Murat BARDAKÇI
NERİMAN HANIM'DAN HOS, ALATURKADAN BOS ŞADA...
• •
Ö
NCE Azeri tanyla bir açılış, derken bağlamaların, dairenin, meylerle divanların hep beraber girişi ve Neriman Hanım’m peşlerden perde perde tize yükseldiği bir Azerî havası: ’’Aşığın çohtur senin çohdur” diye... ’’Kirpiğin ohdur senin ohdur / Der dinden men deliyem / Hiç haberin yohdur senin yohdur” ...Bir bankanın, yeni çıkarttığı beş CD’lik halk müziği albü mündeki 76 parçadan sadece
biri bu türkü... ilk diskin ta mamını okumuş Neriman A l tındağ Tüfekçi; dört disk dol duran öbür eserlere de şeflik etmiş... Konya’da oklanan yü reklerin feryadını hissediyor sunuz sesinden... Alaturkacı ların artık pek uğramadığı tiz perdelerde nağmeler birbiri ne cilve yaparken, başları çenberli Nevşehir kızlarının resmi geçidi başlıyor... Ege ta raflarında atı tavlada bağlı kalan gün yüzlüler, dolup bo şalan Urfa kışlaları geliyor gözünüzün önüne... Sadece Anadolu’da kalmıyorsunuz... Bir zamanlar bizim olan şim dilerin uzak diyarlarına da gi diyorsunuz, Usküp’e, K er kük’e, bazan da Bakû’nun oralara...
Ama sakın aramayın, bula mazsınız bu CD’leri... Banka ’’kültür hizmeti” niyetine yapmıştır onları... Kültür hiz meti bankacılık dilinde ’’hedi yelik” demek olacak ki, da vetlerde dağıtılır, yahut yılba- şılarda filan gönderilirler sa dece... Üzerine bir kartvizit iliştirilmiş şık, zarif paketler içerisinde... Ve meraklısına gitmez; müziğin ciddîsini, sa nat için yapılmışını, otantik kalmış, armoni bulaşıp bozul-
mamış folkloru arayanın eline asla geçmezler...
Sadece Neriman Hanım’m diskleri değildir ulaşılmaz olan... Dört adet Münir Bey CD’sinin de yaklaşamazsımz yanı na... Orhan Telmen, Münir Nureddin’in belki de en yakınıdır; 1970’lerde binbir zorlukla 56 parçasını kaydettirebilmiştir ” üs- tad” ın... Seneler sonra dört ayrı CD’ye çekilmiştir parçalar ve şimdilerde nedendir bilinmez, dördü de depoların süsüdür...
Neriman Hanım’m CD’lerini dinlerken, ’’Alaturkada iş bit miş ama, halk müziğinde cami de, mihrap da yerinde” diye düşündüm... Diskler sadece bunu değil, bizim alaturka kon- servatuvarın bir marifetini de çıkartıyordu ortaya: Sultanî re havet içindeki klasik müzik hocaları pop sanatçısı yetiştirir ken, folklorcuların işin icabını yaptığını, folklor öğrettiğini... ’’Baba bugün dağlar yeşil boyandı” türküsü, genç bir solistin hocasının tavrını nasıl aldığını gösteriyordu, sazların icra tar zı da, geleneğin herşeye rağmen devam ettiğini...
Ayn ı banka, pür sür’at devam ediyor kültür hizmetine...
Bankanın biri, "kültür hizmeti"
albümünün piyasaya verilmemesi çok yazık
üzerine yanlışlıkla ' Hoş Ş a d a " yazılan 'Boş
Şada' nın çıkmamasıysa büyük isabet..
Bir başka CD albümüyle, üzerinde ” Hoş Şada” yazanıyla... Öyle hoş, öyle hoş bir şada ki bu, dinlemeden anlaşılmaz, yazıyla ifade edilmez...
Neler yok ki içinde bu ”hoş” sadanm... Şimdilerin moda ta biriyle, ’’H afif Türk Sanat Müziği” denilen garabet baştan so na... Ağırlığı kemana veren, ritmi öne alan, bizimle hiç mi hiç alâkası olmayan bir icra... Kahire tavrının takhdinin taklidi...
Meşhur Arap klasikleri serisi ni çıkartan Ahmed Şefik Ebu A v f ı bile kıskandıracak bir Sadi Hoşses Muhayyerkürdî’si icrası... Belki Ahu Pavyon’a, belki de Boğaz’daki sıra sıra tavernaya mahsus, ama CD’le- rin kitapçığında sözü edilen ’’musiki geleneğimizin canlılı ğını koruma amacı” na hiç yaklaşamamış bir tavır... Ağzı zaten senelerdir kilitli, bir tür lü açılmayan bir şef-okuyucu; beş ses pestte sadece inleyen kadın sesleri... Şarkılar bizim ama icra, asla!...
SAÇI DÖKÜK HATİCE...
Ritmin zelzelesi, Çamlı- ca’daki üç gülün yapraklarını çoktan dökmüş bile... Heybe- li’nin mehtabı, kemanların arabesk glisandosundan k ırıl mış, parça parça... Kara gözlü sevgili artık efkârlanmıyor, zi ra çoktaaan ölüm döşeğinde... Son mektubu hiç sormayın, postada kayıp... ’’Karam” ın köprüleri yıkılmış, Dec m gönül alan gül fidanı u-muş, Hatice’nin saçları il-müş, suyu içilen çoşkun dere ler zehirlemede...Ve hepsinin ötesinde, mü zikte devrim yapan bir broşür: Bazı parçaların altında ” So- list:Koro” diye bir ibare; yani hiçbir müzikte varolmayanı başarmanın, koroya solo okutabilmenin örneği... Zaten deni zin nazlı kızı, her ne olduysa olmuş, nazh güle dönmüş o ki tapçıkta... ” Nuş-i şarab” etmesini, yani şarap içmesini isteyen de yok, ” ruşi şarabefi’se yeter... En geniş, en mükemmel söz lüklerde bile yeralmayan bir söz bu ”ruşi şarabet” ... Belki de ’’kültür hizmetini” verenlerin ortak sırrı, kimbilir?...
CD’leri dinleyen şaşkın ve disklerden birine bir şarkısı, ’’Hatıra” diye bilinen meşhur ’’Geçsin günler haftalar’T oku nan besteci'Erol Sayan, daha bir şaşkın... Banka, Erol Bey’e sorarsanız, besteciden izin almayı zaten unutmuş, belki de lü zumsuz bulmuş... Güftenin sahibi Enis Behiç Koryürek’in adı kayıplarda, telif hakkı da, 5846 sayılı kanun da...
Her işte bir hayır vardır derler... Neriman Hanım’m yahut Münir Bey’in okuduğu disklerin piyasaya çıkmamasına yazık oluyor ama, sadece adı ”Hoş Şada” olanın ortalıkta görünme mesi isabet... Zaten, albümün isminde de hata var... ” Boş Şa da” yazacakken, ”Hoş Şada” demişler...
SH O W 9
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi