İ L G İ N Ç YAYIN ÖZETLERİ
O The Am erican Journal of Clinical Nutrition cilt : 29, 1976
• T otal paranteral Beslenmede Çinko ve Bakır Düzeyleri. Fle m ing, C. R., H odges, R. E. and Hurley, L. S. sa yfa : 70
® G ünlük Proteini Bir Öğünde Alan Çocuklarda Büyüme ve Nit r o je n Birikim i. Maclean, W. C. and Graham G. sayfa : 78 ® M eksikalI — Am erikan Kökenli Çocuklarda Laktoz Malabsorb-
siyonu. W otek i, C. H., Weser, E. and Young, E. A. sayfa : 19
® M alnutrisyonda Fonksiyonel Büyüme Geriliğinin Önemi. Reddy,
V., Jagadeeson, V. Ragharamulu, N., Bhaskaram, C. and Sriken- tia, S. C. sayfa : 3
• D em irce Zenginleştirm e Yönünden Şeker Layrisse, M., Mar- tinez — T orres, C., Renzi, M., Velez, R. and Gonzalez, M. say fa : 8
® A V itam ini Yetersizliğinin Önlenmesinde Yüksek Dozda Veri len V itam in in Etkisi. Sinlıa, D. P. and Bang, F. B. sa y fa : 110 • İn san Sütünün Bakır, Demir ve Çinko Değerleri. Picciano,
M. F. and G uthrie, H. A. sayfa : 242.
• P rotein G ereksinm esine Enerji Alınımının Etkisi. Garza C., S crim sh aw , N. S. and Y oung V. R. sa y fa : 280
T otal Paranteral Beslenm ede (TPN ) Çinko ve Bakır Düzeyleri A m erik a ’da total paranteral beslenm e solüsyonları elektrolit ler, m a k roelem en tler, vitam inler, glikoz ve yapay amino asitler, p rotein hidrolizatları içerm ektedir. Bu solüsyonlara eser element ler, elzem yağ asitleri dem ir ve E vitamini eklenmemiştir. Bu so lüsyonu alan bazı hastalarda bakır yetersizliği ve seram, çinko düzeyleri dü şü k olarak bulunm uştur. Bakır ve çinko yetersizliğinin klinik bulgu ların ı ve başlangıç zamanını tayin edebilmek için bu
178 İL G İN Ç Y A Y I N Ö Z E T L E R İ
çalışma yapılmıştır. Hastahanede yatan ve 3 — 13 h a fta TPN ya pılan 8 hastanın serum Zn ve Cu düzeyi haftalık o la ra k ölçü lm ü ş tür. Serum bakır ve çinko değerleri dü şü k ola ra k bulunm uştur. TPN yapılan ameliyat sonrası hastalarda Cu ve Z n yetersizliği
iyileşmekte olan yaraya olum suz b ir etki ya p a b ilm ek ted ir.
Total Proteini 1 Öğünde Alan Ç ocu k larda B ü yü m e ve N itrojen Birimi
Dünyadaki yiyecek yardım ı p rogram ların ın m o rta lite ve m or- biditenin azalmasında ve büyüm eyi tem in etm ed ek i g erçek yarar ları çok azdır. Bunun bir nedeni haftanın 5 gü n ü n d e yalnız bir öğünde yiyecek sağlanmış olm asıdır. P rotein k ritik b ir b e sin öğe si olarak günlük enerji ve protein gereksinm esinin u/u 40 ını temin edecek şekilde sağlanmaktadır. M aln ü trisyon lu olu p ta , iyileşm e dönemine girmiş olan 6 çocu k üzerinde ya pıla n b u ça lışm a da , ço cuklar 2 ay süre ile bu şekilde düzenLenmiş b ir d iyetle b eslen m iş lerdir. Bu çocukların 4’ünde b o y uzunluğunda ö n em li b ir iyileş me olmuş 2’si aynı kalmıştır. Sonuçlara gö re k a lo ri dağılım ı dikkate alınmaksızın günlük protein gerek sin m esin in hap şeklin de bir defada temin edilmesi ile çocu k la rd a uzun b ir zam an sü resinde uygun nitrojen dengesi ve büyüm e olu ştu ru la b ilm ek ted ir. Okullarda bu şekilde uygulanan beslenm e p ro g ra m ın ın p ra tik bir
önemi olabilir.
MeksikalI— Amerikan Kökenli Ç ocuklarda L a ktoz M a la b sorb si- yonu
Toplumlarda birçok grupta intestinal laktaz yetersizliğine bağlı laktoz absorbsiyon bozukluğu yaygındır. B u ça lışm a süt için de değişik besin alan 2 — 24 yaşları arasm da ola n 282 MeksikalI Amerikan (M.A.) ve 51 Anglo— Am erikan (A .A .) ç o c u k la r d a laktoz toleransını karşılaştırmak için yapılm ıştır. H e rb ir ç o c u k için b ir laktoz tolerans testi yapılmış ve 25 saatlik b ir d iyet h ik ayesi alın mıştır. Laktoz yüklenmesini takiben 24 saatlik d ö n e m d e gastro intestinal semptomlar dikkatle kaydedilm iştir. L a k toz M a la b sorb si- yonu sıklığı M.A çocuklarda °/o 37, A.A ço cu k la rd a % 8 b u lu n m u ş tur. Belirtiler yaşla artış gösterm ektedir. H er iki etnik gru p için de bütün yaş gruplarında ortalama protein tüketim i a lın m ası ön erilen miktarın üstünde olmaktadır. Ortalama A vitam ini, k a lsiy u m ve enerji tüketimi M.A çocuklarda önerilerin altında olm u ştu r. L aktoz intoleransı gösteren ve göstermeyenler arasında orta la m a A vita mini, kalsiyum ve enerji tüketimi açısından b ir ayrılık y o k tu r,
fa-B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 179
kat A.A ç o cu k la r M .A çocu k la rd a n daha fazla süt tüketmektedirler. M.A ço cu k la rd a n lak tozu kullanabilenlerin % 15 inin, kullanama yanların '' o 23 ü n d e süt içim ini takiben birtakım semptomlar kayde dilm iştir. M .A ço cu k la rd a laktoz intoleransı sıklığının önemli dere cede yüksek old u ğu görü lm ü ştü r. B u da Meksika — Amerika kö kenlerinin p rim e r la k oz intoleransı sorununun, dünyanın pekçok yerindeki insanlarla başlam akta olduğu fikrini vermektedir.
M alnütrisyonda F on ksiyon el Büyüme Geriliğinin Önemi H in d ista n ’da, P rotein — K alori Malnutrisyonu olan çocuklarda enfeksiyonlara karşı d iren ç konusunda incelemeler yapılmıştır. Ağılığı H in distan T ıb b i Araştırm a Konseyi’nin saptadığı standart ların °/o 8 0 altında olan çocu klarda fagozitik fonksiyon bozuk ola rak bu lu n m u ştu r. Ağırlığı b u standartların % 7 0 altında olan ço cukların h ü creler arası im m ün cevabında değişiklik olmuştur. Pro tein — K a lo ri — M alnutrisyonu olan çocuklarda tetanoz ve difteri toksinlerine karşı cevap norm alken; T ifo antijenine karşı antikor teşekkülünde b o z u lm a görülm üştür. Böylece ağırlığı bu standart
ların °/o 8 0 altında ola n çocuklar enfeksiyon riskini yükselten fon ksiyon el b ir duyarlık içinde olmaktadırlar. İleride sorunların çözü m ü için alınacak ön lem eyleminde öncelikle bu grup çocuk lara ön celik verilm elid ir.
D em irce Z enginleştirm e Yönünden Şeker
B uğday unu , m ısır ve süt gibi yiyeceklerde bulunan emilimi engelleyici m a d d eler; Fe tuzlarının dengesine ve Fe’ce zenginleştir m enin dozu n a ba ğlı olm aksızın Fe yönünden zenginleştirilmiş yi yecek lerdek i Fe em ilim ini ayrı oranda etkilemektedir. Et, balık ve m eyvelerin yen m esini takiben absorbsiyon artmaktadır. Bu ger çekler : b eslen m esi genellikle sebzeye dayalı toplumlarda Fe eksik liği anem isini ön lem ed e zenginleştirmenin önem ve değeri konusun da şüphe uyandırm aktadır. Bu çalışmalar bu konuda şekerin daha avantajlı old u ğ u n u gösterm iştir. Fe ile zenginleştirilmiş şekerin ço k sayıdaki e k o n o m ik düzeyi düşük çok miktarda içecek tüketen, gelişm ekte olan ülkelerdeki gruplarca kullanabilme olasılığı var
dır. Bu p ro g ra m b ü tü n şeker tüketicileri için önerilebilir.
A V itam ini Yetersizliğinin Önlenmesinde Yüksek Dozda Verilen Vitaminin Etkisi
Batı Bengaldeki b ir k öyde çocuklarda A vitamini yetersizliği belirtilerinin görü lü ş sıklığında mevsimsel değişmeler gözlenmiş
180 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ tir. Bu durum 18 aylık bir çalışma sonucu saptanm ıştır. H er dört
ayda 1.200.000 I.U. A vitamini verilerek gece k örlü ğü ve b ito t lekesi gelişimi çocukların istatistiki olarak önem li sayılan çoğunluğunda tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu sorunla m ü cadele için yüksek dozdaki A vitamininin 4 aylık aralıklarla verilm esinin yararlı ola
cağı saptanmıştır. Bu çalışmalar ayrıca b itot lekelerinin kom pleks etiyolojisi konusunda bir takım yeni delillerle ortaya çıkm ıştır. Çünkü birbirini izleyen 6 günlük A vitamini d oza jın a ilaveten yük sek dozda A vitamini verilmesi bu kim selerde bu lekelerin tümüyle ortadan kalkmasını sağlayamamıştır.
İnsan Sütünün Bakır, Demir ve Çinko Değerleri
Bu yazıda, insan sütünde bulunan bakır, dem ir ve çin k o m ik tarlarım tayin için yapılan araştırma anlatılm aktadır. Em zikliliğin 6. ve 12. haftası arasında olan 50 kadının sütü aralıklarla analize edilmiştir. Sütler en çok yağ içeriği yönünden değişiklik gösterm iş tir. Sütlerin protein değeri 100 mİ. de 0.76 gm la 2.04 gm arasında değişiklik göstermiştir. Aynı insanın sütünün p ro te in değerinde değişik zamanlara göre fazla bir ayrıcalık görü lm em iştir. Sütlerin bakır değerler imililitre 0.09 m cg’la 0.63 m cg arasında değişiklik göstermiştir. Demir miktarınmda 0.1 ile 1.6 m c g /m l arasm da de ğiştiği bulunmuştur. Bireyler arasındaki ayrıcalık yanında belirli günlerde salgılanan sütlerde geniş ayrıcalıklar o ld u ğ u saptanm ış
tır. Çinko değerleri ise 0.14 ile 3.95 m c g /m l arasm da d eğişm ekte dir. Bireyler arasmda görülen bu ayrıcalık aynı b ireyin em ziklilik süresinin değişik dönemlerinde fazla görü lm em iştir. S ü tü n bakır ve çinko değerleri sabahları yüksek, dem ir değeri ise düşük b u lunmuştur. Yaşlı kadınların sütlerinin dem ir değeri gen ç kadının- kine göre düşük, bakır ve çinko değerleri ise yü ksek bulu nm uştur. Ek mineral ve vitamin alan kadınların sütlerinin m ineral değer lerinde bir yükselme olmamıştır. H esaplam alara gö re 3 aydan kü çük yalnız anne sütü ile beslenen bebekler ortalam a günlük kg b a şına 0.35 mg çinko ve 0.05 m g dem ir ve aynı m iktar b a k ır alm ak tadırlar.
Protein Gereksinmesine Enerji Alım m ının E tkisi
Genellikle protein gereksinmesini tayinde en erji a lım m m a faz la dikkat edilmemektedir. Bu çalışm ada F A O /W H O nu n önerdiği şekilde 4 genç erkek günlük kg başm a 0.57 gm p ro te in ve değişik düzeylerde enerji içeren diyetlerle beslenm işlerdir. A raştırm a ve rilerine göre bu düzeyde protein alan kim selerin en erji alm ım
ları-B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 181
nın yü ksek olm ası gerekm ektedir. Günlük enerji harcanması dü zeyinden o/o 15 — 20 daha yüksek enerji alındığı zaman yumurta
p rotein in kullanılm ası kg başm a her kalori için 2 ile 4.5 ünite art m ıştır.
O Journal o f the American Dietetic Assodation cilt : 68, 1976 • P rotein G ereksinm esi ve Amerikan Diyetinin Düzeltilmesi Olası
lığı. H egsted, M.D. sayfa : 317
• Prader — W illi Sendrom unun Diyet Tedavisi. Sharron, C.S., H ine, S. ve G orm ican, A. sayfa : 330
® Tahıllardaki Y ağ Asitlerinin Ayrıntılı Olarak Değerlendirilmesi. W eihrau ch, J. L., Km sella, J.E. and Watt. B.K. sa y fa : 335 • Bazı B esinlerin Çinko Değerleri. Freeland, J. H. ve Cousins, R.J.
sayfa : 526.
P rotein G ereksinm esi ve Amerikan Diyetinin Düzeltilme O lasılığı
B u yazıda, p rotein gereksinmesi, protein ve enerji yetersizliği ilişkileri ve A m erikan diyetinin değiştirilmesine gerek olup olma dığı üzerinde durulm aktadır. İlk önceleri çocuklardaki malnutris yon u n p rotein yetersizliğine bağlı olduğu düşünülerek bütün uğraşı diyetin p rotein değerini yükseltmeye yönelmiştir. Proteinin malnut- risyon etiy olojisin d ek i rolü üzerinde tartışmalar yoğunlaşmaktadır. M alnutrisyonun çocu klard a görülmesine neden olarak çocukların p rotein gereksinm esinin daha yüksek oluşu gösterilmiştir. Yaşa m ın ilk aylarında anne sütü bebeğin gereksinmesini karşılamak tadır. B una göre çocu ğ u n bu aylarda kg başına 2 gm kadar protein
gereksin m esi va rd ır ve anne sütü bunu karşılamaktadır. Yaşla birlikte kg başın a p rotein gereksinmesi azalmakta yetişkinlikte 0,5 gm a düşm ektedir. Ç ocuk için en iyi besin olan anne sütü dü şük protein li b ir besindir. Anne sütündeki toplam enerjinin ancak
% 6— 7 si p rotein den gelmektedir. Tahıllardan protein kon-
satrasyonu daha yüksektir. Bu da gösteriyorki bebek vücut ağırlığının b irim i başına ço k fazla enerjiye gerek duymaktadır. B öylece en erjisin i karşılayan diyet, protein gereksinmesinide kar şılam aktadır. M alnutrisyonunun yaygın olduğu bölgelerde genel likle en e rji alm ım ıda düşüktür. İnsanın protein gereksinmesinin tayininde en erji gereksinm esinin yeterli şekilde karşılanması esas alınm aktadır. P rotein yetersizliğinin oluşması her zaman, her gün kullanılan diyetin protein konsantrasyonu ile ilişkisi olmayabilir
182 İL G İN Ç Y A Y I N Ö Z E T L E R İ ve diyetin protein konsantrasyonunu arttırm akla her zam an protein yetersizliği önlenemeyebilir. Genellikle k u va şiork oru n protein yetersizliği, marasmusun ise protein en erji yetersizliğinde oluştuğu söylenir. Hayvan deneyleri bu dizgilem enin d o ğ ru olm adığın ı gös
termektedir. Protein alınımı sınırlı olduğu zam an en erji alınımını sınırlamak protein yetersizliğine yol açm aktadır. K alp — damar, diabet ve barsak hastalıklarından korunm ak için A m erikan diyeti nin değiştirilmesinin yarar sağlayıp sağlayam ayacağı bilinm em ek tedir.
Pradar — Willi Sendromunun Diyet Tedavisi
Hipotoni, hipogonadizm, şişm anlık ve m ental gerilikle belir lenen bu hastalık ilk olarak 1956 yılında tanım lanm ıştır. Şim diye kadar 125 olgu rapor edilmiştir. Bu çocu k la rd a k i şişm anlığın, za yıflama diyetleri, eksersiz ve iştah kesici ilaçlarla tedavisinde ba şarıya ulaşılmamıştır. Bunun en önem li nedeni fazla yem e davranı şıdır. Bu araştırmada Yaşları 3.5 ile 10.5 arasında değişen 8 Pradar—Willi çocuk üzerinde değişik diyetlerin etkisi incelenm iştir. Çocukların ailelerine düşük kalorili 4 seçm eli diyet verilm iştir.
a. Protein, yağ ve karbonhidratı dengeli,
d. Yüksek proteinli, yüksek yağlı, düşük karbonhidrat-c. Ketojenik diyet,
d. Yüksek proteinli yüksek yağlı düşük k arbon h id rat
lı diyet.
Aileler genellikle birinci diyetin u ygu lan abilir ol
duğunu belirtmişlerdir. Çocukların diyet uygu ladığı sürece
yedikleri her şey kaydedilmiş ve vücut ölçü leri alınm ıştır. Vücut ağırlığındaki değişmede çocuklar arasında geniş ayrıcalık lar g ö mülmüştür. Bu çocukların enerji gereksinm eleri genellikle norm al çocuklardan azdır. Zayıflama hastalıksız şişm anlardan daha yavaş olmaktadır. Halen bu tip çocuklara çok düşük k arb on h id ra tlı, yağı ve proteini yüksek diyet önerilm ektedir. Diyetin başarılı olabilm esi için ailelerin iyice eğitilmesi ve diyet uygulam alarının izlenmesi zorunlu olmaktadır.
Tahıllardaki Yağ Asitlerinin Ayrıntılı O larak D eğerlendirilm esi Tahılların yağ ve yağ asidi değerleri incelenm iş yen i bulgular eskileri ile karşılaştırılmıştır. Tahıllarda lipitler n ötra l yağ, fo sfo - lipit ve glikolipit olarak bulunmaktadır. Örneğin b u ğd a y unundaki
B E S L E N M E V E D İY E T D E R G İS İ 183
lipitlerin % 51 kadarı non— polar lipit, % 26 kadar, glikolipit ve ka- lanıda fosfolip ittir. Tahıllardaki yağ asitlerinin °/o 50— 60 ı linoleik asittir. D oym uş yağ asitleri toplam yağ asitlerinin % 25 ini geçm e m ektedir. D oym uş yağ asitlerinden en çok palmitik asit bulunm akta dır. D oym am ış yağ asitlerinden linoleik asitten sonra oleik asit gel m ektedir. T oplam yağ asitlerinin °/'o 90— 97 sini linoleik, palm itik ve oleik asitler oluşturm aktadır. Pirinç ve mısırda yağ asitlerinin °/o 1 i linolenik asitken çavdarda bu °/o 9 dur. Yağ çoğunlukla tahıl tanele rinin em briyosunda yer almaktadır. Son yıllarda çavdar ve buğday melezi tritikal adında bir tahıl türü geliştirilmiştir. Bu türün yağ içeriği buğdaya benzemektedir. Tahıllardan yalnız mısır, yağ elde etm ek için kullanılm aktadır. Mısır yağındaki linoleik asit oranı 0/o 57 iken ayçiçeği yağının linoleik asit oranı % 64 tür. Tahıl ların yağ ve yağ asidi bileşim ini çeşitli etmenler etk iler: Üretim
ve gü brelem e şekli tahılların yağ değerini fazla etkilemektedir. Yağ ve yağ asidi bileşim i en ço k bitkinin genetik yapısına bağlıdır. O ksijen varlığında ısısı ve nemi yüksek yerlerde saklanan tahıllarda lipitler ok side olm aktadır. Lipitlerin okdidasyonu tanenin embriyo ve kepek kısm ı ayrıldığı zaman daha az olmaktadır. Tahıl taneleri nin ön ced en pişirilm esi ile (bulgur gibi) lipit değerlerinde fazla bir değişiklik olm am aktadır.
Bazı Besililerin Çinko Değerleri
Bazı besinlerin çinko değerleri atomik absorpsiyon spektfoto- m etre y ön tem i ile tayin edilmiştir. Peynirin 100 gm ında 2,5 mg kadar çin k o vardır. Y ağlı tohumlar çinko sağlama yönünden ikinci sırayı alm aktadır. Bunların çinko değerleri 2.5.5.1 mg/100 gm ara sında değişm ektedir. Tohum ların çinkodan zengin olmasının nedeni yü ksek oran d a nukleik asit içermelerinden olabilir. Bazı besin lerin çin k o değerleri aşağıda gösterilmiştir (100 gm yenebilen b e
sinlerdeki m ik ta rla r). Besin Çinko m g Besin Çinko mg Besin Çinko m g
Elma suyu 0.03 Kuru m ay
danoz
2.46 Pancar 0.25
Sığır eti ( p iş m iş )
1.94 Yeşil biber 0.06 Kam ıbahar 0.29
Ekm ek (b e yaz) 0.05 Patates kızartması 0.08 Salatalık (yeşil) 0.22
184 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ
Peynir 2.40 Patates 0.38
(kaşar) Püre) P irinç 0.30
Peynir 2.34 Kuru üzüm 0.18 Buğday 2.08
(yağsız) Ispanak
Balık 0.54 Ceviz 2.26 püresi 0.61
Bal 0.08 Reçel 0.01
Makama 0.57 Domates 0.07
(salçalı)
Badem içi 2.56 Çilek 0.08
Zeytin 0.30 Kabak
(siyah) (pişm iş) 0.18
O The Journal o f the American Medical A ssociation cilt : 235, 1976 • Theologides, A.: İlerlemiş Kanserli H astalarda V itam in Tedavisi.
Sayfa. 956
• Lery, R .I .: Hipobetalipoproteinem iye Bağlı H ipok olesterolem ia . sayfa : 957
İlerlemiş Kanserli Hastalarda Vitamin Tedavisi
Bu yazıda, vitamin tedavisinin kanser gelişim ini uyaracağı gö rünüşü ile kanserli hastalara vitamin verilm em esinin sakın caları an latılmıştır. Kanserli hastalarda çeşitli beslenm e soru n la rı olduğu, özellikle B kompleks vitaminlerinin yetersizliğinin g örü ld ü ğ ü b e lirtilmiştir. Bu gibi hastalara dikkat edilm eli, yetersizlik belirtileri görülürse gerekli vitamin eklenmeleri yapılm alıdır. B u n u n yanında günlük gereksinmenin üzerinde vitam in verilm esinin b ir ya ra rı y o k tur. Komplike kanser hastalarının vitam in gereksin m eleri n orm al durumlardaki gibidir. Kanserle ilgili olarak yü ksek d o z vitam in te davisi iki alanda yapılmaktadır. Ağız kanserlerinin ön cü sü olan lezyonlarda A vitamini yarar sağlamaktadır. V itam in B 12 n in n ö ro b - lastomanın iyileştirilmesinde etkisi olduğu sanılm aktadır.
Hipobetalipoproteinemiye Bağlı H ipok olesterolem i
Bu yazıda, diyeti hayvansal yağlardan zengin o ld u ğu halde h ip o kolesterolemi belirtileri gösteren b ir hastanın du ru m u anlatılm ak tadır. Bu durumun genel nedenleri hipertiroidizm , m ala b sorb siyon ,
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 185
anemi, şiddetli travm a, gram pozitif bakteri enfeksiyonları ve kara ciğer nek rozlarıdır. Buna karşın çok yönlü laboratuvar incelemeleri bu tür lıipokolesterem in in daima kalıtımsal nedenlere bağlı olduğu nu gösterm iştir. D oğru tanı kan lipoproteinlerinin analizi ile yapıla bilm ektedir. E ğer hastada ailevi betalipoproteinemi (beta lipoprote-
in düzeyinin °b 20— 40 daha düşük olması) varsa ailevi nedenlere bağlı oldu ğu n a karar verilm elidir. Bu durumda hastaya kolesterol düzeyindeki anorm alliğin ciddi sorunlara yol açmayacağı ve hatta a rteriosklerosiz ve malignant, kardiovaskular bozukluklar riski nin daha az oldu ğu anlatılmalıdır.
O Journal o f the C ona dian Dietetic Association Cilt : 37, 1976 ® Enloe, Jr. C .F . : Beslenm e Konusunda Gelişmeler, sayfa 11 • H iggins, A.L. : Beslenm e Durumu ve Doğan Çocukların Sağ lığı. Sayfa : 17
B eslenm e K onusunda Gelişmeler : Hastanın hastalığı sonu cu olu şm ayan hastane m alnutrisyonu son yıllarda tanınmaya baş lam ıştır. H astane m alnutrisyonu daha çok pellagra, yaş beriberi,
kalp hastalığı ile akut folik asit yetersizliği, korsakoff sendromu ve hatta açlıktan ölüm şekline ortaya çıkmaktadır. Bu olgu hastane yem eğinin besleyici olduğunu ve hastanın önüne getirilenleri tü m üyle yediğini sanan hekimleri ilgilendirmektedir. Diyetisyenler de b u alanda sorum luluğu paylaşmalıdırlar. Çoğu zaman diyetis yenler h ekim tarafından söylenm edikçe hastayı yakından izleme leri gerektiğini savunmamaktadırlar. Hastane beslenme servisi ör gütü soru n u n diğer yönünü temsil etmektedir. Çoğu zaman hasta beslen m esi ile hasta bakım ı birbirinden ayrılmaktadır. Hastane m aln u trisyon u n u n oluşm asında diğer bir neden, hasta ile sağlık p erson eli arasındaki iletişim yetersizliği nedeni ile hastaların önem li b ir b ölü m ü n ü n m alnütrisyona yol açan koşullar içersinde k alm alarıdır. H ekim lerin insan sağlığında ve tedavide beslenmenin önem ini kavram aları ve beslenm eciler veya diyetisyenler tarafın dan uygu lam aların eksiksiz yapılması ve halkın beslenme konusun da eğitilm esi soru n u n çözüm ünde yardımcı olacaktır. Bu nedenle sağlık p erson eli kendi ödevlerinde en yüksek standardı kurmalı ve halkın yararın a çalışm alarını sürdürmelidirler.
B eslen m e D urum u ve Doğan Çocuklaruı S a ğ lığ ı: Gebelik sü resin de b eslen m e konusunda alman önlem lerin doğanlar üzerinde ön em li etkisi olm aktadır. Bu yazıda Kanada’nın M ontreal Diyet D ispan serin de 1963 ve 1972 yılları arasında 1936 gebe kadın üze
186 İL G İN Ç Y A Y I N Ö Z E T L E R İ
rindeki incelemeler anlatılmaktadır. G ebeler diyet d isp an serin d e beslenme durumları incelenerek yeterli ve dengeli beslen m eleri için almaları gerekli enerji ve besin öğeleri m iktarları diyetlerinde yetersizlik varsa düzeltme y o lla n konularında eğitilm iş, gerek tiği zaman diyetin düzeltilmesi için besin ya rdım ı ya pılm ıştır. G ebelik döneminde ortalama enerji aliminin günlük 529 k a lo ri ve p rotein alınımmm 33 gm artmasına karşın beslenm e du ru m u iyi ola n k a dınlarla olmayanlar arasında geniş ayrıcalıklar gözlen m iştir. E ğ i tim yapılan kadınların doğurduğu çocu k la rın d o ğ u m ağırlıkları
istatistik olarak önemli derecede eğitim yapılm ayanlardan, daha yüksek bulunmuştur. Doğum ağırlıklarındaki artışla, g eb elerin eği
tim görme sürelerinin uzunluğu ve diyetlerinin yetersizliği a ra sın da parelellik bulunmuştur. Sigara içen kadınların b e b e k le rin in d o ğum ağırlığı daha düşük olmasına karşın aldıkları en erji ve p r o te in miktarı daha yüksek bulunmuştur. G ebeliğin 36 m cı veya dah a ileri haftasındaki hemoglobin düzeyi ile doğu m ağırlığı a rasın d a a n la m lı eksi koralasyon olduğu saptanmıştır. Çalışılan gru p tak i p ren atal ölüm, prematürelik ve doğum ağırlığı olguları özel h astalarla aynı, fakat eğitim yapılmamış diğer halk kliniklerindeki h a stalarm kin - den düşük bulunmuştur. Böylece gebelikte yapılan b eslen m e e ğiti minin yararı açıklanmıştır.
0 Journal of the American Geriatrics S ociety Cilt : 24, 1976 ... • J.M. and Plonk, J .W .: Yaş Glikoz T oleran sı ve İn su lin S a l gılanması. sa yfa : 1
® Cheraskin, E., Ringsdorf, W.M. ve M ed ford , F.H .: G ün lü k Vitamin C tüketimi ve Yorgunluk, sayfa : 5
Yaş Glikoz Toleransı ve İnsülin Salgılanm ası
Yaşları 22 — 67 arasında değişen norm al 27 gön ü llü h astaya intravenöz olarak glikoz tolerans testi (G T T ) ya p ılm ıştır. Y a ş; glikozun sabit hızı (K c ), artan insülin sekresyon u veya insülin- organik indeksi (A I/A G ) ile ilişkisi bulu nm am ıştır. B u gön ü llü kişiler 1) Ortalama 25 yaş civarmda olanlar, 2) O rta la m a 42 ve 3) Ortalama 62 yaş civarında olanlar olm ak üzere 3 gru b a a y rılm ış lardır. Yaşlı 2 grup ile ilk grup arasmda açlık p la zm a glik ozu , KG veya AI/AG hususunda bir fark bulunm am ıştır. 2. gru p , 1. gruptan AI’nin daha fazla olması açısından ayrılm ıştır. 3. gru p ise 1. gruptan daha yüksek açlık insülin k on sa n tra syon u n a sahip olması açısından ayrılmıştır. 67 yaşına, kadar olanların İ.V . G T T ’de
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İ S İ 187
ö n e m li b ir b o z u k lu k olu şm a m ıştır. B u d u ru m periferal 3 hücre lerin in c e v a b ın ı a yarlaya n geri d ön ü ş (F eed b a ck ) mekanizması ile a çık la n a b ilm e k te d ir. B ö y le c e geri dön ü ş m ekanizm ası 67 yaşın
dan dah a g e n çle r d e in tra ven öz olarak verilen glikozun kullanılma sını sa ğ la m a k ta d ır.
G ü n lü k C V ita m in i T ü k etim ve Y orgunluk
B u ya zıd a a s k o r b ik asit tüketim i ile yorgunluk arasındaki iliş ki ü ze rin d e y a p ıla n a ra ştırm a anlatılm ıştır. Araştırma 411 diş he k im i v e eşleri ü z e rin d e ya pılm ıştır. Askorbik asidi az tüketenlerde y o rg u n lu k b e lir tile r i o rta la m a sı a skorbik asidi yüksek düzeyde tü k eten lerin ik i k atı dah a yü ksek bulunm uştur. Bu ayrıcalık istatis- tiki o la ra k ö n e m li b u lu n m u ştu r.
T h e In d ia n Jou rn a l o f n u trition Dietetics Cüt : 12, 1975. 1. E a sw a ra n , P. P., C h acko, A. and Devadas, R. P. : Hindistan’ da O kul Ç o cu k la rın ın B eslen m e D urum u ve Gelişim Örüntüsü. sa yfa : 309
2. S h a rm a K .K ., Sharm a, A.L., D wiredi, K.K. and Sharma, P .K .: S a rım sa ğ m S eru m K olesterol Düzeyine Etkisi, sayfa : 7
H in d ista n ’da Okul Ç ocuklarının Beslenm e Durumu Ve Gelişim Ö rü n tü sü
C o im b a t o r e ’d e ö rn e k olarak alınan 978 kız ve erkek çocuk üze rin d e; en lem esin e ve boylam asın a karm a b ir yöntemle çocukların b o y v e a ğ ırlık ö lçü le ri ve sağlık ve beslenm e durumları araştırıl m ıştır. B o y v e a ğırlık ölçü leri b irb iri ile pozitif korelasyon daha u zu n v e ağır old u k la rı görülm üştür. Ağırlık, uzunluk ve labora- tu va r b u lg u la rı ile ailenin gelir düzeyi arasında önemli derecede p o z it if k o re la s y o n saptanm ıştır. Ç o cu k lu k hastalıkları sıklığı dü şük g e lir g ru p la rın d a daha yüksektir.
S a ıım s a k ve K an K olesterolü.
D iy ete 100 gm tereyağı eklenm esi ile yükselen serum kolesterol d ü zeyin d e, çiğ ve p işm iş şekilde sarım sak verildiği zam an düşm e g ö rü lm ü ştü r. D en eylerin birinde 50 gm çiğ sarım sak ezm esi kulla- n ü m ıştır. D iğer deneyde sarım sak yem eden ön ce 30 dakika pişiril m iştir.
O T he Journal o f N utrition Cilt : 106, 1976 ...
Vi-188 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ tamin Bız Yetersizliği Olan Farelerde M etabolik Değişiklikler, sayfa : 77
Tsai, A.C., Elise, J., Kelley, J.J., Lin, R.S.C., and R ob on , J.R. K.: Farelerde Diyet Posasının Serum ve Doku K olesterol Düzeyine Etkisi, sayfa : 118
• Jansen, G.R. and Chanse, H.P.: Gebelik ve E m ziklilikte Lizin ve Teroninle Zenginleştirilmiş Ekm eklerin Farelerde Y eni D oğan ların Gelişimine Etkisi, sayfa : 33
4. Chase, H.P. and Jansen, G.R.: Gebelik ve Em ziklilikte Lizin ve Teroninle Zenginleştirilmiş Ekmeğin Farelerin Beyin G elişim ine Etkisi, sayfa : 41
• Maclean, W.C., Lopez, G. ve Graham, G.G. Değişik B uğday Pro- tenilerinin Kalitesi, sayfa : 362.
• Clifford, A.J., Riumallo, J.A., Y oung, V.B. ve Serim shaw, N.S.: Ağızdan Alman Pürinlerin Serum ve İdrar Ü rit Asit Düzeyine Etkisi, sayfa : 428
E,, Yetersizliği Olan Farelerde M etabolik D eğişiklikler
31 haftalık dönem sırasında B 12 den yetersiz diyetle beslen m e nin etkisi izlendiğinde Metil M alonik asit ve F orm im in oglu ta m ik asidin idrardaki atımı artmıştır. Ayrıca kırm ızı kan hücrelerinin
korpüsküler volümünde artma, dokunun glutationin düzeyinde
yükselme, glutationin redüktaz ve glikoz— 6— P deh idrogen az enzimlerinde yükselme görülmüştür. Diyetteki B 12 ve inorganik kobalt bu değişiklikleri önlemektedir. K ob a lt içerm eyen B I2 ye benzer bileşik, B12 aktivitesi gösterm ektedir. M etion in tem ini ile yukarıdaki değişikliklerin bazıları giderilm ektedir. D iyete in orga nik kobalt eklenmesi dokulardaki B 12 deposu n u ön em li ölçü d e yükseltmektedir.
Diyetteki Posa ve Kolestrol
Karaciğer, serum ve dokularda kolestrol düzeyine etkilerini saptamak amacıyla fareler pektin, agar, gum a rabic, selü loz ve k e pek içeren diyetle beslenmişlerdir. Farklı diyetler arasındaki ilişki yi inceleyebilmek için diyete % 0,02 veya % 0.5 o ra n ın d a k o le s terol eklenmiştir. Sonuçlara göre pektin en fazla h ip ok olesterol- em ik etkiyi göstermiştir. Bazı deneylerde pektin, seru m , k a ra ci ğer ve aortadaki kolesterolü düşürm üştür fa k a t vü cu ttak i k o le s terol düzeyini yükseltmiştir. Gum arabic ve agar seru m k o le ste r o
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İ S İ 189
lü n ü d ü ş ü r m e m iş tir, h atta gu m a ra b ic yükseltm iştir. Bazı deney le rd e b u n la r k a r a c iğ e r v e vü cu t k olesterolü n ü yükseltm iştir. Gum a ra b ic v e a ğ a rla b e s le n m e m u h tem elen bü tü n vü cu t kolesterolünün a rtm a sın a n e d e n o lm u ştu r. S elü loz veya kepekle beslenm enin se
ru m v e y a k a r a c iğ e r k o le ste ro lü n e ön em li b ir etkisi olm am ıştır. Ça lışm a la r, d iy e tte k i p o sa n ın etkisinin diyet bileşim ine bağlı olduğunu
g ö s te r m e k te d ir. B a zı p o sa la r (pek tin g ib i), farelerde hipokoleste- r e m ik e tk i g ö s te r m iş tir , d iğer p osa lar (gum , arabic ve agar gibi), je r u m v e y a d o k u k o le ste ro lü n ü yükseltm iştir.
A m in o A sitçe Z en gin leştirm e ve Yeni Doğanların Gelişimi B ir b ir in e y a k ın 2 geb elik ve süt verm e süresinde, dişi fareler lizin v e y a liz in + te ro n in ce zenginleştirilm iş beyaz ekm ekle beslen m işle rd ir. L izin le zen gin leştirm e laktasyon esnasında annelerin b e sin a lim im a rtırm ış ve ağırlık kaybını azaltmıştır. L izin + teron in ila v esin d e ise y iy e c e k tüketim i daha fazla artmakta, ağırlık kaybı ise ta m a m e n ön len m ek ted ir. D iyetin etkisi ile ortalam a doğum a ğ ırlığ ın ın b ü y ü k ö lçü d e etkilenm em esine karşın; zenginleştirilme m iş e k m e k le b e sle n e n annelerin yavrularının total ağırlığı; zengin le ştirilm iş y iy e ce k le beslenenlerin yavruları ile karşılaştırıldığında
% 40 d ü ş ü k b u lu n m u ştu r. B u düşüklük anneleri amino asitçe zen
gin leştirilm iş ek m ek le beslenenlerde görülm em şitir. A m in o A sitçe Zenginleştirm e ve Beyin Gelişimi
F a re le rd e la k ta sy on ve ham ilelik sırasında yalnız ekmek, ek m e k + lizin vey a ek m ek + lizin 4- teroninle beslem ek suretiyle ilk v e 2. y a vru la rın b ey in gelişim leri üzerinde çalışmalar yapılm ış tır. B ir d e a n n elerin sto k diyet, % 13 veya °/'o 26 oranında kazein içe re n d iyetle b eslen en bebeklerin beyin gelişimi ile yukarıdaki a n n elerin b e b e k le rin in beyin gelişim i karşılaştırılm ıştır. Beyin ağır lığı, p r o te in v e h ü cre gelişim i ekm ek + t.eronin + lizinle beslenm e- lerin k in d e g ittik çe kadem eli olarak artm a gösterilm iştir. % 15 lük k azein li d iyetle beslenenlerinkiyle bu sonuçlar karşılaştırıldığında b e n z e r vey a b ira z yüksek DNA değeri, beyin ağırlığı protein d e ğeri b u lu n m u ştu r. D iğerlerine göre % 26’lık kazeinli diyetle b esle n en lerin b e y in ağırlığı, protein ve DNA değerlerinin daha yüksek o ld u ğ u sap ta n m ıştır. Anneleri % 26 lık kazeinli diyetle beslenen ya vru la rla ek m ek + lizin + teroninle beslenen daha fazla veya tırıld ığ m d a b ir in c i grubun birin ci yavrularında daha fazla veya ben zer b e y in ağırlığı, DNA düzeyleri bulunm uş, 2. yavrular için her 2
190 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ Değişik Buğday Proteinlerinin Kalitesi
Protein içeriği yüksek (% 16 — 17) sert buğday protein in kali tesi, protein içeriği düşük (% 11 — 13) yumuşak buğday ve kazein proteinlerinin kaliteleri ile karşılaştırılmıştır. Bu kaynaklardan sağlanan protein malnutrisyonlu çocukların diyetlerine eklenm iştir Diyetlerde proteinden gelen enerji oranı % 6.4 olarak sınırlandırı larak azot dengesi saptanmıştır. Her iki tür buğdaylarda beyaz unun proteinlerinin kazein oranında emildikleri kepekli undaki proteinlerin emilme oranlarının biraz daha düşük oldu ğu bu lu n muştur. Tam buğday ununda azot birikim i kazeine göre % 66 — 73, beyaz unda ise % 64 — 77 olarak bulunmuştur. Çocuklar buğday unları ile beslendikleri dönemde kazein tükettikleri dön em e göre daha yavaş kilo almışlardır. Değişik tür buğday protein lerin in kullanılma oranı benzer olmasına karşın buğday türünde daha ço k protein bulunması daha yüksek azot birikim i sağlam aktadır.
Ağızdan Alman Piirinlerin Serum ve İdrar Ürik Asit Düzeyine Etkisi.
Bu yazıda, ürik asit düzeyi normal, yüksek ve gut has talığı olan erkeklerde ağızdan alman adenin ve guanidin nükleotid- lerinin ürik asit metabolizmasına etkileri anlatılm aktadır. H ipok - santin, AMF.GMF.IMF adenin, serum ürik asit düzeyini yükseltirken guanin ve ksantinin etkisi görülmemiştir. H ipoksantin AMF. GMF. ve IMF gutlu bireylerde diğerlerinden daha büyük hiperürisem ik etki yapmışlardır. İdrar ürik asit düzeyi guanin dışında bütün pürinlerle yükselmiştir. Değişik pürinlerin idrar ü rik asit düze yine etkilerinde gruplar arasında ayrıcalık görülm em iştir. G ö rü l düğü gibi pürinler birbirleri ile ilişkili olm alarına karşın, m e ta b o lizmaları değişik olmaktadır. Bu veriler pürin m etabolizm ası b o zukluğunda diyetle alman pürinlerin analize edilm esi ile hastaya daha uygun diy.et düzenlenebileceğini gösterm ektedir.
O The Neıo England Journal of Mediciııe cilt : 294, 1976.
1. Yamanoto, T.: Diabetes Insipidus ve Alkol T ü ketim i, say fa : 55
2. Bayless, T.M., Page, D., Huang, S.S. and R oth field , B.R. Çocukluk çağı laktoz intoleransı. sayfa : 63.
3. Ginter, E.: Askorbik Asit ve Plazma Lipitleri, sayfa : 559 4. Gray, G.M., Conklin, K.A. ve Tow nley, R.R.W .: S akkaroz — Isomaltaz Yetersizliği, sayfa : 750
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İ S İ 191
D iabetes İn sip id u s ve Alkol Tüketim i
K lo r o p r o p a m id ’le k on trolü sağlanan 2 diabetes insipiduslu hasta a lk ollü içk iler içtikten sonra poliüri ve polidipsiden şikayet e tm işle rd ir. V a so p re ssin solüsyonunun nazal olarak tatbiki poliüri- yi o rta d a n k a ld ırm a d a k lor propam idden daha etkili olmaktadır. K lo r p r o p a m id arka h ip ofiz bezinde bulunan vasopressin sekresyo- n u n u a rttırm a k ta d ır. H albuki etanol yüklenmesi klorpropam idin a n tid iü retik etkisini b ertaraf edebilm ektedir. Bu nedenlerle diabe tes in sip id u slu hastalara eğer klorpropam idle veya alkol almadan ö n c e va sop ressin le tedavi görüyorsa alkol tüketimleri önerilm e lidir.
Ç ocu k lu k Çağı Laktoz İntoleransı
Y u n a n lı çocu k la rd a yaşla artış gösteren laktoz intoleransının sıklığı ile ilgili b ilgiler verilm iştir. Fakat bu çocuklar süt içilm e
sin d en son ra herhangi bir sem ptom göstermemişlerdir. Çalışmalar, y ü k sek m ik ta rd a laktoz yüklenm esini takiben laktozun emilim b o zu k lu ğ u ok u l ön cesi çocukların önem li kesiminde görülmektedir.
16 yaş civa rın d a ve yetişkinlerde ise laktoz intoleransı sıklığının en yü k sek old u ğ u belirtilm iştir. Laktoz intoleransı olan çocuklarda süt alın ım ı ile laktoz intoleransı semptomlarının görülmesi bilgi lerin yetersizliği nedeniyle bu konu karanlık kalmaktadır. Yetiş k in lerd ek i sem p tom larla, çocuklardaki semptomlar tezat teşkil et m ek ted ir. L a ktoz intoleransının okul öncesi ve okul çağı çocuklar daki ö n e m i yeteri kadar incelenm em iştir. Bu konunun araştırılma sı gerek m ek ted ir.
A sk o rb ik Asit ve Plazma Lipitleri
Y a ln ız b itk isel besinlerle beslenenlerde plazma kolesterol ve trigliserit dü zeyleri ço k düşüktür. Bunun nedeni olarak süt ürün leri, y u m u rta ve basit şekerlerin tüketim düzeylerinin düşük oluşu ve e n e rjin in az alınm ası gösterilmektedir. Bu durum u etkileyen d i ğer etm en in a sk orb ik asit alm ımının yüksek oluşu sanılmaktadır. L a b ora tu v a r hayvanlarında yapılan araştırmaya göre hiperlipide- m ik d en ek lere a skorbik asidin yetersiz olduğu m evsim lerde askor b ik verild iğin de plazm a kolesterol ve trigliseritlerde önem li düşüş ler görü lm ü ştü r. B u veriler askorbik asit yetersizliğinin önlenm e sin in h ip erlip id em i riskini azaltabileceğini belirtm ektedir.
192 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ Sakkaraz— izomaltaz Yetersizliği
İncebarsak enzimlerinden sakkaraz ve izom altaz yetersizlikleri doğuştan otozomal resesif genle geçen hastalıklardandır. Kuzey Amerika’lılar da göriilüş sıklığı % 0.2 civarındadır. Enzim yetersiz liklerini kantitatif olarak saptamak için papainle süzdürülm üş bar sak biyopsileri analize edilmiştir. Normal barsaklarda im m ü n olojik reaktif enzimle enzim aktivitesi arasında korelasyon görülm üştür. Sakkaraz— izomaltaz yetersizliği olan 7 kişide diğer doku lara göre 10 kat fazla protein bulunmasına karşın bu enzim lerin bu lu n m adı ğı görülmüştür.
O Nutrition Reviews Cilt : 33, 1975.
® Brows, A.T.: Karbonhidratların Leke Oluşum u ve Oral H asta lıklara Etkisi, sayfa : 353 Cilt 34, 1976.
• Süt Intoleransı. W oodruff CAV. sayfa : 33
® Çocuklarda Kurşun (Pb) Zehirlenmesinin Önlenm esi. • Broquist, H.P.: Amino Asit Metabolizması, sayfa : 289. • Chandra, R.K.: Demir ve İm m un Yeterlilik, sayfa : 129.
• Femstrom, J.D. ve Lytle, L.D.: Mısır MaLnütrisyonu, B eyin Se- rotonini ve Davranış, sayfa : 257.
• Gilberts Sendromu : Diyet ve Açlık sayfa : 328.
• Diyabetteki Temel Lezyon İnsülin Yetersizliğim i Y o k s a İnsuli- ne Karşı Dirençmidir? sayfa : 332.
Karbonhidratların Leke Oluşumu ve Oral H astalıklara E tkisi : Yalnız sakkaroz değil, diyetteki bütün karbon h idratlar diş çevresi hastalıkları ve diş çürümelerinde rol oynam aktadır. Bunlar diş yüzeyinde mikroorganizmaların birikm esine y o l açm aktadır. Bu mikroorganizmalar enerji gerektiren toksik m a k ro m olekü llerin biyosentezini temin ederler. Ayrıca bu yiyecekler sem en tu m ve ena- mel tabakasının deminerilizasyonuna etki eden asidik ferm a n ta s yona neden olmaktadırlar. Diyetteki karbonhidratların oral hasta lıklar üzerine etkisi, oral m ikroorganizm alarla m eydana gelen gli- kolizis ve karbonhidratlar m akro m oleküllere ayrılm ası o la y la n e t raflıca ve şekillerle anlatılmaktadır.
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İ S İ
193 Süt İn to le r a n sı
M e m e li o rg a n iz m a la rd a sütten kesildikten sonra laktaz enzi m in in y e te r s iz o lu ş u n o rm a l b ir durum dur. Süt gocuğu çağından
so n ra d a sü re k li sü t iç m e alışkanlığı olan bazı etnik gruplarda ince b a rsa k la rd a k i laktaz en zim in in aktivitesinin devam ettiği görülür. E tn ik g ru p la r a ra sın d a k i b u ayrıcalık genetik yapı ile ilgilidir. En ö n e m li s o r u gele n e k se l o la ra k süt içm e alışkanlığı olmayan kim selere sü t içm e le rin i ö n erm en in doğru olup olm ayacağıdır. Laktoz m a la b s o r p s iy o n u g ö s te re n yetişkinlerin belirli miktarda sütü tolere e d e b ild ik le ri g ö rü lm ü ştü r. Bu nedenle çeşitli uluslar arası örgütler süt in to le ra n s ı, k o rk u s u nedeni ile süt üretimi ve tüketiminin a za ltılm a sın ı sa vu n m a n ın yanlış olacağını belirtmektedirler. Buna k a rşın la k to z m a la b so rp siy o n u n u n yaygın olduğu bölgelerde 3 ya şın d an s o n r a k i ç o cu k la rd a k i m alnutrisyonu tedavi etmek veya ön lem ek iç in fa z la m ik ta rd a süt kullanılmasının diyareye yol açabile ceği ve b e s le n m e du ru m u n u n daha kötüye gidebileceğine işaret e d ilm ek ted ir. B u gib i duru m larda laktoz miktarı azaltılmış yoğurt gibi fe rm e n te e d ilm iş sü t ürünlerinin kullanılmasının daha doğru o la ca ğ ı b e lirtilm iştir.
Ç o c u k la r d a K u rşu n (P b ) Zehirlenmesinin Önlenmesi
K u rşu n , in sa n d a b ö b re k , kan ve sinir sistemine etki eder. Etki n in d e re ce s i, h asta lığın şiddeti, tekrarlanması, alınan maddenin d o zu ve a lın ım sü resin e g ö re değişir. Çocuklukta üç derece kurşun zeh irlen m esi g ö rü lü r. (1 ) M etabolik değişme olduğu halde klinik b e lirti v e rm e y e n zeh irlen m e, (2 ) Klinik belirtiler (örneğin iştahsız
lık, k u sm a , b a ş d ö n m e si ve huzursuzluk gibi) gösteren zehirlenme, (3 ) M e rk e zi sin ir sistem in de ödem le birlikte havale ve kom a görül m esi. B u d u ru m ağır m ental geriliğe yol açmaktadır. Kurşunun kan
ü z e rin d e k i e tk isi k a lıcı değildir. Kurşun hem oglobin oluşumunu en geller, k ırm ız ı k an hücrelerinin yaşam süresini kısaltır ve anemi olu şu r. B ö b r e k le r d e olu şan bozuklukta geçicidir. Kurşunun etkisi b ir e y le r a ra sın d a değişiktir. Hızlı beyin gelişimi dönem inde etki d a h a şid d e tlid ir. Alınan m addenin em ilimininde yaşa göre değiştiği g ö rü lm ü ştü r. Ç o cu k la rd a ortalam a emilim % 50 iken yetişkinlerde ®/o 10 b u lu n m u ştu r. Y ağ ve süt içinde kurşun, kuru besinlerle alı n a n d a n d a h a ç o k em ilm ekted ir. Diyette kalsiyum, bakır ve demirin
y e te rsizliğ i k u rşu n em ilim in i arttırmaktadır. Pikada b u zehirlenme d e risk e tm e n id ir. P ik a (b e sin dışı şeyler yem e) alışkanlığı kurşun iç e r e n b o y a p a rça cık la rın ın alınım m a katkıda bulunur. Zehirlen
194 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ mede hemoglobin yapımı engellendiğinden idrarda delta am inole- valinik asit, kanda serbest protoporfiyrin m iktarı artar. Pikalı ç o cukların günde ortalama 1 — 3 gm. kadar boya yedikleri b oy a la r da % 0.5 Pb bulunduğu dikkate alındığında günde en az 714 mikrogram kadar Pb alındığı hesaplanmıştır. Çoğu zam an yağlı ve sulu boyaların içindeki Pb miktarının daha yüksek olduğu göste- rilmiştri. Doğal olarak besinlerde de Pb bulunduğundan pika alış kanlığı olan çocuklar için boyalarda % 0.5 Pb bulunm ası tehlikeli görülmüştür. Çocuklar için yapılan oyuncak ve eşyaların kaplan
masında kullanılan boyalardaki Pb oranının °o 0.06 yı geçm em esi, çocuk yiyeceklerinde Pb konsantrasyonunun ço k düşük olm ası, Pb kullanan endüstrinin insanların Pb ile temasını önlem eleri, evlerin pb içeren boyalarla kat kat boyandığında eskim iş parçaların ç o
cuklarla temas etmesinin önlenmesi önerilm iştir. Amino Asit Metabolizması
Bu yazıda, amino asit metabolizması ile ilgili bazı yeni veriler gözden geçirilmiştir. Amino asitlerin yıkım ı ile ilgili bazı b o z u k luklar şöyle özetlenmiştir : a) Herhangi bir enzim in yetersizliği
(örneğin fenilalanın hidroksilaz), b ) enzimin koezim le bağlan m asın da bozukluk (örneğin sistationaz — vitamin B s), c ) vitam in B 12 nin aktif şekle dönüşememesi. Bu durumlar diyette ilgili am ino asit ve ya koenzimin ayarlanmasını gerektirm ektedir. A m ino asitlerin mikrobik yolla sentezi üzerinde yeni bulgular gösterilm iştir. D i yette yetersiz olan lizin karbonhidrat]ardan özel m utant m ik r o o r ganizma ile üretilebilmektedir. Ekm ek m ayasında ferm an ta syon la lizin miktarı ön öğelerden sentezlenerek çoğaltılab ilm ek tedir. B a zı amino asitlerin ön öğesi olan keto asitler laboratu var hayvan larının amino asit gereksinmelerini karşılayabilm ektedir. B ir çok amino asit B grubu vitaminlerin sentezinde kullanılm aktadır. Bazı enzim tepkimelerinde gerekli olan karnitinin lizin ve m etion in den sentezlendiği gösterilmiştir. Amino asit transportu ü zerin d e yeni v e riler sağlanmıştır. Yazıda, tansport şem ası gösterilm iştir. Glutat- yon, amino asit taşınma sisteminde önem li rol alm aktadır. Sinir iletiminde rolü olduğu sanılan taurinin kükürtlü a m in o asitlerden sentezi konusunda yeni veriler sağlanmıştır. M etion in d en kısıtlı kazeinle besenen ratlerde fotoresep tor hücre d ejen era syon u şek linde taurin yetersizliği görülmüştür. Bu çalışm alar tau rin in b iy o lojik rolünün aydınlanmasına yardım cı olm aktadır.
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 195
D em ir ve İm ıııu n Yeterlilik
D e m ir yetersizliği düzeyde yaygın bir beslenm e sorunudur. Ge lişm iş ü lk e le rd e °/o 20, gelişm ekte olan ülkelerde °/o 60 oranında g ö r ü le n b u yetersizlik, sosyoekon om ik ve sosyokültürel nedenlerle o lu ş a b ilir . D em ir yetersizliğinden okul öncesi çocu klar, adolesan- 'lar, g e b e le r ve yaşlılar daha ço k zarar görm ektedirler. D em ir y e
te rsizliğ i ile im m ü n o lo jik yeterlilik ve buna bağlı olarak enfeksiyon sık lığ ı ara sın d a k i ilişki incelenm iştir. İnsanlar ve hayvanlar üze rin d e ya p ıla n p ek ç o k çalışm alarda ortak bulgu olarak dem ir ye te rsizliğ in in im m u n yetersizliğe, dolayısiyle enfeksiyonlara yol açtı ğı sa p ta n m ıştır. B u m ekanizm a enzim atik olarak şöyle açıklanm ış tır. P e k ç o k en zim k o fa k tö r olarak dem ir yetersizliğinde bu enzimin a k tivitesi azalm aktadır. M yeloperoksidaz enzimi fagositoz yapan h ü cre le rin b a k terileri y o k etm e kapasitesini yükseltir. Enzim akti vitesi aza lın ca, bakterileri yok etme, dolayısiyle immun yeterlilik aza lır v e e n fe k s iy o n sıklığı artar. Ayrıca dem ir yetersizliği olanlar d a ep itel d eğ işik lik ler görülm üştür. Demir yetersizliği sonucu olu şan ep itel d eğişik lik ler lokal enfeksiyonlara zemin hazırlamakta d ır.
D e m ir yetersizliği im m un yeterlilik ve enfeksiyon sıklığı üze rin d e ya p ıla n b a şk a b ir takım araştırm alarda ise epidem iyolojik ve k lin ik bulg*ularm farklı olm asına karşın, ortak bulgu demir yükleme ile h a sta lık la rın dü zelebilm esidir. Sonuçta dem ir yetersizliğinin en fe k s iy o n sık lığı üzerin e etkisinin kesin olarak açıklanmamasına kar şın, ara d a k i ilişki, d em ir m iktarının savunma mekanizması üze rin e etk isin e bağlan a biilr.
M ısır M aln u trisyon u Beyin Serotonini ve Davranış
A ra ştırm a la r son u cu , erken yaşlardaki protein — enerji m a ln u trisy o n u n b ey in yapısında ve fonksiyonunda değişm elere yol a çtığ ı sa p ta n m ıştır. B eyin fon ksiyon u için, beyin hücrelerinin sayı sın ın y e te rli o lm a s ı yanısıra, nöronların uyarı taşıyıcı m olekülleri sen tezlem esi ve salgılam ası da gereklidir. Bu uyarı taşıyıcı m ole k ü lle r glisin , aspartat, glutam at gibi ya kendileri besin öğeleri, y a p ıta şla rıd ır ya da triptofan d an serotonin, fenil alanın veya tiro- z in d e n n o r e p in e frin ve dopam in, glutamattan GABA, histidinden h ista m in , k o lin d e n asetilkolin oluşm ası gibi besin öğeleri yapıtaş la rın ın m e ta b o lik ürü n leridir.
U ya rı ta şıy ıcı m olek ü llerin sentezi için gerekli besin öğeleriyle sın ırlı a lm ım m m b u m olek ü llerin sentezine, dolayısiyle beyin fon k
196 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ siyonlarına etkisini incelemek amacıyla, sütten yeni kesilm iş ratlar ve sıçanlar triptofandan sınırlı mısır diyetiyle beslenm işler ve se rum triptofan düzeyi ile beyin triptofan ve seroton in düzeyleri ölçülmüştür. Sonuçta uzun süre m ısır diyeti tüketm enin diyetle triptofan alımmım azalttığı, dolayısiyle serum ve doku larda özel likle beyinde triptofan konsantrasyonunun düştüğü görülm üştür. Triptofan miktarının azalması nöronlarda bulunan triptofa n hid- rolaz enziminin substrat doygunluğunu azaltarak triptofan m sero- tonine dönüşümünü azaltmaktadır. Sonuçta beyin sercrtonin düzeyi azalmaktadır.
Malnutrisyonun uyarı taşıyıcıların sentezi üzerine etkisi anla şıldıktan sonra, malnutrisyoııla davranış değişikliği arasındaki iliş ki kimyasal yaklaşımla incelenmiştir. Beyindeki b elli n ö ro n la r ta rafından kontrol edilen davranışlarla, b u n öron ların u yarı taşıyıcı molekülleri sentezlediği besin öğesi yetersizliği arasındaki ilişki araştırılmıştır. Beyin serotonin konsantrasyonunu azaltan m ısır diyetinin, serotonerjik nöronlar tarafından k on trol edilen acı his sine duyarlılığı değiştirdiği görülm üştür. M ısırla beslenen deney grubuna ve iyi beslenen kontrol grubuna elektrik şoku yla acı hissi verilmiş ve sıçrama şeklindeki tepkiler titizlikle ölçü lm ü ştü r. S o nuçta mısırla beslenen ratlarm acı uyarısına k on trol grubuna ora n la daha duyarlı olduğu görülmüştür. Deney grubuna yeterli m ik ta r da triptofan injekte edildiğinde, hem beyin seroton in kon san tras yonu, hemde acı hissine karşı duyarlılık n orm ale dön m ü ştü r.
Malnutrisyon beyinde yapısal ve biyokim yasal değişikliklere yol açmakta ve davranışları olum suz yönden etkilem ektedir. S pesi fik kimyasal lezyonların başında belli uyarı taşıyıcıların sentezi gelir. Sonuçta bu uyarı taşıyıcıları içeren n öron ların k o n tro l ettiği davranışlarda, dolayısiyle beyin fonksiyonların da değişm eler söz konusudur.
Gilbert’s Sendromu : Diyet ve Açlık
Gilbert’s sendromu, hemolitik olm ayan, k ron ik , u n k on ju ge hiperbiiirünemidir. Aç kalma, yarı açlık ve % 40 glik oz infuzyonu plasma bilirübin düzeyini yükseltmektedir. H e m o g lo b in ve retiko- losit sayıları ve karaciğer biopsi sonuçları norm al, açık hem olize ait herhangi bir belirtisi bulunmayan G ilbert’s sen d rom lu hastalara 400 kalorilik enerji ve lipiti düşük standart diyet ve b u diyete ek olarak 2000 kalorilik intravenöz glikoz verildiğinde, total plasm a bilirübin konsantrasyonunda (T B C ) benzer şekilde yü kselm e g ö rülmüştür. Açlıktaki hiperbilirünemi, günlük en erji kısıtlanm ası ile
B E S L E N M E V E D İY E T D E R G İS İ 197
tam ola ra k açıklanamamıştır. Hastalara intravenöz glikoz yerine ora l glik oz verildiğinde TBC yine yükselmiş fakat intravenöz glik o za oran la, yükselm e daha az bulunmuştur. İntralipit intravenöz ve rild iğin d e ise hiperbilirünem ide ani bir değişiklik görülm üştür. Bu etki intralipit infuzyonundan sağlanan enerji, glikozdan sağlanan e n e rjid e n düşük olduğu halde görülmüştür. Yüksek karbonhidratla °/o 9 lip it içeren diyet verildiğinde ise TBC yükselm esi az bulun m u ştu r. O halde lipit TBC yükselmesini inhibe etm ektedir ve TBC y ü kselm esin d en diyetteki lipitin çıkarılması sorunlu tutulabilir. A çlık h ip erbiliıü n em isi diyetten diğer besin öğelerinden çok yağın çık a rılm a sın a bağlı olabilir. Düşük enerji tüketimine bağlı TBC yü kselm esi, G ilb ert’s sendrom unu diğer unkonjuge hiperbilirünemi olgu la rın d a n ayırd edilm esinde yararlı olur.
D üşük en erji tüketim i sonucu, enerji gereksinmesi adipoz d o k u d an sağlandığında TBC yükselmesi inhibe edilmemektedir. Adi p o z d o k u d a bulunm ayıp, intralipit solüsyonunda bulunan bir et ken TB C yükselm esini inhibe etmektedir. O halde bitkisel yağlar d a b u lu n an ve genellikle adipoz dokuda depolanamayan bir faktör var m ıd ır? B u konuda araştırmalara gerek görülmektedir.
D iabetteki Tem el Lezyon İnsülin Yetersizliğimi Yoksa İnsüline K arşı D iren çm id ir?
D iabetteki tem ci lezyonun, insülin yetersizliğimi yoksa insü line d iren çm i olduğu nu saptam ak için pekçok çalışma yapılmıştır. B u ça lışm a la rd a n birin de hastalara epinefrin proprundol glikoz ve in sü lin (E P G İ) intravenöz olarak verilmiştir. EPGÎ endojen insü
lin salgılan m asın ı ve karaciğerde glikoz salımmım önler. EPGİ in- fu z y cııu n d a n 90 dakika sonra plasm a insülinü ve plazma glikozu d u ra ğa n d u ru m u n a gelir. Çalışma sonucunda kimyasal diabetikler- d e v e diabeti olm ayanlarda durağan durum plasma insülin düzey le ri b en zer, kim yasal diabetiklerde ise plasma glikoz düzeyi önemli ö lç ü d e yü k sek bulunm uştur. Bu da dokunun insüline direncini g ö s te rm e k te d ir. Benzer sonuçların aşikar diabetlilerde de bulun m a sı ile, kim yasal ve aşikar diabetlilerde insüline karşı doku diren c i o ld u ğ u g örü şü doğrulanm ıştır. Bir diğer çalışmada da yüksek in sü lin d ü zeyin in doku n u n insüline direncini kırdığı saptanmıştır. D ia b etik olm a ya n ve latent, kimyasal, aşikar (orta ve şiddetli de r e c e d e ) d ia b eti olan 5 grupta oral glikoz yüklenm esine karşı insü lin ce v a b ı incelen m iştir. Diabeti olm ayan ve latent diabetlilerin in sü lin ce v a b ı ben zer, kimyasal diabetlilerin ise önem li ölçüde yük sek b u lu n m u ştu r. Aşikar diabetli heriki grupta ise, insülin yeter sizliğin i vu rgu !arcasın a düşük bulunm uştur. Bu da aşikar
diabet-198 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ lilerde insüline direncin yanısıra, insülin yetersizliğininde bulundu ğunu göstermiştir.
Araştırıcılar daha sonra diabetin tem el lezyonu konusunda 2 değişik varsayım ortaya atmışlardır. Birincisi, tem el lezyon insü line dirençtir ve artan insülin sekresyonu diren ci kırar. Bu da beta hücrelerini ve insülin yetersizliğim etkiler. İkincisi ise, başlan gıçtaki insülin yetersizliği, dolaylı olarak insüline diren ce yol aç maktadır. Buna göre 2 değişik patojenez söz konusu du r. Bunlar dan biri, kimyasal ve latent diabetiklerde insüline diren ç etkilidir, İkincisi ise insülin yetersizliği insüline dirence yol açarak aşikar diabete neden olmaktadır.
0 Journal of Food Science cilt : 41, 1976
• Bullerman, L. B.: İsviçre Peynirlerinde M ık otok sin K üfleri. sayfa : 26
• Vang, J.C. ve Kinsella, J.E.: Y onca Yaprağı Proteinin Özellikleri. sayfa 286
• Anderson, R.L. ve Warner, K.: Aside Duyarlı S oya Proteinin Lezzet Üzerine Etkisi, sayfa : 293.
İsviçre Peynircilerinde M ikotoksin K üfü
Peynirler üzerinde oluşan küflerin oluşturacağı tehlikenin öne mini saptamak amacıyla 11 çeşit İsviçre Peynirinde analizler ya pılmıştır. Bütün peynir örnekleri 5°C de depolanm ış ve 6 hafta içinde küflerin geliştiği görülmüştür. Bu küfler izole edilm iş ve izole edilen 183 küfün % 87 sinin penicillium türünden, olduğu saptanmıştır. Penicillium türünün % 35 i, bütün izole edilenlerin
% 34 ünün ürettiği toksinin piliç em briyonuna tok sik olduğu
görülmüştür. Kimyasal analizler ekstraktlerin % 5.5 inde toksin olduğunu göstermiştir. Görülen toksinler penisilik asit, patulin ve alfa toksindir. 5°C de 6 hafta depolanan küflü peyn irlerden alman 33 örnekten 4 ünde penisilik asit görülm üştür. Peynirlerdeki bu bileşiklerin oluşumunu etkileyen etmenler ve bu bileşiklerin stabi- litesi bilinmemektedir.
Yonca Yaprağı Proteinin Özellikleri
Yonca yaprağından sağlanan proteinin özellikleri çeşitli yön temlerle değerlendirilmiştir. En düşük erim e yeteneği ph 3.5 - 4.0
te olmaktadır. 0.05 - 0.20 M düzeyindeki NaCI in erim e yeteneğine etkisi çok azdır. Yapraklardaki Lipitlerin asetonla ayrüm ası eri
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 199
m e yeten eğin i biraz düşürm ekte, p osa m iktarını ise yükseltm ekte d ir. E m u lsife r aktivitesi ve em ulsiyonun dayanıklılığı soya protei n in d en dah a iyi faka t sodyu m protarat eklenm iş soya proteininden daha za yıftır. A seton la m uam ele etme em ulsifer yeteneğini düşür m ek ted ir. B u çalışm a yaprak proteinin fonksiyonel özellikleri ve k u lla n ılm a d u ru m u üzerinde bilgiler verm esine karşm bu konuda daha gen iş araştırm alara gerek vardır.
Asite D uyarlı Soya Proteinin Lezzet Üzerine Etkisi
S o y a fa su lyesin d en elde edilen protein konsantrelerinin lezzeti, k u lla n ılm a du ru m u n u olum suz yönden etkilemektedir. Soya p r o teini eld e etm ek için kullanılan yağı alınmış soya ürünü suda eri tilip asitleştirild iğin d e protein lerin çoğu çökm ektedir. Bu çökelek yık an ıp n ötra lize edildikten sonra kurutulmaktadır. Aside duyarlı k ısım to p la m p rotein lerin % 25 — 40 unu oluşturmaktadır. Protein olm a ya n ö ğ e le r asite duyarlı proteine sıkıca bağlı bulunmaktadır. S o y a p ro te in i konsantrelerinde hoşa gitmeyen lezzetin daha çok asit d u ya rlı p ro te in in varlığından ileri geldiği sanılmaktadır. Asite du ya rlı k ısm ın ayrılm ası ile soya konsantrelerinin lezzetlerinde d ü zelm e olm a k ta d ır.
O E c o lo g y o f F ood and Nutrition cilt : 4, 1975
• C havez, A., M artinez, C. and Bourges, H.: Fakir K öy Toplumla- rın d a E m zirm e ve B eb ek Beslenmesi, sayfa : 159
• R o s e n b e rg , J.H., S olom on s, N.W. and Lerin, D.M.: Beslenme ve E n fe k siy o n E tkileşm eleri, sayfa : 203
• R o b s o n , J.R .K .: Gelişm ekte Olan Ülkelerde Beslenme Alışkan lık la rın ın D eğiştirilm esi, sayfa : 251.
F akir K ö y T oplum larında Em zirm e ve Bebek Beslenmesi U ygun beslen m e yapm ayan fakir köy toplumıında 17 yeni d o ğu m y a p m ış ann ede süt verim ini anlamak amacıyla 2 yıllık b ir ça lışm a ya p ılm ıştır. Bu grupla karşılaştırmak amacı ile ikinci bir gru p a lın m ıştır. B u gruba gebeliğin 45. gününde çocuğun m em e den k esilm esin e kadar olan süre içinde ek besinler verilmiştir. A ynı zam an da b u annelerin çocuklarına 3 aylıktan itibaren ek yiye ce k le r, vita m in ve m ineral tem in edilm iştir. E k yiyecek verilm e /e n gru pta, em zirm en in ilk 6 aylık dönem inde süt verim i günlük m a k sim u m 650 mİ. olm aktadır. 6 ay sonra bu m iktar 450 mİ. ye
200 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ düşmektedir. Ek yiyecek alan annelerde ilk 6 aylık d ön em d e salgı lanan süt miktarı % 15 daha fazla bulunm uştur ve 6 aydan sonra da süt salgılanmasında yine azalma gözlenm iştir. E k yiyecek alan annelerin sütü daha sulu görülm esine karşın içerm iş oldu ğu total katı öğeler açısından önemli bir ayrıcalık görü lm em iştir. Bununla birlikte ek yiyecek alan anneler em zirm enin başlan gıcın da yeterli süt salgılamakta ve süt verimi uygun şekilde sürm ektedir. Buda bize bebeklere ek yiyeceğe başlamak için en uygun ayın 3. ay ol ması gerektiği fikrini vermektedir. Çünkü 8 haftadan son ra süt üretiminde azalma görülmeye başlam ıştır.
Beslenme ve Enfeksiyon Etkileşm eleri
Bu yazıda, beslenme ve enfeksiyon etkileşm eleri kon u su göz den geçirilmiştir. Az gelişmiş ülkelerde doğan çocu k la rın % 25 - 50 si 5 yaşma gelmeden malnutrisyondan ölm ektedirler. B u ölüm lerde diyet daima bir etken olmaktadır. B eslenm e ve en fek siyon etki leşmelerinde aşağıdaki üç husus düşünülm elidir. (1 ) Enfeksiyon-
lerin besin gereksinmelerini değiştirdikleri m ekanizm alar (besin alınımmda azalma, sindirim, emilm e ve m etabolizm adaki değişik liklerin maliyeti v.b.); (2) M alnutrisyonla enfeksiyon a duyarlılık derecesi arasmdaki ilişkiler; (3) Fetal ve post — netal dön em ler deki büyümeye etkisi yönünden gebelikte beslen m e ve en feksiyo nun önemi. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ü lkelerde beslenm e durumu düzeltilmeden yalnız aşılama ile en feksiyonların önlenm esi olanaksızdır. Ayrıca bebeklikte oluşan im m un sistem indeki b o zuklukların ileride düzeltilemiyeceği düşünülerek beslen m e ve en feksiyon etkileşmelerine önem verilm elidir.
Gelişmekte Olan Ülkelerde Beslenm e Alışkanlıklarının De ğiştirilmesi
Beslenme alışkanlıkları sosyal, psik olojik , ek on om ik ve fiz y o lojik gereksinmelere göre değişebilir. Sorun, plânlan m ış değişm e nin sağlanmasıdır. Çoğu zaman besin değeri yüksek b esin ler halk tarafından kabul edilmezken beslenm e değeri düşük olanlar b e nimsenir. Örneğin, aynı firm a tarafından takdim edilen soya ka rışımı ürünlere karşm kokakola gibi besin değeri düşük şeylerin henimsenmesi gibi. Dünyanm bazı bölgeleri değişm eye karşı daha tutucudurlar. Beslenme alışkanlıklarının değişm esinde ba zı etm en lere dikkat edilmelidir. (1) Takdim edilen besin her zam an k o laylıkla bulunabilmelidir. (2) T ek n olojik işlem lerle takdim edilen ürüne karşı görülen tepki önlenmelidir. (3 ) H alkın alıştığı besin
B E S L E N M E V E D İ Y E T D E R G İS İ 201
lere ö n e m verilm eli, bunun yanında yeni ürünler alışılagelmişlere yaklaştırılarak sunulmalıdır.
O F ood T echnology cilt : 30, 1976
® De Ritter, E.: İşlenm iş Yiyeceklerde Vitam in Dayanıklılığı. sayfa : 48
® M orr, C.V.: Peynir Suyu Proteini, sayfa : 18
• G regory, K.F., Reade, A.E., Khor, G.L., Alexunder, J.C., Lomsden, J.H. ve L osos, G.: Y üksek Isı Dereceli Küf İle Karbonhidratların P rotein lere Dönüştürülm esi, sayfa : 30
İşlen m iş Y iyeceklerde Vitamin Dayanıklılığı :
B u yazıda hazırlama, depolam a ve işleme gibi çeşitli koşullar d a yiyecek lerd e bulunan her bir vitaminin dayanıklılık durumu özetlen m iştir. Çalışm a A, D, E vitaminleri, thiamin, askorbik asit, p a n toten ik asit, vitam in Bfi, folik asit ve B I2 vitamini ile ilgili ola rak ya pılm ıştır. Uygun tekn oloji ve imalat olanakları sağlanırsa p e k ç o k du ru m larda vitam inlerin istenen özelliklerini sürdürmeleri m ü m k ü n olabilm ektedir. Uygun teknolojik süreçlerden bazıları; yi y ecek leri işlem e veya saklama sırasında koruyucu tabaka kullan m ak, ajanları ortadan kaldırmak, uygun pH temin etmek, hava, ışık, açık ta bırakm am ak ve zararlı metallerle teması önlemek gibi işlem d ir.
P eynir Suyu Proteini
B u ya zıda peynir suyu proteninin elde ediliş süreci ve kulla n ılm asın a etki eden etm enler incelenmiştir. Özellikle elde edilen ü rü n renk ve lezzet yönünden olduğu kadar besin hazırlamadaki ö d evleri (çöz ü lm esi, fo m yapması em ilsiyon vb.) yönünden değer len d irilm iştir. B u protein in bitkisel protein kaynaklarının zengin- leştirilm esin d eki önem i üzerinde durulmuştur.
Y ü k sek Isı D ereceli K üf İle Karbonhidratların Proteinlere D önüştürülm esi
B u yazıda tem el bileşim ini karbonhidratların oluşturduğu ka- savan m m ik ro b ik protein e dönüştürülm esi için ucuz ve basit tek- h o o jik sü reçlere ait yön tem geliştirilmesi ile ilgili araştırm a anlatıl m ak ta d ır. K asavadan elde edilen m ikrobik protein hayvan yemi ola ra k kullanılabilecektir. Bu yöntem in diğer karbonhidrat kaynak ların ın p rotein e çevrilebilm esi ve ürünün insan beslenm esi içinde
202 İL G İN Ç Y A Y IN Ö Z E T L E R İ kullanılabilme olasılığı bulunmaktadır. Çalışmalar şim dilik amylo- litik, termotolerant, küfler üzerinde yapılm aktadır. B u m ikroplar fermentasyonu gerektirmeden nişastayı parçalayabilm ekte, nona- septik fermantasyona izin vermekte ve ferm antasyonun soğutulm ası maliyetinin düşük olmasını ve filtrasyonla vasatın düşük m aliyeti gerektiren koşullarda yapılmasını sağlamaktadır. T ok sik olojik değerlendirmeler A. Fumigatus 1— 21 içeren diyetlerin 90 günlük bir beslenme süresi içinde deney hayvanlarına zararlı b ir etki yap madığını göstermiştir.
O Protein Advisory Group (PAG) Builetin, cilt : 5, scıyı 3, 1975 ® Wishik, S .M. ve Vander Vyncki, S.: Beslenm e, Anne Sağlığı ve
Doğurganlık, sayfa : 11
• Venkatachalam, P.S.: Okul Öncesi Yaş Çocuklarının B eslenm e si. sayfa : 27
• Enerji ve Protein Gereksinmeleri. 1976 FA O /W H O Uzmanlar Grubu, cilt : 6, sayı 2 sayfa : 30.
• PAG Hidrokarbonda Üretilen Tek H ücre Protein (S C P ) Sim-pozyumu. PAG working Group, sayfa 6.
• Beslenme Araştırmalarında Antropom etri. PAG, sayfa 12. • Stoloff, L. ve Preidman, L. : Aflatoksinin İnsanlardaki Zararla
rı. sayfa : 21.
Beslenme Anne Sağlığı ve Doğurganlık.
Sağlık, beslenme ve doğurganlık arasında etkileşm eler vardır. Nüfus hareketlerinde değişik aşamalar vardır. B irincisi, yüksek ölüm ve doğum hızı, İkincisi, ölüm hızının düşm esine karşın d o ğum hızının aynı düzeyde sürmesi, üçüncüsü, düşük d oğu m ve dü şük ölüm hızı. Bugün, sanayileşmiş ülkeler üçüncü aşam ada b u lunmaktadırlar. Yaşam standardının gelişmesi ile b irlik te birinci ve ikinci aşamalarda bulunan toplumlarm zamanla ü çü n cü aşam a ya gelmeleri beklenebilir. Bu önemli sorun b u sürenin kısaltıla- bilmesidir. Gelişmekte olan ülkelerde çocuk ölüm hızını azaltm a dan doğum hızının düşmesinin olanaksız olduğu b u nedenlede ön ce çocuk sağlığı ve beslenmesinin düzeltilmesi gerektiği söylen mektedir. Beslenme ve doğurganlık ilişkileri döngü özelliğindedir. Bunlardan hangisinin neden hangisinin sonuç olduğunu söylem ek zordur.