Sözen: ‘ c Gelenek ve doğa,
1t - ~J>.
yüklü ve zengin bir simgedir,.
GÜROL SÖZEN
6
ürol Sözen, 1940 doğumlu. Şimdiye değin onbeş kişisel sergi oçtı. Yurt içi ve dışı toplu sergilere katıldı. Yaşayan Türk res samları içinde ilk kez suluboyalarından oluşan bir albüm oluşturuldu.Ozan Ceyhun Atuf Kansu ile birlikte şiir - desen «Kuvayi Milliye Defteri» bir günlük ga zetede yayınlandı. İstanbul Kültür Festivali Re sim ödülünü aldı (1974).
Nazım Hikmei’in «Şeyh Bedrettin Desta n ın ı günlük bir gazetede resimledi. Resmin dışında masalları yayınlanmaktadır.
«İŞIK, LEKE, DERİNLİK
VE KIPIRDAMA
SON SERGİMİN
BELİRGİN
NİTELİĞİDİR.»
yor. Çiçekler, etiar. atlar,
kuşlar, insanlar ve renkle rin tümü. Kıpırdamayı yal
nızca bir devinim değil,
toplumsal bir öğe olarak e- le alıyorum. Kuşkuyu, tedir ginliği, sevinci ve ölümü in sanlar değil doğa da 5Taşı- yor. Hem de nasıl!... Örne ğin bir kır çiçeği. Basit mi, hiç değil bence. O zaman
tutup kır çiçeğini resmet
tim, Mola vermiş işçileri
gördüğümde, onların ‘hal
ve gidişi’ üstüne katı yargı yı değil, sohbetindeki derin iiği, gizemi yakalamaya ça lıştım. Her şey resim be nim için. Yaşanılanın tadı,
tatsızlığı, çiçeği, böceği...
Yeterki haylaz ve görebilen bir öğrenci olayım doğanın karşısında.
Doğan H IZL A N ■ tik serginizi ne zaman açtınız? Şimdiye değin ka tıldığınız ortak ve kişisel sergilerin sayısı?
— 1969 yılında İstanbul' da açtım ilk sergimi. Bu on- beşinci kişisel sergim. Ortak sergi sayısı ise sanırım yir mi dolayında.
■ Gürol Sözen, son ser ginizin belirgin nitelikleri nelerdir?
— Işık, derinlik ve bunu kuşatan leke dokusu diye
bilirim. Yirmi yıldır süren ve son on yılı kapsayan de neyimin elde ettiği yoğun
luğu bu sergimde uygula
dım. Bunun için ışık, derin lik ve leke dokusu diyorum. İçerik açısından belirgin ni teliği ise. doğa ve onu ya
şayanlar. Atlar, çiçekler,
kuşlar ve insanlar yani. Do ğayı ben bir ev ödevi ola
rak algılıyorum. Doğanın
karşısında tembel bir öğ
renci gibi durmak istemiyo ram. Doğa sürekli bir deği şim içinde. Her şey kıpırdı
■ Yıllar önce. «Destan*', adı altında, Kurtuluş Sava şımızı simgeleyen kitabınız vardı. Bu tür çalışmaları sürdürecek misiniz?
— 1919-23/Destan adı al tında gerçekleştirdiğim su luboya, guaş ve tire çalış malarımı Ankara ve İstan
bul'da sergilemiştim. 1974
yılında bir bankanın kültür yayınlarınca özei bir baskı sı yapıldı bu resimlerimin. Kitabın girişinde: «Kurtuluş
savaşımıza, savaş olayının
kanlı yanından çok, toplum sal bir olay olarak bakma ya çalıştım. Amacım, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın devin genliğini, süreci içindeki hı
zını, yoğunluğunu resmet
mekti» demişim. Sanırım bu devingenlik ve hızı anlatım biçimi olarak sürdüreceğim.
Suluboya çalışmalarım ise
hemen hemen her sergimde
yer alacak. Suluboyadan
başka tadlar alıyorum. Ya şamın bir anlık yanım bu luyorum onda. Onu yakala maya çalışıyorum. Bu neden le bir tutku benim için su luboya.
H Resim sanatının işlevi konusunda ne düşünüyor sun? Bunu genelde de dü şünerek yanıtlar mısınız?
— Belki genelinde göze
batmayan, zaman zaman ö- nemsenmeyen resmetme ci layı, aslında her toplumun boşlayamadığı bir olgu. Du vara, çoraba, heybeye, kili me, taşa geçen bir tutku.
Belki de müzikle birlikte
doğdular, açlığın ve toklu ğun arasında. Giderek ara larına yazıyı aldılar. Yalın ve derin sözü, yani edebi yatı. Bu üçlü her çağda ve
koşulda var. Buna karşın
ülkemizde dilediği gibi yay gınlaştığı, boy aldığım san
mıyorum. Tabiî günümüz
de..
Hızla yozlaşan kültürel
bir yapıdan geçivoruz. Ne var ki sanat dallarının tü
münde ustalıkların ve bi
lincin bilendiği de bir ger çek.
Kesim sanatı bu ortamda
payına düşeni, yabancılaş
madan yalın ve soluklu an latmak zorunda.
S Sonatınızın geleneksel öğelerle alan bağlantısın dan söz eder misiniz?
— Ben geleneğe de bir
bakıma doğaya bakar gibi bakmaya çalışıyorum. Yük lü ve zengin geleneğimiz, "hâkir kaynak’ ve bir sim ge benim için. Öğreneceğim çok şey var.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi