• Sonuç bulunamadı

Başlık: ÖLÜMDEN SONRA İNSANIN DA BOZULUP YOK OLDUĞUNU SÖYLEYEN KİMSEYİ REDDETMEK HUSUSUNDA PLATON'UN RİSALESİYazar(lar):TÜRKER, MubahatCilt: 3 Sayı: 0 Sayfa: 051-063 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000017 Yayın Tarihi: 1965 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ÖLÜMDEN SONRA İNSANIN DA BOZULUP YOK OLDUĞUNU SÖYLEYEN KİMSEYİ REDDETMEK HUSUSUNDA PLATON'UN RİSALESİYazar(lar):TÜRKER, MubahatCilt: 3 Sayı: 0 Sayfa: 051-063 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000017 Yayın Tarihi: 1965 PDF"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tanrı'nın Adıyle Başlıyorum

ÖLÜMDEN SONRA İNSANIN DA BOZULUP YOK

OLDUĞUNU SÖYLEYEN KİMSEYİ REDDETMEK

HUSUSUNDA PLATON'UN RİSALESİ

I

Bu âlemden ayrıldığı vakit, insanın da tıpkı diğer hayvanlarda olduğu gibi, bozulup dağıldığını kabul eden kimseye tanrısal Platon der ki:

Şüphesiz, bileşik kuvvetler biribirlerinden ayrıldıkların vakit, onlardan herbiri -tıpkı Kara Safra'nın Toprağa, Balgam'ın Su'ya, Kan'ın Hava'ya, Sarı Safra'nın Ateş'e dönmesinde olduğu gibi- kendi aslına döner. İşte bunun için bileşik olan dağılır ve bozulur. Biz, insanda beşinci bir tabiî kuvvet olduğunu görünce, -ki, bu, şeyleri ayırdedip tartan, tefekkür, tevehhüm ve isteğin yeri olan Nâtıka Kuvvetidir-, onun da -tıpkı diğer kuvvetlerin asıllarında dönmelerinde olduğu gibi- kendisine döneceği bir aslı olduğunu anladık. Bu âlemde bulunduğu müddetçe, onun, eşyanın suretini bir kerre tasavvur ettikten sonra, -bedende bir artma veya eksilme olduğu ve beden bir halden başka bir hale geçtiği halde- bu sureti muhafaza etmek için zâtı bakımından artık başka bir şeye ihtiyacı kalmadığını gördük. İşte bu gör­ düğümüze dayanarak şu sonuca vardık: Bu kuvvet kendisinden çıkmış olduğu aslına döndüğü vakit eşyanın suretleri ondan ayrılmaz. Zira, ' o kuvvet bedenden ayrıldığı vakit, daha arı bir hale gelir. Suretler için de durum böyledir. Öyleki suretler o kuvvetle birlikte olduğu vakit, bedenle birlikte olduğu vakittekinden daha açık ve seçiktirler.

"Onların belli bir sonu vardır, o da kıyamettir, onlar o zaman olduğu gibi dirilecektir" diyen kimse haklıdır. Ancak, bu kimse nin (?) râci olacağı beden meselesinde yanılmıştır- Çünkü, eğer, öyle olsaydı, Tanrı ona ölümü yazmazdı. Ölümün onun için yazılmış olduğunu görünce, anladık ki onun, içinde bulunduğumuz halden başka bir halde yeniden kurulması için bir sa­ niye bile geçmez- Çünkü Hakîm yapıyı bozmuştur, halbuki tercih edilenin, onu olduğu şekilden başka bir şekilde takdir eden bir takdirle olması müm­ kündür. Eğer, bozulan (aynen) başlangıçtaki gibi kurulmuş olsaydı, o

(2)

takdir-52

MuBAHAT TÜRKER

de, onun bozulmuş olması boşuna olurdu. Halbuki Yaratan boşuna iş yap­ maktan beridir. Üstelik, tabiî şeylerin tutumları da bilinmektedir: Ekilen tohumlar ancak onların cirimleri bozulmak suretiyle yeşerirler. Böylece on­ ların cirimlerinin bozulmasının ağaçların veya başka bitkilerin kurulmasının sebebi olduğunu görüyoruz. Bu da delâlet ediyor ki onların cirimlerinin bozul­ ması, bu belirmiş olan suretten başka bir şekilde teşekkül eden ruhsal bir suretin kurulmasının sebebidir.

I I

Erdem'i filozof dedi ki: İlk Sebep, eşyada bir tek şekilde bulunduğu halde, eşyanın hepsi ilk Sebepte aynı şekilde bulunmaz. İlk Sebepler her neka-dar eşyanın hepsinde bulunuyorsa da, eşyanın herbiri onu kendi gücü ölçü­ sünde kabul eder. Çünkü, ilk İlleti eşyadan kimi birlik olarak, kimi çokluk olarak, kimi zamanda, kimi dehr içinde, kimi ruhsal olarak, kimi de cisim-sel olarak alır. Bu alışın farklı oluşu İllet bakımından değil, fakat, alan bakımın­ dandır. Zira alan değiştiği için alış keyfiyeti de çeşitlenmektedir. Halbuki taşıp yayılma bir tektir, çeşitli değildir. İyilikler eşya üzerinde eşit şekilde taşıp yayılırlar. İyilik bütün eşyaya ilk Sebep'ten eşit şekilde taşıp yayıl­ dığına göre , taşıp yayılmanın türlü türlü oluşunun sebebi, o halde, eşyadır. Eşya taşıp yayılmanın çeşitli oluşunun sebebi olunca, bütün eşya İlk Sebep'te bir tek nevi üzere bulunmaz, bilâkis, eşyanın herbiri O'nda gücü yettiği kadar ve O'ndan almayı başardığı ölçüde bulunur. Bu suretle eşya o taşıp yayıl­ madan aldığı ölçüde O'nu tadar. Zira eşya İlk Sebepte kendi varlığı kadarına erişir ve onu tadar. Buradaki varlık sözüyle bilgiyi kastediyoruz. Çünkü, eşya başlatan İlk Sebebi bildiği ölçüde ona erişir ve onu tadar.

I I I

Filozof dedi ki: İlk Sebep sıfat üstüdür. İnsan onu sıfatlandırmaktan acizdir. Çünkü, O birdir, çünkü O'nun birliği hertürlü birliğin üzerindedir. Başka bir ışıktan ışıklanan ikinci sebepler tavsif edilebilirler. Halbuki, İlk Se­ bep sırf ışıktır, O'nun üzerinde başka ışık yoktur. İşte bu yüzden yalnız İlk Sebep tavsif edilemez. Çünkü, O'nun üzerinde bir başka sebep yoktur. Çünkü, herşey sebepleriyle tavsif edilir. Ama bir şey sırf sebep olunca, kendisinin bir sebebi bulunmayınca, bilinmez. Dedi ki: İlk Sebep tavsif edilemez. çünkü, sıfat üstüdür. Dil O'nu anlatamaz. Çünkü, tavsif keyfiyeti ancak dil ile, dil akıl ile akıl tefekkür ile tefekkür tevehhüm ile, tevehhüm ise duyularla olur. Halbuki İlk Sebep herşeyin üzerindedir ve onların sebebidir. İşte bu yüzden,

(3)

F Â R Â B Î ' Y E ATFEDİLEN KÜÇÜK BİR ESER 5 3

O, duyum, tevehhüm, tefekkür, akıl ve dil konusu olamaz, sıfatlanamaz ne kendisi bir şeye ârız olur, ne de O'na bir şey ârız olur.

Filozof, için yazmış olduğu risalesinde dedi ki: Bir'in sıfatları yoktur, O hiç kimseye benzemez. Aksi halde O'nda bir olmak anlamı kalmazdı ve O, ruha ve kuvvetlere benzerdi. O'na çokluk izafe edilemez. O ne sıfat-lanmıştır, ne bilgi konusudur. Ruh ebedî surette ve sevgiyle O'na bağlıdır. (O'nu bilmek için) bir sürü araştırma yapılmaz. O'na tahayyül gücüyle eri-şilemez. O'na bize benzeyen veye bize uyan şeylerle de erieri-şilemez. Çünkü, sen (bunu) yaptın mı Failden uzaklaşır ve geçici olan şu bizim hayatımıza inersin.

IV

Dedi ki: İlk Mebde' iyilikler ve güzellikler hazinesinin en yüksek nokta­ sındadır. Her varlık varlığını O'ndan alır. Herşey O'nunla devamlılık ve karar kazanır.

VI

Dedi ki: Hareket veren sebep göksel cisimlerin devamlı olarak fail sebe­ bidir. Bu sebep sadece onların değil, fakat aynı zamanda oluş ve bozuluşa maruz kalan cüzî eşyanın da fail sebebidir. Ebedî olan cisimler, bir aracı ol-, maksızınol-, bu sebepten meydana gelirler. Halbukiol-, oluş ve bozuluşa maruz

kalan eşya (bir aracıyle) meydana gelirler. V I I

Tanrısal Filozof Kanunlar Kitab'ında dedi ki: Çözülüp bozulan şey ya karşıtı olandır, ya da karşıtlardan bileşik olandır. Sıcak Yaş'a, Sıcağın kar­ şıtı olan Soğuk ise Kuru'ya Eğer gök bu tabiatlarda veya bunlardan bi­ leşik olsaydı, o takdirde, onun hareketi, biri yukarıya diğeri aşağıya doğru hareket eden insanın. veya kuşun hareketi gibi olurdu. Çünkü, rükün­ lerden bileşik olan .herhangibir şeyde, rükünlerden birinin hareketi diğerlerin­ den baskın çıkar. Eğer, bu şeyde Kuruluk ve Ağırlık hakim ise, onun hare­ keti aşağıya doğru, eğer, Sıcaklık ve Hafiflik hakim ise, aşağıya değil, yukarı­ ya doğru olur. Rükünlerden ancak biri devri olarak hareket eder. Onun ne sıcak, ne soğuk, ne yaş ne ağır, ne de hafif olmadığı burhan yoluyle anlaşıl

-mıştır. Çözülme ancak rükünlerde ve rükünlerden bileşik olanda meydana gelir. Bozulmayan ve yok olmayan ilk cisimler ebedî olarak hareket ederler ve kendi altlarındaki cisimlere ebedî olarak tesir ederler. Onların

(4)

hareket-54 MUBAHAT TÜRKER

leri ruh tesiriyle olur. Onlardaki ruh, çıkarsama gereği, aklîdir. Halbuki rü­ künlerin hareketleri dairesel değildir. Şahıslardaki iradî hareketler, tabiî olarak, gelip geçicidirler. Feleğin hareketinin sâbit ve ezelî olduğunu (şöy­ lece) ortaya koymuş bulunuyoruz: Madem ki o canlıdır ve ebedîdir, o halde felek hareketinin ondaki ruhun hareketi olması lâzım gelir. Bunun sebebi ikidir: Şahısların iradî hareketleri canlı oluşa bağlıdır. İşte bunun için bu ha­ reket daimî olmaz: Çünkü ruh bedenden ayrılınca iradî hareket yok olur.

Feleğin hareketi ise tamdır, çünkü, felek bozulma kabul etmez. Onun hareketi tamdır, kesiksizdir, ruhun idare ettiği bir harekettir. Sıcaklığın ve­ ya Soğukluğun hareketlerinden hiçbiri feleğin hareketi olamaz; onun hare­ keti ruhsal bir harekettir, tamdır, biribirine bitişiktir. Burhanlarla sâbit ol­ muştur ki bu ilk ve ebedî olan cismin yüksek ruhunun hareketi bozulma bilmeyen ve değişmeyen bir harekettir. Bu hareket altta bulunanlara ebedî bir şekilde tesir eder. O halde, bu cisim kendi altında bulunan cisimleri idare eder- Asıl müessir olan Ulu Tanrı'dır-,

V I I I

-Tanrı Rahmet eylesin- İbn Amîd demiştir ki: Filozoflar ruh ve canla ilgili isimler hakkında az ve öz konuştular. Platon'un kanaatine göre, yüksek cisimlerin birer ruhları vardır. Onlar canlıdırlar, ama, canlılıkları zâtî olarak ezelî ve ebedî değildir. Der ki: Ulu Tanrı bu kutsal cisimlere kendi büyüklük ve şerefini tasdik etmeyi emrettiği vakit, onlara onlarda ebediyeti gerektire­ cek bir yaratma emretmedi; fakat onları yarattıktan sonra, kendi iradesiyle onların ebedî olmasını istedi. Aristoteles onların oluş ve bozuluşa maruz kal­ madığını bildirdi ve bu hususta şöyle bir delil getirdi: Oluş ve bozuluş karşıt­ ları kabul eden maddede olur. Oysa, ne yüksek cisimlerin ne de onların hare­ ketlerinin karşıtları vardır! O halde onlar oluş ve bozuluşa maruz kalamazlar. Bu sözleriyle onların başlangıçları olmadığını ve yarattılmadıklarını söylemek istemiyor, sadece oluş ile yaratılışı biribirinden ayırdediyor. Bozuluş sözüyle Yaratıcının istediği vakit onları ortadan kaldıramıyacağını da söylemek istemiyor. Sadece demek istiyor ki bozuluş onları için tabiî değildir. Onların bir ruhları ve bir canları vardır diyor. Onlar işitmek ve görmek açısından canlıdırlar, onlarda diğer duyumlar yoktur.

(5)

F Â R Â B Î ' Y E ATFEDİLEN KÜÇÜK BİR ESER 55 olan şey bu iki duyumun gücüdür. Feleğin çeşitli şeyleri algılamak için çe­ şitli organları yoktur. Tek bir şeyin, tözleri bakımından farklı olan iki şeyi aynı zamanda algılaması caiz olmadığı halde, felek bütün cismiyle algılar. Çünkü o canlı ve akıllıdır. Bizim ilmimiz ancak bu iki duyumu -ki bu ikisi duyumların en şereflisidir- kullanmakla tamamlandığı için biz o ikisini ona mecâzî olarak eklemiş oluyoruz.

(6)

1. Ü

2. A:

3. A:

4. A:

5. A:

6. A:

7. A:

8. A:

9. Ü:

10. Ü:

11. Ü:

12. Ü:

13. Ü:

14. A:

Not : II ve I I I . Parçalar Bedevi'nin neşretmiş olduğu El-Hayr el-Mahz''ın 5. ve 23. bahisleriyle de mukabele edilmiştir. (P).

Besmele kaydı başlıktan sonradır. (Ü: İstanbul nüshası) (A: Amerika nüshası)

yok. yok. yok.

(7)

58 MUBAHAT TÜRKER yok.

15.

Ü:

16.

A:

17.

A:

18.

A:

19.

A:

20.

A:

21.

A:

22.

Ü:

23.

Ü;

24.

A;

25.

A:

26.

Ü

27.

P:

28.

P:

yok. yok. yok. yok,

(8)

29.

Ü ve A da mükerrer

30. P:

31. P:

32. P:

33. Ü:

34. P

35. P

36. P:

37. P:

38. Ü:

39. Ü:

40. A:

41. P:

42. P:

yok.

43.

44. Ü:

45. P:

46.

P de yok.

yok.

ve A:

F À R Â B Î ' Y E ATFEDİLEN KÜÇÜK BİR ESER 59

(9)

60 MUBAHAT TÜRKER 47. 48

49.

U:

50.

P.

51 P:

52.

P:

53.

P:

54.

P:

55.

P:

56.

P:

57:

P:

58.

P:

59.

P:

60.

P:

61.

P:

62.

P:

63.

P:

64.

P:

65.

P:

yok. yok.

yok.

(10)

F Â R Â B Î ' Y E ATFEDİLEN KÜÇÜK BİR ESER 61

66. P:

67. P:

68. A:

69. A:

70. P:

71. A:

72. P:

73. P:

74. P:

75. P:

76. P:

77. A:

78.

79. Ü:

80. A

81. Ü:

burada bitiyor:

(11)
(12)

Referanslar

Benzer Belgeler

University of Science and Technology of China, Hefei, Anhui, China; (c) Department of Physics, Nanjing University, Nanjing, Jiangsu, China; (d) School of Physics, Shandong

According to our results, there is enough evidence to conclude that there is long run negative relationship between inflation and unemployment; unemployment and economic growth

Hisse fiyatlarının durağanlığını araştırmak için yapılan birim kök testi sonuçlarına göre, hisse fiyatları durağan olarak bulunursa piyasanın zayıf formda etkin

(Re)Making and Undoing of Peace/Conflict (Eds.) Tuğrul İlter, Hanife Aliefendioğlu, Pembe Behçetoğulları, Nurten Kara Famagusta: Eastern Mediterranean University

Değerlendirmeyi takiben yeni dönem için Görev Tanımı dahilinde yer alan Performans Göstergeleri üzerinde mutabakat sağlanır ve gerek irse yeni hed efler

Degi~kenler araSl ili~kilerin sistem bakl~ a<;lSl <;er<;evesinde detayh olarak incelenebildigi Bayes Aglan'nm olu~turulmasmda temelde iki farkh yontem

hree components: a set of nodes, representing the variables of the bribery system; a set of links that represent the conditional dependence relationship between

However, if a particular building has not lost its tunetion in any way and is able to meet the demands of modem city life, then the sustainability policies