• Sonuç bulunamadı

Başlık: KEMALÜDDÎN EL FARİSİ'NİN KARANLIK ODA ÇALIŞMASIYazar(lar):TOPDEMİR, Hüseyin Gazi Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 281-289 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000118 Yayın Tarihi: 1992 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: KEMALÜDDÎN EL FARİSİ'NİN KARANLIK ODA ÇALIŞMASIYazar(lar):TOPDEMİR, Hüseyin Gazi Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 281-289 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000118 Yayın Tarihi: 1992 PDF"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hüseyin Gazi T O P D E M İ R *

Bir d u v a r ı üzerinde k ü ç ü k bir delik b u l u n a n ve bu delik aracılığıy-la dış bir nesnenin g ö r ü n t ü s ü n ü k a r a n l ı k bir o d a d a k i perdeye yansıt­ m a k t a kullanılan Camera Obscura ( K a r a n l ı k O d a ) ' n ı n tarihi Antikçağ'a k a d a r gider. Özellikle Aristo'nun (M.Ö. 384-322), güneşin görüntüsü d u v a r ı n d a perde b u l u n a n karanlık bir odaya, k ü ç ü k bir delik aracılığıyla yansıtıldığında, dairesel bir g ö r ü n t ü oluştuğuna ve bu oluşumda deliğin biçiminin önemli olmadığına işaret ettiği bilinmektedir1.

Bu olgunun doğru açıklaması 1521'de Maurolycus (1494-1575) t a r a f ı n d a n yapılmışsa da, k o n u y a pek çok k a t k ı İ b n ü ' l Heysem. ( 9 6 5 -1038), Vitello (öl. 1290), Roger Bacon (1220-1292) ve K e m a l ü d d i n el Farisi (öl. 1320) gibi bilim a d a m l a r ı n c a gerçekleştirilmiştir.

K a r a n l ı k o d a n ı n temelinde y a t a n ilkeler, D o ğ u ' d a ilk kez, doğru olarak İ b n ü ' l H e y s e m t a r a f ı n d a n o r t a y a k o n u l m u ş t u r . H e r ne' k a d a r O açıkça bir k a r a n l ı k oda incelemesi yaptığını belirtmemişse de, -çünkü k o n u y u ay t u t u l m a s ı y l a birlikte ayrı bir m a k a l e olarak ele almış, ayrıca Kitab el Menazır'ın I. k i t a b ı n ı n 3. b ö l ü m ü n d e de m u m l a r l a deney y a p ­ mıştır. Ancak bu y a p t ı ğ ı deney de d o ğ r u d a n doğruya k a r a n l ı k oda ince­ lemesi değil, ışığın doğrusal yayılımını göstermek içindir,- yine de t u t u l ­ m a n ı n biçimini incelerken verdiği ayrıntılı açıklamalar d a h a sonraları k a r a n l ı k oda adı yerilen olguya eşdeğer belirlemeler olarak karşımıza ç ı k m a k t a d ı r . O bu incelemesinde şu gözlemleri betimlemiştir:

" I ş ı k l a r ı n ve renklerin h a v a d a ya da benzeri s a y d a m cisim­ lerde karışmadığı açıktır. Işıklarının k a r a n l ı k bir m e k a n a geçip, o r a d a k i bir perde üzerine d ü ş t ü ğ ü , bir aralığın (delik) ö n ü n d e farklı u z a k l ı k t a ve şekilde yerleştirilmiş çok sayıda m u m u n ışığı, m u m l a r ı n k o n u m u n a göre farklı şekilde b u p e r d e * DTCF, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Arş. Gör.

(2)

üzerinde o r t a y a çıkarlar. A r a l ı k t a doğrusal bir h a t b o y u n c a geçen her bir m u m u n g ö r ü n t ü s ü perdede tersi bir k o n u m d a o r t a y a çıkar. E ğ e r m u m l a r d a n birisi örtülürse, yalnızca p m u m u n görüntüsü o r t a d a n k a l k a r ; ö r t ü kaldırılırsa, ışık geri gelir... Bu da demektir ki, ışıklar h a v a d a karışmazlar ve doğ­ rusal çizgiler b o y u n c a y a y ı h r l a r " 2 . (Şekil 1).

Şekil 1.

Görüldüğü üzere bu deney, bir m u m d a n gelen ışığın aralıkta karış­ m a l a r ı n a rağmen, diğer m u m d a n gelen ışıkla karışmadığını ve doğrusal bir çizgi b o y u n c a yayılarak karşı t a r a f t a ters bir g ö r ü n t ü o l u ş t u r d u ğ u n u göstermek için düzenlenmiştir. Ancak, y u k a r ı d a da belirtildiği gibi, bu­ r a d a kullanılan ifadeler, k a r a n l ı k o d a n ı n işlevini açıklayacak niteliktedir. Çünkü orijinal bir karanlık o d a d a da, k ü ç ü k bir delikte geçirilen ışık ışınları bu deliğin iç tarafındaki d u v a r üzerinde o nesnenin g ö r ü n t ü s ü n ü o l u ş t u r m a k t a d ı r , ancak ters bir şekilde.

B u r a d a çok d a h a dikkat çekici bir y ö n perde üzerinde o r t a y a çıkan bir g ö r ü n t ü n ü n biçimini aralığın biçiminin m i ? yoksa k a y n a ğ ı n biçimi­ n i n mi ? belirlemekte olduğu problemidir. P r o b l e m i n bu ikinci ve d a h a zor y ö n ü de yine ilk kez doğru olarak İ b n ü ' l H e y s e m t a r a f ı n d a n irdelen­ miştir. Gerçi o n u n yaklaşımı b ü t ü n ü y l e doyurucu değildir. Ancak, gö­ r ü n t ü n ü n o l u ş u m u n u açıklama biçimi o n u n Pinhole k a m e r a n ı n çalışma ilkelerini bildiğini göstermesi ve fiziksel bir olguyu geometrik olarak, ilk kez, açıklaması b a k ı m ı n d a n önemlidir.

B u probleme, İ b n ü ' l H e y s e m , y u k a r ı d a belirtilen makalesinde Pseudo-Aristocu'nun Problemata'daki yaklaşımına benzer bir

(3)

Cen-da b u l u n m u ş t u r . B u r a d a Pseudo-Aristocu d ö r t g e n bir bir aralıkta geçen güneş ışığının dairesel g ö r ü n d ü ğ ü n ü b e l i r t m e k t e d i r3. İ b n ü ' l H e y s e m ' d e ,

dairesel bir aralıkta geçen hilal şeklindeki ayın ışığının dairesel göründü­ ğünü, b u n a karşılık aynı aralıkta hilal biçimindeki güneş ışığının ise yine hilal şeklinde g ö r ü n d ü ğ ü n ü b e l i r t m e k t e d i r4. B u r a d a gözlenen farklılık,

y u k a r ı d a k o n u l a n soruyu o r t a y a ç ı k a r m a k t a d ı r . D u v a r d a o r t a y a çıkan g ö r ü n t ü y ü belirleyen n e d i r ? Deliğin biçimi m i ? K a y n a ğ ı n biçimi m i ? Bu sorulardan birincisinin y a n ı t ı , Pseudo-Aristo'cu t a r a f ı n d a n verilmiş­ tir. P e r d e d e o r t a y a çıkan g ö r ü n t ü n ü n biçiminin belirlenmesinde deliğin biçiminin önemi y o k t u r . Bu t ü r bir aralıkta geçen ışık ışınları, aralığın biçiminden çok k a y n a ğ ı n biçimini t a ş ı y a n bir g ö r ü n t ü oluştururlar. N i t e k i m İ b n ü ' l H e y s e m ' d e , aralığın biçimini hiçbir şekilde gözönüne al­ m a d a n , g ö r ü n t ü n ü n ışık k a y n a ğ ı n ı n biçimini taşıdığını ve bu koşullar a l t ı n d a o r t a y a çıkan g ö r ü n t ü l ü belirleyen etmenlerin de, k a y n a ğ ı n ve aralığın çaplarıyla, p e r d e n i n aralığa ve nesneye olan uzaklığı olduğunu, doğru bir biçimde belirlemiştir5. Yani, aralığın g ö r ü n t ü y e ve k a y n a ğ a

olan uzaklıklarının oranının, aralığın çapının k a y n a ğ ı n çapına oranına olan ilişkisiyle belirlemiştir:

M a / M n < D a / D n

( M a = aralığın çapı, M n = k a y n a ğ ı n çapı, Da= aralığın perdeye uzaklığı, D n = aralığın k a y n a ğ a uzaklığı) O aynı z a m a n d a g ö r ü n t ü n ü n , ışıklı kay­ n a ğ ı n birim alanları ya da t e k t e k n o k t a l a r ı t a r a f ı n d a n oluşturulan çok sayıda ü s t ü s t e gelen görüntülerin birbirine eklenmesiyle oluşmuş birle­ şik bir g ö r ü n t ü olduğunu d ü ş ü n m ü ş t ü r6.

Ayrıca y u k a r ı d a s u n u l a n iki oranın eşitliği özel bir d u r u m u da gös­ termektedir. Güneş hilalinin iki y a y ı n ı n merkezlerini b a ğ l a y a n h a t t ı n aralık ve perde düzlemlerine paralel olduğu ye güneşin merkezini deliğin merkezine b a ğ l a y a n h a t t ı n da h e m delik h e m de perde düzlemine dik ol­ d u ğ u varsayılmıştır (Şekil 2)"'.

p, q, r hilalleri, tepeleri aralıkta ve t a b a n l a r ı da, deliğin önündeki­ lerin hilal üzerinde ve iç kısımdakilerin de perdedeki g ö r ü n t ü üzerinde b u l u n a n , üç çift konik ışık hüzmesi t a r a f ı n d a n oluşturulan ters görüntü­ lerdir (Şekil 3). Bu hüzmelerin her biri, biri convex ve diğeri de concave

3 Sabra, A.I., "İbn al-Haytham", Dictionary of Scientific Biography, 6, 1972, ss. 195-196. 4 Sabra, s. 196.

5 Lindberg, s. 155; Sabra, s. 196. 6 Lindberg, s. 155.

(4)

Şekil 3.

olan iki k o n i k yüzey t a r a f ı n d a n sınırlanmıştır; ve aralığın bir kenarı üzerinde b u l u n a n her h ü z m e çift convex yüzey ve diğer yüzeydeki con-cave yüzeye benzer8. Dairesel görüntülerin her biri ise tepesi p a r l a k

hilal üzerinde b u l u n a n t e k bir koni t a r a f ı n d a n oluşturulmuştur. H e r dairenin merkezi, b u n d a n dolayı, aralığın merkezinden geçerek perdeyi kesen koninin eksenindeki bir n o k t a d ı r . Açıktır ki, b ü t ü n dairelerin merkezleri q hilali üzerindeki n o k t a l a r olacaktır ve b u n l a r ı n yarıçapları da p, q, r hilallerinin oluşturduğu yayların yarıçapları olduğu için

hepsi eşit olacaktır9.

(5)

İ b n ü ' l H e y s e m ' i n çalışmasında sözkonusu ettiği deliğin b ü y ü k l ü ğ ü de özel bir d u r u m u içermektedir. Ç ü n k ü o n u n kastettiği aralık bir n o k t a aralıktır. Yani b ü y ü k l ü ğ ü n ü n sınırında olan bir aralık. Böyle bir d u r u m ­ da, y a n i ışığın geçtiği aralık, n o k t a olarak d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e , k u r a m b ü t ü ­ nüyle şu iki ifadeden oluşur: 1- Işık ışınları doğrusal olarak yayılırlar; ve 2- Aralıkta kesişen ışık ışınları birbirlerine karışmazlar. Gerçekten de, İ b n ü ' l H e y s e m ' i n nokta-aralık b o y u n c a m u m l a r t a r a f ı n d a n oluşturu­ lan görüntüler analizi bu iki ifadeyi k a n ı t l a m a k amacıyla kaleme alın-mıştır1 0..

İ b n ü ' l H e y s e m ' i n bu k u r a m ı , genellikten y o k s u n olması, ve yukarı­ da sözkonusu edilen özel d u r u m l a r ı d i k k a t e alması nedeniyle bir eksiklik içeriyorsa da, ilk kez bu olguyu geometrik olarak irdelemeye çalışması b a k ı m ı n d a n önemlidir. O n u n bu özel k u r a m ı , bir b ü t ü n olarak Kitab el-Menazır'ın y o r u m c u s u olan K e m a l ü d d i n el-Farisi t a r a f ı n d a n genelleş­ tirilmeye çalışılmıştır.

K e m â l ü d d i n el-Farisi, İ b n ü ' l H e y s e m ' i n optik bilgisini geliştirmeye ve y o r u m l a m a y a ayırdığı kendisinin görkemli eseri olan Tenkih el Menâ-zır'ında, yalnızca, Kitab el Menazır'ı ele almamış, aynı z a m a n d a , yuka­ rıda kısaca incelemesini verdiğimiz Tutulmanın Biçimi adlı makalesini de Tenkih el Menazır'ın1 1 I I . cildinin 381-404 sayfaları arasında yeniden

ele almıştır. Ancak K e m a l ü d d î n el Fârisî'nin çalışması bir b ü t ü n olarak incelendiğinde, İ b n ü ' l H e y s e m ' d e n yaptığı d o ğ r u d a n alıntıları her za­ m a n belirlemek olanaklı o l m a m a k t a d ı r . Çünkü K e m a l ü d d î n el Fârisî m e t n i yeniden o l u ş t u r m a k t a d ı r . B u n u y a p a r k e n d e t a m a m e n serbest rum- gibi ifadelerle ayrımladığı alıntılara b a ş v u r m a k t a d ı r .

K e m a l ü d d i n el Farisi, Tenkih el Menazır'da oluşturduğu, Tutul­ manın Biçimi üzerine makalesinde problemi beş m a d d e altında ele al­ mıştır. Bu m a k a l e n i n giriş (Mukaddime)'inde İ b n ü ' l H e y s e m ' d e n u z u n bir alıntı y a p m ı ş t ı r . K o n u y u d a h a fazla aydınlatması b a k ı m ı n d a n bu m e t n i çevirerek s u n u y o r u z :

".... T u t u l m a d u r u m u n d a , güneş ışığı d a r bir delikten geçipte, karşı t a r a f t a k i yüzeye d ü ş t ü ğ ü n d e , hilal şeklinde görünür. E ğ e r güneşin geriye k a l a n kısmı da hilal şeklinde olursa, gü­ neşin t a m a m ı t u t u l m u ş olmaz. B u d u r u m , ayın t u t u l m u ş kıs-10 Lindberg, s. 157.

11 Kemalüddîn el Fârisî, Tenkih el Menazır, Haydarabad, 1928-30.

(6)

diyo-mı hilal şeklinde olsa hile, ay t u t u l m a s ı n d a benzer şekilde gerçekleşmez. Aksine, ilk hilal ve son hilal d u r u m l a r ı n ı n dı­ şında, ayın ışığı eğer delik yuvarlaksa, y u v a r l a k olur. Karşı yüzey üzerinde b u l u n a n güneşin hilal kısmının ışığı, eğer de­ lik çok d a r ise ve genişliğinin sınırındaysa, hilal şeklinde olur. E ğ e r genişlik değişirse, o n u n hilal olma d u r u m u da kaybolur ve y u v a r l a k b i r h a l alır. Deliklere paralel yüzeyler üzerinde b u l u n a n deliklerden nüfuz eden güneş ışıklarının suretleri de­ liklerin şekline göre biçimlenir.... Ay için ise deliğin geniş ya da d a r olması farketmez. D u r u m u n böyle olduğunu belirle­ yince, b u n u n gerekli sebebini a r a ş t ı r m a k i s t e d i k . "1 2

B u r a d a çevirisi sunulan m e t n i n içerisinde üç önemli n o k t a d i k k a t çek­ m e k t e d i r :

1) T u t u l m a d u r u m u n d a güneş ışınları k a r a n l ı k o d a d a , hilal şeklin-de g ö r ü n t ü oluştururlar.

2) Ay ışınları ise k a r a n l ı k o d a d a dairesel g ö r ü n t ü oluştururlar. 3) Güneşin g ö r ü n t ü s ü n d e deliğin d a r ya da geniş olması ö n e m l i y -k e n , örneğin deli-k ço-k d a r ise g ö r ü n t ü hilal, genişse y u v a r l a -k olur; ay için ise deliğin b o y u t u n u n önemi y o k t u r .

İ b n ü ' l H e y s e m ' i n b u ü ç probleme yaklaşımını d a d i k k a t e alarak K e m a l ü d d i n el Fârisî beş m a d d e a l t ı n d a bu k u r a m ı genelleştirmeye ça­ lışmıştır.

K e m â l ü d d î n el Farisi'ye göre, eğer delik yuvarlaksa,ve üzerinde bu­ l u n d u ğ u düzlemde paralel olan perdenin t a m karşısındaysa, ve güneş ile deliğin merkezlerini b a ğ l a y a n çizgi de bu i k i düzleme (perde ve delik) dikse, bu d u r u m d a , güneşin hilal kısmındaki b ü t ü n n o k t a l a r ve delik dairesindeki n o k t a l a r arasında bir ışın konisi oluşur. Bu ışın konisi de­ l i k t e n geçerek perdeye ulaşır, bu d u r u m d a delik ve perde arasında da, bu kez ilkinin tersi olan bir k o n i o r t a y a çıkar ve perdeye u l a ş a n bu koni orada birbirine eş, iç içe geçmiş ışıklı hilaller oluşturur. (Şekil 4 )1 3 Işık­

lı hilallerin h e r b i r i n d e delikteki bir n o k t a y a çıkan h e r koni, iki yüzeyle çevrelenmiş olur. Bu yüzeylerden birisi dış b ü k e y d i r ve hilallerden dış b ü k e y olana u z a r ; diğeride iç b ü k e y olur ve hilallerden i ç b ü k e y olana u z a r1 4.

12 Kemalüddîn el Farisi, ss. 381-382. 13 Kemalüddîn el Farisi, ss. 382-383.

(7)

P e r d e d e k i g ö r ü n t ü yalnızca hilal olarak değilde, k a r a n l ı k kısmını da içerecek şekilde bir daire olarak hesaba katıldığında, hilalin dış yayı ve iç y a y ı n ı n oluşturduğu daireler eşit olurlar. Ayrıca perdedeki g ö r ü n t ü k a r a n l ı k oda kuralı gereği ters olacaktır. Bu d u r u m d a perdedeki hilal­ lerin dış bükeyliği güneşteki hilalin dış bükeyliğinin tersi bir yönde or­ t a y a çıkar. Bu genel açıklamaya d a y a n a r a k , K e m a l ü d d i n el Farisi, ku­ r a m ı n ı şöyle o l u ş t u r u r :

1) İki çapın oranı iki uzaklığın oranına eşitse, bu d u r u m d a delikten perde yüzeyine ulaşan ışık hilal şeklinde o l u r1 5.

B u r a d a sözkonusu edilen çaplar güneş ve aralığın çaplarıdır. Uzak­ lıklar ise deliğin perdeye ve güneşe olan uzaklığıdır.

G a / D a = D p / D g

(Ga = güneşin çapı, Da = aralığın çapı, Dp = deliğin perdeye uzaklığı, Dg = deliğin güneşe uzaklığı)

G ö r ü n t ü n ü n hilal şeklinde olmasının birinci koşulu bu eşitliktir. K e m a l ü d d î n el Farisi, b u n d a n sonra ikinci koşul, d a h a doğrusu ikinci d u r u m , olarak bu kez aynı etmenler arasında eşitliğin değil de, k ü ç ü k olma d u r u m u sözkonusu olduğunda oluşan g ö r ü n t ü y ü ele almıştır.

2) Eğer, yüzey ve delikten, her ikisinin çaplarının oranı, uzaklıkla­ rının o r a n ı n d a n d a h a k ü ç ü k olursa, b a ş k a bir deyişle delik ve yüzey ara­ sındaki mesafe a r t t ı k ç a ışığın iç bükeyligide o o r a n d a a r t a r ; eğer delik yüzeye yakınlaştırılırsa, bu d u r u m d a tersi bir d u r u m , y a n i iç bükeylik-t e azalma o r bükeylik-t a y a ç ı k a r1 6.

15 Kemalüddin el Farisi, ss. 388-389. 16 Kemalüddîn el Farisi, ss. 391-392.

(8)

Bu demektir ki perdedeki g ö r ü n t ü n ü n hilal olmasının bir koşulu da, G a / D a < D p / D g

olması d u r u m u d u r .

3) Bu koşulda, K e m â l ü d d î n el Fârisî, güneşin hilal kısmının yani ışıklı kısmın gölge kısmına olan oranıyla, perdedeki g ö r ü n t ü n ü n ışıklı kısmının gölge kısmına oranı arasındaki ilişkiyi ele a l m a k t a d ı r . B u n u şöyle ifade e t m e k t e d i r :

" O r t a y a çıkan hilal, güneşin hilal k ı s m ı n d a n d a h a b ü y ü k t ü r . B a ş k a bir deyişle, perdedeki hilalin ışıklı kısmının gölge kısmına, y a n i iç b ü k e y kısmına oranı, güneşin hilal kısmının k a r a n l ı k k ı s m ı n a y a n i iç b ü k e y kıs­ m ı n a o r a n ı n d a n d a h a b ü y ü k t ü r . "1 7

4) Bu koşulda ise K e m ü l ü d d î n el Fârisî delik, hilal ve güneş arasın­ d a k i özel bir orantıyı ele almaktadır. B u n a göre eğer iki çapın oranı me­ safelerin oranının on k a t ı n d a n d a h a fazla ise, bu d u r u m d a o r t a y a çıkan şekil çok p a r l a k ışıklı bir daire o l u r1 8.

Böylece o k a r a n l ı k o d a d a güneşin g ö r ü n t ü s ü n ü n hilal ve dolun olma d u r u m l a r ı n ı n koşullarını m a t e m a t i k s e l olarak göstermiştir. Ancak, baş­ langıçta yaptığımız u z u n alıntıdan da anlaşılacağı gibi çok önemli olan bir problem, d a h a açıkta k a l m a k t a d ı r . Bu da, ayın aynı koşullar altında aldığı değişimler. Bilindiği üzere K e m a l ü d d î n el Fârisî karanlık o d a d a ayın g ö r ü n t ü s ü n ü n dairesel olduğunu ve deliğin b o y u t u n u n , geniş ya da d a r olmasının önemli olmadığını belirtmekteydi. İ ş t e o, bu problemi de beşinci m a d d e d e ele a l m a k t a d ı r .

5) Bu m a d d e d e öncelikle B a t l a m y u s ' u n Almagest'de güneşin ve ayın y e r d e n uzaklıkları ve çaplarıyla ilgili olarak verdiği değerleri ele alan K e m a l ü d d i n el Fârisî, bu değerlere d a y a n a r a k ayın dolun ve hilal olma d u r u m l a r ı n ı yine m a t e m a t i k s e l olarak o r t a y a k o y m u ş t u r . Batlam­ Bu değerlerle K e m â l ü d d î n el Fârisî şu orantıyı k u r m a k t a d ı r :

G a / A a = G y / A y

(Ga = güneşin çapı, Aa = ayın çapı, Gy = güneşin y e r d e n uzaklığı, Ay = ayın y e r d e n uzaklığı) Çünkü güneş ve ay tepesi gözde olan bir koni

17 Kemalüddîn el Fârisî, s. 392.

y u s ' u n verdiği değerlere gore ayın çapı güneşin çapının i kadardır.

(9)

geçtiği delik güneşin ışığının geçtiği deliğin i k a d a r ise bu d u r u m d a o r t a y a ç ı k a n ışık hilal şeklinde olur. Yine aynı şekilde, ayın ışığının üze­ rine d ü ş t ü ğ ü yüzeyin delikten uzaklığı, güneş ışığının d ü ş t ü ğ ü yüzey ve delik arasındaki uzaklığın i k a d a r ise bu d u r u m d a deliğin per­ deye uzaklığının p e r d e n i n aya uzaklığına oranı deliğin çapının ayın ça­ pına oranına eşit ise bu d u r u m d a ayın ışığının hilal olması zorunludur.

D p / Ap = Aa / D a

(Dp = deliğin perdeye uzaklığı, Ap = ayın p e r d e c e uzaklığı Da = deliğin çapı, Aa = Ayın çapı)

Eğer, ayın ışığının nüfuz ettiği deliğin çapı güneş ışığının nüfuz et­ tiği deliğin çapının 1 / 18 i k a d a r ise bu d u r u m d a ay için sözkonusu edi­ len deliğin yüzeyi güneş için söz k o n u s u edilen deliğin yüzeyinin 1 / 324 i k a d a r olur. Bu d u r u m d a delik ancak hissedilebilecek k a d a r bir n o k t a d ı r ; ve b u r a d a nüfuz eden ışık ve özellikle de ayın ışığının zayıf olması dolayı­ sıyla o r t a y a çıkan hilal g ö r ü n t ü algılanamaz. E ğ e r deliğin çapı hilalliği sağlayan deliğin çapının 10 k a t ı k a d a r ise o r t a y a çıkan ışık y u v a r l a k o l u r1 9.

Bu son koşulla K e m a l ü d d i n el Farisi k a r a n l ı k oda incelemesini ta­ m a m l a m ı ş t ı r . B u r a d a üzerinde durulması gereken bazı n o k t a l a r vardır.

Bu m a k a l e n i n 1. ve 2. maddelerinde hilal olma koşullarını, 3. m a d ­ dede ise g ö r ü n t ü n ü n analizini y a p a n K e m a l ü d d î n el Fârisî, 4. m a d d e d e ise aynı etmenler arasındaki özel bir orantıyı, çaplar ve mesafeler ara­ sında on k a t l ı k bir o r a n t ı olması d u r u m u n u inceledikten sonra, 5. m a d ­ dede de t a m a m e n ayın d u r u m u n u ele almıştır.

B ü t ü n ü y l e ele alındığında m a k a l e n i n orijinallik y ö n ü n ü n fazla ol­ m a d ı ğ ı görülmektedir. Çünkü verdiği değerler ve ulaştığı sonuçlar İ b n ü ' l H e y s e m ' ı n önerdiklerini a ş a m a m a k t a d ı r . A n c a k b u n u n l a birlikte yine İ b n ü ' l H e y s e m ' i n belirlediği a n a çizgiler d o ğ r u l t u s u n d a k o n u y u genel-leştirdiği d i k k a t i çekmektedir. Bu o n u n en önemli ve k a y d a değer yeni­ lik getiren y ö n ü d ü r . Çünkü böylelikle İ b n ü ' l H e y s e m ' i n k u r a m ı n ı n yalnız­ ca özel d u r u m l a r ı ele alan y ö n ü genelleştirilmiş ve geliştirilmiş olmakta­ dır. Diğer bir önemi de K e m a l ü d d i n el Fârisî'nin bu çalışmasıyla da, yine, İ s l a m D ü n y a s ı n d a k i o p t i k çalışmalarının ve genel olarak o p t i k t a r i h i n i n en önemli temsilcisi olan İ b n ü ' l H e y s e m ' i n başlattığı geleneği sürdürmesi ve geliştirmeye çalışmış olmasıdır. Çünkü İ b n ü ' l H e y s e m ' i n b a ş t a Kitab el Menâzır'ı olmak üzere b ü t ü n çalışmaları ve K e m a l ü d d i n el Fârisî'nin baş y a p ı t ı olan Tenkiti el Menazır ve diğer eserleri bir a r a d a düşünüldü­ ğünde, İslam Doğa Filozofları arasında, b u n l a r ı n , m a t e m a t i k s e l o p t i k incelemelerinin d o r u ğ u n u oluşturduğu açıkça o r t a y a ç ı k m a k t a d ı r .

Referanslar

Benzer Belgeler

The systematic uncertainty from the efficiency (shown in the “Efficiency” column) in- cludes two terms: the efficiency parameterization and the difference between data and MC.

The effect of the remaining misreconstructed back- grounds on the results is studied by performing a closure test, in which the mass independent amplitude analysis is performed on

Çalışmada, nicel ve nitel faktörlerin birlikte değerlendirildiği çok kriterli bir karar verme yöntemi olan Analitik ağ süreci yardımıyla Türkiye’deki beyaz eşya

Yazında yer alan çalışmalar, yalnızca FÜTZ faktörlerinin yerel ve genel önceliklendirmesini analitik hiyerarşi proses yöntemiyle belirlenmiş, FÜTZ faktörleri temelinde

Now, using the working region for auxiliary parameters and other input parameters, we would like to discuss the behavior of the strong coupling constants in terms of q 2. The

In this thesis, a microstrip patch-type WiMAX antenna with a parasitic radiator, two metallic side walls and an upper dielectric layer have been analyzed,

According to the Turkish Association of Travel Agencies research, more than 86% of domestic tourism activity is characterised by sun and sea type of tourism, with the main push

The results of strong Granger causality determined that, in Albania, Bulgaria and Romania, there was evidence to reject the null hypothesis for bidirectional causality between