• Sonuç bulunamadı

Tiyatroya yarasa opereti ile başladım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatroya yarasa opereti ile başladım"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Necdet Mahfi AYRAL

“Tiyatroya

Yarasa

Opereti ile

başladım”

m 539-&!<

TİYATRO SOHBETLERİ

Bu sayımızda sîzlere yeni bir köşe açtık. “ Tiyatro Sohbetleri” Burada tiyatromuzun en eskileri, ünlüleri ve unutamadığımız sahne sanatçıları sîzlere, çok özveri ve büyük bir sa­

nat aşkı isteyen bu kutsal meslekle ilgili anılarını anlatacaklar. İlk konu­ ğumuz tiyatronun en kıdemlilerin­ den biri olan değerli sanatçı Necdet Mahfi ayral.

Evet efendim: Tiyatro... Tiyatro... Ti­ yatro... Bir aktör veya aktrisin hayatı müddetince konuşacağı ve bitiremeyeceği bir aşk: TİYATRO SAN’ATI...

Efendim, bundan evvelki 8. numaralı mecmuamızda; Yeni bir tiyatro mevsimi­ ne girdik yazısında, her şeyden evvel, (Yarasa) opereti resimleri gözlerime iliş­ ti... Çünki bu Tiyatro san’atı hayatımın en büyük hatırasıdır.

Efendim, memleketimizde ilk Avrupâî tiyatro san’atını, ve yine, çok kıymetli meslek arkadaşlarıyla temelini atmış ol­ duğu TÜRK TİYATRO’sunu kuran hat­ ta ve hattâ yaratan ERTUĞRUL Muh­ sin’in çalışma ve çabalarını, hiç bir za­ man, bizler unutamamaktayız... Ne ya­ zık ki bunu takdir eden, takdir etmeyi is­ teyen, benim yaşıma yakın kıymetli se­ yircilerimiz de, gün geçtikçe, azalmak­ ta... Ancak onlar hatırlayabilirler bu çok acı, tatlı, kıymetli hâtıraları... İşte o Türk Tiyatrosunu kuran Ertuğrul Muhsin, bir de operetler oynatayı düşünmüş... Ve o zamanlar, ilk olarak, (Yalova Türküsü) isimli, İ.Galib Arcan’ın naklederek sah­ neye getirdiği, müziklerini, Ferid Ainar’- ın ve dekor ve kostümlerini de çok kıy­ metli dekoratör Akademi profesörlerin­ den Vedat A r’ın hazırladığı opereti oy­ natmıştı... Onu takiben, ikinci operet olarak Celâl Esad’ın yazıp bestelediği (Saatçi) ve birbirini takibeden, her yeni tiyatro sezonunda yeni yeni operetler oy­ nanmaktaydı: Derken sıra 1934/35 sezonunda ilk olarak temsil edilecek olan meşhur Bestekâr Johaıın Strauss’un (Ya­ rasa) operetine geliyor... O büyüklüğü­ nü hiç bir zaman unutamayacağımız

Muhsin’cik, her sene borç harç kendi pa­ rasıyla Avrupa’ya gider orada gördüğü beğendiği en büyük eserleri alır getirir, burada tercüme veya adapte ettirir sah­ neye koyardı... 1932 ilkbaharında, o gü­ ne kadar Avusturya’da Viyana’da dans tahsili yapmış olan Celâl Bulkad’ı tiyat­ roya dans hocası olarak angaje etmiş, hattâ, Avrupa’ya da yanında götürerek beraberce operetler seyretmiştir. Bu ope­ retlerden Paris’de seyrettiği (ki mâlûmu- nuzdur, her yılbaşı Viyana’da ve dünya­ nın bir çok mühim tiyatrolarında temsil edilen-) (Yarasa) operetini pek beğenmiş ve burada sahnelemeyi de düşünmüş... Daha orada iken Celâl’e: “ Celâl şu ope­

retin bizde bir rol tevziatını yapsana” di­

yor... Celâl, çok haklı olarak, cevaben:

“ Yapamam efendim, çünki burada oy­ nayanların hepsi sesli operet san'atkâr- ları ama bizde böyle sesli aktör yok” di­

yor... Muhsin de: “ Oynarız oynarız...

Zaten ben kafamda rol tevziatını yap­ tım... Başroldeki “ Yarasa-Doktor Fal- ke’yi kime oynatacağım, biliyor musun”

diyor.. Yine Celâl bir şey söyleyemiyor; lâkin, Muhsin ona: “ Necdet’e” deyince, Celâl’in ağzı açık kalıyor.. Yazın İstan­ bul’da arkadaşlarına, yani tiyatro mes- lekdaşlarına bahsi açıyor. Onlara da ay­ nı suâli sorunca, umumiyetle cevab ola­ rak tiyatroda benden iki sene eski, yeni elemanlardan bir çoğunun adlarını sayı­ yorlar, Muhsin: “ Hayır, Necdet’e oyna­ tacağım, deyince, meslekdaşları -gayet ta­ biî olarak- “ Aman bizi rezil edersin, o ço­ cuğun daha tiyatro bilgisi yok, sahnede mazisi bir sene” diyorlar... Muhsin ce­ vaben: “ Oynar oynar” diyor... Muhsin’e itiraz edilmezdi... Bütün yaz geçti, Muhsin bana bir şey söylemedi, ben Ce­

lâl’e bir şey sormadım. Muhsin sonba­ harda Rusya’ya tiyatro festivaline davetli olarak gitti. Orada kararını veriyor, Ek­ rem Reşid’e telgraf çekiyor.. “ Rolü Nec­ det oynayacaktır, şarkıları öğretin” di­ yor...

Nihayet temsil günü 10 Ekim 1934 gel­ di. Tiyatro mevsimi 1 F.kim’de Tepebaşı tiyatromuzda başlamışdı... Biz Beyoğlu caddesindeki Fransız tiyatrosunda oyna- yacakdık, Yarasa’yı, tiyatro tamirdeydi, ancak 10 Ekim’e yetiyebildiği içindir ki gecikmişdik başlamakda... Kulisde sıra­ mı beklemekdeydim... Muhsin’in elini öptüm, o da sırtımı sıvazladı: “ Haydi gö­ reyim seni” dedi... Temsiller, Allah’a binlerce şükür çok iyi geçti.. Lâkin on­ ların hepsi isim, şöhret yapmış birer dev aktör ben ise, onların yanında bir nok­ ta... Ama temsili bozmadan sonuna ka­ dar götürdüm... Zaten tiyatroda böyle bir rol ile başlamasaydım, kalmazdım. Çünki kendime geri planda kalmayı ye- diremez, bir ecnebi banka veya şirkete gi­ rerek çalışmayı tercih ederdim.. Zaten ilk işim, Galatasaray’daki tahsilimden son­ ra bir Alman Bankası muhasebesinde idi... (Deutsche Orient Bank = Alman Şark Bankası, Galata Şubesi.) Muhsin beni Yarasa’da pek beğenmiş imiş, fakat bana kırk sene, tam kırk sene bir şey söy­ lemedi. Çok sevgili meslekdaşım, dostum Nezahat Tanyeri bir gün bana, bunu söy­ ledi. Ben de Muhsin’e, Üsküdar’da Ih- sâniye’deki evine gidip geliyorum. Ona bir gün “ Aşkolsun efendi, beni Yarasa’­

da beğenmişsiniz de bir gün bana bir şey söylemediniz, bunu tam kırk sene sonra öğrendim” demişdim. O da, hepimize

çok iyi bilinen tatlı kısık bir sesle gülüm- semişti..

35

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Gerçek şu olur: Fikret Mualla’nın ya­ şantısında görülen kabına sığmayış tüm olarak var

Di¤er yandan Uluslararas› Göz Bankalar› Federasyo- nu (IFEB), al›c› sa¤l›¤› aç›s›ndan hepatit B’nin transplan- tasyon öncesi rutin olarak taranmas›

compounds include a mixture of fatty acids, five benzenoids, two lignans, one sesquiterpene, fifteen diterpenoids, one steroid and two phaeophorbides. Some of these

satılan kitap adedi ve ciro açısından bu yıl ciddi bir artış var; okur daha nitelikli. Hafta içi gelen okurlar çok daha ilgili, ne alacağını bili­ yor. Biz bu yıl

Eserine Yeni Mi- mari serlevhasını intihap etmiş olan Celâl Esat Beyin bugünkü mevcut diğer mimarî ekollerini de tetkik ederek daha etraflı ve daha ilmi esasları ih- tiva eden,

İner kente(İstanbul’a?). bir kıyınlar alanına. Ve de frengili. Artık tanımlar birbirini kovalar. Kuşatılan metalar ile değerler boşluğuna ev sahipliği yapan

• Doğaçlama tiyatro alanının iki önemli kişisinden daha söz etmek gerekir, Boal ve Jonathan Fox, do- ğaçlamayı kendi teatral yaklaşımlarında aktif olarak

Foto : Gültekin ÇİZGEN Yapı altında tüm bir bodrum kat ter- tibi ile, sahne altı boşluğu, sahne ile yakın irtibatlı toplu ve tek soyunma odaları, ısıt- ma -