S. Ü. Fen - Ede. Fak.
Edebiyat Dergisi 1990, 5. sayı
CEVAT . FEHMİ BASKUT'UN ' TİYAT'ROLARINDA FOLKLOR UNSURLARI
Y·rd. Doç. Dr. Mustaf.a ÖZCAN (*)
1908'de Edirne'de doğ,an, Eyüp Rüştiye~i'1ni bitirdikten sonra İsti·klôl Harb'i'nin başlaıngıcıında babasıyla birlikte A•nkara'y,a gecen, Büyük Millet Meolisi Basımevi'-nde düze·ltiıci ve meclis kôtibi olarak hayat·a atılan, sa-vaşı müteo:kip ,g,a,zeteciliğe başlayan (1) Geva1: Fehmi, popüler tiyatro ya.-: zarlarımızdan biri olarak tanınmıştır (2). Y·nyıımlanmış y.irımi tiy,atro eseri
vardır. Bunların hemen !hepsi oynanmış, hattô ıbir kısmı da filme ,alıınmış tır. 1940 - 1965 yılları ,arasında y,a.yımlona·n bu piyeslerde yaz-ar, Türk top-lum hayatından çeşitli kesitleri ve tipleri, bayağılığa düşmeden
oanlan-d:ırmayı bilmiş, bu e·snada da folklorumuzda, anan·evı ikültürümüzden
ya-rıarl•anmıştır. O, in;sarnmızı kuşatan :geleneklere ve batı,ı inanışlara epeyce yer vermiş, halkımızın bazı ·kıymet .hükümlerini gözler önüne sermişt.ir.
Cevat Fehmi'ni.n -ese-rlerinde z<.1man Z!aman esıki -yaş,ama· üslObu ile yeni yaşama .tarzı k·arşılaştırılma-~t·adır. Yoz,a,r, devrimizin ıaç gö2:lü, mad-deye düşkün insanla.rını yermekte, eskinin celebi yoradılışlı, yardımsever,
geniş düşünceli. hoşgörülü, asH ,ruhlu :kişMerini ise yüoeltmekte'dir. ıBu ki-şiler genell1i;kle konaklarda ya~a·maıktadırlar. Bu yüzden yazar, ıbi-rk,ac ese-r.inde, kona-k 'hayatı üzerinde dur-makta, bu hay-0tın çöküş sebeple·rini
,ar,aştırıamk, .konakt-an ,apartmana geçerken yaşanılan problemleri , irdele-meye calışmaıkta.dır. Konak, burada. da Ya-kup Kadriı'·nin K~ır,alık Konak'ın ıdıa olduğu gibi bir devri sembolize eder. Onl:ann :mazide ka•lımasıyla. bir-1Ji.kte toplumumuzda y,aş,aymı :kimi .jyi insanl·a·r da görünmez olmuştur!
Göc'de (3) ta.nrdığımız Berber Salih, bunların sa.dece bir tanesidir. Ber-·(*) S. Ü. Fen -Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
·(1) Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, İstanbul (tarihsiz) s. 78 - 79. ,(2-) Sevda Şener, "Popüler" Yazar Cevat Fehmi Başkut'', Tiyatro Araştırmalan
Dergisi, Yıl: 1972, Sayı: 3, s. 5 - 40.
'(3) Göç, İstanbul 1962. Alıntılar bu baskıya -aittir. Ayrıca yazımızda yararlan-dığımız eserlerin baskı tarihleri verilmiş, alıntılar bu baskılardan yapıl mıştır.
,--ber Salih'in a,hbabı ve dostu olan Vefa Bey de günümüzde ,az ·rastlıamıo·n insan tiplerindendir. 60 y,aşında olmasına rıağmen Veto Bey, ·otobü~te ko:f-1kıp ıihtiyar bir hanıma yer verecek kadar ,hıaıssas ve saygılıdır (s. 69). Oysa o bunu yaparken gene kızlar ve erkekler otur.makta, "yaşlı, 1a1lil ve sarsaık ihUyarla.r" ise aya.kta yolculuk etmektedirler.
Hemen belirtelim ki, toplumdaki· bu değ:işiklik ·a.sl,a, .maddı unsurlarda ·kolniçmış, .insanlıar da bundan payını o,ımıştır. Bu yüzden Göç piyesinde eski lstanıbul'u özleyen, İstanbul'un eski tadının kalmadığını söy,leyen ki -şiler az ·değildir. 60 yaşındak,i emekli Rau,f Bey, 1komşusuna. şöyle yo•kı,nır:
"·lstaınbul 30 - 40 sene evvelki İstanbul mu? Nerde bu şehrin eski efenqi, çelebi ha'J.kı? Ne oldulaır? Nerde bu şehrin ·esk;i sükOneti? Nerde
o
terbiyeli, ,i:nsafılı esna·fı? Nerde her derdi1nlze ·koşan .komşu+ar? Nerde her biri :beş on yoksul ·aU·eye bakan eski zenginler? Nerde fakirin fokirli-ğl·ni bilmesi, orta halHni·n ımevcudo· kanaat etmesi? Nerde ·aile .terbiyesL so~ak terbiyesi? Nerde ,es:kı maholleler, ,eski evler? .Nerde o hava," {s, 85-86).
Ber:be.r Sa·lih'i,n bir eşi de Müzeci 1lsma-il'dir. Bu, ,55 yaşmda çoluk ço-cuk sahibi, yumuşak huylu, okumaya oldukça oüşkün, sevec<1n bir ·aile reisidir. Hôtırôlarına çok bağlıdır. Çoculduğunun geçtıiği. ·konağı, .bu yüz-den ,satama.z. Evlôt•lonnıa .~a-rşı çok müsamaıhokôrdı·r. Fa.kat ;bu müsama. -hasında kesin ,bir ·sınır vardff. An'·ane, ,a:hlôk meselelerinde ,hiçıbir tavize yanaşmaz. Yazarın Ay.na (4) ·adlı e.serinde şahsiyetinin bütün . .özell:ikleri,ni
öğrendiğimiz Müzeci ıİsma'il'i·n çocukluğ'u, ·gençl'ik dönemi, .hep :konaklıaır-.
da geomiştir. Eski yoşayı-şın özl·emini· ~e•ker. !Konağın sa-tılm:aması :i'Ci·n elinden geleni yapar. Daha önce de söylediğimiz gibi bu konak, .biraz da onun hayatı demektir. E,v,lötlanmn ısrarı k1a,rşısında şöyle demek. zo'r:u_n~ do k,a,lır :
"Ha.yır, bu konağı satamam çocuklar. Burasını ıso,tmak bana göre bütün bir .maz·iyi satmak demektir. Hepiniz ·iıcin iyi vey,o :kötü var ama··be..: nim ·için artık isUkba,I y°ok. Ben ·ark.ada bı.r•a·ktık·lorıml·a yaşıyorum. IBütün
·güz.el günler, bütün -kıymetli hôtırolar, ·ailemiz.iın bütün yadi:gôrlo,rı ~epsi
,burada .... Onları el,iımden .a,ıın, ben ölürüm" (s. 74). ··
lsmail bunları söylerken mes'ut çocukluk günlerini yeniden yaşar gi-, bi olur. ·Babasının ·kı,Jıcını eline ·alıp mev.hum düşmanlara 'k•arşı saldırdığı· günleri düşünür. O yıllıarda burası muhteşem ıb·ir kona;ktir. ,İçinde dadüa-rı, ,hizmetçileri, uşakları, a.hçı1'a:rı, seyisleriyle •kalabaılı,k l::>ir insa,n topJulu-ğu barınmaktadır. Ninesinin, .konaktaki kadınların l·a·vanta cioeği. ·torba~· (4) İstanbul _1972, 3 perdedir. 1966 - 1967 sezonunda Ankara'da oynanmıştır.
-la:rınd,a,n ·taşan rc:ıyıha, .her yanda .hissedilmektedir.
O
zamanki :terbiye· 1i-ca-bı babal-a-r, -cocuklanna daha -. baska türılü da,vranırlar.'
Koc·a Bebek'te ıde (5) böyle -bir ·konak hayati-tçı-svir edilmektedir.. Bu-rada Hacı Fa-tinzôdeler'in ıkonağı tanıtılır. Bu da bir devrin en meşhur konakla-rında-n biridi,r. Fa~at bu konakta·ki parlak -hayat, -r.iya·kôr ,
hizmet-1l'ilerin, çıkarcı görevHlerin sayesinde 25 -yıl ·icinde sönüp gitmiştir. Zat.en·
Hac, Fa·tinzôde'nin ölümü -de .bu ·çöküşü ve da,ğılrnoyı hızlandırmıştır. Bu ai·lenin o dillere destan -serveti, refahı, sa9deti, bir -kabiıle tutaın -evlatları; torunı,arı, •adamları, hôfızfüardan kola,y kolay s:j.linmez. Şayeste Dodı'rn~ ·
belirttiği-ne .göre, o dönemde, Ha,cı Fatinzô-de·ler'in· :konağı çok yönlü fonk· siyonlara haizdir:
"Değil ıbiz, bütün maha,lle bir tek aile ,i,dil< o za~~nlıar... Yoksu Mor ıiç'i-n aşhane bu kona1ktı. Yetimler, öksüzle~ ici·n mektep bu •kona-ktı. Fakir ·kızl.aır gelln giderken çeyizleri bu.rıqda hazrrla:nırdı. Fakir delikanlrlann güveyli·k çamaşır:ları, f·akir anaların kundak takımları burada. diki·lirdi-. Bi-,lirdi-k ·kim dertli, kim gamda... ıBilird'ik kim yoksul, ·kim dar-da-... Bil-i-rdik
k-im Ôılil, ıkim hasta'' (s. 139). ·
Aslında eskiden her kona•k
oz
çok böy,ledir. Üs-teli·k konakların ken-dilerim~ mahsus ni~amlan, usO·lleri vardır. Hacı Fatinzôdeler''i-n · konağın-· · da da :i-nsanlar, .tat-lı ·ta,tlı, se'Sslz sedasız, dedikodu -yapmadan, haset, kı·sk,ançlık duymadan, sa,ygısızıı:k etmeden, kalp kırmadan, küçüklüğü, bü -yüklüğü, çocuıkluğu, cahiılliği . . unut,madan, memnun ve mes'ut
.
yasa.yı,p ... , gi-·derler. Kimse kaıhkaha ·He k·aıtılo ko-tı:la .gÇılmez. 1Fıa,l<-at ·kimse de hiddetle,
·avaz avaz bağırmaz. . Konakta yaşayanlar birbii,rileri11iın kusurlarını gör-mezler, iftiraları, ga1mma~lıklaırı duymazlar {s. 140).
·Koca Bebek'te vak'a, A!hmet',in etr·afında gelişi,r. Ahmet, 25 sene tı marıhanede kalmıştır.· Doktor, ona, tımarhaneden çıkarırken, +ikin es-ki :muıhitiınde yaşamasırn, yava-ş yavaş etrafta, olup bitenleri idrôk etmesini salık verir. Bunun üzerine ·annesi Celi·le· Hanım, 25 yıl önce ıkona·kta bulu.;
,nanl·arı t~kr,ar çağırır. Ayrıca gelenlere eski kona-k ha.y,atına daıir_ bilgMer hatırıa,tılır. Celi-le Ha-nırn'ın dediği g'ibi o zamanlar, babaların yanında si:· gq.ra ,i,cilımez. O ·sormıadon bir şey söy·lenilmez. Fikir .beya·n ediıl'mez. Baba· ,nı,n sözü asla kesMmez. Sofrada oturur-ken o kalkma.dan -kalkılmaz. Yanın
da iken .ay,a'k ,ayak üstüne ,atılmaz. Ona kesinHkle ya,ıa-n söylenmez, -ka,r. şılık verilmez . .Onun yarnnda yükse1k sesle .gülünmez, ıslık çalınmaz. Ha1_-. tô ona dik dik bakılmaz (s. 50 - 51).
ŞQphesiz ıbu bir ter.biye meselesid-ir. Bu terbiyeyi ·c;tlıan Ahmet'ıin, ko,.
(5) İstanbul 1972. Bu e~er, 1946 - 1947 mevsiminde İstanbul Şehir Tiyatros1fn- . da temsil edilmiştir.
nuşma.sı dahi eski ôdôb ve erkôn çerçevesindedir. ·Gerçekte. o kono:kta yeti'şmiştir. Her şeyde o günleri arar. Kızının da Ilı ,basmadan yapılmış el-bisesini beğenmez, ona, ıatlasla.r, canfesler, ôlô bürümcekler ala·oağını ı.söyler. Oğluna,· "vel:iahtım, nQr-i -aynım, sebeb..:i j,ftihanm, sec-i nevzôdım",
kızına da "nişane-i ·as·d1letimiz", "ıvesile-i S·a.adetirniz" gibi sözler.le •hitop eder. O, sadece insani-arın .konuşmalarını değM, kadınların süs·ıenmeleriyle i:lgHi işlemleri ıde yadır,gar. Zira ruj, pedikür, manikür gibi' kelime!eri hiç
tjuymarnıştır. Bunıı,arın ne -anlama geldi·klerini öğrenince, eskiden ıkadınla
rm
yanaklarına ıpenbe'lik sürdüklerini, gözleri·he sürme çektiklerini, elle-rine kına yaıktık·larını hatırlor.. Ahmet'e göre ·eski·den ,insan komşusunu tanırdı. O, yeni y,aşama· tar-zmdo buna ehemmiyet verHmediğini görünce hayıflanır. CevresindekHe-re komşu,l·annı sorar. Onlardan müspet ve mantıklı bir cevap alamaz. Bu-nun üzeri.ne şöyle bir tenkitte bulunur: « .•. İn~an komşusunu tanımaz •n:ıı? O halde hasta·lık·lanna nası1I ko~a.ca:ksınız, dertlerine no,sıl. orta•k olacaksı
nız? Komşu hakkım unuttunuz mu?» (s. 62).
Sosya.l hayatta-ki değişmeler. elbet bu kıadar değildir. Ahmet'i,n vak-tiyle hemen her gün uğradığı .maıha•lle ·kahvesi de yok olmuştur. Oysa ye-ni yetişenler .artıık hem oralara, gitmezler, hem :de buınlan "·kokmuş sos-y,a,ı ,gelenekler"den saya,rla-r, :hat1:d onları ortadan ka,ldırmakla, övünürler. "Şimdi ~u ,ma,halle kohvelerinin yerini barlar, -tçkili gazinolar, dans+ngler
-a·l,dı" derler (s. 77 - 7'8).
.
.Ahtnet, konak ha.f1kıyla i:lk defa bir süre görüştükte.n sonra y,atmak ister. Ancak ·giymek zorunda kaldığı giysileri beğenmez. Yeni :kılık ve kı-· ya-fetiın ·içinde pek ·sık11lmış, bir ,türlü rıa,hat edememiştir. ,Çevresinde-kilere, ·Şöyle yakınır: "Haydi çocuklar y.aıtalım aırtıık. Bu e'lbiseniın ,içinde de pek sı
kıldım. Peki yani ben şimdıi şöyle püfür püfür entaır·imi giyip, takkemi başı ma koyup köşeye kuırulamoyacak mıyım? 6osyal ge.lenekler kaldırıldı işe
entari •i·le hırka do kaldıırılmadı ya .. " (s. 86 - 87).
Y·apma çiçeklere, boyalı şerbetlere, uzun saclı er.keklere ş•aşıp
ka-lan Ahmet, toplumdıo, birçok sahte değerlerin baş tôcı ediılmesini· oınlaya~ maz. Bu sebeple haklı olarak ecdadımızın •mirasını .hızt,a, tükettiğimizi
söyler:
"GüzelHk vasıtaları her dükıkd,nın ·oamekomnda memnun oldum.
Fa-~at güzeli 1ne yaptınız? Buluşmak, sevişmek ·imkônlorı çok ,artmrş. Plaj-da, dansta, pokerde, sinemada .. ,Memnun oldum. Fakat ·aşkı ne yaptınız? T,arnşma, konuş·ma, ,toplantı çok kolayl,aşmış. Herkes ıherkesle ahbap, .
herkes -herkesle ,ı,aubali.. Memnun oldum .. Fakat dostluğu, vefayı -ne yap-' tıınız? Esnnf bir misli ·kôrı ,az .buluyormuş. Tüccar bi,r ıgünd.e .bin 1.ir<:J
-rnyörmuş .. Memnun oldurn. Fa1kat kana,ati, ,insafı, V:icdanı, ;ne yaptınız, tevazuu ne yaptınız, Bükün ,ve ,huzuru ne yaptımz? Her şey güzel, her şey Heri, her şey yeni.. Memnun oldum fakat ,cevap verin bana ecdodımızdan
··miras kaJan bu emanetleri ne yaptınız" (·S. 136).
Piyeslerde .evlenme, ,aşk gibi temalar da büyük yer tutar. Birıbirine denk olmayan tara,f.1.ann y,apaoağı evliHk•ler,in getir·eceği sorunlar
üzerin-de ,duruiur. Ayrıca k1adının bir ma,ı ,g:iıbi· ·satıldığı, evlenirken kendisine da~ nışılm·adığı, söz ha,kkımn bulunmadığı belirti-lir. Özell,ik·l·e köylerde ve ka-sabala-rdo ,ağa,ıorın tek e,şıe yetinmedikleri vurgu{anır. Birden fazla haw nıml,a evlenen,ıer bunu anca,k imam nikô,hı ile .gercekleştirebiıl,irler. Cevat · Fehmi'nin Hepimiz Birim·iz ·İçin ve Üzüntüyü ,Bı:r.ok (6) adlı piyesinden öğ
rendiği,mize göre Ha·sa:n Ağa, komşu ağamn kahyasının kızını ister. Kıaıhw ya Hıdır da Ayşe'·nin sözlü' olduğunu belirtir. Ayşe, oğa·nın oğluna sözlü-dür. ·Daha ·ooğruslı'' Hıdır Ağo, Meryemce ile evlenirken, bir kızı olursa
·ağusı Ahmet Karasipahioğ·lu'·nun oğlu Osman'a vereceğini söylemiştjr.
· Bu yüza,en Paris'te tahısi'lini, tdmdmlamakta ol,an Osman ıBey'in dönüşünü ·beklemek ·zorundadır. Gelgelelim Hason Ağa da- Ayşe'yi görmüş ve
be-ğenmiştir. Kahya Hıdır, Ha·sa,n Ağa'y,a·, "Senin üç a,vrıadın v,a.rken tekmr evlenmek olur mu k,i?" (s. 52) diye sorar. Has·an Ağ:a da ·kıza oklını
tok-tığını, ne kadar ·çok karısı olursa o kadar çok çocuğu ola-oa,ğmı, : kalaba-..lık olduğu ölçüde düşmanla:rının kendisinden o nispette korkacağını bil-dirir. Ayşe'nin kuma üstüne varmayacağını bilen Kahyo Hıdır, gönülsüz ıda.vranır. ·sunun üzerine Hasan ,Ağa, ıiyice üsteler, hatta "Gel etme
eyle-me, var ,bana .. v,aJ.J.ah ıhükümet ,ni,kôtııyla alacoğım. Hem de öyle bir baş ·lık vereceğim ki duyanın parmağı ağzında 1kolıaca,k" (s. 52 ~ 53) şekHnde
temi.not vermeye çalışır. Başlık olanak da "kilosuna bin ıkôğıt" teklif eder. Daha· sonra fiyatı biraz daha· O'rttırır. Ayrıca Hıdıır Ağa'ya, başka bir yer-de· ıbu fiyatı bulamayıacağırn, isterse şimdi helôlla,şabMeceklerini yahut kızı bir süre' besleyip kı.folondırdıkton sonra 1:artabilecekleri,ni SÖZ!ler.iıne
ekler. Ahmet Karösipahioğlu ·icin de, "Ölür de benim verdiğim başlığı
ver:rriez" (s. 55) der. Ama o, .hiçbir z,aıman mu·radınu eremeyecektir. Zira Ayşe: ortaokulu· biti.rmiş" bir kızdır. Has-0n Ağa'nın, babasına bas·kı yaptı ğını öğrenm!.ştir. Kurtuluşu Maki,nist ömer'e ·k·acmaıkt·a bulur. Doiha doğ ruMr M:akiniıSt -Öm'Eır'i, 'kendisini kaçırmoğa zorılar. Hıdır Ağa, bunu : kabul-lenemez. Cünkü ona göre ,ağa kızı, a·noak ıağa ne evlenir. Evlenmedi de ka.çtı •mıydı bu suçunu k,anı ile öder. Kahya Hıdı·r, kızını, Ahmet Kar,as·ipa· hioğlu'na •lôyık bulur. Gerci kendisi şu ·anda ·kahyadır oma cedlerinin vak·tiy,le topm:k·lorını elden çıkarmadan önce ağa olduklarını ·ileri, sürer (6) İstanbul 1965. Bu, iki ayrı piyesten ibaret bir kitaptır. İlk. piyes, Hepimiz
Birimi.~ İçin'dir. Basıldığı yıl, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir.
-. (s. 113). Fakat onun hesaba 1ka.tmadığı 'bir şey vardır: Ahmet
K~rqsj,~hJ-·.oğlu, ölürken, oğ·l·u Osman'ın Ayşe i'le evlenmem·esiıni vasiyet etmiştir
(s.114).
Öte yandan ıHıdır Ağa, kızının ömer'e 'k·acmasını bir türlü unutamaz.
peşlerine .silôhlı ,aqam takar. Çe·şitli voaıtlerle kandırdığı Zeynel'e,· yanaş.;
ma·lar-dan .istediği kadar ·Odam almasını söyler. Zeynel -de o.n kadar
silôh-lı · adamıyla birılikte. Ayşe'yi ar,amay-a çıkor. 1Hıdır Ağa, kızını ·öldürtmek suretiyle soyunun namusuna sürülen lekeyi t.emi,z·leye·ceğini düşünür. · Fakat 1bilmediği bir gerçek ·vardır. O da. Zeynel'·in yoksul ,arn·a dürüst bir
insan olduğudur. Zeynel, bir gece 'Ayşe ile •Makinist ömer'i sa-klondıkla
.
rı mağarada bulur. Onlara olup biteni ,anl·a-tır, kendiılerini öldürmeğe geljrnediğini ·söyler. Ayşe'ıden içliğini (gömleğ,i,ni} ıister. Şarık mitolojisinde
geçtiği gibi bu gömleği kıana bulayıp Hıdır Ağa.'ya .götürecektir. Zeynel
,sözünde ,durur. Ayşe'nin 1k,anlı gömleği·ni 'Hıdır Ağa'ya verir. Ayrıca Ayşe' ,ni,n oabuk öldüğünü, a.cı çekrnediğ'ini, ıMakinist Ömer'iın ise bu esnada
Ayşe'·nin ya.nında bulunmadığını biıldirir ·(s .. 152 - 153). Kahya Hıdır,
Zey-. nere iyice ·ina-nır
ve
Ömer'i de ıgünün birinde kendisinin temizleyeceğinibe.lirtir.
. '
. H~cı Kaptcm'da da (7) bu roda <?lduğu gibi önceden verHen söze·
da-yalı bir ev.ıenme had°isesiy'le karsılaşıyoruz. Eserde, ,samsunlu zengi,n bir
·ai·lenin saf ··arrya güzel bir
kızını~
maceras
ı
işlenmiştıir. Seza'nı,n başı
daböyle bir v-a,at yüzunden derttedir. Zira Seza, ıhenüz dünya.ya gelmeden
·&nce dedesi İsmail ·Ağa, çok sevdiği ıbir ark·adaşı,na, "Torunum kız olur-sa ~enin _to.run 1ile. evlelıdiriri:m, ~öz veriyorum" (s. 29) demi'ştir. İki oHe torunlarını birbirleriyle evlendi·rmeleri ·icin kat'i surette 1aınl-aşırla·r. Ayrıca
Seza'ni'n ıdedesini·n ölürken, ''Eğer Seza hakkında verdiğim sözü yerine
getir:mezseniz mezarımda :raha,t yatmam" (s. 30) -tarzında •konuştuğunu
.öğ.reniyoruz.· Seza'mn ise bu.nl,ardon haberi yoktur. 10 yaşına k·adar
Soni-sun',da babasının· nezdinde 1k0ıl1mış, da,ha sonra 'İstanbul'da ,ha,losıriın
ya-rn·nda · Bebek'teki Ame·ri•kan Kolejl'nde okumuştur. Okulu biUr,ince
rnemle-·ketine döner. Çok .geçmeden Sez,a'y,a meseleyi ,aç,ar-1,ar, "ille de o ,adamın
oğlu ·iıe· evl'eneceksin" derler.· Seza, babasınin ·rte~lifini şiddetle ,reddeder.
Hemen· dcidrsına 'koşar, onu :iknaya cdlışır, birt:ikte gizli.ce fstanbul'·a. ·
git-meleri gerektiğkıi anlatır. Bunun iç·iın limandan k·alkdh Hüdaverdl ş+lebrne
binerler. Niyeti' 'İstanbul'ıa dönmek ve bu -evlenme derdinden kurtulma•
k-tır. :seza hu evlenme hôdisesini şöyle n:ak•lediyor :·
. " ... Düşünün. bu ası-rda böyole sey olur· •mu? Varacağım odamı ·ancak
.. . . . - . . , .
ıben seçebil,irim. Tabii isyan ettim. Faıkat dinlemek ·istemediler. Ka.rarlaş-1(7) İstanbul 1972. (Bu eser, 1944 - 1945 mevsiminde İstanbul Şehir
Tiyatrosu'n-da oynanmıştır).
--. tırdıkları düğün günü ·.yaklaşıyordu. Başka care ,kolmo,yınc-a .ben de dadı
•rtıı -yamma alcir,ak, l1?tctnbul'a- hal·amın ·evine. kaçmaya kor-ar verdim." (s. 30).
. ' . - .
:
: ,
.
.
_·
O
·-?~:mana ~adar.evlendirMeceği odamı
.hiçgörmemiş
ola-n ve kendi-. sini c.a~iye gibi :tüsseden · Seza'mn bu tepkisin+ normal karşılamak ·gere-kir.· Sezd-, gernide(ı:anıyara·k sevdiğ,i gençle ·ev,lenir. Gerçekte onun
yolcu-. ·luk :esnasın:da görüp beğendl~l bu genç, ·avrn Z!ama,nd·a evlendlrl·lmek
· icin zorlanıldığı delik<mlıdır. Böyle,ce yazar, -eser.i·nin sonundo işi tatlıya
· baglar; hem g-ençlerin, hem
.de
onların ailelerinin isteklerini d:ik1kaıte a·lır.. .
l(uçük .Şehir'deki {8) Ayşe de böyle bir hayôlle büyümüştür. Ayşe,
·kücü.kılüğün:den beri ·Ade.m Ateşli ·He evleneceğini duymuş -ve onu sevgiH
bellemiştir. ·va.z·ar, onu do: sonunda, muradına ka,vuşturur. Tabii bu
dile-ğine er-işi·nceye kadar da bir hayli-sıkıntıy,a katlanmak zorunda kalır.
Biz-ce·
bu, birazda
yacann ıiyi niyetinden ka.ynak•lanır. Aks-i-ni· duşünmek de,rnQmkündür. Anoak Cevat Fehmi, bu tip evliliğe ·eserl·erinde yer
verme-fr1i~ti't. ·Bit bakfrhd, meselenin sadece bir yönüne
i
·
şaret
etmekleyetin-mişti-r. . · ·
Cevat
Fehmi'nin tiyatro .eserlerinde musiıkiye de temas ettiğinigörü-yoruz.: Bu .. musiki,. hic .şüphesiz halk musikisidir. Ba•tı musi,kisinden
al·a-fronga
çevr.elerj ve tipleri anlatırken ·söz eden yazar, işlediği top·lumme-seıe·ı~r.ine. uygun. musiki-,par,~al·an seçmiştir.
Hepimiz
Birıimiz İoin'de vak'a,1batoz ır.ga.Uarının. türküsüyle başlar ve yine o türküyle sona erer.
Piyes-_
te
b.1:J türkünün. sodeGe bir dörtlüğü verilmiştir:"Çiftlik ,beyleri·n rrı'a·ıi' Cef.c:i; ırg,a,tın canı,
•
Gün olur,· devr,an döner
Ben de· :sa·rarım yôrı" (S. 8).
· Hiç şüp.hesiz bu türküde,. topraksı.z köylüleri·n, çiftliklerde ölesiye
ça-lısa·n ı·rgatf.arın dr.arnı y.atmaktadı-r. Ayrıoa bu türkü. onl·arın umutlarının
ııic
sönmediğ-ini
de
·göstermektedir. AmaKadıköy
·
İskelesPnde
(9)mace-rası anl-atıl·an Vatma-n Ar.if'in ,t1iıç umudu yoktur. Ge-ciım Ş·ar:tla.rı zordur.
Evsiz bar,ksızdır. Eşiyle çocuğunun başını ·sokacak bir .ge·cekondu
yap-mağ-a ka,fk-ar. Kendisine bu ·iş.te bir ·arkadaşı yardımcı olur. Deıvriye
ge-zen jandarma,ları anlatma!< mal<sadıyl,a oğlu Bülent, türkü C·O·ğınr.
V:at-ma,r~ Arif, -devriYE: gezen jandarma,ları ·anl1atmak için Bülent'in parol·a
ye-(8) İsta~bul 1955. ~omedtdir. ,İlk defa 1,946 yılında İstanbul Şehir
Tiyatrosu'-nun Komedi Kısmı'nda ve bunu müteakip Devlet Tiyatrosu'nda temsil
edilmiştir.
,(9) İstanbul 1972. Bu eser 1952 - 1953 sezonunda_ İstanbul Şehir Tlyatrosu'nda
rine geçen türküsünü bekler. Bülent, "!Karakolda ayna var, ,ayna var/iKız
kolunda damga var, damg,a var" dediğ·i zaman Arif ile ,arkadaşı, hemen
yere yatarlar. Devriye uz·a·kloşınca Bülent !türküyü keser. Gene. de1lika,nlı
bir ··ara, "Karab.iberim" diye bir türküye başlayacak gibi olurso da babası
tarafından ·ikaz edildiği için bu türküyü söylemekten vazgeçer (s. 58).
MG'ktna'da (10) ise Hacı Bey'i, ikinci perdenin ıbaşında bir hayli
ke-yi.fli görürüz. Çünkü o gün oğ·lunu ev,lendirmiştir. Pek mes'uttur.
Günde-·lik dertlerini unutmuş gibidir. Bunu, "Üsküdor',a ·giderken ·a·ldı da bir yağ
mur" şeklinde ımırıldanma.sından ,anlıyoruz. Anoak bozan şarkı söylerken
durup düşünmekten de ·kendini ·ct:lıkoyamaz. _?aman zaman tekrar şarkı
ya dön.er. "Kôtibimin setresi uzun, eteği çamur" dediıkten sonra bir türlü
ar.kasını ·getiremez.
Cevat Fehmi, baz,an şiir•le musikiyi bir -arada. ele almıştır. Dostlar (11)
adlı kitabında .çok baş-arılı bir Bektaşi tipi çizer. Bu, 70 ya.şmda eski bir
Bekta,ş·i dervişidir. Tekkeler ·ka.ldırıldığı halde bu devrişin sırtında bi,r
hayderi mintan, ,aya.ğında şa·lvıar vardır. Yarı meczup, yarı şakdir. 1935
yılında istanbul'da yaşayan ·dervişin bakışları derin ve ısra-rlıdır. V,
akti.y-le dergôhın ahçısı olarak da :hi2:met etmiştir. LeyJ6'mn evinde de
yemek-leri yin~ o yaıpar. Leylô'ya, "ıBacı huuu!" diye seslenir. O, Leylô'mn ·
sev-gili.si ıBedri'nin şey,h olduğu günlerrn hôtı·rasıdır. Uzleti, Leylô'ya gönülden
ba,ğlıdır. Bozan Leylô'nın çevres1i·ndeıki ac gözlü ·i,nsonları, Leylô'·nın
has-ta,lığmdan yarar,lanarak malını pa.ylaşma·k isteyen ,a,kmbalannı şiirleriyle
tenkit eder. Konuşmalorında, "eyvaHah", "dergci.h ehli", ".pirim ha,kıkı
içi,n" gibi sözlerini eksik ·etmeyen ·uzleti,· tarikat kültüründen nasibi1ni
ol-mış bi,r insandır. Nitekim Leylô, onu, arkadaşı Saıbahat'a, "Bütün Bektaşi
edebiyatını yutmuştur. ÜsteJi.k kendisi de ·nefesler ve şiıirler yaz,
ma,kta,-dır" (s .. 25 - 26) şeklinde ta,kdim eder. Uzleti'·nin ,okuduğu kimi ·şiirlerde
keskin bir Mci,v vardır. Ayrıca şiir J<ıime aitse onun ,adını anarak okur. Ac
gözlü ve obur bir . ·ins,a,n olan Nuri için Kazak Abdal'ın bir sHrini
.
,nak·leder.Biz bu şfi.rin sadece bir dörtlüğünü buraya •akta,rıyoruz:
"Kırık çanağı, yok ayran 1icecek
,Kahveye gelir fi.noan beğenmez
Sandığı gömleksiz duran düzenbaz
Bedesten'e gelir ka:f,tan beğenmez" {s. 53).
Uzleti, son derece kanaatkôr bir insandır. ,Malda· mülkte gözü
yok-00) İstanbul 19n. 1953 - 1954 mevsiminde İstanbul Şehir Tlyatrosu'nda oynan-mıştır.
(11) İstanbul 1972. Üç perdeden ibaret olan bu piyes, 1969 -1970 mevsiminde
Ankara'da, Mithatpaşa Tiyatrosu'nda temsil edilmiştir.
-tur. Onu·n tek diıleği, hizmetinde bulunduğu Leyld'nın bir ,an önce :iyileş mesi, ayağa kalkmasıdır. ıBu yönden Ley,lô'nın ,akrabalarına benzemez. O Leylô'nın sadece hostalığı ile +lgilenrnektedir. "Sanıa da herhalde bi,r şeyler bırakmıştır. Almıyacak mısın?" diye soron Leylö'nı.n okroba-lanna
Uzletı'nin cevabı yine Kaz-0ık Abdal'dan olur: "Az yaş·a, çok y,a,şa, sonu ölümdür
!3ir hırka ve bir çul ·neme yetmez Kişi kısmetinden z,iy.ade yem·ez
Bana ,kısmet olan mal neme yetmez" (s. 90}.
Uz,leti, bozan ıKul Himmet ,He Yunus'u da anar. Onların şiirleri·nde
esenlik bulur, onlarla yüreğinin ağırlığını ,hafifletir. Böylece zaman caman yüzyılla~ın ötesinden ,konuşur. Aklı selim sahibi, güngörmüş, bHgili ve mütevazi bir insondır.
Ayrıca piyeslerde çeşitli ba-tıl inarnşlardan söz edilmektedir.
Bunlar-dan .biri Leylô'nın evindeki saa~le Mgi-lidir. Bu.roda· sözü edilen saat, , anti-ka bi·r saatti·r. ıBu rakkaslı sao.t ça.lışmaz. Leylô'ının verdiği bilgiye göre
takriben 400 seneliktir. ,İşte bu antika saatin çevresinde oluşan inanılma
sı güç bir 'hikôye vardır. Yazar, bunu, eserinin ıka.hramonı Leylô'yo şöy le anlattırıyor:
" ... Saati yapan HoHandalı bir sa.atçı imiş. Taparcasına sevdiği genç
kansı için imôl etmi·Ş bunu. Fakat ~adın soat:iın evine geldiği gece anla-şılmaz bir hasta,lı1ktan .öJüverımiş. 1rkasından saatçi de :intih:a·r etmiş. Ve saat elden ele dolaşmaya ıbaşl·ayamk belki b'ir asır sonra memleketimize
gelmi·ş. Nihayet Büyük Babam'ın ,hatırası diye kimse ona el sürmeye · kalk-madı. Hikôyenin inanılmaz tarafına gelince, o da- şu: ıBu i·şlemeyen S{]Ot eğer bulunduğu ev,de bir oşk faciası olursa kendi kendine bir müddet oa·lışıvot, bir defa ·c~lışıyor ve sonr-0 :cfuruyorrnuş" (s. 28}.
. Leyla, bu hikôyeyi, l<endisini tedavi eden doktora o,nlotır. Ailesinden
,biri ol'.an K{]niye Teyze'sinin başından böyle bir hadise geçtiğini, ,bu yüz-den ev haııkının bu .:inanışta bulunduğunu söyler. Nitekim eser,in sonunda Leylô'rnn sevgilisi Bedri'nin yı+lar sonra ona döndüğünü ogreniyoruz. Hasta· yatağında ölümü bekleye.n Leylô'nın y,arnna girdiği zaman evdeki herkesin gözü, ister istemez •saate takı·lır. Dostlar ıpiyesi de işte bu saatin işlerneğ~. baş!adığını belirten söz·lerle biter. Yoni eser, bu :inanışa uygun ve onu. dqğrulor_ bir tar4da. sonuclnndırılmıştır.
Buzlar, Cözülmeden'de (12} Ugi ·çekici ıbir batıl inornş:tan
bahsedile-rek bunun ,ne ~adar mesnedsiz olduğu ortaya konulmuştur. K·asabada (12) İstanbul 1964. Filme de alınmıştır.
-pir türbe vardır. Burada. bir evliyanın. y,attığı söylen_mektedir. Halkın· bu tür.beyi sık sık ziyaret edip ·acta·kta bulunurlar. Kasobada ·ise her · tür,Jü · batıl. iinanol·arla, geri anl,ayışla, kötü şartlar ve ·kıt imkônlarlo
mü-cadele eden bir ·kaymakom vardır. Kaymakam, evliya mezarı sanılan tür-benin duvarla-rını kazıtır. Sıvaların altından putı-arla, İsa ve ,Meryem re-simleri cııkar. 'Bunun üzerine yatan ölünün bize O'it olmadığı, Haçlılar'dan kaldığı a·nlaşılır. Kaymak,am çok geçmede·n tellô·I çıkartarak bu durumu biıldirir. Ayrıoa ·iki gün izin verir. Ondan son_ro, türbeye. yapı·locok
ziyaret-,leri yasakladığını, türbe parmqklıklarına bez bağ-f.ayanları falakaya- yatı
racağını duyurur.
Göç'te ta,nıdığımız Vefd ıBey, ucon bir genç olan· oğlunu
evlendire-cektir. Zamane ,gençlerinin bütün öz_elliklerini şahsında topla.yan Ne·jad'q,
annesi Sabahat Hanım, nikôh esnasında, memurun. önünde. nikôh de.fte-rini imza.'.-a.r imzalamaz, eşi,nin -a,yağıno· basması-nı söyler. Ayrıca bu ha-reketin sebebini, "nikôhta, kim kimin ayağına basar-sa ,bütün ömürlerin-ce onun ·sözü geçer" (s. 91) şek•linde açıklar. Vefa :Bey ,ise bu kanaatte değHd-ir. ıBu d·avra,nışın .ba·tıl olduğunu belirter·ek, kendi durumunu örnek verir. Sabahat ·Harnm'la evlenirken, eşinin ·ayağına bastığını, fakat buna rağmen otuz yılı bulan evli:li-k hayatında sözünün pek geçmediğini bildi-rir (s. 91-92}.
Hacı Koptan'da da birkaç batı+ inanca :rastlıyoruz. Eserde batıl inanç-. !,ar, .genelliıkle cahil bir ins-an olan Ha,cı Kaptan'ın çevresinde geçer. Hacı
Kaptan, me-ktepten yetişen bir kaptan değHdir. 65 yaşlarındadır .. Hüdaver-di şiılebinin süvarisidir. Öteden beri bu gemide cin ve peri olduğu söyleti-mektedi·r. Bu durum, gemide baz·an ıbir panik -havası y·arotır. ·Geceleri ka~
zan ve makine daiırelerine doğru bağrışma.tar, güverte üzerinde koşuş malar, kadın feryatları, davul zurna sesleri :işitilir. ıBunlara Hcweten köpek
uluma.lan, bay1kuş sesleri duyulur. Ha·cı Kaıpton'a göre bu gemi tekin
de-ğildir. Üstelik ·gemiyi Fransa'don s-atın alı-rken, onun bu özelHğinden ken-dilerine ıba:h_setmişlerdir. Fakat o zaman, .bu hususu, onlar -ciddiye
alma-mışlardır. ·Hacı Kopta·n;ın çok geçmede·n ,a.yak1ları suya erer. Hüdaverdi
şilebinin c·arkçıbaşısı Sal,im'e göre ·cinler ve periler, .geminin boş gör'ün-mesinden raha.tsız olurla·r. Onlar, sisli_ havadan da hoşla·nmaz·lar. ·cinle,r~ den, per~·lerden korunmak için, Ahcı'ya, direklerin dibine şerbet dökme4
sini söyler (s. 14}. ' · ·
Yolculuk ·esna-sında bir ,ara baykuş öter. C·arkcıbaşı Salim, !Hacı Kap-tan'·a, geçmişte yaş·adık,ları bir oloy·la· i·lgili şöyle bir hatırlatmada bulunur: ·~su· fena alômet. .. Bu ·gece çekeceğimiz var. Hani bi=liyorsun ıbi-r ıdefosm da yine böyle baykuş ötmüştü de arkasından şa,ft kırılmıştı" (s. 21}.'
Hacı Kaptan, uğursuzluğu, cinleri, perileri yok etme1k için yamndaki
-. yolcuföra tövbe ıve istiğfarda bulunmalarını, içlerin_den dua o.kumalarını
,salık ,ver:ir .. Samsunlu zengin bir a,iJ~nin güzel ·kızı olan Seza'nın dadısı
E·lmas'ın -açıklama·ları sadece 'Clu_amn yeter·li olmayacoğını
göstermekte-dir:
. : "Yalnız okuma,kla ol·maz ... Ben bilirim... Ah neler geldi başımıza~ ..
: Mu'sk,a lôzım, tütsü lôzım ... İyi s-a-a,tte olsunlar, tütsüden pek hoşlanır-lor.
Üzerinizde niaviH kumaş bulunmasın: .. Varsa, çıkarın ... " (s. 52). ··
_Y.ine bu eserde ·dört peri ·kızı vardır. Bunlar tarihte yaşamış ünlü şah
. siyetlerin kirrrli~ine bürünmüşlerdir. Meselô bir,isi, kendisinin K1l·eopatra
· oiduğunu iddia eder. ıBu dört peri ,kızı, cin ,ağabeyleriyle Akdeniz'de şöyle
biİ· tenezzühe cıktıklarını, ha·von·ın güzel ol·ması sebebiyle, orada,n
Kara-·aeniz'e kadar uza·rıdıklaırını, öbür gün, Büyük Okyanus'ta bulunmağa
mec-. bur olduklarıni, oradaki yerli ,cinler tarafından düğüne çağrıldıklarını bH·
· cHr:irler. Yusuf'u, iC·lerinden birini seçmesi ici·n zorlar,lor,
hatta
-kendisi1nicayırda otlayan bir inek yapma1kla tehdit ederler (s. 84 - 85). Hacı Kattan'
da
bôtıl inahışlar hiç şüphes·iz ıbu ·kadar değildir. Eserde cahil ·kişilerinkolayca kandınlobHeceği gerçeğine de yer verilmiştir . .Sunu kişilerin
sta-tülerinden de çıkarmak mümkündür.
Hayati defineciliğe tutkun birisidir. Bu uğurda çok emek vermİ'ş, çok
.ver doloşiıııştır. Kleopatra'mn Mezarı'nın bu renkli kişis·ine ıgöre her şeyin
·başı inanmaktır. Halep'te başından geçen bir hadiseyi şöyle nakletmek
-'~edir,;
" ... Ha-lep'te idim. 1Bi.r ·kız.a ôş1k oldum. Amma kız bana-yüz vermez.
Bre ·aman ... Na.file ... ıBir hoca soJı.k verdıiler. Devrin kutuplarından ... Çok
:kerametleri :ııar.mış, ona gittim. Aman ,hocam ne olursa s-enden olur de~
~im. Bana· üc muska yazdı. Birini kızın geçtiği yol.o koyacaksın, birini
ev-,ıerin eşi~ine ·gömeceksin,. dedi. Birisini ıde suda ezip._kıza icireceksin de
-,di. Aman hoGa bu olmadı dedim .. Neden diy.e sordu . .Sen ona su
içirebile-·cek ·kadar ya·klaşabilsern zaten gönlünü yapardım dedim. ıBunu-n üzerine
'İ-Ş başa. düştü .. Hocanın Hmini elde etmek için kitaplıara daldım. Sonunda
surdıkca sa-rdı. Muvaffak. olup kızı ·kendi ilmimle ele .geçirdim amma .bu
:mera·k da. bende yerleşti. ka.ldı. Şimdi bi-r şeyi ka.f.ama tokııp da beş on gün
esma çekersem muradıma nail olurum" (13).
Hayati, bir ara Abdurrahman Ağa ile birlikte def.ine ar-ar . .
Abdurroh-man. Ağa, ~am bir define avcısıdır. Onun bu zaafından başkal·an fa:z:l,asıy
.ı,a yara·rlanı.rlar. Meselô Abdul'lah Hoca, göıü defineden başk,a bir ş,ey
görmeyen Abdurrahman Ağa'ya huraf.eleri, gerçekmiş gibi yutturur, ona
(13) İstanbul 1972.· Bu eser 1956 - 1957 mevsimi.nde fstanbul Ş~hir
Tiyatrosu'n-da ve· Devlet 'İ'iyatrosu'nda temsil edilmiştir.
11'-Kleopatr·a'·nın meza.rını bul·acağını söyler. Abdur.rohma,n Ağa, Abdulla.h Ho-ca'nın peşinden gidere!(, neredeyse· bütün serıvetinden olur. ·
öte
yandan Abdullah Hoca'y,a göre nfkadı eks,iık insan, hazine y-ahut def.ine bulamaz. Çünkü her de,finenin sahibi ol·an bi-r ruh vardır: "Bu ruh,o
defineyi bekler. O defineye tecavüzleri meneder. İnsan,t,ara ya arslan, y,a yı·lon, ya ,boğa şeklinde görünür. ,f-nsonları defineye yaklaştırmaktan,a,lıkor. Onları parçalar, onları sok-ar, onları boynuzl·ar" (s. 51}.
Anca,!< define -arayan insan, ·iti-kadı tam
ve
·ka·lıbi temiz, riyaz_ette bu-1 unan birisi ise iş değişir. Hazinelerin yerini s-adece böyle birileri ·keşfe debilirler. ·İşte -l<endisi bunu yapabilecek birisidir. Zira AbduJ.laıh Hoca, bu saydığı özelliklere sahip olduğuna inanır. Abdurra,hman Ağa',nın bunu ba-şarması imkônsızdır. Çünkü imônı eksiktir. O, her ne ıkadar oruç tutmuş, riyazette bulunmuş, esma-yı cel·ileyi dil-inden -düşürmemişse de bazı şey leri -yanlış öğrendiğ• için neticeye gidememiştir. Meselô "koranlık ve tô-hir bir mahalde ses •işitmeksizin ve dünya ,kelômı etmeksizin 40 gün töv-be ve münacat"ta bulunurken oturduğu 'hasınn altına kalbur,ıanmış 'te-miz l<ül koymayı unutmuştur (s. 54 - 55).Gerçekte Abdullah Hoca,-Abdurrahman Ağa'yı devreden cıkarmağa çalışır. Bunda da .muva-ffa-k olur. ,Bütün bunları Abdurrahman Ağ·o'rnn ye-rine kendisi yapacak ve bundan sevap kaz,anacaktır. Bu maıksaUa· onun evine yerleşir. Evde kendisini sık sık müritleri zi-yaret eder. Kısa bi,r süre sonro ev tekkeye döner. Tam bu esnada Abdurrahman 1Ağo,'ının eşi·
Fat-ma Ha-nım'ın mücevherleri c·ahnır. Fatma Hanım'ın kızı mücevherler,i·n bir
.
..
.gün önce yerinde durduk•lannı, dünden beri de eve kimse gelmediğini,
dol-ayısiyle hırsızın ,ev hal•kından bi-ri ol·abileceği,ni belirtir. AbduHah Hoca da kendisine özgü usOllerle .hırsızı bulabileceğini Heni sürer. Bunun icin unu dolaptan bekôr bir kızın (bu, Saniye tarofından yer·ine getiri·lir) alma" sı gerekt~ğinl söyler. ısu undan tuzsuz hamur ya.ptınr. Sonra -kül pidesi gibi. bir şey yaptırıp kızgın küle gömdürür. Daıha sonro bu •eıkmeği ılüzumu kadar parcala·ra ayırtır. ıHer paroanın üzerine dua yazdırarak bunlan şüp'he·Jendiği ·kişilere verir. Eğer mdz,riunlardan birisi mücev.herleri çal-mışsa, o bu e'kmeği yiyemez. Nitekim· ekmeğ·i Haya,ti.'ni,n önüne koymuş lar ,ve onun. yiyemediğini ,görmüşlerdir. Böylece suç-suz Hayati'yi, ev hal-kının karşısında suçlu duruma düşürmüş, sözde kendisini temize çıkar mıştır.
AbduHaıh Hooa, daha önce ·de defineyi bulacağı günü :dahi söylemiş rtir. ıBunu kendisine sorduklorı zaman ".bir ıay sonra ilk çarş,amba günü" demiştir. Val,nız onun o zamana k,adar yapması gereken bazı işler.i vo-r~ dır. Bunların başında "ervah +le münasebet, yani teshir-i ervah" gelir-. Bunun için de "bir mi,ktar ceylan derisi·, bir miktar misık ve safron ve :bir
mi,kt,ar ·ipek kumaş, .cam bir kap, bir miktar muşamba, bir süra,hi, 'bir
mik-tar gül suyu, bir gümüş ,ıev,ha, bir miktar ,altm var,a-k, bir miktar ı:nenba ve
yağmur suyu, bir miktar çivi, kôfur ve 1balmumu" gerekmektedir (s. 64).
Abdurrahman Ağa da, Abdullah Hooa'ya, "Bunlorı sen al!" deyip ona
-epeyce. ıpa-r,a verir. Bir türlü gerçeği göremez. Aslında o, daha ba·
şlangıç-1:a hata yapmış. Hoca'nın her dediğine •inanmıştır. Arkeoloji tahsili yapan
,kızının sözlerine ·ise hiç değer vermemiş, onun ,ikazlarına >01ldırış etmemiş
ti,r. Neticede kızı Saniye haklı cfkmış, hura,felerin, batı·I inançi,ann müspet
·ilmin. karşısında tutunamayacağı anlaşı•lmış, AbduM0ıh Hoca da
Kayseri'-ye ·kaçarken çaldığı eşynlada birli·kte yakalanmıştır.
Eserlerde bzan iç sıkıntısının da ,insanlorı tedirgln ettiği gösteriılir.
İnsanlar, iç sıkıntı·larını, baş0larına kötü bir şey gelecekmiş biçiminde yo
-rurnlar·lar. Büyük Şehir'de (14), otel saihibi Fevzi İşgüzar, otelindeki işleri
düzene kaymağa çalışırken, kôtibine şöy•le y-akınır: "İçimde tuha·f ıbir sı
-kıntı var. Sol gözüm de sey•iriyor. Kôt.ip, ister misin bütün emekler-i,miz
boşa gitsin. Üsteli·k ba·şırnıza da iş çııksın" (s. 104).
Piyeslerin sadece bi-r.inde bir çingene kadını.na tesadüf ediyoruz.
Ka-dıköy İskelesi'·nde, gecekondu mahaMesiniri sokaklarında, "Kokuları ·gü·
zel, ·lavanta çiçeği.! Kokul-arı güzel la,van:t:a çiçeği! Sana fa,J ba:koyım
ha-nım!" ,giıbi sözlerle kendisini tanıtan, "istanbul'da benim gibi fal bakan
bulamazsın" şeklinde övünen fctrlcı çinge.n~ 'kadını, Vatma'n Ar.if'in oğlu ·i'le
eşine
50
kuruşa fal baka,oak olur. Hemen yere bir mendil serer, üzerinebakl,a ·Ve boncuklarını ·otar. Bülent'in annesinin (Ayşe) ,adını öğrendikten
sonra ona şöyle seslenir:
"Sacın ,kara, başın kara, gözün ko-ra, baıhtın -ka,pkara ... 'Doğdun,
bü-yüdün, bugüne geldin, bi·r gün gülmedin, bir gün sevinmedin ... Ana·ndan
mı öksüzdün, babandan mı yetim?" ('s. 73).
_ Ayşe, Fa.ıcı Kadın'ın bu söz·lerini onaylar, onları doğru bulduğunu
söyler. Çingene ka.dını konuş,masını, "Özün tok, gözün tok, amma ve
lô-kin cebinde bir rneteli'k yok! Hele bu günlerde pek sıkı·lırsın. Sende büyü
ıvar, at bir elli kuruş ıbozayım" (s. 73) şeklinde sürdürür. Büyünün
.bozul-ması tein ,de bazı işlemlerin yapılması gerektiğini bMdirir. ıBu maksatla
Ay-şe'ye şöy,le bir tenb'ihte bulunur:
"Yedi çeşmeden su alırsın, yedi dükkôn süprüntüsü toplarsın, bir
parça s-aç, bir parça tırnak, bir parça da ·kirpik ,kor, dört yol ağzına gider,
bir a·ğacın di,bine gömersin, ·ağaç ,kurudu mu bozuldu, kurumadı mı evde
bir parça leylek pis-Hğ·i ile zeytin .çekirdeği yakarsın" (s. 74).
(ı4) İstanbul 1972. 3 perdedir. 1942 - 1943 mevsiminde İstanbul Şehir Tlyatr
o-su'nda oynanmıştır.
-Şimdi biraz
da
tiyatro eserlerinindii
ve Üslubu üzednde dur,alım.Zi-·ra yazarın piyesleri, bu. yönden de ,ha·lk kültürünün zengl·n örnek·lerini i•h~.
tiva etmektedirı'er. Cevat Fehmi, piyeslerinde, ma1halH ağı~ıa.m, mahalli.
söyleyiş·lere hemen hem~n hiç yer vermemiştir. Oysa, e~erlerinde, bize
ce-şH:li bölgelerin j.nsanlarını tanıtmaktadır. B~nun sebebini tam olaro,k
bil-miyoruz. Yani maıhaHi söyleyişlere itibar etm.emesini·, bundan olobildiğin
ce kaçınmasını belli· bir gerekçeye ·pağlayamıyoruz. Fakat bunun yanın
da dfömizin zengin biır ,kaynağına, deyimleri·mize, atasözlerimize müra-:·
oaat etmekten de geri kalmadığını görüyoruz. Piyeslerini bu göz,le tara-·
.dığımız :cam an •karşımıza. pek çok deyimler
ve
atqsözleri ,çıkmaktadır.~a-zı örf1ekler verelim: Küçük Şehir'den: "ıDavulun $esi uza·ktan hoş ,ge.l,ir",
"'kuş uçmaz kervan geçmez", "Ac tavuğun gözünde buğday ambarı
tü-ter'' (s. 16). "Kadının fendi, erkeği yendi", "·Amasya'·rym bardağı, biri ol
-mazsa biri daha" (s. 118). ·Dostlar'dan: "Elçiye zevc:İ·l olmaz" (s. 61),
"yü-reği güm güm ,atmak" (s. 65), "tabana kuvvet kaçmak" (s. 66).
Tabloda-ki Adam'dan (15) : "Ateş olmayan yerden duman cıkmaz" {s. 48), "baştar~
kara etmek" (s. 83). Mak.ıina'dan : "Eğri oturaılım, doğru konuşalım" {s.
6),
"saldım çayıra, Mevlôm ·kayıra" (s. 9). "·ins·anı. dinden ·irnemdan çı~arma,k"
(s. 33), "ocağına inoir dikmek" {s. 48), ,;·.i1çi kan oğlamak" (s. 88), "tası
ta-ra,ğı toplayııp sıvrşmaık" (s. 99), "battı ba·lık yan gider" (s. 114), "pişmiş
aşa soğuk su katmak" •{s. 160), "Aşık .her zaman cuk otur:maz" (s. 162).
Em.ekli'den (16) : "Çayı görımeden ,paçaları sıvamak" (s. 41), "ıHer koyun
l<endi bcıoağından ·asılır" {s. 41), "Başlar ay,a·k, ayaklar baş oldu" (s. 11~),
"Bi.r kötünün yedi mahall<eye zarar1 doknur" ·(s. 120), "gündüz sMôhlı,
gece külôhlı" (s. 125). Paydos'tan ·(17) : "Gül gibi geçinip gitmek" {s. 32),
"kara kara düşünmek" (s. 30), "akıntıya kürek çekmek" {s. 77), "Nuh
deyip peygamber dememek" (s. 136), "mer,cimeği fırına vermek" (s. 136).:
Kadıköy İskelesi',nden : "'Düşmez kalkmaz bir AıHah" ·(s. 8), "·İnsanın gön"7
!ünün yazı va.r, ,kışı
var"
(s. 33), "K•ime canım desem, canın cı,ksın diyor"(s. 69), "Ateş olsa· cür.mü kadar yer ya,ka,r" (s. 69) .. Kf·eopatr:a'noı
Meza-rı'ndan : "Dan . boğazdan geHr" ,(s. 13), "iğne ipliğe dönmek" (s. 13), "ha·r .
vurup harman saıvurrrmk" {s. 20), "tut kelin perceminde-n" (s. 71}, .''her
şeye tuz biber ekmek". (s. 75), ",işi .katakulliye getir,ı:nek" (s. 86), "cok
bi-·len çok yanılır" (s. 123), "el,iıne ayağına kapcmmak" (s. 133)., "ocağına ıiry
ci.r .dikmek" (s. 144). Ha·cı Yatm:az'dan (~8) : "AHoh y~rü ya kulum dedi';
(15) İstanbul 1972. Oyun beş tablodan ibarettir. Bu eser 1958 - 1959 mevsiminde
· İstanbul Şehir ·Tiyatrosu'nda ve Devlet Tiyatrosu'nda oynanmıştır.
ı(16) İstanbul 1972. İlk defa Ankara Devlet Tiyatrosu'nda· oynanmıştır.
(17) İstanbul 1976. 3 perdedir. ·1964 - 1965 tiyatro sezonunda İstanbul Şehir
Ti-yatrosu'nda ve Ankara Devlet TiTi-yatrosu'nda temsil edilmiştir.
(18) İstanbul· 1972. 1961 - 1962 mevsiminde Ankara'da ve · İstanbul'da oynan~
mıştır.
(s'. 16), "etek öpmekle dudak ·oşn"lmtız" (s. 33 -34), ''oğzından yel alsın"'
(s. '80), "etekleri zU çalmak" (s. 122). Sana. Rey Veriyorum'dan (19):
"Gö-zü açık · gitmek" (s. 11), "·ayağını denk olmak" (s. 59), "Kötü k•arpuzun
çekirdeği bol olur" (s. 61), "Kanbersiz düğün olmaz" (s. 63), "el ile gelen
düğün ba,yram" (s. 79), "Allah'ın bHdiği•ni kuMardan saıklamamak" (s. 109),
"kuru gürültüye .pabuç bırakmamak" (s. 116), "i:ki gözü iki çeşme akmak"
(s. 1q8), "tencere yuvarı:a,nmış kapağını bulmuş" (s. 149).
·:Deyimler, şüphesiz halk oğzında yaşayan kalıplaşmış •ifadelerdir ve
her şeyden önce bir diıl ma·lzemesidirler. Cevat Fehmi Baş-kut,
deyimler-den başka zaman zaman vak'a kişilerine atasözleri de söyletir. Ancak
ata-sözlerini deyimler kada,r çok kullaınmamıştır: "Ya bu deveyi ,güdece'ksin, ya·
bu diyardan gi·deceksin" (Kleopatra'nın Mezarı, s. 39), "BeS'le kargayı oysun
gözünü" (Hepimiz Bi111imiz İçin ve Üzüntüyü Bı.ııcik, s. 116), "Demir tavında
i,ken dövülür" (Hacı Yatmaz, s. 69), "Dağ dağa ·kavuşmaz, insan insana
kavuşur" (San;a Rey Ver.iyor.um, s. 63), "ıKa:lb koılbe karşıdır derler" (Kü- ·
çük Şehir, s. 54), "Kızı kendi ha.Ji.ne bırakırsan, yo davulcuya ya da
zur-nacıya· v.ari-r'' (Küçük Şehir,· s. 65), "Hatanın neresinden dönülürse kôr
sayılır" (Küçük Şehir, ·s. 127).
Öte yandan Küçük. Şehir'de, yozar, bir şantözden bahsetmektedir.
Bu bi'r Rum kaqınıdır. Eleni,, ,geroekte sa.htekônn biridir. Kendisini
yaban-cı m.ürebbiye olarak tanıtmış ve Ramaz,an Paşa'nın evi•ne kabul ettirmiş
tir. Çevresindekilere kültürlü olduğu ,izJenimi vermeye· çalışır. Bunun için
sİ'.k sık İngHiz, İspanyol, -Fransız, Alman atasözlerini siralar . . Bu durum,
bozan bazı kişilerin tepki göstermesine sebep olur. Nitekim bir gün
Ci~te-kaya.ıor kasabası belediye başk·anı Adem dayanamamrş ve "Matmaze·l
·kuzum, ·siz Türkçe ddrıbımesel bilmez misiniz? Hep Fransızlar, İngilizler,
Almanlar mı söylerler? Türkler söylemezler mi?" demiş ve ·imôlı bir şek·il
d.e "Hayvanın ·a·laca,sı dışında, insamn a·l•aca·sı içinde", "Dünyaya·
day-0n-ma,· karıya güvenme" şekHndeki atasözleri,ni 'hatırlatmıştır.
Cevat F~hmi, bozı piyeslerinde ·,alafranğa·lık konusunu işlemiştir:
Y·anlış batılılaşma, alofrangalık yaşayışa özenme, geomişi beğenmeme,
mHl1 ve kültürel değerler~ yan cizme, onun birkaç kitabında, üzerinde ıs
rarla durduğu problemlerdir. Yazar, piyeslerinde, birçok insan tipleri
çiz-mişti-r. Bunlann bir kısmı çok sathı tiplerdir. 'İçleriınde so'nradan
görme-·ler, bıçkın gençler ·türedi, zenginler, vurguncular, hırsızlar, koçakçıla-r az
değ·ildir. -Bir kısmı ·da ,aıa.f,rangalığa heveslenen ki·ş,ilerdir. Böyleleri argo
konuşma·ya bayı,lı.rlar. Biz yazarın Ay.arsızJar adlı pi,yesinde bol bol argo
(19) İstanbul 1972. 1950 -1951 sezonunda İstanbul Şehir Tiya.trosu'nda temsil
edilmiştir.
-15-konuş,ma·lara rastlarız. Bu eserdeki argo ·ifadelerden. birkaç örnek
veri-yoruz: "Öt bakalım biraz=şarkı söyle anlıarnına", "piyantos olmuş=bir
tütün kaçakçısı yakalanmış", "al.t tarafı çıkmaz sokak" (s. 12), "teneşir
horozu" (s. 14), "kaldırım k·argası, sopı silip" (s. 19), "ıkır:coz" (s. 21), "bir
ka2!anda kaynamamak", ":hemen ancizlemek" (s. 23), ",hırbo" (s. 24),
"cul çürütmek", "pasaportunu eline vermek" (s. 27), "ağız ·kav,a,fı" (s. 29), ·
"dayak yoksulu~', "gecmi·Şi kandHli" (s. 30), "çekiye ,gelmez sö2ler
söyle-:mek" (s. 32), "ı:mlamarı kopanp kaomak" (s. 51}, "dandıik baıbından
an-lamak" (s. 76). ·
Yazarın bazı eserlerinde ise va,k'a ,ka·hramanı, Kara.göz ve Haci,vat
üslubunu hatırlatırcasına konuşur. Hu bakımdan Cevat Fehmi'nin
piyes-leri·nde temaşa sanatından .gelen bazı ôzellik·lerde·n bahsed·ilebiHr.
Bun-·ların başında da bu üslüp meselesi gelmektedir. ·Koca Bebek'tekf A:h
-met'in şu sözlerine -kulak verelim :
"Aman Allah'ırn karşıma a-lı-p konuşacak bir akıllı insan yok mu?
Şöy-1le dili dilime uygun, ,ak•lı a,~lırna :denk bir kişi bularnıyaoa-k mıyım
yarab-bi? Sözü anlaşılır, hareketi maıkul, mantıki muhakemesi mevcut ... " (s. 103).
Bu üslubun içerisinde tekerlemeler de az cfeğMdiır. Hacı Kapt~n adlı
piyeste yaı:ar, bazı kişiılerin ,ağzından teker·lemeler sı·ra,ı.ar. Bunu ,bir.az da
gemide kaçak seyahat eden kimi yol-cuların davranışlanna anl,arn ıkazan
dırmak içi,n yapar. Zira bu yolcular cin ve peri. rolü yapa·ra:k cahi·t gemi mürettebatını ürkütüp k,açır.tmaya calışırlar. Ayrıca saoma sözlerle
dik-·kati başka yere çekmek isterler. Avni ,hemen "ıBu köşe yaz köşesi, bu kö- ·
şe ıkış köşesi" ·der. Bunu, Seza Hanım tekrarlar. Bu defo "Sen ocpk kı
vılcıml·andırıcı·lardan mısın, yoksa kapı gıcırdatıcılanndan mısın" (s. 107)
tekerlemesini söy·letir. Fa·kat dHi Türkçeye pek dönmeyen Le-vı, bu-nu
söylemekte güçlük çeker. Bir oldu - bittiyle kaptanlığa geti.r;i,len Yusuf,
Avni'nin "Kırk küp kırkının da kulbu ,kırık küp" tekerlemesini, söylerken
hiç· zorlanmaz. Avni, da.ha sonra y,anındaıkilere, söylediklerine ıkafiy·e
bul-·ma·lannın uygun ol·a·cağını beHrtir. Bunun üzerine başka başk·a· sebepler
yüzünden gemiye binen bu yol,cular arasında şöyle bir konuşma geçer :
Levi - {Yusuf'o bakarak) Uyuz köstepek!
Yusuf - Hem ıham, ,hem kelek.
Seza - ,Beğenmedim pek.
Avni - !Bam ... Bim ... Bom ... Haydi başta-n başlıyoruz!
Levi - (Yusuf'a baka·rak) Toriğ·i haşlıyoruz!
Yusuf - Alnını karışlıyoruz (s. 109).
16-Bir başka örnek daha verelim :
Avni - .Posteki. ..
Yusuf - Terli1k teki. ..
Levi - Yerdeki. .. Gökteki. ..
Seza - Bam ... Bim ... Bum ...
Avni - İns·an suretine girdik. Halbuki biz ·iniz, ciniz, periyi,z!
Yusuf - Dünya ile ·ahret arasında, gezeriz, serseriyiz!
Sezô - Ak11I ile ,cinnet arasında maşayız, gelberiyiz.
Levi - Çarparız, parcakınz, kendinize gelin siz! (s. 111 - 112).
Hacı Kaptan'da gerçeküstü motiıfler, ol·ağ·anüstü olaylar çoktur. Cin
ve peri konuşma,ları, sa.çma j.f.adeler, kimi davranışlar hep masallardan
gelen unsurlardır. Gemini·n kaptanını korkutmak için uydurulmuş şiir,li
söyleyişler (demir kapı, ıt:uğla yaıpı, tava sapı, yuttu hapı; pembe yanak,
tahta tabak, bu ıspanak, a avanaık; bi-raz şamata, demir oivata, taze ,ta"
bada, apta,ı budala) de eksik değ·iklir. Hele eserin ikinci perdes·inde dört
peri kızının Yusuf'u etra·fındayken 1kendilerini tanıtmak ici·n söy,ledikler,i
sözlerde tam bir masnl havası görülür. Peri ,kızları da Yusuf'un ·anlattık"
!arına inanmazlar. Hatta "Ama·n ne güzel ,masal!" (s. 89) derler. Kısaca·
·eserde masal unsurları, sadece dil ve üslup bakımından değil, yaşanılan
hôdiseler itibariyle de kuMonılmrştır .•
Sonuç ol.arak Cevat ,Fehmi Başkut'un piyesleri, folklorik yönden zen~
gin bir malzeme ihtiva etmektedirler. Yazar halk •kültürünü ve hayatını
bitmez tükenmez bir hazine gibi ,görmüş ve değerlendirmiştir. Bu arada·
yanlış ıinancları tenkit etmiş, kültürümüzden uzaklaşanları gülünoleşUr~
miş,_ geçmişin s,ağlam değerlerini yüceltmiş, günümüzün ıköksüz, tutarsız,
manevi değerleri hiçe sayan °insan ,tiplerini yermiştir.