Mekkare erleri — 1935 luval yağlıboya 123X195 I.R.H. müzesi
Yazan: M a h m u t C ü d a
Ressam Zeki Kocamemi
" 1979, ölümünün yirminci yıl dönümü.
Prof. Adnan Çöker, Öğrencisi, yapıtları- nın bir çoğunu derleyip Akademide ser- giledi. Kutlamaklık bir girişim, eşsiz bir sanat şöleni oldu. Kendisini içtenlikle över, sevenleri, değerini bilenleri çok ol-
Zeki Kocamemi gelmiş geçmiş res- samlarımızın en büyüklerinden, resim sanatımızın temel taşlarındandır, diyece- ğim. Ancak bu deyişim, ona olan sev- gimden, beğenimden kaynaklanan bir abartma sayılamaz. Benim gibi yakın ar- kadaşlarıyla çoğu ressamlarımızın ortak kanışıdır. Güven verici, inandırıcı yanı ağır basandır. Ne varki, toplumla ilişkiler açısından sanatçılığa değerle ün ve de- ğerle kazanç çoğu kez orantısız, kimi kez de çelişiktir.
Örneğin, Şeker Ahmet ve Zekâi pa- şalarla Seyyit Bey yakın geçmişe kadar Osman Hamdi Beyin ardında sıralanmış- lardır. Oysa çok daha yetenekli ressam- lardı. Nazmı Ziya da öyle, empresyoniz- mi benimseyen kuşağın en başarılısı ol- masına karşın yaşam süresince Çallı nın gölgesinden kurtulamamıştır. Şevket Dağ ise, değerce eş düzeyde olmamasına karşın, çağdaşları içinde kazancı en tıkı-
rında gidendir.
Daha yakın bir örnek olarak da, Ze- ki Kocamemi gösterilebilir. Yapıtlarının derlenip sergilenmesi ölümünden yirmi yıl sonra düşünülebilmiş, üstelikte gereği üzerinde tartışmalar olmuştur. Oysa bir başkası için buyruk çıkmış, resimleri he- men toplatılmış hem de, Avrupa kentle- rinde dolaştırılmıştır. Eğer, geçmişte ben- zeri bulunmayan bu taşkın ilgiye denk bile değer olsaydı, kesinkes batılı eleş- tirmenlerin gözünden kaçmaz, yazacakla- rı övgüler ise, yerli basınımıza da yansır- dı. O zaman afallayan biz sanatçılar olur- duk.
Zeki Kocamemi 1900'de İstanbulda doğmuş, orta öğreniminden sonra "Sa- nayii Nefise Mektebi Alisi"ne çjirmiş,- ye- teneği ile akranları arasında sivrijmiş, sonra Münihe giderek Hofmann'ın özel okulunda beş yıl kadar çalışmıştır. Önce- leri, hocasının etkisiyle kübizme yönel- miş ve bu akımın yurdumuzda tanınma- sına önayak olmuştur. Sonraları, kübizme özgü konstrüksiyon kaygısını korumakla beraber ekspresyonizme kaymıştır. Gide- rek, kişillğindeki gücü, yeteneğindeki üs- tünlüğü yansıtan yapıtlarıyla yerel sana- tımızı yüceltmiştir.
Kocamemi Akademideki hocalığının yanı sıra, yaşamı boyunca marangozluk yapmıştır. Hem de nasıl! Değme ustalar eline su dökemezlerdi. Bu nedenle, adını ananlar marangozluğuna değinmeden ede- mezler. Ama, özel merakı, ihobisi imiş gi- bi de geçiştiriverirler. Oysa, marangozluk onun eğlenceliği değil, geçimini sağlayan öz uğraşıydı. Üstelik hiç 4>ir ayrıcalığı da yoktu. Çünkü, üç beş kişi dışında, bütün ressamlarımız geçim derdi ile ikinci bir iş tutmak zorunluğu ile karşı karşıyadır- lar. Bu demektir ki, bizdeki ressamlık, pi- yasa ve borsası ile ekonomik fonksiyonu olan bir meslek değil, amatörce bir uğ-
İşte çözülmesi gereken sorunumuz.
Lâf ebeliğini ıbırakıp üzerinde durmalıyız.
Yoksa, uluslar arası çağdaş sanRt düze- yine ulaşamıyacağız.