O N A A İT BİR H Â T IR A :
r
---
ÜST AD DEMİŞTİ K İ :
...
“ Bana öyle geliyor ki, sanki İm akşam |
berşey bitti. Artık yapacak hiçbir !
işim kalmadı sanıyorum,,
j
Yazan: Nusret Safa C O ŞKU N
Üstat Halid Ziyanın şimdi bos kalan yazı masası
M
illî daha göçtü. 80 yıl yaşamış gururlarımızdan biriHalit Ziya. 100 yıllar boyun ca Türk edebiyat tarihinin bir ziyneti
I olmak mazhariyetiyle ve ebedilik
sırrına ererek, gözlerini yumdu. Ölümün bu derece mutlusu da olu- | yor.
j Türk romancılığı onunla edebiyat
sahnesine çıktı, dersek, kim kalkar
jda, bu iddiaya «Haydi canım!» diye- I bilir?
Romana, tabiiliği sadeliği, samimi yeti, zarafeti o getirmedi mi?
60 yıllık edip; 50 yıl sonra, bugünün türkçesini, sade, temiz bir üslûba ar kadaşlık ettirmedi mİ?
•
Yeşilköyde oturduğumuz zamanlar ara sıra elini öpmeğe giderdim. Bah- ; çesi sun’î bir cennetti. Edebiyattan j sonra en çok sevdiği çiçekti. Tarhlar ¡arasında hem dolaşır, hem konuşur- jduk. Elinde makası, bir taraftan, gül
lerini budarken, bir taraftan büyük edip, karşısında, o zaman, henüz mat buata intisap etmiş, yeni yeni ve pek acemice eserler vermiye başlamış, na
çiz şahsıma karşı, bana benden bü yük bir şahsiyet izafe ederek konu şur, hattâ yeni yazdığı makaleleri o- kur, beni uzun uzun irşattan çekin-' mezdi.
Bunlar benim en kıymetli, hafıza mın vitrininde itina ile sakladığım en solmaz hatıralarımdır.
Eminönü Halkevinde jübilesinin ya pıldığı gece idi. O gece, onu, Halkevi- ne sığamıyan büyük bir gençlik kit lesi, daha sokak kapısında heyecanla alkışlamış, bütün şairler, muharrirler muhterem ellerini hararetle öpmüşler di. Jübile, gecenin bir buçuğuna ka dar sürdü. Saat 20,30 dan bu saate
kadar, koltuğunda kıpırdanmadan,
saatlerce süren konferansları, şerefi ne verilen konseri dinleyen büyük üs- tad, heyecanına, yaşlılığına rağmen, bembeyaz saçlı başı dik, hiçbir yor gunluk emaresi göstermeden otur muş, sonunda, insafsız, fakat isabetli bir teklifle karşılaşmşıtı. Üstaddan ihtisaslarını anlatması rica ediliyor du.
Yetmişinci
yıldönümünde
( Baş tarafı S inci sayfada)
70 yaşındaki, bembeyaz saçlı, genç hatip kürsüye çıktı ve konuştu. Bu hitabenin değeri «M al ve Siyah» tan daha az değildir.
•
Ayni gece..
Yolumuz ayni olduğu için, köye be raber dönüyoruz. Buketleri ben yük lendim. O yorgun, fakat heyecanlı, .zaman zaman gözleri yaşarıyor. Oto mobilin köşesine büzüldü.. Paltosunun yakasını kaldırttık, eşarpmı boynuna daha itinalı sardık. Çünkü, müthiş bir fırtına ve soğuk başlamıştı. Y ağ mur, kurşun gibi iniyordu. Topkapı- dan çıktıktan sonra, otomobil, müşkü lâtla ilerler bir hale gelmişti. Mes’ut gecesine ait tatlı intihaların tazeliğini bozmamak, onu hülyasından uyandır mamak İçin hiç konuşmuyordum.
Bir aralık içini çekti;
«— Bana öyle geliyor ki, sanki, bu akşam her şey bitti. Artık yapacak
hiçbir işim kalmadı sanıyorum. Bu
jübile, sanki, son noktadır. Hayatla ölümü birleştiren bir köprü.. Ben bun
lara lâyık mıyım? Beni çok övdüler, beni çok büyülttüler. Daha fazla bü yüyebilir miydim?»
Acı acı başını sallıyordu.
« — Demek bu kadar yıl olmuş ve bu yıllar gibi bu gece de bitti.»
Ne yıllar bitmişti, ne de üstad, ya pacak hiçbir işi kalmamış gibi, susup oturmağı tercih etti. Yine çalıştı ve neler yazmadı ki..
•
Şerefli hayatı nurlu, karakteri, fa zileti nurlu, yüzü, saçları, konuşması, tepeden tırnağa maddesi ve höcrele- yine kadar her şeyi nurlu büyük in san.
Nur içinde yat!
’
Nusret Safa COŞKU!»
«Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi