T^iirk İ v e di m ( f a t i h i n i n & azılı c ^^a y na kl ar t
T% b 'ib lb b
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHAT-NÂMESİ
( I I )
M »
Ö ^ J B » < G r İ B T
E. Nakkaşlar esnafı
[270. Fasıl - XXXVI, 1]
Esnâf-ı
Nakkaşân-ı cihan.
[1 §] Kâr-hâne-i
Nakkaş-
başı
birdiir.
Arslân-hâne’nün
(49) üst tabakaları, kat ender kat
kârgir hinâ ile höcrelerdür kim,
cemî’i
nakkâşân
üstâdları bu
kâr-hânede sâkinlerdiir.
Gayrı
yerlerde dükkân yüz adeddür.
Amma hanelerinde sâkin sarây-ı
âlîler nakkâşı, cümle bin aded
neferdiir.
[2 §] Pirleri, Şeddâd’un (50)
«Bâğ-ı iremoin (51) nakş eden
Şemrâhîm’dür. Kıbtî tevârihle -
rinde, bu Şemrâhîm içün pey -
gamberdür deyli yazmışlar. Am
ma hazret-i
Süleyman’un (52)
veziri Âsaf ibni Berhıyâ’yı (53)
dahi peygamberdür, hattâ nak-
kâş idi kim, taht-ı Süleymân-ı ve
Kasr-ı Belkîs’ı, (54) Berhıyâ (55)
nakş etmişdi, kim lisân-ı kıbtî-
de (56) darb-ı mesel olmuşdur
kim, pesendîde (57) bir nakşa :
«Nakş-ı Berhıyâ gibi erba’a ve
işrîne (58) kırât olmuş» derler.
Amma,
Acem ve
Rûm (59)
şü’erâları medhinde «nakş-ı Er-
jeng» (60) medh olunur.
[3 §] Bu esnâfun pirleri,
Hazret-i Risâlet asrında Kâ’be-i
şerif, Hatîm’iyle (61) ta’mîr o-
lundukda, Beyt-i Ma’âd-i (62)
şerifi nakş eden Fadl ibni haz-
ret-i Abbâs’dur (63) kim, ibn-i
ammi’n-Nebî’dür (64) kim mey-
yit-i Resûl (65) üzre su dökmüş -
dür. Hazret-i Ebâ Zerr-i Gıfârî
(66) belin bağlayup, nakkâşlara
pir oldı. Kabri, Şâm-ı (67) cen-
net-meşâmm'da (68) Câmi'-i
Ü-meyye’nün (69) mihrâbı divârın-
da, minber dibinde Nebiler ka-
pusı’nun iç yüzünde on iki bin
şehîd peygamberler yanında med-
fûndur. Âl-i Emeviyyûn'dan Ha
lîfe Abdii’l-mü’min, (70) bu nak
kaşlar piri Fadl ibni Abbâs’ı ga
yet sever idi.
Hikmet-i Huda,
Abdü’l-mü’min
Câm’-i
Umey-
ye’yi imâr etmişdür. Ve fadl ib
ni hazret-i
Abbâs [kim], ibn-i
ammi’n-Nebî sallâ’dür, Ravza-i
(71) Resûlullah, sallâllahu aley
hi ve sellem, üzre kapu dökmtiş-
dür. Ve Abdü’l-mü’min, Câmi-i
Ümeyye’yi
bünyâd ediip, (72)
eflâke ser çekmiş
kubbe-i nuh
tâkını (73) pîr-i nakkaş, nakş-ı
bukalemun eder iken, kubbeden
gözine kireç gubârı (74) düşüp,
ol mahalde tâ kubbe-i mînânun
zirve-i âlîsinden na’şı düşüp, he-
lâk olup, nakşı bir zemân bâkî
kalup, Abdü’l-mü’min bu pire
muhabbetinden Nebiler
kapusıı
dâhilinde defn etdi. Rahmetulla-
hi aleyh.
[4 §]
Bu nakkaşlar dahi,
taht-ı revânlar
üzre, yaylar ve
iskemle ve ferâş-hâne nakş edüp,
Şâh-kıılı ve Veli-cân ve Aga Rı
zâ ve Mürverilik (75) ve Beh-
zâd ve Mâni ve
Fireng Sınor
(76) ve Cân-şâh nâmân üstâdla-
run sihr-i’câz (77) nakş-ı bûka-
lemûn-i ibret-nümûn işlerin, dük
kânlarınım cânib-i erba'asına (78)
koyup, cümle erbâb-ı me’ârif te-
mâşâ ederek, bu nakkaşlar dahi
bıı yüzden alaylar ile geçiip gi
derler, ve's-selâm alâ’t-temâm.
F.
Musavvir Nakkaşlar Es
nafı
[270. Fasıl - XXXVI. 10]
Esnâf-ı Nakkâşân-ı Musavvirân.
[1 §] Dükkân 4 ve nefe-
rât 40. Pirleri yokdur. Zîrâ sû-
ret yazmak şerî’atümüzde mem-
nû’dur.
[2 §] Lâkin Hazret-i Risâ-
let-penâh,
Hayber kal’asın (79)
feth edüp, andan bir esed sûret-
li sancak ganimet
alup, mehâ-
bet ü salâbet (80) içün ol esed
sûretli sancağı Ebâ Eyyûb-i En-
sârî, (81) ki alemdâr-ı Resûlul-
lah’dur, anlarun evlâd-ı mihteri
(82) Seyyidî Emetullah (83) ta -
şıyup, pederi Eyyûb-sultân Haz
ret-i Risâlet huzûrıında kemeri
ne şedd (84) bağlayup, bayrak-
dârlara pir oldı.
Kabri, İmâm
Hiiseyn’e (85) bayrakdâr olııp,
Kerbelâ şühedaları içinde âsûde
hâldür. Hazret-i [Resûlüllab J ol
sancakdan gayrı surete ve tas
vir ü pût yazmağa ruhsat ver-
memişlerdür.
[3 §] Ammâ, Rûm’un nak
kaşları zâde-i
tab’larından (86)
yine dîn-i islâmun şan ve şöhret
ve şevketleriyçün, hazret-i Ham-
za-i (87) bâ-safânun Rûyîn (88)
ile atlar üzre ceng ü cidâl sû-
retlerin âlât-ı
silâha müstağrık
(89) olup, Rûyîn’i kayd ü bend
edüp, ve Haırıza gâlib olup, sü
ratlerin yazarlar kim,
gûyâ zi-
rûhdur (90). Ve Hamza-i bâ-sa-
fânun, yüz yetmiş sandâliye sâ-
hibi hazret-i Sa'd (91) ve Sa'îd'i
(92) ve Hâl id ibni’l-Velîd’i (93)
ve Ubeydetü’bnii’l-Cerrâh’ı (94)
ve Şıhhır-i Sârî’yi (95) ve Ma’dî-
kerib'i (96) ve Divâne Herûmî (97)
ve Lendhâ ibni Sa’dân’ı (98) ve
sâhib-kırân
bedi’ü’z-zemân
ve-liyyül’l-akrâm ve Kaasım La’lîn
Kabâ’yı (99) ve
Tebr-i Müsel-
mîs’i (100) elinde hazret-i peyk-i
Res.ûf Baba Anır [ibnı] Ümey-
ye-i Damîr’i (101) ve niçe yüz
sâhib-kırânları (102) zırh külâh,
ve cebe ve
cevşene (103) müs-
tağnk olup, hısân-ı sâfinâtü’l-ci-
yâd (104) misilli atlara yedi pa
re âlât-ı silâhlar ile her bir peh-
levânlarun (105) sûretlerin rae-
hâbet
ü
salâbetierile
yazarlar
kim,
gören
ümmî
âdemler :
«Hamd-i
Hudâ! hele
ümmeti
B İR A N A N IN
Yumruk bile olamadı
Kemik kemik parmaklar.
Kıvrıldı avuç içine doğru,
İşte o kadar..
Aklına hiç gelmediydi hile,
Kullanmazdı sol kolunu zaten.
Koyun sağmakta hile.
Bilseydi eğer...
Kaldırır mıydı hiç sol kolunu
Bilseydi eğer...
Oğlunun böyle tıynetsiz,
Böyle kof olduğunu.
Ve oğlunun Moskof olduğunu,
Bilseydi eğer...
Kaldırır mıydı hiç,
Sol kolunu?
TEVFİK EROL
Memmedden böyle sâhib-kırânlar
var imiş!» deyü, kendüleri cen -
ge muhabbet edüp, mücâhid fî
sebîlillah (106)
olmağa bâis ü
bâdî (107) olur.
[4 §] Ve selef pehlevânla-
rını, «Şâh-nâme»nüıı (108) yaz-
duğı üzre
Sâm (109) ü Nerî -
mân’ı (110) ve Zâl (111) ü Güs-
tehem’i (112) ve Rüstem (113)
ü
Afrâsiyab'ı
(114)
ve
Şer
gât'ı
(115)
Pijen
(116)
[ü ]
Menûçihr'i (117) ve Feridûn'ı
(118) ve Demirci Gâve (119)
A C I S I
---Erol Özdemirvü
Dahhâk'i,
(120)
bi'lcüm -
le bâlâda tahrîr olunan pehle -
vânları dahi tasvir edüp, ya -
zarlar kim her biri gûya birbir
lerine hamle etmededürler.
[5 §]
Ve bu zikr olunan
pehlevânlarun sûretlerin, musav-
virân
dükkânlarının
cevânib-i
etrafında zeyn edüp, ubûr eder
ler (121). Bu musavvirlerin ser-
çeşmesi Miskaalı Solak-zâde ve
Tiryaki Osman Çelebi, kal'a sû -
retlerin
cengile tasvir
etmede
Bihzâd-ı sânı idi. Ve Parmak-ka-
pu’da (122) Tâs-bâz (123) Peh-
levân Ali, pâdişahlarun ve ser
dâr ve vüzerâlarun, Revân (124)
ve Bağdâd cenglerin (125) yaz
mada Veli-cân-ı evvel idi.
Ve
gayrı
fünûnda
dahi
Cemşîd-i
(126) ferîd-i asr idi.
G. Musavvir Falcılar Esnâfı
[270. Fasıl - XXXVI. 11]
Esnâf-ı Fâlcıyân-ı Musavvir.
[1 §] Dükkân ve nefer bir-
dür. Mahmûdpaşa
çârşûsı’nda
(127) bir diikkândur. Anda sâ-
kin Hâce Mehemmed (128) Çe
lebi derler idi, sulehây-ı ümmet-
den (129) müsinn (130) kimes-
ne idi. Hattâ Süleymân Han soh
betiyle müşerref olmuş bir zinde
ihtiyâr idi.
[2 §] Bâlâda tahrîr olunan
cümle
pehlevânlarun, ve selef
pâdişâhlarınun, ve niçe
mürsel
(131) peygamberlerün, ve bî-he-
sâb kal’alarun ceng ti cidâllerin,
ve deryâda keştîlerün (132) ag-
reb-i garâyibden (133) harb ü kı-
tâllerin, (134) evâyil-i eyyâm üs-
tâdlarınun sihr-ı'câz ve pesendî-
de ketebeli (135)
kalemleriyle,
iri îslâmbol tabağı kâğıdı cirm-
leri (136) üzre yazılmış tasvirle
ri cild cild rûy-i dükkânına di-
züp, âyende ve revende (137) ge-
lüp, tâli’dutup, bir akça verüp,
bu tasvirlerden
fâl açup, ceng
[ü] cidâl mi gelür, yâhud Yû
suf ü Züleyhâ (138) mı gelür, ya
Leylâ vü Mecnûn (139) mı ge
lür, ve
Ferhâd ti
Şîrîn, (140)
Varka [vü] Gül-şâh (141) mı, ve-
yâ selef sâhib-kırânlarınun bir -
birleriyle
muhasamatı (142) ve
tş ü işretler (143) mi gelüp, ana
göre :
Sonra tuttular sol kolu dirsekten,
Hızla kaldırdılar yukarı.
Bir sürü kesik saçlı kan.
— Bağır.. Teyze, bağır., dediler.
— İntikam, intikam., diye
Bilmezdi intikamın ne olduğunu,
Bir dua zannetti ilkin,
ölen evladlar üstüne
Bu fâl issine geldi işte Ferhâd
Çalışmağla, olıırsın sen de dil-şâd
dey ti her bir tasvirlere münâsib
indiyyât ebyât (144) [ve] eş’âr-
lar okurdı kim, istimâ’ edenün
(145) gülmeden aklı giderdi. Ol
pîr anunla kâr ederdi.
Gâhîce,
(146) , bu suretler
ile pâdişâha
gider idi.
[3 §] Bu dahi bir taht-ı re
vân üzre, suretlerin halka gös-
terüp, alayda giderdi.
Hâlen îs-
lâmbol mukall idleri içre, bu tas
vir fâlcısınun indiyyât gazelleri,
gûnâgûn evzâ’ vü etvârlar (147)
ile taklîd ederler. Zîrâ niçe bin
güne mudhik (148) kelâmlardım
( 49) Arslan-hâne: İstanbul'da, Sultanahmet câmii ile Aya- sofya arasında bulunan es
ki bir Bizans kilisesi idi. «incilci ioannes kilisesi» (v ıı. yy. başları) adı veri len ve aynı zamanda Patrik sarayı olan bu bir kaç katlı harap yapı, İstanbul'un alı. nişi (1453) 'ndan sonra, sarayın vahşi hayvanlarına tahsis edilmişti. Üst katla rında ise, Saray Nakkaşları uzun süre sanat çalışmaları yaptılar. Bu yapı, 1802'de yandı Ve 1804'de de ta mamen yıktırıldı.
( 50) Şeddâd : Güney Yemen'de-ki Âd kavminin en parlak hükümdarıdır. Bir çok fe tihler yaptı ve «İrem bağı» nı meydana getirdi. ( 51) Bağ-ı İrem : Şeddâd'ın,
zevk ve eğlence içinde ya şamak için, ülkesinin her tarafından toplanmış kıy metli maden ve mücevher ler İle San'a ve Hadramud arasında yaptırttığı bağ. ( 52) Süleymân : Tevrât'a göre,
babası hazret-i Davûd'dan sonra gelen isrâil hüküm darı ve peygamberi. ( 53) Âsaf : isrâil hükümdarı Sü
leyman'ın, devlet idaresin de büyük başarıları ile ün kazanmış veziri.
( 54) B e lkîs: «Sabâ Melikesi Belkîs» da denir. Yemen'- de Sabâ bölgesindeki bir
kabilenin kadın hükümda rı idi.
( 55) Berhıyâ : Vezir Âsaf (bk. nr. 53) 'ın babasıdır. ( 56) Lisân-ı Kıbtî : Eski Mısır
halkından Kıbt (Kopt) dili. ( 57) Pesen-dîde : beğenilmiş. ( 58) Erba'a ve işrîn e : yirmi
dört.
( 59) Rûm : Bu bölge, eski İslâm coğrafyacılarında «Roma veya Bizans ülkesi» anla mında kullanılmıştı. Fakat XI. yüzyıldan itibaren Türk- ler eline geçince, Selçuklu lar çağında, bugünkü Ana dolu varımadası'nı, Osman- lılar'da ise Sivas, Amasya ve Çorum'u içine alan böl geye ad olmuştur. XI-X11. yüzyıldan itibaren «Rûm» deyimi, Bizanslılar'ı değil, Anadolu Türkleri'ni ifâde etmiştir
( 60) Erjeng : «Erteng» de denir. Ünlü ressam Manî'nin ça lışmalarının ve eserlerinin toplandığı albümün adıdır. ( ‘ 61) Hatim: Ka'be'nin kuzey
yanındaki özel bir yer. ( 62) Beyt-i Ma'âd : «dönüp gi
dilecek ev», yani Ka'be. ( 63) Fadl ibni Abbâs: Hz.-i
Muhammed'in amcası oğlu dur. Yiğit kişilerden idi. 636 veya 639 yılında Ür dün'de öldü.
( 64) İbn-i ammi'n-Nebî: Pey gamberim amcası oğlu.
Nakkaş Matrakçı Nasuh'a göre ASLAN - HANE (XVI. yy. ilk yarısı)
( 65) Meyyit-i Resul : Peygam berim ölüsü.
( 66) Ebâ Zerr-i Gıfârî : Sahâbe'- den faninmiş bir kişidir (ölm. 653).
( 67) Şâm : «Dımaşk» da denir. Suriye devleti'nin merkezi olan büyük şehir.
( 68) Cennet-meşâm : cennet ko kulu.
( 69) Câmi'-i Ümeyye : Şam'da eski bir kilise yerine, Eme- vî halîfesi Velid B. Abdil- melik (705-715) tarafından ilâveler ile yaptırılmış meş hur câmi.
( 70) Halîfe Abdü'l-mü'min : Yan lıştır. Emevîler'den 5. hü kümdar Mervân-oğlu Halî fe Abdü'l-melik (685-705) kasdedilmiş olacaktır. ( 71) Ravza : bahçe, burada
«Ravza-i Mutahhare», yani Peygamber'in kabri. ( 72) Bünyâd etmek : inşâ etmek. ( 73) Kubbe-i nuh tâk : dokuz
kemerli kubbe. ( 74) Gubâr : toz.
( 75) Mürverilik : Bağdat, Üniv-A ve Pertev'de harekeli ola rak böyle, fakat Üniv-B ile Beşîr'de «Mürderilik» şek linde. Değişen «vav» ve «dal» harflerinden hangisi nin doğru olduğu şimdilik belli değildir. Basımda de ğiştirilerek: Murdâr İlik (I). ( 76) Fireng Sinor : Bağdât'da
harekeli olarak böyle. «Av
rupalI Sinyor» anlamına bir lâkab olmalı.
( 77) Sihr-i'câz : büyülemiş gibi âciz kılan.
( 78) Cânib-i erba'a : dört yan ( 79) Hayber kal'ası : Medine'nin
150 km kuzeyinde bir vâ- ha ve kaledir. Yehudiler'in elinde iken 628 yılında Hz. -i Muhammed tarafından alındı.
( 80) Mehâbet-ü salâbet : hey betlilik ve sertlik.
( 81) Ebâ Eyyûb : Ebû Eyyûb Hâ- lid el-Ensârî, Peygamber'in sancaktarı idi. Konstantiniy. ye'nin 672'deki kuşatması sırasında öldü ve şimdi bi
linen yerine gömüldü. ( 82) Mihter : en büyük. ( 83) Seyyidî Emetullah :
Elyaz-malarında böyle. Ancak Emetullah, kadın adıdır. Çağdaş kaynaklarda bulu namadı.
( 84) Şedd : esnâfın loncaların da kuşak, peştamal anlamı na.
( 85) imâm Hüseyin : Hz.-i Mu- hammed'i-n torunu ve Halî fe Ali'nin oğludur (626?- 680). Kerbelâ'da şehid e- dildi.
( 86) Zâde-i tab' : iyi yaradılış tan doğma .
( 87) Hamza : Hz.-i Muhammed'. in amcası ve süt kardeşidir (ölm. 625). «Yiğit, dünya arslanı» diye anılır. Halk hikâyesi «Hamza-nâme», onun kahramanlıklarını an latır.
( 88) Rûyîn : Elyazmalarında «Rûpîn, Rûmîn, Zûpîn» şe killerinde geçen bu adın, Fars dastânî tarihi'nde Ke- yânlılar'dan Güştasb'ın to runu ve isfendiyâr'ın oğlu olan Rûyîn-ten olması mümkündür.
( 89) Müstağrık (veya müstağ- rak) : batmış gömülmüş. ( 90) Zî-rûh : canlı.
( 91) Sa'd : Sahâbe'den ve yiğit liği ile tanınmış İslâm ku mandanı Sa'd B. Ebı Vak- kâs (600? - 678 ?)'dır. «On muştulular» dandır.
( 92) Sa'îd : Sahâbe'den, İslâm kumandanı Sa'îd B. Zeyd el-Adî (600 - 671)'dir. «On muştulular» dandır. ( 93) Hâlid : Yiğitliği ile ün ka
zanmış İslâm kumandanı Hâlid B. el-Velîd el-Mahzû- mî (ölm. 642)'dir. «Allah' ın kılıcı» diye anılırdı. ( 94) Ubeyde : Yiğitliği ile tanın
mış İslâm kumandanı Ebu Ubeyde B. el-Cerrâh (ölm. 639)'dır. «On muştulular» dan idi. ( 95) Şıhhır : Sahâbe'den Abdul lah b. Şıhhîr (ölm.?) ola bilir.
( 96) Ma'dîkerîb : Sahâbe'den yi ğit bir kişidir (ölm. ? ). ( 97) Divâne Herûmî : Elyazma-
larında «Herevî» şekli de görülüyor. Kimliği buluna madı.
( 98) Lendhâ : Bu adın okunuşu şüphelidir. Kimliği buluna madı.
( 99) Kaasım : Kimliği buluna madı1.
(100) Tebr-i Müselmîs : Okunuşu şüphelidir. Kimliği buluna
madı.
(101) Amr : İslâmın ilk yıllarında tanınmış, yiğit bir kişi olan Amr b. Ümeyye el-Damrî'- dir. 660-680 içinde öldü. (102) Sâhib-kırân : talihli, yenil
mez, başarılı kişi.
(103) Cebe ve cevşen : örme zırh. (104) Hısân-ı sâfinâtü'l-ciyâd : eşkin giden cinsten aygır. (105) Pehlevân : yiğit kişi. (106) Mücâhid fî sebîlillâh : Al
lah yolunda savaşçı. (107) Bâis ü bâdî : sebep olan. (108) Şâh-nâme : Ünlü şâir Tûslu
Fırdevsî (934 ? . 1020 ?)'- nin nazma çektiği 60 bin1 beyitlik Fars dastânî tarihi.
(109) Sâm : Dâstân'da, Nerîmân'- ın oğlu ve Zâl'in babası olan ünlü yiğit. «Cihan pehlevânı» denir.
(110) Nerîmân : Dastân'da Sâm'- ın babası olan yiğit kişi. (111) Zâl : Dastân'da, Sâm'ın oğ
lu ve Rüstem'in babası olan ak saçlı yiğit.
(112) Güstehem : Dastân'da iki kişinin adıdır : 1. Pîşdâdî- ler'den Nûzer'in oğlu, 2. Güjdehem'in oğlu olan bir yiğit kişi.
(113) Rüstem : Dastân'ın en ad kazanmış yiğidi olup, «dün ya kahramanı» denirdi: Zâl'in oğludur. Sicistân bölgesi hâkimi idi. Afrasi- yâb ile" savaşlar yaptı. (114) Afrâsiyâb : Dastân'a göre,
Turân'ın en büyük hakanı olan yiğit kişidir. Fars ülke- si'ni istilâ ederek Pîşdâdl- ler'e son verdi. Keyânîler çağında Rüstem ile uzun savaşlar yaptı. Keyhüsrev tarafından öldürüldü. Türk rivâyetlerindeki adı, «Alp Ertunga» dır.
(115) Şegât : Dastân'da Rüstem'in kardeşi olan yiğit kişi. (116) Pîjen (veya Bîjen) : Das
tân'da R ü s t e m ' i n yeğeni veya Gîv'in oğlu olan yiğit. Afrâsiyâb'ın kı zı Menîje'ye âşik olmuştu. (117) Menûçihr : Dastân'a göre,
Pîşdâdîler'in 7. hükümdarı dır. Feridun'un torunu ve irec'in oğludur. Dedesinin yerine tahta geçti. Doğru luğu, iyilikleri ve ihsânı ile anılır.
(118) Ferîdûn : Dastân'da, Pîşdâ dîler'in 6. hükümdarıdır. Cemşîd'in torunudur. De mirci Gâve yardımıyla zâ lim Dahhâk'i yendi ve ül keye yeniden hâkim oldu. Adâleti ve kudreti ile ün yapmıştır.
(119) Demirci Gâve : Zülm ile öl dürülen iki çocuğu için Dahhâk'e karşı ayaklanıp, onu ortadan kaldıran yiğit tir. Ferîdûn'u Fars tahtına
24
YENÎ BAYRAKTARLAR
Çözülmüştür süslü yalanlara diller,
Boğarak aydınlıklarını usun.
Körlerdir ters duran aynalara;
Kancıl ellerdir gezerler içerlerde,
ilmikliyerek kördüğüm iplerini canlarımızın...
Kanların donacak sınırlarıdır korku,
Hanidir yedidağ çekimli yürekler...
Ulur kurtlar, ulur köpekler!
Soysuz ayıplardan ürerler yorgun gecelerde...
Siyerler gökkuşaklardan ta güneşlere.
Kurtarıp öğüten azı dişlerinden çağların.
Sevgide insanı kavrayıp öpmek gerek.
Dönüştürülen aklardır yol vermez karaya,
Kan şölenler; var leşlerde kargaların.
Kaynar denizler, oynar karalar;
Yeni bayraktarlara yüklü analar.
Çağrışırlar hudutlar, kubbeler, burçlar;
Hayda Mehmetler; hayda Hasanlar!
Sıkılır, daralır soluklar...
Yastalar bacalar, damlar, saçaklar;
Titreyin diriler! Sağları ölüler kurtaracaklar.
oturttu.
(120) Dahhâk : Dastân'a göre, Suriyeli bir hükümdar olup, Cemştd'e karşı sefer açtı. Fars'ı istilâ etti. Cemşîd'i Çin'e kadar kovalayıp, öl dürdü. Zülmü ile tanınmış tır.
(121) Ubûr etmek : geçmek. (122) Parmak-kapı : İstanbul'da,
Çenberlitaş ile Bayezid ara sında, Karamustafapaşa külliyesi (medrese, mek- teb, türbe)'nin bulunduğu semt.
(123) Tâs-bâz : bir çeşit zar oyu nu oynayan.
(124) Revân cengi : Sultan IV. Murâd Han (1623-1640)'ın Mart . Aralık 1635 sırasın da İran'daki Safevt Şâhlığı üzerine yaptığı ve Revân ile Tebrîz'i aldığı sefer. (125) Bağdât cengi : Sultan IV.
Murâd Han ('1623 - 1640)' ın Nisan 1638 - Haziran 1639 arasında yaptığı, Safe- vî ordusunu bozguna uğ ratarak, Bağdâd'ı geri aldı ğı sefer. Sonunda Kasr-ı Ş î rîn andlaşması yapılmıştır
(17 Mayıs 1639).
(126) Cemşîd : Dastân'da Pişdâ. dîler'in 4. hükümdarıdır. Dahhâk'ın saldırısı sonunda öldürüldü. Güzel sanatların koruyucusu sayılır.
(127) MahmOdpaşa (Beşîr'de : Mammûdpaşa) çârşûsı : İs tanbul'da, Nuriosmâniye câmii'nin kuzeyinden Sul- tanhamamı'na doğru inen çarşıdır,
(128) Hâce Mehemmed : Üniv-B ile Beşîr'de. «Hâce Mem- med» şeklindedir.
(129) Sulehây-i ümmet : toplu mun yararlıları.
(130) Müsinn : çok yaşlı, koca. (131) Mürsel : (Allah tarafından)
gönderilmiş. (132) Keşti : gemi.
(133) Agreb-i garâyib : şaşıla-lacakların en tuhafı. (134) Kıtâl : vuruşma, savaşma. (135) Ketebeli : üstâd imzâsı atıl
mış resim veya yazı.
A. RAHİM BALOIOĞLU__
(136) Cirm : ölçü, hacim.(137) Âyende ve revende : gelen ve giden.
(138) Yûsuf ü Züleyhâ : İslâm kültüründe, yüksek ve halk edebiyatlarında manzûm veya mensur olarak çok iş
lenmiş aşk hikâyelerinden biri ve onun başta gelen kişileri.
(139) Leylâ vü Mecnûn : bk. yu karıda nr. 138 (140) Ferhâd ü Şîrîn : bk. yuka rıda nr. 133 (141) Varka vü Gül - şâh : bk. yukarıda nr. 138 (142) Muhâsama : çatışma, düş manlık.
(143) îş ü işret : yeme ve içme, zevk ve sefâ etme.
(144) indiyyât ebyât : esassız, ağıza geldiği gibi söylenen beyitler.
(145) İstimâ emek : duymak, işit mek.
(146) Gâhîce : ara-sıra.
(147) Evzâ' vü etvâr : vaziyetler ve tavırlar.
(148) Mudhik : güldürücü.
2 5
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi