1
T.C.
EGE ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ
ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARI ANABĠLĠM DALI
BĠR ÜNĠVERSĠTE HASTANESĠNE
YÖNLENDĠRĠLEN ADLĠ OLGULARIN
PSĠKOSOSYAL, PSĠKĠYATRĠK VE ADLĠ
ÖZELLĠKLERĠNĠN RETROSPEKTĠF OLARAK
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
UZMANLIK TEZİ
Dr. Selcen Sümeyra GÜNEY UZUNKÖPRÜ
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. Sezen KÖSE
2
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim boyunca birlikte çalışma fırsatı bulduğum, bilgi ve deneyimleriyle beni hep bir adım ileriye götüren, bu yolda bana kılavuzluk yapan başta Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Tezan
BİLDİK olmak üzere, değerli hocalarım Prof. Dr. Serpil ERERMİŞ, Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN, Prof. Dr. Burcu ÖZBARAN ve Prof. Dr. Zeki YÜNCÜ’ye,
Uzmanlık eğitimime başladığım ilk günden itibaren bilgisi, tecrübesi, desteği ve yardımlarıyla bir anne gibi yanımda olan değerli hocam Prof. Dr. Cahide AYDIN’a,
Tez çalışma sürecimde ve aslında uzmanlık eğitimime başladığım ilk günlerden bu yana bilgisini, zamanını, deneyimlerini benimle paylaşan, sabır ve anlayışla her zaman yardımcı olan, mesleki becerilerime önemli katkısı olan değerli danışman hocam Doç. Dr. Sezen KÖSE’ye,
Emekli olarak bölümümüzden ayrılmış olsalar da bilgi, deneyim ve desteklerini bizlerle her zaman paylaşan, her zaman yanımda olduklarını hissettiğim Prof. Dr. Müge TAMAR ve Doç. Dr. Saniye
KORKMAZ ÇETİN’e,
Uzmanlık eğitimim süresinde bana yol arkadaşlığı eden, hayatıma renk katan dostlarım Dr. Senay
ÇELENAY, Dr. Öznur BİLAÇ ve Dr. Duygu KAÇAMAK’a; tez sürecimdeki desteği ve yardımları için Dr. Ayşegül SATAR’a; birlikte çalışma fırsatı bulduğum tüm asistan ve uzman olmuş arkadaşlarıma,
Her zaman yardımları ile en önemli yerde işimi kolaylaştıran, gerek tez çalışma sürecimde, gerek adli poliklinikte çalışma sürecimde sabırla sorularıma cevap veren, isteklerimi yapmaya çalışan, iyiliği, yardımseverliği ve hoşgörüsüyle her zaman gülümseyerek hatırlayacağım Eray EROĞLU’na,
Ġyisiyle kötüsüyle, yoğun ve zorlu poliklinik ve yataklı servis koşullarında birlikte çalışmaktan zevk aldığım, tanımaktan dolayı şanslı hissetiğim, bana abi,abla ve arkadaş olan tüm hemşire, psikolog,
sosyal hizmet uzmanı, sekreter ve personelimize,
Her zaman yanımda olan, en zor zamanlarımda yoluma devam etmemi sağlayan, varlığıyla huzur veren, yol arkadaşım, hayat ortağım, sevgi kaynağım, biricik eşim Cihat UZUNKÖPRÜ’ye,
Son olarak, her zaman, her yerde, koşulsuzca beni seven, destekleyen, hayat ışığım, varlık sebebim annem ve babam Ayşe Şule- Memiş Selçuk GÜNEY’e ve küçüğüm, en değerlim kardeşim Yasin Sencer
GÜNEY başta olmak üzere tüm aile ve ikinci aileme…
Bütün kalbimle teşekkür ederim. Dr. Selcen S. GÜNEY UZUNKÖPRÜ
3
KISALTMALAR
TCK: Türk Ceza Kanunu ÇKK: Çocuk Koruma Kanunu
CMK: Ceza Muhakemesi Kanunu SSÇ: Suça Sürüklenen Çocuk
Cİ: Cinsel Ġstismar mağduru çocuk ve ergen
WISC-R: Wechsler Çocuklar için Zeka Ölçeği- Geliştirilmiş Formu SPSS: Statistical Package for the Social Sciences
SS: Standart Sapma MR: Mental Retardasyon
HMR: Hafif düzey Mental Retardasyon OMR: Orta düzey Mental Retardasyon DB: Davranım Bozukluğu
DEHB: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu MDB: Major Depresif Bozukluk
TSSB: Travma Sonrası Stres Bozukluğu DDB: Duygudurum Bozukluğu
4
TABLOLAR
Tablo 1. Tanı Gruplarına Göre Dağılım Tablo 2. Yaş ortalamasına göre dağılım Tablo 3. Cinsiyete Göre Dağılım
Tablo 4. Okula Devam ve Eğitim Durumuna Göre Dağılım Tablo 5. Anne ve baba sosyodemografik özellikleri
Tablo 6. Anne-Baba Birliktelik Durumu Tablo 7. Birlikte Yaşadığı Kişiler Dağılımı Tablo 8. Kardeş Sayısı
Tablo 9. Üvey Anne-Baba-Kardeş Durumu Tablo 10. Alışkanlık Özellikleri
Tablo 11. Mental Retardasyon Varlığı Tablo 12. Soygeçmiş Özellikleri
Tablo 13. Gönderen Makam ve Yönlendirilme Nedeni Tablo 14. Gönderen Makam Grup Dağılımı
Tablo 15. Girdiği Adli Kurul Dağılımı
Tablo 16. CĠ Grubunda Cinsel Ġstismar Olayı ile ilgili Özellikler Tablo 17. CĠ Grubunda Psikiyatrik Hastalık Dağılımı
Tablo 18. CĠ Gurubunda Olay Sonrası Durum
Tablo 19. CĠ Olguları için Verilen Adli Kurul Kararları
Tablo 20. Olgularında Ruh Sağlığını Etkileyen Olası Değişkenlerin Dağılımı Tablo 21. SSÇ Grubunun Ġşlediği Suç Türü
Tablo 21. SSÇ Grubunda Psikopatoloji Dağılımı
Tablo 22. SSÇ Olguları için Verilen Adli Kurul Kararları Tablo.23. SSÇ Açısından Riski Arttırabilecek Olası Etkenler
5
GRAFİKLER
Grafik 1. Grupların Yaş Ortalamasına Göre Dağılımı Grafik 2. Cinsiyete Göre Dağılım
Grafik 3. Okul Durumuna Göre Dağılım Grafik 4. Anne Eğitim Düzeyi
Grafik 5. Mental Retardasyon Varlığı
Grafik 6. Cİ ve SSÇ Grubu Cinsiyet Dağılımı
Grafik 7. Cİ ve SSÇ Grubu Olay Öncesi Psikiyatrik Hastalık Varlığı Grafik 8. Cİ ve SSÇ Grubu Mental Retardasyon Varlığı
Grafik 9. Cİ ve SSÇ Grubu Klinik Olarak Mental Kapasite Dağılımı Grafik 10. Cİ ve SSÇ Grubu Sözel IQ Puanları
Grafik 11. Cİ ve SSÇ Grubu Performans IQ Puanları Grafik 12. Cİ ve SSÇ Grubu Total IQ Puanları
9 1.GİRİŞ
Adli psikiyatri, psikiyatrinin hukuk konularında geliĢtirdiği kavram, bilgi ve
deneyimlerin oluĢturduğu alan ile hukukun psikiyatrik konularda tanımladığı kavramları
inceleyen ve uygulayan psikiyatrinin üst uzmanlık alanıdır. Çocukların maruz kaldıkları
veya iĢledikleri suçlar ya da çocukların psikososyal ve geliĢimsel olarak etkilenebilecekleri durumlar çocuk ve ergen adli psikiyatri alanının konusunu oluĢturmaktadır. Çocuk ve
ergenlerin adli psikiyatrik değerlendirmesi; mahkeme karar süreci için bilgi sağlama,
bilirkiĢilik, olası psikiyatrik bozukluğun saptanması ve çocuğun korunabilmesini sağlamayı
içerir. Suçun mağduru ya da suça sürüklenmiĢ olan çocukların ruhsal durumları, yaptıkları
eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığı ve davranıĢlarını yönlendirme
yeteneklerinin geliĢimini içeren değerlendirmeler adli olayın seyrini anlamlı Ģekilde
değiĢtirebileceği için, bahsi geçen olguların psikososyal ve psikiyatrik durumlarının ayrıntılı
bir Ģekilde değerlendirilebilmesi, hangi sosyodemografik özelliklere sahip çocukların suça
maruz kalma ya da suç iĢleme açısından risk altında olduğunun bilinmesi doğru tanı koyma
ve eldeki verilerin doğru yorumlanmasını sağlayacaktır. Bu açıdan biz de çalıĢmamızda adli
polikliniğimize baĢvuran olguların psikososyal, psikiyatrik ve adli özellikleri ve bu
özelliklerin birbirleri ile olan iliĢkisini incelemeyi amaçladık.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Adli Psikiyatri
2.1.1. Adli Psikiyatrinin Tanımı ve Ülkemizdeki Gelişimi
Adli tıp, yargılamanın maddi gerçeklere ulaĢması için tıbbı yaklaĢım ve
yöntemlerle destek veren, tıbbın ve tıbbi uygulamalarının hukuksal kavram ve karar verme
süreçleriyle iliĢkilerini ele alan ve adli bilimler içinde yer alan bir tıp disiplinidir (1).
10 alanlarından biridir. Adli tıbbın kapsamı ve sınırları, tıbbi geliĢmelerin yanısıra yasal konular
tarafından da belirlenmektedir (2).
Adli psikiyatri ise bir eylem veya sözleĢmenin kiĢinin özgür iradesi ile
gerçekleĢip gerçekleĢmediğinin tespiti, sağlıklı karar verebilme yeteneğinin belirlenmesi, kiĢinin biyopsikososyal geliĢiminin yeterliliği, çocuk ve eriĢkinlerde ceza sorumluluğu,
hukuk sorumluluğu, maluliyet ve ruhsal patolojilerin kiĢinin yaĢam standartlarına ve çalıĢma
gücüne etkisinin belirlenmesi, travmanın ruhsal boyutlarının değerlendirilmesi, malpraktis
uygulamaları ve bu değerlendirmeler sırasındaki koruyucu hekimlik çalıĢmaları ve Ģiddetin
önlenmesi için yapılacak çalıĢmaları kapsar (3).
Türkiye‟de adli tıp ve ruh sağlığı 1900 yıllarının baĢında birlikte ele alınan bir alan olarak dikkat çekmektedir. Dr. Bahaddin ġakir ve Dr.Mustafa Hayrullah Diker bu
alanın ilk öncüleri olup, Dr. Mustafa Hayrullah Diker 1915 yılında “Tababet-i Adliye-i
Mecanin” adlı akıl hastalıkları, ceza ve hukuk sorumluluğu, bilirkiĢilik konularının ele
alındığı ilk kitabı yazmıĢtır. Bu kitap Türkiye‟de adli psikiyatri ile ilgili ilk eser olarak kabul
edilmekte ve adli psikiyatri alanına giren konulardan söz etmektedir (4). 1926 yılında kabul
edilen “Tıbbi Adli Müessesesi Kanunu” ile Adli Tıp Müessesesi oluĢturulmuĢ, bu kurumda
iki yıl staj gören hekimler ihtisas kanunu gereğince “adli tıp ve ruh mütehassısı” ünvanını
almıĢtır (5).
Yakın geçmiĢte ise, Doç. Dr. Kriton Dinçmen Türkiye‟de adli psikiyatrinin bilimsel
ilkelerinin ve uygulamadaki kurallarının oluĢturulmasında önemli bir rol üstlenmiĢtir.
Uygulamada bu alan adli tıp ve psikiyatrinin konusu olarak algılanmakta ve ağırlıklı olarak
bu iki disiplinin ortak veya yan dalları gibi değerlendirilmektedir. 2.1.2. Adli Psikiyatrik Değerlendirme
Adli psikiyatrik inceleme ve muayenenin bazı durumlarda yalnızca uzman
11 temeli, akıl hastalıklarının ayırıcı tanısının yapılması, olaydaki etkisinin belirlenmesi
olduğundan; değerlendirmelerin uzmanlarca yapılması, uzmanlardan konsültasyon alınması
ve psikomotor incelemeler gibi yardımcı yöntemlere dayandırılması gerektiği önerilmektedir
(6,7). Türkiye‟de adli olguların ağırlıklı olarak birinci basamağa yönlendirilmesi, adli psikiyatrik değerlendirme taleplerinin ilk baĢvurular sırasında yer almaması, gerektiğinin
düĢünülmemesi gibi nedenler, adli psikiyatrik incelemelerde yetersizliklere yol açmaktadır
(8).
Ġnsan hakları ihlalleri, cinsel saldırılar, aile içi Ģiddet gibi konularda olduğu gibi
travmanın etkilerinin araĢtırıldığı her durumda adli psikiyatrik değerlendirme muayenenin
ayrılmaz bir parçasıdır. Hekimler muayenenin ilk aĢamasından baĢlayarak görüĢmede
psikiyatrik semptomları ve semptomatolojiyi tanımalı ve taramalıdır. Adli olgularda,
sistematik muayene ve değerlendirme psikiyatrik semptomlar ve sendromlar dikkate
alınmaksızın gerçekleĢtirilemez (9).
Adli psikiyatrik değerlendirme ağırlıklı olarak psikiyatrik görüĢme ilkeleri ve
muayeneye dayanmaktadır. Adli psikiyatrik değerlendirme istenen konuların ve olguların içerdiği farklar, eriĢkin olguların yanısıra, çocuklar, yaĢlılar, kadınlar ve travma
mağdurlarıyla görüĢme yapılması gerektiğinden ilk görüĢmenin kolay anlaĢılır, açık uçlu
sorularla gerçekleĢmesi önemlidir (10).
GörüĢme rahat, mahremiyete önem veren bir yerde gerçekleĢtirilmelidir. Adli
psikiyatrik değerlendirme tanı koyma amaçlı olmakla birlikte görüĢmenin iliĢki ağırlıklı
temelde yürütülmesi önerilmektedir. Hekimin sözel ve sözel olmayan iletiĢime dikkat etmesi, rahat ve kendiliğinden anlatıma izin vererek baĢlaması, yüksüz, yansız, yargısız
sorular seçmesi, genel anlatımların netleĢtirilmesi ve örneklerle anlaĢılır hale getirilmesine
çalıĢması, hastayla rahat iliĢki kurulacak, açık ve anlaĢılır bir dil kullanması gerektiği
12 GörüĢmenin amaçları; olay ve öykü ile ilgili bilgi toplamak, tanı koymak, görüĢülen
kiĢi ve yakınlarını bilgilendirmek, tedavi uyumu/iĢbirliğini sağlamak, sağlıklı ve bilgi akıĢını
sağlayıcı iliĢki kurmak olarak sıralanabilir. GörüĢme sırasında hekim ilgili olmalı, hastasını
kabullenmeli, empati duyabilmeli, esnek olmakla birlikte sorumluğu ve sınırlarına özen
göstermelidir (11).
Muayeneye yakınma ile (kendisine ve çevresine göre) baĢlamalı ve öykü ile sürdürülmelidir. Öykü kiĢinin kendi dilinden kaydedilmeli, öyküde yer alan bilgilerin
yakınma ve olayla iliĢkisi değerlendirilmelidir (12).
Muayenenin psikiyatrik septomatoloji saptayacak Ģekilde yapılandırılması, (“bilinç,
duygu durum, motor bozukluklar, düĢünce, konuĢma, algı, bellek, zeka, içgörü ve yargı”
komponentleri yönünden) ve formlar kullanılması önerilmektedir. Adli rapor formlarına ek
olarak hazırlanan psikiyatri değerlendirme/konsültasyon formları birinci basamakta
yapılacak değerlendirmeler için yol gösterici niteliktedir (2).
Adli psikiyatrik muayene ve değerlendirme, nörolojinin yanısıra diğer tıbbi
nedenlerden kaynaklanan ruhsal patolojilerin ayırıcı tanısını yapabilecek Ģekilde
yapılandırılmalıdır. Psikiyatrik semptomların bir sendroma iĢaret ettiği durumlarda konsültasyon istenmesi, psikometrik incelemeler ve yapılandırılmıĢ psikiyatrik görüĢme
ölçekleri ile tanının desteklenmesi gerekmektedir (13).
Adli psikiyatrik incelemelerde “kiĢinin bedensel, ruhsal ve sosyal geliĢimi, olay sırasındaki ruhsal durumu, yapmıĢ olduğu eylemi değerlendirme Ģekli, olay
öncesi-sırası-sonrası tutum ve davranıĢları, tıbbi ve kriminal öyküsü, olayın türü, eylem veya suçun
gerçekleĢtirilme biçimi ve koĢulları” dikkat edilmesi gereken baĢlıklar olarak özetlenebilir
(8).
Uluslararası ve ulusal belgelerde doktorların, karar verme yeteneği olan hastalardan
13 almakla görevli oldukları ifade edilir. Tıbbi iĢlemler; kiĢinin vücut dokunulmazlığı ve vücut
bütünlüğünü, sağlığını, özerkliğini, mahremiyeti ve onurunu ilgilendirdiğinden, bu
sorumluluk hekimler ya da baĢkaları tarafından üstlenilemez (14).
Tıbbi uygulamalarda hastanın „aydınlatılmıĢ onamının alınmaması‟, hekim
yönünden hukuki ve cezai sorumluluğa neden olmaktadır. Bilgilendirme kiĢinin
anlayabileceği açıklıkta olmalıdır. Hekim hastanın tıbbi değerlendirmenin amacını, olası
yaralarını ve risklerini, sır saklama yükümlülüğündeki sınırlılıkları anladığından emin
olmalıdır. Her bir basamakta ek bilgilendirme yapılmalı ve her basamaktaki tetkik ve
değerlendirme temelinde alınmıĢ onayla yürütülmelidir (15).
Çocuklarda; kendisi hakkında karar verme yeterliliği olması ve davranıĢlarının
sonuçlarını anlayabilmesi halinde onam çocuktan alınırken, kendisi hakkında karar verme
yeterliliği olmayan çocuklarda onam yasal temsilcisinden alınır. Çocuklarda da onamın
sınırları giriĢimin çocuğun tedavisi için yapılması ve sağlığına zarar vermemesi esastır.
2.1.3. Çocuk ve Adli Psikiyatri 2.1.3.1 Çocuk Tanımı
Çocuk hakları sözleĢmesine göre, ulusal yasalarca daha genç bir yaĢta reĢit
sayılma dıĢında, 18 yaĢın altındaki her insan çocuk sayılır. Bunun yanısıra çocuk ve ergen
adli psikiyatrisinde sıkça karĢılaĢılan çocuk tanımlamaları mevcuttur.
a) Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal geliĢimi ile kiĢisel güvenliği tehlikede olan, ihmal ve istismar edilen ya da suç mağduru çocuk
b) Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili iĢlediği iddiası ile hakkında soruĢturma ve kovuĢturma yapılan ya da iĢlediği fiilden dolayı hakkında
14 2.1.3.2 Adalet Sisteminde Çocuğun Yeri
5395 sayılı ÇKK‟nin 4. maddesi ile çocuk adalet sisteminin temel ilkeleri
belirlenmiĢtir. Bu düzenlemenin temel amacı, çocuğun yaĢama, geliĢme, korunma ve katılım
haklarının güvence altına alınmasını sağlamaktır. Bu çerçevede belirlenen diğer durumlar ise
Çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi
Çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tabi tutulmaması
Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluĢlarının iĢbirliği içinde çalıĢması ve ailenin bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine
katılımlarının sağlanması
SoruĢturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ilgi gösterilmesi, sürecin insan haklarına dayalı, adil ve süratli bir Ģekilde tamamlanması
Kararların alınmasında çocuğun yaĢına ve geliĢimine uygun eğitim ve öğrenimini geliĢtirmesinin desteklenmesi
Kurumda bakım ve kurumda tutma ile hapis cezası gibi özgürlüğü kısıtlayıcı seçeneklerin son çare olarak baĢvurulması
Kurumlarda yetiĢkinlerden ayrı Ģekilde tutulmaları
Adli süreç boyunca kimliğinin baĢkaları tarafından öğrenilmemesini kapsamaktadır. Çocukların yargılama süreçleri eriĢkinlerinden farklı seyretmektedir. Bu sürecin
ayrılması ilk olarak Amerika birleĢik Devletleri‟nde 1899 yılında gerçekleĢmiĢ ve hızla
yayılarak birçok ülke kendilerine özgü çocuk yargılama sistemlerini hayata geçirmiĢtir.
Ülkemizde ise 1940‟larda baĢlayan bu süreç ancak 1979 yılında Kabul edilen
2253 sayılı „Çocuk Mahkemelerinin KuruluĢu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun‟ ile 1982 yılından itibaren yürürlüğe girmiĢtir. Ġlk olarak büyük Ģehirlerde kurulan
çocuk mahkemelerinin her 100.000 nüfuslu yerleĢim birimine 1 çocuk mahkemesi kurulması
15 görevlilerinden oluĢmaktadır. Zaman zaman sosyal hizmet uzmanı, pedagog, psikolog ve
doktor görüĢüne baĢvurularak çocuğun sosyal çevreyle bütünleĢmesini sağlayacak kararlar
alınmaya çalıĢılır.
Tüm bu yargı sürecinde çocuklar için koruyucu ve destekleyici tedbir kararları
alınabilmektedir. TCK‟nın 56. maddesinde çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler
olduğu ve ne suretle uygulanacakları belirtilmiĢtir. Bunlar:
1. Suça sürüklenmiĢ çocuk, eğitimine devam edebilmesi için, bir aile yanına veya bir kuruma yerleĢtirilir;
2. Beden veya ruh sağlığının bozuk olması durumunda, bir sağlık kuruluĢunda tedaviye tabi tutulur; bir meslek veya sanat icrasına yönelik olarak gördüğü eğitimi tamamlaması
durumunda, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek ve sanatı icra eden bir
baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılabilir.
3. Hakim, hakkında güvenlik tedbirlerine karar verdiği çocuğa rehberlik edecek bir uzman kiĢiyi görevlendirir. Bu kiĢi, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, sorumluluk
bilincinin geliĢmesine yönelik olarak çocuğa öğütte bulunur, yol gösterir ve eğitimine
yardım eder; çocuğun kanuni temsilcisi ve eğitiminden sorumlu olan kiĢilerle görüĢerek,
istiĢarelerde bulunur; çocuğun geliĢimi, eğitim durumu ve davranıĢları hakkında üçer
aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hakime verir.
4. Güvenlik tedbirinin süresini hakim belirler. Hakim, tedbir uygulaması sırasında çocuğun geliĢimini ve davranıĢlarını göz önünde bulundurarak, belirlediği süreyi
değiĢtirebilir.
5. Güvenlik tedbiri uygulaması, en geç ilgilinin onsekiz yaĢını doldurmasıyla sona erer. 6. Mahkeme, ana ve babanın velayet yetkilerini kötüye kullanmaları veya velayetle ilgili görevlerini kasten ihmal etmeleri nedeniyle suç iĢleyen çocuk üzerindeki velayet
16 yerleĢtirildiği aile bireylerinden biri veya eğitim gördüğü kurum bünyesinde görevli
olmasına özen gösterilir. Bu durumda mahkeme, ana ve babanın ekonomik durumlarını
göz önünde bulundurarak, suç iĢleyen çocuk lehine bir nafakaya da hükmedebilir.
Hükmedilen nafaka, çocuğun eğitim ve barınma harcamalarında kullanılmak üzere
vasisine verilir.
7. Güvenlik tedbiri veya denetim süresi içinde, güvenlik tedbiri veya denetim süresinin sona ermesi ya da cezanın infazının tamamlanması halinde; çocuğun velayeti, içinde
bulundukları sosyal ve ekonomik Ģartlar göz önünde bulundurularak, ana ve babanın her
ikisine veya birine geri verilebilir.
8. Ana ve babanın nafaka yükümlülüğü, çocuğun on sekiz yaĢını tamamlamasına kadar devam eder. Ancak, güvenlik tedbiri veya denetim süresi daha önce sona erer ya da cezanın infazı tamamlanırsa, nafaka yükümlülüğü kendiliğinden kalkar, Ģeklinde
kanunda belirtilmiĢtir.
Koruyucu ve destekleyici tedbirler çocuğun öncelikle kendi aile ortamında
korunmasını sağlamaya yönelik danıĢmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında
alınacak tedbirlerdir.
a) Danışmanlık Tedbiri: Çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiĢtirme konusunda, çocuklara da eğitimleri ve geliĢimleri ile ilgili sorunların
çözümü için verilen tedbirlerdir.
b) Eğitim Tedbiri: Çocuğun bir eğitim kurumuna gündüz ya da yatılı olarak devam etmesine ya da bir iĢ ve meslek edinmesini sağlamak amacıyla uygulanan tedbirlerdir.
c) Bakım Tedbiri: Çocuğun bakımından sorumlu olan kimselerin bu vazifelerini yerine getirmemesi durumunda, çocuğun bakımının devamı için bakım yurdu veya koruyucu
ailenin yanına yerleĢtirilmesini içeren tedbirlerdir.
17 maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına yönelik alınan tedbirlerdir.
e) Barınma Tedbiri: Barınma yeri olmayan çocuklu kimselere ya da hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya yönelik tedbirlerdir.
Çocuk yargılamasının soruĢturma ve kovuĢturma aĢamaları, alanlarında uzmanlaĢmıĢ
olan, çocuk bürosunda görevleri cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülmektedir.
Suça sürüklenen ya da mağdur çocukların ise bu yargı sürecinde ilk karĢılaĢtıkları merci ise
çocuk polisi olmaktadır. Bu nedenle alanlarında uzmanlaĢmıĢ ve eğitim almıĢ kiĢilerden
oluĢmalıdır. Cumhuriyet savcısı verdiği kararlarda çocuğun yararını göz önünde
bulundurmalı, gerekli durumlarda mahkemeden tedbir kararı çıkartmalıdır. Tüm bu
yargılama süreci boyunca çocuğun afiĢe olması engellenmeli, suç iĢlemiĢ görüntüsü
toplumla tanıĢtırılmasının doğuracağı sakıncaları ortadan kaldırmak için, çocuk hakkında
yürütülen yargılama sürecinin her aĢamasının gizliliğine özen gösterilmelidir. Bu ilkeler de
Beijing Kurallarının 8. maddesinde açıkça belirtilmiĢtir (18).
Yargı sürecinin diğer bir aĢaması ise çocukların tanık olarak değerlendirilmesidir.
Çocuk Hakları SözleĢmesinin 40. maddesinde SSÇ‟lerin tanıklık etmek ya da suç ikrarında
bulunmak için zorlanmaması gerektiği belirtilmiĢtir. Yine ÇKK‟nin 5. maddesi iĢlenen
suçun etkisi ile psikolojisi bozulan mağdur çocuğun, bu suça iliĢkin soruĢturmada tanık
olarak 1 defa dinlenebileceğini, tanık olarak dinlenirken ise psikoloji, psikiyatri, tıp ya da
eğitim alanlarından bir uzmanın bulundurulması gerektiğini belirtmiĢtir.
2.1.4. Çocuk ve Ergenlerde Adli Psikiyatrik Değerlendirme
Dünyada ve ülkemizde çocuk ve ergenleri konu alan adli dava sayısı giderek
artmaktadır. Bu nedenle çocuk ruh sağlığı alanında çalıĢan hekimler olguların adli boyutu ve
mesleki uygulamalar konusunda giderek daha fazla bilgi ve tecrübeye gereksinim duymaktadır. Ülkemizde ve dünyada çocuk ve ergen psikiyatrisi eğitiminin yanı sıra adli
18 çocuk ve ergen adli olgular bilirkiĢi görüĢü alınmak üzere çocuk psikiyatrisi polikliniklerine
yönlendirilmektedir. Fiziksel ve cinsel istismar mağduru olma, suça sürüklenme, velayet
davaları, vasi tayini, evlat edinme ve erken evlenme gibi nedenler, çocuk ve ergenlerde adli
davalara sıklıkla konu olmaktadır.
Çocuk istismarı her yaĢ, renk, sosyal sınıf, etnik grup ve dinden çocuğu
etkilemektedir. Ġstismarın inkar edilmesi, çocuk istismarının farkına varılmasını ve tanı
konulmasını zorlaĢtırmaktadır. Suçu iĢleyen kiĢiler genellikle suçu inkar ederken bazen
çocuk da suçu inkar edebilmektedir. KarmaĢık hukuki gereklilikler de çocukları istismar
eden kiĢilerin mahkum edilmesini zorlaĢtırabilmektedir. Ayrıca genelleĢmiĢ toplumsal inkar
da insanların bu tatsız olaylarla yüzleĢmekten kaçınmasına neden olmaktadır. Çocuk
istismarı dünyanın her yerinde görülebilmekte ve konunun üzerine gidildikçe sıklığının oldukça fazla olduğu anlaĢılmaktadır. Konu ile ilgili profesyonellerin sayısı, duyarlılıkları ve
bilgileri arttıkça sıklıkla ilgili rakamlar da artmaktadır. Ülkemizde ulusal örneklem üzerinde
yapılan yeterli çalıĢma bulunmamakla birlikte çocuklarda fiziksel istismar sıklığı %30-35,
cinsel istismar sıklığı da %13 olarak tahmin edilmektedir (56).
Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili iĢlediği iddiası ile hakkında
soruĢturma veya kovuĢturma yapılan ya da iĢlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik
tedbirine karar verilen çocuklar suça sürüklenen çocuklar olarak tanımlanmaktadır (Çocuk
Koruma Kanunu 2005). Ülkemizde yapılan çalıĢmalarda suç iĢleme oranının 14-15 yaĢ
grubundaki ergenlerde daha sık olduğu ve en sık karĢılaĢılan suçun hırsızlık olduğu
bildirilmektedir.
2.1.5. Ceza Sorumluluğu
KiĢinin iĢlemiĢ olduğu suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve
davranıĢlarını yönlendirme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Aynı kavram eski TCK‟da
19 toplumca doğru olanı, suç özelliğinde olmayanı ayırt edebilme, seçebilme ve uygulayabilme
kabiliyeti olarak tanımlanmıĢtır. Bu eski tanımlamadan yola çıkıldığında, ceza
sorumluluğunu değerlendirme sürecinde; çocuğun yaptığı eylemin farkında olma durumu; bu
eylemin diğerlerinden farkı, niye böyle bir eyleme kalkıĢtığı, eylemin doğuracağı sonuçlar,
baĢkalarının görebileceği zararlar ve kendisine verilebilecek cezalarla ilgili bilgiler
araĢtırılmalıdır (1,2,8).
2.1.5.1. Çocuklarda Ceza Sorumluluğu
Yasalara aykırı davranıĢlar suç olarak kabul edilmekte ve bu suçu iĢleyen kiĢilere
ceza ön görülmektedir. Ancak iĢlenen suç nedeniyle bir kiĢiye ceza verilebilmesi için suçu
tam bir akıl sağlığı içerisinde, bilerek, isteyerek iĢlemesi ve iĢlenen fiilin ortaya çıkaracağı
hukuki sonuçları kabullenmesi gerekir.
Ġnsanın davranıĢlarını engelleyemediği ve rasyonel bir çerçevede karar verme
yeteneğinin olmadığı durumlarda yaptığı eylemlerden dolayı sorumlu tutulamayacağı ve
kendisine ceza verilemeyeceği hukuki yapının temel özelliklerinden birisidir. Bu nedenle
henüz geliĢme sürecinde olan ve değer yargıları yeterince olgunlaĢmamıĢ çocuklara da ceza
verilemeyeceği ve ceza indirimine gidilmesi gerektiği genel kabul gören bir yaklaĢımdır
(8,19).
2.1.5.2. Ceza Sorumluluğunda Yaşın Rolü
Çocuklarin karıĢtığı suçlar nedeniyle yürütülen hukuki süreçlerde farklı yaĢ grupları
için farklı uygulamalar mevcuttur.
0-12 Yaş: Yeni TCK‟nın 31/1. maddesinde, 12 yaĢını bitirmemiĢ çocukların herhangi bir cezai sorumluluklarının olmadığı, suçlu kabul edilemeyecekleri belirtilmiĢtir. Söz konsu
eylemin ağır ceza gerektiren bir suç olması durumunda ise çocuğun eğitimi ve geliĢimi
açısından bir yetersizlik saptanması durumunda ise mahkemenin koruyucu önlemlere
20 13-15 Yaş: 13 yaĢına basmıĢ ve 16 aĢından gün almamıĢ çocuklarda ise TCK‟nın 31/2. maddesine göre iĢlemiĢ oldukları suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiil
ile ilgili davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliĢip geliĢmediğinin
saptanmasını gerekli görmektedir. Eğer çocuk iĢlemiĢ olduğu hukuki fiilin anlam ve
sonuçlarını anlayabilme yeteneği yeterince geliĢmiĢ ise eriĢkinler için ön görülen cezaya
gore hafifletilmiĢ cezalar almaktadır. Eğer bu yetenekleri yeterince geliĢmemiĢ ise çocuk
ceza almamakta ancak çocuklara ya da ruh hastalarına özgü güvenlik tedbirleri
uygulanmaktadır (TCK 56. ve 57. madde).
16-18 Yaş: TCK‟nın 31/3. maddesine göre bu yaĢ grubundaki çocukların iĢlemiĢ oldukları suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiil ile ilgili davranıĢlarını
yönlendirme yeteneğini bozacak herhangi bir ruhsal ya da zihinsel hastalıkları yoksa ceza
sorumlulukları tamdır ancak „yaşına göre ceza sorumluluğu tam’ ifadesi
kullanılmaktadır. Gencin iĢlediği fiile karĢı algılama ve yönlendirme yeteneğini önemli
derecede bozan ruhsal ya da zihinsel bir patoloji varsa ceza sorumluluğu yoktur ancak
ruh hastalarına özgü güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır.
Eğer ruhsal ya da zihinsel bir patoloji, gencin iĢlediği fiile karĢı algılama ve
yönlendirme yeteneğini kısmen bozuyorsa azaltılmıĢ ceza sorumluluğundan
bahsedilmektedir. Bu durumda kiĢinin aldığı ceza, alması gereken cezanın altıda birine
indirilmekte ve alınan ceza yerine, süresi aynı olmak koĢuluyla ruh hastalarına özgü
21 2.1.5.3. Ruhsal ve Zihinsel Durumlar
TCK‟nın 32/1. maddesinde fiili iĢlediği sırada ruhsal durumu nedeniyle algılama ve
yönlendirme yeteneği önemli derecede bozuk olan kiĢinin yüksek güvenlikli sağlık
kuruluĢlarında koruma ve tedavi altına alınması, ancak toplum açısından tehlikenin kalktığı
ya da önemli ölçüde azaldığını belirten sağlık kurulu raporu sonucu mahkeme tarafından
serbest bırakılabileceği yer almıĢtır. Düzenlenen bu raporda uzman, hastanın kontrol ve
takibinin gerekip gerekmediğini, gerekiyorsa hangi aralıklarla yapılacağını belirtmelidir. Hastanın yapılan kontrolleri sırasında toplum açısından tehlike durumunun arttığı saptanırsa
yeniden tedavi altına alınması gerekmektedir.
2.1.5.4. Sağır ve Dilsizlik
Sağır ve dilsizlerin zihnsel geliĢimlerinin normalden daha geri olduğu düĢünülerek
TCK‟nın 33. maddesinde ceza sorumluluğu için yaĢ sınırları değiĢtrilmiĢtir. Buna göre fiili
iĢlediği sırada 15 yaĢını doldurmamıĢ çocukların ceza sorumluluğu yoktur. 15 yaĢını
doldurmuĢ, 19 yaĢından gün almamıĢ ise algılama-yönlendirme yeteneklerinin olup
olmadığına bakılır. Fiili iĢlediği sırada 18 yaĢını doldurmuĢ, 22 yaĢından gün alamıĢ ise yaĢa
göre ceza sorumluluğu olup olmadığına bakılır.
2.1.5.5. Geçici Nedenler
KiĢinin psikoaktif bir maddeyi kendi isteğinin dıĢında ya da kazara kullanması
sonucu oluĢan psikiyatrik tabular; alkol psikozları; patolojik sarhoĢluk; ağır üreme veya
hipoglisemi; ensefalit, kafa ravması, epilepsy gibi durumların seyri sırasında ortaya çıkan
tıbbi tablolar ceza sorumluluğunu geçici olarak bozan durumlardır. TCK‟nın 34. maddesine
göre algılama-yönlendirme yeteneği geçici bir nedenle önemli derecede azalmıĢ olan kiĢilere
22 2.1.6. Cinsel İstismar
Çocuk istismarı, çocuğun bakımından, velayetinden, kontrolünden sorumlu kiĢilerce
gerçekleĢtirilen, kaza dıĢı fiziksel, cinsel ve duygusal açıdan zarar verici eylemler biçiminde
tanımlanmaktadır (20,21). Kempe ise cinsel istismarı, henüz olgunluk çağına eriĢmemiĢ
çocuğun ensest, sarkıntılık ve tecavüz gibi eylemlerle cinsel açıdan sömürülmesi olarak
tanımlamaktadır (22). Çoğunlukla gizli kalan ve gün yüzüne çıkmayan cinsel istismarın,
tespit edilmesi en zor çocuk istismarı türü olduğu belirtilmektedir (23,24).
Çocuklukta cinsel istismarın neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğu ve
sanılandan daha yaygın olduğu görülmektedir (25,26). Buna rağmen, gerçek yaygınlık
verilerine ulaĢmanın zor olduğu bildirilmektedir (27). Çocuğa yönelik cinsel istismarın
dünyadaki yaygınlığına bakıldığında, tüm dünyada kadınların %20‟sinin, erkeklerin ise
%5-10‟unun çocukluklarında cinsel istismara maruz kaldıkları belirtilmektedir (28,29). Cinsel
istismara uğrayan çocukların sayısını tam olarak belirlemek için geçerli yöntemler
bulunmadığının altı çizilmektedir. Ortaya çıkan vaka sayısı kadar bildirilmemiĢ, kayıtlara
geçmemiĢ çok sayıda vaka olduğu ifade edilmektedir (30).
Olayın kurbanlarının suçluluk, utanma ve dıĢlanma korkuları, kendisine ve baĢkasına
yönelik Ģiddet içeren tehditler, aile birliğinin bozulması korkusu, olayın kendi hataları
olduğu inancı, damgalanma, utanma gibi nedenlerin istismar olayının bildirilmemesine ve
gün ıĢığına çıkmamasına neden olduğu ifade edilmektedir (31,32). Özellikle, Türkiye‟nin
doğusunda, cinsel istismarın çoğu kez etnik ve kültürel değerlerden dolayı gizlenmesi
nedeniyle, cinsel istismara uğrayan çocukların gerçek sayısının tespit edilenden daha fazla
olduğu görüĢü dile getirilmektedir (33).
Cinsel istismar olgusu temas içermeyen cinsel dokunmadan tecavüze kadar geniĢ bir yelpazeyi tanımlamaktadır (34). Ġstismara yol açan risk faktörleri incelendiğinde gerek aile
23 faktörleri dikkat çekmektedir. Çocuğa yönelik cinsel istismarı gerçekleĢtiren kiĢilerin
çoğunlukla kendi çocukluklarında cinsel istismara maruz kalmıĢ olmaları (35,36), pskiyatrik
bozukluklarının olması (36,37) ve bu kiĢilerin düĢük sosyoekonomik düzeyde olmaları (38),
cinsel istismarcılarla ilgili risk faktörleri arasında en sık rastlanan bulgulardır.
Cinsel istismara maruz kalan çocuklarla iliĢkili risk faktörleri incelendiğinde ise, özellikle kız çocuğu olma (38,39,40,41), düĢük sosyoekonomik düzeyde olma ve engelli
olma (34,40) ilgili alanyazında en sık rastlanan bulgulardır.
Cinsel istismar, erken gebelikten (42,43) ölümle sonuçlanan ağır yaralanmalara (44)
kadar uzanan çeĢitli fizyolojik sonuçlara yol açmaktadır. Uyum bozukluğu, travma sonrası
stres bozukluğu ve majör depresyon gibi bozuklukların cinsel istismar sonrası en sık
rastlanan duygusal sorunlardan olduğu ifade edilmektedir (27,40). Çocuğun yaĢı, olgunluk
derecesi, saldırganla arasındaki yaĢ farkı ve yakınlık derecesi, saldırının süreğenliği, olay
sırasında Ģiddet ve zor kullanılması gibi değiĢkenlerin cinsel istismar sonucu çocuktaki
ruhsal travmanın büyüklüğünü etkilediği belirtilmektedir (45,46).
Saldırganlık ve antisosyal davranıĢlar, uyuĢturucu kullanımı, zayıf sosyal iĢlevler ve
kiĢilik bozuklukları çocuklukta cinsel istismara maruz kalanlar arasında görülebilen davranıĢsal sorunlardır (47). Cinsel istismara uğramıĢ çocuklarda cinsel duygu ve tutumların
da, normal geliĢimlerinden sapabildiği ve uygun olmayan biçimler alabildiği belirtilmektedir
(23,42).
Cinsel istismarın önlenmesine iliĢkin olarak dünyada çeĢitli okul ve davranıĢsal
temelli programlar uygulanmaktadır (48). Çocuklukta cinsel istismarın önlenebilmesi için,
çocuklara erken çocukluk döneminden itibaren yaĢ dönemlerine ve geliĢimsel özelliklerine
uygun bir Ģekilde cinsel eğitim verilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir (49).
Türkiye‟de son yıllarda, Sağlık Bakanlığı‟na bağlı hastanelerde istismar mağduru
24 daha fazla incinmesinin önlenebilmesi için Çocuk Ġzleme Merkezleri kurulmaya baĢlanmıĢtır
(50). Çocuk istismarı olgularında sosyal hizmetler ve rehabilitasyonun önemine vurgu
yapılmakta ve konunun toplumsal sorumluluk bağlamında çocuk hakları boyutuyla ele
alınmasının gerekliliğine dikkat çekilmektedir (51).
2.1.6.1 Cinsel İstismar ile İlgili Yasal Düzenlemeler
28 Haziran 2014 tarihinde Resmi Gazatede yürürlüğe giren 6545 sayılı kanunla, 5237
sayılı TCK‟nın cinsel dokunulmazlığa karĢı suçlar baĢlığı altında değerlendirilen yasa
maddelerinde değiĢikliğe gidilmiĢtir (52). Çocuklara iliĢkin yasal düzenlemeler Ģu Ģekildedir:
MADDE 103.
1. Çocuğu cinsel yönden istismar eden kiĢi, sekiz yıldan on beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması durumunda ise üç
yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmıĢ suçun failinin
çocuk olması halinde soruĢturma ve kovuĢturma yapılması mağdurun, velisinin veya
vasisinin Ģikayetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden,
a) On beĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı
gerçekleĢtirilen her türlü cinsel davranıĢ,
b) Diğer çocuklara karĢı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen baĢka bir nedene dayalı olarak gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar, anlaĢılır.
2. Cinsel istismarın vücuda organ ya da sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleĢtirilmesi drumunda on altı yıldan aĢağı olmamak üzere hapis cezasına
hükmonulur.
3. Suçun;
25 b) Ġnsanların toplu olarak bir arada yaĢama zorunluluğunda bulunduğu ortamların
sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı iliĢkisi içinde bulunan bir kiĢiye karĢı ya da üvey baba, üvey anne, üvey kardeĢ veya evlat edinen tarafından,
d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢiler tarafından,
e) Kamu görevinin ya da hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle, iĢlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı
oranında arttırılır.
4. Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karĢı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karĢı silah kullanmak suretiyle gerçekleĢmesi halinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
5. Cinsel istismar için baĢvurulan cebir ve Ģiddetin kasten yaralama suçunun ağır
neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
6. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmonulur.
MADDE 104.
1. Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beĢ yaĢını bitirmiĢ olan çocukla cinsel iliĢkide bulunan kiĢi, Ģikayet üzerine, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2. Suçun mağdur ile arasında evlenme yasağı bulunan kiĢi tarafından iĢlenmesi halinde, Ģikayet aranmaksızın, on yıldan on beĢ yıla kadar hapis cezası hükmonulur.
3. Suçun, evlat edineceği çocuğun evlat edinme öncesi bakımını üstlenen veya koruyucu aile iliĢkisi çerçevesinde koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢi
26 hükmonulur.
MADDE 105.
1. Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kiĢi hakkında, mağdurun Ģikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına, fiilin çocuğa karĢı
iĢlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmonulur.
2. Suçun;
a) Kamu görevinin veya hizmet iliĢkisinin ya da aile içi iliĢkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢiler tarafından,
c) Aynı iĢ yerinde çalıĢmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
d) Posta veya elektronik haberleĢme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanak
suretiyle,
e) TeĢhir suretiyle, iĢlenmesi halinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; iĢi bırakmak, okuldan veya
ailesinde ayrı kalmıĢ ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.
Daha önce eylemin fiili hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ
olan çocuklara karĢı iĢlenmesi, ensest iliĢki varlığı, Ģiddet uygulanması, iradeyi etkileyen
herhangi bir nedenle gerçekleĢtirilmesi veya ruh sağlığının bozulmasıyla sonuçlanması
ağırlaĢtırıcı unsurlar arasında yer almaktaydı ve bu durumlarda da adli psikiyatrik inceleme
ve tanı önem taĢımaktaydı.
Haziran 2014‟te getirilen yasa değiĢikliği ile eylemin mağdurla arasında
evlenme yasağı bulunan kiĢi tarafından iĢlenmesi ve evlat edinilen çocuğa karĢı iĢlenmesi
durumlarının 15 yaĢ üstü çocuklarda ayrıca ağırlaĢtırıcı unsur olarak tanımlandığı; eylemin
27 çocukların cinsel istismarının yasal tanımına eylemin sarkıntılık düzeyinde kalması ve cinsel
tacizin çocuklara karĢı iĢlenmesi hali gibi farklı eklemelerde bulunulduğu görülmektedir.
Getirilen yasal değiĢikliklerin olumlu yanları bulunmakla birlikte uygulamada çocukların
aleyhine sonuçlar yaratabileceği kuĢkusu mevcuttur.
Eski TCK‟da cinsel bir eylemin ahlaki redaetini algılamak olarak kullanılan
kavram yeni TCK‟da fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı iĢlenmesi Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Cinsel bir saldırı ile karĢılaĢan ve TCK‟ya
göre 15 yaĢından küçük çocuklar ve aklen malullerin bu konudaki algılama ve anlama
derecelerinin saptanması adli psikiyatrinin konusudur. KiĢinin bedenen olaya karĢı koyup
koyamacağı önemli olmayıp değerlendirme kiĢinin ruhsal geliĢimi değerlendirilerek yapılır.
Yargı açısından da ahlaki redaeti algılamaya engel olan durumlarda sorulan diğer bir
konu ise saptanan rahatsızlığı hekim olmayanlarca anlaĢılıp anlaĢılamayacağı ve mağdurun
ifadelerine itibar edilip edilemeyeceğidir. Ülkemizde geçmiĢ adli psikiyatri uygulamalarında;
cinselliğin algılanma ve değerlendirilebilmesi için kabul edilen alt sınır 11 yaĢın bitimiydi.
Ancak son yıllarda yapılan değerlendirmeler sonrasında bu yaĢın daha yukarıya çekilmesi
yönünde görüĢler ağırlık kazanmaya baĢlamıĢtır. Ek olarak sanık-kurban arasındaki iliĢkinin
yakınlığı durumunda ve sağır-dilsizlerde bu yaĢ sınırı yükselmektedir.
2.1.7. Adli Raporlar
Adli olgularda delil elde etmek, kiĢinin sağlık durumunu belirlemek veya bir
uygulamanın yararın belirlemek amacıyla, tıbbi değerlendirmeler istenmektedir. Hekimler
düzenlendikleri adli raporlarla; değerlendirmeler sırasında elde ettikleri bulgular, deliller
yoluyla, yargıya yardımcı olurlar. Adli olgularda rapor düzenlenmesi, hekimlerin temel
görev ve sorumluluklarından birisidir. Adli raporlar aynı zamanda delillerin nasıl anlaĢılması
gerektiğini, hukuki karĢılığını açıklar.
TCK‟da bir baĢka kiĢinin eylemi sonucu ortaya çıkan yaralanmalar, cezanın
28 bozulması baĢta olmak üzere ceza kanununda çocuk psikiyatrisini ilgilendiren baĢlıklar
bulunmaktadır. Çocuğun yaralanma sonucu bir uzvunu, bir yeteneğini ya da bir iĢlevini
yitirmesi durumunda da, adli rapor düzenleyen hekimler konsültasyon isteyebilmektedir. Bu durumlarda çocuk psikiyatristleri muayene yaparak meydana gelen zararın ne olduğunu ve
zararın yaralanma ile iliĢkisini saptamalıdır.
Uygulamada adli raporlarda yapılan hatalar, tıbbi terimlerin açıklanmaması,
yargılama sürecini olumsuz etkilemektedir. En yaygın hataların, raporların gerekçesiz
yazılması, raporların gecikmesi, hekimlerin isimleri ve ünvanlarının yazılmaması ve
raporların okunamaması olduğu belirtilmiĢtir (53).
Hekim raporunu yazarken kaçınılmaz olarak tıbbi ifadeler kullanacaktır. Ancak
bilirkiĢi kullanmak zorunda olduğu terimleri mümkün olduğunca açıklamak yoluna
gitmelidir. Raporun anlaĢılabilirliğinin sağlanabilmesi ve kontrol edilebilmesi için tıbbi
incelemede kullanılan yöntemler raporlarda belirtilmelidir.
Adli raporların ceza yargılamasındaki rolü nedeniyle bilirkiĢi konumundaki hekimler
tarafsız ve objektif rapor vermelidir. BilirkiĢiler, adli rapor düzenlenirken Daubert İlkelerini dikkate almalıdır.Bu ilkelere göre düzenlenen raporda ileri sürülen görüĢlerin:
I. Sınırları belirlenmiĢ ve test edilebilir olması,
II. Ġncelemeye ve değerlendirmeye tabi tutulabilir olması,
III. Alınan bilginin hata oranı, istatistiksel olarak belirlenebilir olması,
IV. Ġlgili birim çevresinde kabul görmüĢ olması gerektiği belirtilmiĢtir (54).
Hekim raporda yaptığı iĢlemleri ve vardığı sonuçları ve kendisinden istenen
incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili merciye verir ya da gönderir. Hekim
ilgili merciice kendisine sorulan soruları cevaplamalı, hukuki değerlendirmelerde
bulunmamalıdır. Aksi halde, bilirkiĢilik görevinin sınırlarının aĢılması ve hakimin yerine
29 yapılması gereken hukuki değerlendirmelerde bulunulamayacağı düzenlenmektedir.
Düzenlenen adli raporlar ve ona esas olan kayıtlar mutlaka saklanmalıdır (55).
3. AMAÇ
Adli psikiyatrik değerlendirme sürecinde çocuk ve ergenler bir suçun faili veya
mağduru olarak karĢımıza çıkabilmektedir. Mağdur olarak karĢımıza gelen çocuk ve
ergenlerde adli makamlarca en sık sorulan soru “iddia edilen istismar olayına bağlı çocuğun
ruh sağlığının bozulup bozulmadığı “ dır. Burada bahsi geçen istismar olayı sıklıkla cinsel istismardır. Çocukluk çağı travmaları içinde çocuk cinsel istismarı yinelenebilirliği ve
çocuğa genellikle en yakınları tarafından yapılıyor olması nedeniyle tanımlanması ve tedavi
edilmesi en zor olan travma Ģeklidir.
Çocuk ve ergen adli psikiyatri polikliniklerinde cinsel istismar ile birlikte olayın faili
olarak karĢımıza çıkan “suça sürüklenen çocuklar” da önemli bir yer teĢkil etmektedir. Suça
sürüklenen çocuklar için adli makamlarca en sık sorulan soru “çocuğun iĢlediği fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını algılama ve davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliĢip
geliĢmediği” dir.
Adli makamlarca çocuk ve ergen adli polikliniğine gönderilenlerde daha nadir sorulan diğer konular ise; ifadesine itibar edilip edilemeyeceği, kendisini savunabilecek
durumda ya da evlenmesine engel bir durum olup olmadığı, velayet ve evlat edinmedir. Yukarıda bahsettiğimiz durumlar için düzenlenen bu raporlar adli olayın seyrini
tamamen değiĢtirebileceği için, bahsi geçen olguların psikososyal ve psikiyatrik
durumlarının ayrıntılı bir Ģekilde değerlendirilebilmesi, hangi sosyodemografik özelliklere
sahip çocukların suça maruz kalma ya da suç iĢleme açısından risk altında olduğunun
bilinmesi doğru tanı koyma ve eldeki verilerin doğru yorumlanmasını sağlayacaktır. Bu
açıdan biz de çalıĢmamızda adli polikliniğimize baĢvuran olguların psikososyal, psikiyatrik
30 4.HİPOTEZLER
1. Çocuk ve ergen adli polikliniğine cinsel istismar sonrası yönlendirilen olguların ruh sağlığında bozulma saptama oranı daha yüksektir.
2. Cinsel istismara bağlı psikiyatrik tanı alan ve almayan olgular arasında zihinsel kapasite farklılığı bulunmaktadır.
3. ĠĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığının veya davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliĢip geliĢmediğinin
değerlendirilmesi için adli makamlarca yönlendirilen suça sürüklenen çocukların
zihinsel kapasiteleri düĢüktür.
4. Suça sürüklenen çocukların ailelerinde düzenli bir iĢe sahip olmama ve ailede suç öyküsü daha sıktır.
5. Cinsel istismara maruz kalıp ruh sağlığı bozulan çocukların ailesinde psikiyatrik hastalık varlığı, daha fazla sayıda çocuk sahibi olma daha fazladır.
6. Cinsel istismara maruz kalıp ruh sağlığı bozulan çocuklarda okula gitmeme daha sıktır.
5. GEREÇ VE YÖNTEM
5.1. Araştırmanın Tipi
AraĢtırmamız Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı Adli Polikliniğinde değerlendirilen ve adli rapor düzenlenen hastaların
psikiyatrik, psikososyal ve adli özelliklerinin araĢtırıldığı, gruplar arası iliĢkilerin
incelendiği, retrospektif ve tanımlayıcı özellikte olan klinik araĢtırmadır.
5.2. Araştırmanın Yeri ve Zamanı
AraĢtırmamız, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniği‟nde Mayıs 2016-Haziran 2016 tarihleri arasında
31 5.3.Araştırmanın Evreni
AraĢtırmamızın evreni, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı
ve Hastalıkları Anabilim Dalı Adli Polikliniği‟ne adli makamlar tarafından rapor
düzenlenmesi için yönlendirilen ve 01.06.2012- 29.02.2016 tarihleri arasında adli kurul
tarafından değerlendirilip rapor düzenlenen 4-18 yaĢ arasındaki olgulardan oluĢmaktadır.
5.4. Araştırmanın Örneklemi
AraĢtırmamızın örneklemini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh
Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Adli Polikliniği‟ne adli makamlar tarafından rapor
düzenlenmesi için yönlendirilen ve 01.06.2012- 29.02.2016 tarihleri arasında adli kurul
tarafından değerlendirilip rapor düzenlenen 4-18 yaĢ arasındaki 750 olgudan randomize olarak seçilen 150 olgu oluĢturmaktadır.
5.4.1. Örneklemin Seçimi
ÇalıĢmamıza, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Adli Polikliniği‟ne adli makamlar tarafından rapor düzenlenmesi
için yönlendirilen ve 01.06.2012- 29.02.2016 tarihleri arasında adli kurul tarafından
değerlendirilip rapor düzenlenen 4-18 yaĢ arasındaki 750 olgudan randomize olarak 150 olgu
seçilmiĢtir.
5.4.2. Çalışmaya Alınma-Dışlanma Ölçütleri
Çalışmaya Alınma Ölçütleri:
1. 0-18 yaĢ grubunda olma,
2. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Adli Kurulu‟nda 01.06.2012- 29.02.2016 tarihleri arasında
değerlendirilmiĢ ve rapor düzenlenmiĢ olması.
32 1. 18 yaĢından büyük olma,
2. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Adli Kurulu‟nda 01.06.2012- 29.02.2016 tarihleri arasında
değerlendirilmemiĢ olma,
3. Adli görüĢmesi yapılmıĢ fakat Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Adli Kurulu‟na katılmamıĢ olma.
5.5.Değerlendirmede Kullanılan Araçlar
ÇalıĢmamızda, değerlendirme ve veri toplama için olguların adli ve varsa poliklinik
dosyaları kullanılmıĢtır. Adli poliklinikte değerlendirilen olgulara yapılan testler ve verilen
ölçekler ise aĢağıda tanımlanmıĢtır:
5.5.1. Conners Anababa Derecelendirme Ölçeği-Yenilenmiş Uzun Formu (CADÖ-Y/U):
3 – 17 yaĢ arasında uygulanabilen, CADÖ-Y/U formunun Türkiye uyarlaması Kaner, Büyüköztürk ve ĠĢeri (2011) tarafından yapılmıĢ olup; BiliĢsel
Problemler-Dikkatsizlik, KarĢı Gelme, Hiperaktivite, Kaygı-Utangaçlık, Mükemmelliyetçilik, Sosyal
Problemler ve Psikosomatik olmak üzere yedi alt ölçek ve toplam 80 sorudan oluĢmaktadır.
Bu alt ölçeklerin yanı sıra DSM-IV tanı ölçütlerini içeren DSM-IV indeksi, yine DSM-IV
ölçütlerine göre DEHB‟ nu belirlemeye yönelik DEHB Ġndeksi ve Global Ġndeksi de
yardımcı araçlar olarak kullanılmaktadır. DSM-IV Ġndeksi, DEHB‟ yi belirlemeye yönelik
DSM-IV ölçütlerine dayalı 18 maddeden oluĢmaktadır ve Dikkatsizlik ve Hiperaktivite-Ġmpulsivite alt boyutlarına sahiptir. DEHB Ġndeksi, DEHB olanları böyle bir sorunu
olmayanlardan ayırt eden 12 maddelik bir ölçektir. Global Ġndeks ise uygulanan tedavinin
etkinliğini belirlemede kullanılan 10 maddelik bir ölçektir. Ölçekte, ana babalardan, son bir
ayı dikkate alarak maddelere yanıt vermeleri istenmektedir. Her maddeye 4 yanıt seçeneği
33 puan; Oldukça doğru (Çoğu kez, Sık sık) – 2 puan; Çok doğru(Pek çok kez, çok sık) – 3 puan. Bir alt ölçekten alınan puan arttıkça, bu durum, bireyin alt ölçek ile tanımlanan soruna
sahip olma düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir. Cronbach alfa katsayıları 0.85 –
0.55‟ dir. Test-yeniden test güvenirlik katsayıları 0.73 – 0.35 arasında değiĢmektedir (
Kaner, Büyüköztürk ve ĠĢeri,2011).
5.5.2. Conners Öğretmen Derecelendirme Ölçeği-Yenilenmiş Uzun Formu (CÖDÖ-Y/U) (Conners' Teacher Rating Scale- Revised/Long-CTRS-R/L):
Conners ve ark. (1997) tarafından geliĢtirilen ve 38 maddeden oluĢan yenilenmiĢ
öğretmen formunda altı alt ölçek bulunmaktadır: KarĢı Gelme/KG (6 madde), BiliĢsel
Problemler/ Dikkatsizlik/BP/D (8 madde), Hiperaktivite/H(7 madde), Kaygı-Utangaçlık/K-U
(6 madde), Mükemmeliyetçilik/M (6 madde), Sosyal Problemler/SP (5 madde). CÖDÖ-Y/U'da ayrıca, DSM-IV'deki DEHB semptomlarını ölçüt alan üç yardımcı ölçek
bulunmaktadır: DEHB Ġndeksi, Conners Global Ġndeks ve DSM-IV Semptomları Ġndeksi.
Yardımcı ölçekler ile birlikte CÖDÖ-Y/U'daki madde sayısı 59'a yükselmektedir. DEHB
riski altında olan çocukları değerlendirmek amacıyla yeni geliĢtirilmiĢ olan DEHB
Ġndeksi/DEHBĠ 12 maddeden oluĢmaktadır. Genel psikopatolojiyi değerlendirmeyi
amaçlayan ve hiperaktif çocukları hiperaktif olmayanlardan baĢarıyla ayırt eden Conners
Global Ġndeks, önceki versiyonlarında Hiperaktivite Ġndeksi (Hyperactivity Index) ya da
KısaltılmıĢ Semptom Envanteri (Abbreviated Symptom Questionnaire) olarak bilinen
ölçeklerden uyarlanmıĢtır ve yeni bir puanlama sistemi vardır. Global Ġndeks
Huzursuzluk-Ġmpulsivite/CGĠ/H-i (7 madde), Duygusal DeğiĢkenlik/CGĠ/DD (3 madde) ve
Toplam-CGĠ/T olmak üzere iki kısımdan oluĢmaktadır. DSM-IV Semptomları Ġndeksi ise üç
kısımdan ve toplam 18 maddeden oluĢmaktadır: Dikkatsizlik/DSM-IV/D (9 madde),
HiperaktiviteĠmpulsivite/ DSM-IV/H-Ġ (9 madde), Toplam/ DSM-IV/T. Öğretmenlerden,
34 istenmektedir. Her maddeye 4 yanıt seçeneği sunulmaktadır. Hiç doğru değil (Hiçbir zaman,
nadiren)- 0 puan; Biraz doğru (Bazen)- 1 puan; Oldukça doğru (Çoğu kez, Sık sık)- 2 puan; Çok doğru (pek çok kez, çok sık)- 3 puan. Bir ölçekten yüksek puan almak, bireyin o alt
ölçekteki problemlere o kadar çok sahip olduğunu göstermektedir. Conners'ın çalıĢmasında
Doğrulayıcı Faktör Analizi sonucu elde edilen uyum indeksleri GFI: 0.85, AGFI: 0.82,
RMS: 0.02'dir. Alt ölçekler arası ortalama korelasyonlar erkekler için 0.36, kızlar için
0.27'dir ve kız ve erkeklerde benzer faktör yapıları olduğu bulunmuĢtur. Kovacks'ın
Çocuklar için Depresyon Ölçeği toplam puanı ile korelasyonu 0.001 - 0.67'dir. Tüm alt
ölçekler, klinik tanı almıĢ grup ile tanısı olmayan grubu birbirinden ayırt edebilmektedir .
Özgün CÖDÖ-Y/U'nun Cronbach alfa iç tutarlılık katsayıları (0.80- 0.94) ve 6-8 hafta arayla
yapılan test tekrar test güvenirlik katsayıları (0.47- 0.88) oldukça doyurucudur. Türkçe
CÖDÖ-Y/U puanlarından elde edilen Cronbach alfa katsayıları 0.72-0.90'dır.
Spearman-Brown iki yarı güvenirlik katsayıları 0.76 ile 0.91 arasındadır. Test-yeniden test güvenirliği
için CÖDÖ-Y/U, 72 çocuğun öğretmenlerine sekiz hafta ara ile ikiĢer kez verilmiĢtir. Ġki
puan seti arasında hesaplanan test-yeniden test güvenirlik katsayıları, 0.49-0.99 arasında
değiĢmektedir.
5.5.3. Çocuklar için Depresyon Ölçeği (ÇDÖ):
Kovacs tarafından 1980 yılında Beck Depresyon Ölçeği esas alınarak geliĢtirilmiĢ ve
depresyona özgü okul durumu, arkadaĢ iliĢkileri gibi alanlarla ilgili sorular eklenerek
çocuklarda depresyonun Ģiddetinin belirlenebilmesi amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Bir kendini
değerlendirme ölçeğidir; çocuklara okunarak veya çocuğun kendisi okuyarak doldurulur.
6-17 yaĢ aralığında uygulanmak üzere hazırlanan ölçek ülkemizde 9-13 yaĢ çocuklarına
uygulanmaktadır. Toplam 27 maddeden oluĢmakta; her madde çocuğun son iki haftasını
değerlendirerek, aralarında seçim yapabileceği üç cümle seti bulundurmaktadır. Her set
35 değiĢen puanlar verilir. Yüksek puan depresyon düzeyini gösterir, kesme noktası 19‟dur.
Ölçekten alınabilecek en yüksek puan 54‟tür. Ölçek, 1991 yılında Öy tarafından Türkçe‟ye
uyarlanmıĢtır. Ölçeğin güvenirliği belirlenirken test-tekrar test güvenirliğine bakılmıĢ ve
0.80 olarak bulgulanmıĢtır.
5.5.4. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ):
Ölçek depresyonda görülen ve vejetatif, duygusal, biliĢsel ve motivasyonel alanlarda
ortaya çıkan belirtileri değerlendiren, 21 maddeden oluĢan bir öz bildirim ölçeğidir. Beck
tarafından geliĢtirilen ve daha sonra modifiye edilen ölçeğin Türkçe uyarlaması, geçerlilik ve
güvenilirlik çalıĢmaları Hisli ve Erten tarafından 1989 yılında yapılmıĢtır. Her sorunun
ağırlık dereceleri 0‟dan 3‟e kadar değiĢen dörder cevap seçeneği vardır. Kesme puanı 17
olarak bulunan bu ölçeğe göre, bu puanın üzerinde alanlar klinik depresyon açısından risk
altında olarak değerlendirilmiĢtir. Ölçekten alınabilecek puanlar 0-63 arasında
değiĢmektedir. ÇalıĢmamızda 13 yaĢ üzerindeki ergenlerde depresyon belirtilerini taramak
için BDÖ kullanılmıĢtır.
5.5.5. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Yıkıcı Davranım Bozukluğu Belirtileri Tarama ve Değerlendirme Ölçeği :
Turgay ve arkadaĢları tarafından 1995 yılında geliĢtirilen ölçek, DEHB ve Yıkıcı
DavranıĢ Bozukluklarının DSM-IV ölçütlerinin değerlendirilmesi amacı ile geliĢtirilmiĢtir.
Anne baba ve öğretmen tarafından doldurulan ölçek, dikkat eksikliğini sorgulayan 9,
hiperaktiviteyi sorgulayan 6, impulsiviteyi sorgulayan 3, KarĢıt Olma KarĢı Gelme
Bozukluğu‟nu sorgulayan 8 ve Davranım Bozukluğu‟nu sorgulayan 15 maddeden oluĢur.
Her madde için 0= yok, 1= biraz. 2= fazla, 3= çok fazla seçenekleri bulunmaktadır.
36 5.5.6. Ankara Gelişim Tarama Envanteri (AGTE) :
AGTE, bebek ve çocukların geliĢimi ile ilgili derinlemesine ve sistemli bilgi sağlayan bir değerlendirme aracıdır. Envanterde, 0-6 yaĢ bebek ve çocukların Ģu andaki geliĢim ve
becerileri annelerden alınan bilgilerle değerlendirilmektedir. AGTE, geliĢimsel gecikme ve
düzensizlik gösterme açısından risk altında olan çocukların erken dönemde farkına varılmasını ve gerekli önlemlerin alınmasını da sağlamaktadır. SavaĢır, Sezgin ve Erol
(1994) tarafından geliĢtirilen bu envanter, çeĢitli yaĢ gruplarına ve geliĢim alanlarına göre
düzenlenmiĢ 154 sorudan oluĢmaktadır. AGTE değerlendirmesinden, hem Genel GeliĢim
puanı, hem de Dil-BiliĢsel (D-B), Ġnce Motor (ĠM), Kaba Motor (KM) ve Sosyal
Beceri-Özbakım (SB-ÖB) olmak üzere dört ayrı alt geliĢim puanı elde edilmektedir. Envanterin
normları 0-6 yaĢ grubunda 420‟ si erkek 440‟ ı kız çocuğa sahip 860 anne ile görüĢmeler
yapılarak elde edilmiĢtir. Envanterin iç tutarlılığını gösteren, 45-72 ay için hesaplanmıĢ
cronbach alpha katsayıları, genel geliĢim, D-B, ĠM, KM ve SB-ÖB için sırasıyla; .88, .84,
.64, .19 ve .37, test-tekrar test güvenirliği de bu yaĢ grubu için r=.88 olarak saptanmıĢtır. Geçerlik çalıĢmaları, altı farklı yaĢ grubu için hesaplanan toplam ve alt test puanlarının,
yaĢla birlikte düzgün bir artıĢ gösterdiğini ortaya koymuĢtur.
5.5.7. Wechsler Çocuklar için Zeka Ölçeği- Geliştirilmiş Formu (WISC-R):
WISC-R; Wechsler tarafından 1949 yılında geliĢtirilen Çocuklar için Zeka Ölçeğinin (WISC) 1974 yılında gözden geçirilmiĢ Ģeklidir. Sözel ve performans olmak üzere iki
bölümden oluĢmakta ve her bölümde toplam 6 alt test bulunmaktadır. WISC-R‟ın Türk
çocukları üzerinde standardizasyonu SavaĢır ve ġahin (1995) tarafından 6-16 yaĢ grubunda
1639 kiĢilik bir örneklem üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Testin iki-yarım güvenirliği sözel
bölüm için .97, performans bölümü için .93 ve toplam puan için .97 olarak saptanmıĢtır. Alt
37 6. UYGULAMA
ÇalıĢmamıza, öncelikle Ege Üniversitesi Etik Kurulundan onay alındıktan sonra
baĢlanmıĢtır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı Adli Polikliniği‟ne adli makamlar tarafından rapor düzenlenmesi için
yönlendirilen ve 01.06.2012-29.02.2016 tarihleri arasında adli kurul tarafından
değerlendirilip rapor düzenlenen 4-18 yaĢ arasındaki 750 olgudan randomize olarak seçilen
150 olgunun tarafımızca düzenlenen dosyaları taranmıĢtır. Olguların yaĢ, cinsiyet, eğitim
düzeyleri, aile özellikleri ve yaĢam koĢulları baĢta olmak üzere sosyodemografik özellikleri,
karĢılaĢtıkları adli süreçler, adli makamların istekleri ve yaĢadıkları adli olayların sonrasında
ortaya çıkan psikiyatrik sorunlar dökümente edilmiĢtir. Olgular cinsel istismar, suça
sürüklenen çocuk ve diğer grup olmak üzere 3 ana grupta toplanmıĢ, yukarıda bahsedilen
sosyodemografik, psikiyatrik ve adli durumları için gruplar arasında değerlendirme
yapılmıĢtır.
7. VERİLERİN İSTATİSTİKSEL ANALİZİ
DeğiĢkenlerin analizinde SPSS 22.0 (IBM Corparation, Armonk, New York,
United States) programı kullanıldı. Verilerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile varyans homojenliği Levene testi ile değerlendirildi. Bağımsız iki grubun nicel
değiĢkenlere göre karĢılaĢtırılmasında Mann-Whitney U testi Monte Carlo simülasyon
tekniği ile kullanıldı. Ġkiden fazla grubun nicel bir değiĢkene göre bir biriyle
karĢılaĢtırılmasında Parametrik testlerden One-Way Anova kullanılırken, Post Hoc analizler
için Games-Howell testi kullanıldı. Nonparametrik testlerden Kruskal-Wallis H Testi Monte
Carlo simülasyon yöntemi sonuçlarına göre değerlendirilirken, Post Hoc analizi için Dunn‟s
Testi kullanılmıĢtır. Kategorik değiĢkenlerin bir biri ile karĢılaĢtırılmasında ise Pearson
Chi-Square ve Fisher Exact testleri Monte Carlo Simülasyon tekniği ile test edildi. Nicel
38 küçük değer), Kategorik değiĢkenler ise n(%) olarak gösterildi. DeğiĢkenler %95 güven
düzeyinde incelenmiĢ olup p değeri 0,05 ten küçük anlamlı kabul edildi.
8. BULGULAR
8.1. Örneklemin Değerlendirilmesi
ÇalıĢmaya alınan olgu gurubu 97 cinsel istismar mağduru (CĠ), 37 suça sürüklenen
çocuk (SSÇ) ve diğer grubundan oluĢmuĢtur. Diğer grubu; 5‟i yaralanma mağduru, 4‟ü trafik
kazası mağduru, 1‟i silahla yağma mağduru, 1‟i sünnet sonrası meydana gelen fiziksel
bozukluk mağduru, 1‟i uyuĢturucu madde kulanma mağduru, 3‟ü velayet davası ve 1‟i ise
evlenmesine engel durum varlığı tesbiti için yönlendirilen olgu olmak üzere 16 olgudan
olmuĢtur. Grupların dağılımı Tablo 1‟de verilmiĢtir.
Tablo.1. Tanı Gruplarına Göre Dağılım
Gruplar Sayı (n) %
CĠ 97 64,7%
SSÇ 37 24,7%
Diğer 16 10,7%
8.1.1. Yaş
ÇalıĢmamıza alınan 150 olgu 5-18 yaĢ aralığında olup, yaĢ ortalaması 13,19±3,35 ve
ortanca değer 14 olarak bulunmuĢtur. Olguların yaĢ ortalaması CĠ grubunda 12,78±3,6, SSÇ
grubunda 15,08±1,23 ve diğer grubunda ise 11,31±3,32 olarak saptanmıĢ; SSÇ grubu CĠ ve diğer grubuyla karĢılaĢtırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuĢtur. (p<0,001).
Gruplar içerisinde cinsiyete göre yaĢ dağılımı incelendiğinde; CĠ grubunda kızların 5-18 yaĢ aralığında ve yaĢ ortalamasının 13,12±3,54, erkeklerin 6-18 yaĢ aralığında ve yaĢ
ortalamasının 11,42±3,63 olduğu; SSÇ grubunda ise kızların 14-16 yaĢ aralığında ve yaĢ
ortalamasının 14,83±0,75, erkeklerin 13-18 yaĢ aralığında ve yaĢ ortalamasının 15,13±1,31
olduğu görülmüĢtür. Tablo 2‟de ve Grafik 1‟de olguların yaĢa göre dağılım özellikleri
39
Tablo.2. Yaş ortalamasına göre dağılım
Cİ SSÇ Diğer F P Değeri
Ortalama±SS. Ortalama±SS. Ortalama±SS.
Yaş 12,78±3,60 15,08±1,23 a c 11,31±3,32 10,261 <0,001
Tek Yönlü Anova Test (post Hoc Test: Games Howel ) - SS.:Standart Sapma
a : Ci Grubuna göre anlamlı - b: SSÇ grubuna göre anlamlı - c: Diğer gurubuna göre anlamlı
Grafik.1. Grupların Yaş Ortalamasına Göre Dağılımı
8.1.2. Cinsiyet
Örneklemimizdeki olguların %58,7‟si (n=88) kız, %41,3‟ü (n=62) erkek
cinsiyetindedir. CĠ grubunda %80,4 (n=78) kız, %19,6 (n=19) erkek; SSÇ grubunda %16,2
(n=6) kız, %83,8 (n=31) erkek; diğer grubunda ise %25 (n=4) kız, %75 (n=12) erkek
cinsiyet olarak dağılım göstermiĢtir. CĠ grubunda kız olguların, SSÇ grubunda ise erkek
olguların daha fazla olduğu görülmüĢtür. Grupların cinsiyete göre dağılımında anlamlı
farklılık saptanmıĢtır (p<0,001). Tablo 3‟te ve Grafik 2‟de cinsiyete göre grup dağılımı
değerlendirilmiĢtir. 12,8 15,1 11,3 0,0 2,0 4,0 6,0 8,0 10,0 12,0 14,0 16,0 Cİ SSÇ Diğer