• Sonuç bulunamadı

Yıldırım Bayezid'in Bursa Vakfiyesi ve Bir İstibdalnamesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıldırım Bayezid'in Bursa Vakfiyesi ve Bir İstibdalnamesi"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YILDIRIM BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESt

E k r e m Hakkı A Y V E R D İ

Yıldırım Sultan Bâyezid'in, istan­ bul'da, Türk-îslâm Eserleri Müzesi'nin 2203 No. sunda muka5^ed vakfiyesi. Bursa'nm şarkmdaki câmi' vesâir hay-râtmı ihtivâ etmektedir. Baş tarafda Birinci sultan Ahmed'in 1017 tarihli Hatt-ı Hümâyûmunu'nun ve Şehzâde Süleyman Çelebi'nin tasdik imzâsımn bulunması, vakfiyenin (asıl)lığını gös­

termektedir; yazısı da i'tinâlı ve dik­ katlidir. Fakat bu vakfiye oldukça ha-râb bir vaz'iyetdedii. Bâzı mükerrer

kelimeleri 'aynen ihtivâ etmesinden dolayı, vakfiye sağlam iken, bundan is­ tinsah edildiği anlaşılan bir sûreti Bur­ sa Evkaf Müdirliğinde idi; bundan bir sûret çıkarmışdık; fakat bu kıymetli vakfiye 1957 deki Bursa Çarşısı yangı­

nında, müdiriyet binâsiyle berâber yandı'.

İstibdâlnâme 'ayni müzedeki 2188 No. lu vesikadadır. Her iki vesikadan, son eserimizde, yalnız mi'mârîyi 'alâ­ kadar eden cihetlerini alarak, bahset­ miştik. Bu makalemizle fotoğraflarının tamâmım dere, mukayeseli tahlilini takdim etmekteyiz. 1. a. F o t o ğ r a f l a r d a g ö s t e r i y o r k i a s ı l v a k f i y e ç o k bozulmug, y ı r t ı l m ı ş , k â ğ ı d ç a t l a -m ı g ve k a t k a t o l -m u ş d u r . O k u n -m a s ı g ü ç y e r ­ ler, bu ç ı k a r d ı g : ı m ı z ş û r e t d e n t a m a m l a n a b U -n ü ş d i r . b. V a k f i y e n i n b i r s û r e t i de V a k ı f l a r U m u m M ü d ü r l ü ğ ü K ü t ü g ^ i ' n d e , V a k f i y e - i R u ­ m e l i ve A n a d o l u 99 N o l u d e f t e r , 168. Salvlfe ile, M ü c e d d e d A n a d o l u 79, 205 N o l u defter, s. 45 de b u l u n m a k d a d ı r .

Vakfiye, 8.80 m. boyıuıda, 0.30 ge­ nişliğinde olup 20 cm. lik 241 satırdan mürekkeb ve tamâmen arabcadır. Met­ nin yazısı tevki' kırması, madde başla­ rı sülüs iledir, yazı oldukça güzeldir. Vakfiyenin her tarafı harab olmakla berâber, bilhassa baş tarafı çok hasar görmüşdür. Molla Fenârî tasdikinin sa­ tır sonları kopmuş, birçok yerlerde katlanmalar, kırışmalar hâsıl olmuş­ dur. Bu sebeble vakfiye bir beze yapış-dırılmışdır.

Üst başda Evkaf-ı İslâmiye Müzesi 2282 numara varsa da sonra bu numa­ ra değişmiş, müze fihristlerine yukarı­ daki gibi kaydolunmuşdur. Serlevhada güzel bir nesihle (Mahrûsa-i Bursa'da Yıldırım Sultan Hân'ın Vakıfnâmesi-dir) 'ibâresi, altında sülüs besmele, onun sağında ve altında (Hatt-ı Hümâ-yûn-i Sultan Ahmed Han 1017) târihi bulunmakdadır.

Bunu ta kîben vessâle sûretiyle ya­ pıştırılan hâlkârla müzeyyen bir kâğıd üstünde tâ'lik kırması ile Sultan Ah med'in (şart-ı vakıf dan taşra bir nesne verildûğine rızâ-i hümâyûnum yok-dur.) hatt-ı hümâyûnu vardır.

Bunun solunda, sonlan kopuk, 7 satırlık tasdikname Molla Fenâri'ye âiddir.

2. 1017 t â r î h l f o t o ğ r a f t a g ö r ü l e m i y o r , B u r s a ' d a k i s û r e t t n d e n ç ı k a r ı l m ı ş t ı r .

(2)

Tasdikin târihi yokdur.

Metin yazısı fevki, bend başlan sülüs iledir. Bu başlıklardan sonra vak­ fın te'sîsi hakkında şer'î ve târihî delil ve misâller zikrolunur. Yirmi dokuzun­ cu satırdan (Mü!ûk-i Osmaniye) nin (si'a) sı, *:'jV' fli!» J J ^ ^ .

-sûretinde tahdîd edilmekdcdir'. Otuz altıncı ve müte'âkıb satırlarında vakfı (Es-Suhan bin'üs-Sultan Bâyezid Han bin Murad Han bin Orhan) m te'sîs et­ tiği ve vâkıfın, devletinin evveli, ve âhi­ ri için dü'âlar edilerek, bu te'sîsi yap­ makla ecir kazanma yolundaki arzûsu belirtilmekde, bu arada r^.'UJl Jlil j,.; J U H J:^J Hadîs-i şerifi, Hazrct-i Ali'­ nin yj^j: j IJİA.^ j'^iİ-^-^ j^Ljl'ı

kelâmı nakledilmektedir. Bu son 'ibâ-re kalın sülüsledir.

3. B u tasdikin y a z ı s ı h a t t a t a âid d e ğ i l ­ dir. İ l e r i d e i m z â s m ı g ö r e c e ğ i m i z Mehmed Ge­ z e r i Efendi'nin h a t t - ı destine pek m ü ş â b i h d i r . B u n u n l a beraber. Molla F e n â r î ' n i n b â z ı fet-v â l a r d a k i kendi y a z ı l a r ı n a d a benzemez de­ ğildir. A n c a k , g ö r d ü k l e r i m i z pek k a l ı n k a l e m ­ le y a z ı l d ı ğ ı n d a n , m u k a a y e s e s i g ü ç l e ş m e k d e d i r . B k : İ l m i y e S a l n a m e s i , İ s t a n b u l 1334 H . , 323-325 s. ve b i l h a s s a 326. s. 4. Ş a m ve E r â m i n e hududu, vakfiyenin a r a b î l i s â n ı ç e r ç e v e s i n d e a n l a ş ı h r . K o s o v i = K o s v a d ı r . j . ' j N e h r i K o s v a y a k ı n ı n d a n ge­ ç e n D r e n i e a v e y a D r i n nehirleri olabilir. B i l â d i E f r e n e ' d e n k a s ı d , h e r halde M a c a r i s t a n -dır. S a k a a l i b e I s l â v o n y a , i s l â v l a r mem­ leketi demekdir.

Cenâb-ı Hakka tekarrüb ve halka yardım, 'ilim ve sadaka hakkında meş­ hur hadîs tekrar olunarak, altmış seki­ zinci satırda, Bursa'nın şarkuKİaki tel=tepecik üstünde . * « > . , • — •

SjL»'Ibinâ ve vakfolundugu ya/ıl makdadır.

Hayratın ilk ta'rîfinde, nıatbalı. mahzen, hamam, medrcsetcyn iki medrese, hâdimlerin meskenleri, bun i a rın mesâlihine lâzım su kemerlerivle çeşme, ahırlar vesaire gibi lüzumlu yer­ lerde cârî su ve bunları çevreleyen clu var bildirildikden sonra, daha şarkcia ki küçük tepe üstüne yapdıgı Şifâhâıu ve ona mahsûs duvar zikrolunmaktia dır. Bunların teşkilâtı ileride gxirülr cekdir. Kczâlik vakfedilen kariycivı . erâzî, müsakkafât, bostan, tuzla, ba\ vânât da bir bir anlatılacakdır.

Her madde Uj~*j = onlardan scı levhasiyle sıralanmakdadır:

1. Kayı İli denilen birbirine ııifı tavâsıl kariyeler, bağlan, bağçelcı • meraları, J'\ =çiftci ve c^^f ~-- ha; cı kullariyle, re'âyâları, cvlâdları ve (;ı allukaatiyle beraber, bu kariyeleıi;^ kıble hududu Anahor nehridir. Gaı i-tarafmda hudûd, Çamluca köyünün > . mndan geçip şimâle dönerek Kaplue;, dan gelen büyük yolla birleşmekde \ . Samanlu Limonu ~ o>^:'

mirhan kariyesi arkasından kıble isi; kaametine dönmekde, buradan vak! ; 'âid Demirci köyü yukansındaki büyü'-tepeyi ortasından bölüp, J.:^^^.-''j k.i-riyesinde bulunan Mansûr değirmem yanında Karacabey yoluna birleşme!-de, Anahor inişine varmakdadır".

5. B u kariyelerden A n a h o r ve D e m i r c i m e v c û d olup d i ğ e r l e r i M e s k û n Y e r l e r K İ : . -vuzunda yer a l m a m ı ş d ı r . A n a h o r . m e s k û n y e l ­ lerde bu isimle g e ç m e k t e o l d u ğ u h a l d e , 5 7 . S.„ mahallinde A n a h o r i s m i y l e a n ı l m a k d a , « . kân-r harbiye h a r i t a s ı n d a d a bu i m l â ile y a ­ zılı b u l u n m a k d a d ı r . K ö r ü k l e n â h i y e s i n l n g a v

(3)

-Y I L D I R I M BÂ-YEZİD'İN BURSA VAKFİ-YESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 39

2. Kıble hudûdu yine Anahor olan İzzüddîn Balaban meskenleri kariyesi, Mansûr değirmeninden alıp y^S köyü kenânndan garb tarafına doğru,

sel yatağını tâ'kıb ile <-^'^ = Akça Alan mezra smdan Musâbcy ağılı­

na, vâdiden, -«.^ş^ kariyesi yukarısın­ dan dolaşarak, Dânişmend, Akköy, De-reköy'e bir ok atımı mesafeden, Kavak-deresi'nden ve Hasköy civârından ge­ çip başlangıç noktası olan Mansûr de­ ğirmeninde nihâyet bulurl Bacala ka­ riyesi mevcûd ve mâ'Iûmdur; onunla Kavak Deresi arasında 15 km. ve De­ mirci Köyü ile 30 km. den fazla mesafe vardır.

3. Hudûdu mâ'lûm olduğu için tarifden müstağni olduğu bildirilen <Lr. ^ Direkle veyâ Direkli kariyesi'.

4. Mevcûd olan Gemlük kariyesi*. 5. Tuzla kariyesi ve menılahası-nın nısl-ı şâyi' hissesi. Dîğer yarısı, yi­ ne Yıldırım Bâyezid vakfı olan Ebû İs-hak Zâviyesi'ne bırakılmışdır'.

6. Alaşehir'in fethinden evvel, 'av­ det etdiklerinden, eski meskenlerinde

b ı n d a d ı r . A n a h o r n e h r i de ş i m d i B u l a n c ı k is­ m i n i a l m ı ş olup, N î l ü f e r ' e d ö k ü l ü r . D e m i r c i k ö y ü n d e k i c â m i ' ve h a m a m ı n Y ı l d ı r ı m B â y e z i d ' e ' â i d olduğru m a h a l l i n d e s ö y ­ lenir. A n c a k b u n u m ü s b i t b i r v e s i k a b u l a m a ­ d ı ğ ı m ı z d a n , o d e v i r e s e r l e r i n i de i h t i v â eden. ( O s m a n U M i m a r i s i n i n t i k D e v r i ) k i t a b ı n a der-csdemedik. 6. B u k a r i y e l e r d e n Z e n b e r e k c i z , A k ç a A l a n , D â n i ş m e n d , A k k ö y , ve D e r e k ö y ş i m d i y o k d u r . B a c a l a , M e s k û n Y e r l e r K ı l â v u z u ' n d a B a c a l a ( l l o . S . ) , ( M e m d u h T u r g u d , B u r s a T â ­ rihi, B u r s a 1935) h a r i t a s ı n d a B a c a l e , e r k â n - ı h a r b i y e h a r i t a s ı n d a B a c a l ı i m l â l a r i y l e g e ç e r . K a v a k D e r e s i , A n a h o r ' u n g a r b ı n d a olup R u n -g u ç k ö y ü n d e n -g e ç e r e k N i l ü f e r ' e d ö k ü l ü r . 7- B u k a r i y e K ı l a v u z d a y o k d u r ; i s i m de­ ğ i ş t i r m i ş o l m a s ı m ü m k ü n d ü r . 8. Ş i m d i k i G e m l i k K a s a b a s ı o l a c a k d ı r . O z e m a n k ö y o l d u ğ u a n l a ş ı l ı y o r . 9. B u t u z l a n ı n G e m l i k ' i n g a r b ı n d a b u l u ­ n a n m a h a l o l d u ğ u t a h m i n olunabilir.

Oturmalarına, bağçelerini kullanmala­ rına ruhsat \erilen re'âyâ ve 'âbidler, evlâdı, akribâsı ve ahfâdı. Bunlar Ala­ şehir'de kazâ, tedris ve câmi' vazifeleri­ ne vakfedilmişdir.

7. Abalyanut = Aboiyond kal'a-smdaki 'abidler. Bunların kal'a hâri­ cinde bulunan mer'alarmdaki mahsûl vakfedilmişdir.

8. Bursa altında, çayırları, çeltik arklariyle beraber Samanlı Kariyesi. Bunun garb hudûdu cJ.ii=- = Ak Çağlayan'dan'", sel yatağının Yenişehir yoluna birleşdiği noktadan, başlar ve Dikencik köyü erâzisini ayırıb, şarka dönerek Söğütçük yanından geçer ve büyük suya varıncaya kadar, küçük köprü yolunu ta'kib eder; buradan mecrâ boyunca devam eder. Tekrar şar­ ka dönüp küçük cedvel üzerinden, Kumlu kariyesi ortasından geçen yol istikaametinde kabristana vâsıl olur ve Karataş köyünü sıyırıp ^--^ Subı Köy erâzisini ayıran çeltik arkını tâ'kîben Yenişehir-İnegöl yolları kavşa­ ğına varır. Buradan Fidancık mezrâ'la-rmdan <-«J.'_ 'ye, buradan Bend Ağılı kariyesinden geçip Kaplu Kaya sel 3-a-tağmda nihâyet bulur".

9. İnegöl muzâfâtmdan İmrahor Ali Bey kariyesi'-. Burada pirinç ve şâir zirâ'at çeşidleri yapılır. İster kendi erâ-zisi, ister başkasının toprağında olsun, mahsûlün 'öşrü sahibine verilir. Hudû­ du ta'rîfden müstağni olan bu erâzî üç feddaandır". 10. K ö y ve su B u r s a ' d a m â r û f ve m e ş h u r ­ dur. 11. B u k ö y l e r d e n y a l n ı z K u m l u , K u m l u k A l a n ı n â m ı y l e m e v c u d d u r . D i ğ e r l e r i y o k t u r . D i k e n c i k ' i n ş i m d i ç i f t l i k o l d u ğ u b i l i n m e k d e -dir. B u n d a n , B u r s a o v a s ı gibi b i r yerde, ne k a d a r k ö y ü n k a y b o l d u ğ u a n l a ş ı l ı r . 12. Y a l n ı z A l i B e y i s m i y l e İ n e g ö l ' d e m e v ­ cuddur. I m r â h o r ü n v â n ı n m d a h a e v v e l y e r l e ş ­ m i ş o l m a s ı c â l i b - i d i k k a t t i r . 13. F e d a n d a n ne m i k d a r e r â z i m u r a d o -l u n d u ğ u a n -l a ş ı -l a m ı y o r .

(4)

40 E K R E M HAKKI AYVERDİ

10. Sultan Öyüğü hudûdunda, es­ ki sâhibinden satın alınan Ûj/j kari-yesi", Hududu Yassı öyük kariyesin-den'^ başlayıp Küçük Burun, Tarak Taş, Ak Taş, Çoban Öyüğü, Böğrü De­ lik Kaya'dan geçer. Garb hudûdu Kü­ me Burnu'ndan, Karaca Öyük'^ kabris­ tanından. Delikli Taş'dan, Yassı Öyük-de nihayet bulur.

11. Yassı Öyük kariyesi. O da sa­ tın alınmışdır. Şark hudûdu yol kena­ rındaki kadîm taşdan başlayıp

den gelen yola birleşir ve Eski Kuyu'-ya, oradan Eski Köprü'ye kadar devâm eder. Sonra Böğrü Delik mevzi'ine ve Yassı Öyük sel yatağına ve Kerpiçlik mevzi'ine ve Kütahya nehrine varıp, Savacık " dan garb hudûdu başlayarak Ak Taş ve ^ hududuna varır. Bu son iki köyün birbirine muttasıl oldu­ ğu görülüyor.

12. Bursa kal'ası altında Bezâzi-yet'ül-Cedîde. Etrafı mumcu dükkânla-nyla muhât olup, kıble tarafındaki ka­ pısından şark dıl'ına kadar olanlar Or­ han Zâviyesi evkaafmdandır'^

13. Nilüfer Hâtûn'un Buğday Pa-zanndaki 'arsasına yapılan başçı dük­ kânı.

14. Şehir civânnda otlayan 500 câmûs. 14. Ms. y . K . , 599. S., E s k i ş e h i r c i v â n n d a . 15. Ms. Y . K . , 1123. S., E s k i ş e h i r c i v â n n d a . 16. Ş i m d i yokdur. D i ğ e r l e r i m e s k û n yer d e f i l . 17. B u i s m i n m â h i y e t i y a a l m a m ı g t ı r . E ğ e r bir k ö y ise ş i m d i yokdur.

18. a. B e d e s t a n m m i ' m â r î t e ş l d l â t ı ve re­ s i m l e r i i ç i n B k : E . H , A . , a. e, 469 s. v. d. b. O r h a n Vakftndan o l a n d ü k k â n ade­ di 12 dir, g e r i k a l a n 56 s ı Y ı l d ı n m v a k f ı d ı r . c. B i z , ( B e z â z i y e ) d ü k k â n l a n diye ok u n m u ş ve ok i t a b a ö y l e ok a y d e t m i ş t i ok . B e z â i s -t a n d a o l d u ğ u i ç i n m a ' k u l ü de bu idi. B u - tedk y tedk e s n â s m d a , tedkelimenin y a z ı h ş m ı n ( b e r â t i -y e ) o k u n m u ş u n a (151. s a t ı r ) d a h a u -y g u n ol­ d u ğ u n u g ö r d ü k , k i c â m î m u m c u s u d ü k k â n ı m â ' n â s m a gelir. Biz'de ö y l e k a y d e d i y o n ı z .

15. Kapluca ile Karacadağ tepesi (Demirci Köy cenub sırtları) ortala­ rında otlayan 200 öküz.

16. Sultan Öyüğü hudûdunda J ve mevki'inde 32,000 ko­ yun.

17. Samanla kariyesindc Koru denilen mevzi'de sâkin 30 'abid 'ailesi

18. Kocaeli sâhilinde .aki kari­ yesi, memlâhâsı ve keten beziri değir­ menleri ile berâber.

Bu vakfiye haricinde : a. Seki kariyesi,

b. Ve cizyeleri bu vakfa 'İnd Kü­ çük Eşkel, jr^^J^ } ^•'•^'^ ^^r^^ s -^--l Kaya Başı, »^.C nâmı diğer Tuzla'' kariyelerinde ceman 909 cizye hânost olduğu anlaşılmakdadır^.

Zamanla bütün vakıfların hâsılla­ rında tahavvül ve tebeddüller olmuş-dur. Bunlar için kitabımızm haşiyeler­ de gösterilen sahîfelerinde oldukça taf­ silât vardır.

Hâsılatın sarf mahallerine gelince, şöyledir :

1. Her şeyden evvel hayrat ve va­ kıf mebânînın tâ'mîrine muktazî nıik-dar hâzır tutulacakdır.

2. Zâviye için her gün beheri on altışar o j den sekiz emnâ = batman et alınacak. Ya'nî 128 okka etmekde-dir.

3. Ekmek, pirinç vesâirc bu nis-bete göre tutulacak. Günde iki defa, o sırada zâviyede hazır olanlara yemek verilecek. Bunların (Vazî' veyâ şerîf ve­ yâ müsâfir ve mukıym) olduklanna

ba19. N i ğ d e ve bu maddelerdeki k a r i y e l e r -den E ş k e l ve Tirilye'-den b a ş k a s ı m e v c û d de­ ğildir. O n l a r d a Mudanya'mn g a r b ı n d a d ı r .

(5)

Y I L D I R I M BÂYEZİD.'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 41

kılmıyacak. Hayrat hademesinin evle­ rine de 'aynı ta'âmdan gönderilecek.

4. Cum'a, remezan, kandil ve bay­ ram gecelerinde, mütevellinin re'yine göre, bu tai'yîn fazlalaşacak.

5. Zaviyenin müdîri mekaammda olan şeyhe, belde râyiciyle günde 20 dirhem nakıd, her ay 3 müd buğday, birer müd arpa ve pirinç.

6. İmama günde 4 dirhem ve her ay birer müd buğday ve arpa ve 1 /4 müd pirinç.

7. İki mü'ezzinden her birine gün­ de 2 dirhem, her ay 1 müd buğday.

8. Altı ferraşdan her birine gün­ de 2 dirhem, her ay 1 müd buğday.

9. Kapıcılardan her birine günde 2 dirhem ve her ay 1 müd buğday,

10. Çevre kapıcısına her gün 2 dir­ hem.

11. Nakıybelerin her birine günde 2 dirhem.

12. Câbîye nakıd ve gaileden tah­ sil ettiğinin 1/50 si.

13. Yedi aşçıdan üstâda günde 2 dirhem ve her ay 1 müd buğday, çırak­ lara günde birer dirhem.

14. İki ekmekçiden her birine 2 dirhem.

15. İki mı'mardan her birine dir­ hem ve her ay 1 müd buğday.

16. Otuz hâfızdan beheri günde bir cüz'ü okuyup, bunun on beşi hâric-den olup her birine günde3 dirhem ve her ay 1 müd buğday. Bunların bir de re'îsi olacak. Dîğer altısına her gün iki­ şer dirhem ve ayda 1 müd buğday, ge­ ri kalan sekizine birer dirhem verile­ cek.

17. Vakfın gılmamndan on beş kişiye günde ikişer dirhem. (Bu arada

müd'den maksadın anbar müd'dü oldu­ ğu şerh ediliyor.)

18. iki medreseden her birinin müderrisine günde 15 dirhem ve sene­ de 50 müd buğday, 30 aı-pa, mu'îdlere altışar dirhem ve senede 30 müd buğ­ day. İmam mu'îd olacakdır.

19. Her medresede yirmi fakıyh talebe bulunacak, her birine günde bi­ rer dirhem ve iki medreseye talebe için 50 ekmek, hasır için bir dirhem, kan­ dil yağı bedeli olarak mütevellinin re'v edeceği bedel verilecek.

20. Medreseler ferrâşma 2 dir­ hem, ayda 2 müd buğday. Bu arada şu­ nu tebârüz ettirelim ki, ikinci medre­ seden en ufak bir iz olmadığı gibi, 'asır­ lar boyunca da zikrine tesadüf edilmez. Bu sebeble düşünülmüş olmakla bera­ ber, yapılmaya imkân ve zaman bulun­ madığına hükmetmek lâzım geliyor''. 21. Mâristan - Şifâhâne'nin tabi­ binden re'îs olana günde 12 dirhem ve her sene 20 müd buğday, 4 müd pirinç. Dîğer tabîblere 8 dirhem ve her birine

15 müd buğday ve 2 müd pirinç. 22. İki kökçü - eczacıdan her bi­ rine 2 dirhem ve senede 12 müd buğ­ day.

23. Şifâhânenin aşçı ve ekmekçi­ sine günde ikişer dirhem ve senede 12 müd buğday.

24. Hasta me'kûlâtına vesâir ihti­ yaçlara günde 260 dirhem nakıd. Bu­ nun yekûnu senevi yuvarlak 93600 dir­ hem olarak kaydedilmişdir. Sene-i ka­ meriye 356 gün hisâbiyle doğruya pek yakındır.

25. Meremmât-i evkaaf için günde 20 dirhem. Sene sonunda fazla kalırsa vakfın malına, ya'nî sermâyesine zam-molunacak; kâfî gelmezse dîğer sarfi­ yat kalemlerinden, emvalden kâfî

(6)

42 E K R E M H A K K I AYVERDİ

dar ayrılacak. Vakıf devam ettikçe bu tertîb yürüyecek.

Hâtime ve netice kısmında: 26. Vâkıfın, bu şer'î vakıf mu a-melesini, vasıtasız olarak lisâniyle ik­ rar etdiği ta'yîn eylediği, vakıfların ken­ di milki olduğu, satılamıyacağı, rehin edilemiyeceği gibi ma'lûm ve 'umûmî beyânı gelmekdedir.

27. Tevliyet hayâtı boyunca ken­ disine, sonra makaamma kaaim olacak evlâd ve ahfâdına ('iyâzü bi'Uâh) inkı­ raz hâlinde, şer'î şerif mûcibince mü-teddeyyin, ve sâlih bir mütevelli tâ'yin olunacak, buna azil ve nasb, nasihat, ihtar ve tekdir hakkı verilecek.

28. Tevliyet hissesi, mcremmât-dan artan hâsıl-ı vakfın 1/20 si olacak.

29. Vâridîn ve müsâfirin ve binek­ leri üç gün iskân ve it'âm olunacak. Fazla kalmaları mütevellinin reyine bı­ rakılacak. Müsâfirlerin kâfir ve (fâcir-i mücâhir)" ve altı Özürden birini çıka­ ran kimse olmaması şart koşuluyor.

30. Medreselerde 'ulûm-ı şer'iye ve 'arabiye, 'ilmü'l-mîzandan başkası okutulmayacak.

Vakfiyenin sonunda yazılıp hüküm altına alınması muamelesinin

^,j>^»> j j.;fl İ : J iljLil jlJa^j

ya'nî 802 remezanı ortalarında tekem­ mül etdiği bildiriliyor.

180-183. satırlarının sağ tarafında

û^-*'. }\ ö. ir^- - ^ "Hi^. 1^ - v ^ - ^

tasdik imzâsı vardır; etrâfı hafif hal-kârhdır. Bâ'zı harflerinin kenarında görülen noktacıklardan, yazının bir yerden istinsâh edilip iğnelendikden sonra buraya silkildiği ve üzerinden kalemle geçildiği intiba'ı hâsıl olmak-dadır. Yıldırım Bâyezid'in büyük oğlu, bu imzâ ile vakfiyeyi tasdik ve ileride

22. F ü c û r u n u 'alenen i z h â r eden k i m s e .

tenfîz için teahhüde girmiş oimakda-dır; denilebilir.

Kezâlik 188 - 194 satırları karşısın­ da tevki' kırması bir yazı ile:

tasdiki vardır. Bu uzun beyân. Vâkıfın muhzırı olarak, Mehmed bin Mehmet! bin Mehmed ul-Cezerî tarafından 29 re-mezan Cum'a (24 Mayıs 1400)-' ve vdi. fiyenin tekemmülünden 12 - 15 gün sonra yazılmışdır. Mehmed bin Meh med bin Mehmed'ül-Cezerî, Cezerî Kaa-sım Paşanın mürşidi veyâ babası olsa gerekdir^.

Vesikadaki vakıflardan erâzî w hayvanâta 'âid olanlar husûsunda, yu­ karıda anlatılanlardan fazla bir şey söylemek kaabil değildir. Bursa'nnı garbındaki erâzînin epiyce geniş \ c cümlesinin mahsûldar yerler olduğn malûmdur. 12 dükkânı Orhan Gaa/ı vakfına 'âid olmakla beraber, bedeste­

nin hey'et-i 'umûmiyesi bir elde inşa edilmişdir; evvelce mevcûd dükkânla­ ra 56 dükkân ve orta çekirdek eklen­ miş değildir. Bunun hukuukıy

bakım-23. G ü l d e s t e - 1 R i y â z - ı t r f a n , B e U ğ E f e n d i , B u r s a 1287, 65 S.

24. T â r î h ç e v i r m e cedvelinde p a z a r t e s i ' y o gelmekdedir.

(7)

Y I L D I R I M BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E B I R İSTİBDALNÂMESİ 43

dan nasıl hallolunduğu bilinmiyor. Fa­ kat Yıldırım Sultan'm ulu ceddine bir ikrârm olabileceğini, emsaline bakarak, tahmin etmek doğrudur. Nitekim ayrı bir vesika ile Orhan Gaazî vakfma 50 câmûs vakfetmişdir'.

Bursa'nm garbında, şimâlinde, ya' QÎ altında. Sultan Öyüğü'nde, Gemlik'-de erâzî, kariyeler, tuzla ve beGemlik'-destan vakıfları olduğu hâlde, hâsılları masra­ fa kâfi gelmemiş, dâimâ müzâyaka çe-kilmişdir. Bu yüzden Alaşehir'deki câ-mi'in rekabe olunması, ya'nî sarfiyâtı-mn tevkif edilip îrâdının toplanması ve bu para ile Bursa'daki bu te'sîsin yüz bin akçelik ta mirinin yapılması, daha XVI. 'asırda, zarurî görülmüşdür^^

Hattâ XVI.. 'asır sonunda medrese talebesine bile, devamlı aş verilemedi­ ğinden, tedrisât inkıta'a uğramış, 'îmâ-reti, düzeltmeyi teahhüd eden hamiyet­ li bir mültezime vermek muvafık gö-rülmüşdür".

Sebep olarak kariyelerin îrâdmda zemanla bir eksilme olabileceği öne sü-ı-ülebilirse de, 100.000 akçelik bir tâ'-mîrin 982 (1575) senesinde, devletin ve iktisâdiyatın en kuvvetli olduğu devir­ de, başanlamamasma bakılınca, başka bir 'âmil aramanın zarûrî olduğu görü­ lür. Bizce bu 'âmil vazifelerin ve sarfi-yâtın çok geniş tutulması, nakden bü­ yük ücretler verilmesi, kariyelerin mahsûlünden gelen buğday ve arpa­ nın, hiç bir vakıfda görülmeyecek bir israfla, hademe-i hayrâta tahsis edil­ mesi bu darlığa yol açmışdır. Meselâ Şeyhe 20 dirhem, senede 36 müd buğ­ day, 12 şer arpa ve pirinç, müderrise senevi 50 müd buğday, 30 müd arpa verildiğine hiç bir vakıfda tesâdüf edi­ lemez. Bunlar, pek pek, 10-12 müd buğday, 3 müd pirinç olur. Bizce Yıldı­ rım Sultan Bâyezid bu noksanı telâfi

25. E . H . A . a. e., 65. S. 2 N o l u v e s î k a . 26. E . H . A . a e, 422, S .

27. E . H . A . a. e., 447. S .

ederdi. Nitekim vakfiyeden hâriç kari­ yeler vakfetmişdi. Fekat ikmâline öm­ rü vefâ etmedi.

Vakfiyede hizmete yarıyan nıat-bah, mahzen, hamam, iki medrese, ha­ deme-i hayratın meskenleri, su kemer­ leri, çeşme, ahırlar, dâruş-Şifâ zikr olunduğu halde, te'sîsin mihrakı olan mescid cedvellerde geçmez. Onun, (mecma-ı lâtif) 'ibaresiyle tâ'rîf edilen binânın mevcûdiyeti tab'iidir. Çünki bütün manzûme onun için yapılmışdır. Mescidden bahse vazifeler kısmında imam, mü'ezzin, ferraş ve huffaz zikre-dilirken tekrar tesâdüf olunur. Dikkat edilirse vazifeler arasında hatîb yok-dur. O halde bu cum'a mescidi olarak yapılmamışdır. Cum'a olması sonra­ dandır. Yeşil Câmı'de de böyle

olmuş-dur.

Vakfedilen hayrâtdan câmi' sağ­ lamdır. 1271 (1855) zelzelesinde yalnız son cema at kubbeleri hasar görmüş,

minâreler uçmuşdu. Bunlar ta'mir edilmiş, fekat minâre tekrar yıkılmış-dır.

Hamam şahıs malı olmuşdur; de­ po olarak kullamlıyor.

Medrese son zamanlarda ta'mir edilmişdir; evvelce çok harâbdı ve şek­ li bozulmuşdu. Ancak, ikinci medrese yokdur ve kanâ'atimizce, hiç bir za­ man da olmamışdır. Vücûduna maddî delil olacak bir işâret bulunmadıkdan başka, mu'âmelâtda bir dâneden gay­ risinin zikri hiç geçmemişdir. Bir bu­ çuk 'asır sonra bile, tek Yıldırım med­ resesinden ve müderrisinden bahis var­ dırıl Halbûki XVI. 'asıra kadar Bursa'-da zelzele vesâir büyük âfet olmamış­ dır ki, yıkılmışdır densin. Her halde ikinci medrese düşünülmüş, ne sebeble ise, inşâsı birkaç sene sonraya bire kıl mış, fekat Yıldırım'm beklenmedik fe­ lâketi kuvveden fii'le çıkarılmasına meydan bırakmamışdır.

(8)

44 EKREM HAKKI AYVEROİ

Türbe yalnız vazifeler kısmında zikrolunur. Kitâbeleri ise, binanın Yıl-dınm'ın vefatından dört sene sonra, 809 târihinde Süleyman Çelebi tarafın­ dan yapıldığını gösterir. İki kitâbeden birisi başlama, diğeri bitirmeyi kayde­

der; aralarında sâdece beş buçuk ay vardır. Bir inşâatcı için, büyük kubbeli kesme taş bir binânın beş buçuk ayda temelden yapılıp bitirilmesi pek'âlâ ya­ kın değildir. Yapılması bir başka saf­ ha, kireç harcın tasallüb etmesini bek­ leyip kubbe kalıbını almak için en aşa­ ğı 45 gün ister. Bu kesme taş binanın yapılıp kubbe örtülmesinden ve kalıp alınmasından sonra da, iç tezyinatının ikmâline zeman lâzımdır. Sonra, devir pek karışıkdır; Süleyman Çelebi, kar­ deşi Mehmed Çelebi'den Bursa'yı y<ini almışdır; buhranlı ve hiç yeni bir bina­ nın yapılmadığı bu zemanda böyle bir gayret göstermek pek kaabil değildir, înşâ'î olarak böyle olmakla berâber, esâsen Yıldınm Bâyezid'in Akşehir'den Kütahya'ya getirilen nâ'şını, vefâtının hemen senesinde Bursa'ya defn eden Mehmed Çelebi'dir; Bursa'yı işgaal et­ miş, büyük merâsimle cenazeyi getir­ miş, şehri birkaç sene elinde tutmuş-dur". Türbe olmasaydı nereye defno-lunurdu? Süleyman Çelebi, birkaç sene sonra, 808 târihlerinde Bursa'yı almış, Anadolu'da da hâkimiyet kurmasının nişânesi olarak, bu (siyâsî) kitâbeleri koydurmuşdur. Bizce Türbe kısmen olsun mevcûd idi, Süleyman Çelebi an­ cak bunu tamamladı.

Yıldınm manzumesinin ihâtâ du­ varlarından, 'imâretden, mahzenlerden, ikaametgâhlardan tek tük döküntüler kalmışdır. Duvarın bir kapısı yakın vakde kadar varmış.

Mahzenler, matbah, mu'allimhâne-nin yerinde şimdi ilk mekteb vardır.

Su kemerleri yıkılmışdır. Şifâhâne ha-râbe hâlindedir.

Bu binalar ve geçirdikleri safahat hakkında Osmanh Mî'mârîsinin İlk

Devri kitabının 419440, 447-460, 464-469. sahîfelerine mürâcâ'at edilmelidir.

Câmi ve Zaviyenin Arsası :

Bu câmi'in ve zâviyenin 'arsasının Orhan Gaazi evkaafmdan istibdal sûre-tiyle alındığı, Türk - İslâm Eserleri Mü-zesi'nde, 2188 numarada mukayyed olub Orhan vakfiyesini ve onunla mü­ nâsebeti olan diğer dört vesikayı muh tevi bulunan mecmu adan anlaşılmak dadır. Mecmu a kahverengine yakın de­ ri bir cild içinde 25,5 X 16 sm. cb'a dında olup, satırlar 10 sm. dir.

1 -16 veraklar asıl Orhan vakfiyesi tenfîznâmesi ve Yıldırım'm bu vakf a câmûs hibesini hâvî olup, 17 ve 18 inci veraklarda bu istibdalnâme bulunmak-dadır. Vesikaların hepsinin arabî asıl­ larından 896 (1491) de tercüme edildi­ ği, 'aynı dil husûsiyetlerini, tıpatıp ay­ nı sözleri ve tâ'bîrleri taşımasından ve yazılarının mutâbakaatından belli ol-makdadır**.

Istibdâlnâmenin dördüncü satırın­ dan ı'tıbâren Yıldırım Bâyezid'in (... 4 — Bursa'da vâki' led' el-ehâlî mâ'lûm 'ül-hudud olmakla, 5 — tahdîd ve tav sîfden müstağni olup Şüşteri Bağçesi, 6 — Dimekle mâ'rûf bağçede bir câmi' binâ eylemek murâdı oldıysa, 7 — ha-dîka-i merkuume Sultan Orhan mahrû-sa-i Bursa'da binâ eyledüği, 8 — zâviye evkaafmdan olup zikr olunan hadîka-dan dahi, 9 — vücûh-i şettâ ile vakfa enfâ mîlk ile istibdâl lâzım gelicek) arzûsu üzerine cenûbu Keşiş Dağı, şaı -kı Kestelcük suyu, oradan Yenişehir yolu olup, garbında Kuruca Çayır sel yatağından yine Yenişehir yoluna da-yandıkdan sonra, bu tarîykı tâ'kiyb ederek hududlanan (Orta Kızık)

kari-29. i s m a i l H â m î D â n i ş m e n d . O s m a n l ı T â ­

(9)

Y I L D I R I M BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 45

yesini Orhan vakfına vermekdedir. Yıl­ dırım Bâyezid bu kariyeyi sahibi (Yu­ suf bin Bayramiç bin Mahmud bin Sa­ ved bin Oruç Gaazî) den istihâb eli­ ğinde, Yusuf bin Bayramiç kendi cani­ binden asâleten, karındaşı tarafından vekâleten hibe eylemişdir. Bu Orta Kı-zık kariyesinin mahsûlü ^'>\ <ü>j ^!U-^11 j vakfa enfa' ve evlâ ve elyak

bulunmakla, kariyeyi, Şüşterî bağ-çesi ile istibdâl eyleyüb (câmi'-i şerîf ve mecma'-i lâtif) binâ eylemek üzere zikrolunan bağçeyi kabz ve zabt eyle­ yüb kariyeyi onun yerine ikaame ve habs eylemiş (32. satır) 'asrın hâkim'-üş-şer'î olan kimesne sıhhatine hüküm eyleyip 33 - kariye-i merkuumeyi evka-af-ı mersûmenin mütevellisine vakf içün 34 - kabz ve zabteyledi Bâd'el-yevm hadîka-i merkuume 35 - Sultan-ı müşarünileyhin milki olup, kariye-i mersûme 36 - zâviye-i mezbûre evkaa-fından oldı...) târih 802 (1400) dür.

Başda 1 - 4 satırların sol tarafında, cedvelin dışında, büyük Molla Fenârî'-nin ü »-*•-=>- O'. o^j^ - \

e .

tasdik imlâsı vardır. Metin sonra ya­ zıldığından, yazı Molla Fenârî'nin de­ ğil, hattadmdır.

Kariyeyi hibe edenin kendi ismi ehemmiyetli değildir ama, babası (Bay­

ramiç) her zaman rastlanan cinsden olmadığından, 'acabâ Çanakkale civâ-rmda, o nâmdaki kasaba ile 'alâkadar mıdır? Üstünde durmak lâzımdır. (Sa­ ved) Osmanlı hânedâniyle 'alâkalı olan zât değildir. Onun babasının (Oruç Gaaazî) 'unvânma nazaran mü­ himce bir zât olması ve 802 târihin­ den dört batın evveline kadar ulaşdığı-na göre, 60 - 80 sene evvel Osman, ve belki de Orhan, Gaazîler devrine eriş­

mesi lâzım gelir. Bu târihlerde bu isim­ de bir zât bilinemiyor.

Orta Kızık köyü hangisidir? Bur­ sa'nın hemen şarkında, Bakacık tepe­ sinin altında, sıra ile kızık ismini taşı­ yan beş kariye vardır, Orta Kızık yok-dur. Fekat Kestel suyu hudud olması­ na nazaran en şarkdaki Hamamlı ve Dere Kızık köylerinden biri olırası ve sonradan isim değişdirmiş bulunması ve belki de, evvelce bir iken, ayrılıp böyle iki ad almaları raümkindiı.

*

* *

Mesele fazla ta'mik edilmedun de­ nilebilir ki, Yıldırım'ın mevzû -r bahs câmi'i bu olmayıp belki şehir içindeki Ulu Câmi'dir. Birçok sebebler bunun mümkin olmadığını gösterir.

a. Ulu Câmi' istibdâlnâme târi­ hinden çok evvel yapılmışdır, bütün iş bitdikden sonra konan minber bile 802 târîhlidir^'. Şehir hâricindeki Yıldırım zâviyesi ile bu istibdâlnâme 'aynı târih dedir.

b. Şüşteri bagçesi denilebilecek bir zira at sâhası ile bu kariye denkdir. Hemen hemen 'aynı vasıfdadır ve mut­ tasıl gibidir. Onun için Yıldırım Bâye­ zid mubâdeleyi bu yakın sâha içinde yapmışdır. Bunun için de sâhibinden istîhab eylemiş, ya'nî kendisine hediye etmesini sâhibinden taleb eylemişdir. Yoksa köy kıtlığı mı vardı? Başka köy yok muydu? Halbuki şehir içindeki 'ar­ sa bu toprak ile 'aynı vasıflarda değil­ dir.

c. Ulu Câmi' vakfiyesinde (mes-cid-i câmi') ismi vardır. Zâviye ismi as-lâ yokdur. Zâten olmak için as-lâzım ge­ len matbah, mahzen, sur, mesken gibi te'sîsâtı hâmil değildir ve câmi' bu isimle aslâ bilinmez; hiç bir kayıdda böyle geçmez. Halbuki istibdâJnâmede yayılacağı mevzu-ı bahs hayrât, evvelâ câmi' (6. satır), sonra câmî'-i şerîf ve

(10)

mecma'ı lâtîf (29. satır) ve nihâyet zâviye-i mezbûre (36. satır) olarak kay-dedilmişdir, Yıldınm manzumesinin, vakfiyesinde de ismi (zâviye) dir.

İstibdalnâmeden, yapılacak binâlar için sarfedilen camı ve zâviye ta'birle-rinin müteradif ve tev'em olduğu ve bi­ ri söylenince diğerinin anlaşılması ta-bî'î bulunduğu dâ tezahür etmektedir.

d. Ulu Câmi'in avlu kısmı şark-dan Orhan Câmi'î hizâsındadır ama, bitişik değildir; arada çok mesafe ve başka binalar vardır, Esediye Medrese­ si^^ Karacabey kızı Hundî Hâtûn Mektebi", Büyük ve Küçük Zeytin

Han-32. E . H . A . a. e., 275. S.

33. E . H . A . F â t i h D e v r i M i ' m â r i s l , Zeyl, İ s t a n b u l 1961, S. 17

lan vardı;^*. Evlc-r bulunduğu da vak­ fiyeden anlaşılıyor.

e. Ulu Cami' vakfiyesine nazaran câmi'in alt ya'nî şimâl taralında Şen gül Hamamından sonra olan vakıl ı-\_ 1er ise, Orhan vakfından olan Enıîr H.\-nı'na muttasıldır. Orhan vakfı era^jsi-nin bir gönye teşkil ettiği ve u/.un dil ,nın çarşı boyunca olduğu da bin K ı , -meydana çıkmakdadır. Yukarıda d LI; ğimiz gibi, Câmi'in hizası olan kii(, i;l, dıl'm garba doğru uzunluğu azdır; Câmi' erâzîsiyle birleşmez. Bu yii/J,, ^ istibdal oilman erâzînin Ulu Câuıî' 'alâkası olamaz.

(11)
(12)

T P

ir»*-. •

(13)

AYVERDİ

(14)

9 1

X •

(15)

X'-A Y V E R D I

(16)

-m

(

(17)

A Y V E R D I

• . t •

s/'

(18)
(19)

Lfci

A Y V E R D I

4-^

>5

(20)

mi

(21)
(22)

I '

(23)
(24)

m

Ut

(25)

A Y V E R D I

(26)

AYVERDİ

(27)

1

. . . .

(28)

I •

(29)
(30)
(31)

A Y V E R D I

(32)
(33)
(34)
(35)

*vYVERDİ

(36)

t^^cf^

Referanslar

Benzer Belgeler

Olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarına ilişkin bildirimler, TTK ve sermaye piyasası mevzuatı hükümleri çerçevesinde yapılır. Genel kurul toplantılarına

Sayısı Sayısı Sayısı Puan Puan BURDUR BUCAK 14129 Bucak Necati TOPAY Tic.. ve

„ Madde bazında irdelendiğinde, demir çelikten tüp ve borular, otomobil, demir çelikten inşaat ve aksamı, demir çelik çubukların ihracatımızda önemli olduğu

Gerçek dünya üzerine sanal karakterlerin yansıtıldığı tipik bir artırılmış gerçeklik uygulaması olan Pokemon Go ile artırılmış gerçeklik teknolojisi de bir kez

Kenar uzunlukları 120m ve 105m olan dikdörtgen biçimindeki zemin üzerine, yandaki şekilde olduğu gibi kare şeklinde ve eşit büyüklükte fayanslar yerleştirilecektir?.

Düşüncesi: Tasfiye halindeki davacı şirket tarafından 2008/1, 2, 8, 9, 10, 11 ve 12‟nci dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda kanuni süresi

İki polinomun çarpımı, birisinin her bir teriminin diğerinin her bir terimi ile ayrı ayrı çarpımlarından elde edilen terimlerin toplamına eşittir. Bölünen ve bölen

• – İlçe Kuruluşu (Kaymakam, İlçe müd, Şube müd., Şeflik) 3-Yurtdışı Teşkilatı. 4- Bağlı, İlgili,