4 ) > 4
4V /
-18
PAZAR, 3 Haziran 2 0 0 1r
% İ':.dpM
albüm
orkestrayı Timur ... i pctrn Tülay German'a eşlik ederken
« S
£
*
yprşova televizyonunda Tütay Show Tülay German 10 yaşında
Kıziar kolkola dolaşırken, onun erkek dövdüğü yıllar.
İstanbul'da
3 program
A jd a Pekkan ve Hümeyra ile birlikte
12 M art 1981. Paris Kongre Sarayı'nda Plak Büyük Ödülü'nü aldıktan sonra. Abidin Di no ve Erdem Buri ile birlikte. Hep çok sevdiği, koma ge
10,5 ay daha yaşatmayı başardığı Abidin Dino'nun çizg
Tülay German Annesi ve
Unutamadığımız ses
T ülay Germ an,
Paris'ten albümü ve kitabıyla geldi
urçak Tarlası'm özlemiştik
1935 yılında ’Vekaletle müfettiş birbaba ile evkadıru bir annenin tek çocuğu olarak İstanbul'da doğdu. Şarkı söylemeye dört yaşında başlamış, komşu kadınlan sık sık ağlatmıştı. Söylediği ilk şarkı, Yesari Asım Ersoy'un "Gurbet elde kimsesizim, buna sebep yar oldu"ydu. Yakışıldı babasma aşıktı; kimse onun gibi masal anlatamazdı. Büyüyünce babasma varacaktı.
Benim babam güzel. Herkesten güzel. Bıyığı filan da yok. Trenin penceresindeki o kocaman bıyıklı adam, babam değil benim. Bağınyorum. Gar Gazinosu'nun oralan çm çın ötüyor. "Bu benim babam değil" diye bağınyorum, tepiniyorum. Ertesi gün bıyıklannı kesti babam.
ilkokuldayken radyoda Schubert'in Serenat'mı ve Ihlamur Ağacı'nı söyledi. Ferdi Statser'den beş yıl piyano dersi aldı. Ankara'da ilkokulu bitirdiğinde konservatuvara gitmeyi çok istemişti. Çünkü onu dört yaşmdayken söylediği Klasik Türk Müziği parçalarım dinleyen hocalar, "Bir tek usul yanlışı yok" demişlerdi. Dönemin büyük sopranosu Belkıs Aran, anne-babasından gizli bir Alman hocaya götürmüştü onu, "istisnai bir soprano olabilir" demişti hoca. Ama ailesi konservatuvara yollamadı. İstanbul Üsküdar Amerikan Kız Kolejine gönderildi.
Okulda bir kağıt dağıtıldı. Tek soru var "Okul bitince evlenecek misiniz, yoksa üniversiteye mi gideceksiniz? Ne o, ne o. "Şarkıcı olacağım" diye yazdım. Müdür Miss Martin çağırdı. B izleri her şeyden önce, iyi, bilgili bir ev kadını olmaya hazırlıyorlarmış. Eğer şarkıcı olmak istiyorsam, burayı değil başka bir okulu seçmem icap edermiş. Memleketin şarkıcıdan daha fazla, bilgili annelere ihtiyacı varmış. Benim kağıdımdaki gibi ciddiyetten uzak bir cevaba rastlamamışlar...
Zaman zaman kalmaya gittikleri Ankara'da, hangi gece kulübüne gitse ısrar kıyamet sahneye çıkarılıyordu.
Soprano olabilecek, istisnai bir sesi vardı. Dört yaşındayken Klasik Türk Musikisi, ilk gençlik yıllarında ise İngilizce, İspanyolca şarkılar ve caz söyledi. Ama bir gün yolu geleneksel türkülerimize çıktı. Onları yüzyıllardan ve sınırlardan aşırıp dünyanın pek çok
ülkesine ulaştırdı, işte Tülay German'ın o sesi ve yorumuyla bir dönem çok sevilen türkülerinden oluşan albümü Kalan Müzik'ten geçtiğimiz günlerde çıktı. German'ın "Düşmemiş Bir
Ve bir gün birinden, Süreyya'dan teklif aldı; gecede 75 lira. Ama babası asla izin vermezdi. Her gece 23.00’te "Allah rahatlık versin" diyerek odasma çekiliyor, sonra giyinip çıkıyor, İngilizce ve İspanyolca şarkılar söylediği kulüpte müthiş sükse yapıyordu. Ta ki babasmın yalan bir arkadaşı kulübe müşteri olarak gelene kadar... O gece babasmdan tam bir Osmanh tokadı yedi ve o günkü trenle İstanbul'a gönderildi. 25 yaşmdaydı. Ama İstanbul'da aldığı teklifle babasını ikna edebildi. 1960-62 arasında caz şarkıcısı olarak isim yaptı.
K e n d î t ü r k ü n ü s ö y l e
Radyoevine gittim. Yaptığım son dört programın parasını almaya. Merdivenlerde Şerif Yüzbaşıoğlu'na rastladım. "Aman nerdesin? Ne zamandır seni arıyoruz. Erdem Buri Yaz Rüzgarı diye bir program yapıyor, muhakkak seni istiyor" dedi Buri'nin eskiden beri
hayranıydım. Büyük caz ustalarıyla yaptığı konuşmalardan çok şey öğrenmiştim. Sesine, konuşma tarzına, Türkçesine bayılırdım.
1940'h yıllarda kurduğu grubuyla caz çalan, '50'lerde radyodaki caz programlarıyla tanınan Buri, ona yeni bir şey önerdi, "Kendi müziğini kendi dilinde söyle". Onun tanıştırdığı Ruhi
Uçağın Kara Kutusu" adlı ikinci kitabıyla eşzamanlı olarak. Türk Pop M üziği'nin ilk kayıtları ile birlikte hiç yayımlanmamış kayıtları da içeren bu albüme ilişkin bir yazı yazan Murat Meriç, "Türk Popüler M üziği'nin Fragmanı" diyordu German dönemi için: Geçmişe dönüp baktığımızda karşımıza çıkan her türün neredeyse ilk icracısıydı o. Paris'te yaşayan German, en çok müziğe ve ülkesine gönül vermişti. Bir de hayat arkadaşı Erdem Buri'ye...
Sudan ders aldı ve ilk kez bir türkü repertuarına girdi: Kara Tren. Arkası geldi; programlarında Türkçe şarkılara ağırlık vermeye başladı. 1964'te Yugoslavya’da yapüan 1. Balkan Melodileri Festivalinde eleştirmenlerin en beğendiği şarkıcı seçildi. Ardından plak yaptığı Burçak Tarlası, Türk Popüler Müziği'nin gerçek anlamda ilk hit şarkısı olacaktı. Sonra "Kızılcıklar Oldu mu?" Bu, müziğini ve dünya görüşünü sağlam temellere oturttuğu dönemdi. Bir yandan da sansürlüydü.
Bir gece hemen karşımdaki masada armonize edilen türkülerin radyoda çalınmasını
yasaklayanlardan birini görmez miyim! Adam utanmadan "Sizinle iftihar ediyoruz" diyerek ayakta alkışlıyor beni. Programım bittikten sonra soyunma odama gelmek istemiş. Haber yolladım: "Sansürcüleri kabul etmiyor."
1966'da bir çeviri yüzünden hakkında 15 yıl ceza istenen Erdem Buri ile birlikte Paris'e gitti. "Erdem mi, İstanbul m u" diye sıkışmış, sonunda aşkım seçmişti. Zaten kendisine de sahnede tabanca çekiliyor, sürekli tehdit mektupları alıyordu. Zaman zaman gelmesi dışında, Türkiye'ye hiç dönmedi. Fransızca 10 plak doldurdu.
Fransızlar'ın Tülay diye okuması için adı Toulai olarak yazıldı. Önemli
konser salonlarında, aralarında Charles Aznavour, Leo Ferre, Moody Blues'un olduğu önemli sanatçılarla konserlere çıktı, Türkçe şarkıları orada söylemeye devam etti. Fransa, Belçika, Almanya, Polonya, Tunus, Fas, Hollanda ve Brezilya'da radyo ve televizyon programlan yaptı; aşk türküleri, kahramanlık türküleri, ağıtlar sınırlan aşıp yüzyılları geçti. ABD'de plak doldurdu. Pek çok ödül aldı.
Kırmızı ışık yandı. Baş teknisyen "Biz hazırız" dedi. 13. yüzyıldayım. Sabahattin Eyüboğlu'nun deyişiyle "Şairler şairi, insanlar insanı, dostlar dostu" Yunuslayım 16. yüzyılda, Sivas'tayım. Yavru balaban bakışlı/Yayla çiçeği kokuşlu/ Kokar Elif deyi deyi. 17. yüzyılda, Çukurova'dayım. Ağzım Elif diyor, yüreğim Erdem. 19. yüzyıla vardım. Toroslar'dayım: "Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey" demiş Nazım. 20. yüzyıldayım. Istanbuldayım. Yurdumu gezdim, yüzyıllan aştım ve Nazım'ın Abidin'e sorduğu soruyla bitirdim plağımı.
S eSSİZCE ÇEKİLDİ
Son albümü Nazım Hikmet'e Saygı adım taşıyordu. 1987'de Hollanda’da verdiği bir konserle sahneye veda etti; eskimeden, sessiz sedasız çekilmek istedi. Erdem Buri 1993'te onu bırakıp gittiğinde, kimse iki kez uzun süre komada kahp bir kez de kalp durmasından sonra nasıl yaşadığım çözememişti. Tülay German "Gerçek sevginin gücünü bilselerdi, çözerlerdi" diye düşündü. Sonraki bir gün, Sarah Bemardt'm mezarım arayan bir grup, şarkı söyleyen bir kadın sesi duydular. Uzun boylu, çok zayıf, avurtları çökmüş, siyahlar içinde bir kadın dimdik, üstü kıpkızıl güllerle kaplı bir tabutun yanında şarkı
söylüyordu: Yavru balaban
bakışlı/Yayla çiçeği kokuşlu/Kokar Erdem deyi deyi...
■
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi