|
MİLLÎ DEĞERLERİMİZ
[
İL
T İ --- -
'
Taşkışla
ve 1. ۤkalp
Yazan: Âhmsd Halil
Bir kaç gündenberi bütün memleket gazete ve mecmuaları, birbirlerile rekabet edercesine Ziya Gökalp hakkında neşriyat ta bulunuyorlar. Bu menfaatsiz, hasbî alâka, doğrusu, çok mem nun edicidir.
Dün İstanbul Sergisini ziya retten sonra önünden geçtiğim Taşkışla bana, bu büyük adamın hal tercümesindeki müstesna bir sahifeyi hatırlattı. Daha sonra «Kızıl Elma» daki «Turan» ha yalini düşünürken Taşkışlanın bugün Türk ilmine ve tenlerine yuva olma yolundaki hazırlığına şahid oldum:
Taksimdeki Taşkışlanın, Is-tanbuldaki ikinci Üniversitemi zin emrine verildiğini biliyoruz. Bu bina, İstibdad devrinde bir çok askeri mahkemelere sahne teşkil etti. Bir çok idamlar ve sürgünler, hükümlerini bu Kış ladan aldılar. Bir hafiye jurnali ile nice nice insanlar bu Kışla nın ağır havasını teneffüs etti ler. Kimisi ürpererek, hayattan yılarak, hayata ve dünyaya la net savurarak ayrıldı, kimisi de çelikleşen ve tunçlaşan bir irade ile Kışlayı terketti. Aramızda dolaşan yaşlı nesil mensubların-dan kimbilir ne kadar çok insan vardır ki bu Kışlada sorguya çe kilmiş, haftalarını, aylarını ve ya senelerini bu taş binanın so ğuk dehlizlerinde, süngü ve dip çik altında geçirmiştir! Bunları aramak, bulmak ve derdlerini yeni nesillere aktarma etmek, modern bir gazetecilik için ne güzel röportaj mevzuudur!.
İşte bugünlerde hayat ve fi kirleri yâdedilen Ziya Gökalp da bu kafileye mensubdur. İstanbul-da 1899 senesinde talebe iken, Diyarbakır valisi Halid Beyin îstanbula gönderdiği bir jurnal üzerine tevkif edilmiş, Taşkışla-” rtmı hesaba
subu ile evlendirir. Bu münevçi ver çift, yarınki ilim ve fen Tür-« kiyesini yaratan idealistler ara sına katılacaklardır. Bugünkü Taşkışlanın önünden geçerken «Kızıl Elma» yı, yani ideal ve mefkûre peşinden koşan Tür kün sezgisini ifadelendiren şair Ziya Gökalpı düşünmemek nıüm kün mü idi? Geçen seneye ka dar askerlerimizin kışlağını teş kil eden Taşkışla, dört seneden-beri Üniversite emrine verilmiş, yani bir bilgi evi haline kalbe-dilmiştir. Ziya Gökalpin hal ter cümesinden ve Taşkışladaki ha yatından bahseden gazetelerin birinde, bir profesörün aynı Taş-kışlaya aid olan şu sözlerini gü zel bir tesadüften çok fazla bir j şey olarak karşılıyorum. Filha kika Ord. Prof. Hûlki, dünkü sürgünler evinin nasıl bilginler yurdu olma yolunu tuttuğu hak kında şu izahatı veriyor: «Taş- , kışlanın içinde 100 kadar salon j ve oda vardır. Umumî mesahası 27324 metre karedir. Kışlanın Teknik Üniversitenin hedefleri- , ne göre istimal edilebilmesi için şimdiye kadar üç milyon sarfe-dildi. Binanın şimdi üçte b iri, kullanılır bir hale gelmiştir. Ge riye kalan üçte ikisinin de biti rilmesi için bir buçuk milyon li ra harcamak zorundayız. Bu pa ra da 1950 bütçesinde verilirse bir senede her iş tamamlanabi-! lir. Şimdiki halde bir çok iş ba-şarılmışt.ır. Binanın iç taksimatı i
tamamen değişecektir. Evvelce j ferah ferah yapılmış olan büyük ■ odaları taksim ederek yeniden 1 bir hayli oda kazanıyoruz. Evvel ce tahta olan döşemeleri şimdi'
tamamen betonarme yapıyoruz. Buna benzer daha bir çok deği şiklikler oluyor. Bu suretle hem bina tamamen restore edilmiş, hem de modern bir şekle sokul muş olacaktır. İleride yeni Taş-aşlada her türlü milletlerarası ennî kongreler toplıyabiliriz. fakında Mimarî ve İnşaat Fa-rülteleri ve Rektörlük teşkilâtı mraya nakledilecektir. Halen jrümüşsuyunda çalıştığımız b i n a
artık çok dar geliyor. Burası bi tince orada yalnız elektrik ve Makine Fakülteleri kalacak, ay rıca bir de Maden Fakültesi açı lacaktır. Teknik Üniversitenin Fakültelerde diğer Fakülteler a- ı rasında çeşidli farklar vardır. ! Meselâ Edebiyat Fakültesi ve mümasili müesseselerde öğretim için büyük dershaneler kâfidir. Halbuki bizde her dersin bir la boratuarı vardır veya olması lâ zımdır. Her makine başına 5-6 öğrenci konulabilir. Bu itibarla öğretimi yalnız sınıf bakımından değil, geniş sahalar kaplıyan la boratuarlar bakımından da he-sab etmek lâzımdır. Talebe sayı sı artınca bittabi teşkilât ve
do-■n-ssrfiSM
” ' i ? r S s î “r S a bilhassa Nail»
süSı
n / ç o k nasihatler vermiş, Gok-z?ır
b r V , h»vatının sonuna --adar
b u ıŞih atleri tutacağına and ıç
-m T a Î ş la n -m Ziya üzerinde hx- j Taktığı ikinci tesir, üsmi
daki ııazariyesının temek er
tAVoiıriır O zamanlar,
g fesafe
u i a c uC M U ' . » M e r h u m Z i y a Gökalpm 25 se ne so n ra h a tır la n ılm a ra s tlıy a n bu y e n i T a ş k ış la hâdisesi ger ç e k t e n m a n a l ı d ı r . Vaktile, bun d a n elli s e n e e v v e l , karanlık ve rü tu b e tli o d a la rın d a n birinde Z i ya Gökalpa, yarının ilim, fen ve medeniyet Türkiyesini tahayyül eden müstesna yaradılıştaki de
lik a n lıy a hapishanelik yapmış
o-lan Taşkışla, aynı delikanlının hülya ve mefkûrelerine cevab veren bir müessese, fenleri ted ris eden, hattâ milletlerarası kongrelerin toplanmasına yarıya cak, bütün Tiirkiyeyi imar ve temdin edecek gençleri yetişti recek bir başka Taşkışla oluyor! Ziya Gökalpm hatırasını 25 sene sonra yâdeden hatibler ve muharrirler, bugünkü medenî
d ü n y a d a bir terbiye vasıtası, ne siller arasında kültürün intikali vasıtası olarak kullanılan bazı nesnelere işaret ettiler. Meselâ Prof. Kâzım İsmail bir «Ziya Gökalp heykeli» nden, muharrir Nusret Safa bir «Ziya Gökalp Enstitüsü »nden, Rıza Polat Ziya Gökalpm evine asılacak bir lev hadan... ilâh, bahsediyorlar. Ben de bu teklif sahihleri arasına ka tılarak şunu teklif ediyorum: Y e ni Taşkışla içine bir Ziya Gök-aîp büstü, eskiden mahkûm ve mevkufların hapis edildikleri
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi