T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
MUHASEBE FİNANSMAN BİLİM DALI
SÜRDÜRÜLEBİLİR İŞLETME AÇISINDAN KARBON
MUHASEBESİ VE BİR UYGULAMA
Hakan ALİUSTA
Yüksek Lisans Tezi
Danışman
Doç. Dr. Baki YILMAZ
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
BİLİMSEL ETİK SAYFASI
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
Hakan ALİUSTA İmza
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU
Hakan ALİUSTA tarafından hazırlanan “Sürdürülebilir İşletme Açısından Karbon
Muhasebesi ve Bir Uygulama” başlıklı bu çalışma 06/02/2014 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
Ünvanı, Adı Soyadı Başkan İmza Doç. Dr. Baki YILMAZ
Ünvanı, Adı Soyadı Üye İmza
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Erem ŞAHİN
Ünvanı, Adı Soyadı Üye İmza
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Ö
ğr
enc
ini
n
Adı Soyadı Hakan ALİUSTA Numarası: 104227031001
Anabilim / Bilim Dalı
İşletme Anabilim Dalı
Muhasebe-Finansman Bilim Dalı
Danışmanı Doç. Dr. Baki YILMAZ
Tezin Adı Sürdürülebilir İşletme Açısından Karbon Muhasebesi ve
Bir Uygulama
ÖZET
İşletmelerin çevresel çıktıları günümüzde toplum tarafından daha fazla önemsenmekte, tüketicilerin kararlarında önemli bir unsur haline gelmektedir. Bu çıktılardan biri de sanayi devriminden sonra hızla artan sera gazlarının emisyonudur. Günümüzde yükselen toplumsal bilinç, dünya ülkelerini uluslararası bir önlem almaya yöneltmiş ve Kyoto Protokolü hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede uygulanan karbon ticareti, karbon vergisi ve temiz teknolojilere yatırım teşvikleri gibi önlemler, işletmelere ek maliyetler yüklemeye veya fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Ülkeler de muhasebe sistemlerinde buna yönelik değişikliklere gitmektedirler. Bu çalışmanın amacı, sera gazı emisyonlarına dayalı finansal işlemleri muhasebe sistemine tanıtmak ve muhasebe uygulamalarında meydana getireceği değişiklikleri incelemektir.
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Ö
ğr
enc
ini
n
Adı Soyadı Hakan ALİUSTA Numarası: 104227031001
Anabilim / Bilim Dalı
İşletme Anabilim Dalı
Muhasebe-Finansman Bilim Dalı
Danışmanı Doç. Dr. Baki YILMAZ
Tezin İngilizce Adı Carbon Accounting in terms of Sustainable Business and an Application
SUMMARY
Nowadays, environmental outputs are cared by society and it becomes an
important factor in the consumers’ decisions. The emission of green house gases which rapidly increase after the industrial revolution is one of these outputs. Nowadays, the rising social consciousness has directed world countries to get an international measures and Kyoto Protocol have been implemented. So, precautions applied such as carbon trading, carbon taxes and investment subsidy in clean technologies have imposed additional costs to firms or have offered opportunities. Therefore, changes about accounting systems have been made in the countries. The purpose of this study is to introduce financial transactions based on green house gases missions to accounting system and to examine changes may occur in accounting practices.
KISALTMALAR VE SİMGELER LİSTESİ
AAU Assigned Amount Unit
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
BKK Bakanlar Kurulu Kararı
BM Birleşmiş Milletler
BMİDÇS Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
CCX Chicago Climate Exchange
CDM Clean Development Mechanism
CER Certified Emission Reductions
CO2 Karbondioksit
ÇOB Çevre ve Orman Bakanlığı
ÇVÖA Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması
DB Dışişleri Bakanlığı
DPT Devlet Planlama Teşkilatı
DVK Damga Vergisi Kanunu
EPA Environmental Protection Agency
ERU Emission Reduction Unit
ET Emission Trading
ETS Emissions Trading System
EÜGY Esas Üretim Gider Yeri
GEF Global Environment Facility
GHG Greenhouse Gas
GMSİ Gayri Menkul Sermaye İradı
GSYİH Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
GÜ Galatasaray Üniversitesi
GVK Gelir Vergisi Kanunu
IAS International Accounting Standard
IASB International Accounting Standards Board
IASC International Accounting Standards Committee
IEA International Energy Agency
IFRIC International Financial Reporting Interpretations Committee
IPCC Intergovernmental Panel on Climate Change
JI Joint Implementation
KDVK Katma Değer Vergisi Kanunu
KP Kyoto Protokolü
KVK Kurumlar Vergisi Kanunu
LPG Liquefied Petroleum Gas
MSUGT Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği
OECD Organisation for Economic Co-operation and Development
OGM Orman Genel Müdürlüğü
ÖTV Özel Tüketim Vergisi
PEGSÜ Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecindeki Ülkeler
SMK Serbest Meslek Kazancı
TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
THP Tekdüzen Hesap Planı
TKM Temiz Kalkınma Mekanizması
TL Türk Lirası
TMS Türkiye Muhasebe Standartları
TÜBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu
UK United Kingdom
UMS Uluslararası Muhasebe Standartları
UMSK Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu
UNDP United Nations Development Programme
UNEP United Nations Environment Programme
VER Verified Emission Reductions
VUK Vergi Usul Kanunu
VUKGT Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği
WMO World Meteorological Organization
WRI World Resources Institute
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil-1: Sera Etkisi ... 9
Şekil-2: 2010 Yılı Sektörlere Göre Küresel Sera Gazı Emisyon Payları ... 19
Şekil-3: 2008 Yılı Sanayi Sektörü Emisyonu ... 21
Şekil-4: 2008 Yılı Sanayi Sektörü Sera Gazı Emisyonları ... 22
Şekil-5: Küresel Isınmayla Mücadelede Uluslararası Süreç ... 24
Şekil-6: BMİDÇS’ne Taraf Ülkeler ve Yükümlülükleri ... 26
Şekil-7: Karbon Ticareti Sisteminin Oluşum Süreci ... 36
Şekil-8: Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ... 38
Şekil-9: Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmalarının Kullanımı ... 39
Şekil-10: Temiz Kalkınma Mekanizması ... 40
Şekil-11: Ortak Yürütme Mekanizması... 41
Şekil-12: Karbon Ticareti Nasıl Çalışır? ... 43
Şekil-13: Karbon Piyasası... 50
Şekil-14: Sera Gazlarının İzlenmesi Doğrulanması ve Raporlanması ... 90
Şekil-15: Karbon Ayak İzinin Sınıflandırılması ... 106
Şekil-16: Özel ve Sosyal Çevresel Maliyetler ... 110
Şekil-17: Çevresel Maliyetlerin Kodlanması-1 ... 116
Şekil-18: Çevresel Maliyetlerin Kodlanması-2 ... 124
Şekil-19: Çevresel Maliyetlerin Kodlanması-3 ... 129
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo-1: Antropojenik (İnsan Kaynaklı) Sera Gazları ve Sera Etkisine Katkıları .... 10
Tablo-2: Küresel Isınmanın Etkileri ... 13
Tablo-3: 2011 Yılı Toplam Kaynaklara Göre Küresel Enerji Tüketimi ... 18
Tablo-4: 2011 Yılı Yakıt Paylarına Göre Küresel CO2 Emisyonları ... 19
Tablo-5: Üretim Sürecine Göre Sera Gazı Salınım Kaynakları... 20
Tablo-6: İDÇS ve Kyoto Protokolünün Karşılaştırılması ... 28
Tablo-7: Esneklik Mekanizmalarının Temel Nitelikleri ... 38
Tablo-8: Karbon Ticareti Yapılmaması Durumunda Hedef Emisyon Azaltım Maliyeti ... 44
Tablo-9: Karbon Ticaretinin Yapılması Durumunda Hedef Emisyon Azaltım Maliyeti ... 44
Tablo-10: Karbon Ticaret Türlerinin Karşılaştırılması ... 47
Tablo-11: Kyoto - AB ETS Bağıntısı ... 49
Tablo-12: Türkiye Gönüllü Karbon Piyasalarında Proje Türleri - 2012 ... 51
Tablo-13: 2010-2011 Karbon Piyasası İşlem Hacim ve Değerleri ... 52
Tablo-14: Karbon Tahsisat Sertifikalarının IFRIC 3’e Göre Muhasebeleştirilmesi .. 71
Tablo-15: Karbon Kredi Sertifikalarının Muhasebeleştirilmesi ... 71
Tablo-16: Emisyon Azaltma Maliyetleri ile Vergilerin Karşılaştırılması ... 85
Tablo-17: Karbon Vergisi Açısından Ülkelerin Karşılaştırılması ... 94
Tablo-18: Karbon Vergisi ve Karbon Ticaretinin Karşılaştırılması ... 103
Tablo-19: Çimento Sektörü Çevre Maliyet Kategorileri ... 117
Tablo-20: Çevre Maliyetleri ... 123
Tablo-21: Sektörlere Göre Toplam Sera Gazı Emisyonları ... 130
Tablo-22: Sera Gazı Emisyonları ... 130
Tablo-23: Çimento Sektörü CO2 emisyonu ... 131
Tablo-24: Çimento Sektörü Maliyet Kalemleri ... 134
Tablo-25: Çimento Sektörü Gider Yerleri ... 136
Tablo-26: Çimento Sektörü Çevre Maliyet Kategorileri ... 136
Tablo-27: Konya Çimento 2012 Yılı Toplam Çevresel Harcamaları ... 137
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii
ÖZET ... iii
SUMMARY ... iv
KISALTMALAR VE SİMGELER LİSTESİ ... v
ŞEKİLLER LİSTESİ ... vii
TABLOLAR LİSTESİ ... viii
İÇİNDEKİLER ... ix
GİRİŞ ... 1
I. BÖLÜM KÜRESEL ISINMA SÜRECİ VE İŞLETMELER ... 5
1.1. Küresel Isınma ... 5 1.1.1.Nedenleri ... 6 1.1.1.1.Doğal Nedenler ... 6 1.1.1.2.Yapay Nedenler... 7 1.1.1.2.1. Sera Gazları ... 8 1.1.1.2.2. Sera Etkisi ... 8 1.1.2. Kanıtları ... 11 1.1.3. Etkileri ... 12 1.1.3.1. Çevresel Etkileri ... 13 1.1.3.2. Sosyal Etkileri ... 14 1.1.3.3. Ekonomik Etkileri ... 15
1.2. Küresel Isınma ve İşletmeler ... 17
1.3. Küresel Isınmayı Önleme Süreci ... 23
1.3.1. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ... 24
1.3.2. Kyoto Protokolü ... 26
1.3.3. İktisadi Önlemler ... 28
II. BÖLÜM KÜRESEL ISINMAYI ÖNLEME SÜRECİNDE UYGULANAN KARBON TEMELLİ İKTİSADİ ARAÇLARIN VERGİSEL BOYUTU VE MUHASEBESİ ... 31
2.1. Karbon Muhasebesi Kavramı ... 31
2.2. Karbon (Emisyon) Ticareti ... 33
2.2.1. Karbon Ticaret Sistemi... 33
2.2.1.1. Karbon Ticaret Sisteminin Oluşum Süreci ... 34
2.2.1.3. Karbon Ticareti ve Maliyet İlişkisi ... 43
2.2.1.4. Karbon Ticaret Türleri ... 45
2.2.1.5. Karbon Piyasası... 47
2.2.2. Karbon Ticaretinin Vergilendirilmesinde Gelirin Kaynağı... 54
2.2.2.1. Gayri Maddi Hak Kavramı ... 54
2.2.2.1.1. Ulusal Mevzuatta Gayri Maddi Haklar ve Vergilendirilmesi .... 55
2.2.2.1.1.1. Gelir Vergisi Kanunu’na Göre Vergilendirme ... 57
2.2.2.1.1.2. Kurumlar Vergisi Kanunu’na Göre Vergilendirme ... 60
2.2.2.1.1.3. Katma Değer Vergisi Kanunu’na Göre Vergilendirme ... 63
2.2.2.1.1.4. Damga Vergisi Kanunu’na Göre Vergilendirme ... 65
2.2.2.1.2. Uluslararası Anlaşmalarda Gayri Maddi Haklar ve Vergilendirilmesi ... 66
2.2.3. Karbon Ticaretinin Muhasebeleştirilmesi ... 68
2.2.3.1. Karbon Sertifikalarının Alınması Durumunda... 72
2.2.3.3. Karbon Sertifikalarının Satılması Durumunda ... 81
2.3. Karbon Vergisi ... 83
2.3.1. Karbon Vergisi Sistemi ... 84
2.3.1.1. Karbon Vergisinin Konusu, Mükellefi ve Oranı ... 85
2.3.1.2. Emisyonların Tespit Edilmesi ... 89
2.3.2. Karbon Vergisi Uygulamaları ... 91
2.3.2.1. Dünya’da Uygulanan Karbon Vergileri ... 91
2.3.2.2. Türkiye’de Durum ... 95
2.3.3. Karbon Vergisinin Muhasebeleştirilmesi ... 98
2.4. Karbon Ticareti ile Karbon Vergisinin Karşılaştırılması ... 101
III. BÖLÜM KARBON MALİYETLERİ, MUHASEBESİ VE BİR UYGULAMA ... 104
3.1. Bir Çevresel Maliyet Unsuru Olarak Karbon Emisyonu ... 104
3.2. Karbon Ayak İzi Kavramı ... 106
3.2.1. Karbon Ayak İzinin Küçültülmesi ... 107
3.3. Karbon Maliyetleri... 110
3.4. Karbon Maliyet Muhasebesi ... 113
3.4.1. Belgelendirme ... 114
3.4.2. Hesap Planı ... 114
3.4.3. İşletme Uygulaması... 130
3.5.3.1. Uygulama Yapılan Sektör... 130
3.5.3.2. Sektörün Üretim Süreci ... 132
3.5.3.3. Muhasebe Uygulaması ... 135
SONUÇ VE ÖNERİLER ... 146
KAYNAKLAR ... 148
GİRİŞ
İnsanoğlu binlerce yıldır kendi ihtiyaçlarını karşılamak için doğayı kullanmış ve kullanmaya da devam etmektedir. Dünya üzerindeki nüfusun hızla artışı ve son yüzyılda teknolojinin de gelişimiyle beraber işletmelerde kitlesel üretimin artması beraberinde çevresel sorunları da getirmiştir. Sınırsız olmayan ve tüm toplumların ortak değeri olan doğal çevrenin daha fazla kar etme amacıyla sorumsuzca ve bilinçsizce tüketilmesi sonucu doğanın tepkisi de gecikmemiştir. Günümüzde küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, kuraklık ve iklim değişiklikleri gibi çevresel sorunlar büyük oranda insanoğlunun doğal ekolojik dengeye müdahalesine doğanın verdiği yanıttır.
İnsanoğlunun çevreye verdiği zararların en önemlilerinden biri de atmosferdeki dengesel yapının bozulmasıdır. Bu bozulma neticesinde küresel ısınma ve buna bağlı olarak da iklim değişiklikleri meydana gelmektedir. Başka bir ifade ile havayı oluşturan gazların doğal seviyelerinin değişmesi iklimlerin değişmesine de neden olmaktadır.
Atmosferdeki sera gazlarının doğal değerlerinin değişmesine neden olan birçok faktör olmasına rağmen bu faktörlerin en önemlilerinden biri sanayi devrimi ile beraber işletmelerin kitlesel üretimlerini gerçekleştirebilmeleri için gerekli olan enerjiyi fosil yakıtlardan karşılamaları olmuştur. Bu yakıtların aşırı kullanımı sonucu açığa çıkan sera gazlarının olması gereken seviyelerinin üzerine çıkması küresel ısınmayı da beraberinde getirmiştir.
Küresel ısınmanın etkileri son çeyrek yüzyılda daha net hissedilir ve ölçülebilir olmuş ve uluslararası bir takım önlemler alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Konferanslarla başlayan küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğini önleme süreci 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin kabulü ile önemli bir aşama kaydetmiş, 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü ile de bağlayıcılığı olan yasal zemine oturtulmuştur. Protokol, sera gazı emisyonlarının büyük oranda sorumlusu olan gelişmiş ülkelere sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü getirmektedir.
Bugün birçok ülke küresel ısınma sorununun önemini kavramış, bireysel uygulamalarla ve Kyoto Protokolü gibi küresel anlaşmalara taraf olarak sorunun çözümüne katkı vermeye çalışmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği sorununa
çözüm getirmeye yönelik sosyal, politik, çevresel önlemlerin yanı sıra iktisadi önlemlerde uygulanmaktadır. Bu önlemlerin başında karbon vergileri, karbon ticareti, sübvansiyonlar gibi iktisadi uygulamalar yer almaktadır. Bu uygulamaların, sorunun çözümüne katkı sağlayıp sağlamadığı konusunda bilim insanlarının farklı görüşleri olsa da 2012 yılında yayınlanan Dünya Bankası raporu uygulamaların kullanımının hızla arttığını göstermektedir. Rapora göre sadece küresel karbon ticareti işlem hacmi 2011 yılında 176 milyar $ seviyesini aşmıştır (Kossoy ve Gugion, 2012:10). 2020 yılında ise piyasanın parasal değerinin yaklaşık 3,1 trilyon dolara ulaşması beklenmekte olup gelecekte dünyanın en büyük emtia piyasasına dönüşmesi olası gözükmektedir (Tunahan, 2010:200).
Kyoto Protokolü ile getirilen sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü, ulusal karbon vergileri, karbon ticareti işlemlerinden elde edilen kazançların elde edildiği veya işlemin yapıldığı ülkelerce vergilendirilmek istenmesi gibi uygulamalar, ülkelerin ve işletmelerin karbon salınımlarını takip etmelerini ve kayıt altına almalarını gerektirmiştir. Bunun sonucu olarak ülkelerin muhasebe ve vergi mevzuatlarını bu yeni uygulamalara uyumlu hale getirmek istemeleri ise karbon muhasebesi kavramını ortaya çıkarmıştır.
Türkiye, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği sorununa çözüm getirmek amacıyla hazırlanan ve uluslararası bir protokol olan Kyoto Protokolünü 2009 yılında imzalamıştır fakat henüz emisyon azaltım yükümlülüğü almamıştır. Bunun sonucu olarakta zorunlu piyasalarda işlem yapılamamaktadır. Bu nedenle yürütülen çalışmalar daha çok emisyonların takibi ve kayıt altına alınması ve gönüllü piyasalarda karbon ticareti ile sınırlıdır. Mevcut durum ve ilerleyen yıllarda muhtemel sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü alma durumuyla karşılaşılacak olunması nedeniyle muhasebe ve vergi mevzuatında buna ilişkin değişikliklerin yapılması gereklidir.
Sera gazlarının salınımının azaltılmasına yönelik alınan ve alınacak önlemlerin işletmelerin mali yapıları ve muhasebe sistemleri üzerinde meydana getireceği etkileri ve değişiklikleri incelemek üzere hazırlanan bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde küresel ısınma kavramı ve küresel ısınmaya neden olan yapay ve doğal olgular, irdelenmiştir. Ayrıca küresel ısınmanın temel aktörlerinden olan
sera gazları anlatılmış ve bu gazların iklimde meydana getireceği değişiklikler ve kanıtları üzerinde durulmuştur. İklimde meydana gelen ve gelecek değişimlerin ise dünya üzerinde meydana getirdiği ve getireceği çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar neler olabileceği değerlendirilmiştir. Küresel ısınma ile beraber iklimde meydana gelen değişimlerin etkilerinin bir sonucu olarak dünya ülkelerinin etkileri azaltma ve süreci önlemek üzere yürüttüğü uluslararası çalışmalar, müzakereler anlatılmış olup bu çalışmalardan olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’nün sonuçları üzerinde durulmuştur. Ayrıca küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının atmosferdeki artışının baş aktörlerinden biri olan işletmelerin sürece etkisi ve süreçten nasıl etkilendiği araştırılmıştır.
İkinci bölümde ise küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının azaltılmasını sağlamak üzere uygulanan iktisadi araçlardan en önemli iki tanesi olan karbon ticareti ve karbon vergisi uygulamaları, vergilendirilmesi ve muhasebesi üzerinde durulmuştur.
Bölümün ilk kısmında karbon ticareti kavramı anlatılmış olup, karbon ticaret sisteminin oluşum süreci ve işleyişi ve etkinliği ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca karbon ticaretinin türleri ve sistemin doğal bir unsuru olarak ortaya çıkan karbon piyasalarından bahsedilmiştir. Daha sonra karbon ticaretine konu olan işlemlerin vergi mevzuatımızdaki ve uluslararası mevzuattaki yeri incelenmiş olup, muhasebe işlem ve kayıtları karşısındaki durumu örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır.
Bölümün ikinci kısmında, bir diğer sera gazı emisyonunu azaltıcı uygulama olan karbon vergisi kavramı, verginin kaynağı, vergilendirme yaklaşımları ve etkinliği üzerinde durulmuştur. Dünya ülkelerinin uygulamış olduğu karbon vergilerinden bazıları anlatılmış ve Türkiye’deki durum irdelenmiştir. Ayrıca karbon vergisinin muhasebeleştirilmesine yönelik örneklere yer verilmiştir.
Bölümün son kısmında ise karbon ticareti ve karbon vergisi uygulamaları karşılaştırılmış güçlü ve zayıf yönleri incelenmeye çalışılmış olup emisyonların azaltılması noktasındaki etkinlikleri araştırılmıştır.
Üçüncü bölümde ise üretim işletmelerinin, emisyonların azaltılmasına yönelik uygulanan politikalar nedeniyle karşılaştıkları maliyetler üzerinde durulmuştur. İşletmelerin üretim sürecinde meydana gelmesine sebep oldukları toplam
emisyonlarının birim üretim başına ölçüsü olan karbon ayak izi kavramı anlatılmıştır. Ayrıca üretim sürecinde ortaya çıkan emisyon kaynaklı maliyetlerin, işletmelerinin maliyet muhasebesi uygulamalarında ne şekilde yer alacağı ve bu uygulamalarda meydana getirebileceği değişiklikler için önerilere ve çıkarsamalara yer verilmiştir. Bu öneriler, uygulama örnekleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca emisyonların azaltılmasına yönelik harcamaların işletmelerin birim üretim maliyetlerine etkileri de yapılan bir uygulama çalışması ile araştırılmıştır.
Sonuç olarak, emisyonların azaltılmasına yönelik olarak uygulanan ulusal veya uluslararası iktisadi önlemlerin, işletmelerin muhasebe ve finansal yapıları üzerindeki etkileri ile sürdürülebilir büyümeye katkıları değerlendirilmiştir.
I. BÖLÜM KÜRESEL ISINMA SÜRECİ VE İŞLETMELER
1.1. Küresel Isınma
İnsanoğlunun yerleşik düzene geçmesinden bu yana hiç değişmemiş gibi görünen dünya iklimi, aslında durgun bir yapıya sahip değildir. İklim bilimcilerinin yaptığı araştırmalar, dünyanın periyodik olarak yüzyıllar boyunca sıcak ve soğuk dönemler geçirdiğini ortaya koymaktadır (Çağlar, 2000:36).
Son yüzyıla kadar iklimde meydana gelen değişmeler sadece doğal nedenlere dayandırılmaktaydı. Fakat son yüzyılda yapılan araştırmalar ve yayınlanan uluslararası raporlar meydana gelen iklim değişikliklerinde doğal nedenlerin yanı sıra insan etkisinin de var olduğunu göstermektedir (Liu ve Rodriguez, 2005:761). Nitekim Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda, küresel iklim değişiminin % 90 oranında insan faaliyetlerinden kaynaklandığı belirtilmektedir (Samur, 2007:141). Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde ise iklim değişikliği, insan faktörünün etkisini de dikkate alarak “karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı insan etkinlikleri sonucunda küresel atmosferin bileşiminin bozulması sonucu iklimde oluşan değişiklik” olarak tanımlanmaktadır (DPT, 2000:1).
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin temel nedeni, atmosferde yer alan sera gazlarının miktarının doğal seviyelerinden daha yüksek seviyelerde olmalarıdır. Sera etkisine sahip bu gazlar, atmosferin dünya yüzeyine yakın kısımlarında yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarını tutarak ortalama dünya sıcaklığının artmasına neden olmaktadır (Alper ve Anbar; 2008: 226).
Sanayi devrimi sonrası hızla sanayileşme, beraberinde şehirleşme, kolay bulunabilen ve ucuz fosil yakıtların sanayide kullanılması, orman alanlarının tahrip edilmesi, ulaştırma, yanlış arazi kullanımı, nüfus artışı gibi etmenler sera gazlarının doğal seviyelerinin üzerine çıkmasına neden olmuştur. Genellikle insan kaynaklı bu
sebeplerden dolayı sera etkisine sahip gazların aşırı salınımı sonucu dünyanın ısısının yükselmeye başlaması ve meydana gelen iklim değişiklikleri küresel ısınma kavramını ortaya çıkarmıştır.
Genel anlamda küresel ısınma; insan faaliyetlerinin sonucunda oluşan sera gazlarının atmosferde birikmesiyle yeryüzü sıcaklığının giderek artmasıdır (Çağlar vd., 2008:10). Artan sera gazı konsantrasyonları, dünyadan uzaklaşması gereken güneş ışınlarının bir kısmının dünyada kalmasına neden olarak dünya ısısını arttırmakta, çok duyarlı olan iklim sisteminin dengesini bozmaktadır (Babuş, 2005:1).
1.1.1.Nedenleri
Dünyadaki ısı değişimleri tek bir nedene bağlı olmadığı gibi sadece insan kaynaklı da değildir. Küresel ısı değişimlerini meydana getiren sebepler konusunda iki farklı yaklaşım söz konusudur.
Birinci yaklaşıma göre, dünyanın ısınması, dünyanın özelliklerinden kaynaklanan normal bir durumdur ve bu nedenle küresel ısınmanın bir sorun olarak nitelendirilmesi doğru değildir (Yönten, 2007:25). Bu doğal nedenler arasında Güneş’in manyetik ve diğer etkileri, kıtaların yer değiştirmesi, yanardağ faaliyetleri, Dünya’nın prezisyon hareketi, El-Nino etkisi gibi durumlar yer almaktadır.
İkinci yaklaşımı benimseyenler ise, dünyanın ısınmasını insanların birtakım faaliyetlerinden kaynaklanan, dünyayı olumsuz bir sürece sokacak kadar tehlikeli ve acilen önlem alınması gereken bir durum olarak görmektedirler (Yönten, 2007:25). Ormanların tahribatı, tarımsal faaliyetler, fosil yakıtların aşırı kullanımı, sanayileşme gibi yapay etkenlerin sera gazlarının artmasına neden olarak sera etkisini kuvvetlendirdiği görüşü savunulmaktadır.
1.1.1.1.Doğal Nedenler
1- Güneşin etkisi: Güneşten gelen kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta ve gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır (GÜ, 2013).
2-Anakaraların (Kıtaların) Yer Değiştirmesi: Bu biçimsel değişiklikler gerek okyanus akıntılarını (sıcak veya soğuk), gerekse atmosferdeki hava akımlarını ciddi
boyutlarda değiştirmiş, böylece iklim farklılaşmaları ve değişimleri görülmüştür (Çağlar vd., 2008: 14).
3-Yanardağ Faaliyetleri: Toz, kükürt dioksit ve karbondioksit gibi gazlar, yanardağların patlaması sırasında atmosfere yayılır ve havadaki nemle çıkan kükürt dioksit birleşir. Bu durum, sülfürik asit aerosollerini meydana getirir. Tozlar ve sülfürik asit aerosolleri Güneş’ten gelen ısınları yansıtma etkisi göstererek Dünya’nın enerji alış-veriş dengesinin bozulmasına neden olur (Çağlar vd., 2008:14).
4-Dünya’nın Prezisyon Hareketi: Günümüz bilim adamlarının bir çoğu Dünya'nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya'nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır (GÜ, 2013).
5-El Nino:"Güney salınımı sıcak olayı" olarak tanımlanabilecek El Nino hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu'nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. 1998'deki çok kuvvetli El Nino bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir (GÜ, 2013).
1.1.1.2.Yapay Nedenler
1-Sanayileşme: Sanayi tesislerinin kuruluşunda yanlış yer seçimi, çevre korunması açısından gerekli tedbirlerin alınmaması (baca filtresi, arıtma tesisi olmaması vb.), uygun teknolojilerin kullanılmaması, enerji üreten yakma ünitelerinde vasıfsız ve yüksek kükürtlü yakıtların kullanılması etkenlerin başında gelmektedir (BEÜ, 2013:3).
2-Ormanların Tahribatı: Orman ekosistemi karasal ekosistemdeki organik karbonun %76-78’ini tutması bakımından en önemli bir karbon havuzudur ve küresel ısınmanın olumsuz etkisinin azaltılmasına ve iklim istikrarının korunmasına önemli bir katkı sağlamaktadır (Sivrikaya ve Bozali, 2012:69). Fakat ormanlık alanların karbon saklama potansiyeli, insanların ağaçları tahribatı nedeniyle azalmaktadır.
3-Tarımsal Faaliyetler: Sera gazlarından biri olan karbondioksitin küresel düzeydeki artışı tarımsal faaliyetlerden de kaynaklanmaktadır. Metan ve diazot monoksit oranlarındaki değişimlerin kaynağı da yine tarımsal faaliyetlerdir. Bozulan ekosistem ve tarımsal topraktaki organik karbon da çözünerek CO2 ve CH4 formunda atmosfere
4-Fosil Yakıtlar ve Sera Gazları: Fosil yakıtların enerji ihtiyacı için kullanılması sonucu ortaya çıkan yoğun karbon gazı sera etkisine neden olmaktadır. Sera gazları ise güneş ışınlarını tutucu etki yaparak atmosferin olması gerekenden daha fazla ısınmasına neden olmaktadır.
1.1.1.2.1. Sera Gazları
Yeryüzündeki tüm yaşam biçimleri için vazgeçilmez bir ortam olan atmosfer, birçok gazın karışımından oluşmaktadır. Sera gazları ise sera etkisini destekleyen, atmosferde bulunan ve en çok ısı tutma özelliğine sahip olan bileşikler olarak tanımlanabilir. Dünya'da başlıca sera etkisine neden olan gazlar Su Buharı, Karbondioksit, Metan ve Ozon'dur. Sera gazlarının bir kısmı doğal olarak kendi kendine oluşurken, bir kısmı ise yapay olarak insanlar tarafından üretilir (Wikipedia-1, 2013). Sera gazlarının Kyoto Protokolü’nde belirtilen insan kaynaklı 6 temel türü vardır.
- Karbon dioksit (CO2)
- Metan (CH4)
- Diazot Monoksit (N2O)
- Kükürt hekzaflorid (SF6)
- Perflorokarbonlar (PFCs) - Hidroflorokarbonlar (HFCs)
Bu gazların etkileri ise aynı değildir ve karbondioksit en fazla dikkat çekenidir (Lynas, 2009:17). Çünkü sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada % 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün 50 – 100 yıl gibi çok uzun olmasıdır. O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması gelmektedir (Ulukan, 2010:4).
1.1.1.2.2. Sera Etkisi
Küresel ısı değişimlerini meydana getiren sebepler konusundaki ikinci yaklaşımda belirtilen sera etkisini ve nasıl meydana geldiğini ise şöyle açıklayabiliriz. Güneş'ten gelen ışınların bir bölümü atmosferdeki gazlar tarafından soğurulmakta, bir kısmı ise geriye yansımaktadır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye
dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından emilerek dünyayı ısıtmakta sera etkisine neden olmaktadır. Bu durum, güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seralar ile paralellik gösterdiğinden; doğal sera etkisi olarak adlandırılmaktadır (Çelik, 2009:13). Kısaca, atmosferdeki gazların ısıyı saklama özellikleri sera etkisinin oluşmasına neden olmaktadır.
Şekil-1: Sera Etkisi
Kaynak: Tekbaş vd., 2005:16
Sera etkisinin büyük bir kısmı, atmosferik sudan kaynaklanmaktadır. Toplam sera etkisinin %85‘ini su buharı, %12‘sini atmosferdeki küçük su molekülleri meydana getirmektedir. Su kaynaklı sera etkisi dışında antropojenik kaynaklı gazlar da sera etkisine neden olmaktadır. CO2, CFC‘ler, Metan, Azot oksitler ve Ozon son
Tablo-1: Antropojenik (İnsan Kaynaklı) Sera Gazları ve Sera Etkisine Katkıları
Sera Gazları Katkı
Oranı (%)
Emisyon Kaynakları
CO2
(Karbondioksit)
%50 * Kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımı * Ormanların yok edilmesi
CFC
(Kloroflorokarbon)
%22
* Sprey kutularındaki aerosoller * Buzdolaplarındaki soğutucu maddeler
* Elektronik sanayiinde kullanılan temizleme maddeleri * Aircondition sistemleri
CH4
(Metan) %14
* Pirinç tarlaları * Çöp sahaları * Hayvanların mideleri * Maden ocakları * Biyokütlenin yakılması
* Doğal gaz boru hatlarındaki kaçaklar
O3
(Ozon)
%7 * Trafik
* Termik santrallerdeki yanma olayları * Tropikal ormanların yok olması
NO (Azot Oksit) %4 * Suni gübreler * Fosil yakıtlar * Naylon üretimi Kaynak: Aksay vd., 2005:31
Sera etkisi, aslında kendi başına doğal ve Dünya’daki yaşam için hayati bir olaydır. Şayet sera etkisi olmasaydı Dünya’nın yüzey sıcaklığı şimdiki düzeyin yaklaşık 330C daha altında olacağından Dünya yaşam için uygun bir yer olmayacaktı (Yamanoğlu, 2006:12). Sera etkisi Dünya’da yaşam için gerekli olmakla beraber, sera gazlarının normal düzeyinin üstüne çıkması sera etkisinin kuvvetlenmesine, küresel ısınmaya ve iklimde değişikliklere neden olmaktadır.
Sera etkisine katkısı bakımından su buharından sonraki en önemli gaz olan karbondioksit gazının atmosferdeki oranı, sanayi devrimi ile beraber artış göstermiştir. Bu artışın en önde gelen sebebi ise fosil yakıt kullanımıdır. Bu noktada ise işletmelerin küresel ısınma üzerindeki etkisi önem kazanmaktadır. Çünkü son 20 yıldır, atmosfere salınan insan kaynaklı CO2 gazının yaklaşık dörtte üçü fosil
1.1.2. Kanıtları
BM Çevre Programı ve Dünya Meteoroloji Birliği (WMO) tarafından kurulan ve amacı iklim değişiklikleri ile ilgili olarak tarafsız bilgi kaynağı sağlamak olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2007’de yayınlanan değerlendirme raporunda, küresel ısınmanın her yerde görüldüğü ifade edilmekte ve buna ilişkin araştırma sonuçlarına yer verilmektedir. Nitekim bu raporda “şimdiye kadarki küresel ölçekte gözlemlenen ortalama hava ve okyanus sıcaklık derecesindeki artışlar, kar ve buzulların yaygın bir şekilde erimesinin hızlanması ve deniz seviyesinin yükselmesi olayları açık ve net bir şekilde iklim sisteminin ısınmakta olduğunun bir kanıtıdır” denilmektedir (Karakaya, 2008:11).
Yapılan araştırmalar sonucu tespit edilen küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kanıtlarının bazıları ise şöyledir.
- Küresel ortalama yüzey sıcaklıkları son yüzyılda yaklaşık 0.7 °C artmıştır (IPCC, 2007:5).
- Her iki yarımküredeki dağ buzulları ve kar tabakasındaki azalma sonucu küresel deniz seviyesi 1961 ile 2003 yılları arasında yıllık ortalama 1.8 mm yükselmiştir. Bu oran, 1993 ile 2003 arasında daha hızlı ve yıllık ortalama 3.1 mm’dir (IPCC, 2007:5).
- Kuzey Kutbu ortalama ısısı son 100 yıl içerisinde, küresel ortalama oranının hemen hemen iki katı artış göstermiştir (IPCC, 2007:7).
- 1978'den bu yana, uydu verileri Kuzey Kutup denizindeki yıllık ortalama buz yayılmasının her on yıllık dönemde %2,7 oranında daraldığını göstermiştir (IPCC, 2007:7).
- 1900 ile 2005 arası, birçok geniş bölgede yağış miktarında uzun vadeli eğilimler gözlenmiştir. Kuzey ve Güney Amerika, Kuzey Avrupa ile Kuzey ve Orta Asya'da yağışlarda önemli oranda artış görülmüştür. Sahel, Akdeniz, Güney Afrika'da ve Güney Asya'nın bazı bölümlerinde kuraklık görülmüştür (IPCC, 2007:7).
- Son 50 yılda, aşırı uç ısılarda daha yaygın değişiklikler görülmüştür. Soğuk geceler, soğuk gündüzler ve don olayları daha da azalırken, sıcak günler ve sıcak geceler, ısı dalgaları daha sık görülmeye başlanmıştır (IPCC, 2007:8).
- Orta enlemde Batı'dan esen rüzgarlar 1960'lardan beri her iki yarımkürede de daha sertleşmeye başlamıştır (IPCC, 2007:8).
1.1.3. Etkileri
Nedeni ne olursa olsun küresel ölçekte meydana gelebilecek sıcaklık artışlarının çevreye, ekonomiye ve insan yaşamı üzerine etkileri kaçınılmazdır (Gönençgil, 2008:93). Küresel ısınmanın çevresel, ekonomik, politik, sosyal, psikolojik vb. etkilerinin neler olabileceği konusunda birçok araştırma yapılmakta ve elde edilen sonuçlar büyük bir oranda toplumla paylaşılmaktadır. Fakat olası etkilere yönelik ileri sürülen fikirlerin bazıları bir araştırmaya dayandırılmamakta veya yapılan araştırmaların bazı sonuçları bilim çevrelerince tartışma konusu olabilmekte, uzlaşı sağlanamamaktadır. Bu nedenle bilgilendirmeden çok bilgi kirliliği yaşanmaktadır.
Meydana gelebilecek etkiler konusunda kullanılan en güvenilir bilgi ve değerlendirme çalışmaları ise Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin her beş yılda bir yayınladığı değerlendirme raporları ve çeşitli konularda yayınlanan özel ve teknik raporlardır (Çağlar vd., 2008:17). Genel olarak küresel ısınmanın olası etkilerini aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz.
Tablo-2: Küresel Isınmanın Etkileri
Çevre Etkileri Sosyal Etkiler Ekonomik Etkileri *Toprakta su ve rüzgâr
erozyonu
*Balık alanlarına zarar *Bitki alanlarına zarar *Suyun kalitesine etki *Hayvan kalitesine etki
*Hayvan doğal yaşam alanlarına etki
*Sıcak hava dalgaları *Seller *Kasırgalar *Kuraklık *Böcek popülasyon ve saldırılarında artış *Yangınlar *Düzensiz depremler
*Deniz seviyelerinde yükselme ve karasal alan azalması *Kum fırtınaları
*Sıcaklık olarak enlemlerde kutup yönlerine doğru kaymalar *……. *Yiyecek kıtlığı *Yoksulluktaki artış *Göç *Sosyal huzursuzluklar *Kırsal alanlardaki yaşam seviyesinde düşüş *Salgın hastalıklar *…….
*Süt ve çiftlik hayvanlarında, kereste üretiminde, balık üretiminde, ulusal büyümede, yiyecek üretim ve stoklarında, finansal kaynak bulmada zorluk *Nehir ve kanalların denizciliğe olan katkılarından kayıp *Yeni ve ilave su kaynaklarının geliştirilmesinde pahalılık *Suyun taşınmasındaki pahalılık *Çiftçi gelirlerinde kayıplar *Eğlence iş alanlarında kayıplar *Enerjide kaynak azalması *Tarımsal üretimin direk bağlı olduğu endüstrilerde kayıplar *Üretimdeki düşüşe bağlı işsizlik *Hükümetlerin vergi gelirlerindeki kayıplar *……. Kaynak: Çağlar vd., 2008:17 1.1.3.1. Çevresel Etkileri
Çevre sorunları son 50 yıldır dünya gündeminin önemli sorunları arasında yer almaktadır. İlk zamanlarda bu sorunlar katı atık kaynaklı yerel kirlilik iken daha sonraları asit yağmurları olarak şekillenen bölgesel kirliliğe ve son dönemde küresel ısınma ile birlikte küresel kirlenmeye doğru büyüyerek ve etki alanını artırarak ilerlemektedir. Bu ilerleme sadece bölgesel değil küresel bir endişe unsurudur ve bütün olarak dünya toplumuna ve gelecek nesillere ağır maliyetler yüklemektedir (Aktan ve Vural, 2004).
Küresel ısınmanın en önemli çevresel etkilerinden birisi iklim kuşaklarında meydana gelen kaymadır. Küresel düzeyde artan sıcaklık etkisiyle oluşan ısınma, birbirleriyle ilişkili diğer iklim elemanlarında değişimlere neden olmaktadır. Bu değişimler; kuraklık, su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma, temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu, deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi, aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış, yağış miktarı ve
rejiminde değişiklikler, yangınlar gibi sorunların da kaynağını oluşturmaktadır (Karaman ve Gökalp, 2010:60).
Küresel ısınmanın devam etmesi durumunda, aşırı hava olayları (şiddetli fırtınalar, kuvvetli yağışlar ve fırtına kabarmaları) gibi meteorolojik, bu olaylara bağlı olarak oluşan taşkınlar ve seller gibi hidrolojik ve uzun süreli kuraklık olayları ve çölleşme süreçleri gibi klimatolojik kökenli doğal afetlerin şiddetinde, sıklığında ve etkinlik alanında önemli artışların olabileceği beklenmektedir (Türkeş vd., 2000:10). Ayrıca, değişen iklim şartlarına uyum sağlayamayan birçok bitki ve hayvan türünün yok olması da beklenen etkilerdendir.
Bangladeş, Maldiv Adaları, Pakistan ve Endonezya’da meydana gelen toprak kayıpları, bu etkilerin görülmeye başlandığının somut örnekleridir. Yine küresel ısınma sonucu, Pasifik Okyanusu’nda, Kribati bölgesinde bazı adalar okyanus suları altında kaybolmuştur (Küçükkılavuz, 2009:7). 1991 yılında Bangladeş’te meydana gelen “Adsız Siklon” 140.000 kişinin ölümüne, 1993 yılında Kuzey Amerika’da meydana gelen “Kış Fırtınası” 246 kişinin ölümüne, 1998 yılında Orta Amerika’da meydana gelen “Mitch Kasırgası” ise 10.000 kişinin ölümüne ve yüz binlercesinin evsiz kalmasına neden olmuştur. 2004 yılı boyunca Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde 1.727 kasırga olayı yaşanmıştır (Küçükkılavuz, 2009:41). Türkiye’de ise Tuz Gölü’nün kapladığı yaklaşık 260.000 hektarlık alan son 10-15 yılda yarı yarıya azalarak 130.000 hektar alana gerilemiş, Van Gölü’nün üç katı, en büyük tatlı su gölümüz olan Beyşehir Gölü’nün ise 25 katı büyüklüğünde sulak alan son kırk yılda yok olmuştur (Hekimoğlu ve Altındeğer, 2008:11-12).
1.1.3.2. Sosyal Etkileri
Küresel ısınma ve iklim değişikliği çevreyi etkilediği kadar o çevre üzerinde yaşayan insanları da etkilemektedir. Bu etkilerin en önemlilerinden birisi, iklimde yaşanan değişmeye bağlı olarak artan kuraklık ve düzensiz, şiddetli hava olayları neticesinde gıda üretim seviyesinde meydana gelen azalmadır. Bu azalma, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke insanlarının açlık sorunuyla karşı karşıya kalması anlamına gelmektedir. Gıda üretiminde meydana gelen azalmaya bağlı yetersiz beslenme, su kaynaklarının azalması ve kirlenmesi, ozon tabakasının incelmesi,
atmosferdeki gazların doğal oranlarının değişmesi, küresel sıcaklık artışı gibi etkenler insan sağlığını da etkilemekte, salgın hastalıklara zemin hazırlamaktadır.
Artan yoksulluk, açlık, susuzluk, hastalıklar gibi nedenlerle kendilerini çaresiz ve korumasız hissedecek bireylerde yaşanacak psikolojik sorunların sosyal yansımalarının doğuracağı kargaşa ve asayiş sorunu, ülke yönetimlerinin bu olumsuzluklara çözüm üretememesi gibi etkenlerin artması neticesinde kitlesel göçler, yiyecek ve su savaşlarının yaşanacağı da öngörülmektedir (Hekimoğlu ve Altındeğer, 2008:10-11).
1.1.3.3. Ekonomik Etkileri
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği dünya üzerinde yaşayan her canlıyı etkilediği gibi ekonomileri ve sektörleri de doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Ülkelerin sera gazı emisyonlarının etkileri ile mücadele için politikalar üretmeye başlamaları ekonomideki tüm sektörleri etkilemekte, uygulanan politikalar şirketlerin değerlerinde olumlu veya olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Örneğin uluslararası karbon ticaretinin 2025 yılında 50 ile 800 milyar Euro olabileceği tahmin edilmektedir (Dlugolecki ve Lafeld, 2005: 6). Bu durumda, ülkelerin emisyonların sınırlandırılması ve karbon ticaretinin uygulanmasına yönelik politik kararları bazı işletmelere kazanç, bazılarına ise maliyet olarak yansıyacaktır.
İklim değişikliği politikalarına en duyarlı sektörler ise çimento, havacılık, madencilik gibi enerji-yoğun sektörler, petrol, gaz, kömür ve elektrik şirketleri gibi enerji endüstrileri ve otomobil gibi enerji tüketen ürünler üreten sektörlerdir (Dlugolecki ve Lafeld, 2005: 6). İklim değişikliği, enerji-ilişkili sektörler dışında, tarım, ormancılık, balıkçılık, sağlık, sigorta, turizm, gayrimenkul gibi sektörleri de etkilemektedir (Alper ve Anbar, 2008:224).
Genel olarak küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin ekonomik etkilerinden bazıları ise şöyledir.
-Tarımsal üretimde azalış ve buna bağlı sektörlerde maliyet artışına bağlı pahalılık,
-Nehir ve kanalların deniz taşımacılığına olan katkısında azalma, -Hava kirliliğine bağlı olarak sağlık harcamalarında artış,
-Tarım ve diğer sektörlerdeki üretim düşüşüne bağlı işsizlik, -Hükümetlerin vergi gelirlerindeki kayıplar,
-Doğal afetlerin artışına bağlı olarak sigorta sektör gelirlerinde ciddi kayıplar, -Isıtma ve soğutma sektörü gelirlerinde artış,
-Karbon piyasalarındaki gelişime bağlı olarak karbon ticaretinde artış, -Karbon vergisi uygulanması durumunda gelir dağılımına olumlu katkı,
-Turizm, tarım, balıkçılık, orman endüstrisi ve ilişkili sektör gelirlerinde azalma ve ürün fiyat artışı
Küresel ısınmanın ekonomik etkilerine yönelik somut örnek olarak, 1998 yılında Kanada’da birkaç gün etkili olan buz fırtınasının sigorta sektöründe 1,44 milyar $ kayba neden olması gösterilebilir. Bu olay toplamda ise yaklaşık 6,4 milyar $ ekonomik kayıp ile Kanada tarihinin en pahalı afeti olarak değerlendirilmektedir (Türkeş vd., 2000:11; Lecomte vd., 1998:1-37). 2002 yılında Almanya’da yaşanan sel afetinin ekonomik bilânçosunun ise en az 25 milyar € tutarında olduğu ifade edilmektedir. 740 km devlet yolu ve 180 köprü şiddetli zarar görmüş, bazı kentler harabeye dönmüştür (Küçükkılavuz, 2009:40). 2005 yılında meydana gelen yaklaşık 400 afetin toplam maliyeti ise 225 milyar $ olup bunların sadece üçte biri sigortalıydı. Katrina Kasırgası 135 milyar $ ile en yüksek toplam hasara neden olurken, Wilma Kasırgası ise 20 milyar $’lık hasar meydana getirmiştir (Swiss Re, 2006:1).
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin gelişmiş ülkelerdeki etkileri maddi hasar ile daha az bir ölçüde işletme maliyetleri ve üretim kayıpları olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerdeki etkileri ise tarım, gıda, su, sağlık, enerji arzı, sosyal stres, altyapı ve turizm alanlarında hissedilecektir (UNEP, 2006:6). Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin çoğu iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha korunmasızdırlar (Kohler, 2002:3; Alper ve Anbar, 2008:231). Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerdeki endüstriyel ve hizmet faaliyetlerin aksaması, bu ülkelerde tarım sektörünün olumsuz etkilenmesi, tüm arz zincirini etkileyecektir. Örneğin, iklim değişikliğinin diğer ülkelerdeki olumsuz etkileri, enerjisinin %80’ini ve gıdanın %60’ını dışarıdan ithal eden Japonya’yı da etkileyecektir (UNEP, 2006:6; Alper ve Anbar, 2008:231).
Sanayileşmenin beraberinde getirdiği çevresel sorunlardan biri olan küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğine bir önlem alınmadığı takdirde tehdidin daha da artacağı ve sadece belli bölgelerin ekonomik birimlerini veya sektörlerini etkilemekle
kalmayıp, dünya çapında ciddi ekonomik sorunlara neden olabileceği
öngörülmektedir. Bu soruna çözüm bulunamazsa ülkeler açısından bedelinin ne olacağı veya önlenmesi için yapılması gerekenlerin ülkelere maliyetinin ne olacağının tespitinin zor ve karmaşık olduğu düşünüldüğünde yine ülkeler açısından kar zarar tespitinin yapılması da kolay olmayacaktır.
Ekonomi Profesörü Nicholas Stern İngiliz hükümeti için 2006 yılında hazırladığı 700 sayfalık raporunda, dünya küresel ısınma ile mücadele etmeye karar verir ve bu iş için bir bütçe ayrılısa, gerekli olan bütçenin dünya gayri safi milli hasılasının (GSYİH) yüzde 1’ine mal olacağını ortaya çıkarmıştır. Raporda küresel ısınma ile ilgili herhangi bir girişimde bulunulmaması durumunda ise uzun vadede GSYİH’da yüzde 20’ye yakın kayıplara yol açabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca acil eylemin kaçınılmaz olduğunun altını çizilerek acil tedbirlerin sağlayacağı yararların maliyetlerden daha fazla olduğunun gösterilebildiği ekonomik teşvik önerisinde bulunulmuştur (Açıkgöz, 2010:9). AB’nin yapmış olduğu çalışmalara göre ise önlem alınmazsa toplam küresel maliyetin bugünün değeriyle 74 trilyon € olabileceği yönündedir (Dlugolecki ve Lafeld, 2005: 5).
1.2. Küresel Isınma ve İşletmeler
İnsanoğlunun sürekli artan ihtiyaçlarından biride enerjidir. Çok farklı kullanım alanı olan enerjinin arzı çeşitli formlardaki doğal kaynaklardan sağlanmaktadır. Bu doğal kaynakların bazıları temiz enerji kaynakları olup (rüzgar, barajlar) sera gazı emisyonuna neden olmazken, fosil yakıtlar (kömür, petrol) gibi bazıları ise havaya büyük oranda sera gazı emisyonu yaymaktadır. Enerji talebi ise çeşitlilik göstermekte olup en önemlilerinden biri işletmelerdir. İşletmelerin üretimlerini gerçekleştirme noktasında vazgeçilmez bir maliyet unsuru olan ve sanayi devriminden bu yana sürekli artan enerji ihtiyacı, kolay bulunabilen ve ucuz fosil yakıtlardan sağlanmaktadır. Daha fazla enerji ihtiyacı için kullanılan daha fazla fosil yakıt ise karbon salınımlarının sürekli ve hızla artmasına neden olmuş, büyük bir kirlilik
problemini de beraberinde getirmiştir. Bu problem ise günümüzde küresel ısınma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tablo-3: 2011 Yılı Toplam Kaynaklara Göre Küresel Enerji Tüketimi
Yakıt türü 2011 (Pay %)
Petrol 40,8
Kömür 10,1
Doğalgaz 15,5
Elektrik 17,7
Biyolojik yakıt ve atıklar 12,5
Diğer 3,4
Kaynak: IEA, 2013:28
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere 2011 yılı dünya toplam enerji tüketiminin % 66,4’ü fosil yakıtlardan karşılanmıştır. Bu durum sera gazı miktarındaki artışın temel sebebi olarak gösterilebilir.
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 1751-2010 yılları arası toplam endüstriyel karbondioksit ve metan emisyonunun %63’ünü yani 914 milyar ton karbondioksiti 90 şirket üretmektedir. Bu 90 şirketin 7’si çimento üreticileri, diğerleri ise petrol, gaz ve kömür üreten enerji şirketleridir. Bu 90 şirketin 50’ si özel şirkettir; Chevron, Exxon, BP , and Royal Dutch Shell gibi petrol şirketleri ve British Coal Corp, Peabody Energy and BHP Billiton gibi kömür üretici şirketler. 31’i devlet şirketi; Suudi Arabistan’ da Saudi Aramco, Rusya’da Gazprom and Norveç’de Statoil gibi şirketler. 9 şirket ise Çin, Kuzey Kore ve Polanya gibi endüstrinin hükümetin elinde olduğu ağırlıklı olarak kömür üreticileri (Goldenberg, 2013).
Tablo-4: 2011 Yılı Yakıt Paylarına Göre Küresel CO2 Emisyonları Yakıt türü 2011 (Pay %) Kömür 44 Petrol 35,3 Doğalgaz 20,2 Diğer 0,5 Kaynak: IEA, 2013:44
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere 2011 yılı dünya yakıt tüketimi kaynaklı CO2 emisyonlarının yakıtlara göre oranları yer almaktadır ve en büyük payı
içeriğindeki karbon yoğunluğu en fazla olan kömür oluşturmaktadır.
2010 yılı sektörlere göre küresel emisyon salınımları aşağıdaki şekildeki gibidir ve toplam salınan emisyonun %76’sı CO2, %16’sı CH4, %6’sı N2O ve %2’si
ise F gazlarıdır (UNEP, 2012:11).
Şekil-2: 2010 Yılı Sektörlere Göre Küresel Sera Gazı Emisyon Payları
Kaynak: UNEP, 2012:11
Aşağıdaki tabloda ise enerji üretimi ve endüstriyel işlemler sürecinde sera gazı emisyonuna neden olan kaynaklar yer almaktadır.
Tablo-5: Üretim Sürecine Göre Sera Gazı Salınım Kaynakları
E
n
e
r
ji
a)Yakıt tüketimiEnerji endüstrileri (Termik santraller, petrol rafinerileri, enerji hammaddesi (kömür, gaz) üretim tesisleri)
İmalat ve inşaat endüstrilerinde enerji amaçlı yakıt tüketimi (Demir-çelik, kimya, kağıt, gıda ve diğer sektörler)
Ulaştırma (Sivil havacılık, kara, deniz ve demiryolu taşımacılığı) Diğer (İşyerlerinde ısınma amaçlı yakıt tüketimi)
b)Yakıtlardan Kaynaklanan Kaçaklar Kömür madenciliğinden kaynaklanan salımlar
Petrol ve doğal gaz taşımacılığı
E
n
d
ü
st
r
iye
l
iş
le
m
le
r
Mineral ürünler (Çimento, kireç, soda) üretimi
Kimyasal ürünler (Amonyak, nitrik asit, karpit) üretimi Metal ürünler (Demir-çelik, demir alaşımı, alüminyum) üretimi Diğer (Gıda , kağıt)
Halokarbon ve SF6 üretimi
Kaynak: TTGV, t.y.:9
Küresel ısınma sorununa atmosferde bulunan sera gazlarının doğal seviyelerinden daha yüksek seviyelerde olması neden olmaktaysa, önlenebilmesi için de atmosfere sera gazı salınımının azaltılması gerekmektedir şeklinde basit bir cevap bulunabilir. Bu çözüm teorik olarak kabul edilse de pratikte uygulanması pek kolay olmamaktadır.
İşletmelerin neden olduğu emisyonlar büyük oranda enerji ihtiyaçlarının karşılanması sürecinde ve endüstriyel üretim aşamasında gerçekleşmektedir. Enerjiyi sağlamak için ise ucuz, kolay bulunabilen yüksek karbon içerikli fosil yakıtlar tercih edilmektedir. Bu durumda emisyonların azaltılması için üreticiler ya temiz enerji kaynaklarına yatırım yaparak üretim maliyetlerini yükseltecekler ya da emisyonlarını azaltmaları için üretim seviyelerini düşürmeleri gerekecektir. Fakat burada istenen, işletmelerin üretim seviyelerini düşürmeden sera gazı emisyonlarının aşağıya çekilmesidir.
Stern, bu soruna anlamlı ve küresel ölçekte bir yanıtın üretilebilmesi için üç politik yol önermektedir:
2-Düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanımının desteklenmesini içeren politikalar,
3-Enerji verimliliğini sınırlayan engellerin ortadan kaldırılması ve toplumların iklim değişikliğine nasıl yanıt üretebilecekleri konusunda eğitilmesi (Stern, 2006;viii Yılmaz ve Yılmaz, 2011:117-137).
İşletme kaynaklı emisyonlar genellikle üretim faaliyetleri ile ilgili olarak, ya sürecin kendisinden ya da üretim faaliyeti sırasında kullanılan enerjiler nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Örneğin hammaddeler kimyasal işlemlerden geçerek değişik şekillere girmektedir. Bu dönüşüm karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazot
monoksit (N2O) gibi sera gazlarının salınımına neden olmaktadır (Karaalp, 2008:
296).
Türkiye’nin sera gazı emisyonları değişimi incelendiğinde 1990 ile 2008 yılları arasında %96 artışla 187 Mton CO2 eşdeğerinden 366,5 Mton CO2 eşdeğerine
yükseldiği görülmektedir. Sanayi sektörü tarafından prosesler nedeni ile atmosfere atılan sera gazı emisyonları aynı dönemde %93 artışla 15,4 Mton CO2 eşdeğerinden
29,8 Mton CO2 eşdeğerine yükselmiştir (Ünlü, 2010:7).
Şekil-3: 2008 Yılı Sanayi Sektörü Emisyonu
Toplam Sera Gazı Emisyonu 366,5 Mton CO2 Eşdeğeri Atık 9% Sanayide Yakıt Kullanımı 21% Sanayide Elektrik Kullanımı 12% Sanayide Proses Kaynaklı 8% Tarımsal Faaliyetler 7% Diğer Enerji 43%
Proses Kaynaklı Toplam Emisyon 29,8 Mton CO2 Eşdeğeri F Gazları 12% Kireç Üretimi 10% Çimento Üretimi 78% Diğer 0% Kaynak: Ünlü, 2010:9
Sanayideki proses kaynaklı CO2 emisyonların %90’lık kısmı çimento
prosesleri de diğer kaynaklardır. Çimento sektöründen kaynaklanan emisyon miktarları uygun hammadde kullanımı ile dünya ortalamasının altında gerçekleşmektedir. CH4 gazı ise şeker ve gıda sektöründen kaynaklanmaktadır. F
gazları arasından SF6 ise elektromekanik sektöründe üretilen cihazlarda, yalıtım
amaçlı ve yangın söndürme gazı olarak kullanılmaktadır. Diğer F gazları ise beyaz eşya sektöründe üretilen soğutma ve klima cihazları ile iklimlendirme sistemlerinde ve araç klimalarında kullanılmaktadır (Ünlü, 2010:8).
TÜİK tarafından yayınlanan 2008 yılı sera gazı emisyon envanterine göre enerji sektörü sera gazı emisyon toplamı 277,71 Mton CO2 eşdeğerindedir. Sanayi
sektörü, faaliyetleri ile bu toplam içerisinde “sanayide enerji tüketimi faslı” altında yaklaşık 76,9 Mton CO2 eş değeri ile birlikte, elektrik üretiminden son kullanıcı
nedeni ile yaklaşık 45,1 Mton CO2 eş değeri olmak üzere toplam 122 Mton CO2
eşdeğeri civarında, proseslerden kaynaklı 29,8 Mton CO2 eş değeri olmak üzere sera
gazı emisyonu kaynağı olarak yer almaktadır. Sonuç olarak, sanayi sektörünün faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonları yaklaşık 151,8 Mton CO2 eş
değeri ile toplam sera gazı emisyonunun ortalama %41,4’ünü oluşturmaktadır (Ünlü 2010:8).
Şekil-4: 2008 Yılı Sanayi Sektörü Sera Gazı Emisyonları
122 Mton CO2 Eşdeğeri 29,8 Mton CO2 Eşdeğeri
Kaynak: Ünlü, 2010:8
Türkiye’de sanayi sektörünün iklim değişikliği ile ilgili politikaları, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynakları, teknoloji ve sürdürülebilir kalkınma alanları ile ilgilidir. Sanayi sektöründe iklim değişikliği çalışmaları bu alanlarda iki başlık altında yürütülmektedir.
Sanayi Emisyonları
Enerji Kullanımından Kaynaklanan Emisyonlar
1-Sanayi proseslerinde enerjinin etkin kullanımı ve dolayısıyla sera gazı azaltım hedefini amaçlayan Enerji Verimliliği Çalışmaları
2-Sanayinin yapısının, yüksek sera gazı emisyonuna neden olan teknolojilerden temiz teknolojilere geçişin hedeflendiği Düşük Karbon Ekonomisi Çalışmaları (Ünlü, 2010:18).
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde ele alınan iklim değişikliği yakın gelecekten itibaren yoğun ve değişik şekillerde işletmelerin rekabet durumuna da etki edecektir. İnsan kaynaklı sera gazlarının aşırı salınımından kaynaklanan ve en önemli küresel sorunlardan birisi olan iklim değişikliğinde, söz konusu sera gazları
emisyonlarının azaltımı, sürdürülebilir kalkınmanın ve rekabetin
gerçekleştirilmesinde önemli bir etkendir (Kurnaz ve Kayık, 2008:2). Ayrıca şirket yöneticileri ve yatırımcılar şirketin rekabet gücü, kârlılık ve bireysel gelişim projeleri üzerinde iklim değişikliğinin etkilerini değerlendirmeye başladıklarından, bu durum işletme planlamasının da önemli bir unsuru olmaya başlamıştır (Scott vd., 2006: 395). Zira sektörlerin hava şartlarından etkilenmeleri enerjide %56, tarımda %13, perakendecilikte %9, inşaatta %7, taşımacılıkta %4 ve diğer sektörlerde %11 oranlarındadır (Weather Risk Management Association, 2004: 13). İşletmeler sadece küresel ısınmanın doğrudan ve fiziksel etkileriyle değil, dolaylı etkileriyle de ilgilenmektedirler. Örneğin; gıda üretim kalıplarının değişmesi, hastalıkların artması, tüketici tercihlerinin değişmesi vb. (Özdemir, 2008:145).
Sonuç olarak bu nedenlerden dolayı da küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği işletmelerin risk veya fırsat olarak önlerine çıkmakta ve planlamalarına önemli ölçüde etki etmektedir. İklim değişikliğinin muhtemel sonuçlarını doğru değerlendirip finansal planlarında ve rekabet stratejilerinde bu sonuçlara yer verenler risk profillerini belirlemede daha etkin davranmış olacaklardır.
1.3. Küresel Isınmayı Önleme Süreci
Atmosferdeki CO2 birikiminin değişmesine bağlı olarak ikliminin değişebilme
olasılığı, ilk kez 1896 yılında Nobel ödülü sahibi İsveçli S. Arrhenius (1896) tarafından öngörülmüştür (Türkeş, 2001:1). Küresel ısınma ve çevre sorunları konusundaki uluslararası alandaki hassasiyetin kendini önemli olarak hissettirdiği ilk
konferans ise 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleştirilen İnsan Çevresi Konferansı’dır (Demir, 2009:20).
Ancak, atmosferde artan sera gazlarının yol açabileceği olumsuzluklar konusundaki uluslararası ilk ciddi adımın atılması için 1979 yılına kadar beklenilmiştir. Dünya Meteoroloji Örgütü‘nün (WMO) öncülüğünde 1979 yılında düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansı'nda durumun önemi dünya ülkelerinin dikkatine sunulmuştur (Türkeş, 2001:1).
Şekil-5: Küresel Isınmayla Mücadelede Uluslararası Süreç
Kaynak: Arıkan, 2007:11
1.3.1. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
İklim değişikliğine önlem alınması konusunda uluslararası düzeyde ilk ve en önemli ciddi girişim 1992 yılında Rio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme gelen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’nin imzaya açılmasıdır. Fakat sözleşme ancak 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi bugüne kadar aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 195 ülke ve Avrupa Birliği (AB) imzalamıştır. Türkiye Sözleşmeye 2004 yılında katılmıştır.
Bu sözleşmenin amacı sera gazı emisyonlarını iklim sistemini etkilemeyecek bir seviyede tutmaktır. Sözleşme taraf ülkeleri sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin
ormanlar, okyanuslar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sera gazı emisyonlarının azaltılması için, ülkelerin kalkınma önceliklerini ve özel koşullarını göz önüne alarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” yüklemiştir. Bu ilke daha çok emisyona neden olan ülkenin daha fazla sorumluluk alması düşüncesine dayanmaktadır (DB, t.y.).
Küresel ısınma sorununun çözümüne ilişkin bir milat olarak kabul edilen BMİDÇS ile taraf ülkeler sera gazı emisyonlarının azaltılması için çeşitli sorumluluklar ve yükümlülükler almışlardır. Bu yükümlülükler ülkeleri farklı üç gruba ayırmıştır.
1- Ek–I Ülkeleri: Bu grupta yer alan ülkeler, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak, sera gazı yutaklarını korumak ve geliştirmek, ayrıca, iklim değişikliğini önlemek için aldıkları önlemleri ve izledikleri politikaları bildirmek ve mevcut sera gazı emisyonlarını ve emisyonlarla ilgili verileri iletmekle yükümlüdürler. Bu grup iki ülke kümesinden oluşmaktadır. Birinci kümede 1992 yılı itibarıyla OECD üyesi olan ülkeler (bunların içinde Türkiye de vardır) ve AB, ikinci kümede ise Pazar Ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler yer almaktadır. Bu grupta toplam 42 ülke ve AB bulunmaktadır.
2- Ek–II Ülkeleri: Bu gruptaki ülkeler, birinci grupta üstlendikleri yükümlülüklere ilaveten çevreye uyumlu teknolojilerin özellikle gelişmekte olan taraf ülkelere aktarılması veya bu teknolojilere erişimin teşvik edilmesi, kolaylaştırılması ve finanse edilmesi hususlarında her türlü adımı atmakla sorumlu tutulmuşlardır. Bu grupta 23 ülke ve AB yer almaktadır.
3- Ek Dışı Ülkeler: Bu ülkeler, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir yükümlülük altına alınmamaktadırlar. Bu grupta 153 ülke bulunmaktadır (DB, t.y.).
Şekil-6: BMİDÇS’ne Taraf Ülkeler ve Yükümlülükleri
*PEGSÜ: Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecindeki Ülkeler
2001 yılında Türkiye’nin Sözleşme’nin 7. Taraflar Konferansı’nda Ek–II’den çıkarılması kararlaştırılmış, diğer Ek–I ülkelerinden farklı bir konumda olduğunun tanınması yönünde çağrıda bulunulmuştur. Ülkemiz halen Sözleşme’nin Ek-I listesinde yer almaktadır. 2010 yılında Meksika’nın Cancun şehrinde düzenlenen 16. Taraflar Konferansı’nda ise Türkiye’nin diğer Ek-I ülkelerinden farklı bir konumda bulunduğu ve özel koşullarının mevcut olduğu BMİDÇS’ye taraf ülkelerce tanınmış, ayrıca, finansman ve teknoloji transferi sağlama yükümlülüğümüz bulunmadığı teyid edilmiş ve ülkemizin finansman, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi imkânlarından yararlanması hususunun gelecek toplantılarda değerlendirileceği kaydedilmiştir (DB, t.y.).
Sonuç olarak, bu sözleşme ile sera gazı emisyonlarının azaltılması için bir başarı sağlanmış olsa da yasal bir bağlayıcılığı olmaması sebebiyle yeterli düzeyde emisyon azaltımı gerçekleştirilememiştir.
1.3.2. Kyoto Protokolü
BMİDÇS’nin yasal bağlayıcılığı olmadığından dolayı bağlayıcı olan bir protokole ihtiyaç daha belirgin hale gelmiş ve gelişmiş ülkeler için zamana bağlı sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü getiren Kyoto Protokolü 1997 yılında
BMİDÇS’NE TARAF ÜLKELER VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
EK-I ÜLKELERİ
Ülkeler: 1992 yılı OECD(Türkiye’de dahil) +AB+ PEGSÜ*=42 ülke Yükümlülükleri: Sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak
EK-II ÜLKELERİ
Ülkeler: 1992 yılı OECD(Türkiye hariç)+AB =23 ülke
Yükümlülükleri: Ek-1 deki yükümlülüklerine ilaveten emisyon azaltımında gelişmekte olan ülkelere teknolojik ve finansal destek
EK-I DIŞI ÜLKELER
Ülkeler: Ek-1 dışı diğer ülkeler = 153 ülke Yükümlülükleri: Yok
hazırlanmıştır ve 1998 yılında imzaya açılmıştır. Fakat protokolün yürürlüğe girebilmesi, onaylayan ülkelerin 1990 yılındaki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun %55'ini bulması şartı nedeniyle 5 yıl gecikmeli olarak Rusya’nın katılımıyla 2005 yılında gerçekleşebilmiştir. Türkiye protokole 2009 yılında taraf olmuştur. Protokole 192 ülke ve AB taraftır.
Protokol ile gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını, 2008-2012 yılları arasını kapsayan birinci taahhüt döneminde 1990 yılı seviyelerinin en az %5 altına indirmeleri öngörülmekteydi. Bu sebeple taraf ülkelere sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü getirildi. Başka bir ifadeyle ülkelerin sera gazı emisyonları belirli limitlerle sınırlandırıldı.
Protokol, 28 maddelik hükümlere ilave olarak iki ek liste içermektedir. Ek listeler, sınırlanan sera gazlarını ve bu gazların kaynaklandığı sektörlerden oluşan Ek-A listesi ile ülke bazında 1990 yılına oranla sayısal emisyon azaltım hedeflerinin yer aldığı Ek-B listesinden meydana gelmektedir (OGM, 2012). Ek-B listesinde BMİDÇS Ek-I ülkeleri (Türkiye hariç) bulunmaktadır ve bu ülkelerin sayısal emisyon azaltım yükümlülükleri vardır. Protokol’e taraf olan, EK-B dışındaki diğer ülkeler, Ek-dışı ülkeler olarak adlandırılmakta olup, bunların sera gazı salım azaltımı konusunda sayısal yükümlülükleri bulunmamaktadır.
Türkiye, KP’nin müzakereleri sırasında BMİDÇS’ye taraf olmadığı için Protokol’ün müzakerelerine katılamamış, dolayısıyla, Sözleşme’nin Ek-I’inde yer almasına rağmen, Protokol’ün Ek-B listesine girmemiştir. Dolayısıyla, birinci
taahhüt döneminde sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ve azaltım
yükümlülüğümüz bulunmamaktaydı. 2012 yılı sonuna kadar KP kapsamındaki sorumluluklarımız, esas itibarıyla, tüm taraflar için geçerli olan KP’nin 10. maddesi ile sınırlı kalmıştır (DB, t.y.). Türkiye 2013-2020 yılları arasını kapsayan ikinci taahhüt dönemi için ise birinci yükümlülük dönemine benzer şekilde, henüz bir salım azaltım yükümlülüğü belirtmemiştir.
Bugün itibariyle 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci taahhüt dönemi sona ermiş olup, 2013 -2020 yıllarını kapsayan ikinci taahhüt dönemi taraflar tarafından Katar’da yapılan müzakereler sonucu kabul edilerek Kyoto protokolünün geçerliliği 2020 yılına kadar uzatılmış oldu. Fakat Japonya, Kanada, Rusya ve Yeni Zelanda ikinci yükümlülük döneminde yer almayacağını belirtirmişlerdir. Kyoto Protokolü