• Sonuç bulunamadı

OTUZ YAŞ ÜSTÜ OBEZ KADINLARIN ANTROPOMETRİK VE BİYOKİMYASAL BULGULARI İLE BESLENME DURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "OTUZ YAŞ ÜSTÜ OBEZ KADINLARIN ANTROPOMETRİK VE BİYOKİMYASAL BULGULARI İLE BESLENME DURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ"

Copied!
202
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OTUZ YAŞ ÜSTÜ OBEZ KADINLARIN ANTROPOMETRİK VE BİYOKİMYASAL BULGULARI İLE BESLENME

DURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

MÜNEVVER (KİRİCİ) ORUÇ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Nevin ŞANLIER

(2)

OTUZ YAŞ ÜSTÜ OBEZ KADINLARIN ANTROPOMETRİK VE BİYOKİMYASAL BULGULARI İLE BESLENME

DURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

MÜNEVVER (KİRİCİ) ORUÇ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Nevin ŞANLIER

(3)

Münevver (KİRİCİ) ORUÇ ‘a ait ‘Otuz Yaş Üstü Obez Kadınların Antropometrik ve Biyokimyasal Bulguları ile Beslenme Durumları Arasındaki İlişki’ adlı çalışma jürimiz tarafından Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. Mine ARLI

Üye: Prof. Dr. Nevin ŞANLIER

(4)

ÖZET

Bu araştırma 30 yaş ve üzeri, BKİ ≥ 25 kg/m2 olan, troid problemi ve diyabeti olmayan 80 kadının biyokimyasal ve antropometrik bulgularıyla, beslenme alışkanlıkları, besin tercihleri, günlük enerji ve besin öğesi alımları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla planlanmış, yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır. Örneklemin oluşturulmasında kadınlar tesadüfi örneklem yöntemiyle belirlenmiş ve istatistiksel açıdan yeterli sayıda vaka alınmıştır. Araştırma verileri, konu ile ilgili yayınlardan faydalanılarak ve uzman görüşü alınarak oluşturulan anket formunun araştırmacı tarafından uygulanması ile elde edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 11.0 for Windows istatistik paket programı kullanılmıştır. Tüm verilerin aritmetik ortalaması ( x ), standart sapması (SS), standart hatası (S x ) ve en alt -en üst değerleri bulunmuştur. Araştırmaya katılan bireylerin antropometrik ölçümleriyle beslenme alışkanlıkları ve besin tercihleri, BEE değerleri, kan bulguları arasındaki ilişkiler 0.05 anlam düzeyinde X² testi uygulanarak bulunmuştur.

Elde edilen sonuçlara göre araştırmaya katılan kadınların yaş ortalaması 40.79 ± 0.8 yıl, beden kütle indeksinin ortalaması 33.4 ± 0.6 kg/m²’ dir. Kadınların, % 80.0’ inin evli, % 48.8’ inin ev hanımı olduğu, % 62.5’ inin eğitimi durumunun da lise ve alt eğitim gruplarından olduğu görülmektedir.

Araştırmaya katılan kadınların bazal metabolizma hızı 1562.1 ± 18.9 kkal olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılan 80 bireyin BEE ölçümlerine bakıldığında, bazal

metabolizma hızı 1562.1 ± 18.9 kkal, yağ yüzdesi 39.1 ± 0.6 kg, yağ kütlesi 33.7 ± 1.1 kg, yağsız vücut kitlesi 50.9 ± 0.6 kg, toplam vücut suyu 37.3 ± 0.4 kg

(5)

Kadınların toplam, LDL ve HDL kolesterol değerleriyle, trigliserit değerlerinin beden kütle indeksiyle ilişkisini 0.05 anlam düzeyinde ve ki-kare testiyle incelenmiş, beden kütle indeksinin çeşitli kolesterol fraksiyonlarına olmadığı bulunmuştur.

Kadınların bir günlük besin tüketimlerine bakıldığında günlük enerji alımlarının 2747.9 ± 106.7 kkal olduğu saptanmıştır. Günlük alınan enerjinin % 50.0 ± 0.9’ u karbonhidratlardan (RDA nın % 260’ı), % 12.9 ± 0.4’ ü proteinlerden (RDA nın % 183’ü), % 36.9 ± 0.9’ da yağlardan gelmektedir. Günlük alınan kolesterol miktarı 270.7 ± 19.7 mg (RDA nın % 90’ı) iken, posa miktarı 30.6 ± 1.4 g (RDA nın % 122’ si) bulunmuştur.

(6)

ABSTRACT

This research is planned, conducted and resulted in order to examine relation of 80 women aged 30 or more, not having thyroid problem and diabetes, and their BMI ≥ 25 kg/m2, between biochemical and anthropometric diagnosis with nutrition habits, nutrient preferences, daily energy, and nutrients intake. Women are selected by random sampling and statistically enough number of cases is taken. Research data is obtained from related published items and conducting surveys, prepared after took specialists’ opinions, by the researcher. To evaluate data statistics program SPSS 11.0 for Windows is used. Average ( x ), standard deviation (SD), standard error (S x ) and minimum-maximum values are founded for the whole data. Relations between anthropometric measures of individuals taken part in the research and nutrition habits and nutrient preferences, BEE values, blood findings are found by applying X² test on the significance level of 0.05.

According to obtained data, age average of women took part in the research is 40.79 ± 0.8 years, BMI average is 33.4 ± 0.6 kg/m². 80.0 % of women are married, 48.8 % are housewife, 62.5 % are educated high school level or below.

Basal metabolic rate is found as 1562.1 ± 18.9 for subjects took part in the research. According to BİA results of women in the research, basal metabolism rate is 1562.1 ± 18.9 kcal. , fat percentage is 39.1 ± 0.6, fat mass is 33.7 ± 1.1 kg, fat free mass is 50.9 ± 0.6 kg, total body water is 37.3 ± 0.4 kg.

(7)

Women’s total cholesterol values of LDL and HDL relation with triglyceride values are examined by Ω=0,05 significance level and Chi-Square test, and it is found that BMI have no effect on various cholesterol fractions.

As regard of women’s nutrition consumption, it is found that daily energy taking is 2747.9 ± 106.7 kcal. Percentages of daily energy taking are distributed as follows: 50.0 % ± 0.9 from carbohydrates (260 % of RDA), 12.9 % ± 0.4 from proteins (183 % of RDA), and 36.9 ± 0.9 from fats. It is found that daily taken cholesterol amount is 270.7 ± 19.7 mg (90.0 % of RDA) whereas sediment amount is 30.6 ± 1.4 g (122 % of RDA).

(8)

ÖNSÖZ

Bu araştırma otuz yaş ve üzeri, BKİ ≥ 25 kg/m2olan, troid problemi ve diyabeti olmayan 80 kadının biyokimyasal ve antropometrik bulgularıyla, beslenme alışkanlıkları, besin tercihleri, günlük enerji ve besin öğesi alımları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.

Bu çalışmanın her aşamasında bana olan desteğini, yönlendirmesini ve yardımlarını esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Sayın Nevin ŞANLIER’e, araştırmaya katılan kadınlara, çalışmalarımda bana sabır göstererek destek olan aileme ve eşim Yalçın ORUÇ’a içtenlikle teşekkür ederim.

(9)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET...i ABSTRACT... iii ÖNSÖZ ...v İÇİNDEKİLER ...vi KISALTMALAR ...ix TABLOLAR LİSTESİ ...x 1.GİRİŞ ...1 1.1.Araştırmanın Amacı ...7 1.2.Araştırmanın Önemi...8 1.3.Problem Durumu...9 1.4.Alt Problemler...10 1.5.Varsayımlar ...10 1.6.Sayıtlılar ...10 1.7.Sınırlılıklar ...11 2.GENEL BİLGİLER ...12 2.1.Obezite Nedir? ...12

2.2.Vücut Bileşiminin Saptanması...15

2.2.1.Toplam Vücut Suyunun Saptanması (İzotop Dilüsyonu ile) ...16

2.2.2.Toplam Vücut Nitrojeni ...16

2.2.3.Ultrason ile Yağ Ölçümü ...17

2.2.4.Biyoelektriksel Geçirgenlik Yöntemi (BEE) ...17

2.2.5.Bilgisayarlı Tomogafi ...18

2.2.6.Nükleer Mağnetik Rezonans ...18

2.3.Ağırlık Yönünden Obezitenin Sınıflandırılması ...18

2.3.1.Standartlara Göre Sınıflandırma ...19

2.4.Antropometrik Ölçümlerle Vücut Bileşiminin Saptanması ...25

(10)

2.4.2.Yağsız Vücut Kitlesinin Saptanması...27

2.5.Obezitenin Nedenleri ...29

2.5.1.Endokrin ye Hipotalamik Bozukluklar ...29

2.5.2.Genetik Özellikler (Heritabilite) ...30

2.5.3.Nörobiyoloji ...31

2.5.4.Psikolojik Rahatsızlıklar Sonucu Yeme Alışkanlıklarının Değişmesi...35

2.6.Obezite Fizyopatolojisi ...38

2.6.1.Total Enerji Harcaması ...38

2.6.2.Enerji Alımı ve Obezite Üzerindeki Etkisi ...39

2.6.3.Çevresel Faktörlerin Obezite Oluşumu Üzerine Etkisi...40

2.6.4.Sosyo-Ekonomik Durum...41 2.6.5.Demogafik Faktörler ...41 2.6.6.Diyet Örüntüsü ...43 2.6.7.Sigara ...43 2.6.8.Fiziksel Aktivite...43 2.6.9.Stres...44 2.6.10.Alkol Tüketimi...44 2.6.11.Diğer Faktörler ...45 2.7.Obezitenin Komplikasyonları ...45

2.7.1.Obezitenin Mortalite Üzerine Etkisi ...46

2.7.2.Obezitenin Morbidite Üzerine Etkisi: ...46

2.8.Obezitenin Tedavisi ...57

2.8.1.Tıbbi Beslenme Tedavisi ...58

2.8.2.Egzersiz Tedavisi ...60

2.8.3.Davranış Değişikliği Tedavisi...60

2.8.4.Farmakolojik Tedavi ...62

2.8.5.Cerrahi Tedaviler ...63

3.İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ...65

(11)

3.2.Bireylerin Öğün ve Beslenme Alışkanlığı Durumları...66

3.3.Bireylerin Fiziksel Aktivite Durumları ...68

3.4.Diyete Yönelik Durum...68

3.5.Pişirme Yöntemlerine Yönelik Durum ...69

4.MATERYAL VE METOD...71

4.1.Araştırmanın Yöntemi...71

4.2.Evren ve Örneklem ...71

4.3.Veri Toplama Aracı...72

4.3.1.Antropometrik Ölçümler ve Biyoelektrik Empedans ...72

4.3.2.Biyokimyasal Bulgular ...74

4.3.3.Besin Tüketiminin Saptanması ...76

4.3.4.Fiziksel Aktivite Kayıtları...76

4.4.Verilerin İstatistiksel Olarak Değerlendirilmesi ...77

4.5.Araştırmanın Kısıtlılıkları ve Karşılaşılan Sorunlar ...78

5.BULGULAR VE TARTIŞMA ...79

5.1.Bireylerin Genel Özellikleri ve Antropometrik Ölçümleri ...79

5.2.Bireylerin Beslenme Alışkanlıkları ve Besin Tercihleri ...88

5.3.Diyete Yönelik Durum...119

5.4.Pişirme Yöntemlerine Yönelik Durum ...121

5.5.Bireylerin Biyokimyasal Kan Bulgularının Değerlendirilmesi ...130

5.6.Bireylerin BEE Ölçümlerinin Değerlendirilmesi...134

5.7.Bireylerin Besin Tüketimlerinin Değerlendirilmesi...136

6. SONUÇ VE ÖNERİLER ...144 ÖNERİLER...151 KAYNAKÇA...152 EK- 1 ...175 EK-2 ...184 EK-3 ...186

(12)

KISALTMALAR

BEE Biyoelektrik Empedans

BKI Beden Kütle İndeksi

BMH Bazal Metabolizma Hızı

HDL-Kol HDL Kolesterol

LDL-Kol LDL Kolesterol

TG Trigliserid

T-Kol Total Kolesterol

WHO Dünya Sağlık Örgütü

NCHS National Center of Health Statistics

NHANES II National Health and Nutrition Examination Survey

(13)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo No: Sayfa

1. Referans Erkek ve Kadın Vücudundaki Yağ Miktarının Dağılımı...14

2. Yetişkinlerde Boy Uzunluğuna Göre Ortalama Vücut Ağırlıkları, Alt- Üst Sınırlar ve Obezite Değerleri ...20

3. Beden Kütle İndeksi Aralıklarına Göre Değerlendirme Aralıkları ...22

4. Yaş ve Beden Kütle İndeksine Göre Zayıflık - Obezite Sınıflandırması...24

5. Besin alımını Etkileyen Nörotransmitterler ...32

6. Bireylerin Medeni Durum, Eğitim Durumu ve Mesleklerine Göre Dağılımı...80

7. Bireylerin Antropometrik Ölçümleri ve Genel Özelliklerine Göre Dağılımı ...81

8. Bireylerin Beden Kütle İndeksi Aralıklara Göre Dağılımı ...84

9. Bireylerin Medeni Durum, Eğitim Durumu ve Meslekleriyle Beden Kütle İndeksi Arasındaki İlişki ...86

10. Bireylerin Beden Kütle İndeksi ile Yaş ve Bel / Kalça Oranı Arasındaki İlişki...87

11. Bireylerin Antropometrik Ölçümleri Arasındaki Korelasyon ...88

12. Bireylerin Öğün Atlama Durumlarına Göre Dağılımı ...89

13. Bireylerin Öğün Atlama Nedenlerinin Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve Standart Hata Değerleri ...91

14. Bireylerin Ev Dışında Yemek Yeme Durumlarına Göre Dağılımı...92

15. Bireylerin Öğün Aralarında Besin Tüketme Alışkanlığına ve İçeriklerine Göre Dağılımı...93

16. Bireylerin Öğün Atlama, Ev Dışında Yemek Yeme Durumu, Öğün Aralarında Besin Tüketme Alışkanlığı ile Beden Kütle İndeksi Arasındaki İlişki ...95

17. Bireylerin Hızlı Hazır Yiyecekleri Tüketme Durumuna Göre Dağılımı ...96

18. Bireylerin Hızlı Hazır Yiyecek Tüketme Nedenlerinin Tercih Durumlarının Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata(S x ) Değerleri ...97

(14)

19. Bireylerin Hızlı Hazır Yiyecek Restoranlarını Tercih Nedenlerinin Tercih Puanlarının Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata(S x ) Değerleri...98 20. Bireylerin Hızlı Hazır Yiyecek Restoranlarında Tercih Ettikleri Yiyeceklerin

Puanlarının Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...100 21. Bireylerin Geleneksel Mutfağımızda Bulunan Yemekleri Tercih Puanlarının

Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri ...101 22. Bireylerin Geleneksel Mutfağımızda Bulunan Tatlıları Tercih Puanlarının Aritmetik

Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...102 23. Bireylerin Hızlı Hazır Yiyecekleri Tüketme Durumu ile Beden Kütle İndeksi

Arasındaki İlişki ...103 24. Bireylerin Et Tüketme Durumuna Göre Dağılımı ...104 25. Bireylerin Et Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma

(SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...104 26. Bireylerin Kurubaklagil Tüketme Durumuna Göre Dağılımı...105 27. Bireylerin Kurubaklagil Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart

Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...105 28. Bireylerin Pilav- Makarna Tüketme Durumuna Göre Dağılımı ...106 29. Bireylerin Pilav- Makarna Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ),

Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri ...106 30. Bireylerin Sebze Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma

(SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...107 31. Bireylerin Meyve Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...108 32. Bireylerin Peynir Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma

(SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...109 33. Bireylerin Kahvaltılık Tatlı Tüketme Önceliklerinin Aritmetik Ortalama, ( x ),

(15)

34. Bireylerin Sigara, Alkol, Gazlı-Gazsız İçecekler, Kahve-Çay vb. Tüketen Kişi Sayısına Göre Dağılımı ...110 35. Bireylerin Alkol, Gazlı-Gazsız İçecekler,Kahve-Çay Tüketim Miktarlarının

Aritmetik Ortalama ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ), Alt-Üst Değerleri ...111 36. Bireylerin Çay ve Kahve Tüketiminin Beden Kütle İndeksi Üzerine Etkisi ...114 37. Bireylerin Sigara Tüketiminin Beden Kütle İndeksi ve HDL Kolesterol Üzerine

Etkisi...115 38. Bireylerin Alkol Tüketiminin Beden Kütle İndeksi, Total Kolesterol ve HDL

Kolesterol Üzerine Etkisi ...116 39. Bireylerin Spor Yapma Durumlarına Göre Dağılımı...117 40. Bireylerin Spor Yapma Durumlarının LDL Kolesterol, Total Kolesterol ve BKİ

Üzerine Etkisi ...117 41. Bireylerin Önceden Diyet Yapma Durumlarına Göre Dağılımı ...119 42. Bireylerin Önceden Diyet Yapmaları Sonucundaki Ağırlık Kaybı ve Süresine Göre

Dağılımı...119 43. Bireylerin Diyeti Temin Ettikleri Kaynağa Göre Dağılımı...120 44. Bireylerin Çorba Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlere Göre Dağılımı ...121 45. Bireylerin Pilav Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik Ortalama, ( x ),

Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri ...122 46. Bireylerin Makarna- Erişte Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik

Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...123 47. Bireylerin Sebze Yemeklerini Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik

Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...124 48. Bireylerin Kurubaklagilleri Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik

Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...125 49. Bireylerin Yumurta Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik Ortalama,

(16)

50. Bireylerin Et Pişirmede Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri ...127 51. Bireylerin Sütlü Tatlıların Yapımında Tercih Ettikleri Yöntemlerin Aritmetik

Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...128 52. Araştırmaya Katılan Bireylerin Günlük Enerji Harcamasına İlişkin Bulgularının

Aritmetik Ortalama ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata(S x ) Değerleri ....12953. Bireylerin Biyokimyasal Kan Bulgularının Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS), Standart Hata (S x ) Değerleri...130 54. Bireylerin Antropometrik Ölçümleri ile Kan Lipitleri Arasındaki Korelasyon (r)..131 55. Bireylerin BKİ ile Biyokimyasal Bulguları Arasındaki İlişki...132 56. Bireylerin BEE Ölçümlerinin Aritmetik Ortalama, ( x ), Standart Sapma (SS),

Standart Hata (S x ) , Alt- Üst Değerleri...134 57. Bireylerin Beden Kütle İndeksi ile Yağ Kitlesi ve Yağsız Vücut Kitlesi Arasındaki

İlişki...135 58. Bireylerin Tükettikleri Besin Öğelerinin Aritmetik Ortalama ( x ), Standart Sapma

(SS), Standart Hata (S x ) ve Alt-Üst Değerleri...136 59. Bireylerin Tükettikleri Besin Öğelerinin RDA Değeri ile Karşılaştırılması...138 60. Bireylerin Günlük Enerji ve Besin Öğesi Tüketimleri ile Kan Lipitleri Arasındaki

Korelasyon...140 61. Bireylerin Antropometrik Ölçümleri ile Günlük Enerji ve Besin Öğesi Alımları Kan

(17)

1.GİRİŞ

Obezite yaşadığımız yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından biridir. Yaşamın teknolojiyle birlikte kolaylaşması, besin kaynaklarının bol ve kolay ulaşılabilir olması obezite oranının hızla artmasına neden olmuştur. Günümüzde sürekli koşuşturma ve zaman darlığı nedeniyle insanlar, vakit alan düzenli ve çeşitli yemek yeme alışkanlıklarını terk ederek, yerine çabuk hazırlanan, enerji ve yağ içeriği yüksek hazır besinlere yönelmişlerdir. Ulaşım araçlarının çokluğu televizyon, bilgisayar gibi hayatı kolaylaştıran teknolojik gelişimler de insanları sedanter yaşama yönlendirmektedir.

Bugün sağlık açısından potansiyel tehlike olarak görülen obezite, insanlık tarihi boyunca farklı bakış açılarıyla değerlendirilmiştir. Karanlık çağda obezleri zayıflatmak yağ ve dokularında biriktiği kabul edilen günahlardan temizlemek için, obez kişiler açlığa terk edilirlerdir. Eski Roma’da yemek, senato gündemlerinin en önemli maddesini oluşturmuştur. İslamiyet’te beslenme, obezite, hastalık üçlüsünden oluşan kısır döngüye yaklaşım oldukça açıktır. Şeyh Sadi Şirazi Gülistan isimli eserinde, iştahsız yemeye başlamak ve sofradan kalkmak sağlığın şartıdır demektedir. Uzun yıllar, müslüman toplumları yemeyi bir görev gibi kabul edip sakin ve sessiz bir şekilde yerine getirmişlerdir (Arslan, 1992).

İnsanların, asırlar boyunca obeziteye bakış açısı ve beslenme örüntüleri değişirken, dış, görünümlerinde de farklılaşmaların olduğu bilinmektedir. Elli yıl öncesine göre daha iyi beslenme şartlarına, sağlık ve sosyal güvencelere sahip Japonlar, bugün genetik potansiyellerinin üzerinde boy uzunluklarına sahiptirler. Ayni tip gelişmeler, vücut ağırlığı ile ilgili olarak da gözlemlenmiştir. Boeing Havayollarının ilk uçuşundan itibaren, yolcu koltuklarının taşıyabileceği ağırlığı 20 poundun üzerinde

(18)

arttırması, İngiltere’de yüzyılın başından beri belirgin şekilde artış gösteren beden kütle indeksinin en iyi göstergesidir. Giysi tasarımcıları, mobilya imalatçıları ve araba üreticileri, bu tip değişiklikleri gözlemleyerek, yeni modeller üretmektedirler (Hill ve Peters, 1998).

Türk kültür tarihi geçirdiği evreler sürecinde bir değişim ve gelişim yaşamıştır. Bu süreç toplumun kültürünü etkilerken, batı ile temasa başladıktan sonra türk mutfak kültürü de belli bir değişimin içine girmiştir. Batı kültürüne açılma, hızlı sanayileşme, kentleşme, kadının çalışma hayatına girmesi, okuryazarlığın artması, yalnız yaşam zorunlulukları, ailelerin küçülmesi gibi sebepler zaman içinde Türk mutfağının değişmesinde etkili olmuştur (Birer, 1990).

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) obezite prevelansının artmasını ‘küresel obezite epidemisi’ olarak görmektedir. Buna paralel olarak Tip 2 diyabet sıklığı ve ona eşlik eden kardiyovasküler sorunların da artması, insanlığı toplumsal boyutta ciddi bir halk sağlığı sorunu ile karşı karşıya getirmiştir. Genetik ve çevresel faktörler obezitenin ortaya çıkışını kolaylaştırmaktadır. Çok basit bir anlatımla, ‘modernleşme’ adına hızla benimsenen toplumsal değişim aşırı beslenme ve hareketsizlik ile birlikte obezite epidemisini gündeme getirmiştir (Satman, 2002).

Obezite, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de prevelansı giderek artan bir sağlık sorunudur. Obezitenin diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküller hastalıklar, akciğer hastalıkları, bazı kanser türleri, safra kesesi hastalıkları, kemik ve eklem hastalıkları, ortopedik sorunlar, gibi bazı kronik hastalıklarla olan ilişkisi (Baysal vd., 1992; Boztepe, 2005; Sansoy, 2005; Özbey, 2005) yetişkinlikte görülen şişmanlığın temelinin çocukluk çağlarında atıldığını göstermektedir. Bu nedenle yaşamın

(19)

olabildiğince erken dönemlerinde varsa bu sorun düzeltilmeli, daha da önemlisi obeziteden korunmaya yönelik ülke politikaları geliştirilmelidir (Baysal, 1992).

Ülkemizde obezite epidemiyolojisine ilişkin araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bununla beraber ‘Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri’ (TEKHARF) ve ‘Türkiye’de Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi’ (TURDEP) çalışmalarından elde edilen veriler geçtiğimiz 25 yıl içinde Türkiye’de obezite prevelansının Dünyadaki eğilime paralel biçimde önemli ölçüde artış kaydettiğini göstermiştir (Satman, 2002).

Geçtiğimiz çeyrek yüzyıl içinde büyük kentlere göçün hızlanması, hızlı beslenme kültürü ile birlikte sedanter yaşam biçiminin benimsenmesi ülkemizde obezite sıklığının artmasında oldukça etkin olmuştur. Diğer taraftan da tarımsal üretimin önemini kaybetmesi, üretimin azalması ve tarım yöntemlerinin değişmesi nedeniyle kırsal kesimlerde de obezite prevelansı hızla artmaya başlamıştır. Bu konuda gerekli önlemler alınmadığı takdirde, tarım toplumundan sanayileşme toplumuna geçiş sürecinin hızlanması ile birlikte önümüzdeki çeyrek yüzyıl içinde obezitenin epidemik boyutlara varacağı kaçınılmaz görünmektedir (Satman, 2002).

Bugün özellikle gelişmiş ülkelerde, insanlar çok çeşitli besin bulma olanağına sahiptir. Bu besinler, içerdikleri protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller ile görünüş, şekil ve lezzet yönünden gruplandırılmışlardır (Baysal, 1997).

Etler; sığır, koyun, kümes, av ve deniz hayvanlarının yenilebilen kaslarıdır. Günlük et tüketimi genellikle Kuzey Amerika, Okyanusya ve Batı Avrupa ülkelerinde

(20)

fazla, gelişmekte olan ülkelerde arzu edilenden çok azdır. Beslenme ve sağlık etkileşimi konusundaki yayınlar sonucu gelişmiş ülkelerde kırmızı et tüketimi azalırken beyaz et tüketimi artmıştır. 1974 Türkiye Beslenme-Sağlık ve Gıda tüketimi Araştırması’ nda büyük kentlerde yıllık et tüketimi ortalama 30 kg iken bu rakamın köylerde 6 kg’ a düştüğü görülmüştür. Özellikle son yıllarda et fiyatlarının hızla artması, dar gelirli ailelerin et tüketme oranlarını iyice azaltmıştır (Baysal, 1997).

Kurubaklagiller; insanlar tarafından ilk ehilleştirilen bitkilerdir. Milattan önce 5500 yıllarında, Güney Anadolu’da, 4000 yıllarında Amerika kıtasında kullanıldığına dair arkeolojik kanıtlar vardır. Kurubaklagiller oldukça iyi birer protein kaynağıdır. Özellikle et ve yumurta bulunamadığı zaman kurubaklagiller diyette arttırılarak diyetteki protein gereksinmesi karşılanabilir. Ancak elzem amino asitlerden kükürtlü amino asitlerin sınırlı olmasından dolayı protein kaliteleri düşüktür. Bu nedenle kurubaklagillerin biyolojik değeri % 70.0’ e kadar yükseldiği için tahıllarla karıştırılıp iyi pişirilerek tüketilmesi önerilmektedir (Baysal, 1997).

Tahıllar; insan beslenmesinde önemli yer tutar. Ancak, önem derecesi toplumdan

topluma fark gösterir. Ülkemizde halkın günlük enerji ve protein ihtiyacının % 70.0–80.0’ i tahıllarla karşılanır. Bunun yanında, Avustralya’da tahılların günlük

enerjiye katkısı % 25.0–30.0 arasıdır. Asya, Afrika, Güney ve Orta Amerika ülkelerinde durum Türkiye’ deki gibidir (Baysal, 1997). 1974 Türkiye Beslenme-Sağlık ve Gıda tüketimi Araştırması’ na göre, ülkemizde günde ortalama kişi başına 300–600 g arası ekmek, 10–100 g arası bulgur, 50- 80 g arası un ve undan yapılan besinler, 6–40 g arası pirinç tüketilmektedir (Köksal, 1977).

(21)

Sebzeler ve meyveler; genellikle günlük enerji ve protein gereksinmesine çok az katkıda bulunurlar. Bunun yanında mineraller ve vitaminler bakımından zengindirler. Sebze ve meyve tüketim düzeyi kentlerde köylerden daha yüksektir (Baysal, 1997). 1974 Türkiye Beslenme-Sağlık ve Gıda tüketimi Araştırması’ na göre, ülkemizde günde ortalama kişi başına kentlerde sebze için 319 g, meyve için 45 g iken, bu rakamlar köylerde sebze için 244g, meyve için 175 g dır (Köksal, 1977).

Süt ve peynir; insan besini olarak kullanılan süt miktarı her ülkede farklıdır.1974 Türkiye Beslenme-Sağlık ve Gıda tüketimi Araştırması’ na göre, süt ve türevlerinin ülkemizde günde ortalama kişi başına tüketimi 65 kg iken bu rakam İsrail’de 150 kg, İtalya’da 184 kg , Hollanda’da 574 kg dır (Köksal, 1977).

Süt ortalama; % 87.3 su, % 3.5 yağ (üçte ikisi doymuş, üçte biri doymamış yağ asidi) , % 3.4 protein, % 0.7 kül ve % 5.0 karbonhidrat içermektedir. Süt en çok muhallebi, sütlaç vb tatlı yapımında kullanılmaktadır (Baysal, 1997).

Yumurta proteinleri % 100 oranda vücut proteinlerine dönüşebilmektedir. Bu nedenle yumurta proteini ’örnek protein’ olarak kabul edilmiştir. Yumurta yağının üçte biri doymuş, % 10.0’ u kadarı çoklu doymamış, geri kalan kısmı tekli doymamış yağ asitlerinden oluşmaktadır ve yumurtanın sarısında yer almaktadır. Koroner arter hastalığı riski taşıyan bireylerin yumurtayı sebze ve tahıllarla birlikte, sıvı yağ kullanarak hazırlamaları ve et seçeneği yerine tüketmeleri tavsiye edilmektedir (Baysal, 1997).

(22)

Yağlar; günlük diyetimizde besinlerin bileşimlerinde ve görünür yağ olarak yer almaktadır. Ülkemizde günlük birey başına tüketilen görünür yağ miktarı 19–50g arasında değişmektedir. Yağ üretilen bölgelerde yağ tüketimi genelde fazladır. Köylerde hayvansal yağlar, kentlerde bitkisel sıvı yağlar daha çok tüketilmektedir (Baysal, 1997).

Tatlılar (şeker, bal, pekmez); vücudumuza enerji sağlarlar. Şekerin % 99.9’ u sakkarozdur. Bal, % 41.0 fruktoz, % 41.0 glikoz içerir, sakaroz içermediğinden iyi bal şekerlenmez. Pekmez, yaklaşık % 60.0 glikoz + fruktoz içerir. Ayrıca demir ve kalsiyum bakımından oldukça iyi bir kaynaktır.10 g pekmez 1 mg demir, 40 mg kalsiyum içerir (Baysal, 1997). Genellikle kadınların bu gruba aşırı düşkün olması obezite gelişiminde oldukça etkilidir.

Obezite ile sigara içme durumu arasındaki ilişki uzun yıllardır incelenmektedir. BKİ 25-29 k/m2 arası olan kişilerde sigara kullanımının mortalite ve morbidite üzerinde önemli etkileri vardır ve sigara bırakmanın yararlı etkileri olmaktadır. Bu nedenle obezlerde düzeltilebilir risk faktörü olan sigara kullanımının terk edilmesi birincil önem taşımaktadır (Anon, 1999). Sigara içen bireylerin sigarayı bıraktıktan sonra kilo aldıkları bilinmektedir (Temel vd,. 2005). Bunun nedeni sigaranın bırakılmasıyla beraber iştahın artması ve bazal metabolizma hızının azalmasıdır.

Sigara içme davranışı Türkiye’de kadınlar arasında yıllar içinde artış göstermektedir. Bu sorun aslında Dünya’nın diğer ülkelerinde de benzer durumdadır (Arslan, 1998). Kadınlar arasında sigara içme sıklığını etkileyen bazı etmenler vardır. Örneğin, yüksek gelir düzeyi olan kadınlar arasında erkeklerin tersine sigara içme sıklığı ve içilen sigara sayısı düşük gelir düzeyi olan kadınlara göre daha yüksektir (Bilir, 2003).

(23)

Çay ve Kahve; alkoloidlerden kafein, polifenollerden tanenler, teofilin, teobromin ve aromatik esanslardan oldukça zengin bir içecektir. Bir fincan çay ortalama 60mg, 1 fincan kahve ise ortalama 80mg kafein ve benzeri alkaloid içermektedir. Çayın demlenme süresine göre bu maddelerin suya geçme oranı da değişmektedir. Beş dakikalık demlenmiş çayda kafeinin % 75.0’ i, tanenin % 40.0’ ı deme geçmektedir. Kafein diüretik, mide salgısını uyarıcı, kas ve sinir sistemini uyarıcı ve metabolik hızı arttırıcı etki yapar. Kahve ve çayın normal miktarlarda alımında 4mg/kg kafein alınır. Kafeinin 8 mg/kg düzeyinde alımında metabolik hızda % 16 artış olduğu saptanmıştır. Bunun sonucunda yağ oksidasyonunda artış ve dolayısıyla plazma serbest yağ asitlerinde artış olmaktadır. Aşırı tanen alımı demirle bağlanıp demir emilimini azaltmakta, aşırı kafein alımı da idrarda kalsiyum atımını arttırmaktadır (Baysal, 1997).

Egzersiz esas olarak vücutta glikoz kullanımının artışı demektir. Spor yapmak sağlıklı bir yaşama sahip olmak için gereklilik olarak tanımlanmaktadır. Ancak yapılan spor aktivitesinin düzenli ve bilinçli olması gerekmektedir. Bilinçli ve düzenli egzersiz yapma yeterli ve dengeli beslenme, sigaradan uzak durma, alkollü içeceklerin tüketiminin minimumda tutulması, stresten uzak durmak gibi doğru sağlık davranışlarının benimsenmesinde yakından ilgilidir. Egzersiz; dokulardaki glikoz kullanımının hızlanması, insülin duyarlılığının artması, lipit profilinin hızlanması, kan basıncının düşmesi, kilo kaybı, fiziksel çalışma gücünün artışı, kendini iyi hissetme, yaşam kalitesinin yükselmesi yönündeki olumlu etkileriyle obezite tedavisinde büyük yarar ve kolaylık sağlamaktadır (Anon, 1999).

1.1.Araştırmanın Amacı

Bu araştırma obezite polikliniğimize başvuran 30 yaş üştü, BKI ≥ 25 kg/m2 olan troid, diyabet gibi rahatsızlığı bulunmayan kadınlarda vücut kompozisyonunu

(24)

belirlemede BEE yöntemi ile antropometrik yöntem bulgularını karşılaştırmak, vücut yağ kitlesi, biyokimyasal parametreler ve beslenme durumu arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla yürütülmüştür.

1.2.Araştırmanın Önemi

Birçok hastalıkla ilişkisi olan ve son yıllarda en önemli sağlık sorunlarından biri haline gelen şişmanlık (obezite); vücuttaki yağ miktarının sağlığı bozacak düzeyde artmasıdır (WHO, 1998; Boztepe, 2005). Diğer bir tanımla vücut ağırlığının yaş, cinsiyet ve boy uzunluğuna göre belirlenmiş olan standart değerlerin % 20.0 veya daha üzerinde olmasıdır (Hamilton vd., 1991). Obezite, kişinin estetik olarak kötü görünümünün yanında kardiovasküler hastalıklar, diyabetes mellitus, solunum sistemi, gastrointestinal sistem, ürogenital sistem ve deri hastalıkları gibi birçok sağlık sorunu için risk oluşturmaktadır (Anon, 1999).

Dünyada, ülke ortalamaları % 5–22 arasında değişmekle birlikte çoğu Avrupa ülkesinde yetişkin nüfusun üçte birinin kilolu, onda birinin ise obez olduğu bilinmektedir (Arslan, 2001). Dünya Sağlık Örgütü 1995 yılından 2000 yılına kadar olan sürede Dünya’da obez kişi sayısının % 50 artarak 300 milyona ulaştığını bildirmiştir (Anon, 2007). Türkiye’de son on yılda obezite sıklığında artışlar (erkeklerde kilolu olma %19, obezite %3; kadınlarda kilolu olma % 27, obezite % 30) olduğu bildirilmektedir (Arslan, 2001). Son on yılda fazla kilolu olma ve obezite sıklığı % 10–40 oranında artmıştır. Bu artıştaki en önemli öğenin uzun süreli pozitif enerji dengesinin oluşması yani kişinin harcadığından daha fazla enerji alması ve sedanter yaşam durumu ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Yaş, cinsiyet gibi demogafik faktörlerin, eğitim düzeyi, medeni durum gibi sosyokültürel, biyolojik faktörlerin ve beslenme alışkanlıklarının, sigara, alkol tüketimi ve fiziksel aktivite azlığı gibi

(25)

davranışsal faktörlerin obeziteden sorumlu olduğunu bilinmektedir. Obezite, neden olduğu sağlık sorunları ile günümüzde toplam sağlık hizmetleri kullanımının yaklaşık % 4-8’ini oluşturan önemli bir ekonomik yüktür. Üretkenlik kaybından kaynaklanan dolaylı maliyet daha da yüksek olabilir. Obezite prevalansının yüksek olduğunu ve art-ığını gösteren bilgilenin ışığı altında ülkelerdeki yaşlı popülasyonların giderek artan bir kronik hastalık yükü ile karşı karşıya geldiği söylenebilir (Kopelman ve Stock, 2000). Obezite maalesef ileriki yıllarda Türkiye için çok önemli bir sorun olacak gibi görünmektedir.

Bu araştırma ile beslenme konusunda özellikle kadınlara obezitenin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri, dengeli ve sağlıklı beslenme kuralları konusunda bilgiler kazandırılmasında etkili olabileceği düşünülmektedir.

1.3.Problem Durumu

Bu araştırmada; obez kadınların;

1. Demografik özellikleri nelerdir? 2. Antropometrik ölçümleri nasıldır?

3. Beslenme alışkanlıkları ve besin tercihleri nasıldır? 4. Fiziksel aktivite durumları nedir?

5. Yiyecek pişirme yöntemleri nelerdir?

6. Günlük besin tüketimleri ve besin öğesi alımları nasıldır?

7. Biyokimyasal değerleri (T-kol, LDL-kol, HDL-kol, TG) nasıldır? 8. Biyoelektrik empedans ölçümleri nasıldır? Sorularına cevap aranmıştır.

(26)

1.4.Alt Problemler

1. Obez kadınların beslenme ile ilgili davranışları ne kadar doğrudur?

2. Obez kadınlara yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıkları nasıl kazandırılabilir?

1.5.Varsayımlar

1. Bu araştırma anket yöntemi ile araştırılabilir.

2. Anket sorularının hazırlanmasında başvurulan kişiler alanlarında yeterlidir. 3. Anket soruları ile bu sorulara verilecek cevaplar doğruyu yansıtmaktadır. 4. Seçilen örneklem evreni temsil edecek niteliktedir.

1.6.Sayıtlılar

1. Araştırma için seçilen örneklem evreni temsil etmektedir.

2. Araştırma 30 yaş ve üzeri, BKİ ≥ 25 kg/m2 olan, troid problemi ve diyabeti olmayan kadınlar üzerinde uygulanmıştır.

Elde edilen sonuçlar tüm evreni (30 yaş ve üzeri, BKİ ≥ 25 kg/m2 olan, troid problemi ve diyabeti olmayan kadınları) kapsamaktadır.

(27)

1.7.Sınırlılıklar

1. Araştırma araştırmacının çalıştığı Gazi Üniversitesi Tıp fakültesi Hastanesi Diyabet ve Obezite Polikliniğine başvuran 30 yaş ve üzeri, BKİ ≥ 25 kg/m2 olan, troid problemi ve diyabeti olmayan kadınlarla sınırlıdır.

(28)

2.GENEL BİLGİLER

2.1.Obezite Nedir?

Genel olarak şişmanlık (obezite) ile fazla kiloluluk (overweight) arasındaki ayrım bazı karmaşalara neden olmaktadır. ‘Obezite’; yağ miktarının fazlalığı olarak belirlenirken, obeziteyle sıkça karıştırılan ‘fazla kiloluluk’ boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının belirlendiği listelerde ağırlığın fazla bulunması olarak tanımlanmaktadır (Bray, 1996). Yani obezitede aşırı vücut ağırlığını yaratan yağ fazlalığı, fazla kilolularda ise yağın fazla bulunmaması fakat kas kitlesi fazlalığında dolayı vücut ağırlığının uzunluğa göre belirlenmiş standartların üzerinde olmasıdır.

Bununla birlikte, fazla kilolu olmak ile obezite birbirinin devamı olan tablolar olarak kabul edilmektedir. Yani yağ miktarı aşırı değil ise fazla kilolu, yağ fazlalığı belirgin ise obezite deyimlerini kullanılmaktadır. Fazla kilolu ve obezite terimlerini birbirlerinin devamı olarak kullanılırsa bu BKİ yükseldikçe tablonun daha ciddi bir hale geldiğini yansıtmaktadır. Böyle bir sınıflandırmada obezite, fazla kilolu olmanın daha ciddi bir formunu oluşturmaktadır (Van Itallie, 1992).

Böyle bir sınıflamaya göre obezite, çeşitli sağlık problemlerine yol açarken, fazla kilolu bireylerde bu problemler görülmemektedir (Bray, 1996). Bu durumda ‘obezite’ve’ fazla kiloluluk’ farklı popülasyonları temsil etmektedir.

National Center of Health Statistics (NCHS) de, fazla kilolu ve obez terimlerini yukarıdakine benzer şekilde birbirinden farklı anlamlarda kullanmaktadır. Fazla kilolu

(29)

deyime, boy uzunluğuna kıyasla aşırı bir vücut ağırlığı bulunduğunu belirtmektedir. Buna karşılık obezite denildiğinde çeşitli yöntemler ile belirlenen vücut yağı fazlalığı anlaşılmaktadır. Kilo fazlalığı saptanmasında beden kütle indeksi (BKİ) ve obezitenin saptanmasında ise subskapular deri kıvrım kalınlığı (SFT) kullanarak iki terimi birbirinden tamamen ayırmıştır. Buna göre, SFT yüksek, buna karşılık BKİ değeri normal bulunan kişileri “obezite, fakat fazla kilolu olmayan”; SFT normal, buna karşılık BKİ düzeyi yüksek bulunan kişileri ise “fazla kilolu, fakat obez olmayan” olarak isimlendirmektedir (Van Itallie, 1985).

Tüm bu tanımlamalar vücudun yağ kitlesi ile diğer bölümleri arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. İnsan vücudu dört farklı kısım halinde incelenmektedir;

1- Aktif Kitle: Kas, karaciğer, kalp 2-Yağlı Kitle: Yağ

3- Ekstrasellüler Sıvı: Lenf, kan, barsak sıvıları vb. 4-Konnektif Dokular: Deri, bağ dokusu, kemik vb.

Aynı yaş grubundaki kadınlar ve erkekler vücut bileşimi açısından değerlendirildiğinde, genellikle vücuttaki yağ miktarının, erkeklerden daha fazla olduğu belirlenmiştir (Arslan, 1992). Kadınlarda, toplam vücut ağırlığının % 26.9’ u, erkeklerde % 14.7’si yağ kitlesidir. Tablo 1’de, referans erkek ve kadında, vücuttaki yağ dağılımı verilmiştir. Referans birey, 25 yaşında normal ağırlıkta bireydir. Vücuttaki yağ dağılımı yüzdeleri, standart oluşturması açısından önemlidir.

(30)

Tablo 1: Referans Erkek ve Kadın Vücudundaki Yağ Miktarının Dağılımı (Hill, Peters, 1998)

Yağ Dağılımı Referans Erkek* Referans Kadın*

Esansiyel Yağ**

Kemik iliği, merkezi sinir

sistemi, meme bezleri ve 2.1 (% 3) 4.9 (% 9) diğer organlar Depo Yağ 8.2 (% 12) 10.4 (% 15) Deri altı 3.1 5.1 Kas içi 3.3 3.5 Kas altı 0.8 0.6 Göğüs ve karın boşluğu 1.0 1.2 Toplam Yağ 10.3 15.3 Vücut Ağırlığı 70.0 56.8 Yağ (%) 14.7 26.9

(*) 25 yaşında sağlıklı, normal ağırlıktaki birey (**)Vücut yağı

Esansiyel yağlar ve depo yağlar olmak üzere iki şekilde bulunmaktadır. Esansiyel yağlar, kemik iliğinde, merkezi sinir sisteminde, meme bezlerinde ve diğer organlarda bulunur ve normal fizyolojik görev için gereklidirler. Depo yağ, kas içi yağları gastrointestinal sistemi saran yağları ve deri altı yağı içermektedir (Hill ve Peters, 1998).

(31)

2.2.Vücut Bileşiminin Saptanması

Vücuttaki yağ miktarı değişken olup, yağ yoğunluğu sabittir. Yağsız vücut kitlesi, toplam vücut proteini, toplam vücut suyu ve kemik yapısı olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır. Toplam vücut suyunda potasyum, nitrojen vücut dansitesinin ölçülmesi ile vücut yağ ve yağsız doku miktarı saptanabilmektedir. Bu amaçla, aşağıdaki laboratuvar yöntemleri kullanılmaktadır (Arslan, 1992).

1- Kimyasal Analiz (Kadavra): İnsan kadavrasında vücut bileşimi çalışmaları sınırlıdır (Arslan, 1992).

2- Toplam Vücut Potasyum Miktarı (K40) : Sağlıklı bireylerde toplam vücut potasyumunun ölçülmesi ile yağsız kitle hesaplanabilmektedir. Potasyum sabit fraksiyonu olarak K40 (yarı ömrü:1.3 x 109 yıl) vücutta % 0.012 oranında bulunur. K40 yüksek enerjili gamma ışınlar (1.46 MeV) yayar. K40 ölçümü ile önce toplam vücut potasyumu ve sonra da yağsız doku kitlesi hesaplanabilir (Gray, 1989).

• Tüm vücut sayacı (Whole Body Counter) kullanılarak, K40 ölçülür. K40’ dan toplam vücut potasyumu hesaplanır.

• Toplam vücut potasyumundan yağsız kitle hesaplanır (Arslan, 1992). (Yağsız kütle K içeriği: 69.4 mmol/kg)

Vücut Yağ Yüzdesi =

(kg) ı ğ rlı ı Ağ Vücut 100 x (kg) ı Yağ Vücut Toplam

(32)

2.2.1.Toplam Vücut Suyunun Saptanması (İzotop Dilüsyonu ile)

Vücuttaki su miktarı, sıvı, besin tüketimi ve egzersizden etkilenmektedir. Bu ölçümlerin, sabah açken yapılması gerekmektedir. İdrar boşalımı yapıldıktan sonra, işaretlenmiş steril su, oral veya intravenöz olarak verilmekte, 2–6 saatlik süre içinde besin ve su alımı yasaklanmaktadır. Bu şekilde denge sağlandıktan sonra, serum, tükürük veya idrar örnekleri alınır ve toplam vücut suyu hesaplanır (Arslan, 1992).

Doku Kitlesi (kg) = Toplam Vücut Suyu (kg) 0.732

Toplam Vücut Yağı (kg) = Vücut ağırlığı (kg) - Yağsız Vücut Kitlesi (kg)

2.2.2.Toplam Vücut Nitrojeni

Vücudun nitrojen miktarının ölçülmesi, toplam vücut protein miktarını vermektedir (1 g N:6025 g protein). Toplam vücut nitrojeninin ölçülmesi için toplam vücut nötron aktivasyon sistemi geliştirilmiştir. Yöntem N14 ün N15’ e çevrilmesine dayalıdır. Birey yatarken düşük nötron Flux ile PuBe208 veya siskotron veya nötron jeneratörle aktive edilir. Sonuçta N15 gama ışınları (10–83 MeV) verir ve tüm vücut sayacında sodyum iyodür dedektörleri tarafından sayılır (Arslan, 1992).

(33)

2.2.3.Ultrason ile Yağ Ölçümü

Yüksek frekanslı ses dalgaları, (ultrasound) kaynaktan deriyi geçerek, yağ dokusuna ulaşmaktadır.

Bu yöntemi uygulamak için ölçüm yapılacak yer işaretlenir ve suda eriyen bir jel sürülür. Bu yöntem ile sadece deri altı yağ değil, kas dokusu da ölçülebilmektedir.

2.2.4.Biyoelektriksel Geçirgenlik Yöntemi (BEE)

BEE vücut yağı ölçümünü laboratuar dışına taşıyan yöntem olarak isimlendirilebilir (Lukaski vd., 1985). Hızlı sonuç vermesi, uygulayan için fazla bir tecrübe gerektirmemesi, bireyin soyunmasına gerek duyulmaması nedeniyle son yıllarda en gözde vücut yağı belirleme yöntemi haline gelmiştir (Vasquez ve Janosky, 1991). BEE sonuçları ile dansitometre bulguları arasında oldukça anlamlı pozitif ilişki saptanmıştır (Segal vd., 1988). Yağsız doku kitlesi ve yağın elektriksel geçirgenlik farkına dayalıdır. Yöntemde zayıf elektriksel akım impedansı ölçülür (Lukaski vd., 1987; Arslan, 1992). Ölçüm için birey alkol kullanmamalı, 21–48 saat öncesinden ağır egzersiz yapmamalıdır. Ölçümler yemekten ortalama iki saat sonra yapılmalıdır. Birey giyeceği ile ayakkabısız ve çorapsız tartılmalıdır (Arslan, 1992). Tehlikesiz, geçerli ve ucuz bir yöntemdir (Vasquez ve Janosky, 1991).

Ancak premensturasyonda, mensturasyon sırasında, böbrek yetmezliği durumunda, diüretik kullanımı, diğer su kaybı ve birikimine neden olan durumlarda güvenilir sonuçlar vermez. Ayrıca hamileliğin erken dönemindeki kadınlar ve kalp pili olanlarda bu ölçüm şekli önerilmemektedir (Başoğlu ve Turnagöl, 1997; Anon, 2000b).

(34)

BEE yöntemiyle vücut ağırlığı, yaş, boy uzunluğu, cinsiyet, fiziksel aktivite aletin programına girildiğinde vücut yağ ve kas kitlesi, toplam vücut su miktarı ve bunların vücut bölümlerine dağılımı, bazal metabolizma hızı, toplam enerji harcaması gibi veriler elde edilmektedir (Kopelman ve Stock 2000; Anon, 2000b).

2.2.5.Bilgisayarlı Tomogafi

X ışını şiddeti ile ışının geçtiği doku dansitesinin ilişkisine dayalı bir yöntemdir. Birey hareketli platforma yatırılır ve tarayıcıya sokulur ve kesit yapılarak taranır. Obezitede organ kitlesinde değişikliğin saptanması, bölgesel kas kitlesinin ölçülmesi, subkutan ve internal yağ dağılımının saptanması, osteopenide kemik dansitesinin saptanması amacıyla kullanılır. Pahalı bir yöntemdir (Arslan, 1992).

2.2.6.Nükleer Mağnetik Rezonans

Organ büyüklüğü ve yapısı, vücut yağ dağılımı ve kas dokusunun taranması bu yöntemle yapılabilmektedir (Arslan, 1992).

2.3.Ağırlık Yönünden Obezitenin Sınıflandırılması

Bugüne kadar obezitenin sınıflandırılmasında pek çok farklı yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemler farklı çevrelerde farklı oranlarda kabul görmüş ancak pek azı günümüze kadar kullanılabilirliğini devam ettirebilmiştir.

(35)

2.3.1.Standartlara Göre Sınıflandırma

Hekimler, hayat sigorta şirketleri ve beslenme uzmanları, sağlıklı olmak için 25 yaşındaki normal bir bireyin boy uzunluğuna göre, uygun vücut ağırlığının esas alınması, yaşam süresince bunun altına düşülmemesi ve üzerine çıkılmamasını önermektedirler. Yetişkinlerde boy uzunluğuna göre arzu edilen vücut ağırlıkları, Tablo 2’de gösterilmiştir. Her bireyin beden yapısı aynı olmadığı için tabloda alt-üst sınırlar da verilmiştir. Bu tablodaki değerler standart ağırlıkları esas almaktadır.

Genel olarak standart ağırlığın % 15–25 arasında olanlar = Hafif şişman % 25–50 fazlalığı olanlar = Orta şişman

% 50’den fazla ağırlığa sahip olanlar şişman olarak değerlendirilmiştir (Hill ve Peters, 1998).

(36)

Tablo 2: Yetişkinlerde Boy Uzunluğuna Göre Ortalama Vücut Ağırlıkları, Alt- Üst Sınırlar ve Obezite Değerleri (Hill ve Peters, 1998)

Boy (m) (*) Erkek (kg) (**) Kadın (kg)(**)

Ortalama Alt-Üst Sınır Obez Ortalama Alt-Üst Obez

1.45 46.0 42–53 64 1.48 46.5 42–54 65 1.50 47.0 43–55 66 1.52 48.5 44–57 68 1.54 49.5 44–58 70 1.56 50.4 46–59 70 1.58 55.8 51–64 77 51.3 48–61 71 1.60 57.6 52–65 78 52.6 49–62 73 1.62 58.6 53–66 79 54.0 50–64 74 1.64 59.6 54–67 80 55.4 51–65 77 1.66 60.6 55–69 83 56.8 52–66 78 1.68 61.7 56–71 85 58.1 53–67 79 1.70 63.5 58–73 88 60.0 55–69 80 1.72 85.0 59–74 89 61.3 56–70 83 1.74 66.5 60–75 90 62.6 58–72 84 1.76 68.0 62–77 92 64.0 59–74 86 1.78 89.4 64–79 95 65.3 60–76 87 1.80 71.0 65–80 96 1.82 72.6 66–82 98 1.84 74.2 67–84 101 1.86 75.8 89–82 103 1.88 77.6 71–88 106 1.90 79.3 73–90 108 1.92 81.0 75–93 112

(*) 2.5 cm topuklu ayakkabı ile

(37)

2.3.1.1.Beden Kütle İndeksi (BKİ=Quetelet Indeks): Quetelet indeksi ilk kez 1835 yılında Quetelet tarafından tarif edilmiştir ve bir asırdan fazla bir süredir kullanılmaktadır (Després, 1994; Deurenberg, 1994; Ross vd., 1996). Vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplanmaktadır (Starlier vd., 1987; Heaney, 1991; Arslan, 1992). Obezite tanımlamasında, günümüzde en çok kullanılan sınıflandırmadır (Starlier vd., 1987; Arslan, 1992).

Çeşitli çalışmacılar tarafından ileri sürülen obezite tanı kriterleri şöyle sıralanabilir;

ABD sağlık istatistikleri merkezi olan “National Center for Health Statistics” (NCHS) obezite tanısında “National Health and Nutrition Examination Survey” (NHANES II) çalışması sonuçlarına dayanan kriterleri kullanmaktadır. Çalışma 1976– 1980 yılları arasında 20–29 yaş arası kadın ve erkeklerden elde edilen ağırlık ve uzunluk gibi antropometrik kriterlere dayanmaktadır. Cinsiyete özgü 85. persentil düzeyinin üstü fazla kilolu, 95. persentil düzeyinin üstü ise ciddi fazla kilolu kabul edilmektedir (Van Itallie, 1985). Buna göre, BKİ’nin erkeklerde 27.8 kg/m2, kadınlarda 27.3 kg/m2’nin üzerinde olması fazla kilolu olarak kabul edilmektedir. Bu değerler, 1983 Metropolitan Sigorta Şirketi tablolarındaki ortalama uzunluk için erkeklerde ideal ağırlığın % 121’üne, kadınlarda ise % 120’sine denk gelmektedir. Erkeklerde 31.1 kg/m2’nin ve kadınlarda 32.3 kg/m2’nin üzerinde olması ise ciddi fazla kilolu olarak değerlendirilmektedir (Albrink, 1974).

Bir A.B.D Hayat Sigortası Şirketi olan Metropolitan’ın düzenlediği, en uzun ömür beklentisine göre hazırlanmış yaşa, boy uzunluğuna, cinse ve vücut yapısına göre ideal vücut ağırlığını yansıtan 1959 veya 1983 tabloları halen birçok A.B.D hekimi

(38)

tarafından kullanılmaktadır (Sencer, 1991). Bunlarda, orta yapı (medium frame) ve spesifik boya göre düzenlenen BKİ sınırlarının orta noktasını % 20 ve daha fazla aşan BKİ değerleri aşırı kilolu olarak kabul edilmektedir (Lentner, 1984).

Metropolitan Sigorta Şirketinin 1959 tablolarında BKİ değerlerinin erkeklerde 26.4 kg/m2 ve daha üstü, kadınlarda 25.8 kg/m2 ve daha üstü olması aşırı kilolu olarak kabul edilmekteydi (Albrink, 1974). 1983 tablolarında ise bu değerler erkekler için 26.9 kg/m2, kadınlarda ise 27.3 kg/m2 olarak ileri sürülmüştür (Mahan, 1996).

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından öne sürülen sınıflamaya göre BKİ 25–29.9 kg/m2 arası 1. derece obez (fazla kilolu), 30-39.9 kg/m2 arası 2. derece obez (şişman), 40 kg/m2 ve daha üstü ise 3. derece obezite (aşırı obez/morbid obez) olarak kabul edilmektedir (WHO, 1989). Bu sınıflama çeşitli ülkelerde minimal değişiklikler ile kullanılmaktadır. Bunlar, Bray (1985) tarafından ileri sürülen düşük, orta ve yüksek riskli fazla kiloluluk sınırlamalarına uygunluk göstermektedir.

Tablo 3: Beden Kütle İndeksi Aralıklarına Göre Değerlendirme Aralıkları (WHO, 1989) BKİ (kg / m2) Değerlendirme ≥18.5 Zayıf 18.5–24.9 Normal 25.0–29.9 Hafif şişman 30.0–39.9 Şişman ≤ 40 Aşırı Şişman

(39)

tarafından önerilen ve 1959 Metropolitan yaşam tablolarından elde edilen rölatif ağırlık indeksi (relative weight index = RWI), bulgularına dayanan kriterleri kabul etmektedir. Buna göre, % 100 RWI, erkeklerde 22.6 kg/m2 ve kadınlarda 21.1 kg/m2 BKİ değer1erine uygunluk göstermektedir. Relatif ağırlık indeksi (RWI) % 130’u aşıyorsa şişman, % 150’yi aşıyorsa aşırı şişman terimleri kullanılmaktadır. Buna göre erkeklerde 29.4 kg/m2, kadınlarda 27.4 kg/m2 BKİ değerlerinin üstü şişmanlık; erkeklerde 33.9 kg/m2, kadınlarda 31.7 kg/m2 BKİ değerlerinin üstü ise aşırı şişmanlık kriteri olarak kabul edilmektedir.

Van ltallie (1996), NCHS bulgularına dayanarak obezite kriterlerini şu şekilde sıralamıştır; BKİ > 25 kg/m2uygun ağırlık, 25–27 kg/m2sınırda obez, 27–30 kg/m2 hafif obez, 30–35 kg/m2 orta derecede obez, 35–40 kg/m2 ciddi obez, >40 kg/m2 ileri derecede obez.

Diğer obezite kriterleri arasında BKİ > 25 kg/m2 (James vd., 1997), BKİ > 26 kg/m2 (Rutherford vd.,1997) BKİ kadınlarda >26 kg/m2 ve erkeklerde > 27 kg/m2 (Ferrannini vd., 1996) sayılabilir.

Ülkemizde gerçekleştirilen “TEKHARF” çalışmasında BKİ değerinin erkeklerde 30 kg/m2’ nin, kadınlarda 29 kg/m2’ nin üzerinde bulunması obezite kriteri olarak değerlendirilmiştir (Onat vd., 1991).

(40)

Tablo 4’de, değişik yaş gruplarındaki beden kütle indeksi sınıflandırması verilmiştir.

Tablo 4: Yaş ve Beden Kütle İndeksine Göre Zayıflık - Obezite Sınıflandırması (Prentirce, 1997)

BKİ(kg/ m2)

Yaş(yıl) Zayıf Hafif Şişman Şişman Aşırı Şişman

1–24 19↓ 24.1–30.0 25–34 20↓ 25.1–30.0 35–44 21↓ 26.1–30.0 30.1–39.9 >40 45–54 22↓ 27.1–30.0 55–64 22↓ 27.1–30.0 65 22↓ 27.1–30.0

2.3.1.2.Broca Indeks: Boy uzunluğu (cm)-100 formülü ile hesaplanmaktadır. Bu formül ile hesaplanan değerin % 20 üzeri obezite olarak tanımlamaktadır.

2.3.1.3.Lorentz Formülü: Boy uzunluğu (cm) - 100 - Boy uzunluğu (cm) -150 2(K), 4(E)

(41)

2.3.1.4.İdeal Ağırlık: İdeal BKİ x Boy uzunluğu (m)2

2.3.1.5.Korpulence İndeks: Gerçek Ağırlık/ İdeal Ağırlık > 1.2 ise kişi şişmandır (Arslan, 1992).

2.4.Antropometrik Ölçümlerle Vücut Bileşiminin Saptanması

Antropometri, her yaşta insan vücudunun, oranlarının ve kaba bileşiminin ölçülmesidir. Değerlerin standartlarla kıyaslanması beslenme durumunu ortaya koyabilmektedir (Arslan, 1992).

2.4.1.Vücut Yağının Saptanması

1. Deri kıvrım kalınlığının ölçülmesi 2. Bel kalça oranının saptanması

3. Üst kol yağ alanının saptanması ile yapılabilmektedir (Arslan, 1992).

2.4.1.1.Deri Kıvrım Kalınlığı: Sıklıkla ölçümler dört bölgeden, triseps, subskapular, biseps ve suprailiak bölgeden kaliper yardımıyla yapılmaktadır (Whitney ve Hamilton, 1984; Gorstein ve Akre, 1988; Gray, 1989; Arslan, 1992; Baysal vd, 1999).

Bugün çoğunlukla kabul edilen görüş, obez bireylerde, triseps deri kıvrım kalınlığının en kolay yapılabilecek ölçüm olduğu ve vücut yağlarının en iyi bu bölgede temsil edildiğidir (Arslan, 1992).

(42)

2.4.1.2.Bel - Kalça Oranı (BKO): (Abdominal Gluteal - Android/Gynoid): İlk kez 1940’ lı yıllarda Marsilya Üniversitesinden Jean Vague, obezitede daha çok vücudun üst kısmında yağ toplanmasının zararlı etkileri olduğunu saptamış ve ilk kez erkek tipi yağlanmanın , yani göbek çevresinde yağ toplanmasının diyabet (Kissenbah, 1992), ateroskleroz ve hipertansiyon (Sparrow vd., 1986; Saunders vd., 1993), gut ve ürat taşlarına yol açtığına dikkat çekmiştir (Vague, 1956). Günümüzde de android tip şişmanlığın , dislipidemiler (Steward ve Brook, 1983; Eckel, 1989; Després, 1991; Pouliot vd., 1991; Svendsen vd., 1993), hiperinsülinemi gibi metabolik komplikasyonlar ve diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ile yakın ilişkili olduğu çeşitli çalışmalarla gösterilmektedir (Larsson vd., 1984; Kissebah vd., 1992).

Bel/kalça çevresi oranında pay olan bel çevresi santral yağ toplanmasını, payda olan kalça çevresi ise vücut ebatını veya cilt altı yağ dokusu miktarını yansıtarak yağ dağılımı ilişkisini kuvvetlendirir (Krotkiewski vd., 1983; Han vd., 1997).

Bel kalça oranı ölçümü şu şekilde yapılır;

Birey ölçüm öncesi gece yarısından sonra aç kalmalıdır. Ölçüm yapılırken, bireyin üzerinde giysisi az olmalı, ayakta dik ve ayaklar birleşik durumda olmalıdır (Arslan, 1992).

2.4.1.2.1.Bel Çevresi: Tek başına bel çevresinin ölçülmesi abdominal yağ dağılımının bir göstergesidir (Lean vd., 1995; WHO, 2000). Bel çevresi ölçümü geçerli ve basit bir ölçümdür ve boy uzunluğuna bağımlı değildir. Bel çevresi ölçümündeki değişiklik kardiyovasküler hastalık için risk etmeni olgusundaki değişikliği de yansıtmaktadır (Anon, 2000a).

(43)

Bel, en alt kaburga kemiği ile kristailiak arası esnemeyen mezür ile ölçülür. Kalça aynı pozisyonda iken, maksimum çevre kabalardan geçen noktadan yapılır (Björntorp, 1990; Schlemmer vd., 1990; Arslan, 1992).

Bel/kalça oranı, erkeklerde 1.0, kadınlarda 0.85’i geçmemelidir (Baysal, 1999).

2.4.1.2.2.Kalça Çevresi: Yatay tutularak mezür ile yapılan ölçüm kalçanın maksimum çevresini verir (Arslan, 1992).

2.4.1.2.3.Uyluk Çevresi: Birey kıyafetsiz olarak ölçülür. Bireyin sol bacağı 900 olacak şekilde basamak üstüne bastırılır. İnguinal katlama ile proksimal patella işaretlenip iki nokta arasındaki orta nokta bulunur. Esnemeyen mezüra işaretlenen orta noktadan yere paralel, ekstremiteye dik olacak şekilde ölçüm yapılır (Özer, 1993). Bu parametre az denenmiş olmasına rağmen kullanışlıdır ve toplumu kapsadığı için önerilmektedir (Arslan, 1992).

2.4.1.2.4.Baldır Çevresi: Bireyin ayakları 20 cm açık, ağırlığı dengeli dağılmış olarak ayakta durması sağlanır. Mezüra ile dizin altındaki en geniş bölge ölçülür. Ölçüm sırasında mezüranın her iki tarafı da yere paralel olmalı, doku sıkıştırılmadan ölçüm yapılmalıdır (Özer, 1993).

2.4.2.Yağsız Vücut Kitlesinin Saptanması

1. Üst orta kol çevresi 2. Üst orta kol kas çevresi 3. Üst orta kol kas alanı

(44)

2.4.2.1.Üst Orta Kol Çevresi: Kol subkutan yağ ve kas içerir. Kol 900 açıda iken mezüra ile sol skapula kemiğinin akromion prosesinin ucu ile ulna kemiğinin olekranon prosesi arasında kol boyu ölçülür, orta noktası işaretlenir. Sol kol kasılmadan rahatça sallanır ve kol çevresi işareti üzerinden ölçülür. Ölçüm 0.1 duyarlılıkta yapılır (Arslan, 1992).

2.4.2.2.Üst Orta Kol Kas Çevresi: Saha çalışmalarında sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Formülüyle hesaplandığı gibi geliştirilmiş nomogamdan da yararlanılabilir (Arslan, 1992). Hesaplama aşağıdaki formülle yapılabilir;

C2 = C1– (

π

x TDKK)

C2: Üst orta kol kas çevresi (mm, cm) C1: Üst orta kol çevresi (mm, cm) TDKK: Triseps deri kıvrım kalınlığı (mm, cm)

π: 3.1416

2.4.2.3.Üst Orta Kol Kas Alanı: Toplam vücut kas kitlesinin yansıtılmasında iyi bir indekstir. Yetişkin ve çocuklarda üst orta kas alanı ile beden kütle indeksi arasında iyi bir korelasyon saptanmıştır (Gurney ve Jellife, 1973).

Kol kas alanı (mm2) = [ C- (

π

x TDKK ) ]2 4

π

C: Üst orta kol çevresi (mm, cm) TDKK: Triseps deri kıvrım kalınlığı (mm, cm)

π:

3.1416

(45)

2.5.Obezitenin Nedenleri

Obezite, genellikle hatalı ve aşırı beslenme sonucu vücutta gereğinden fazla yağ depolanması ile ortaya çıkan bir hastalıktır (Baysal, 1999). Doğum öncesinden başlayarak obezitenin oluşumunda etkili olan pek çok etmen vardır. Obezitenin pek çok etmene bağlı olarak ortaya çıkması, obeziteye yol açan nedenlerin tanımlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle obezitenin etyolojisinde genetik, metabolik, endokrin, hipotalamik, psikolojik, sosyoekonomik, beslenme ve fiziksel aktivite düzeyi gibi birçok etmen bir arada düşünülmektedir (Sağlam, 1989; Whitney vd., 1994; Toksöz vd., 1998).

2.5.1.Endokrin ye Hipotalamik Bozukluklar

Toplam obezite vakaları içinde, boyutu az olmakla birlikte bazı endokrinolojik rahatsızlıkların obeziteye yol açtığı bilinmektedir. Bu rahatsızlıklardan en sık görüleni, enerji harcamasının azaldığı hipotroidizm durumudur (Prentice, 1989). Troid hormonları bazal metabolizma hızını etkiler. Bu nedenle troid hormonların yetersizliği (hipotroidi) durumunda obezite, fazlalığı durumunda (hipertroidi) ise zayıflık oluşur. Kadınlarda doğum aralığının az veya fazla olması da obeziteyi etkileyen etmenlerden biridir (Yolsal vd., 1998). Kadınlarda hamilelik döneminde yüksek oranda östrojen üretilir. Buna bağlı olarak vücutta yaklaşık 4 kg kadar yağ oluşur. Bebeğin doğumundan sonra da bu fazladan yağ dokusundan kurtulmak zordur. Bu nedenle kadınlarda ağırlık kazanımının ilk basamağı hamilelik dönemi olabilmektedir (Read ve Blazos, 1997). Diğer hastalıklar arasında, cushing sendromu, kortikosteroid metabolizmasındaki bozukluklar, büyüme hormonu eksikliği, insulinemia, cinsiyet hormonu bozuklukları (erkeklerde hipogonadizm, kadınlarda overektomi) yer almaktadır (Prentice, 1989; Anon, 1999).

(46)

Yeme işlemini düzenleyen merkez hipotalamustadır. Hipotalamusun ventromedial bölgesi tokluk, ventrolateral bölgesi açlık merkezidir (Alemdar, 1995). Ventromedial bölgedeki hasarlar (radyasyon, enfeksiyon ve travma sonucu oluşan) ve tümörler tokluk hissinin oluşmasını engelleyerek hiperfajiye yol açarak obeziteye zemin hazırlamaktadır (Bray, 1989; Prentice, 1989; Alemdar, 1995).

2.5.2.Genetik Özellikler (Heritabilite)

Toplum düzeyinde obezitenin genetik bileşeni heritabilite olarak tanımlanmaktadır. Obezitenin genetik varyasyonu, bireyin vücudundaki toplam yağ miktarı ve bu yağın dağılımı gibi terimler üzerinde tartışılmaktadır. Yapılan bir çalışma sonucunda değişik etnik gruplarda, obezitenin genetik yönü ilgili ailesel korelasyonun BKI ile ifade edildiğinde, ebeveynden çocuğa 0.2, kardeşten kardeşe 0.25 relatif katsayısıyla geçtiği bilinmektedir (Jeeb,1997).

Vücut ağırlığının düzenlenmesinde rol alan hormonal ve nöral etmenlerin çoğu genetik olarak düzenlenmektedir. Yeme davranışında etkili olan etmenler, yağ hücre sayısı ve büyüklüğü ve yağın bedenin belirli bölümlerini dağılımı da kalıtsaldır. Obez anne babanın çocuklarının da obez olma olasılığı % 80 iken anne-babanın obez olmaması durumunda bu oran % 10’dan daha azdır. Genetik etmenler, yağsız dokunun yapımı, enerji harcaması ve fazla enerjinin depolanmasında vücudun yatkınlığını etkilemektedir. Genetik etmenler aynı zamanda vücutta enerji harcamasının düzenlenmesini de etkileyebilmektedir. Bireyler arasında BMH’nın farklılık göstermesi, BMH’nı etkileyen etmenler arasında genetiğin de yer aldığını düşündürmektedir. Eğer ailesel olarak düşük BMH’na sahip olmak söz konusu ise bu durum ağırlık kazanımı için büyük risk taşımaktadır (Whitney vd., 1994).

(47)

İkizler üzerinde yapılan çalışmalar, özellikle monozigotik ikizlerin obez olma durumları ile ilgili yüksek bir korelasyon gösterdiğini kanıtlamıştır. Yine bu çalışmalarda içsel yağ depolarının, deri altı yağlara göre genetik faktörlerden daha çok etkilendiği belirlenmiştir (Jeeb, 1997).

2.5.3.Nörobiyoloji

Enerji dengesini kontrol eden santral mekanizmalardaki işlevsel bozuklukların, obezite gelişiminde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu dönemde, santral sistem üzerinde etki eden anti-obezite ilaçları, pre-klinik ge1işme göstermektedir. Bu ilaçlardan iki bileşimin, Avrupa ve ABD’de lisans aldığı bilinmektedir. Bu tip ürünlerin iki mekanizması vardır 1) İştahı baskılamak 2) Besin alımını azaltmak veya besinlerin termik etkisini hızlandırarak enerji harcamasını artırmaktır. İştahı kontrol eden nöropsikolojik işlevler oldukça karmaşık bir süreçtir birçok nörotransmitter sistem içermektedir. Santral sinir sistemi tarafından düzenlenen enerji dengesidir (Arslan, 1982).

Santral Sinir Sistemi Faktörteri

Vücut ağırlığının düzenlenmesinde, birçok sistemden söz edilmekte, özellikle bunlardan iki tanesi üzerinde durulmaktadır. 1- Nöro-peptid Y (Npy) , 2–5-Hidroksi triptamin (5-HT).

a) Nöro-peptid Y (NpY): Enerji dengesinde nörotransmitter görevinde olan NPY, 36 amino asitli bir peptitdir. Özellikle, iştahı düzenleyen hipotalamusdaki nöronlarda üretilmektedir. Tablo 5’ de besin alımını etkileyen nörotransmitterler görülmektedir.

(48)

Tablo 5: Besin alımını Etkileyen Nörotransmitterler (Arslan, 1982)

Besin Alımını Artıran Besin Alımını Azaltan

Noradrenalin Serotonin

Opioids Dopamin

Buyüme hormonu Kolesistokinin

Galanin Nörotensin

Nöropeptid Y Amylin

Melanin içeren hormon Glukagon Adrenomedullin

NPY, sempatik sinirlerin ateşleyici özelliğini azaltarak, besinlerin termik etkisini yavaşlatmakta, aynı zamanda, pankreatik insulin salınımını da uyarmaktadır. Bu durum pozitif enerji dengesine yol açmakta ve fazla kalorinin yağ olarak depolanmasıyla sonuçlanmaktadır (Sencer, 1991).

b.) 5-Hidroksi triptamin (5-Hi): Hipotalamik paraventriküler nükleus lokalize olan 5HT, besin alımını azaltıcı özelliktedir. Bir monoamin inhibitörü olan sibutraminin, yapılan klinik çalışmalarda, kandaki 5-HT ve nöradrenalin konsantrasyonlarını yükseltmekte olduğu görülmüş ve bu ürünlere lisans verilmiştir (Sencer, 1991).D-fenfluramin de bir monoamin inhibitörüdür ve zayıflama ilacı olarak piyasaya sürülmüştür. Diğer inhibitörlerden parasetin ve sertralinin zayıflatma etkisi olmadığı görülmüştür. Bir başka bileşik fluoksetin ise, yalnızca bulimik hastaların sıkıntılarını hafifleten bir ilaç olarak kullanılmaktadır (Titiz vd., 1976).

(49)

c) Kortikotropin Salınım Faktörü ve Gtukagon Benzeri Peptid: Kortikotropin, paraventrikuIer nükleus da üretilmektedir ve ACTH sekresyonunun düzenlenmesinde görev almaktadır. Kortikotropin aynı zamanda serotoninle de etkileşim göstermekte, bu durumdan yararlanarak fenfluramin gibi serotinerjik ilaçlar imal edilmektedir (Titiz vd., 1976).

d) Glukagon-Benzen Peptid: GLP–1, besin alımını azaltan bir hormondur. GLP-1 reseptörleri, santral sinir sisteminin iştah ile ilgili alanlarında (paraventrikuler nükleus ve amygdala) bulunmakta ve doygunluk hissini sağlamaktadır (Titiz vd., 1976).

e) Doygunluk Faktörleri: Doygunluk mekanizmasını kontrol eden bazı faktörter şunlardır;

1-Kolesistokinin: Kolesistokinin besin alımının sonlandırılmasında psikolojik rolü olan bir sinyaldir. Bağırsak duvarından sentezlenir, portal dolaşıma salınır. Safra kesesi kontraksiyonununda ve pankreatik egzokrin salgılarının oluşmasında rolü vardır. Kolesistokininin aynı zamanda yemek miktarının kontrol edilmesinde rolü olduğuna dair bulgular bulunmaktadır (Lincoln, 1972).

2.Glukagon ve bombesin: Doygunluk mekanizmasını kontrol eder ve bağırsakta üretilirler. Fakat bu iki faktörün insanlardaki etkileriyle ilgili çok fazla bilgi bulunmamaktadır (Lincoln, 1972).

(50)

f) Uzun Dönemde Vücut Ağırlığını Kontrol Eden Faktörler

1.İnsülin: Akut insulin idamesi, hipoglisemiye ve bunun sonucu olarak açlığa yol açmaktadır (Baysal, 1993). Bu durumun, insülinin bir doygunluk faktörü olmasıyla çelişki oluşturduğu söylenebilir.

İnsülin, bir diğer hormon olan leptin gibi beyindeki nöronların aktiviteleri üzerinde etkilidir. Santral sinir sisteminde bulunan reseptörlerin uyarılmasıyla salınır. Kilo kaybettirici özelliği bulunmaktadır (Baysal, 1993).

2.Glikokortikoidler: Fazla glikokortikoid yüklenmesi üst-beden obezitesine yol açarken, eksikliğinde addison hastalığı oluşmaktadır. Buna rağmen vücut ağırlığının kontrol edilmesinde, glukokortkoidlerin rolü henüz tam olarak belirlenmemiştir. Glikokortikoidler, iştahı baskılayan bir hormon olan kortikotropinin etkisini ortadan kaldırmaktadır. Bir diğer özelliğide, nöro-peptid Y sentezini stimule etmeleridir (Kömürcü, 1978).

3.Leptin Reseptörleri: Leptin, insulin direncini ve pankreatik-β hücrelerinin aktivitesini engelleyen bir proteindir. Leptin, yağ dokusunda üretilir ve vücudun bütün bölümlerinde dolaşır. Ayrıca enerji harcamasını ve besin alımını düzenlediği de bilinmektedir (Kömürcü, 1978).

(51)

İnsülin ve glikokortikoidler, leptin sentezini artırmaktadır. Dolaşımda anormal miktarlarda insülin bulunması, leptin eksikliğine yol açmaktadır. Muhtemel bir görüş obezlerin leptinin tokluk hissi uyandıran etkilerine karşı dirençli olmasıdır ve bu direnç sona erene kadar kilo almaya devam ederler. Leptinin ve insülinin, hipotalamik nöropeptidler ve diğer nörotransmitterler üzerinde negatif etkileri bulunmaktadır. Leptin eksikliği ve leptin reseptörlerinin mutasyonu sonucu, NPY sentezi artmakta ve vücut ağırlığı artmaktadır. Leptinin tedavi edici bir potansiyeli olup olmadığı henüz bilinmemektedir (Kömürcü, 1978).

2.5.4.Psikolojik Rahatsızlıklar Sonucu Yeme Alışkanlıklarının Değişmesi

Obezite ve psikolojik etmenler arasında bir ilişki olduğu kabul edilmektedir. Anne-baba-çocuk arasındaki olumsuz ilşkiler çocuğun ruhsal yapısını etkileyip aşırı yemeye neden olabilmektedir (Babaoğlu ve Hatun, 2002).

Obezlerde yapılan incelemeler, büyük ölçüde psikojenik faktörlerin rol oynadığını göstermiştir. Obeziteye götüren belki de en önemli psikojenik faktör, sağlıklı yeme alışkanlığının günde üç öğün yemek yeme ve her öğünde de doymanın gerektiği fikridir (Guyton, 1986).

Hatalı beslenme davranışları bireyi obeziteye götüren ana nedendir. Toplam enerji alımının uzun süreli olarak harcanandan daha fazla olması sonucu obezite beklenen bir durumdur (Read ve Blazos, 1997 ). Bunun yanı sıra enerjiyi oluşturan besin öğesi oranları da önemlidir. Özellikle genetik yatkınlığı olan bireylerde, yüksek yağlı diyet tüketiminin obeziteye neden olabileceği bilinmektedir (Seidell, 1998). Öğün

Şekil

Tablo  1:  Referans  Erkek  ve  Kadın  Vücudundaki  Yağ  Miktarının  Dağılımı  (Hill,  Peters, 1998)
Tablo 2: Yetişkinlerde Boy Uzunluğuna Göre Ortalama Vücut Ağırlıkları, Alt-  Üst  Sınırlar ve Obezite Değerleri (Hill ve Peters, 1998)
Tablo  4:  Yaş  ve  Beden  Kütle  İndeksine  Göre  Zayıflık  -  Obezite  Sınıflandırması  (Prentirce, 1997)
Tablo 8: Bireylerin Beden Kütle İndeksi Aralıklara Göre Dağılımı BKİ Aralıkları (kg/m²) n % 24.9–29.9 24 30.0 30.0–34.5 30 37.5 35.0–39.9 15 18.8 40.0 ve üstü 11 13.8 Toplam 80 100.0
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak Cronin ve Taylor (1992) tarafından iddia edildiği gibi örneklemimiz için SERPERF modelinin tek boyutlu olmadığı, aksine SERVQUAL modelinde olduğu gibi empati,

Yukarıda Akşam ve Payâmısabah Gazetelerinde çıkan çeşitli reklamlar yer almaktadır. Bu reklamlardan özellikle Miror marka parlatıcı reklamı ilgi çekicidir. Çünkü

雙和醫院口腔顎面外科黃金聲醫師,呼籲民眾定期接受口腔黏膜篩檢

Yapılan çalışmada, 15-25 yaş aralığındaki bireylerin STDÖ toplam ve alt ölçek puanları, diğer yaş grubundaki bireylerin puanlarından anlamlı olarak

Araştırmaya katılan gebelerin 5 değişkene göre (yaş, sosyoekonomik düzey, 12 yaşına kadar yaşanılan yer, yaşayan çocuk sayısı ve gebelik öncesi BKİ) enerji ve bazı

kalkınca kulakta çınlama ve uğultu hissi olma durumu, ayağa kalkınca işitmede azalma olma durumu, ayağa kalkınca kollarda karıncalanma ve uyuşukluk şikayeti

Çalışmamızda da sağlık hizmet kullanımında ilişkili etmenler incelendiğinde ha- len evli olmayan yaşlıların, Barthel indeksi orta- lamadan kötü olanların, iki ve daha

Çalışmamızda değişkenlerden olan ve tek de- ğişkenli analizlerde son 1 yılda düşme için risk faktörü olarak bulunan eğitim durumunun düşük olması,