• Sonuç bulunamadı

Bir ömür birkaç yaşam:Siyaset adamı, öğretim üyesi, avukat Aybar'ın sporculuğu kırk yıl sonra da gündemdeydi:İnönü:(1970'de sormuştu) 'Aybar Atina'da neden koşmadın?'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir ömür birkaç yaşam:Siyaset adamı, öğretim üyesi, avukat Aybar'ın sporculuğu kırk yıl sonra da gündemdeydi:İnönü:(1970'de sormuştu) 'Aybar Atina'da neden koşmadın?'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G Ü N E Ş

4 MART 1986 SALI

Siyaset adamı, öğretim üyesi, avukat Aybar'ın sporculuğu kırk yıl sonra da gündemdeydi

Ö m ür

B irk a ç

Yaşam

Yaşamın değeri...

Herkes bir kere yaşar, Michel Jobert'- in dediği gibi tarih kararsız ve acıma­ sızdır. Dolayısıyla mütevazi ve kararlı olmak gereklidir ama, kolay değildir. Cesaret, disiplin, sabır ve sağduyu ge­ reklidir. Ancak, insan tek ve dar bir dünyanın kalıpları içinde kalırsa, bu niteliklerini geliştiremez. Kendi dışın­ daki dünyayı da kendini de anlaya­ maz. Yenilmesini öğrenmezse, niçin yendiğini de bilemez. Başarılarını da başarısızlıklarını da insana yakışır gu­ rur ve tevazu içinde yaşayamaz, işte bir ömre birkaç yaşamı sığdıranlara danışarak bu işi nasıl başardıklarını öğrenmeye çalıştık.

• •

• t

Inonıı:

(1370'de

sormuştu)

* A ybar

Atina'da

neden koşm adın?

1930 yılında A tin a ’da yapılan Balkan oyunlarında, çıkış hakemi üç komut

yerine iki komut vermişti. Bu nedenle, çok iddialı olduğumuz yarışları kaybettik

Mehmet A li A y bar arkadaşımız Zeynep Yasa ile

SMF.T 1970 sonrası bir gündü: “ Ay-Paşa bana sordu.

I

bar, Atina'da neden koşma­dın?” Şaşırdım, aradan 40 yıl geçmişti. O yıllarda sürat yarışlarında Balkanlar’da id­ dialıyız. Bize rakip yalnız Yunanlılar var, 1930’da bizi geçtiler, ancak çıkış hakemi o zaman üç komut yerine iki komut vermişti. Biz de erte­ si yıl, o zamanki Atletizm Fe­ derasyonu Başkanı Şeyhiil- muharririn Burhan Felek’e “ aynı oyun oy­

nanacaksa, katılmayız, başka ülkelerden mütehassıs start hakemi isteriz” demiştik. Benim gibi pür amatör arkadaşım Semih Türkdoğan’la bu karara varmıştık.

O sırada Atatürk hayatta, tek partinin en civcivli zamanı, İsmet Paşa Başbakan ve Ati­ na’da Venezelos’un konuğu. “ Civanmertlik bizde kalsın, koşsunlar, gözlerinden öperini”

diye haber göndermiş. Yarış günü de Vene- zelos’la birlikte tribünde. Ancak biz baktık ki, hakem aynı, koşmadık. İsmet Paşa 40 yıl sonra hatırlamış ya da birisi bu “ Aybar o 40 yıl önce koşmayan atlet” demiş olabilir. Nedenini anlatınca İnönü, “ Öyle mi” dedi...

12 Mart sonrası Anayasa değiştirilirken, her değiştirge önerisine karşı ben de bir

öner-Aybar’ın rekorları

• 1929‘da 200 metreyi 22.8’de ko­ şarak Türkiye rekorunu kırdı.

• 1 9 30 'd a Robert Kolej’d e yapılan İstanbul Atletizm B ayram ı’nda 100 m etre çeyrek finalini 11 saniyede, 2 0 0 m etre çeyrek finalini de 2 3 sa­ niyede kazandı.

• 1931’de Atina’da 200 metreyi 22.6’da koştu. Bu yeni Balkan re­ koru idi. Finalde ise, Mantikas’a geçilip ikinci olmuştu. Ancak, çı­ kış işi aceleye getirildiğinden sa­ at tutulamamıştı. Ve 22.6’lık dere­ ce iki yıl Balkan rekoru olarak kal­

dı.

• Bu oyunların son gününde, H a k­ kı, Enver, Sem ih ve M eh m et Ali ter­ tibindeki 4 x 100 takım ım ız 4 3 .3 'lü k bir derece ile hem birinci olmuş hem de yeni bir Balkan rekoru kırmıştı.

• İdmanlardaki deneme yarışların­ da iki kez 100 metreyi 10.9’da koş­ tu. O dönemde, idmanlardaki de­ recelerin özel bir önemi vardı. Yıl­ da ancak üç, dört maç yapıldığın­ dan çoğu kez en iyi dereceler id­ manlardaki deneme yarışlarında gerçekleşirdl.

m kalın çizgilerle çizerken şöyle diyor: “ De­ mokrasi bir İanedir ve demokrasinin vazge­ çilmez ilkeleri vardır. Demokrasi, devletin egemenlik haklarının, insan hakları ve öz­ gürlükleri ile sınırlanması dem ektir...” İşte bu noktada “ buyurgan” devlet kavramı da

tarihe karışmış oluyor...

Sporun insana yabancılaşan çehresini de­ ğiştirmek de, düşünceden, sporun amacının ne olduğunu unutmaktan geçiyor. Mehmet

Ali Aybar, “ Felsefeden, edebiyattan daha çok konuşmak isterdim” dedi, kendisinden izin isteyip ayrılırken, sporu bütünüyle re­ kortmence yaşamak, ne olup ne olmadığı üzerinde söz söylemek yetkisini de veriyor. Aynen, “ Dcscartes” ı sadece öğrenmenin de­ ğil, yaşamanın da bilimsel düşüncenin sürekli bir arayış ve yenilenme olduğunu gösterdiği g>bi • Y a r ın : IŞIL ÖZIŞIK

aikan oyun­

ları için Ati­

na’ya gitmiş­

tik. Başba­

kan İsmet

İnönü, Veni-

zelos’un konuğu ola­

rak tribünde. Biz, ar­

kadaşım Semih Türk-

doğan ile, aynı oyun

oynanacaksa koşma­

yız dedik. Hakemi

değiştirm em işlerdi,

biz de koşmadık. 40

yıl sonra İnönü, bu

olayı hatırlamış ve be­

ni adeta sorgulamıştı.

ge veriyorum. İsmet Paşa, “ Aybar parti gi­ bi çalışıyorsun” dedi. Ben de “ Bu Anayasa sizin Anayasa’nızdı. Siz savunmuyorsunuz, biz savunuyoruz” demiştim..._________

SPORCU AYBAR__________

Eski Yunan’da doğrunun karşıtı yanlış de­ ğil, unutmakmış. Türk atletizminin en ünlü isimlerinden siyaset adamı Mehmet Ali Ay- bar'ın bugün spora bakışı “ sanki bilinçli”

bir unutkanlığı yansıtıyor. 1931’de Atina’­ da 200 metreyi 22.6’da koşarak Balkan re­ koru kıran, öğretim üyesi, parti başkam ve sporcu Aybar için bu üçüncü uğraşısı ufuk­ ta kaybolmuş gibi...

Basıla, basıla kerpiçleşmiş pistlerde, hin­ diba ve deve dikenleri arasında coşkuyla yap­ tığı atletizme dahi çok uzaklardan bakıyor. Çok yönlü yaşamının bir parçası olan spor nitelik değiştirince bir dönemin en değerli sporcusunun sert tepkisini çekiyor. Amster- dam Olimpiyatı’na ve üst üste yedi kez Bal­ kan oyunlarına katılan Aybar bugün “ Spo­ run spor olmaktan çıktığı” görüşünde.

“ Spor gerçekten artık beni ilgilendirmiyor, spor yapmış olmam üzerinde durulacak bir mesele değil. Bundan 50 yıl evvel, spor in­ sanın genişlemesi gibi birşeydi. Sporcular, spordan maddesel birşey beklemezlerdi. On­ lar için spor, tabiat ile başbaşa boğuşmak, kendilerini genişletmek, düşünce planında da kendilerini ileriye götürmekti. Modern Oü’uu- piyatların kurucusu Baron de Coubertin’in katılmak-kazanmaktan daha önemlidir”

şeklindeki sözleri bugün ancak gülümsene­ rek karşılanır. Yapılan şey artık spor değil­ dir. Nedir?.. Bunun üzerinde durmak, dü­ şünmek lazım. Kanımca, spor büyük devlet­ lerin ve tüm devletlerin birbirlerine karşı yü­ rüttükleri savaşımın ve savaşların bir parçası olmuştur. Nasıl ülkeler arasında ekonomik savaşım sürüyorsa, nasıl bazı ülkelerde sıcak savaşlar oluyorsa, işte spor da milletler, ulus­ lar ve devletler arasındaki mücadelenin, re­ kabetin bir parçası haline gelmiştir. Öylelik­ le spor artık bir devlet sorunudur ve önemi bu doğrultuda artmıştır._______________

SPORCU DENEN YARATIK

İran şahlarından biri 19. yüzyılda Paris’e gitmiş. Şah’ı at yarışına götürmüşler, adam­

cağız bakmış herkes alkışlıyor, seyirciler he­ yecan içinde. Şah şaşırmış, "Bunda ne var, bir at diğerini geçmiş ne olur, dünya yıkıl­ maz ya” demiş...

Bugün sporcu denen yaratık ayrı bir eği­ time tabi tutuluyor. Sporcuyu insan olmak­ tan çıkartıyorlar. Eskiden biz antrenmanı is­ tediğimiz için yapardık. Bunun karşılığında da birşey beklemezdik. Baron de Coubertin

de olimpiyatları elbetteki yarışılsın diye or­ taya attı. Ancak, bu yarış insanların Mr ideal için yarışması idi.

Mehmet Ali Aybar’ın bir yazısında belirt­ tiği gibi, 50 yıl öncesinin spor anlayışında mevcut olmayan bir etken var ortada, “ Pa­ ra. Bu etken yöneticinin de, sporcunun da, seyircinin de sporla ilişkisini değiştiriyor. Bu işin profesyonellikle ilgisi yok. Milyonlarca liranın döndüğü bir endüstri haline gelen spor gösterilerinin işçileri, elbet emeklerinin karşılığını almak isteyecekler. Ama, spor pa­ ranın gittikçe ağır bastığı bir meslek haline ge­ lince, spor dünyasının ilişkileri, değer yar­ gıları ister istemez değişiyor.

Eski yöneticilerin hemen hepsi emekli ol­ muş ünlü sporculardı. Sporun çilesini çek­ miş kişiler. Bundan dolayıdır ki, ellerinde ki­ reç kovalan, kulvarları çizerler. Lambo us­ taya yardım ederler ve sonra da beyaz göm­ lek ve pantolonlarını giyip hakemlik yapar­

lardı. Ve gene bundan dolayıdır ki, genç sporcunun işten saygı ve sevgisiyle karşıla­

nırlardı. Yönetici ile sporcu arasında adeta bir usta-çırak ilişkisi vardı.”

________ POLİTİKA VE PAR~Â"

Elli yıl gibi bir süreç içinde spor nitelik de­ ğiştirip parayla bütünleşirken, daha kapsam­ lı bir alan olan politikada neler oluyordu? Politikaya atılanlar, bugünkü sporcularla ay­ nı anlayışa mı sahiptiler? Siyaset adamı Meh­ met Ali Aybar bu konuda iki değişik anla­ yışa değiniyor: “ Türkiye bugün kapitalist düzen içinde bir toplum. Kapitalist düzen­ de de para herşeye egemen. Yani, birtakım insanların politikayı da para için yapmış ol­ maları pekâlâ mümkün. Politikayı, herhangi bir para karşılığında yapılan bir meslek gibi yürütenler olabilir. Bir partiye girersiniz,

c

ürkiye, ve

Balkan Atle­

tizm Şampi­

yonu M eh­

met Ali Ay­

bar, rekort­

m ence yaptığı sporu

yargılıyor: “Spor bü­

yük devletlerin ve

tüm devletlerin bir­

birlerine karşı yürüt­

tükleri savaşımın bir

parçası oldu. Özünü

kaybetti..”

hesaplarsınız, bunda iş var dersiniz. Filan yerde ahbaplar vardır, oradan aday olurum, milletvekili olurum. 5 yıl garantilidir. Ora­ dan başka yerlere, özel sektöre transfer ol­ ma olanakları vardır... Para karşılığında ya­ şamınızı daha iyi sürdürme olanağını sağla­ yabilir politika, bazıları için. Bir de arslan ağızmda olan politika vardır ki, bunun di­ ğeri ile ilgisi yoktur. Bu iki anlayışı birbiri­ ne karıştırmamak gerekir.” Mehmet Ali Ay­ bar. Türkiye’de sosyalizm için mücadele ver­

menin herkes için aslanın ağızında bir me­ sele olduğu görüşünde. Tarih bu konuda ör-nekierle d o lu..._________________

U N UTTURULAN KONULAR

Parti Başkanı Mehmet Ali Aybar, arslan ağızında verilen mücadelenin yıllar geçse de toplumda iz bıraktığına inanıyor. Aybar’a göre, tıpkı TİP’in Türk siyasal yaşamına ba zı temel kavramları kazıdığı gibi. “ Ameri kan üsleri,düzen değişikliği, ulusal egemen lik” gibi kavramlar toplumda tartışılırken on yıl Türkiye’de Batı demokrasilerine ben zer şekilde parlamentoda sağ ve sol partile mücadele veriyor. Bugünü değerlendirirken siyaset adamı Aybar, birkaç yıldan ber unutturulmaya çalışılan bir kavram üzerin de önemle duruyor:

“ Türkiye’de artık bağımsızlık hiç konu şulmaz oldu. Sanki olağan birşeymiş gibi

rülüyor. Türkiye egemen devlet olarak ma saya oturmuş, karşısında da egemen bir dev let Amerika var. Anlaşma yapmış. Bu Tür kiye’yi niçin bağımlı hale getirsin diyorlar, Biraz daha mürekkep yalamışları, aman ne kadar geri kafa, ulusal bağımsızlık ne kadar geri bir kavram, bu asırda ulusal bağımsız­ lıktan sözedilir mi? Hangi devlet bağımsız ki? Hiçbiri bağımsız değil, Amerika bağım­ sız mı? Yeni kavram karşılıklı bağımlılık

kavramıdır, bağımsızlık d eğ il...”

Tabii ki aynı dünyada oturuyoruz, elbet­ te ki birbirimize bağımlıyız. Ancak, bütün bu gerçekler içinde “ Bağımsız devlet” olma­ nın bir anlamı vardır. Bağımsızlık, bir dev­ letin halkının çıkarlarına kıskançlıkla bağlı olması ve bu konuda yabancılara hiçbir ödün vermemesi demektir... Üsler 50 milyon hal­ kımızı riziko altına sokuyor mu? Bir Üçün­ cü Dünya Savaşı olursa, Türkiye bu üslerden dolayı ilk hedef olmayacak mıdır? Bir atom savaşında Türkiye hedef değil midir? Hiç kuş­ kusuz ki, hedef olacaktır. Demek ki hal­ kımızın büyük bir çoğunluğu böyle bir sa­ vaşın daha ilk anında yokolacaktır. Bağım­ sızlık, işte halkımızı böyle bir rizikonun al-tma aal-tmamak demektir._______________

DEMOKRASİ TEKTİR

“ Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm” , ” 12 Mart’tan Sonra Meclis Konuşmaları”

ve Marksizm’de Örgüt Sorunu” adlı kitap­ ların yazarı Mehmet Ali Aybar, Türkiye’de

“ Hakim çevreleri” , “ Osmanlı Bey takımı”

diye adlandırıyor. Bu bey takımı demokra­ si dahil herşeyi kendine göre yorumluyor, ta­ nımlıyor. Aybar, demokrasi tanımının

altı-Rumuz Gonca gül

SHEM’de

G

EÇEN yıl yitirdiğimiz oyun ve senaryo yazarı

Oktay Arayıcı’nın AST'ta ve ¡.Şehir Tiyatrolarında sahne­ lenmiş olan “ Rumuz Gonca-

gül” adlı oyunu Sarıyer Halk Eğitimi Merkezi Tiyatro Kolu tarafından sergileniyor.

Rüstem Ayral, Ayşe Balin

ve Sabahattin Mutluer’tn

ça-lışmalarıyla gerçekleştirilen oyun Ç a rş a m b a g ün leri 20 .30’da, Cumartesi günleri de 17.30’da SHEM salonuda

ücretsiz olarak sahneleniyor.

Teşbih, minyatür,

kalem işi, hat

sergisi

T

EŞBİH, minyatür, kalem işi ve hat sergisi, 19 Şu­ bat Çarşamba günü Alarko Sanat Galerisi’nde açıldı. 8 Mart’a kadar açık kalacak olan sergide Cahide Keski- ner, Melek Antel. Semih İr- teş, Mahmure Öz, Birsen Gökçe, Nermin Bezmen, Fa­ ruk Taskale ile Hüseyin Gündüz ün çalışmaları yer alıyor.

Akademi

Video

film öyküsü

yarışması

düzenledi

A

KADEMİ Video ve Vi- deo/Sinema dergisinin işbirliği ile “Film Öyküsü Ya- nşması” düzenledi. Yarışma­ ya katılmak isteyenlerin daha önce hiçbir yerde yayımlan­ mamış, 5 daktilo sayfasını geçmeyen özgün film öyküle­ rini, kimliklerini ayrı bir zarf içinde vermek koşuluyla 15 Nisan tarihine kadar Akade­ mi Video Teşvikiye Cad. 123 Nişantaşı, İstanbul adresine göndermeleri gerekiyor.

Ödülün Seçiciler Kurulu

Lütfl Akad, Vedat Türkall, Atıf Yılmaz, M.TalI Öngö­ ren, Zeki Öktem, Vecdi

Sa-Suna Tanaltay, “İnsana seslenmek ve sevgiden sOzaç- mak, bence sorumlulukların en büyü ğ ü ...” diyor.

Tanaltay’ m

Sevdikçe’ si yayınlandı

yar, Atilla Dorsay, Hale Soy- gazi, Ali özgentürk, Fatih özgüven, Fehmi Yaşar ve

Muzaffer Olca'dan oluşuyor.

P

SİKOLOG Suna Ta­ naltay bir günlük ga­ zetede yer alan yazıların­ d an d erlediklerini

Sevdikçe-Mutluluğa Çağ­ adı altında bir kitapta topladı. Tekin Yayınları

dizisi içinde yer alan ki­ tap, “ Neyse ki Sen Var­ sın ” , “ A ynı Resim Asılı” , “ Günün Kadını ve Kuma” , “ Çocuk Dün­ yası” , “ Sevdikçe” , “ Kar yağıyordu” , “ insan Çi­ çekleri” , “ Sizden Bir Parçaydılar” adlı bölüm­ lerden oluşuyor.

Sevdikçe’de Tanaltay

sokaktaki, evlerdeki in­ sanları dile getiriyor. On­ ların sorunlarını, onlarla konuşur gibi aktarıyor okurlarına. Dilinin seve­ cenliği, sıcaklığı bunun en

önemli etkeni.

Tanaltay kitabı için şunları söylüyor: “ İnsana

seslenmek ve sevgiden sö- zaçmak, bence sorumlu­ lukların en büyüğü... Ya­ şam boyunca gazete yazı­ larında ve dergi köşelerin­ de bunu yapmaya çalış­ tım. Mesleğim zaten in­

san çiçeklerle süslü koca­ man bir bahçe gibi... Bu bahçeden aldıklarımı yine onlara vermeye çalışıyo­ ru m ...” Tekin Yayınları 336 s. 1100 TL.

Şerh-i Besmele

2. baskı yaptı

G

AZETEMİZ yazarla­ rından Rüştü Şardağ’- m “ Her Yönü ile Hacı Bektâş-ı Veli ve Besmele Açıklaması” adlı özgün araştırması yeniden basıldı.

Zeki Boran’ın kapak kom­ pozisyonu ile yayınlanan eser “ Hazreti Ali Sevgisi” , “ Şiilik- Alevilik- Bektaşi­ lik” , “ Hacı Bektaş’ın H o­ rasan’dan G elişi” , “ Hacı Bektaş, Bektaşilik tarikatı­ nı kurmuş değildir” , “ Ha­ cı Bektaş’ın yaşam çizgisi” , “ Hacı Bektaş-ı Veli’nin eserleri” , “ Hacı Bektaş-ı V eli’nin bulduğumuz yep­ yeni bir eseri” başlıklı 7 bö­ lümden ve ayrıca “ Şerh-i Besmele’nin aslının foto­ kopilerinden oluşuyor.

ULUSLARARASI GÜVENLİK SAVUNMA ve ASKERİ MALZEMELER

SERGİSİ

(INTERNATIONAL SECURITY DEFENCE and M ILITARY EQUIPM ENT EXHIBITION)

30 MART - 3 NİSAN 1987

ENTERNASYONAL FUAR ALANI

O R G A N İZA SY O N

İMBAT FUARCILIK A.Ş.

Selanik Caddesi 41/3 Kızılay/ANKARA Tel.: 18 00 59 - 18 02 75 - 17 06 03 Telex: 46 515 org tr

YURT İÇİ İRTİBAT

İNKA DIŞ TİCARET LTD. ŞTİ.

Mithatpaşa Caddesi 24/14 Yenişehir/ANKARA Tel.: 33 25 28

Telex: 42 138 ref tr.

İZMİR

YURT DIŞI İRTİBAT

FAIRS A N D EXHIBITIONS LIMITED

51 Doughty Street Gray's Inn L O N D O N W C 1N 2LB Tel.: 01-831 8981 (8 Hat)

Telex: 299708 efanee g.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

zen Âşık, bazen Şatıroğlu, bazen de Veysel efendi diye çağırırlar, nedense kimse Veysel bey de­ mez,.. Veysel’in Sivrialandakl adı İsa Veysel Emmi, ama

(Düstur-ül Ve­ sim...) in Bayezit kütüphanesinde bu­ lunan nüshasında metin dışı bir say - fada başka bir yazı ile yazılmış olan satırlarla bu malûmatın

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahm i atölyesin­ den mezun olduktan sonra A m eri­ ka Wisconsin Üniversitesi’nde mas­ ter yapan ve Amerika, Tahran,

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ali Aybar, Avusturya Kültür Ataşesi Prof, mazından sonra Üsküdar Mezarlığı'nda toprağa verildi.. Kassper, Avni Arbaş gibi kültür ve sanat yaşamımızda

Cemaati tarafından “Papa Eftim” olarak sıfatlandırılan Türk Ortodoks Patriği liırgut Erenerol’un cenaze töreni Galata Pahaiya Merkez Türk Ortodoks

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil