• Sonuç bulunamadı

Yazılı Kaynaklarda, Kültürel Hafıza Cönkler Yrd. Doç. Dr. İbrahim SONA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yazılı Kaynaklarda, Kültürel Hafıza Cönkler Yrd. Doç. Dr. İbrahim SONA"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cönks, The Memories of Culture, in Written Resources

Yrd. Doç. Dr. İbrahim SONA*

ÖZ

Halk edebiyatı ve klasik Türk edebiyatı, temelini Türk edebiyatının oluşturduğu iki büyük edebî gelenektir. Her ne kadar biri halk, diğeri aydın kesime hitap ediyor gibi görünse de aynı kökten bes-lenmeleri sebebiyle birbirlerinden bağımsız düşünülemezler. Türk edebiyatının iki uzun soluklu edebî ekolü, nazım şekilleri, ölçü ve dil farklılığının yanında içerik açısından birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılamazlar. Halk şairlerinin divan, semâi, kalenderi gibi aruzla şiir yazmaları ve bazı klasik edebiyat şairlerinin nadir de olsa hece ölçüsüyle şarkılar yazması bunun önemli göstergelerindendir. Bu göster-gelerden bir diğeri de sığırdili, beyaz-ı büzürg gibi adları olan ve büyük gemi anlamındaki cönklerdir. Uzunlamasına açılan (tulani) defterler olan cönklerde, nazım ve nesir hemen her konuda bilgi bulmak mümkündür. Özellikle halk ve klasik edebiyat şairlerinin bu defterlerde birlikte yer alması, bu kültür birikiminin her kesimi kapsadığını göstermektedir. İçerisinde her bilginin bulunabileceği halk ürünleri cönkler, sayfa sayfa incelenmesi gerekli defterlerdir. Bu defterlerin adı, kökeni, içerikleri konusun-da farklı görüşler olmakla birlikte, bu alankonusun-da yapılan çalışmaların azlığı konusun-da dikkat çekicidir. Halk kültürünün ürünleri cönklere, klasik edebiyat şairleri de duyarsız kalmamışlar, eserlerinde cönklerle ilgili fikirlerini dile getirmişlerdir. Özellikle tezkirelerde cönklerle ilgili bilgiler olduğu gibi bazı klasik edebiyat şairleri cönkleri şiirlerinin konusu hâline getirmişlerdir. Bir şiirin temel unsurlarından olan redifin şair için vazgeçilmez bir unsur olması, redifi cönk olan gazelleri daha değerli hâle getirmektedir. Süheyli, Medhi ve Sâliki’nin cönk redifli gazelleri, cönkün nasıl ele alındığını göstermeleri açısından birer belge özelliği gösterirler. Belge özelliği gösteren cönk redifli bu gazeller ve diğer bilgiler bu maka-lede değerlendirilmeye çalışılacak ve klasik edebiyat şair ve nasirlerinin cönkü nasıl gördükleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler

Klasik Türk Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Şair, Nasir, Cönk

ABSTRACT

Folk literature and classical Turkish literature are two literary traditions based on Turkish lite-rature. Even though the former seems to address the common people and the latter seems to address the intellectuals, because of their common root, they cannot be considered separately. Although there are some differences such as their types of poetic forms, meters and literary styles, in terms of their con-tents these two long-standing literary schools are not separable. That folk literature poets wrote some of their poems with aruz prosody and that classical literature poets -seldom- wrote some poems with syllabic meter are important examples for that inseparability of those genres. Another example for that inseparability is the cönks. The literal meaning of the word cönk is “big ship”. Other names for cönk are sığırdili and beyâz-ı büzürg. Cönks are roll out (tulani) books and in these books one can find a lot of information about poetry and prose. Both folk poets and classical poets can be seen in cönks. With this, it is evident that cönks address people from all strata. Those cönks made by the common people should be studied in detail for the reason that they contain valuable information about various subjects. There are different opinions about the name, root and contents of those books; moreover there are surprisingly very few researches on them. Classic poets weren’t deaf to cönks either; they expressed their opinions about cönks in their works. There is also some information about cönks in some of the collection of biographies (tezkire) and some classical poets used cönks as the subject of their poems. Repeated voice (redif) is one of the main elements of poetry, when viewed from this aspect the odes which have “cönk” as their repeated voice are more valuable. That kind of odes written by Süheyli, Medhi and Sâliki are important references for that they show how cönks were considered by classical poets in that period. In this article, these odes and the other information about cönks will be discussed and the opinions of classical poets and writers about cönk will be presented.

Key Words

Classical Turkish Literature, folk literature, poet, writer, cönk

* Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, İstanbul/Türkiye, isona@yildiz.edu.tr

(2)

Türk kültür ve edebiyatının kır-kambarı cönkler, içerisinde nazım ve nesir birçok konuyu barındıran uzun-lamasına (tulani) açılan defterlerdir. “Genellikle âşıkların, seyrek de olsa divan şairlerinin bir kısım şiirlerini ihtiva eden cönklerde çeşitli dualar, sihirle ilgili notlar, ilaç tarifleri, sahi-bini ilgilendiren doğum ve ölüm tarih-leri, alacak verecek hesapları, anonim türkü mani ve ilahiler, halk hikâyeleri ve daha birçok konu ile ilgili bilgiler bulunmaktadır” (Gökyay, 1995: 74). Bir nevi nazım ve nesir seçme antoloji olmaları sebebiyle insana ait unsurla-rın hemen hepsi cönklerde bulunabilir ve bu eserler “teker teker yaprak yap-rak gözden geçirilmediği sürece içinde neler olduğu hakkında bilgi edinmeye imkân yoktur” (Kut, 2005: 315). Cönk-ler “folklor ürünCönk-lerinin bulunabileceği başlıca kaynak” konumundadır (Cun-bur 1974: 69).

Cönkler içerik açısından incelen-diğinde dinî metinler, ilahiler ve halk şairlerinin şiirleri ilk sırayı alır. Dinî metinlerdeki amaç, “unutmamak, akıl-da tutmak” iken şiirlerde ise “beğeni” ön plandadır. Beğeni veya hatırda tut-ma atut-maçlı bu defterlerde; okuyucular, kimi zaman Osmanlı padişahlarının cülus tarihleriyle, (Sül. Yazma Bağış-lar, 5892, vr. 33), kimi zaman da Koca Râgıp Paşa’nın Harâbâtı görenler her biri bir hâletin söyler / Letâfet nakl edenler zâhidün her sıkletin söyler1

matla’ı gibi (Sül. Yazma Bağışlar, 5894 vr.41) klasik Türk edebiyatı şair-lerinin şiirleriyle karşılaşabilir. Cönk-lerdeki bu içerik çeşitliliği mecmuaları hatırlatmaktadır. İçerdikleri bilgilere olan güven problemi, bu eserler üzeri-ne yapılan çalışmaları

sınırlandırmış-tır. Ayrıca hem halk edebiyatını hem klasik edebiyatı hem de halk kültürü-nü bilme ve iyi bir Osmanlı Türkçesi metin okuyucusu olma gerekliliği de bu sınırlılığın diğer bir nedenidir.

Cönkler ve mecmualar arasında-ki belirgin fark, ciltlenme biçimleridir. Mecmualar, soldan sağa açılıp özel konularda2 tertip edilebilirken;

cönk-ler, dikey olarak açılmakta ve nazım ve nesir her konuyu da barındırabil-mektedir. Ayrıca cönklerde “Alikurna denilen dayanıklı kâğıt, cöngün sahi-bi zenginse Âbâdî kağıt” (Uraz, 1977: 8058) özellikle 18. yüzyıldan sonra Avrupaî veya her türden kâğıt kulla-nılabilmektedir (Yavuz, 1988: 119). İmla bakımından kıyaslandığında da mecmualarda bu problemlerin cönk-lere nazaran daha az olduğu görülür. Bunun temel sebeplerinden biri, cönk yazanların “umumiyetle tahsili olma-yan, yarı okur-yazar kimseler” (Yavuz, 1988: 130) olmalarıdır.

Mecmua, klasik edebiyatın; cönk, halk edebiyatının ürünleri olarak gö-rülse de (Elçin, 1977: 17) bazı cönk-lerin mecmua olarak kaydedilmesi isimlendirme konusunda tereddüte se-bebiyet verir. Uzunlamasına açılan bir cönkün içerisinde hazırlayanın,

Bu mecmûayı yazdum yâdigâr ol-mak içün

Okuyan yazana bir du’â kılmak içün (Sül. Yazma Bağışlar, 5902: 1b)3

mısraları cönkü ya da mecmuayı ya-zanın, kendisinin öldükten sonra dua beklediğini gösterir. Yine tulani açılan bir cönkün Mecmua-i Ali olarak adlan-dırıldığı görülür (Sül. Yazma Bağışlar, 5896: 24b).4 Soldan sağa açılan ve 655

varaktan oluşan bir mecmuanın ilk sayfasında Cönk-i Devavin yani

(3)

divan-lar cönkü notu da dikkat çekmektedir (Sül. Ayasofya, 3945: 1a).5 Bu

örnek-ler, cönklerin içerisindeki şiir başlık-ları nasıl net değilse (Kemikli, 2000: 28) cönk ve mecmua isimlendirmesi de kesin değildir ya da cönk veya mec-mua sahibi bu isimlendirmeyi önemse-memektedir, düşüncelerini akla getir-mektedir.

Halk edebiyatı ve klasik Türk ede-biyatı, Türk edebiyatının birbirleriyle ilişkili uzun soluklu edebî gelenekleri-dir. Halk şairlerinin aruzun belirli ka-lıplarıyla irticalen söyledikleri divan, selis, semai, kalenderî ve satranç’ın yanında Nedim ve Şeyh Gâlib’in hece ile şiirler yazmaları bu ilişkiyi göste-rir. Ayrıca sözlü geleneğe dayalı halk edebiyatının yazılı kaynakları cönk-lerde, klasik Türk edebiyatı şairleri-nin şiirlerişairleri-nin yer alması, bu iki edebî geleneğin birlikteliğini destekler ni-teliktedir.6 Üstelik müstakil olarak

klasik edebiyat şairlerinin şiirlerini barındıran cönkler bulmak da müm-kündür.7 Aynı coğrafyanın, milletin ve

kültürün ürünleri olan halk ve klasik edebiyatı, bu sebeplerle birbirlerinden bağımsız düşünmek mümkün görün-memektedir.8

Cönk; kelime anlamı, şekli ve içeriği açısından klasik edebiyat şair ve nasirleri tarafından kullanılan bir kelimedir. Şairlerin biyografilerinin ele alındığı tezkirelerde cönklere dair bilgi bulunabildiği gibi, Süheyli, Med-hi ve Sâliki gibi şairlerin de cönk re-difli gazeller yazdıkları görülür. Tez-kireler, klasik Türk edebiyatının hem biyografik hem de şiir eleştirisinin kaynakları; redifler de bir şiirin temel unsurlarından olmaları sebepleriy-le belge niteliği taşımaktadır. Cemal

Kurnaz tarafından, Bağdatlı Ruhi’nin “eksilmede”, Nâbi’nin “kalmamış” ve “unutulmuş”, Enderunlu Vâsıf’ın “o da bir zaman imiş” ve Keçecizade İzzet Molla’nın “harab”’ redifli şiirleri dö-nemlerine tanıklık eden manzumeler olarak değerlendirilmiştir.9 Bu

bağ-lamda cönk redifli gazelleri ve diğer kaynaklardaki bilgileri “belge” olma-ları açısından değerlendirmek, klasik Türk edebiyatı şair ve nasirlerinin cönkü nasıl gördüklerini ortaya çıka-racaktır.

1. Büyük gemi, sefine ve keşti: Cönkün anlamı, Ferheng-i Fârisî’de sefine ve keşti (Mu’în 1391:1246);

Ferheng-i Ziyâ’da büyük gemi (Şükûn,

1944: 663); Türk Lugatı’nda büyük yelkenli kayık, gemi (Kadri, 1928: 348); Lugat-ı Remzi’de büyük sefine (Remzî, 1305: 398); Persian-English

Dictionary’de large ship (Steingass,

2005: 374) olarak verilmektedir. Or-han Şaik Gökyay cönkün kökenini Cava ve Malaya dillerine bağlayarak Çin yelkenli gemilerine verilen isim olarak değerlendirmiştir (Gökyay, 1995: 73). “Cönk” kelimesinin Türkçe olduğunu söyleyen Aka Seyyid Mu-hammed Ali (Akt. Gökyay, 1984: 108) gibi bu görüşü benimseyen Mahmud Mes’ud Koman da, Türkçe bir kelime olduğunu düşündüğü cönkün, Türk-lerden Çinlilere, onlardan Japonlara ve onlardan da Hintliler ve Avrupalı-lara geçtiğini belirtir (Akt. Sakaoğlu, 1986: 219). Ülkütaşır, Koman’ın gö-rüşlerine birebir benzeyen görüşlerini “Cönk kelimesi, Türklerden Çinlilere, bunlardan Japonlara, oradan Hint-lilere sonradan da Avrupa dillerine geçtiği ifade edilen bir sözdür ve yel-kenli gemilere verilen addır”

(4)

(Ülkü-taşır, 1967: 906) şeklinde ifade eder. Qiû Yihao, cönk kelimesinin ilk defa Reşidüddin Fazlullah’ın 13. yüzyılda yazdığı Hint, Sind ve Keşmir

tarihle-ri adlı kitabında Çin’deki büyük

ge-miler için kullanıldığını ve kökeninin de Çince Zung kelimesinden geldiğini belirtmiştir (Yihao, 2012: 136). Dur-sun Yıldırım da cönkün Çin gemicilik terimleri arasında yer aldığını; yel-kenli, altı düz, dikdörtgen şeklinde büyük kıyı ticaret gemileri veya büyük yelkenli kıyı tekneleri için Çincede bu adın kullanıldığını dile getirmiştir (Yıldırım, 2013: 19). Kökeninin Çince, Türkçe veya Cava, Malaya dillerinden geldiği düşünülen cönk, ilk şekliyle Çin büyük gemileri için kullanılan bir addır. Câmi-i Rum olarak tanınan Lâmii Çelebi’nin Ferhâdnâme’sinde Ferhad’ın padişah olan babasıyla, aşk derdinin devası için çıktıkları deniz yolculuğunda padişahın kurtulduğu, Ferhad’ın gemisinin battığı bölümde cönk bu anlamıyla kullanılmıştır.

“Ve bu esnâda fülk-i felek-misâl, bî-‘aded cöng-i mâl-â-mâl, neheng-i fenâ kâmına ve girdâb-ı belâ dâmına düşüp, tünd-i bâd-ı sarsar, hâkân u Mülk-ârânun zevrakın varta-i helâkden sâhil-i necâta saldugıdur...” (Esir ekitap: 79)

Cöng-i mâl-â-mâl, içerisinde her şeyin bulunduğu büyük bir gemidir. Yine aynı mesnevide padişahın gemi-si, Çin sahiline ulaşır ancak yanında oğlu Ferhad yoktur:

Çü hânun cöngi çıkdı ol kenâra Haber oldı kamu halk-ı diyâra (Lâmii, beyit 3480)

Segirdüp irdiler cöng üzre fi’l-hâl Çıkardılar şehi âşüfte-ahvâl (Lâmii, beyit 3481)

Padişahın gemisi kıyıya yanaşır ve halk, gemide padişahı kendinden geçmiş hâlde bulurlar. Burada önemli olan noktalar, Ferhad’ın babasının Çin padişahı ve cönkün de padişah gemisi olmasıdır. Nazım ve nesirde üstat bir şahsiyet olan Lâmii Çelebi, cönkü Çin padişahının büyük gemisi anlamıyla kullanmıştır.10

2. Sığırdili: Cönkün diğer adları beyaz-ı büzürg (Togan 1954: 73) ve sı-ğırdilidir (Koz 1977: 83). 18. yüzyılın hattat şairlerinden İbrahim Tırsi, sı-ğırdilini imalı bir şekilde kullanır.

Bir cöngi var sığır dili zâhid bakar yine

Yârân görürse olmada bîzâr açar kapar (Tırsi G.54/2)

Klasik edebiyatta zahit-rint çatış-ması çerçevesinde zahit olumsuz bir tip olarak resmedilir. Zahit “zahirde dindar geçinip kendisini [rindi] her fır-satta tenkit eden, ardı arkası gelmez vaaz ve nasihatlerle bunaltan, halkı aleyhine kışkırtarak rahatını kaçıran, ancak fırsatını bulunca kendi nefsine uymayı ihmal etmeyen sözde dindar-ları” (Şentürk, 1996: 1) ifade eder. Tır-si, bu beytinde sığırdilini zahidi alaya alırcasına kullanarak zahide sığır de-mek istemiştir. Zahidin âşıklarla kar-şılaştığında bıkmış bir şekilde cönkü açması da aslında bu cönkte okuya okuya bıktığı bilgilerin bulunduğunu gösterir. Özellikle bazı cönklerde dini bilgilerin sıklıkla yer alması, bunların “zahit cönkü” olarak adlandırılabilece-ği düşüncesini akla getirmektedir.

3. Şiirlerin Toplandığı Defterler: Klasik Türk edebiyatında şairler, çe-şitli sebeplerle divan tertip eder. Ay-rıca şiirlerini, mecmualara ve tomar-lara da yazabilirler. Divanlarda tek

(5)

şairin şiirleri yer alırken mecmua ve tomarlarda birden fazla şairin şiirleri bulunabilir. Özellikle nasirler; cönk-leri, mecmua ve tomar gibi içlerinde şiirlerin bulunduğu defterler olarak görmektedirler.

Klasik edebiyatta nesir dendi-ğinde akla ilk gelen tezkireler, şair-lerin hayatlarının yanında şiirşair-lerinin değerlendirildiği, edebî kişiliklerinin ortaya konulduğu eserlerdir. Bu eser-lerde cönklerin ne olduğuna dair bil-giler bulmak mümkündür. Gelibolulu Âli’nin, Künhü’l-Ahbâr’ında Subûti’nin Karaman’dan İstanbul’a geldiği ve Zâti’den sonra dükkânının şairlerin uğrak yeri olduğundan bahsedildikten sonra “Hâlâ ki yine geyik destânından ziyâdesi silk-i tahrîre çekilmiş ile’l-ân birisi şöhret-pezîr olmamış ve ashâb-ı safâ cönklerinde tahrîr olınmamışdur” (İsen, 1994: 201) denilerek şiirlerinin şöhret bulmadığı, zevk sahibi insan-ların cönklerinde şiirlerinin yazılı olmadığı dile getirilmiştir. Yine Edir-neli Sâdık’ın divane-meşreb olduğuna değinildikten sonra “Her kim gazel söylese elbetde nazîre demesi mukar-rer her gazeli cönklerde muharmukar-rer idi. Ekseriyâ kendünün hattı ile musattar idi... Egerçi bu mazmûnı bizden tırâş eylemişdür, lâkin edâda kusûr eyleyüp cehlini fâş etmişdür” (İsen, 1994: 311) sözleriyle cönklerde şiirlerinin bulun-duğu, onları da Sâdık’ın kendi hattıy-la cönklere yazdığı bildirilmektedir. Molla Arif hakkında da “Hezâr-bâr bu masnû’âtdan mâ’adâ zîbâ gazelleri ve kasîdeleri vâfir kıt’aları ve rübâ’îleri hod mütekâsir idi. Şehnâmesindeki meşhûr olan ebyâtı bunlardur ki îrâd olındı cönklerde ve mecmuʿalarda an-cak bunlara dest-res bulundı” (İsen,

1994: 240) ifadeleriyle cönkler ve mec-mualar bir arada değerlendirilmiş, tez-kiredeki şiirlerin cönklerden alındığı belirtilmiştir. Şaban Selîki ve Hayâli Bey’in arasının iyi olmadığı dile geti-rildikten sonra “Merhûm Hayâlî ise kendüyi sevmez imiş. Cönklerde şiʿrin gördükçe noktalayup Şelîkî itmeyince râhat itmez imiş” cümleleriyle Kadı Şaban’ın mahlası, kusursuz söz söyle-yici iken, Hayâli Bey tarafından nok-talar konularak Şelîki yani kırbaçlık, kırbaça ait veya Şıllıkî hâline getiril-diği görülür.11

Latîfi’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve

Tabsıratu’n-Nuzemâ’sında şiirde

sir-kat yani hırsızlıktan bahsedilen bö-lümde bazı şair geçinenlerin şiirlerin sadece mahlasını değiştirdiklerinden, sonra da “âkıbet düzdîde idügi bilinür ya kimsenin cönginde veya dîvânında bulunur, ‘aybı keşf olup rüsvâ-yı âlem olur.” (Canım, 2000: 102) denilerek cönkler, divanlarla birlikte ele alın-mış ve şairlerin şiirlerini topladığı defterler olarak değerlendirilmiştir. Basîri maddesinde “Cerîde ve cönklere sebt olacak rengîn letâyifi ve letâyife müte’allık ma’ârifi çogidi...” (Canım, 2000: 190) ifadeleriyle cönkler, ceri-de yani ceri-defterlerle birlikte gösteril-miştir. Cönkler, Fâni maddesinde de ceridelerle birlikte değerlendirilmiş-tir. “Eş’âr-ı dürer-bârı cönklere ve cerîdelere yazıla ve erbâb-ı zevk şehd-i kelâmına şeker gibi ezile” (Canım, 2000: 420).

Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-Şu’arâ’sında Mu’ammâyi mahlaslı Ali

Bâli “Fakîr anda kâzî iken bir cöngin aldum, ekser-i eş’ârı andadur” (Kılıç, 2010: 818) ifadeleriyle Ali Bâli’nin Rusçuk’ta kadılık yaptığı sırada

(6)

şiir-lerinin onun bir cönkünden alındığı belirtilmiştir. Tâcizâde Cafer Çele-bi maddesinde “Merhum Müfti Sa’dî Çelebi’nün kendü cöngünde kendü hattı ile yazılmış gördüm ki Cafer Çe-lebi katlinden üç dört gün mukaddem her gice vâkı’asında bu beyti okır imiş” (Kılıç, 2010: 458) denilerek bilginin alındığı cönkün sahibinin adı da ve-rilerek Cafer Çelebi’nin ölmeden önce rüyasında okuduğu şiir gösterilmekte-dir. Keşfi maddesinde de “Aceb budur ki cönklerde vü mecmû’alarda rişte-i mıstar üzre ipe uracak göze tokuna-cak, yârân içinde okınacak bir gazeli belki bir beyti belki bir mısra’ı yokdur ammâ...” (Kılıç, 2010: 719) sözleriyle cönklerde ve mecmualarda önemsene-cek bir şiirinin bulunmadığı belirtil-miştir.

Gelibolulu Âlî’nin, Riyâzü’s-Sâlikin mesnevisinde tiryakilerin

has-bihalinin anlatıldığı bölümde sabahla-ra kadar cönk okunduğu dile getirilir.

Subha dek ihyâ ile bîdâr idüm Cönk okuyup vâkıf-ı eş’âr idüm (Âlî, beyit 1038)

Beyitten anlaşıldığı kadarıyla cönkün içerisindeki şiirler okundukça şiire vâkıf olunmuştur. Ayrıca sabah-lara kadar uyunmaması da dikkate değerdir.

Sünbülzâde Vehbi divanında da şiirler cönkünü bırakılıp ele savaş to-marı alınmıştır.

Bu demlerde ‘abesdir nîze-bâzî-i kalem Vehbî

Bırakdım cöng-i eş’ârı ele tûmâr-ı ceng aldım (Vehbi, G.180/5)

Şair, ceng ve cöngün yazılışları-nın aynı olması sebebiyle cinaslı bir kullanımla şiirler cönkünü elinden bı-rakmış, savaş tomarını eline almıştır.

3.1. Elden ele, haneden haneye dolaşır: Bir cönkün birden fazla sahibi olabilmektedir. “Aynı sayfada yazıla-rın ve yazılayazıla-rının kimilerinin altında-ki adların başka başka oluşları bunu göstermekte olduğu gibi, cönkleri dol-duran parçaların, imlâ bakımından da çok değişik olması buna tanıktır” (Gökyay, 1995: 87). Münşi bir şair olan Ahmet Süheyli, cönklerin elden ele do-laşırken sırlarını ortaya döktüğünü dile getirir.

Ey serv-i hoş-hırâm seni ister üñlerin

Bir yirde yok karârı gezer hâne hâne cönk (Süheyli, G.177/5)

Şair, salınarak yürüyen servi boy-lu sevgiliye istekli bir şekilde seslen-mekte cönkün de bir yerde durmayıp ev ev gezdiğini dile getirmektedir.

3.2. Her gence cönk lazımdır: Her gencin elinde bir cönk olması gerekir.

Yazdum safâ-yı kalb ile sen dil-sitâne cönk

Lâzımdur elde iki gözüm her cüvâne cönk (Süheyli, G.177/1)

Şair, gönül zaptedici sevgiliye gönül rahatlığı ile bir cönk yazmıştır. Ayrıca sevgiliye iki gözüm diye ses-lenmesi cönkün açıldığında iki parça olması sebebiyledir. Aşkın en yoğun yaşandığı dönemde olan her gence, hem aşklarını yazmaları hem de aşkı yazılanlardan öğrenmeleri için cönk gerekmektedir.

4. Arzuhâl: “Resmi bir makama pullu olarak durum veya iş bildiren yazı, dilekçe” (Özön 1965: 34) anla-mındaki “arz-ı hâl”, şairler açısından sevgiliye durumlarını anlatan bütün unsurlardır. Âşık-maşuk-rakip tipleri çerçevesinde çizilen bu aşk macerasın-da âşığın hâli, tavrı, bedeninin

(7)

zayıf-lığı, âhları hep birer arzuhâldir. Özel-likle cönk redifli gazellerde; sığırdili, âşığın durumunu sevgiliye açıklayan bir arzuhâl konumundadır.

Derd-i derûnı yâre garaz ‘arz-ı hâldür

Ortada ey Süheylî hemân bir bahâne cönk (Süheyli G.177/7)

Önemli olan sevgiliye içindeki dertleri anlatmaktır ve bunun için de cönk bir bahanedir. Sevgili, elden ele dolaşan cönkteki şiirleri gördüğünde âşığın kendine aşkını anlayacaktır.

Göz karasını hall edüben yazayın tamâm

‘Arz ede tâ ki hâlümi ol mû-miyâna cönk (Süheyli G.177/2)

Kıl kadar ince belli sevgiliye, âşığın hâlini arz edecek şey, cönktür; şair bunu göz karasını hallettikten sonra tam bir şekilde yazacaktır. 16. yüzyıldan 17. yüzyılın başına kadar uzun bir yaşamı olan Hasan Medhi; cönkü, devrin padişahı sevgiliye sun-mak istemektedir.

Medhiyâ eş’ârıla ahvâlüm iş’âr etmeğe

Bana lâzım oldı sunmak Hüsrev-i devrâna cönk (Medhi G.303/5)

Şair, yazdıklarıyla hâlini sevgili-ye açıklayacaktır ve zamanın güzeller padişahına cönk sunmak gerekli hâle gelmiştir. Kasidelerin, divanların, mesnevilerin veya herhangi bir telif-tercüme eserin devrin padişahına veya devlet büyüğüne sunularak caize alın-ması bir gelenektir. Cönk sunmak da benzer bir durumdur ancak şair kar-şılık olarak caize yerine vuslat talep etmektedir.

Sâliki için de cönk bir arzuhâldir. Yazsam ‘aceb mi sen şeh-i nâ-mihribâna cönk

Râz-ı derûnı yanmağa olur bahâne cönk (Sâliki v.148b)12

Şairin, vefasız sevgiliye cönk yaz-ması şaşılacak bir durum değildir. Cönk, içindeki ateşli sırları yazmaya bir bahanedir.

İçerisinde aşk şiirlerinin olduğu cönkler, âşıkların ızdırabını ve dertle-rini barındırmaları sebebiyle sevgiliye sunulan bir arzuhâldir. Sevgili, günü-müz tabiriyle bir dilekçe olan cönkü eline aldığında her şeyi anlayacaktır.

4.1.Sırlar Açıklayıcı: Sevgiliye bir arzuhâl olan cönk, aynı zamanda sır-ları da açıklayıcıdır.

Her kime dûş olsa söyler keşf idüp esrârını

Benzer ol mest ü harâb ü vâlih ü hayrâna cönk (Medhi, G.303/2)

Cönk, her kime rastlarsa sırlarını söyler ve gizlemez. Bu yönüyle cönk, tutkun, hayran bir mecnun gibidir. Sır saklayamayan cönkün her kime dûş olsa sözünden elden ele dolaştığı anla-şılmaktadır.

Yaz lutfun ile gönlini şerh eylesün sana

Bezm-i belâda neydügümi yane yane cönk (Süheyli, G.177/3)

Şair, cönkün gönlünü açıklayıcı olduğunu, belâ bezminde nasıl oldu-ğumu yana yana cönk anlatsın demek-tedir. Bela bezmiyle hem elest bezmi, yani tüm ruhların “Allah’ın Ben si-zin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna verdikleri belâ (evet) cevabı hem de sevgiliden ayrı olunan bela eğlencesi kastedilmiştir. Ayrıca yana yana iki-lemesiyle hem yanmak fiilini hem de cönkün içerisindeki şiirlerin yan bir şekilde yazıldığını hatırlatmaktadır.

4.2. Musahip: Sohbet edici demek olan musahip “Padişahların daha

(8)

zi-yade eğlendirmek için, hizmetlerinde bulundurdukları adamlar için kulla-nılır bir tabirdir” (Pakalın 1993: 583). Padişahların en yakınında bulunan musahipler, hem sohbet arkadaşı hem de padişahın dostudurlar. Cönkler de âşıklar için bir musahiptir.

Dâr-ı gurbetde musâhib gibidür yârâna cönk

Nazm-ı gevher-bâr ile pür bir gü-zel şâhâne cönk (Medhi, G.303/1)

Medhi; yâran yani âşıkları, gur-bet yurdunda göstererek musahiple-rinin de inci gibi şiirlerle dolu şahane bir cönk olduğunu söylemektedir.

4.3. Cönk arif olanlar içindir: Cönkleri arif olanlar anlar ve onlara cönk yeter.

Kıssa-i derd-i derûnın nakl ider ‘âriflere

Gonca-veş açılmaz ammâ câhil ü nâ-dâna cönk (Medhi, G.303/3)

Mutrıb götür kopuzı yüri çeng ü nâyı ko

Besdür cihânda ‘ârife çeng ü çegâne cönk (Süheyli, G.177/6)

Medhi, cönkün yalnızca arif olan-lara açılacağını, goncaya benzerliğiyle cahillere kapalı olacağını yani onların anlayamayacağını belirtir. Gonca açıl-dığında kokusu ortaya çıkar. Cönk, arifler yanında gül; cahiller yanında goncadır. Süheyli de çalgıcının kopu-zu, çeng’i ve ney’i bırakmasını iste-mekte, arif olanlara cönkün yeterli olacağını belirtmektedir.

5. Benzetmeler: Klasik edebiyat şairleri, cönkün şekliyle ilgili çeşitli benzetmeler yaparak orijinal hayaller oluşturmaya çalışmışlardır. “Divan edebiyatında kelimelerin basit mana-ları altında asırlar boyu o kelimelerin yüklendiği fikirler, duygular, hayaller

vardır. Bunları şairler, çeşitli yerlerde kullanarak her birine ayrı bir mana, duygu ve fikir ilave etmişlerdir” (Tar-lan, 1990: 93). Cönkün uzunlamasına açılması, şekli olarak iki parçadan oluşması gibi özelliklerini şairler şiir-lerinde kullanarak farklı anlam kat-manları oluşturmuşlardır.

Süheyli, cönkü fenler sahibi ola-rak göstermektedir.

Ol zû-fünûn durur ki bilür-imiş iki dil

Sen şâh-ı hüsn öninde döner tercemâna cönk (Süheyli G.177/4)

Süheyli iki dil bilmesini, cönkün şekliyle bağdaştırmış, açıldığında iki dilli göründüğünü belirtip sığırdilini hatırlatmıştır. Fenler sahibi diyerek de içerisinde birçok bilgiyi bulmanın mümkün olduğunu anlatmak istemiş-tir. Ayrıca güzellik padişahının önün-de tercümana döndüğüne göre önün-de içe-risinde aşk şiirlerinin yazılı olduğunu kastetmiştir.

Medhi; cönkü, klasik edebiyatın sembolik âşığı pervaneye benzetmek-tedir.

Bâl ü perr açmış şehâ bezmünde pervâz etmeğe

Gâlibâ olmış cemâlün şem’ine pervâne cönk (Medhi G. 303/4)

Şem ve pervanenin merkezde ol-duğu bu beyitte sevgilinin güzelliğine mecliste âşık olan cönk, kol kanat aça-rak uçmaktadır. Aşk ateşiyle kendini yakan pervane düşünüldüğünde cön-kün içindekilerin de âşıkları yakacak derecede hararetli olduğu ortaya çık-maktadır.

Ahmet Talat Onay cönkü, tulani mecmua olarak tanımladıktan sonra “eskiler bunları kollarının yenleri için-de taşırlarmış” (Onay, 2009: 114)

(9)

di-yerek cönkün nerede taşındığına dair bilgi vermektedir. 17. yüzyılın hamse sahibi şairlerinden Nevizâde Atâyi’nin

Sohbetü’l-Ebkâr’ında söz ehilleri

cön-kü koyunlarından çıkarmaktadır. Çıkarup cöngini bir ehl-i sühan Şâh-ı gül gibi hemân koynından (Atâyi, beyit 360)

Sühan ehlinin kendilerine ait cönklerinin olduğu anlaşılan beyitte, şair gül dalına benzeyen cönkü koy-nundan çıkarmaktadır. Koyun, Der-leme Sözlüğünde “göğüste bulunan iç cep” anlamıyla verilmektedir (Der-leme Sözlüğü, 2009: 2944). Böylelikle cönkün tulani olması, hem elbisenin içindeki cepte hem de kolların ele yakın kısmında muhafaza edilebildi-ğini göstermektedir. Ayrıca gül dalı gibi denilerek cönkün uzunlamasına açıldığı da hatırlatılmıştır. Şair, bu benzetmede mübalağaya başvurarak uzunlamasına açılan defteri, gül dalı hâline getirerek o kadar inceltmiştir.

6. Ayaklı cönk: Tezkirelerde dö-nemlerine ait dikkat çekici bilgiler bul-mak mümkündür. Bağdatlı Ahdi’nin

Gülşen-i Şu’arâ’sında Tebrizli şair

Hemdemi-i Acem, birçok şiiri ezbere bilmesiyle ayaklı cönk olarak tanın-maktadır.

“…rûz u şeb şu’arâ-yı mütekaddimînün eş’ârın ve fusahâ-yı müteahhirînün güftârın tetebbu’ edüp ve her birinün ebyât-ı güzîdesin ve kelimât-ı pesendîdesin bir mertebe-de ezberlemiş ki erbâb-ı ma’ânî olan zurafâ-yı rûzgâr ol yâr-ı suhendânı Ayaklu Cönk lakâbıyla ser-efrâz u nâmdâr kılmışlar” (Solmaz, 2005: 592).

Hemdemi-i Acem, kendisinden önce gelen şairlerin şiirlerini ve

ken-disinden sonraki söz bilginlerinin sözlerini araştırıp her birinin güzel beyitlerini, seçilmiş sözlerini o kadar ezberlemiştir ki mana erbabı, o söz bilen dostu ayaklı cönk diye seçkin ve namlı kılmışlardır.

Buradan da anlaşıldığı üzere cönkler, şairlerin ve söz ehillerinin şiirlerinin yazılı olduğu eserlerdir. Hemdemi-i Acem için kullanılan “ayaklı cönk” tabiri dikkate değerdir.

7. Dede Cöngi (Cönkü): Bu cönk, Kara Dede lakabıyla bilinen aslen Amasyalı olan Kemaleddin’in cönkü-dür ve Nevizâde Atâyi’nin

Şakâyıku’n-Nu’mâniyye zeylinde geçer. Medrese

talebeleri arasında meşhur olan bu cönk, içeriği açısından medrese tale-belerine gerekli olan bilgileri içerir.13

Tarih düşürmedeki ustalığıyla bilinen Antepli Ayni, adliye reisi Arif Paşa’nın torununun doğumu için düşürdüğü tarih kıtasında Dede cönkünü çocuk mecmuası olarak küçümsemektedir.

Dede cöngi çocuk sipâresidir nezd-i levhinde

Eder Hâce Cihân’ı mekteb-i faz-lında pür mâye (Ayni, Trh. 416/6)

Antepli Ayni; Dede cönkünü, ikin-ci anlamı mecmua demek olan sipâre kavramını kullanıp çocuk mecmu-ası diye küçümser. Arif Paşa, Hâce Cihân’ı14 fazilet mektebinde bilgilerle

dolu hâle getirecektir. Sonuç

Klasik edebiyat şair ve nasirleri-nin eserlerinde cönkler hakkında şu bilgilere rastlanır: Cönk, Çin padişahı-nın büyük gemisi anlamıyla kullanıl-mıştır. Cönkün diğer adı sığırdilidir ve hem cönk hem de gerçek anlamıyla ele alınmıştır. Cönkler, içerisinde seçme şiirlerin bulunduğu, mecmualar,

(10)

ceri-deler ve tomarlarla benzer özellikler taşıyan defterlerdir. Sahiplerinin ko-yunlarında ve kol yenlerinde sakladığı bu defterler, elden ele haneden haneye dolaşır ve her gençte olması lazımdır. Âşığın içini döktüğü bir defter olduğu için sevgiliye bir arzuhâl niteliği taşır. Âşığın sırlarını açıklayan bu defterler, âşığın sevgiliden ayrı olduğu zaman-larda en yakın dostları yani musahip-leridir. Cönkteki bilgileri de yalnızca arif olanlar anlayabilir. Şekli açıdan pervaneye ve gül dalına benzetilmiş-tir. Birçok şiiri ezbere bilen kişilere ayaklı cönk denilebilmektedir. Dede cönkü de kişi isminden ziyade Kemal Dede’nin medrese talebeleri içerisinde meşhur cönkünün adıdır.

NOTLAR

1 Koca Ragıp Paşa’nın bu beyti, “Harâbâtı görenler her biri bir hâletin söyler / Safâsın nakleder rindân u zâhid sıkletin söyler” şek-lindedir. Bkz. M. Fuad Köprülü, Divan

Ede-biyatı Antolojisi, Ankara: Akçağ Yayınları,

2006, 410.

2 Gazel, kaside, nazire ve münşeat mecmuala-rı akla gelen ilk örneklerdir. Aymecmuala-rıntılı tasnif için bkz. Mehmet Gürbüz, “Şiir Mecmûaları Üzerine Bir Tasnif Denemesi” Mecmûa:

Os-manlı Edebiyatının Kırkambarı, İstanbul:

Turkuaz Yayınları, 2012: 97-113.

3 İçerisinde birçok halk edebiyatı ve klasik edebiyat şairinin şiirlerini barındıran ve 193 varaktan oluşan bu cönkün ilk sayfasında “Her kim bu mecmûayı bulup vermez ise şefâat Rasûlullahdan” cümlesi de dikkat çe-kicidir.

4 46 varaktan müteşekkil bu cönkte “Seyr et-tim cennet evlerin/Sekiz yerde kapısı var” mısralarıyla başlayarak ilahilerle devam etmiş, 16. varaktan sonra yazı stili değişe-rek sayısal hesaplar, dualar, hatim duası, nikahın nasıl kıyıldığını anlatan mensur bir metin ve hutbeler yer almıştır.

5 Hacimli olan bu mecmuada Hâkâni, Enveri’nin kasideleri; Mevlana, Attar, Hüs-rev Dihlevi, Şeyh Sa’di ve Kemal Hocendi’nin gazelleri bulunmaktadır.

6 Cönklerde Fuzûli ve Nâbi’nin şiirleri iki ayrı çalışmada değerlendirilmiştir. Bkz. Mehmet

Gürbüz, “Sözlü Kültür Belleğinde Bir Divan Şairinin İzleri: Cönklerde Nâbî” Milli

Folk-lor, 95 (2012): 54-62 ve Tuğçe Erdal, “Sözlü

Kültür ve Yazılı Kültür Bağlamında Cönk ve Mecmûalarda Fuzûlî Mahlaslı Şiirler”. Millî

Folklor, 102 (2014): 17-28.

7 İçerisinde müfredleri barındıran ve Ahmet Paşa, Bâki, Nâbi, Fâizi, Seyyid Vehbi ve Es-rar Dede gibi birçok klasik edebiyat şairleri-nin beyitlerini içeren cönk için bkz. Süleyma-niye Ktp. Tercüman Yazmaları, No: 514, 36 varak.

8 Bu bağlamda Amil Çelebioğlu’nun Karaca-oğlan’daki divan şiiri hususiyetlerini orta-ya koyduğu makalesi ve Cemal Kurnaz’ın

Halk ve Divan Şiiri Müşterekleri adlı

eser-leri önemlidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Amil Çelebioğlu, “Karacaoğlan’da Divan Şiiri Hu-susiyetleri” Eski Türk Edebiyatı Makaleleri, İstanbul: MEB Yayınları, 1998, 711-723 ve Cemal Kurnaz, “Divan Şiiri ile Halk Şiirinin Müşterekleri” Halk ve Divan Şiiri

Müşterek-leri Üzerine Denemeler, Ankara: Akçağ

Ya-yınları, 1990, 45-74.

9 Belge redifler için bkz. Cemal Kurnaz, “Di-van Şiirinde Belge Redifler” Di“Di-van

Edebiya-tı Yazıları, Ankara: Akçağ Yayınları, 1997,

265-274.

10 Cönk’ün sefîne yani gemi anlamında kulla-nılışında dikkati çeken bir diğer nokta da sefine kelimesidir. Sefinenin hem gemi hem de türlü konuların yer aldığı kitap defter anlamında kullanıldığını belirten Orhan Şaik Gökyay’ın düşüncesi, (Gökyay, 1995: 82) Âşık Çelebi tezkiresindeki kullanımlar-la paralellik gösterir. “sefîne-i gazel besdür deyü ancak bahr-i nazmla şi’r hevâsında yilerdi” (Kılıç, 2010: 426); “bahr-i nazma sa-lup cevâhir-i zevâhir-i eş’âr ile sefîneler tol-duran rü’esâdandur” (a.g.e. 479); “Kalbi hod bahr-i fazl olmakda Karadeniz’in bir dili idi ve yakası sefâ’in-i eş’âr u esfârun menzil ide-cek sâhili idi” (a.g.e. 534); “ve hâtırı memlû sefîne-i eş’âr ve nevâdir ü emsâldür” (a.g.e 894); ifadelerinde ilk üç örnekte sefine, ya-zarın bahr yani deniz ile ilgili bir benzetme yapacağı zaman şiirleri benzettiği bir nesne iken; son örnekte şiirler defteri olarak kul-lanılmıştır. Bu durum, gemilerin içlerinde türlü türlü nesneler bulunması sebebiyle sefinenin zamanla şiir defterleri anlamında kullanıldığını düşündürtür.

11 Bu bilginin başka bir şekli de Âşık Çelebi’nin

Meşâ’irü’ş-Şuarâ’sındaki Selîki

maddesinde-dir. “Hayâlî, merhûmu aceb sevmezdi. İş güç idinüp cönk eline girse Selîkî şi’rin arar, bul-dukda mahlasın üç nokta koyup Şelîkî

(11)

ider-di. İller üstine nokta kordı, ol altına kordı” (Kılıç, 2010: 1005).

12 Bu beyit, Orhan Şaik Gökyay’ın “Cönkler Üzerine” makalesinden alınmıştır. Bkz. Or-han Şaik Gökyay, “Cönkler Üzerine” Seçme

Makaleler 1, Eski Yeni ve Ötesi, C.1,

İstan-bul: İletişim Yayınları, 1995.

13 Bu eser, Arapça olup “Bismillâhirrahmânirrahîm, ibtidâi bi’l-besmeleti iktidâi bi-kitâbillâhi’l-‘alîm ve imtisâlen bi-kavlihî Rasûlihi’l-kerîm” ile başlamakta ve kütüphanelerimizde yaz-maları bulunmaktadır. Bu yazmalardan H. 1019 tarihli olanı için bkz. Süleymaniye Kü-tüphanesi, M Hilmi-F Fehmi Bölümü, Nu-mara:180, 203 varak. Orhan Şaik Gökyay, Kemal Dede’nin isminin bazı kaynaklarda Dede Cöngi olarak verilmesini, Nevizâde Atâyi’nin Hadâiku’l-Hakâyık fî-Tekmileti’ş-Şakâyık’taki şu bilginin “İstitrat tarîki ile mebâhis-i kesîre cem’ etmegin Dede cöngi demekle meşhûr mecmûa-i fevâid ve fihrist-i kavâidi de vardır”ın (Atâyî, 1989:120) Bur-salı Mehmed Tahir ve Mehmet Zeki Pakalın tarafından yanlış anlaşılmasından kaynak-landığını belirtir (Gökyay, 1984: 112). 14 Hâce-i Cihân hakkında ayrıntılı bilgi için

Bkz. Ahmet T. Karamustafa, Vâhidî’s

Menâkıb-ı Hâce-i Cihân ve Netîce-i Cân,

Harvard: Sources of Oriental Languages and Literatures, 1993.

KAYNAKÇA

Aksoy, Ömer Asım ve diğer. Derleme Sözlüğü. C.4, 3. Bs. Ankara: TDK Yayınları, 2009. Arslan, Mehmet. Antepli Aynî Divanı. İstanbul:

Kitabevi Yayınları, 2004.

Arslan, Mehmet ve İ. Hakkı Aksoyak. Gelibolulu

Âlî Riyâzü’s-Sâlikîn. Sivas: yy. 1998.

Atâyî, Nev’izâde. Hadâiku’l-Hakâyık fî-Tekmileti’ş-Şakâyık, Şakâyık-ı Nu’mâniye Zeylleri. Neş. Haz. Abdülkadir Özcan, C.2.

İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989.

Atâyî, Nev’izâde. Sohbetü’l-Ebkâr. Haz. Muham-med Yelten, İstanbul: İstanbul Üniv. Edebi-yat Fak. Yayınları, 1999.

Canım, Rıdvan. Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve

Tabsıratu’n-Nuzemâ (İnceleme-Metin).

An-kara: AKM Yayınları, 2000.

Cönk, Süleymaniye Kütüphanesi, Tercüman Yazmaları, Numara: 514, 36 varak. Cönk, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma

Bağış-lar, Numara: 5892, 51 varak.

Cönk, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağış-lar, Numara: 5894, 116 varak.

Cönk, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağış-lar, Numara: 5896, 46 varak.

Cönk, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağış-lar, Numara: 5902, 193 varak.

CUNBUR, Müjgân. “Folklor Araştırmalarında Cönklerin Yeri”. I. Uluslararası Türk Folklor

Semineri Bildirileri. (1974): 69-73.

Çelebioğlu, Amil. “Karacaoğlan’da Divan Şiiri Hususiyetleri” Eski Türk Edebiyatı

Makale-leri, İstanbul: MEB Yayınları, 1998, 711-723.

Elçin, Şükrü. “Cönkler ve Mecmualar Üzerine”.

Halk Edebiyatı Araştırmaları. Ankara:

Kül-tür Bakanlığı Yayınları, 1977, 17-18. Erdal, Tuğçe. “Sözlü Kültür ve Yazılı Kültür

Bağlamında Cönk ve Mecmûalarda Fuzûlî Mahlaslı Şiirler”. Milli Folklor, 102 (2014): 17-28.

Esir, Hasan Ali. Lâmiî Çelebi, Ferhâd ile Şîrîn. Kültür Bak.Yayınları, ekitap. Erişim: http:// ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78433/lamii---ferhadname.html

Harmancı, M. Esat. Süheyli Ahmed bin Hemdem

Kethudâ Divan. Ankara: Akçağ Yayınları,

2007.

Gökyay, Orhan Şaik. “Cönkler Üzerine I”.

Folk-lor ve Etnografya Araştırmaları. (1984):

107-173.

. “Cönkler Üzerine”. Seçme Makaleler 1,

Eski, Yeni ve Ötesi. İstanbul: İletişim

Yayın-ları, 1995, 73-147.

Gürbüz, Mehmet. “Sözlü Kültür Belleğinde Bir Divan Şairinin İzleri: Cönklerde Nâbî” Milli

Folklor. 95, (2012): 54-62.

. “Şiir Mecmûaları Üzerine Bir Tasnif Dene-mesi”. Mecmûa: Osmanlı Edebiyatının

Kır-kambarı. İstanbul: Turkuaz Yayınları, 2012,

97-113.

İsen, Mustafa. Gelibolulu Âlî, Künhü’l-Ahbâr’ın

Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yayınları,

1994.

Kadri, Hüseyin Kazım. Türk Lugatı, Türk

Dille-rinin İştikâkı ve Edebî Lugatleri, 2. C.

İstan-bul: Devlet Matbaası, 1928.

Karamustafa, Ahmet T. Vâhidî’s Menâkıb-ı

Hâce-i Cihân ve Netîce-i Cân. Harvard:

So-urces of Oriental Languages and Literatu-res, 1993.

Kemal Dede. Dede Cönkü. Süleymaniye Kütüp-hanesi, M Hilmi-F Hilmi Bölümü, Numa-ra:180, Hicri:1019, 203 varak.

Kemikli, Bilal.”Haşimi Kitaplığında Türkçe Bir Cönk”. Milli Folklor. 48 (Kış 2000): 27-36. Kılıç, Filiz. Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ

İnce-leme-Metin. 3 C., İstanbul: İstanbul Araştır-maları Enstitüsü Yayınları, 2010.

Koz, M. Sabri. “Cönk”. Türk Dili ve Edebiyatı

An-siklopedisi. C.2, İstanbul: Dergah Yayınları,

1977, 83-85.

(12)

Ara-mak”. Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları VII,

Mecmua: Osmanlı Edebiyatının Kırkambarı.

İstanbul: Turkuaz Yayınları, 2012, 157-200. Köprülü, M. Fuad. Divan Edebiyatı Antolojisi. Yay. Haz. Ahmet Mermer. 2. Bs. Ankara: Akçağ Yayınları, 2006.

Kurnaz, Cemal. “Divan Şiiri ile Halk Şiirinin Müşterekleri”. Halk ve Divan Şiiri

Müşte-rekleri Üzerine Denemeler. Ankara: Akçağ

Yayınları, 1990, 45-74.

. “Divan Şiirinde Belge Redifler”. Divan

Ede-biyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yayınları,

1997, 265-274.

KUT, Günay. “Bir Cönk Üzerine”. Yazmalar

Ara-sında, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları.

İstanbul: Simurg Yayınları, 2005, 315-334. Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya,

Numara: 3945, v.655.

Mu’în, Muhammed. Ferheng-i Fârisî. C. 1. Tah-ran: Müessesese-i İntişarat-ı Emîr-i Kebîr, 1391.

Onay, Ahmet Talat. Açıklamalı Divan Şiiri

Söz-lüğü, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı. Haz. Cemal Kurnaz. İstanbul: H

Ya-yınları, 2009.

Orak, Kadriye Yılmaz. İbrahim Tırsî ve Di-vanı. Kültür Bak. Yayınları, ekitap. Eri-şim: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/ Eklenti/10656,tirsipdf.pdf?0

Özön, Mustafa Nihat. Osmanlıca-Türkçe Sözlük. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevi, 1965. Pakalın, Mehmet Zeki.Osmanlı Tarih Deyimleri

ve Terimleri Sözlüğü. C. 2. İstanbul: MEB

Yayınları, 1993.

Remzi, Hüseyin. Lugat-ı Remzî. C. 1, İstanbul: Matbaa-i Hüseyin Remzi, 1305.

Sakaoğlu, Saim. “Cönklerin Kültür Tarihimizde-ki Yeri”. Fırat Havzası Yazma Eserler

Sem-pozyumu. (1987): 219-226.

Seyhan, Nezihe. “Medhî Divanı”. Yayımlanma-mış Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üni-versitesi, 2000.

Solmaz, Süleyman. Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı. Ankara: AKM Yayınları, 2005.

Steingass, F. Persian-English Dictionary. İstan-bul: Çağrı Yayınları, 2005.

Şahin, Duygu Kayalık. “Cönk terimi ve Cönkler Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”.

Tur-kish Studies. Vol. 10/12, (2015): 709-726.

Şentürk, Ahmet Atilla. Klasik Osmanlı

Edebiya-tı Tiplerinden Sûfi yahut Zâhid Hakkında.

İstanbul: Enderun Kitabevi, 1996.

Şükûn, Ziya. Gencine-i Güftâr, Ferheng-i Ziyâ. C. 1, İstanbul: Maarif Matbaası, 1944. Tarlan, Ali Nihad. “Divan Edebiyatı”. Prof. Dr.

Ali Nihad Tarlan’ın Makalelerinden Seçme-ler. Ankara: AKM Yayınları, 1990, 90-126.

Togan, Zeki Velidi. “Topkapı Sarayındaki Dört Cönk”. İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi. C. I (1953): 73-89.

Uraz, Murat. “Cönkler ve Sefineler”. Türk

Folk-lor Araştırmaları. C. 17, 337, (1977):

8057-8059.

Ülkütaşır, M. Şakir. “Halk Edebiyatı Araştırma-larında Cönk’lerin Değeri”. Türk Kültürü. 60, (1967): 905-907.

Yavuz, Orhan. “Türk Edebiyatında Cönkler, Hu-susiyetleri ve Dili”. Türk Dünyası

Araştır-maları. 54, (1988): 117-131.

Yenikale, Ahmet. Sünbülzâde Vehbî

Diva-nı. Kültür Bak. Yayınları, ekitap.

Eri-şim: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/ Eklenti/10651,sunbul-zade-vehbipdf.pdf?0 Yıldırım, Dursun. Elyazması Bir Kitap Türü:

Cönk / Cöng (Kayıp Saraybosna Cöngü Bağ-lamında). Ankara: Türk Kültürünü

Araştır-ma Enstitüsü Yayınları, 2013.

Yihao, Qiû. “Jung ‘cönk’ Gemi Üzerine 13.-15. Yüzyıllardaki Batı Yazmalarında Görülen “jung” Terimi Üzerine”. Çev. Zemire Gulcalı.

Ankara Üniversitesi DTCF Türkoloji Dergisi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sinemanın alemşumul bir surette inkişafı bü- yük şehirlerde sinema binaları ihtiyacını çoğalt- makta olduğundan yeniden bir çok sinema binaları inşa edildiği gibi, bir

Düyunumumiye ve Tıbbiye binaları gibi değil bir mimarî, büyük mizah şairlerimizin de- diği gibi boynuzlu bir mimarî veya Türklükle alâ- kasına sadece mukaddes

1 — Sür'atli nakil- vasıtalarile mesafe ve uzaklık mefhumunu ortadan kaldırmağa çalışmak. 2 — Kirası ucuz ve konforlu evler inşa ederek hal- kın buralara rağbetini

Sonraları Akbaba Yayınları ile bir dizi edebî eseri de neşretmiş olan Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba adlı mecmuası; yayımlandığı dö- nemde pek çok edebiyatçının,

Artık bütün cihan, "Çinlilere, Selçukilere, Arap- lara,, velhasıl şarka mahsus olan ve garp mimarla- rının da asırlarca tesirinden kurtulamadıkları tezyi- nat ve

für, bira mayası, nişasta, muhte­ lif baharat , yumurta akı, kü­ kürtlü maddeler, yağ asitleri, yajt, et, kemik parçalan, ıübre, kıl, gliserin, tutkal, kauçuk, ko­ la ,

1920'de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisine girerek sanat öğrenimini burada tamamlamış, 1928'de Paris Akademi Ranson'a giderek öğrenimini gerçekleştinııiştir. Bibliothe-

This case report aims to pres- ent a life-threatening anaphylactic shock that is thought to be related to sugammadex applica- tion after reversal of the neuromuscular blockade..