• Sonuç bulunamadı

Safiye Ayla söyleşisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Safiye Ayla söyleşisi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

25 HAZİRAN 1996 SALI

YAZI ODASI

SELİM İLERİ

Safiye Ayla Söyleşisi

Kim dergisinin Haziran 1996 tarihli sayısında Sa­

fiye Ayla’yla bir söyleşi yayımlandı. Zeynep Anka­

ra ’nın yönlendirdiği, gerçekten başarıyla kaleme ge­ tirdiği bu söyleşi, televizyon kanallarının, günlük ga­ zetelerin ilgisini çekebilirdi. Safiye Ayla, Zeynep An­ kara’nın dikkatle seçilmiş sorularını yanıtlarken, ben­ ce, bir ‘siyasal bilinçlilik' örneği oluşturuyordu.

Öyle anlaşılıyor ki, söyleşi, hak ettiği ilgiyi uyandır­ madan sönüp gidecek. Hiç olmazsa, Kim okumayan okurlarımıza duyurayım dedim.

Bir defa, başlık için seçilmiş söz çok çarpıcı. Safi­ ye Ayla, “Ben hâlâ asiyim” diyor.

Safiye Ayla’nın doğum tarihi ansiklopedilerde, ya­ zılı kaynaklarda, sözlü kaynaklarda, kendisinin ifade­ sinde hep değişik değişiktir. Bir iddiaya göre, ünlü ses sanatkârı, doksanındadır, doksanını aşmıştır. Bir id­ diaya göre, sekseninde, seksenini aşkın. Ne önemi var? Safiye Ayla, pırıl pırıl bir tahlil gücüyle, duru bir duyarlıkla, olgunlaşmış bir genç insanın sağduyusuy­ la konuşuyor.

Zeynep Ankara, gerçekleştirdiği söyleşilerde, ko­ nuşturduğu kişinin sözcüklerini, sözdizimini olduğu gibi bırakmayı, korumayı ilke ediniyor. Kopuk tüm­ celeri tamamlamıyor, tekrarları silmiyor. Belki iyi de ediyor: Kişilik yansıyor, zamanın izleri duyumsanı­ yor.

Siyasal bilinçlilik, demiştim. Şimdi Zeynep Anka­ ra’nın söyleşisinden alıntılarla belgelemeye çalışaca­ ğım.

Zeynep Ankara’ “Siz sanatçısınız...” diyor. Safiye Ayla’nın yanıtı: “Bilmem ki sanat mı yaptık? Çok zor

sanatkâr olmak. Çünkü benim eşim hakiki sanatkâr­ dı. Onun nelerden, nasıl, nerelerden geçtiğini bili­ yorum. ”

Eh, herkesin ‘sanatçı’, özellikle de televizyon dilin­ de en olmaz kişilerin sanatçı sayıldığı günümüzde, Safiye Ayla, kimsenin hatırlamadığı Şerif Muhittin

Targan’ın sanatkârlığından söz açarsa, bilinçliliğe

bir de ironi eşlik etmez mi?

Asilik, edebiyat eserinin telkiniyle yaradılışa yansı­ mış. Safiye Ayla diyor ki: “Çünkü ben daha ikinci sı­

nıfta Victor Hugo’nun Sefilleri’//?/' okuyordum. Ve bunu anlıyordum. Ve o Sefiller ki, beni asi yaptı. ”

60

m ilyonun tahlili .___________

60 milyonu aşkın nüfusumuzu pek çok siyasa ada­ mımız yorumladı, bu nüfus çoğalışıyla övündü, nü­ fus patlamasının sakıncalarını örtbas etti. Safiye Ay­ la sorunu bakın nasıl değerlendiriyor:

“(...) Tabii şimdi bir kere o zaman nüfusumuz, öy­ le bir şarkımızda, (şarkı söyleyerek:) on yılda on beş milyon... Yani bugün 60 milyon bir potansiyel orta­ da. Gerçi tabii hiçbir pay alamayan bir zümre de var. Ama Atatürk’ün elinde böyle bir 60 milyonluk bir p o ­ tansiyel olsaydı, o eski imparatorluğu kurabilirdi ye­ niden. ”

İşte, Zeynep Ankara’nın “son popçular” sorusu­ na, müthiş Amerika tahlili yanıtı:

“Haa, ondan anlamıyorum. Bu bizim çocuklarımı­ zın bir hevesi. Bazıları da hoş. Ama bu pop müziği­ ni asıl Amerikalılar, zenciler yapıyor. Onların ki çok güzel. Çok anlamlı. Çünkü ben bunu sordum da, orada, zencilerin o hareketli musikileri duaymış. On­ lar Allah’a yani o müzikle, o dansla yalvarıyorlar. Bu hoplama zıplama gibi zannediliyor. Ve onların kendi kültürleri yani. Şöyle altını kazıdın mı nedir? Yüz se­ nelik m i ne bir varlık. Altından ya katil çıkar, ya cani çıkar, ya hırsız çıkar. (Gülüyor.) Yani Amerika b ir şey değil. Kültürleri yok. Karmakarışık. Ama zenci kültü­ rü, gerek sporda, gerek musikide, Amerika’yı onlar temsil ediyor yani. Ve kıymet vermedikleri, hayvan­ dan aşağı gördükleri. (...)"

Derken, o tüyler ürpertici, Abdülhamid ve Darü­ laceze olayı. Safiye Ayla konuşuyor:

“Geçende İstanbul Belediye Reisi Darülaceze’de bir şey yapmış. Abdülhamid’in portresini kapıya koy­ muş ve 100. yılını kutluyorlar. Vay efendim! Oraya iş­ çileri şevketmişler. Laiklik, laiklik! Tuuu! Resmin üze­ rine tükürükler, efendim domatesler, şeyleri atmış­ lar. Peki bu adam bu Darülaceze’yi yaptığı zaman, bahçesinde sinegog var, kilise var, cami var. Yani bü­ tün yaşayanlara kucak açmış, acizlere. Ee, bu kötü bir şey değil ki? Adam ne yapmışsa yapmış. Yani yı­ kılıp gitmiş. Ama bu yaptığı iş, büyükişyani. (...) Çün­ kü laiklik ne demek olduğunu mu anlamıyorlar; bir türlü anlamadım. Zaten laik demiyorlar da laaayik, laaayik diyorlar. (...)”

Safiye Ayla, benim gibi, doğum tarihi kurcalayan­ lara da sesleniyor: “Eh bir sene sonra seksen olaca­

ğım yani; ne var bunda? Yani ölmek mi lâzım sek­ sen oldum diye? (Taklit edercesine:) Hâlâ yaşıyor!"

Söyleşi bitmiş. Zeynep Ankara’yı Safiye Ayla bırak­ mamış. Bir ara televizyonu açıyor. Ekranda Mehmet

Ali Ilıcak; Zeynep Ankara anlatıyor: “Mehmet Ali Ilı­

cak'ın sesini duyar duymaz öfkeyle doğruluyor ve şöyle diyor: Türkiye’yi ve sizleri çok seviyorum’ di­ yor!.. Sanki kendisi yabancı da!..”

Yalnız asi değil, bir kültür insanı.

Yalnız değerli bir sanatkâr yaşlılık günlerinde olan­ ca gençliğiyle konuşmuyor; dünün kültüründen bu­ günün zavallılığına nasıl geldiğimizi belgeliyor.

Yürek yakıcı.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nedenle büyük araflt›rma laboratu- varlar› bile, halk›n ilgisinin (dolay›s›yla da devlet yard›m›n›n) sürmesi için za- man zaman "dünyan›n en küçük

In the interacting boson model (IBM) boson degrees of freedom are introduced which are believed and, at least in some cases, have been shown, to be related to

Bu çalışmada, böyle bölgesel magnetik alanlı bir demet-plazma sis­ teminde de toplam plazma, elektron siklotron ve iyon siklotron gibi karakteristik frekanslara

Ferahda misli yok, âbı havada bî nazir elhak Nedeğlu iltifat olsa seza ender seza oldu Boğaz içre nice nüzhetgehi şahane var. amma Bu nev tarhı mücessem

Şehrin büyük ve sayılı meydan­ larından biri olan Beyazıd meydanı, bügün Beyazıd camii, medresesi ve bunlara yakın olarak da hamamla Şimkeşhane ve Haşan

Şimdi bu genç mücadelecinin hayatı­ nın, konumuzla ilgili safhasına geliyo­ ruz. Mütarekeden sonra memleketin ileri gelen vatansever kişileriyle bir müdafai hukuk

Hayat’a göre 13 yaşında iken saraya gi­ ren bu afet-i cihan orada musiki dersleri ve­ ren Hacı Arif Bey’e gerekli dersi, ilk “tenef­ füs” sırasında vermiş

Erksan bu fil­ miyle sinemamızda ilk gerçekçi köy film i de­ nemesine girdi ama sansürün de hışmına uğ­ radı ve film o kadar çok makas yedi kİ, film olmaktan