• Sonuç bulunamadı

Başlık: İletişim çalışmalarına sınıf merkezli yaklaşım: “deneyim” olarak iletişimYazar(lar):BULUT, GökhanCilt: 13 Sayı: 2 Sayfa: 067-080 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000164 Yayın Tarihi: 2015 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İletişim çalışmalarına sınıf merkezli yaklaşım: “deneyim” olarak iletişimYazar(lar):BULUT, GökhanCilt: 13 Sayı: 2 Sayfa: 067-080 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000164 Yayın Tarihi: 2015 PDF"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İletişim Çalışmalarına

Sınıf Merkezli Yaklaşım:

“Deneyim” Olarak İletişim

iletişim : araştırmaları • © 2015 • 13(2): 67-80 Gökhan Bulut

Özet

Bu çalışma iletişim alanı ve sınıf çalışmaları arasındaki görece zayıf ilişkinin yeniden ele alınabilmesi ve canlandırılabilmesi için bir zemin oluşturma denemesidir. Çalışmanın sorunsalı, iki alan arasında ilişki kurma çabasının bir boyutu olarak, sınıf çalışmalarının temel kavramlarından biri olan “deneyim”in iletişim araştırmaları açısından nasıl değerlendirilebileceği ve bu iki alanın ilişkisinde yeni bir formun nasıl kurulabileceğidir. Bu eksende deneyim ve iletişimin ortak belirleyeni olarak “kolektivite” kavramı incelenmekte ve ardından “deneyim olarak iletişim” önerisi tartışmaya açılmaktadır. Sınıf çalışmaları ve iletişim alanı arasında kurulacak böylesi bir ilişkinin gerek toplumsal gerçekliğin tüm yönleriyle anlaşılabilmesi gerekse bilimsel etkinliğin zengin olgusal temellerle genişletilebilmesi için önemli olduğu düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: İletişim araştırmaları, sınıf çalışmaları, kolektivite, deneyim A Class Based Aproach to Communication Studies:

Communication as “Experience” Abstract

This study is an attempt to provide a basis for confronting and invigorating the relatively weak relationship between the field of communication and class analysis. The problematique of the study is how “experience”, which is one of the basic concepts of class analysis, can be utilised in communication studies as a dimension of the attempt to build a relation between two fields and how a new form can be established in this relation. The concept of “collectivity” is examined as a common determining factor of both communication and experience in those lines; which is followed by a suggestion of conceptualising “communication as experience”. Building such a relationship between class analysis and the field of communication is considered as crucial for both understanding social reality in all its different aspects and enriching scientific activity on an extensive factual basis.

(2)

Bu çalışma iletişim disiplinine toplumsal sınıf çalışmaları içinden bir katkı sunma denemesidir. İletişim alanı, disiplinler arası niteliği nedeniyle oldukça zengin çalışma konuları ve çerçeveleri barındır-maktadır. Ancak bu zengin literatür içinde toplumsal “sınıflar başlığı” görece geri planda kalmış bir alandır. İletişim problemlerini sınıf mer-kezli kavrama ya da sınıf çalışmalarından beslenerek yapılmış iletişim üzerine çalışmalar, iletişim araştırmalarında görece düşük bir yer kaplamaktadır. İletişim çalışmaları içinde sınıflara olan ilginin düşük-lüğü, genel olarak tüm sosyal bilimler alanı için geçerli bir eğilimdir. Bu eğilimin güçlü olduğu son birkaç on yıldır sosyal bilimlerde “… siyasete kapalı sığ bir içerik üretilmektedir. ‘Hissiyat yüklü olma’ hali, Marksizmle bağlarını tümüyle koparmış kültürel çalışmaların önemli bir uğrağı …” (Yücesan-Özdemir, 2014: 21) haline gelmiş ve sınıf çalış-maları, özellikle 1980 sonrasında sosyal bilimlerde temel araştırma alanlarından biri olmaktan çıkmıştır. Bunun pek çok sebebi olmakla birlikte genel olarak, 1980’lerle birlikte görülmeye başlanan, kapitaliz-min “küreselleşme” olarak isimlendirilen neoliberal dönekapitaliz-minin siyasi, ideolojik ve iktisadi örgütlenmesinin etkisinden bahsedilebilir. Bu süreçle birlikte işçi sınıfının parçalanması, örgütlerinin zayıflaması ve sınıfın bir aktör olarak toplumsal alandaki ağırlığını yitirmesi söz konusu olmuştur. Bu dönemde temel çelişkinin üretim ilişkilerinden kaynaklanan bölüşüm sorunu olmadığı, kimlik ve kültür temelli yeni çatışma alanlarının toplumsal yaşamın merkezi hareket dinamiği olduğu vurguları yapılmış, “kültür, sınıfın yerine ikame edilen ve top-lumsal çatışma ve ilişkileri belirleyen bir unsur olarak” (Kaderoğlu Bulut, 2011: 48) ortaya çıkmıştır1.

İletişim Çalışmalarına Sınıf Merkezli Yaklaşım:

“Deneyim” Olarak İletişim

(3)

Buna karşın 2000’li yıllarla birlikte sosyal bilimlerde görülen yeni bir eğilimden bahsetmek gerekmektedir. 1990’ların sonundan itibaren canlanan küreselleşme karşıtı hareketler ve 2000’li yıllar boyunca Amerika, Latin Amerika ve Avrupa gibi dünyanın pek çok bölgesinde ortaya çıkan neoliberalizm karşıtı isyan ve direniş hareketleri sınıf sorunsalını, (kimi niteliksel ve metodolojik değişikliklerle birlikte) sosyal bilimlerin gündemine yeniden taşımıştır. Sosyal bilimler alanın-daki bu “yeniden karşılaşma” durumunu iletişim bilimleri açısından da gündeme getirmek, gerek toplumsal gerçekliğin tüm yönleriyle anlaşılabilmesi gerekse bilimsel etkinliğin zengin olgusal temellerle genişletilebilmesi için önemli görülmektedir. Bu kapsamda elinizdeki çalışmada, iletişimin disiplinlerarası niteliğine sınıf çalışmalarından bir katkı sunulması hedeflenmektedir.

Sınıf çalışmaları literatürüne E. P. Thompson’un kazandırdığı biçimde “deneyim” kavramının iletişim pratikleri içerisinden nasıl kavramsallaştırılabileceği ve iletişimin bir “deneyim” olarak nasıl ele alınabileceği çalışmanın temel sorunsalıdır. Thompson’un ortak yaşan-tı ve ortaklaşmaya dayalı bu kavramı, çalışmanın devamında açıklan-maya çalışılacağı gibi, iletişimin de asıl yönelimini oluşturmaktadır. Dolayısıyla deneyim kavramının iletişim ile birlikte nasıl düşünülebi-leceği ve böylece hem sınıf çalışmalarının hem de iletişim araştırmala-rının nasıl genişleyebileceği ele alınmaktadır.

Bu noktada iletişim alanına ilişkin, “sorun” olarak tespit edilebi-lecek iki yaklaşım bulunmaktadır. İlki toplumsal yaşamın iletişim temelli gerçekleşiyor olması gerçeğini baş aşağı çevirip toplumsal

(4)

yaşamın değişik katmanlarında gerçekleşen tüm iletişim biçimlerini aynılaştırma eğiliminde olan yaklaşımdır. Bu yaklaşım iletişim kavra-mının sınırlarını, onu tüm yaşama yayarak ortadan kaldırmaktadır. İkinci yaklaşım ise iletişimin gerçekleştiği mecra ve araçları bizatihi iletişimin yerine koyarak, sosyal bilimin diğer alanlarıyla bağını zayıf-latan ve çoğunlukla araçlara odaklanan bir “butik alan” tarif etmekte-dir. Elinizdeki çalışma, “her şeyi” iletişim olarak gören ve dolayısıyla kavramı araçsallaştırarak silikleştiren yaklaşımlar ile disiplin oluştur-ma iddiasıyla belli konu ve inceleme nesnelerine, hapsolacak kadar odaklanarak kavramın bilimsel potansiyelini körelten yaklaşımlar arasından, bu iki yöne de sapmadan ilerlemeye çalışacaktır.

Çalışmanın ilk bölümünde, iletişimin bir deneyim olarak nasıl kavramsallaştırılabileceği sorusu etrafında, onun belki de en önemli boyutu olan kolektivite kavramı ele alınacaktır. Bu yolla hem toplum-sal ilişkinin hem de iletişimin temel zemini olarak kolektivitenin, ileti-şimin deneyim olarak ele alınmasındaki belirleyici rolü incelenecektir. İkinci bölümde ise, ilk bölümde inşa edilen zeminden hareketle “dene-yim olarak iletişim” kavramsallaştırması tartışmaya açılacaktır.

İletişimin Hem Sebebi Hem Sonucu: Kolektivite

Fransız iletişim bilimci Jacques Perriault (2016: 9), İletişim Bilimlerinin Unutulmuş Kökenleri başlığıyla derlediği kitaba yazdığı sunumda, iletişim bilimlerinin karakterine ilişkin şunları belirtmekte-dir:

(…) bu kitabın(…) amacı, iletişim bilimlerinin bilinmeyen, hatta unutul-muş kayakları konusunda okuru bilgilendirmektir. İletişim bilimleri araştırır, gözlemler, tasnif eder ve birlikte yaşama düşüncesine katkıda bulunan tartışmaları, bilgileri, haber yayınlarını, paylaşım ve değişimin olgularını yorumlar. İletişim bilimlerinin gözlemlediği olgular özellikle şunlardır: Teknik araçlar ve kullanımları, sembolik ve işlevsel pratikler, diller, düzenlemeler, bilgi ve enformasyon dolaşımları, polemikler, politi-kalar ve stratejiler. Tüm bunların nihai kazancı “birlikte yaşama”dır.

(5)

Bu değerlendirmede üç önemli nokta bulunmaktadır. Bu noktala-rın ilki, Perriault’un iletişimin zeminine ilişkin ifade ettiği “birlikte yaşama” düşüncesidir. Bu demek oluyor ki iletişim, birlikte yaşamaya ve birlikte yaşama düşüncesine katkıda bulunma özelliği taşımaktadır ve iletişim bilimlerinin ilgi alanı da bu katkı ile bu katkının yol, yön-tem ve araçlarıdır. İkinci önemli nokta, iletişim bilimlerinin inceleme nesnelerinin “paylaşım ve değişimin olguları” olmasıdır. Bu da bize iletişim kurulmasının ancak bir paylaşımla mümkün olduğunu ve kurulmasıyla birlikte bir değişime sebep olduğunu söylemektedir. Perriault’un değerlendirmesindeki üçüncü önemli nokta da iletişim bilimlerinin gözlemlediği olguların sıralanmasıdır ki bu olgular şun-lardır: “Teknik araçlar ve kullanımları, sembolik ve işlevsel pratikler, diller, düzenlemeler, bilgi ve enformasyon dolaşımları, polemikler, politikalar ve stratejiler.” Tüm bu sıralanan öğeler, iletişimin kanalları-nı işaret etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da ile-tişim bilimlerinin gözlemlediği olguların hem bu mecraların kendisi hem de kullanımları olduğudur. Bu bağlamda Perriault’un anlatımını sadeleştirerek özetleyecek olursak, “iletişim bilimlerinin, insanların birlikte yaşama deneyim ve düşüncelerini geliştiren mecra, teknik ve bilgileri araştırdığını” söyleyebiliriz. Dolayısıyla toplumsal ilişkilerin temel zemini olduğu söylenebilecek kolektif deneyimin (ki bu dene-yim hem bir arada olmayı hem de kolektif düşünüşü kapsar) araştırıl-masının da iletişim bilimlerinin başat ilgi alanına dahil olduğu/olması gerektiği ifade edilebilir. Buradan hareketle kolektivite ve deneyim gibi kavramların ana temalar olarak tartışıldığı sınıf çalışmalarının, iletişim disiplininden faydalanması gerektiği; aynı şekilde iletişim çalışmaları içinden yapılacak araştırmaların da sınıf ilişkilerinin temel dinamiklerini hesaba katması ve bu birikimden beslenmesi gerektiği vurgulanabilir.

Raymond Williams (2005: 88) Anahtar Sözcükler’in “Communication” başlığında, Türkçe’ye “iletişim” olarak çevrilen sözcüğün etimolojik kökeninin “ortak” anlamına gelen “communis” sözcüğü olduğunu belirtmektedir. Bu kökten türeyen eylem adları ve fiiller olduğunu anlatan Williams, 17. yüzyıla kadarki “temel kullanım yelpazesinin” de bu doğrultuda olduğunu ifade eder. 18. ve 19.

(6)

yüzyıl-larda yüzyılyüzyıl-larda kavram, teknoloji ve sanayinin gelişmesine paralel olarak özellikle nakliyat (transportation) imkânlarındaki artış ile birlik-te “ulaşım”, ve nihayet 20. yüzyılda da kitlesel yayıncılık faaliyetleri-nin ortaya çıkmasıyla “basın-yayın” anlamını kazanacaktır. Williams (1968: 17), Communications kitabında bu dönüşümü şöyle anlatmakta-dır:

İletişim (communication) ile ne demek istiyoruz? Kelimenin İngilizce’deki en eski anlamı, düşüncelerin, bilgilerin ve tutumların insandan insana geçirilmesi şeklinde özetlenebilir. Fakat daha sonraları iletişim bir yerden bir yere olan hat veya kanal anlamına da geldi.

Türkiye’deki iletişim disiplininin kurucularından Ünsal Oskay (2015: 15) da, Williams’ın açıklamasına benzer bir iletişim tanımı yap-maktadır:

İletişim sözcüğü Latince kökenli communication sözcüğünün karşılığıdır. Birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirine aktaran; aynı olgular, nes-neler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp bunları birbirine ifade eden insanların oluşturdu-ğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce ve duygu bildirişimlerine iletişim diyoruz. Batı dillerindeki communication sözcüğünün, Latincedeki communis sözcüğünden gelişi de bunu gösteriyor. Benzeşenlerin oluşturduğu ortaklık ya da topluluk anlamına gelen bir sözcükten kaynaklanıyor communication ya da ileti-şim kavramı. Belirli bir coğrafya parçasında, aynı doğa koşulları içinde varlıklarını sürdürmek için araç ve gereçler bulan, bu konuda çeşitli bilgi-ler üreten, bunları belirli işbölümü yöntembilgi-lerine göre kullanan, kendi aralarındaki bu işbölümünden kaynaklanan farklılaşmaları haklılaştır-mak için çeşitli değerler ve inançlar üreterek toplumun farklı kesimlerini ortak üst kimlikler içinde kaynaştırmayı amaçlayan insanların etkinliğidir iletişim.

Bu tanımın bize söylediği şey, iletişim2 kavramının tanımının,

söz-cüğün zaten sahip olduğu kabul edilenden çok daha fazla “ortaklık/ kolektiflik” anlamı içerdiğidir. İletişim, “mesaj alışverişi” tanımındaki karşılıklılık nedeniyle kavrama içkin olandan çok daha fazla “kolektif

(7)

yaşam” anlamı içermektedir. Kavramın İngilizcesinde var olan “ortak-lık/ortaklaşalık” (common) anlamı, Türkçe’de karşılanamamış durum-dadır. Öte yandan Oskay’ın açıklıkla ifade ettiği gibi “benzeşenlerin oluşturduğu ortaklık” niteliği, iletişimin ortak özelliği olanlar arasında gerçekleştiğine ilişkin bir çıkarıma da neden olabilir. Oskay’dan yapı-lan alıntının sahip olduğu zengin içeriği çözümlemeye çalışırsak, ileti-şim kavramına ilişkin şu çıkarımları yapmak mümkün olacaktır:

İletişim, yaşamdan/somut durumdan türer, ortak yaşamı konu alan bir içeriğe sahiptir, deneyimin aktarılmasına dayanır ve baskın ve/veya görünür olmasa da ideolojik/faydacı yönelimleri vardır.

Buradan hareketle, iletişim olgusunun insanın toplumsal varolu-şundan ayrı düşünülemeyeceği ve basitçe bir “mesaj alışverişi” olarak tanımlanamayacağı ortadadır. Burada ifade edilmeye çalışılan, top-lumsal yaşamın tüm kavramlara üst-belirleyen olması nedeniyle ileti-şimi de belirlediği değil, iletiileti-şimin biçim ve içeriğinin toplumsal yaşamdan filizlendiğidir. Daha kısa ve net bir ifadeyle toplumsal yaşam, iletişimin yalnız “belirleyeni” değil “içeriği”dir. İletişimin hangi somutla ve nasıl bir ortaklık anlayışı ile hangi deneyimler üzerin-den ve nasıl bir yönelimle kurulacağının belirleyicisi, içsel olarak tüm toplumsal yapının ve ilişkilerin o andaki durumu olacaktır. Bu durum, sınıf ilişkilerinin durumu ve onun deneyimlenme biçimlerine tekabül etmektedir. Bu noktada vurgulamak gerekir ki sınıf ilişkileri, yalnızca görünür anlarda ortaya çıkan ve ölçülebilen sonuçları olan iktisadi temelli çatışmaları değil aynı zamanda, görünmez hatta saklı anlarda-ki kolektif karakterli değer ve tutumların oluştuğu veya sergilendiği deneyimlerin bütününü ifade etmektedir3. Bu anlamda tüm toplumsal ilişkilerin tarihsel boyutta kurulma ve aktüel düzeyde deneyimlenme güzergahlarını ifade eder4.

Oskay’ın da yukarıda verilen tanımında (2015: 15) açıkça ifade ettiği gibi “işbölümünden kaynaklanan farklılaşmaları haklılaştırmak için çeşitli değerler ve inançlar üret(mek) (ve) toplumun farklı kesim-lerini ortak üst kimlikler içinde kaynaştırmayı amaçla(mak)”, ideolojik mücadeleyi kapsayan eylem ve süreçlerdir.

(8)

Burada iletişime ilişkin şöyle bir tanım yapmak yerinde olacaktır: “İletişim, belli aktörler arasında belli zaman ve mekânlarda, dil, kod ve sembollerin belli araçlar eliyle kullanılarak oluşturulduğu ortaklık-lardır”. Sınıf çalışmalarının en önemli konularından biri olan sınıf mücadelesi tartışmalarında da temel dinamik kolektif bir hareketin yaratılması sorunu olarak ortaya çıkmaktadır ve iletişim, işte bu “kolektif” olanın varlık zeminidir. Bu yönüyle iletişim ve sınıf çalışma-ları arasındaki ilişki, bir tercih sorunu olmanın ötesinde bir analitik gereklilik olarak da ortaya çıkmaktadır.

“Deneyim” Olarak İletişim

“Deneyim” kavramı, olaylar ve fenomenlerin tarihsel oluşumlar olduklarını hatırlatarak, sınıf oluşumlarının tarihsel bir süreç içinde kavranabileceğini belirttiğinden Thompson’un sınıf analizinde de merkezi bir önem ve yere sahiptir. Thompson (2004: 42) deneyim kav-ramını sınıf oluşumlarında tarihsel sürecin içine yerleştirmiş, dene-yimlerin ilişki ve süreç içinde anlaşılması gerektiğini belirtmiş ve bunu şu şekilde ifade etmiştir:

Tarihi belirli bir anda durdurursak, ortada sınıflar kalmaz; yalnızca çok değişik deneyimleri ile çok sayıda insan kalır. Ama biz bu insanları top-lumsal değişim içinde yeterince izlersek, ilişkilerinde, düşüncelerinde ve kurumlarında düzenlilik görürüz. Sınıf, insanların kendi tarihlerini yaşarken kendilerinin tanımladığı bir şeydir ve sonuçta sınıfın nihai tanımlaması da budur.

Ellen Meiksins Wood (2001: 97; 108-109) da üretim ilişkileri ile sınıf oluşumu arasındaki ilişkinin deneyim ile kurulduğunu belirtmiş-tir. Wood, işçilerin bir sınıf olarak davranma eğilimlerinin, üretim ilişkilerinin canlı deneyimi aracılığıyla toplumsal bilincin belirlenmesi sonucu meydana geldiğini ifade etmektedir. Deneyim kavramı, sınıfın oluşum sürecinin de yapı taşlarından biridir.

Sınıf mücadelesi süreci, sınıf üyelerinin kendi nesnel koşullarını deneyimleme ve bu deneyimin bilgisini politikleştirme süreci olarak da görülebilir. Bu açıdan “deneyim”, yalnızca sınıf ilişkilerinin merke-zinde yer alması nedeniyle değil sınıf üyelerinin iletişim pratiklerini

(9)

birer “sınıf deneyimi” olarak tanımlamaya imkan vermesi nedeniyle de iletişim çalışmalarında önemli bir kavram olarak ele alınmalıdır.

“Deneyim” kavramı, sınıf çalışmalarında sınıfın oluşum sürecinin yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınıfın oluşumu bir süreçse ve bu süreç ilişkiler ve çatışmalarla tanımlanıyorsa, deneyim kavramı bütün bu sürecin yönünün döndüğü yer olarak görülebilir (Bulut, 2008: 19). İşçi sınıfı biriktire biriktire öğrenir ve kimliğini dene-yimlerle şekillendirir (Yaraşır, 2006: 140). Deneyim kavramı ayrıca, ekonomik alanın deneyimlenmesi ve bu alanda yürütülen görünür mücadele biçimlerinden daha fazla bir anlam da taşımaktadır. Bir sını-fın deneyimleri, salt ekonomik ya da siyasal mücadele süreçlerine değil, kültürel varoluş biçimlerine kadar yaygınlaştırılabilir (Mısır, 2001: 132). Deneyim kavramının iletişim çalışmaları açısından anlamlı bir kul-lanıma sahip olabilmesinin, yukarıda vurgulanan kolektivite ile müm-kün olabileceği söylenebilir. Buna ek olarak, sınıf çalışmaları içinde işçi sınıfı kültürü ve mücadelesinin baskın özelliklerinden biri Thompson’un (2013: 211) “ahlaki kod” dediği unsurdur. Bu kodlar, kolektif anlayışı korumaya dönük bir takım görünmez kurallardır. Bu kurallar kolekti-vizm sonucu ortaya çıkan, onu geliştirmeye dönük olarak işletilen ve hatta ihlali cezaya bağlanan kurallardır. Thompson (2013: 211) bu kolek-tif değerleri, 19. yüzyılın ilk yıllarında birçok sanayi kentinde baskın olduğunu belirterek şöyle tarifler: “Grev kırıcılara, işveren ‘araçlarına’ ve dostane olmayana yaptırım uygulanmasına, aykırı veya bireyci ola-nın hor görülmesine dayanan ve son derece kesin olarak tanımlanmış bir ahlaki kodun ürünleridir.” Buradaki “kod”, işçilere ait olan ve kolektif eğilim ve değerler üzerinde asgari mutabakatın oluşturulması-nı sağlayan bir iletişimsel unsurdur. Bizatihi bu kod oluşumu, iletişimin kolektif karakterinin gerçekleştiği (realize olduğu) bir deneyimdir. Dolayısıyla deneyimin oluşumu iletişimseldir denebileceği gibi, aynı anla-ma gelmek üzere, iletişim kolektif bir deneyimdir de denebilir. Bu durum hem iletişimin kolektivitenin zemini oluşunun hem de kendisinin bir deneyim olarak yaşandığının göstergesidir.

Çiler Dursun (2013: 12)’a göre iletişim, “kendilik ile öteki arasında bir uzlaşma tasarımıdır.” Buradaki “uzlaşma” kavramı, iletişimi “etki”

(10)

temelinden kurtarıp “anlam üretimi” zeminine taşıması bakımından önemlidir. Dursun (2013: 12), buradan hareketle iletişimin, uzlaşma kavramının eliyle “kendilik ve öteki arasındaki ortak algılamalarla gerçekleşen bir anlam üretimi” özelliği taşıdığını söylemekte ve önem-li olanın, “kimin kim üzerinde hangi etkide bulunduğu değil, karşılık-lı anlam üretimiyle nasıl bir dünyanın kurulduğu” (2013: 13) olduğunu belirtmektedir. Dursun’un bu değerlendirmesi bizi iletişimin bir “ortaklaşma” olduğu çıkarımını yapmaya teşvik etmektedir. Bu çıka-rım, yaşamdaki deneyimleri aynı koşullarda şekillenenler arasında kurulacak iletişimin güçlü olacağını sonucuna da götürmektedir. Kula (2016: 23) da, toplumun “metinlerden değil iletişimlerden”, iletişimle-rin de “nesnelerden değil olaylardan” oluştuğunu söyleyerek toplu-mun oluşutoplu-munda olayın, dolayısıyla deneyimin başrolde olduğunu ifade etmektedir.

İletişim felsefecisi David Rynin (akt. Dursun, 2013: 13), “insanların birbirlerine olguları değil olguların biçimini ilettiğini” ve “aktarımın olguyu yanlış kılmasa da özgül olmaktan çıkardığını; iletişimin içerik-le değil biçimiçerik-le gerçekiçerik-leştiğini” belirtmektedir. Dursun, bu konuyla ilgili olarak, olgunun “belirli bir yerde belirli bir zamanda belirli kişiler-le ve çevreykişiler-le etkikişiler-leşiminde gerçekkişiler-leşenkişiler-lerden oluşan insan deneyimin içeriği” olduğunu ifade etmektedir. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki iletişimin olguların biçimi üzerinden gerçekleştiğini kabul dahi etsek olgudaki ortaklık onun biçiminde/ifade edilişindeki ortaklığı da bera-berinde getirecektir. Dolayısıyla ortak deneyimler ortak biçimlere yol açacak ve iletişim güçlenecektir. Ortak deneyime sahip olanların ortak/benzer biçimlere de sahip olacağı ve iletişimlerindeki ortaklaş-manın çoğalmasıyla ortaklaşma eğilimlerinin de güçleneceği söylene-bilir. İletişimin deneyime bağlı “ortaklaşma” karakteri, bu karakterin aynı zamanda iletişime girenler arasında gerçekleşen bir kod oluşumu süreci olduğunu da göstermektedir.5

Thompson (2004: 40)’ın aşağıdaki değerlendirmesinin söz konusu bu ortaklaşma eğiliminin nasıl oluştuğu ve hangi göstergelerle somut-laştığına ilişkin olduğu kabul edilebilir:

Sınıf deneyimi, büyük ölçüde insanların içine doğdukları ya da iradeleri dışında girdikleri üretim ilişkileri tarafından belirlenir. Sınıf bilinci,

(11)

gele-nekler, değer sistemleri, düşünceler ve kurumsal biçimlerde somutlaşan bu deneyimlerin kültürel terimlerle ele alınmasıdır. Deneyim kesin görünse de sınıf bilinci görünmez. Benzer deneyimleri yaşayan benzer meslek gruplarının tepkilerinde bir mantık görebiliriz ama bundan her-hangi bir yasa çıkaramayız. Sınıf bilinci değişik zamanlarda ve yerlerde aynı şekilde ortaya çıkar ama hiçbir zaman tam tamına aynı şekilde değil. E. P. Thompson (2004: 40)’ın bu ifadeleri, deneyimin sınıf mücade-lesindeki merkezi rolünün yanı sıra, deneyimin iletişim yoluyla elde edildiğini ve aynı anlama gelmek üzere iletişimin de bizatihi deneyim olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Böyle bakıldığında görü-lecektir ki yukarıda geçen “gelenek”, “değer”, “düşünce”, “kurum”, “kültür”, “terim” sözcükleri, aynı zamanda iletişim disiplininin içeriği-ni oluşturan başlıklardır. Benzer şekilde Terry Eagleton (2011: 49) da “Aynı yer, meslek ya da nesilden insanlar bir kültür oluşturmazlar; ancak konuşma alışkanlıklarını, folkloru, protokolleri, değer yargıları-nı, kolektif bir benlik imgesini paylaşmaya başladıklarında bir kültür oluştururlar” demektedir. Eegleton’nun “kolektif benlik” diye adlan-dırdığı şey, iletişim süreçlerinin sonunda oluşan bir imgedir. Her iki düşünürün gerek kültür gerek sınıf bilinci üzerine yaptıkları değerlen-dirmeler, her iki kavramın da deneyimden geçtiğini ve bunu yaratanın iletişim olduğunu ifade etmektedir. Bu değerlendirmeler, iletişimin deneyim olduğu iddiasını desteklemektedir.

Sonuç

Sonuç olarak söylenebilir ki deneyim, tekil yaşantıların kolektif çıkarım, anlam, değer, yönelim ve eyleme dönüşmesidir. İletişim de bunu sağlayan ve kendisi de bizatihi deneyim olan bir öğrenme ve yaratma sürecidir. İletişimi tarihsel ve toplumsal bir deneyim olarak ortaya çıkaran temel mekanizma ise kolektivitedir.

İletişim ve deneyim üzerinde şekillenen böylesi bir ortaklık, ileti-şim disiplini ile sınıf çalışmaları arasında kurulabilecek ilişkinin önem-li bir boyutu olarak ele alınmalıdır. Böylece hem iletişim ve sınıf çalış-maları arasındaki ilişki “medya temsili” odaklı araştırma gündemini aşabilecek, hem de sınıf çalışmaları iletişim alanından daha geniş bir çerçevede yararlanabilecektir.

(12)

Kaynakça

Bulut, Gökhan (2008). Enformel Sektör İşçilerinin Medya Algısı: Siteler Örneği. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Dursun, Çiler (2013). İletişim Kuram Kritik. Ankara: İletişim.

Eagleton, Terry (2016). Kültür Yorumları. Çev., Özge Çelik. İstanbul: Ayrıntı.

Harvey, David (2014). Postmodernliğin Durumu. Çev., Sungur Savran. İstanbul: Metis. Kaderoğlu Bulut, Çağrı (2011). Yeni Toplumsal Muhalefet Hareketleri Ekseninde

İletişim Hakkı: Halkevleri İletişim Hakkı Atölyesi ve Sendika.org. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Kula, Onur Bilge (2016). Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir? İstanbul: Everest Yayınları.

Mısır, Mustafa Bayram (2001). “Tarihsel ve Toplumsal Çerçeveler Olarak Sınıflar.” Praksis (1): 120-135.

Oskay, Ünsal (2015). İletişimin ABC’si. İstanbul: İnkılâp Kitapevi.

Özuğurlu, Metin (2005) Anadolu’da Küresel Fabrikanın Doğuşu, Yeni İşçilik Örüntülerinin Sosyolojisi. İstanbul: Halkevleri EÇM Yayınları.

Perriault, Jacques (2016), “Genel Sunum: İletişim Bilimlerinin Bilinmeyen Kaynakları.” İletişim Bilimlerinin Unutuluş Kökenleri. (der) Jaques Perriault. Çev., Hüseyin Köse. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Şaylan, Gencay (1995). Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi. İstanbul: İmge. Thompson, Edward Palmer (2004). İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu. Çev., Uygur

Kocabaşoğlu, İstanbul: Birikim Yayınları.

Thompson, Edward Palmer (2013). “Dayanışma Ritüelleri”. Kültür ve Toplum - Güncel Tartışmalar. (ed.) J. C. Alexander, ve S. Seidman. Çev., Nuran Yavuz. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. 205-216.

Williams, Raymond (1968). Communications. Middlesex: Penguin Books Williams, Raymond (1989). İkibin’e Doğru. Çev., Esen Tarım. İstanbul: Ayrıntı.

Williams, Raymond (2005). Anahtar Sözcükler, Kültür ve Toplumun Sözvarlığı. Çev., Savaş Kılıç, İstanbul: İletişim.

Wood, Ellen Meiksins (2001) “ İlişki ve Süreç Olarak Sınıf”, Çev., Atilla Aytekin, Praksis (1): 92-119.

(13)

Wood, Ellen Meiksins (2006). Sınıftan Kaçış Yeni Hakiki Sosyalizm. Çev., Şükrü Alpagut. İstanbul: Yordam.

Wood, Ellen Meiksins (2008). Kapitalizm Demokrasiye Karşı. Çev., Şahin Artan, İstanbul: Yordam.

Yaraşır, Volkan (2006). İşçi Sınıfı Üzerine, İşgal Direniş Grev. İstanbul: Mephisto. Yücesan-Özdemir, Gamze (2014). İnatçı Köstebek, Çağrı Merkezlerinde Gençlik, Sınıf ve

(14)

Sonnotlar

* Bu makaleye olan çok önemli katkıları nedeniyle Çağrı Kaderoğlu Bulut’a teşekkür ederim.

1 Bu tartışmaların geniş bir biçimde ele alındığı kimi çalışmalar için bakınız Şaylan (1995); Wood (2006); Harvey (2014).

2 İletişim sözcüğünün sözlük anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğünde (erişim tarihi: 17 Kasım 2016) şöyledir:

1. isim Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon

2. teknik Telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, muhabere, komünikasyon

TDK’nin verdiği bu iki tanımda da bildirim ve haberleşme anlamlarının baskın oldu-ğu görülecektir. İki anlam arasındaki fark “araç” kullanımı ve bu sayede iletişimin aynı mekânda olması zorunluluğunun ortadan kaldırılmasıdır. Görülmektedir ki kavramın Türkçe karşılığında, sözcüğün temel anlamını ifade eden “ortaklık” içeriği bulunmamaktadır. İletişim sözcüğünün kapsadığı ilet(-mek), ileti, iletim ifadelerinin İngilizce karşılıkları sırasıyla forward, message ve transmit’tir. İletişim sözcüğü, ile-tim sözcüğünün Türkçedeki –iş ekini almasıyla oluşturulmuştur. Bu haliyle iletişim, “karşılıklı iletim” anlamına gelmektedir. Haberleşme ve bildirişim anlamlarına daha yakın görünen bu sözcük, kavramın kökenindeki “ortaklık/ortaklaşma” anlamının tesadüflere bırakıldığı ve asla zorunluluk olmadığı bir içeriği belirtmektedir. 3 Sınıf mücadelesinin bu niteliği, onun tarihsel boyutu ile ilgilidir. Bu tartışmaya ilişkin

bir kuramsal çerçeve için bakınız Özuğurlu, M. (2005: 21-39).

4 Toplumsal ilişkilerin sınıfsal güzergahlarda deneyimlendiğine ilişkin iki temel tartış-ma için bakınız Williams (1989) ve Wood (2008).

5 Buradan hareketle örnek vermek gerekirse; sınıf mücadelesinin temel zemini olan işyerlerinde işverenler, aynı koşullara sahip işçiler arasındaki iletişimi zayıf-latmak için onlar arasındaki iletişim kanallarını azaltmayı, ortadan kaldırmayı veya bu kanallara “sızarak” etkisini azaltmayı hedeflemektedir. Özellikle büyük işletmelerde işveren, işveren temsilcisi ve işçilerin aynı kıyafetleri giymesi, mola zaman ve mekanlarını birlikte kullanması gibi uygulamalar, işverenlerin işçilerin iletişim kanallarını azaltmak veya zayıflatmak için kullandıkları yöntemler olarak işlev görmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

This direction asserts that supervised data mining techniques like neural networks or Bayesian learning require “extensive training using labelled data sets for

The company with lower than required goodwill at the beginning should increase the expenditures in both goodwill and the technical capacity at an increasing rate if

Eğer haritada, kabul edilen yontukdüz üzerinde bir çizgi çizilirse ve çizginin iki tarafındaki yontukdüz elemanları, o çizgi üzerine izdüşürülerek yontukdüzün bir

Yaşama hakkı, kişi hürriyeti, konut dokunulmazlığı, mülk hürriyeti, vicdan hürriyeti, düşünceyi açıklama hürriyeti, toplantı ve dernek hürri­ yeti, sendika

Birinci, üçüncü ve beşinci hukuk daireleri ile genel kurul kararları arasındaki içtihat ayrılıklarım birleştirmek için verilmiş olan ve Medenî Kanunun 639 uncu

Bu sonuçlara göre, düzenlenen psiko-eği- tim programının uygulandığı ebeveynlerle uygulanmadığı ebeveynlerin üstün yetenekli çocukla iletişim düzeyleri arasında,

In the present study, dexosomes (dExO) from JAWSII (ATCC ® CRL-11904™) immature dendritic cells (IDc) were isolated and their synthetic antineoplastic drug DOX

IV no'lu i~Jetmede ise, i ya~ından küçük sığırlarda aylara göre benzer seropozitillik oranlarınm tespiti (Tablo 3), keza söz konusu işletmede hir ya~ından büyük ve