• Sonuç bulunamadı

Tangoyu sever misiniz?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tangoyu sever misiniz?"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tangoyu ilk kez bir taş plakta dinlememiş olabilirsiniz. Tango yapan çiftleri de hiç

izlememişsinizdir belki... Ama yaşamı tango ile yoğrulmuş bir sanatçının anılarına, Şecaattin

TanyerTTye kulak vermekten hoşlanacaksınız...

Muzıgı ve

dansıyla tango

e?M kaynaklara göre, Afrika

ar

dillerinden gelen “tango”

kelimesi, başlangıçta, bir çeşit

darbukayı belirtirdi. Sonraİan bu

çalgı eşliğinde yapılan dansı

ifade etti.

Batı Hint Adaları’nın

(Karaip Adaları) zenci dans

formlarında kökenini bulduğumuz

ve daha sonra gelişerek

“habenera” ve “miionga” şekline

dönüşen, 19. yüzyıl sonlarında da

Arjantin’in Buenos Aires

yakınlarında son şeklini alan bir

danstır.

İlk Afrika-Küba “tanguitosu”ndan

“habenera”ya benzeyen Küba ve

İspanyol tangosu, Brezilya

tangosu ve en tanınmışı olarak

da “Rio de la Plata” tangosu

çıktı.

Tango, Latin Amerika’da

1920’terin başlarına doğru büyük

popülerlik kazanmış, daha sonra

da Avrupa ve ABD’de balo

salonlarının “itibarlı” bir müziği ve

dans türü haline gelmiştir.

‘Dans salonları’nda tango, yavaş

yapılan, dizlerin sık sık

büküldüğü ve dans

doğrultusunun çabuk değiştiği bir

dans şekli olarak tanımlanıyor.

Tango topluluklarında ilk

kullanılan enstrümanlar arp, flüt

ve keman. Sonra arp’in yerini

gitar alıyor ve daha sonraları

piyano ilave ediliyor.

Günümüzdeki bir tango

orkestrasında ise çeşitli sayılarda

olmak üzere; keman, çello,

klarnet, akordeon, piyano ve

bateri bulunuyor.

14

“ Papatya gibisin

beyaz ve ince

Eziliyor ruhum

seni görünce...”

E d ip Sakarya

T

angoları ne zamandır seviyorsunuz? İlk defa bir taş plakta mı dinlediniz? Ço­ cukluğunuzda babanızın mırıldandığı veya pompalı mızıkasıyla akşam sofra­ sında efkâr dağıttığı bir melodi mi kulağınız­ da? Ya da, “Sayın dinleyiciler şimdi İstanbul

Radyosu Tango Orkestrası’nın programını su­ nuyoruz. Söyleyen Şecaattin Tanyerli” anon­

sunu duymaya başladığınızdan beri mi? Ka­ setlerden, televizyondan... Bir sevgilinin anı­ sı olmasın?

Hatıralarımızda her zaman bir yeri olan tangoların hiç unutmadığımız ismi Şecaattin Tanyerli’yle önce, çeşitli nedenlerle kırk yıl­ dır gelip gittiği, İstanbul Radyosu Tkngo Or­ kestrası Şefi (ve tangonun unutulmaz isimle­ rinden Fehmi Ege’nin oğlu) Engin Ege’nin evinde, daha sonra da Bakırköy’de oturduğu mütevazı apartman dairesinde söyleşiyoruz:

Müzik hayatına başlayışınız

nasıl oldu?

■ 1921 doğumluyum. 1940-41 yıllarında

İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldum. Li­

sedeki müzik hocamız sesi güzel olanları ayı­ rır, şimdiki Gazeteciler Cemiyeti’nin bulun­ duğu bina Eminönü Halkevi’ydi, oraya gö­ türür, bizi çalıştırırdı. Ufak aryalar, opera parçalan okuturdu. Tiz tenordum. Çok zevk- lenirdim o işten. Hoca memnun, biz mem­ nun. Sonra halkevi, hemen arkasındaki salo­ nu (eski MTTB binası) satın aldı. Orada ya­ pılan Klasik Batı Müziği konserlerine beni de çıkanrdı. Bir taraftan da çalışmaya ihtiyacım var. Anamla birlikte oturuyorum, babamdan kalan ufak emekli maaşı yetmiyor. Bir ahbap vasıtasıyla Maksim’e girdim, şarkı söyleme­ ye başladım.

Aynı bina değil mi?

■ Evet. O zamanki patronlar da iki ortak: Karadenizli Haşan ve Maksim diye bir Arap.

Orada neler söylüyorsunuz?

Fo to ğ ra fla r: Y A K U P E R T U N O A

(2)

Y

■ Birkaç dilden tangolar. Biraz İspanyol­ ca, Almanca, Fransızca, Rumca tangolar, ge- çerliydi o zaman. Ecnebi kadınlar da çalışı­ yor. İçeride alaturka var. Hatta doğru dürüst mikrofon yok. Elde olan tek mikrofonu içer­ deki alaturkaya koyuyorlar. Ben megafonla tango söylüyorum. Bir müddet böyle gitti. Sonra yerimizi değiştirdik ve Londra Bar’da çalışmaya başladım.

O nerede idi?..

■ Şimdiki Galatasaray Postanesi’nin bi­ raz altında. Necdet Koyutürk de oradaydı. Be raber çalışıyoruz. Fehmi Ege daha İstanbul’a gelmemişti. Ankara’da çalışıyor. Celal Incet yle programlar yapıyorlar. 1943 sonlarına doğra yedeksubaya gittim. Hatta, okumak da aklımdan çıkmıyor. Hukuk Fakültesi’ne de­ vam ediyorum. Derslere devam edip not tut­ mak gerekiyor, sabah erkenden gitmezseniz yer bulamazsınız... Yani, biraz da zor geliyor. Tarih Fakültesi’ne gideyim dedim. Dekanı Fu­

at Köprülü. Kim girmek isterse karşısına çı­

kıyor ve sigaya çekiliyor. Mecburen çıktık kar­ şısına: “Şu kitabı oku,” dedi. Baktım eski Türkçe bir kitap: “Efendim, ben eski Türk­

çe bilmiyorum,” dedim. “Ee! Eski Türkçe bil­ mezsen nasd okuyacaksın Târih Fakültesi’ni”

dedi: “Burada bütün kitaplar eski Türkçe”. Tersyüzü döndüm. Dediğim gibi harp yılla­ rı. Ekmek vesika, pahalılık var, okumak zor... O gün karar verdim yedeksubaya gitmeye. Okulu bıraktık.

Tangolara ara mı verdiniz?

■ Hayır. Hazırlık kıtasım İzmir Güzelya- h’da yaptım. 15 gün izinden sonra Ankara Ye- deksubay Okulu’na gittim. Ankara’ya iner in­ mez doğru Cumhurbaşkanlığı Senfoni Or­ kestrasının prova yaptığı binaya.

Fehmi Ege’yi görmeye. Orada tanıştık. İs­ mimi evvelce duyduğu için merak etti, “Bir

tane oku bakalım” dedi. “Kirpiklerini” tan­

gosunu çaldı, okudum. Gitti tonmayster oda­ sından dinledi. Yanıma geldiğinde yanağımı okşayarak söylediklerini hiç unutmam: “Çok

iyi!”

Radyoda okuduğunuz ilk tango?

■ Yedeksubay olduğumuz için, radyoda okumamıza izin yok. İsmimiz anons edilmi­ yor. “Salih Tanyer” diye anons edildim ve “Kirpiklerini” tangosunu okudum. Kurada İstanbul Yassıviran’ı çektim. Harp zamanı, üç sene yedeksubayhk yaptıktan sonra 1946’da üstteğmen olarak terhis oldum.

İlk plağınız hangisiydi?

■ 1948’de Necdet Koyutürk’le beraber yaptık. Bir yüzü “Papatya” diğer yüzü “Rüz­

gâr Gibi Geçti”. Plak çıkar çıkmaz doğru Ce­ mal Reşat Rey’e gittik. Dinledi ve “Buyrun program yapın” dedi. O sıralar Fehmi Bey ye­

ni gelmiş İstanbul’a. Engin (Ege) ufacık ço­ cuk. Ziyarete giderim, Engin pencerede kar­ şılar ve uğurlar. Bir hafta Fehmi Bey ile ya­ pıyorduk programı, bir hafta da Necdet Ko­ yutürk’le.

Radyoda mı?

■ Tabii. Her hafta tango programı yapı­ lırdı. Sonradan bu radyo, tango orkestrasına dönüştürüldü. Bir hafta Fehmi Ege bir haf­ ta da Necdet Koyutürk yönetiyordu. Radyo­ nun sözleşmeli sanatçısı olmuştuk. Orkestra da radyonun malı. Rahmet olsun canına, o arada ömrü vefa etmedi Fehmi Bey’in. Nec­

det biraz yönetti. Sonra da Engin (Ege) geç­

ti. Şimdi o yönetiyor İstanbul Radyosu Thn- go Orkestrası’nı. Böylece radyo programla­ rını devam ettirip gidiyoruz.

‘ •

Yıllardır sevilmeniz sizce...

■ Tangonun bir yorumu vardır. Bizim okumamızın sevilen tarafı da yorumumuz- dandır. Kadınların başka türlü yorumu var­ dır, erkeklerin başka. İbrahim Özgür vardı, ağabeyimiz olur. Ondan sonra Celal İnce gel­ di. Onların yaptığı tarz yorumu sonradan ben devam ettirdim. Sevildi ve seviliyor. Halen böyle gidiyor. O yorumu burada birlikte şe­ killendirdik Fehmi Ege’yle. Şurasını şöyle ya­ palım, burasını böyle... Rahmet olsun canı­

na, yıllarca diz dize çalıştık. Bir hayat geldi geçti. Bugünlere geldik.

En sevdiğiniz ya da anısı olan

bir tango?

■ Ben oldum bittim “Ayrılık” tangosunu çok severim. Benden önce Celal İnce sık sık okurdu. Ben de çok severek okurum.

Besteniz var mı?

■ Yok. Sadece yorum.

Hocam, geçmişte bir de

işadamtığınız var bildiğim kadarıyla...

■ Sıkıntıyla başlamışız. Çalışıyoruz, geçi­ niyoruz. Sonra serbest çalışmaya başladım. Eniştem taahhüt işleri yapıyordu. Terhisten sonra onunla biraz beraberlik yaptım, öğren­ dikten sonra tamamen bana bıraktı. 25 Şu­ bat 1948’de eşim Kftmuran Hamm’la evlen­ dim. İstanbul’da büyük inşaat işleri yaptım.

Sait Halim Paşa yalısını 1957’de ilk defa ben

tamir ettim. Sonu hüsran oldu. Bazı zorluk­ lar falan, işleri 1972’de tasfiye ettim.

Plak olarak en fazla satan

tangolarınız?

Unutulmaz tangoların

bestecisi:

Fehmi Ege

27 Nisan 1902’de doğan Fehmi Ege, “ Na­ fıa Nezareti”nde Fransızca tercümanlığı yapan ressam ve kanuni Mehmet Nuri Bey’in oğlu. Dört yaşında keman çalmaya başlıyor ve do­ kuz yaşına gelince, Ferah Tlyatrosu’nda bi­ rinci keman Manol efendinin yanında müzik dünyasıyla tanışıyor. 1923 yılında Hoca İsmail Hakkı Bey’in bestelediği “İstanbul Efendisi”

operetinde çalmaya ve yine aynı yıl Seyri Se- fain’in bir acentesinde memurluğa başlıyor. Gerisini eski bir gazete kupüründe şöyle an­ latıyor:

"1933 yılında işimden ayrılarak serbest mü­ zisyen olarak çalışmaya karar verdim. 29 Ekim 1933’te bir geceliğine onuncu yıl balosu için Ankara’ya davet edilerek Ankara Palas Ote- li’nde çaldık. 1934'te İstanbul Radyosu’na 29 lira maaşla girdim. Aynı yıl “ Mehtaplı Bir Gece” isimli tangomu plak yaptım. 1935 yı­ lında ikinci eşim Hafize hanım ile evlendim.

Muhsin Ertuğrul Bey’in isteğiyle çocuk ope­ retleri bestelemeye başladım. Bir yıl sonra An­ kara Riyaseti Cumhur Köşk Orkestrası'na

■ “ Papatya” tangosu, “ Ayrılık” , sonra

efendim, “Sensiz Kaldığım Geceler”, “Bir

Melek Gibi”. Onlar çok sattı.

Aklınızda olan bir. rakam var

mı?

■ Bunlar önce tek tek yapıldı. Sonra long play’e çevrildi. 20-30 bin arasında sattı ve 1971 senesinde altın plak aldım.

Şu anda radyo dışında

çalıştığınız yer var mı?

■ Aşağı yukarı iki yıldır Engin Ege’yle bir­ likte pazar akşamlan 10.30-01.00 arasında Ece Bar’da çalışıyoruz. Pazartesi akşamlan da Sheraton’da “Gelse O Şuh Meclise” progra­ mında bir bölüm yapıyorum.

Bundan sonrası için neler

düşünüyorsunuz?

■ Efendim, bu “H afif Batı Müziği” de­ diğimiz şey veya aranj m analar çıktı. Fakat bi­ zim işimizle hakiki manada alakadar olan kimse çıkmadı. Ben arzu ederdim ki, arkam­ dan bir hanım veya delikanlı gelsin bu işi de­ vam ettirsin. Bir ara radyodan da söylediler.

Fehmi Ege'nin kendi el yazısıyla "Ayşe" tangosu­ nun sözve müziği.

atandım . Aynı z a m a n d a da Ankara

R adyosu'nda çalışıyordum. İki yıl Atatürk’e

hizmet ettim. Sonra da on bir buçuk yıl İnö­

nü’ye. 1950 yılında Şshir Orkestrası ve İstan­ bul Radyosu'rıda çalışmaya başladım. 1969 yı­ lında Kervansaray’da sahneye çıktım. Halen

Bir-iki adam yetiştirin diye. Konservatuvar- dan birkaç kişi geldi, çalıştık. Gördük ki, ko­ lay şeyleri söylemek daha işlerine geliyor. “Sevdim Bir Genç Kadım” tangosunu bile tam manasıyla öğrenip karşımıza çıkamadı­ lar. Yani, bir genç çıktı arkamızdan devam ediyor diyemeyeceğiz...

İkisi erkek, biri kız üç çocuk ve dört to­ run. “Çocuklara ve torunlara daha yakın olayım” diye evini Yeşilköy’den Bakırköy’e ta­ şımış. Şimdi Hatboyu’nda birbirlerine uzak­ lıkları çok az olan evlerde oturuyorlar. Bir pa­ zar günü, eski bir İstanbul efendisinin evin­ den akıyorum. Ağzımda Kâmuran Hanım­ ın sohbet boyunca aralıksız tazelediği çayla­ rın tadı.

13 Ocak günü, altmış yedi yaşma giren ve yaran yüzyıla yakın bir zamandır aralıksız söyleyerek bizlere tangoyu sevdiren, tangonun bu spn üstadına en iyi dileklerimi gönderiyo­ rum... Nice yıllara hocam, nice yıllara... Ve dudaklarımda bir tango:

“Sevdim bir genç kadım Ansam onun adım Her şey beni ona bağlar Kalbim durmadan ağlar...”

İstanbul Radyosu Tango Orkestrası şefi ve besteci olarak görev yapmaktayım.”

1978 yılında ölen Fehmi Ege’nin 300’ü aş­ kın tangosu var. Yazdığı ilk tango ise

“ Meçhul” operetinde kullanılmış fakat ope­ retle beraber kaybolup gitmiş. İstanbul Rad­ yosu Tango Orkestrasının şimdiki şefi oğlu

Engin Ege’nin verdiği bilgilere göre, Muhsin Ertuğrul’un teşvikiyle bestelediği “ Mavi Bon­ cuk” , ilk çocuk opereti. Daha sonra da An­ kara Çocuk Opereti için “ Altın Bilezlk"i bes­ telemiş. Bütün tangolarından derlediği “ öm ­ rümün Melodisi” adlı senfonik eseri ise or­ kestraya çaldırmak nasip olmamış.

“Babam müzisyen olmamı hiç istemiyordu," diyen Engin Ege, babası talebelere ders ve­ rirken gizlice izlemeye ve çalışmaya başla­ mış... "Baktı ki olacak gibi değil, kendi de yar­ dım etmeye başladı. Konservatuvara gittim. Babamın orkestrasında piyanist olarak çalış­ maya başladım. Şecaattin Tanyerli’yle küçük­ lükten beri babamın arkadaşı olarak, sonra da aynı orkestrada çalışarak dostluğumuz sürdü. Bir süre Avrupa’da çalıştıktan sonra döndüm ve kendi adıma orkestramı kurdum. Fakat dans müziği orkestrasıydı. Tango değil, her şeyi çalıyorduk. Babamı kaybettikten sonra

Necdet Koyutürk ile devam ettirdik. O da ra­ hatsızlanınca, tango kaybolmasın diye radyo­ daki orkestra işini ele aldık ve devam ettiriyo­ ruz.”

15

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

zen Âşık, bazen Şatıroğlu, bazen de Veysel efendi diye çağırırlar, nedense kimse Veysel bey de­ mez,.. Veysel’in Sivrialandakl adı İsa Veysel Emmi, ama

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine

Belki Göztepelilikten geliyor gücüm, güzel bir evde büyümekten, mutlu bir aile çevresinden, bahçemizde açan çiçeklerden, leylak kokularına bulanarak yürümekten,

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil

Nâzım 10 Eylül 1959'da Rusça kaleme aldığı vasiyetnamesinde, en değerli mirası olan eserlerinin telif hakkının üçte ikisini karım Münevver ve oğlum Mehmet'e diyerek

parmak proksimal falanks tabanının radyal yüzünde uzama ile sınırlı bulgular gözlenirken, genin tamamı etkilendiğinde; elde orta falankslarda kısalık, 2.. parmak

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha