Umurlularda Bilim Politikası
Doç. Dr. Saffet BİLHAN (*)
B ir devletin hem genel politikası, hem de özellikle, bilime yö nelik politikası, bilim in gelişmesinde önem li etkendir. Bilimsel ilerleme, bilimsel araştırm aların süreklilik kazanması ile m üm kündür; bu ise, en güçlü ve en sürekli toplum sal örgüt olan dev letin desteği ile sağlanır. Çünkü, bilim alanı kesintilere, durak lam alara taham m ül edemez; bilimsel ilerleyişte, nedenler keşfe dilip sonuçlara geçilirken, bu sonuçlar, daha sonra bulunacak so nuçların verileri veya nedenleri olabilirler. Burada etkileşim de vam lıdır; aralarındaki b ağlantılar yitirilm eden aşam a - aşam a yeni buluşlara geçilir.
Bilim in gelişmesinde olum lu veya olumsuz etkisi bulunan çevre koşullarından biri devletin bilim politikasıdır. T arih boyunca b ir çok bilim adam ları (1) bu konudaki takdirlerini veya şikâyetlerini çeşitli tarzda dile getirm işlerdir. Nitekim, onbirinci yüzyılda yaşa
mış ünlü Türk Bilgini B1RÛN1 (veya BEYRUNİ) bu konudaki
şikâyet ve tem ennilerini şu sözlerle b e lirtiy o r: «İlimler çok ve çe şitlidir. Eğer ilim lerin inkişaf ve yükseliş devirlerinde, herkesçe rağbete m azhar oldukları, insanların sadece ilme değil, fakat onun m üntesiplerine de saygı ve itibar gösterdikleri çağlarda, kam u dü şünce ve ilgisi ilim lere yöneltilirse, ilim lerin sayısı daha da büyük olabilir. Böyle b ir durum u m eydana getirmek, her şeyden önce,
(*) A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim
Üyesi-(1) XI. Y ü z y ıl b ilg i n le r in d e n m a t e m a t i k ç i K e r h i ( v e y a K e re c i) 'n in b u k o n u d a k i g ö r ü ş ü i ç i n b a k : D a iv d E u g ö n e S m ith , H is to r y o f M a th e m a tic s
C. II, 1925, sa . 388. B i r û n i ’n i n g ö r ü ş l e r i iç in b a k : A y d ın S a y ılı, A r a ş t ı r m a D e rg is i, D T C F . 1963, s a . 15 v d . A y r ıc a , S a c h a u , A l b e r u n i ’s In d ia C. I, sa . 152.
insanları idare eden kimselerin» (2, B irûni'ye göre özellikle üst düzeydeki yöneticilerin sorum luluk ve görevleri dahilindedir. Birûnî, şikâyetlerini «zamanımız böyle bir çağ olmadığı gibi tam zıd vasıf lardadır» şeklinde belirledikten sonra, böyle bir durum da bilimsel ilerlem enin olamayacağını v u rg u lu y o r: «Bu sebeple, zamanımızda yeni bir ilm in veya yeni bir araştırm a dalının doğması im kân sızdır.»
Devlet adam larının veya devletin üst düzeyindeki kişiler üze rinde etkili olan kim selerin tutum ları, bilim adam larını teşvik edici olduğu dönemlerde, bilimsel etkinlikler hız kazanm ıştır. Bu nu n en belirgin örneğini Bilgin H üküm darlar Devleti diye nite lendirilen Tim urlu Türk devletinde görmekteyiz.
T im ur (1336-1405), yaşadığı çağı ve içinde bulunduğu coğrafî koşulları çok iyi değerlendirerek T ü rk istan 'a silinmez dam gasını vuran büyük bir im paratorluğun kurucusu ve parlak bir uygarlığın öncüsü oldu.
T im ur'un türbesini ziyaret eden ünlü bir bilim adam ı olan İspanyol elçisi Clavijo (3), Tim urlu devletinin kurucusu T im ur’un bilim adam larına olan yakınlığını şu sözlerle dile g e tiriy o r: «O, insanları ifna (im ha) ederken bile sanatkârlara, u stalara kıyma mış, kendi devleti arazisine yerleştirm iş, cahil olm asına rağmen sert şahsiyetini bilginlerle ihata etm iştir. Büyük yapılar ve kamu yararına hizmeti eden birçok tesisler, onun adını taşır.»
Gerçekten T im ur’un kendisi, ciddi bir öğrenim görmüş değil dir. Fakat, onda mevcut olan devlet kurm a dehası, bir devletin sürekliliği için gerekli olan koşulları da ona sezdirmiştir.
Dünya tarih i, çoğu kez cahil devlet adam larının, bilim ve bilim adam larına karşı kaba davranm akla bu zayıf yönlerini kapatm a ya çalıştıklarına tanık olm uştur. Oysa Tim ur, tam aksine, tüm ül kesini, özellikle sarayını bilim ve sanat adam larına açmış olmakla hem bu zayıf yönünü telâfi etmiş, hem de böyle bir ortam da yeti şen çocukları, Bilgin H üküm darlar Devleti’n in kurucusu olma şe refini babalarına kazandırm a olanağını da O’nun siyaseti sayesin de elde etmişlerdir.
(2) A ydın Sayılı n ın (O rtaçağ İslâm D ünyasındaki İlm i Çalışm a) başlığım ta şıy an m ak alesi —y u k a rıd a adı geçen dergide— İslâm dün y asın ın b i lim sel ilerlem e ve gerilem e n edenlerini b ü y ü k b ir açık lık la o rta y a koy m ak tad ır.
Tim ur, devletini üç temel üzerinde yükselterek güçlendirmek { istiyordu. Bu tem ellerden biri fetihlerle ülke sın ırların ı genişlet mek, İkincisi yasal düzenlemelerle devlet örgütünü sağlam laştır mak; üçüncüsü, bilim ve sanat etkinlikleriyle ülkesine aydın ufuk lar açmak, uygar ve ileri bir toplum yaratm aktır.
Tim ur, bütün yaşamını a t üstünde geçirmiş, fetihlerden fetih
lere koşmuştur. Altay Dağları, K aradeniz, Akdeniz ve İndus’un
çevrelediği topraklar, onun im paratorluğunu, kısa bir süre için de olsa, tanım ış oldu. Yasal düzenlemelere gelince, bu konuda Ti m u r’un devleti, Cengiz Han devletinin bir devamı niteliğini taşır. Cengiz H an'ın yasası, T im ur'un ülkesinde Tüzükât (4) olarak ye niden düzenlendi. Bu yasa, ilkel anlam da bir anayasa niteliğini ta şır. Toplumsal yaşama yön verecek bir çok hüküm leriyle birlikte, bilimsel yaşamı düzenleyecek hüküm leri de içermektedir. Tüzükât, toplum un meslek ve görevlere göre örgütsel sınıflarını belirlerken, hekimler, astrologlar, m atem atikçiler, tarihçiler, vaka-yazarlar, ne- sep-yazarlar, mütasavvifler, ilâhiyatçılar... gibi bilim ve irfan ke simine de yer vermektedir, ü s t düzeyde öğretim ve araştırm a ya pan m üderrisler, genel öğretim i yürüten öğretm enler önemli bir yer işgal ederler. Ayrıca, Tüzükât, şairlere, rakkase (dansöz) lere, müzisyen ve şarkıcılara da yer vermiştir.
Tim urlu devleti örgütünde yolcular (seyyah ve turistler) ve terkedilm iş m allar veziri bulunurdu (2). Bu vezirin görevi, özellik le savaş sonucu bırakılm ış m alların statüsünü düzenlemek, ülkeye
sürekli veya geçici olarak yeni gelmiş insanların sorunlarını çö
zümlemek idi. Fakat bu vezir, aynı zam anda dışarıdan gelen bil ginlerin san atk ârların iyi karşılanm alarını, bunlar arasında ta n ın mış yüksek düzeyde bilginlerin hüküm dara takdim edilmesini sağ lardı. Bugün üstün beyin gücü dediğimiz, bilim ve sanat alanında yetişmiş kimseleri kapsayan insan gücüne, Tim urlu sultanları son derece önem verir; ülkelerine gelecek yabancılara her türlü kolay lığı göstermeği yasal m etinleri olan Tüzükât’a geçirmişlerdi. Tim ur-
lu lar döneminde, bilginlerin, sanatkârların, hangi alanda olursa
olsun belirli becerileri olanların T im urluların yönetim inde olan bölgelere doğru aktığını görmekteyiz. Tim ur, ülkeleri fethettiği za man, oralarda büyük yıkıntılar yaptığına dair abartılm ış hikâyeleri bir yana bırakırsak, bilginlere büyük saygı gösterdiği ve bilginle rin ona katılarak peşinde gittikleri, savaşlarda bile onunla
birlik-(4) S a f f e t B İL H A N , O r t a A s y a T ü r k D e v le tle r i n d e E ğ itim . B ilim v e S a n a t H a r e k e t l e r i , ( ç o ğ a ltm a ) A .Ü . E ğ itim B ilim le r i F a k ,, 1978, sa . 136 vd.
te dolaştıkları, tarihçilerin yerel kaynakları değerlendirerek önem li eserler verdikleri bir olgudur. Bu tarzda eser yazan tarihçileri örnek vermek g erek irse: Ruz-nâme-i gazavât-i H indistan adlı ta rih kitabını yazan Giyaseddin Ali (H indistan seferri sırasında 1398- 1399); Cuş-u H uruş'un yazarı Şeyh M ahmud Zengi (öl. 806/1403), bunun oğlu Şeyh K utbuddin; Sem erkantlı Safiyy ed-Dîn H utlâni; Mevlâna Nizameddin Şâmi, bu ünlü tarihçi ve bilginlerden bazıları dır.
Tim urlu beylerin sarayları birer akademi niteliğinde etkinlik gösterirdi. Her ilde, yerel yönetim in m utlaka bulundurm ası zo ru n lu olan kurum lar arasında : Okul, cami, m anastır, hastane, otel, vali konağı, mahkeme binası, karakol binası., yeralır. Burada oku lun önemi büyüktür ve değişik öğretim kademelerini içeren okul la r bulunurdu. Devletin ileri gelenlerinin okul açm aları, a ra ların da hem bir yarış, hem de büyük bir iftih ar vesilesi idi. Zenginler ve gönüllü kuruluşların açtıkları okulların sayısı sürekli çoğalı yordu. Ayrıca camiler, birer ibadet yeri olm akla birlikte, her tü r lü bilimsel düşünce ve akım ların araştırm a ve incelenmesine de geniş olanak sağlıyordu. Yüksek düzeydeki okullarda (medreseler)
ve camilerde işlenen konular, saraylara, vali konaklarına kadar
yansıyor ve buralarda, entellektüel gruplar arasında yeni k atkılar la geniş ufuklar açıyor, zengin bir kü ltü r ortam ını oluşturuyordu.
Bilgin H ü k ü m d arlar:
T im u r’un gerek çocukları, gerek torunları, Herat, Sem erkant, B uhara gibi bilim merkezleri olan şehirlerde, hem siyaseti, hem de bilimi, gerçek anlam ı ile en uygun ortam da elde ettiler. E flatu n ’un «ya filozoflar kral, veya kral, filozof olmalıdır» sözü, Tim urlu h ü
küm darlarının kişiliklerinde gerçekleşmişti diyebiliriz. Her dö
nemde bazı nitelikler, kişilere, devletin başına geçmeğe hak kazan dırır. Söz konusu ettiğim iz T im urlular döneminde, bu niteliklerden biri de bilim gücüdür. T im ur’dan sonra gelen hüküm darların hep si bu güce sahip k işile rd ir: Şahruh, Uluğ Bey, Halil Sultan, Şeyh Ömer, Baysungur, onun oğlu Alauddevle, P ir Muhammed. Ebu Sa id, Hüseyin Baykara.. gibi Tim urlu hanedanının ileri gelenleri, bir m üderris düzeyinde bilim yapmış kişilerdir. Bu hüküm darlar, vezir
leri ve diğer devlet adam ları, bilim ve sanat erbabının üzerine
adeta k an atların ı germiş, onları maddi ve manevi yönden destekli yor, teşvik ediyorlardı. İra n ’ın ünlü şairi Câmi, tarihçi M irkhond ve Khondem ir, devrin büyük ressam larından Bihzâd, Şah Muzaf fer, Kasım Ali, M irak Nakkaş, Cüneyd Nakkaş, Atayi, Em irî Gedayi
gibi şairler, hüküm darların yakın ilgisini gören, sarayla sürekli
irtib at halinde bulunan entellektüel kişilerdi, ü n lü edebiyatçı
Em irî yazdığı Deh-Nâme adlı eserini Baysungur’a ith a f etti (5).
(833/1429). Şeydi Mehmet Mirza ise, Taşuk-Nâme adlı kitabını,
Şahruh adına yazdı (6). Aynı yazarın diğer bir kitabı Letâfet-Nâ- m e'dir.
Bilim ve sanat adam larını koruyan Tim urlu sülâlesi, ataları T im ur'u örnek alm ışlardır. Tim ur, Tüzükât’inde bu konudaki po litikasını açıkça ortaya k o y m ak tad ır: «Beylere, bilginlere, hukuk çulara, feylesoflara, ta rih yazarlarına çok iyi muamele ettim , iyi ve
cesur adam lar benim dostlarım dı. Bilginlerle sıkı ilişkiler k u r
dum... Adem babam ızdan benim zam anım a kadar gelip geçen h ü küm darların ne gibi kanunları olduğunu bilginlerden sordum. Bu hüküm darların hal ve hareketleri, bilgileri, konuşm aları çok za m an evvel benim kalbime girm işti. O nların m ethe layık seçkin nitelikleri ve yaşantılarının en güzel kısım larıyla donanm ış olm a ya ötedenberi özenirdim.»
T im ur’un çocuklarına yön veren, onun bu felsefesidir. T im ur’ da parlak bir ta rih bilinci vardır; toplum unu ta rih in sağlam te melleri üzerine oturtulm uş yöntem lerle biçim lendirm ek istemek tedir : «Tecrübe bana gösterdi ki, kan u n lar üzerine oturtulm ayan bir iktidar uzun süre yaşayamaz. Böyle bi rik tid ar tavanı, kapısı, avlu ve duvarlan olm ayan ve her önüne gelenin içeriye dalabilm e sini sağlayan eve benzer. B unun içindir ki ben saltanatım ı idare için kan u n lar düzenledim ki bu kanunlara saltanatım devam ettiği müddetçe riayet ettim . Siz de edin» (1). Bu anlayışla, Tim urdan devleti devralan diğer hüküm darlar, ne bilimi, ne de adaleti ihm al ettiler.
T im urlular dönemini, hüküm darlar kadar etkileyen iki önem li düşünür Mir Ali Şir NEVAÎ (1440-1501) ve Ahmet YASEVİ (öl. 1166) dır.
Tim urlu hüküm darları ve çevrelerindeki diğer devlet ve bilim adam larının bilimsel etkinliklerini, başka bir yazımızda ele alm ak ümidiyle böyle bir çalışmaya temel teşkil edecek bir bibliyografya vermeği y ararlı bulduk.
(5) D e h - N â m e ( B r itis h M u s. k a t a l o g u sa . 288-289, A d t. 79 1 4 /V II, v a r a k 228- 272).
(6) T a a ş ş u k -N & m e (R ie u B rit. M u s. k a t a l o g u s a . 289-290 A d d . 7 9 14/V II, v a r a k 273-289).
B urada önemli bir noktayı vurgulam akta yarar vardır. Türk ta rihinde özellikle bilim ve güzel san atlar alanında uygarlığın çok önemli bir düzeyine ulaştığı bilinen T ürk toplum larından biri, Or ta Aysa ve H indistan’da devletler kuran T im urlu Türkleridir. An cak bizim O rta Öğretim T arih Dersi kitaplarında bu devletlerle il gili olarak özellikle bir cüm lenin koyu siyah harflerle vurgulan dığını görüyoruz. O cümle, Yıldırım Beyazıt’la Tim ur arasında geçtiği hikâye edilen şu k ü fü r d ü r: «Ey T im ur adiyle anılan ku durm uş köpek...» (Emin Oktay, Tarih, Lise II say fa: 212 M.EJ3. yayını),
Genç dim ağlara, büyük b ir özenle öğretilen bu tarz cümlele rin, gerek T arih bilincine sahip olmak, gerek tarihsel olaylara nü fuz etmekte, olayların gerçek nedenleri üzerinde analiz ve senteze varm akta ne gibi yararı düşünülm üştür? Eğitsel işlevi nedir? Bu , soruları kendi kendimize sormak ge-ekir.
K A Y N A K Ç A .
AKA İsmail, Mir Şahruh Zamanında Timurlu İmparatorluğu (1411-1447) An k a r a , 1977. B A R T H O L D , U lu ğ B e y v e Z a m a n ı, çe v . A k d e s N im e t F a h ir o ğ lu , İ s ta n b u l. 1930. B IY IK T A Y H a lis , T i m u r l u l a r Z a m a n ı n d a H i n d i s t a n T ü r k İ m p a r a t o r l u ğ u , T .T.K . İ s ta n b u l , 1941. C A N P O L A T M u s t a f a , X IV . y ü z y ı l d a y a z ılm ış d e ğ e r l i b i r T ıp E s e ri, T ü r k o lo ji D e rg is i, C . 5, S ay ı-, 1, A n k a r a , 1973. GÖKER, L u tfi, U lu ğ B e y R a s a t h a n e s i, (2. c i b a s k ı ) , A n k a r a 1979. H IN Z W a l t e r , Ç ev . M. A lta y K Ö Y M E N , T i m u r l u l a r T a r i h i H a k k ı n d a M e n b a A r a ş t ı r m a s ı , B e lle te n V I/2 1 -2 2 , 1942. K Ö P R Ü L Ü F ır a t, İ s lâ m M e d e n iy e ti T a r ih i, ( D i n a y e t İ ş le r i B a ş k a n lığ ı) A n k a r a , 1977.
L E V E N D , A ğ â h S ır r ı, A li Ş ir N e v â i, H a y a tı, S a n a t ı v e K iş iliğ i (4 c ilt) T D K . , A n k a r a , 1965-68.
Ö Z T U N A Y ılm a z , B ü y ü k T ü r k i y e T a r i h i . .. , İ s ta n b u l , 1977. II. C ilt, sa . 120.137. S A Y IL I, A y d ın , T u r k i s h C o n t r i b u t i o n s to S c ie n tif ic W o r k in İs la m , B e lle te n ,