelerin Faaliyet Bölgelerine Göre Boyutların Değerlendirilmesinde

(10)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 2.1. Atmosferin Sera Etkisi ... 32

Şekil 2.2. 1990–2004 Yılları Arasında Toplam Sera Gazı Emisyonları ... 37

Şekil 2.3. Sera Gazı Emisyonları ve Tutulumlarının 1990–2004 Yılları Arasında Sektörlere Göre Dağılımı ... 38

Şekil 2.4. 2004 Yılı Sera Gazı Emisyonları ve Yutaklarının Değerlendirmesi ... 39

Şekil 2.5. Küresel Karbon Döngüsü ve İnsan Kaynaklı Sera Gazı Salımlarının Küresel Karbon Dengesinde Yaptığı Değişiklikler ... 41

Şekil 2.6. 1860’dan İtibaren Küresel Ortalama Sıcaklıklar ... 43

Şekil 2.7. Milankovitch Döngüleri ... 44

Şekil 2.8. SRES Senaryo Grupları ... 48

Şekil 2.9. Küresel Ortalama Sıcaklık Artışlarına Karşılık Sektörlerin Fayda-Zararları ... 51

Şekil 2.10. Turizm ile İklim Değişikliği Arasındaki Çift Yönlü İlişki ... 52

Şekil 2.11. Çeşitli Turizm Alt Sektörlerinin CO2 Emisyonlarına Katkısı ... 53

Şekil 2.12. Her Şeyin Aynen Devam Etmesi Senaryosuna Göre CO2 Emisyonları ... 54

Şekil 2.13. Ulaştırma Sektörü Kaynaklı Toplam CO2 Emisyonları ... 54

Şekil 2.14. Küresel Isınan Dünyada İklim Değişikliğinin Turizme Etkileri ... 57

Şekil 2.15. Bruun Kuralı ... 59

Şekil 2.16. İklim Değişikliğinin Turizm Destinasyonlarına Etkilerinin Coğrafi Dağılımı ... 65

Şekil 2.17. 1961–1990 Arası Temmuz Ayı Ortalama En Yüksek Sıcaklıkları ... 66

Şekil 2.18. A2 Senaryosuna Göre Uyarlanmış 2071–2100 Yılları Arası Temmuz Ayı Ortalama En Yüksek Sıcaklıkları ... 67

Şekil 2.19. B2 Senaryosuna Göre Uyarlanmış 2071–2100 Yılları Arası Temmuz Ayı Ortalama En Yüksek Sıcaklıkları ... 68

Şekil 2.20. Yaz Sıcaklıklarındaki Değişiklik Tahminleri ... 69

(11)

KISALTMALAR LİSTESİ

AB Avrupa Birliği (European Union)

AKTOB Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği ÇOB Çevre ve Orman Bakanlığı

IPCC Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change)

KTB Kültür ve Turizm Bakanlığı

OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Organisation for Economic Co-operation and Development)

SRES IPCC Emisyon Senaryoları Özel Raporu (Special Report on Emission Scenarios)

TÜROFED Türkiye Otelciler Federasyonu

TTYD Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği UN Birleşmiş Milletler (United Nations)

UNEP Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme)

UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development Programme)

UNFCCC İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change)

USEPA Amerikan Çevre Koruma Örgütü (United States Environmental Protection Agency)

WHO Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization)

WMO Dünya Meteoroloji Örgütü (World Meteorological Organization) WTO Dünya Turizm Örgütü (World Tourism Organization)

Sera Gazı Kısaltmaları

C Karbon CO2 Karbondioksit

CO Karbon monoksit CH4 Metan

(12)

HFCS Hidroflorokarbonlar CFCS Kloroflorokarbonlar HCFCS Hidrokloroflorokarbonlar H2O Su buharı N2O Diazot monoksit NOX Azot oksitler O3 Ozon PFCS Perflorokarbonlar SF6 Kükürt hekzaflorid Ölçü Birimleri Kısaltmaları Mt Milyar ton

ppb Hacim olarak milyarda bir ppm Hacim olarak milyonda bir ppt Hacim olarak trilyonda bir

(13)

1. GİRİŞ

Sanayi devriminin ardından toplumların refah seviyeleri ve insanların yaşam kaliteleri gün geçtikçe artmıştır. Bu artış, 20. yüzyılda yüksek oranlarda enerji ve hammadde ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Isınma, ulaşım ve enerji üretimi gibi faaliyetleri gerçekleştirebilmek için kullanılan kömür ve petrol ağırlıklı yakıtlar (fosil yakıtlar) çevre sorunlarının başlıca sebebi olmuştur. Bu yakıtların yanma işlemleri sonucu büyük miktarda karbondioksit (CO2) kontrolsüz bir şekilde atmosfere salınarak

atmosferin doğal sera etkisini kuvvetlendirmiş, bu da atmosferin ısı tutma kapasitesini yükseltmiştir.

Bu yükselişe ek olarak orman alanlarının tahrip edilmesi, arazi kullanımındaki değişiklikler gibi insan etkinlikleri ile ekonomik ve demografik büyüme gibi sebeplerden dolayı sera gazlarını emen alanlar azalmış ve tüm bunlar küresel ısınma olarak adlandırılan soruna yol açmıştır (İncecik, 2007, s.29).

Küresel ısınma süreci iklimlerde değişikliklere de sebep olmaktadır. İklimlerin değişimi ise sağlıktan tarıma, enerjiden turizme kadar pek çok sektörü etkilemeye başlamıştır ve etkilemeye de devam edeceği görülmektedir.

Atmosferde artan CO2 birikiminin değişmesine bağlı olarak iklimin değişebilme

olasılığı, ilk kez 1896 yılında Nobel Ödüllü İsveçli Kimyacı S. Arrhenius tarafından öngörülmüştür (Muslu, 2000, s.96). O zamandan beri bilim adamlarının konuyla ilgili çalışmaları devam etmiştir. Ancak konunun, küresel düzeyde politik olarak gündeme gelmesi 1970’li yılların sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Bu aşamada konunun tarihsel gelişimi küresel politik düzeyde ortaya konulmaya çalışılacaktır. Araştırmanın temelini oluşturan “Küresel Isınma” ve “İklim Değişikliği” kavramları ise ikinci bölümde açıklanacaktır.

Dünya Meteoroloji Örgütü (World Meteorological Organization - WMO) öncülüğünde 12–23 Şubat 1979 tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenen I. Dünya İklim Konferansı’nda, toplumun temel enerji kaynağı olan fosil yakıt kullanımı ve orman alanlarının hızla tahrip edilmesi ile atmosferdeki CO2 birikiminin artacağı

(14)

öngörülmüştür. Ayrıca bu artışın uzun süreli iklim değişikliklerine sebep olabileceği belirtilerek, söz konusu sorunun çözümü için uluslararası düzeyde ilk adım atılmıştır (WMO, 2002).

I. Dünya İklim Konferansı’ndan, 1992 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’na kadar geçen on üç yıllık zaman diliminde, küresel iklim değişikliği sorununa uluslararası düzeyde siyasi seçenekler sunarak çözüm bulabilmek için WMO, Birleşmiş Milletler (United Nations - UN) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme - UNEP) gibi örgütler tarafından birçok toplantı ve konferans düzenlenmiştir.

Bu çalışmalar, 3–14 Haziran 1992 tarihleri arasında Brezilya’nın başkenti Rio de Janerio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) ile sonuçlanmıştır. UNFCCC’nin 23. maddesinin 1. paragrafına göre yürürlüğe girmesi, 50 ülkenin onayından 90 gün sonra 21 Mart 1994 tarihinde gerçekleşmiştir. UNFCCC (2009) verilerine göre, sözleşmenin tarafları arasında Türkiye dâhil 196 ülke ve Avrupa Birliği (European Union - EU) bulunmaktadır (http://unfccc.int/, Erişim tarihi: 16 Ekim 2009).

Atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önleme ve toplam CO2 emisyonlarını 2000

yılına kadar 1990 yılı seviyesinde tutma amacını taşıyan UNFCCC, sorun için alınması gereken önlemlerin genel bir çerçevesini çizmekte, fakat taraf ülkelere bağlayıcı emisyon hedefleri koymamaktadır.

Sözleşmenin temel ilkeleri ise (Öztürk, 2007);

• İklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk alanına uygun olarak korunması,

• İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel koşullarının dikkate alınması,

(15)

• İklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması,

• Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına entegre edilmesi,

• Alınan karşı önlemlerin keyfi, haksız, ayırımcı veya uluslararası ticarete gizli bir kısıtlama oluşturmayacak nitelikte olmasıdır.

UNFCCC hükümlerine göre, UNFCCC’nin en yüksek karar verme organı olarak Taraflar Konferansı oluşturulmuştur. Taraflar Konferansı, UNFCCC’ye taraf olan veya taraf olma niyeti gösteren ülkelerin her yıl, yılda bir kere toplandıkları ve sözleşme ile ilgili kararların alındığı bir konferanstır. Taraflar Konferansının ilki 1995 yılında Berlin’de, ikincisi ise 1996 yılında Cenevre’de gerçekleştirilmiştir. Her iki Taraflar Konferansında da ülkeler, UNFCCC’nin birincil yükümlülüğü olan gönüllü emisyon azaltım hedefinin, sorunun çözümü için etkili ve adil olmadığını tartışmışlardır. Etkili ve adil bir çözüm için, hem sorunun oluşumundaki katkıları, hem de sorunun çözümü için gerekli olan ekonomik ve teknolojik olanaklara sahip olmaları bakımından, gelişmiş ülkeler için bağlayıcı emisyon azaltım hedefleri olan bir protokol veya yasal bir düzenlemenin gerekli olduğunu belirtmişlerdir.

Yaklaşık iki yıl süren çalışmalar sonucunda, Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleştirilen 3. Taraflar Konferansında yaptırımları zayıf olan UNFCCC’ye karşılık daha önemli yaptırımlar getiren Kyoto Protokolü 1–11 Aralık 1997 tarihleri arasında imzaya açılmıştır.

Protokol, gelişmiş ülkelere, belirlenen altı sera gazı (CO2, Metan (CH4),

Diazotmonoksit (N2O), Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perflorokarbonlar (PFCs) ve

Kükürt hekzaflorid (SF6)) emisyonlarını azaltma yükümlülüğü vermektedir.

UNFCCC’de sera gazı salımlarının 2000 yılında 1990 yılı seviyelerinde tutulması öngörülürken, Kyoto Protokolü’nde ilk uygulama dönemi olan 2008–2012 döneminde 1990 yılına göre en az %5 azaltılması hükmü bulunmaktadır.

(16)

İklim değişikliği sorunu ile ilgili uluslararası çabalar için genel bir çerçeve sunan UNFCCC’yi, ülkeler düzeyinde bireysel salınım sınırlamaları getirerek detaylandıran Kyoto Protokolünün yürürlüğe girebilmesi için, 1990 yılı toplam sera gazı emisyonunun en az %55’inden sorumlu, aralarında gelişmiş ülkelerin de bulunduğu UNFCCC’ye taraf olan en az 55 ülkenin onayını alması ve bunun üzerinden 90 gün geçmesi gerekmektedir. 22 Ekim 2004 tarihinde protokolü onaylayan 136. ülke olarak Rusya’nın da katılımıyla, protokolü onaylayan ülkelerin toplam sera gazı salımları 1990 yılı toplam sera gazı salımlarının %61.6’sına ulaşmıştır. Böylece protokolün yürürlüğe girebilmesi için gerekli emisyon salımlarının en az %55’inden sorumlu ülkelerin bir araya gelme şartı sağlanmış ve protokol 90 gün sonra 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Öztürk, 2007; Tüzüner, 2007, s.6).

Türkiye, sözleşmenin amacını benimsemesine ve sürece dâhil olmak istemesine rağmen, sözleşmeye o günün koşullarında taraf olması durumunda sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine indirmekle yükümlü olması ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) üye ülkeler arasında yer aldığı için de gelişmekte olan ülkelere ekonomik ve teknolojik yardımda bulunma yükümlülüğü olması nedeniyle 2003 yılına kadar UNFCCC’yi imzalamamıştır (TTGV, 2002).

21 Ekim 2003 tarihli ve 4990 sayılı kanunla Türkiye de sözleşmeye taraf olmuştur. Bu kanun, 18 Aralık 2003 tarih ve 25266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Böylece Türkiye 24 Mayıs 2004 tarihinde, 189. ülke olarak UNFCCC’ye taraf olmuştur (http://unfccc.int/, Erişim tarihi: 16 Haziran 2008).

Türkiye, UNFCCC’ye taraf olmasıyla, hukuken Kyoto Protokolü’ne de taraf olma hakkını elde etmiştir. Türkiye’nin Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı 5 Şubat 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilmiştir. Bu sayede Türkiye, protokole taraf ülkelerin oluşturduğu çalışma gruplarına da katılma imkânına kavuşmuştur.

Kyoto Protokolü ilk yükümlülük dönemi olarak 2008–2012 periyodu için alınacak sera gazı salımı azaltım veya sınırlama taahhüdünü içermektedir. 2013 yılından itibaren yeni bir rejim başlayacak olup, ülkelerin üstleneceği sorumlulukların Aralık 2009’da Kopenhag’da yapılacak 15. Taraflar Toplantısında belirlenmesi

(17)

hedeflenmektedir. Türkiye, Kyoto Protokolüne taraf olarak 2013’ten itibaren uygulanacak iklim değişikliği kontrolü rejimine taraf olma imkânına da kavuşmuştur (http://www.cevreorman.gov.tr, Erişim Tarihi: 22 Şubat 2009).

İklim değişikliğinin enerji, ulaştırma, ormancılık gibi ekonominin önemli sektörleri üzerindeki etkileri düşünüldüğünde Türkiye’nin protokole taraf olmasıyla alınacak tedbirlerle bu sektörlerde meydana gelebilecek etkinin en aza indirilebileceği anlaşılmaktadır.

Türkiye ekonomisi için önemli sektörlerden biri de turizmdir. Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan ve turizmden milyarlarca dolar gelir elde eden Türkiye, iklim değişikliği konusundaki çalışmalarıyla bu sektörün sürdürülebilirliği adına da önemli adımlar atmış olacaktır. Dünya Turizm Örgütü (World Tourism Organization - WTO) de turizmin sürdürülebilir kalkınmaya katkısıyla ilgilenen tüm hükümetleri, başta Kyoto Protokolü olmak üzere iklim değişikliğinin etkilerinin oluşmasını ve yayılmasını engelleyecek çözümler içeren her türlü uluslararası ve çok taraflı beyanname ve sözleşmeyi imzalamaya davet etmiştir (WTO, 2003a). Türkiye, 2009 yılı başında aldığı protokole taraf olma kararıyla WTO’nun bu davetine de uymuş olmaktadır.

1.1. Araştırma Problemi

Buraya kadar genellikle iklim değişikliği konusunun küresel ölçekte nasıl değerlendirildiği, kronolojik bir sıra ile ortaya konulmaya çalışıldı. Bu esnada genelden özele gidilerek küresel politik aktörlerin yaptığı çalışmalardan Türkiye’de yapılan çalışmalara doğru bir geçiş yapıldı. Çalışmanın esasının teşkil eden “İklim Değişikliği” ile ilgili kavramlar ise ikinci bölümde Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve içerisinde detaylı olarak açıklanmaktadır.

İklim, çevre ve turizm, ortak bir ilişkiyi simgeleyen kavramlardır. Çevre bir turizm kaynağı olma özelliğini taşırken, turizmin de çevreye önemli etkileri olmaktadır. Dolayısıyla turizmin var olması için, çevrenin yaşamasının gerekliliği ortadadır. Çevrenin yaşayabilmesi de iklimsel değişimlere bağlı olmaktadır (Yağcı, 2000, s.45). Turizmin çevre üzerindeki etkilerinin büyük kısmı, doğada var olan verilerin

(18)

sergilenmesi veya sunulması ile gerçekleşmektedir. Buna karşın gerçekleşen turizm faaliyetleri fiziksel çevre üzerinde çeşitli şekillerde etki göstermektedir. Bu etkiler, doğal ve tarihi çevrenin tahribatı şeklinde olabileceği gibi, onların kazanılmasına yönelik ciddi önlemlerin alınması şeklinde olumlu yönde de olabilmektedir (Akoğlan ve Kozak, 1996, s.26).

İklim, çevre ve turizm bir zinciri oluşturan halkalar olarak düşünüldüğünde, herhangi birinde oluşan olumlu ya da olumsuz etki, diğer bileşenleri de hızla etkilemektedir. Ayrıca birçok turizm çeşidi, iklim koşullarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan tercihlerine bağlı olarak da değişim göstermektedir.

Turizmin gelişmesindeki önemli bir unsur doğal çekiciliktir. Doğal çekicilik, nadir olma ve ilgi uyandırma ile özdeşleşmektedir. İlginin düzeyini ulaşılabilirlik ve güvenli olması doğrudan etkilemektedir. Bu koşullar altında yapılmakta olan turizm çeşitleri; deniz turizmi, kış turizmi, sağlık turizmi (ılıca, kaplıca, vb), yayla turizmi, dağ turizmi, spor turizmi (kış sporları, golf, atlı doğa yürüyüşü, yamaç paraşütü, tırmanma, rüzgar sörfü, su altı dalış, sportif balıkçılık, rafting, vb.), mağara turizmi, kamp ve karavan turizmi, yaban hayatı inceleme (kuş gözlemciliği, bitki inceleme, vb.) sıralanabilmektedir (Akıncı Kesim vd., 2007, s.465).

Turizmin temel hammaddesinin iklim öğeleri olması sebebiyle mevsimsel sıcaklıkların değişmesinin kış turizmi başta olmak üzere pek çok turizm türünü etkileyeceği düşünülmektedir. Bu araştırma, konuyla ilgili öngörüleri daha ayrıntılı inceleyip konuyu Türkiye turizminin geleceği açısından ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

Araştırmalar bir veya birden çok amaç göz önüne alınarak hazırlanmaktadır. Her araştırma için bu amaç veya amaçların varlığı, o araştırmanın bilimsel olarak değerini ortaya koyan ölçütlerdendir.

Araştırmacının, bilimsel düşünce yönteminin ışığı altında, olgulara dönük olarak ve sistematik bir şekilde araştırmasını gerçekleştirmesi gerekir. Bu araştırmanın temel

(19)

amacı da, iklim değişikliğinin turizm sektörüne etkilerini Antalya’da faaliyet gösteren 4 ve 5 yıldızlı oteller ile 1. sınıf (5 yıldızlı ) ve 2. sınıf (4 yıldızlı) tatil köyleri ölçeğinde inceleyerek soruna çözümler üretmeye çalışmaktır.

Tüm ülkeler için oldukça önemli olan küresel iklim değişikliğinin konaklama sektörüne etkilerinin araştırılacağı bu çalışmada, sorunun boyutlarının anlaşılması için ilk olarak, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinin oluşum nedenleri, mevcut ve olası değişimler, iklim - turizm ilişkisi ile iklimdeki değişimlerin turizme etkileri incelenecektir. Bu araştırmanın hipotezi aşağıdaki gibidir:

H1: Konaklama işletmeleri iklim değişikliğinden etkilenmektedirler.

Araştırmada ayrıca bu araştırma hipotezine bağlı olarak aşağıdaki alt hipotezler de test edilecektir:

H1.1: Konaklama işletmelerinin türü ile iklim değişikliğine karşı tedbir alma durumları

arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H1.2: Konaklama işletmelerinin iklim değişikliğine karşı tedbirler alması ile bu tesislerin

faaliyette bulunduğu bölge arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H1.3: Konaklama işletmelerinin yöneticilerinin turizm eğitimi alma durumları ile bu

tesislerin iklim değişikliğine karşı tedbirler alması arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H1.4: Konaklama işletmelerinin iklim değişikliğine karşı önlemler almasıyla işletme

yöneticilerinin eğitim düzeyi arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H1.5: İklim değişikliğine ilişkin ifadelere katılım düzeylerinde yöneticilerin

cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık vardır.

H1.6: İklim değişikliğine ilişkin ifadelere katılım düzeylerinde yöneticilerin turizm

eğitimi alma durumuna göre anlamlı bir farklılık vardır.

H1.7: İklim değişikliğine ilişkin ifadelere katılım düzeylerinde işletmelerin iklim

(20)

H1.8: Araştırma kapsamında katılımcılara yöneltilen iklim değişikliğine ilişkin ifadelere

katılım düzeylerinde yöneticilerin eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık vardır.

H1.9: Araştırma kapsamında katılımcılara yöneltilen iklim değişikliğine ilişkin ifadelere

katılım düzeylerinde yöneticilerin görevlerine göre anlamlı bir farklılık vardır.

H1.10: Araştırma kapsamında katılımcılara yöneltilen iklim değişikliğine ilişkin ifadelere

katılım düzeylerinde konaklama işletmelerinin türüne göre bir farklılık vardır.

H1.11: Araştırma kapsamında katılımcılara yöneltilen iklim değişikliğine ilişkin ifadelere

katılım düzeylerinde konaklama işletmelerinin faaliyet bölgesine göre anlamlı bir farklılık vardır.

Araştırmada ayrıca aşağıdaki sorulara da cevap aranacaktır:

• Konaklama işletmelerinin iklim değişikliğine karşı tedbirleri var mıdır?

• Konaklama işletmelerinde sıcaklığa bağlı personel ve turist hastalık ve şikâyetlerinde artış var mıdır?

• Konaklama işletmelerinin bünyesinde su ve enerji tüketimi ile atık yönetimi konularında doğrudan ilgili yöneticiler mevcut mudur?

• Konaklama işletmelerinin yöneticilerinin satın alma kararlarında alınan ürünün çevreye duyarlılığı da dikkate alınmakta mıdır?

• Konaklama işletmelerinde iklim değişikliği hakkında eğitimler düzenlenmekte midir?

• Konaklama işletmelerinde su ve enerji tasarrufuna yönelik çalışmalar yapılmakta mıdır?

• İklim değişikliğiyle mücadele için işletme bütçesinden özel bir pay ayrılmakta mıdır?

(21)

1.3. Araştırmanın Önemi

İklim değişiminin yaşanan en belirgin sonuçları dünyanın giderek ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, yağış rejimlerinin değişmesi, ekstrem hava olaylarının şiddetinde ve sıklığında önemli artışlar, ve buna bağlı olarak ekolojik yapının değişime uğramasıdır.

Dünyada yaşanan ekstrem hava olaylarında özellikle 1990’lı yıllarda önemli artışlar meydana gelmiştir. Son yıllarda hava olayları nedeniyle can ve mal kayıplarında büyük artışlar görülmüştür. Örneğin İsviçre 2003 yılında son 250 yılın en sıcak Haziran ayını yaşamış, ABD’de bir yıl içinde 562 tornado meydana gelmiştir. Dünyada 2001 yılında 10 milyar dolar düzeyinde olan ekonomik kayıplar 2004 yılında 90 milyar dolara yükselmiştir. Japonya, tarihindeki en çok sayıda fırtınayı 2004 yılında yaşamıştır.

2002, 2003, 2004 ve 2005 yılları 1998 sonrası en sıcak yıllar olmuştur.

1980–2003 yılları arasında analiz edilen 14000 doğal afetin sadece %16’sını deprem ve volkanik faaliyetler oluşturmaktadır. Geriye kalan %84’ü atmosfer olayları nedeniyledir. 1950–2006 arası tüm atmosfer kaynaklı doğal afetlerin yol açtığı kayıplar 1 trilyon 190 milyar doları bulmaktadır (İncecik, 2007, s.31).

Atlantik Okyanusu ve Kuzeybatı Pasifik’te 1975 yılından sonra 4 ve 5 şiddetindeki fırtınalarda önemli artışlar görülmüştür. Münich Re Grubuna göre 2005 yılında fırtınalar nedeniyle uğranılan zarar seviyesi 200 milyar doları aşmıştır. Sadece Katrina fırtınasından doğan ekonomik kayıplar 125 milyar dolardır. Bu fırtına, o zamana kadarki en büyük maddi kaybı oluşturmuştur. 2005 yılında yaşanan atmosfer olaylarına bakıldığında şunlar görülmektedir;

1850 yılından bu yana en yüksek sayıda fırtına 2005 yılında yaşanmıştır.

2005 yılı, Atlantik kasırgaları bakımından yaşanan 26 tropikal fırtına ile bir rekor yılı olmuştur. Atlantik’te Saffir-Simpson ölçeğine göre üç ve üzeri şiddette meydana gelen her on fırtınadan altısı kasırga şeklinde olmuştur. Bundan önceki rekor 21 fırtınanın meydana geldiği 1933 yılına aittir.

(22)

Katrina kasırgası ise ABD’de 1928’den bu yana en ölümcül fırtına olmuştur. Lousiana ve Mississippi de en az 1300 kişinin hayatını kaybettiği Katrina fırtınasının yol açtığı ekonomik kayıp Ekim 2009’a kadar karşılaşılan en yüksek seviyede olmuştur. ABD’de bu fırtınanın sosyal sorunları hala çözülememiştir. Karayipler’de Wilma kasırgası, Güney Çin’de ise tayfun büyük can ve mal kayıplarına yol açmıştır. Japonya’nın batısında yaşanan Nabi tayfunu üç günde 1321 mm. yağış getirmiştir. İstanbul’un bir yılda aldığı yağışın 700 mm. olduğu düşünüldüğünde bu değerin etkisi daha iyi anlaşılabilir. Bunun yanı sıra Güneydoğu Çin’de Longwang tayfunu en az 80 kişinin ölümüne yol açmıştır (İncecik, 2007, s.32).

Türkiye’de de 2008 yılında yaşanan kuraklığın ardından 2009 yılında ülkenin pek çok kesimi normalin üzerinde yağış almıştır. Bunun neticesinde Temmuz ayında Bartın, Zonguldak ve Giresun’da, Eylül ayında da Tekirdağ, İstanbul ve Çanakkale’de seller meydana gelmiştir. Bu sellerde çok sayıda can kaybı olurken büyük bir maddi hasar da meydana gelmiştir. Özellikle İstanbul’da meydana gelen sel felaketi 1999 depreminin ardından İstanbul’da en büyük maddi zararı veren felaket olarak kayıtlara geçmiştir.

Eylül 2009’da Marmara Bölgesi yağış ortalaması 99,8 mm. olarak gerçekleşirken bölgenin normal yağış değerleri 36,3 mm.’dir. 2008 Eylül ayı yağış ortalaması ise 81,6 mm.’dir. Yağışlarda normale göre % 174,7, 2008 yılının Eylül ayına göre de % 22,3 artış meydana gelmiştir (www.meteor.gov.tr).

Şubat 2007’de açıklanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change - IPCC) dördüncü değerlendirme raporuna göre son yüzyılda küresel ortalama hava sıcaklığı 0,74 °C artmıştır. Bu artışın en büyük kısmı 1991 sonrasında meydana gelmiştir.

Rapordaki öngörülere göre eğer hiçbir önlem alınmaz ise neler olabileceğini ortaya koyan A1F1 senaryosuna göre, sera gazlarına bağlı olarak 2100 yılında ortalama sıcaklık 2,4–6,4°C artacak, deniz seviyeleri ise 0,26–0,59 m. yükselecektir (IPCC, 2007).

(23)

Avrupa’da 1901–2000 arasında ısınma trendi 0,76 °C iken; 1977–2001 arasında 0,42 °C olmuştur. 1995–2006 dönemi ise 1850’den buyana en sıcak on iki yıl olarak belirlenmiştir. 1950–2000 yılları arasındaki doğrusal ısınma eğilimi ise son yüzyıldakinin yaklaşık iki katıdır. 1950 yılından beri sıcaklık dalgalarında ve sıcak geçen gece sayısında artış olmuştur.

Bu arada küresel deniz seviyesi yükseklikleri yılda 1–2 mm. artmış, fırtınalar şiddetlenmiş, sıklaşmış, kar örtüsü ve buzullar ise azalmıştır. Son yüzyılda kuzey yarıkürede orta ve yüksek enlemlerde buz örtüsü süresinde yaklaşık 2 hafta azalma belirlenmiştir. Bunun yanı sıra yağış Kuzey Yarıkürede on yılda % 0,5–1,0 kadar artmış ve şiddetli yağışın sıklığında da %2–4 artma görülmüştür (www.ipcc.ch).

IPCC raporunda ayrıca, fiziksel ve biyolojik sistemlerde önemli değişiklikler yaşanmaya başlandığı ve 21.Yüzyıl sonunda bu değişikliklerın yaşamı büyük ölçüde etkileyecek seviyelere geleceği vurgulanmıştır. Fiziksel sistemler içerisinde deniz buzu ve kar örtüsündeki değişim sonucu deniz seviyesi en fazla 59 cm. yükselecektir (IPCC, 2007).

Avrupa’da 21. Yüzyıl içerisinde yaşanacak iklim değişikliği çarpıcı sonuçlar göstermektedir. Örneğin Avrupa’nın tamamında ısınma beklenmekte, en çok ısınma ise Kuzey Avrupa’da ve kış mevsiminde beklenmektedir. Diğer bir deyişle iklim değişimi en çarpıcı sonuçlarını Arktik Bölgede vermektedir. 2030–2050 yılları arasında yaz aylarında Arktik deniz buzunun tamamen yok olması beklenmektedir.

Güney ve Orta Avrupa’da ısınma en çok yazın meydana gelmektedir. Yağışlar ise mevsimsel olarak önemli değişikliklere uğrayacaktır. Kuzey, Orta ve Batı Avrupa’da yağışlar artar iken Akdeniz’de azalmaktadır. Yaz yağışları Kuzey dışında önemli şekilde azalmaktadır. Güney ve Güneydoğu Avrupa’da su ihtiyacı ciddi bir sorun olacaktır. 727 milyon km2 alana sahip kıta Avrupa’sının %73’ünün şehirlerde yaşadığı göz önüne alındığında iklim değişiminden etkilenme derecesi yüksek olacaktır (www.ipcc.ch).

IPCC raporunda Türkiye sonuçları için en temel noktalar 2030 yılında Türkiye’nin Kuzeydoğusu dışında kalan kısmının kuru ve sıcak bir iklim etkisi altına

(24)

girecek olmasıdır. Türkiye’de kış maksimum sıcaklıkları 1997 – 2007 yılları arası 1,0 °C kadar artış göstermiştir. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde ise yazın hem gece hem de gündüz sıcaklıklarında artış bulunmaktadır. Buna bağlı olarak buharlaşma artacak, yağışların mevsimsel dağılımları, şiddeti değişecek ve kar örtüsü azalacaktır. Tüm bu sonuçlar Türkiye’de su stresinin artacağını göstermektedir (IPCC, 2007).

Yukarıda kısaca bahsedilen öngörüler konunun dünyanın geleceği açısından önemini çok yönlü olarak ortaya koymaktadır. Bu öngörülerin gerçekleşmesi durumunda ekonominin pek çok sektörü de bundan etkilenecektir. Bu sektörlerin başında da temel hammaddesi iklim ve iklim öğeleri olması sebebiyle turizm gelmektedir.

Hava ve iklimdeki çalkantılara karşı duyarlılığı nedeniyle turizmde iklim değişikliğinden etkilenmenin yüksek olacağı düşünülmektedir. Mevsimsel sıcaklıkların değişmesi özellikle kış turizmini olumsuz yönde etkileyecek, ısınan havanın bölgedeki karı eritmesi ya kış sezonunu kısaltacak ya da orada kış sporlarının yapılmasına imkân vermeyecektir. Daha ileri boyutlarda hızlı iklim değişiklikleri, deniz suyunun üst tabakalarının ısınmasına sebep olacak, deniz suyu ısındıkça kasırgalar, tayfunlar ve tropik siklonlar dünyanın bazı bölgelerinde şiddetini arttıracaktır. Bunun sonucunda bazı alanlar su yetersizliğinden ya da ortalama deniz seviyesindeki artışların yol açtığı baskınlar nedeniyle oturulmaz hale gelebilecektir. Buna bağlı olarak da kıyı kentleri ve turizm merkezleri değişecektir.

Dünya ısındıkça, canlılar hızlı değişime uyum sağlamakta zorlanacak, birçok bitki türü tükenecek, iklim değişimi ve insan müdahalesi ile birlikte dünyanın akciğerleri ormanlar hızla tükenecektir. Bu etkenler, bitki ve hayvan varlığının yok olmasına sebep olacağından, gözlem amaçlı turizm çeşitleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ekvatordan tropik iklimlerin yayılması öncelikle ılıman kuşaklara sıtma, ensefalit (beyin zarı iltihabı) ve böceklerin neden olduğu diğer hastalıkların yayılmasına neden olacak, tropik cilt hastalıkları şu an ılıman bir iklime sahip pek çok bölgeye dağılabilecektir. Bunun sonucunda hastalıkların yaygınlaştığı bölgelere turizm talebi olumsuz etkilenecektir. Anlaşıldığı üzere, iklim değişiklikleri dünya üzerinde büyük fiziksel değişikliğe neden olacağı için turizm dengeleri tamamen değişecek ve birçok turizm çeşidi yok olacaktır (Lovejoy, 2000, s.220).

(25)

Turizmin geleceği açısından oldukça önemli olan bu öngörüler konunun ciddiyetini ortaya koymaktadır. İklim değişikliği anlamında son zamanlarda yaşamın her alanında gözlenebilen ve hissedilen değişiklikler ile yukarıda bahsedilen öngörülen bu konunun araştırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

İklim değişikliği, son yıllarda tüm dünyada pek çok sektör tarafından dikkatle takip edilen ve araştırılan bir konu olmasına rağmen yapılan araştırmada Türkiye’de turizm sektöründe konuya yeterince önem verilmediği görülmüştür. Tarım, ormancılık, enerji, ulaştırma gibi pek çok sektörün iklim değişikliği ile ilişkisi bilimsel kongre ve sempozyumlarda tartışılmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan İklim Değişikliği 1. Ulusal Bildirimi’nde de iklim değişikliğin anılan sektörlere etkileri incelenmiştir. Ancak iklim değişikliğinin turizm sektörüne etkileri henüz yeterince incelenememiştir. İklim değişikliği ve turizm konusunun ilk kez bağımsız bir başlık altında bilimsel bir kongrede ele alınması 21-24 Ekim 2009 tarihleri arasında Mersin’de düzenlenen 10. Ulusal Turizm Kongresi’nde olmuştur. Oysa iklim değişikliği konusu arz ettiği önem sebebiyle turizmciler tarafından mutlaka daha fazla dikkate alınmalıdır.

Turizm ve iklim değişikliği birbirlerine bu kadar bağımlı olmalarına rağmen ne turizmle ilgili yayınlarda iklim değişikliğine değinilmekte, ne de iklim değişikliği ile ilgili yapılan çalışmalarda turizmden yeterince bahsedilmektedir (Hamilton vd., 2005, s.257).

IPCC’nin 1990 yılında yayınlamış olduğu ilk ilerleme raporunda da turizm konusuna değinilmemiştir. 1990’ların ikinci yarısından sonra bu alanda yayınlanan makalelerin sayısında artış gözükmektedir. 1996’da yayınlanan IPCC ikinci ilerleme raporunda ise turizme ilk defa değinilmiş, ada ülkelerindeki ve kıyı bölgelerdeki turizm faaliyetlerinin deniz seviyesindeki yükselmelere karşı savunmasız olduğu belirtilmiştir (Hall ve Higham, 2005, s.73).

WTO’nun 2003 yılında Tunus’un Djerba kentinde düzenlediği 1. Uluslararası İklim Değişikliği ve Turizm Konferansı sonunda yayınladığı Djerba Deklarasyonunda; “Uluslararası kuruluşların, kamu kurumları, akademik kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve yerel halkla işbirliği içerisinde, turizm ve iklim değişikliği arasındaki ilişkileri araştırmaya yönelik ileri çalışmalar yapmalarını teşvik etmek, özellikle de IPCC ile

(26)

işbirliği içerisinde turizme özel bir ilgi göstermesini ve turizmin spesifik olarak Dördüncü Değerlendirme Raporu içerisinde yer almasını sağlamak” maddesi yer almıştır (WTO, 2003a). Ancak bu hedefe ulaşılamadığı ve IPCC’nin 4. değerlendirme raporunda turizm başlığı bulunmadığı 2007 yılında Kolombiya’nın Cartagena kentinde yapılan WTO genel kurulunda gündeme gelen ve Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD) tarafından Türkçe’ye çevrilerek yayınlanan Turizm ve İklim Değişikliği başlıklı raporda belirtilmiştir (TTYD, 2008).

Türkiye’de ise iklim değişikliği ve turizm sektörüne etkileri üzerine yapılan çalışma sayısı yok denecek kadar azdır. 2007 yılının başında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yayınlanan İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi’nde turizm sektörüne değinilmemiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da bu konuda yapmış olduğu herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır (Sevim ve Zeydan, 2007, s.706). Türkiye’yi 2008 yılında 26 milyon insanın ziyaret ettiği, yaklaşık 22 milyar dolar gelir elde edildiği ve sektörde binlerce insanın istihdam edildiği göz önüne alındığında sektörün geleceği açısından konuya gereken önemin verilmesi ve üzerinde daha fazla çalışılması gerektiği düşünülmektedir.

Bu araştırma için yapılan literatür taramasında iklim değişikliğinin turizm üzerine etkileri üzerine çok sayıda yabancı yayına rastlanmasına rağmen konuyu Türkiye ölçeğinde inceleyen yeterince araştırma bulunmamaktadır. Araştırma bu anlamda bir ilk olması nedeniyle önem arz etmektedir ve bundan sonraki araştırmalar için yol gösterici olabilecektir.

1.4. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

Küresel ısınmanın bir sonucu olan iklim değişikliği, iklimi oluşturan sıcaklık, yağış, buharlaşma ve rüzgâr gibi etkenlerde meydana gelen ve uzun süren önemli değişiklikler olarak tanımlanmaktadır. Sanayi devriminden sonra devam eden zaman sürecinde özellikle fosil yakıtların kullanımı, orman alanlarının hızla tahrip edilmesi, tarımsal faaliyetler ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinliklerinin yanında atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa bağlı olarak, şehirleşmenin de etkisiyle doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi sonucunda, yeryüzünde ve

(27)

atmosferin alt katmanlarında (alt ve orta troposfer) saptanan sıcaklık artışı ise küresel ısınma olarak tanımlanmaktadır. Küresel ısınma ile iklim değişikliği kavramları genellikle birbirlerinin yerlerine kullanılmakta ve aynı anlama geldiği düşünülmektedir.

Araştırmanın kapsamını, iklim değişikliği kavramının küresel ısınma ile ilişkilendirilerek açıklanmasının yanı sıra iklim değişikliğinin turizm sektörüne etkilerinin ortaya konulması ve konaklama işletmelerinin konuyla ilgili çalışmalarının tespit edilmesi oluşturmaktadır.

Seyahat ve turizmle ilgili kavramlar 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren kullanılmaya başlanılmıştır. Ancak bu yüzyıllarda turizm, daha çok bireysel seyahatler şeklinde ortaya çıkmıştır. 1950’li ve 1960’lı yıllara gelindiğinde ise kitlesel bir olgu haline dönüşmüştür.

Kitle turizmi, geniş halk gruplarının daha ekonomik turistik ürün sunularak turizm olayına katılımının artırılmasını hedefleyen turizm türüdür (Tunç Hussein ve Saç, 2008, s.31).

Kitle turizmi kavramı, turizmin ne kadar yoğun olarak kullanıldığının bir ifadesidir. Sürdürülebilir turizmin alternatif olarak ortaya çıkmasının nedenlerinden bir tanesi de kitle turizmidir. Kitle turizmi, insanların turizme geniş ölçüde büyük kitleler halinde katıldıkları turizm çeşididir (Kozak vd., 2001, s.14).

1990’lı yıllarda ise genellikle deniz-kum-güneş eksenli yapılan kitle turizmi hareketlerinin yanında daha çevreci, daha korumacı ve deniz-kum-güneş dışında farklı amaçlara yönelik olarak yapılan alternatif turizm türleri de ortaya çıkmaya başlamıştır.

Turizmin çeşitlendirilmesi kapsamında ortaya çıkan ve dünya üzerinde katılımın hızla arttığı alternatif turizm türleri Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlamıştır ve deniz-kum-güneş üçlüsüne dayanan kitle turizmi yerine alternatif turizm türleri içinde seyahat eden turist sayısı her geçen gün artmaktadır.

İklim değişikliğinin turizmin her türüne farklı düzeylerde ve farklı şekillerde etkisi olabilir. İklim değişikliğinin kış turizmine, yat turizmine, dağ turizmine, kongre

(28)

turizmine ve diğer turizm türlerine etkilerinin her biri ayrı bir araştırma içerisinde ele alınacak kapsamdadır. Konunun bu denli kapsamlı olması ve turizm açısından ele alınmasının henüz çok yeni olması sebebiyle, konunun sınırlarını kontrol altına alabilmek ve karmaşıklığı önlemek amacıyla bu araştırma iklim değişikliğinin diğer turizm türlerine etkileri göz ardı edilerek yalnızca deniz-kum-güneş üçlüsüne dayanan kitle turizmi üzerine etkileri ile sınırlandırılmıştır. Bu nedenle araştırmada turizm denildiğinde kitle turizmi kastedilecektir.

Türkiye’ye gelen turistlerin en çok tercih ettiği destinasyonlardan biri Antalya’dır. Ayrıca Antalya’ya yapılan turizm hareketlerinin genellikle deniz-kum-güneş eksenli kitle turizmi şeklinde olduğu bilinmektedir. Türkiye’de en çok turist çeken kitle turizmi merkezi olması ve Akdeniz bölgesinde yer alması sebebiyle iklim değişikliğinden en çok etkilenebilecek illerden biri olduğu düşünüldüğünden araştırmada uygulama alanı olarak Antalya seçilmiştir.

Konaklama işletmeleri sundukları hizmetlerin niteliği, kuruluş yerleri ve fiziki kapasiteleri gibi çeşitli kriterlere göre kendi içlerinde çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadırlar. Bu araştırmada çevreye ve dolayısıyla iklim değişikliğine etkileri açısından konaklama işletmelerinin fiziki kapasiteleri dikkate alınacaktır. Bu sebeple araştırmanın uygulama alanı fiziksel kapasiteleri dikkate alınarak 4 ve 5 yıldızlı oteller ile 1. sınıf (5 yıldızlı) ve 2. sınıf (4 yıldızlı) tatil köyleri ile sınırlandırılmıştır.

1.5. Varsayımlar

Antalya’da faaliyet gösteren 4 ve 5 yıldızlı otel işletmeleri ile 1. sınıf ve 5 yıldızlı tatil köyleri üzerinde uygulanan bu araştırma, aşağıdaki varsayımlar çerçevesinde yapılmıştır:

• Araştırma kapsamında katılımcılara iklim değişikliğini önleme amacıyla yöneltilen tedbirlerin iklim değişikliğinde konaklama işletmelerinden kaynaklanan olumsuz etkileri azaltacağı varsayılmıştır.

(29)

• Konaklama işletmelerinin yöneticilerinin çalıştıkları işletmelerin iklim değişikliğine yönelik faaliyetlerini değerlendirebilecek yeterlilikte oldukları varsayılmıştır.

• Konaklama işletmelerinin iklim değişikliğine karşı faaliyetlerini değerlendirmede yöneticinin çalıştığı departmanın farklılık arz etmediği, yönetici pozisyonunda olan herkesin konuyu değerlendirebilecek yeterliliğe sahip olduğu varsayılmıştır.

• Seçilen uygulama alanı, konunun etkilerini ölçmede ziyaret edilme oranı ve sahip olduğu konaklama tesislerinin çokluğu açısından araştırmaya uygun bir bölgedir.

• İklim değişikliğinin son yıllarda önem kazanan bir konu olması ve Türkiye turizmini olumlu/olumsuz etkileyecek bir etken olacağı düşünülerek sektör temsilcilerinin konuya ilgi göstererek objektif cevaplar vereceği varsayılmıştır.

• Veri toplama aracı olarak kullanılan anket, araştırma kapsamında yer alan tüm yöneticiler tarafından rahatlıkla anlaşılabilir ifadeler içermektedir.

1.6. Terimlerin Tanımlanması

Bu bölümde araştırma kapsamında kullanılan terimler tanımlanmıştır. Terimlerin tanımlanmasında Türk Dil Kurumu’nun (TDK) terimler sözlüğünden faydalanılmıştır.

Absorbe: Bir madde veya sıvıyı emmek, içine çekmek, içine almak, yutmak, soğurmak

Antropojenik: Doğada insanoğlunun neden olduğu etkiler

Arktik: Kuzey kutup bölgesine ait

Işınım: Enerjinin elektromagnetik dalgalar ya da parçacıklar halinde yayınımı veya dağılımı

(30)

Soğurmak: bkz. absorbe

Spektrum: Beyaz ışığın yaydığı ışınların bir prizmadan geçirilmesi ile elde edilen bütün renk ve dalga boylarını içeren çizgiler

Troposfer: Atmosferin yer yüzeyinden 12 km yüksekliğe kadar olan tabakası

Yoğunlaşma: İklim bakımından önemli fiziksel bir olay olarak, su buğusunun sıvı duruma geçmesi; buğulaşmanın tersi

(31)

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde araştırma konusunu oluşturan, küresel ısınma, iklim değişikliği, kitle turizmi ve iklim değişikliğinin etkileri konusunda kuramsal ve kavramsal çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır.

2.1. Sera Etkisi ve Sera Gazları

Seralar genelde güneş radyasyonunun, fotosentez faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde ve ısıtmada temel veya yardımcı kaynak olarak kontrollü biçimde kullanıldığı mekânlardır (Özyuvacı, 1999, s.312). İçinde bitki yetiştirilen, camdan ya da naylondan yapılmış seralar güneş ışınlarının içeriye geçmesine imkân verir ama sera içinde ısı enerjisi haline dönüşmüş ışın enerjisinin dışarıya çıkmasına engel olur (Çepel, 1992, s.44). İklim bilimcilerin kullandığı sera etkisi ifadesi tanım olarak, seralarda görülen cam veya plastik örtü altındaki ısınmayı çağrıştırmayı amaçlamaktadır. Dünya atmosferi de cam veya naylondan yapılmış seralara benzer özellik göstermektedir. Ancak cam veya plastik örtülü seralarda görülen ısınma mekanizması, atmosferde görülen ve çok karmaşık bir olay olan sera etkisinin sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır (Müezzinoğlu, 2003, s.63).

Türkeş (2003b, s.14)’e göre, atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle, yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen doğal süreç, sera etkisi olarak adlandırılır.

Sera gazları, dünya yüzeyinden yayılan uzun dalga boyundaki radyasyonu emerler (absorbe), bunun sonucunda kinetik enerjisi artar ve yanındaki diğer gazlar ile çarpışmaya başlar. Bu çarpışmalar neticesinde havanın ortalama kinetik enerjisini yükseltir ve havanın ortalama sıcaklığının artmasına sebep olur. İnsan etkileri (antropojenik) sonucunda atmosferde bulunan sera gazı yoğunlaşmalarındaki artış, küresel ısınmaya sebep olmaktadır (www.cevreorman.gov.tr, Erişim Tarihi: 12 Ekim 2009).

(32)

Güneşten gelen ışınımın atmosfere girebilen spektrumunun bir kısmı atmosfer tarafından, büyük bir kısmı ise yeryüzünde karalar ve sular tarafından soğurulur. Isınan dünya uzun dalga boyunda geri ışıma yaparak ısıyı atmosfere yollar. Ancak Şekil 2.1.’de görüldüğü gibi, sera gazları atmosferde adeta bir örtü vazifesi görüp bu ışımanın bir kısmını yeryüzüne geri göndererek sera etkisini oluşturmaktadır.

Şekil 2.1: Atmosferin Sera Etkisi

Kaynak: Türkeş, M. (2003). Küresel İklim Değişikliği ve Gelecekteki İklimimiz. 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlaması Gelecekteki İklimimiz Paneli Bildiriler Kitabı, s.15.

Sera etkisi, zamanla atmosferin ortalama sıcaklığını arttırmaya başlamıştır ve bu artış halen devam etmektedir. Isınan atmosfer tüm dünyayı çepeçevre sarmış olduğu için de bu ısınmaya küresel ısınma denilmektedir (www.cevreorman.gov.tr, Erişim Tarihi: 12 Ekim 2009).

Sera etkisi süreci doğal bir süreçtir ve dünya üzerindeki ısı dengesinin korunması ile canlı hayatın devamı için doğal sera etkisi gereklidir. Oysa küresel

(33)

ısınmaya yol açan doğal sera etkisi değil antropojenik sera etkisidir. İkisi arasındaki fark ortaya konulduğunda küresel ısınma kavramı daha iyi anlaşılacaktır.

Dünya, üzerine düşen güneş ışınlarından çok, kendinden yansıyan güneş ışınlarıyla ısınmaktadır. Sera gazları yeryüzünden atmosfere geri yayılan ışınların bir bölümünü soğurup tekrar atmosfere yansıtarak troposferin sıcaklığının yükselmesine sebep olurlar. Atmosfere geri yayılan ışınları en fazla soğuran gazlar karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O), ozon (O3) ve su buharı (H2O)’dır.

Güneş ışınlarının %51’i yeryüzü, %19’u atmosfer ve bulutlar tarafından soğurulmakta, %20’si bulutlar tarafından dağıtılıp yansıtılmakta, % 6’sı atmosferden dağıtılmakta ve %4’ü ise yeryüzünce geri yansıtılmaktadır. Yeryüzüne ulaşabilen ışınlar ise dünya tarafından yayılmaya başlamaktadır. Yayılan ışınların büyük kısmı, sera gazları olarak adlandırılan, karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) başta olmak üzere

atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulmakta ve böylece dünya ısınmaktadır. Doğal sera etkisi olarak adlandırılan bu süreç, dünyada yaşamın devam etmesi için gereklidir. Doğal sera etkisi olmasaydı dünyanın ortalama sıcaklığı 15 oC yerine -18 oC civarında olacaktı. Demek ki, atmosferin doğal sera etkisi hava sıcaklığını 33 °C artırarak 15

oC’ye yükseltmiştir. Dünya üzerindeki canlı hayatı da bu sıcaklığa göre şekillenmiştir.

Ancak sanayi devriminden sonra atmosfere salınan sera gazları nedeniyle dünyanın ortalama sıcaklığı 0,6 °C artarak 15 oC’den 15,6 °C’ye yükselmiştir. Bu durum dünyada

ortalama 15 °C hava sıcaklığına uygun olarak sürdürülen yaşam koşullarının değişmesi gerektiğini göstermektedir (Nanhatson, 1999, s.153; Kreider vd., 1999, s.1365; Ahrens, 2000, s.35; Maslin, 2004, s.4; Yönten, 2007, s.16; Zeydan ve Yıldırım, 2007, s.221; Kadıoğlu, 2008, s.30; Türkeş, 2003, s.16).

Doğal sera gazlarının yoğunlaşmaları, sanayi devrimini takip eden yıllarda antropojenik etkilere bağlı olarak artış göstermiştir. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarının kullanımı, tarımsal faaliyetler, çöp depolama sahalarından salınan gazlar, enerji üretimi, ulaşım ve endüstriden kaynaklı emisyonlar ve sera gazları için yutak vazifesi gören orman alanlarının yok edilmesi sera gazlarının yoğunlaşmalarındaki artışın başlıca nedenleridir. Daha önceleri atmosferde bulunmayan, ancak 1930’lu yıllardan itibaren sanayide kullanılmaya başlanan sülfürhekzaflorit (SF6),

(34)

(HCFCs) gibi sentetik sera gazları da atmosferin ısı tutma kapasitesini yükseltmektedir.

Antropojenik etkiler sonucu doğal sera etkisi kuvvetlenmiş ve küresel ısınma süreci başlamıştır (Sanyel, 1994, s.67; Jain ve Hayhoe, 2003, s.326).

Sera gazlarının iklim değişikliğine etki oranlarını kıyaslamak için “Küresel Isınma Potansiyeli” (GWP) olarak adlandırılan göreceli bir ölçek kullanılır. CO2’nin

küresel ısınma potansiyeli 1’dir. Diğer gazlar için de GWP değerleri ise belirli bir zaman içinde atmosferde yaptıkları ısınma etkisinin CO2’ye kıyasla ne kadar olacağının

oranıdır. Sera gazlarının küresel ısınma potansiyelleri ile birlikte atmosferik ömürleri ve atmosferdeki yoğunlaşmaları Tablo 2.1.’de gösterilmiştir. (IPCC, 2007, s.68).

Tablo 2.1.

Küresel Isınmada Etkili Olan Sera Gazları ve Özellikleri

Sera gazı Atmosferdeki ömrü (yıl) Küresel ısınma potansiyeli (GWP) (100 yıllık) Atmosferdeki yoğunlaşması (2005 yılı) Karbondioksit (CO2) 50–200 1 379 ppm Metan (CH4) 12 25 1774 ppb Diazot monoksit (N2O) 114 298 319 ppb Kükürt hekzaflorid (SF6) 3200 22800 5,6 ppt Kloroflorokarbonlar (CFCs) 45–1700 4750–14400 - Hidroflorokarbonlar (HFCs) 1,4–270 124–14800 - Hidrokloroflorokarbonlar (HCFCs) 1,3–17,9 77–2310 - Perflorokarbonlar (PFCs) 2600–50000 7390–12200 - Kaynak: IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change). (2007). Technical Summary. In: Climate Change 2007: The Physical Science Basis. Contribution of Working Group I to the Fourth Assessment Report of the IPCC, [Solomon, S., D. Qin, M. Manning, Z. Chen, M. Marquis, K.B. Averyt, M. Tignor and H.L. Miller (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New York, NY, USA’den derlenmiştir.

Buna göre 2005 yılı itibariyle atmosferdeki yoğunlaşmaları henüz ölçülememiş olmalarına rağmen CFCS, HFCS, ve PFCS gibi sentetik sera gazları küresel ısınma

potansiyelleri en yüksek gazlar arasındadır. Mevcut sera gazlarının üretimine hemen son verilse bile, bu gazların neden olduğu sera etkisi her sera gazının belli bir atmosferik ömrü olması sebebiyle daha uzun yıllar devam edecektir. Bu özelliği ile antropojenik

(35)

sera etkisi, konteyner gemileri veya süper tankerler gibi deniz üzerindeki dev taşıtlardan birine benzer, yani motor dursa dahi gemi uzun süre yoluna devam edecektir (Çılgın Yamanoğlu, 2006. s.7; TTYD, 2008).

Tablo 2.2.

Antropojenik Sera Gazları ve Emisyon Kaynakları Sera Gazı Katkı Oranı (%) Emisyon Kaynakları Karbondioksit (CO2) 50

• Kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların yakılması

• Tropik ormanların yok edilmesi

Kloroflorokarbonlar (CFCs)

22

• Sprey kutularındaki aerosoller

• Buzdolaplarındaki soğutucu maddeler • Özellikle elektronik sanayinde

kullanılan temizleme maddeleri • Klima sistemleri

• Sert ve yumuşak köpük üretimi

Metan (CH4) 14

• Pirinç tarlaları • Çöp toplama alanları

• Doğalgaz boru hatlarındaki kaçaklar • Kömür madenleri

Ozon (O3) 7

• Trafik

• Termik santrallerdeki yanma olayları • Tropikal ormanların yok olması Diazot monoksit (N2O) 4 • Tarımda suni gübre kullanılması

Kaynak: Aksay, C. S., Ketenoğlu, O. ve Kurt, L. (2005). Küresel Isınma ve İklim Değişikliği. Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen Dergisi, 25, s.32.

Tablo 2.2.’ye göre küresel ısınmada en çok dikkat çeken gaz, CO2’dir. Normal

şartlarda CO2 atmosferde 0/00,03 oranında bulunur. Antropojenik sera etkisinin

%50-60'ı bu gazdan kaynaklanmaktadır.

Son yıllarda atmosferdeki CO2’nin artış hızı her yıl %0,5 oranındadır. Eğer bu

hızda artmaya devam ederse 140 yıl sonra yoğunlaşma 2 katına çıkacaktır. 20. yy’ın ortasında öncesine ait veriler buzullar içinde kalan hava kabarcıklarının ölçümlerinden sağlanmıştır. Geri kalanı ise Hawai’deki Mauno Loa istasyonundan elde edilen ölçümlerdir. Tablo 2.1.’e göre 2005 yılı itibariyle atmosferdeki CO2 yoğunlaşması 379

ppm’dir. Bu miktarın 2050 yılına kadar 450 ppm'e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu oran sanayi devri öncesinin 1,5 katından fazladır. Atmosferdeki CO2’nin sürekli artışı

(36)

fosil yakıtlarının kullanımı ve ormanların yok edilmesi gibi doğrudan doğruya antropojenik girdilerin sonucudur.

İlk olarak 1930’larda keşfedilen kloroflorokarbonlar (CFCs), alüminyum ve magnezyum üretiminde, yarı iletken imalatında, soğutucu ve buzdolabı üretiminde ve spreylerde kullanılmışlardır. Atmosferik sera etkisinin yaklaşık %10–25’inin CFCS’den

kaynaklandığı sanılmaktadır. CFCS’nin neden olduğu potansiyel atmosferik ısınma

oldukça fazladır. Çünkü bu gazlar atmosferik pencerede absorbe edilir ve her CFC molekülü bir CO2 molekülünün absorbe ettiğinden yüzlerce hatta binlerce kez daha

fazla yeryüzünden yansıtılan kızılötesi ışınları absorbe eder. Bunun yanında CFCS son

derece stabil olduklarından atmosferdeki kalış süreleri uzundur. Bu kimyasalların üretimi azaltıldığında veya durdurulduğunda bile atmosferdeki yoğunlaşmaları uzun yıllar belki de bir yüzyıl kalabilir. 1987'de 24 ülke tarafından imzalanan uluslararası bir antlaşma olan Montreal protokolünde CFCS’nin üretiminin azaltılması ve sonradan

kullanımdan kaldırılarak yerine başka kimyasalların geliştirilmesinin hızlandırılmasına karar verilmiştir. Antlaşma CFCS’nin 2000 yılına kadar kaldırılmasını öngörmektedir.

Bunun sonucunda CFCS’nin yerlerine ozon tabakasına daha az zarar veren

hidroflorokarbonlar (HFCs), perflorokarbonlar (PFCs) ve kükürt hekzaflorid (SF6) gibi

sentetik sera gazları kullanılmaya başlanmıştır. Bu gazların atmosferdeki yoğunlaşmaları ise günden güne artmaktadır (USEPA, 2006; IPPC, 2007; Aksay vd., 2005, s.34 ).

CH4, havadan hafif, renksiz, kokusuz bir gazdır. Atmosferde CO2’nin

1/200’ünden daha az bulunur. Moleküllerinin ısı tutma yeteneği CO2 moleküllerinin 20

katıdır. Atmosferde kalış süresi 10 yıl kadardır. Atmosferdeki CH4 miktarı CO2 gibi

biyolojik süreçlerden etkilenmez. Son yapılan ölçümlerde ortaya çıkan atmosferdeki CH4 oranı 18. yy.’dakinin 2,5 katıdır.

Atmosferdeki N2O miktarı da her geçen gün artmaktadır. N2O’ların antropojenik

kaynakları tarımsal faaliyetler ve fosil yakıtlardır. Gübre ve fosil yakıt kullanımını azaltmak N2O emisyonunun yayılımını da azaltacaktır. Ancak bu gaz, stabil yapısı

(37)

Troposferdeki O3 de küresel ısınmaya katkıda bulunmaktadır. Stratosferdeki

O3’ün küresel ısınmada hiçbir rolü yoktur. Özellikle kuzey yarımkürenin sanayileşmiş

ülkelerinde troposferdeki ozon yoğunlaşması artış göstermektedir. Bu bölgelerdeki O3

miktarındaki artış yıllık %1’den fazladır. Örneğin Almanya'nın mevcut O3 yoğunlaşması

20. yüzyılın başındaki yoğunlaşmasının 3–4 katından fazladır. Diğer sera gazlarının aksine O3’ünömrü çok kısadır. Bu nedenle atmosferde düzgün bir dağılım göstermez.

Bu gaz doğrudan doğruya insan etkilerine bağlı olarak atmosfere verilmeyip diğer insan kaynaklı emisyonların (Azot oksitler (NOX), karbonmonoksit (CO) vb.) kimyasal

değişimlere uğramaları sonucu oluşmaktadır (Aksay vd. 2005, s.34).

Şekil 2.2.’ye göre, Türkiye’nin arazi kullanımı değişikliği ve ormancılık dışındaki toplam sera gazı emisyonu 1990–2004 yılları arasında 170.1 Tera gram (Tg)’dan 296.6 Tg CO2 eq’ya (karbondioksit eşdeğerine) yükselmiştir.

Şekil 2.2: 1990–2004 Yılları Arasında Toplam Sera Gazı Emisyonları

Kaynak: Apak, G ve Ubay, B. (2007). İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi. Ankara: Rituel Ajans. s.63.

Türkiye’de 1990’ların ortasından sonra meydana gelen nüfus artışı ve sanayileşme sonucu 1990–2004 yılları arasında sera gazı emisyonları sürekli artmıştır. Ancak, bu dönem içerisinde toplam sera gazı emisyonları içerisinde enerji sektörü kaynaklı emisyonların kişi başına oranı %77,7’den %76,7’ye düşmüştür. Elektrik üretiminde ve konutların ısıtılmasında kömür kullanımından doğal gaza geçilmesi, alternatif yakıt kaynaklarının kullanılmaya başlanması, ulaştırma sektöründe gelişen

(38)

yeni motor teknolojileri ve havayı kirleten eski arabaların trafikten çekilmesi bu düşüşün sebepleri arasında sayılabilecek değişimlerdir (Apak ve Ubay, 2007, s.63).

Şekil 2.3.’e göre 1990–2004 yılları arasında enerji sektöründeki sera gazı emisyonları 132,1 Tg’den 227,4 Tg CO2 eq’ye yükselmiş ve bu sektör %76,7 ile bu

anlamda en büyük paya sahip olmuştur. Bu sektörü, atık bertarafı ve sanayi sektörü sırasıyla %9,3 ve %8,9’luk oranlarla takip etmektedir

Şekil 2.3: Sera Gazı Emisyonları ve Tutulumlarının 1990–2004 Yılları Arasında Sektörlere Göre Dağılımı

Kaynak: Apak, G ve Ubay, B. (2007). İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi. Ankara: Rituel Ajans. s.64.

Türkiye’nin 2004 yılındaki toplam sera gazı emisyonlarının en büyük kısmını %81,5’lik oranla CO2 ve %15,6’lık bir pay ile CH4 oluşturmuştur. Toplam emisyon

değerleri içerisinde bunları izleyen diğer gazlar ise %1,9 ile N2O ve %1 ile F-Gazlar

olarak sıralanmaktadır. 2004 yılında yutak alanlar tarafından tutulanlar da dahil olmak üzere sektörlere ve sera gazlarına göre emisyonların dağılımı Şekil 2.4’te gösterilmiştir.

Şekil

Şekil 2.1: Atmosferin Sera Etkisi
Şekil 2.2.’ye göre, Türkiye’nin arazi kullanımı değişikliği ve ormancılık  dışındaki toplam sera gazı emisyonu 1990–2004 yılları arasında 170.1 Tera gram  (Tg)’dan 296.6 Tg CO 2  eq’ya (karbondioksit eşdeğerine) yükselmiştir
Şekil 2.3.’e göre 1990–2004 yılları arasında enerji sektöründeki sera gazı  emisyonları 132,1 Tg’den 227,4 Tg CO 2  eq’ye yükselmiş ve bu sektör %76,7 ile bu
Şekil 2.4: 2004 Yılı Sera Gazı Emisyonları ve Yutaklarının Değerlendirmesi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

In line with the literature, in the presented case, the penis was hard and remained erect and a manual inspection revealed that preputium could easily cover penis and penis

In the PLSModel, in parallel to what was found for the PCAModel, the groups are discriminated along the axis explaining the largest fraction of variance (Factor-1, whose loadings

[r]

社會間取得平衡發展習習相關,如何將研究成果因地制宜、融入國家或地方政

ÝSS’de semptom olarak baþaðrýsý hemen herzaman ol- duðu için, tedaviye cevap vermiyen ve uzamýþ baþaðrýsý olan hastalara paranazal sinüs CT‘sinin çektirilmesi ve

Romancılar­ dan Reşat Nuri bey Dekobra’dan çok mülhem oluyorsa da her halde iyi bir adaptasiyon yapıyor., do­ laşmayanda bir Dekobra Burhan Cahit beyi , Peyami

sinden bakıldığında, siyasi merkezin hem dü§ünce hem de uygulama düzeyinde inanç, ibadet ve ahlak alanlarını da tabii muhtevası ve sınırları içinde

İslâm hukukunda, orta mallarõ (genel yollar, meydanlar vb.) ile tabiatõ icabõ üzerinde özel mülkiyet kurulmasõ mümkün olmayan denizler, büyük nehirler gibi sahipsiz