• Sonuç bulunamadı

Fikret Mualla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fikret Mualla"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fikret

Mualla

/Y A Z ILA R IN IZ I VE SORULARINIZI \

BEKLİYORUZ

terde gördü mü Fransa Fikret Mualla gibisini?

Önceleri gördü derler bazıları.

Bu sayıdan başlayarak yayımlayacağımız “Okurdan Yankılar” köşesinde okurlarımızın güncel konu­ larla ilgili kısa yazılarına yer verilecek ve çeşitli konular üzerine soruları cevaplandırılacaktır. (Yalnızca düşünce yazılarına yer verileceğini, şiir, hikâye vb. gibi ürünlerin yayımlanmayacağı­ nı özellikle belirtiriz.) Böylece okurla okur Ye okurla dergi arasında sağlıklı bir ilişki kuru­ labileceğine, bir ölçüde de olsa, amatör yazarlara seslerini duyurma olanağı sağlanacağına, tartış­ ma ortamı yaratılmasına katkıda bulunulacağına inanıyoruz.

Bu köşe için gönderilecek yazılar, İki sayfayı geç­ memek üzere kâğıdın bir yüzüne daktiloyla ya da okunaklı harflerle yazılmalı, güncel sanat sorun­ larını konu almalı, yazarının adını, adresini ve imzasını taşımalıdır. Dergimizde yayımlanan ya­ zıları konu alan eleştiriler de yollanabilir. Bize gelen yazıların kimi bölümlerini bazı düşünce­ lerle ve genel anlamı bozmayacak ölçülerde ya­ yımlamama hakkımız saklıdır. Yayımlanan her yazı için sembolik “telif ücreti” ödenecektir.

Bir Fikret Mualla yılını geride bıraktık. Adı sık sık söylendi. Sergi açıldı top- lanabilen yapıtları ile. Ga­ zeteler yazdı Okuduk. Ço­ ğunlukla yakınmaydı yazı­ lanlar. Sahip çıkmadığı­ mız, onu yabana attığımız üstüneydi. Söylenenler ve de yazılanlar boşvermiş- liğimlz üstüneydi.

Günler geldi geçti. Fik­ ret'in bu dünyadan gelip geçtiği gibi. O sıralar bir iki kıpırdanış oldu. Arka­ sından bir sessizlik. Der­ ken bir gün "Fikret Mual- la’nın kemikleri yurda ge­ tirilecek, g etirild i." gibi­ lerden yazılar yazdı gaze­ teler. Konuyla ilg ili fotoğ­ raflar eklemeden de ede­ mediler.

Oysa ne edecek, ne verecek o kemikler bize? Canlısına "yaramaz" de­ miş kovmuşuz. Çok söz etmişiz arkasından. De­ mediğimizi bırakmamışız. Sayıp dökmüşüz ağzımıza geleni. O da alıp başını gitmiş. "Ver elini Paris." diyerekten sığınmış Pa­ ris'in meyhanelerine, sı­ ğınmış rezilliklere. Dayak yemiş, atılmış kapılardan dışarı, içmiş, içtikçe re­ s im le r yapmış, vermiş karşılığında. Kimileri al­ mış, k im ile ri sövmüş, saymış, vurmuş kimileri.

Parasız kalmış çoğun­ luk. Kağıtsız kalmış. Tut­ muş yırtmış duvarlardan afişleri, resimler yapmış onlara. Bir çırpıda, bir çizişte ortaya koymuş ya­ pıtlarını. Bu yolla sürmüş yaşamı.

Bir gün, bir "iyilik meleği" çıkmış karşısına. Yedirmiş, içirmiş, yatır­ mış... Resimlerini almış

karşılığında. Ne yaptıysa, ne yaptırabildiyse, tümü­ nü almış. "Melek" bu. Ne var ki, kurnaz bir "melek". Hep resimden yana, renk­ ten yana bir "melek". Fikret Mualla’nın kişiliğini bilen, sezen bir "melek".

Helal olsun ona. Bizim attığımız, başı­ mızdan savdığımız Mu- alla’ya sahip çıktı ya, ko­ rudu ya onu.. Değerini bizden iyi bildi ya...

Yeniden helâl olsun ona. işin gerçeği bu.

Arkasından ün yaptı Fikret Mualla. Adını yaz­ dı, adını koydu ortaya Paris’te. Güç koşulları yaşamanın en zorlularını yenerek yaptı bunu. Aç kaldı. Dövüldü. Sırasında aldırm adı iç ti. Doldu gırtlağına dek. Boş verdi her şeye. Boş verdi ya, atamadığı, içinden söküp

çıkaramadığı bı'r şey var­ dı: Resim tutkusu... İşte onsuz edemedi. İşte ona boş veremedi. Aç kaldı da, dayağı yedi de yine kopmadı ondan.

Bu güçle doldu. Doldu da sığmadı Paris sokak­ larına. Renklere karıştı... Renklere verdi duyarlığını. Biçimi de karıştırdı işe. Gösterdi kendini. Göster­ di Paris'e neden sığmadı­ ğını. Paris, Paris sokakları hepten dar geliyordu ona.

Kısaca, kabına, kabu­ ğuna sığmayan, zamana kurallara aldırmayan a- damdı Fikret Mualla. Taş­ tı taştı da kendi duvar­ larını aştı ilkin. Yetmedi. Dahası gerekti O'na. Yine sığmadı, yine almadı, dar geldi girdiği toplum. Bü­ yüdü, büyüdü...Taştı bü­ yüdükçe. Fransa dar gel­ di. Fikret Mualla bu kolay mı? Kolay mı Fransa'da adını duyurmak? O

gün-Derler ki, Van Gogh'- tur, Toulouse Lautrec'tir. Onlarcadır bu benzetme. Onlarcadır ki, pay çıksın kendilerine. Onlarcadır ki, sahip çıksınlar Fikret Mu­ af la'ya.

Biz değerini bilmedik. Biz tanımadık. İşte tüm bundandır onların çırpı­ nışları. Tüm bu nedenledir O’na yöneltilen benzetme­ ler.

Olan oldu bir kez. Tümünü bir yana bıraka­ lım. Ve de değer verme­ den boş lafa, alalım ele Fikret Mualla'mızı. Bile­ lim bu ülkede boy verdi­ ğini O'nun. Kabına, kalıbı­ na sığmadığını bilelim. Bu açıdan alalım ele, bu açıdan diyelim diyebile­ ceklerimizi. Bilelim O’nun değerini.

Herşeyden önce Fikret Mualla bu. Kurallara sığ­ mayan bir Fikret Mualla. Düğüm bu işte. Çözümü gereken nokta bu. Alalım ele araştıralım, inceleye­ lim, didik didik edelim O’nu. Didik didik edelim yapıtlarını...

Gerçek şu olur: Fikret Mualla’nın ya­ şantısında görülen kabına sığmayış tüm olarak var yapıtlarında. Renk olarak, desen olarak ve de düzen olarak var. Kısaca Fikret Mualla bu bence.

Evrenin dışına taşan, evrene sığmayan demektir Fikret Mualla.

Bari değeri bundan sonra bilinmeye devam edile...

MEHMET ERBİL,

Ankara

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dizide okuyucunun daha az tanıdı­ ğı sanatçılarla ilgili ciltler, özellikle de çağımıza daha yakın dönemlerle ilgili klasikleşmiş yazarlara ayrılacak

Kuzey Kutbu Deniz Buzu Grönland Buz Tabakası Kolombiya Buzulu Glacier National Park Antarktika Deniz Buzu Pine Adası Buzulu Larsen B Buz Tabakası Tasman Buzulu Meren, Carstenz ve

Okmeydanı ile sim­ geleşmiş her biri birer sanat eseri olarak tasarlanmış bu dikilitaşlan bulabilmek bugün zorlu bir araştır­ mayı, hatta arkeolojik

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Aya Yorgi manastırı, denize i- nen sert bir yamacın üzerinde inşa edilmiş olduğundan burası halk ara­ sında «Krimnos» yâni «Uçurum» manastırı diye de

Numune Maks.. fazla tokluk kazanımı elde edilerek üstün bir tokluk değerine ulaşılmıştır. Saf epoksi Zn nanopartikül ilaveli numunelerin postkür uygulanmış ve

Kemal paşa zade Sait beyin mnhtumu babaaum- j el yazısile yazılmış bazı notlarını j görmem için bana