• Sonuç bulunamadı

"Şirketihayriye"den hatıralar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Şirketihayriye"den hatıralar"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İlk Usknrfu Vapurlar

.... ... ■— --- "■>

Fıstıkî makam yürüyen yolculara adımlarını sıklaş-tır tan « Pat pat!»lar

Yandan çarklı harp gemileri

Pervaneli vapur düşmanlığı— « Kazalı ve tehlikeli

imişler

/» —

Atı alan Üsküdarı geçiyor!

s»--- __

2

— ---

*

Y a z a n : A . G enm lettin Saracoâlır

[ «

ŞÎRKETlHA YRİYE» DEN HATIRALAR

j

«27» numaralı araba vapurunu» bundan çeyrek asır evvelki resmi

İşte îstanbulun, bihassa Bo­ ğaziçi kıyılarında oturan, sahil halkı, Şirketi Hayriye vapmia- rımn Boğazm zümrüt gibi yeşil yamaçlarında aksi sedalar bıra­ kan düdük seslerde avunup du rarken günün birinde Rus - Ja­ pon muharebesi başladı idi.

Moskof çarile Mikado’nun or­ du ve donanmalannı gırtlak gırt lağa getiren bu harpten burada bahsedişimize sebep Şirketi Hay riyenin ilk uskurlu iki küçük va purunun Istanbula muvasalütla-

(2)

« Şirkstihayriyeden

hâtıralar »

(Başlarafi birinci dc) 1

rmin. asayı yukarı, bu harp gün. İ rine rastlamasıdır.

USKUELU İLK VAPURLAR

. ’ ■-*—1 «lilıımi'm nri bı o zamana kadar gerek Boğaz­ da, gerekse Kadıköy, Haydar paşa ve Adalar hattında işîeye.. «Şirketi Hayriye« ve «İdarei Mahsusa1 vapurlarının hepsi, denizcilerin «Padl gemiler» de­ dikleri, yandan çarklı tekneler­ di.

Hattâ o devirde İstanbul li inanında çalışan, ve hemen hep ni yabancılara ait bulunan rö­ morkörlerin bile çoğu yandan çarkıi idiler. Ancak «Mesajeri Mamitim" kumpanyasının, yel­ ken gemileri gibi armalı direkli vapurları, muhtelif Romanya, Avusturya, İngiliz, Rus, Yunan seyrisefa'a şirketlerinin limanı­ nıza işliy\n posta gemileri ile «İiarei Mahsusa» ıım uzak se­ ferlerde kullandığı posta vapur­ ları kıçtan pervaneli idiler.

Yani o devrin buharla işleyen gemilerinden ekseriyeti, yandan çarklı, iri davîonıkazlı, seyir halinde iken kendilerine mahsus ahenkli ve tempolu boğuk bir:

— • Pat, pat, pat! sesi çıkaran tekneler teşkil ediyordu.

O kadar ki, daha iskeleye yak laşan Şirket ve İdarei Mahsusa çaparlarının düdük sesleri işi­ tilmeden bu boğuk:

— Pat, pat! lan duyulur, is­ keleye, fistikî makam tıpış tıpış yaklaşan yolcular:

— Vapur geliyor! diye adım­ lan ııı sıklastırırlardı.

YANDAN ÇARKLI HARP

GEMİLERİ İ

Sade Şirket, İdare vapurları]

römorkörler olsa yine iyi. Be- şiktaşla Kabataş arasındaki sa­ hada demirli duran ve o zaman­ lar devletin harp gemileri ara-

ı-min-rm-n resmen «Sefainr Şahane» sıiatile deniz &e4«ttfrre*' ler in de isimleri gecen «İzzettin«,1 «Fuat», «İstanbul» ve «Tali’« » bi­ le yandan çarklı, davlumbazlı gemilerdi.

Arkaya doğru yatık ikişer ba cali, ikişer direkli bu harp ge­ mileri (!) nin harp kıymeti "bakı­ mından donanmada belki büyük bir mevkileri yoktu amma, ger­ çekten yakışıklı, zarif gemilerdi ve seyirlerine doyum olmazdı.

Merhum babamdan işittiğime göre hünkârın maiyet gemis, «Sultaniye» vapuru da üç direk­ li, tek bacalı ve bemutad yan- dan çarklı bir vapurmuş ve Sul­ tan Aziz Avrupava bu vapurla gitmiş. Yine merhum babam, bu vapurun süslü salonlarından, altın yaldızlı eşyasından bahse-'' derken gemiyi Mısır hidivimn Sultan Azize hed ye olarak tak­ dim etmiş olduğunu ilâve et­ mişti.

Ben «Sultaniye» yi ancak, re­ simlerinde, görmüştüm ve dav­ lumbazlarının iriliği ve yüksek­ liği çocuk kafamda korkunç ha­ yaller yaratmıştı. Öyle ya! Bu iri, ev yüksekliğindeki çarklar, dönmeye başlayınca kimbiür ne iri dalgalar hasıl edecekler, o koskoca ve dev gibi tekne kim- bilir ne heybetli ve önüne durul­ maz bir manzara, gösterecekti.

Halbuki çocuk kafam duşüne- miyordu ki ikinci Atedülham.t, koca OsmanlI donanmasını Ha­ lice kapamış, olduğu yerde çü- rürneğe mahkûm etmişti vc ne «Sultaniye» nin, ne de diğer ge­ milerin denizleri heybetli gövde­ lerde altüst etmelerine değil, kı­ pırdamaya bile mecali kalma­

mıştı- . , , ...

Her ne ise, yine sadede done­ lim: İşte böyle bir yandan çark- lı vapurlar arasında haşır neşir olup dururken günün birinde bembevaz boyalı, sarı bacalı a- cayip iki küçük teknenin limana geldiğini ve birkaç gün sonra da sefere başladığını görüp şaşır­ dıktı.

Bu vapurlarda o zamana ka­ dar gözlerimizin alıştığı dav­ lumbazlar yoktu. Tıpkı biiyük posta vapurları gibi kıçlarında­ ki pervanelerle denizi köpürtü­

yorlar ve seferlerini yapıyorlar­ dı..

Hâlâ bugün bile Şirketi Hay­ riye filosu arasında hizmet gö­ ren «47» numaralı «Tarzınevin» ve «48» numaralı «Dür.işin» va­ purlarının sularımıza bu ilk ge­ lişinde bir hayli ded kod uya se­ bep olduklarını pek iyi hatırla­ rım :

— Manevra kabiliyetleri yok­ muş!...

— İskelelere güç yanaşıyor- la rmış!

— Kaptanlar memnun değil­ lermiş!

Gibi tatlı su denizcileri ara smda aleyhte birçok rivayetler döndüğü gibi:

— Kazalı ve tehlikeli imişler! gibi korkutucu ve endişe doğu­ rucu bühtanlar bile aldı yürü­ dü idi.

Şurasını da hemen ilâve ede­ yim ki «47», «48 > numaralar ilk geldikleri vakit bugünkü şekil­ lerinden bambaşka idiler. Kıvrık

tek bacalı, direksiz, minimini bir şeylerdi amma, her devirde olduğu gibi, yeniliği güç hazme­ den, muhafazakâr bir halkın bü­ tün dedikodularına rağmen, se­ ferlerini muntazaman yanıyor­ lar, gün gecrikçe Boğazlıların teveccüh, hattâ sevgilerini kaza­ nıyorlardı.

Yine istitrat kabilinden arze- öeyim ki o zamana kadar şirket vax.nrian._ar a sı n d a. salon kama­ ralı gemiler bir iki tane idî: «39« ve «40» numaralarda olduğu gi­ bi.. Vakıa İdarei Malısusanın «Ferah» ve «Aydın» vapurlarının uzun ve süslü salonları vardı amma Boğaz yolcuları birinci mevki olarak üzeri tente ile ör­ tülü mahallerde seyahat edel­ lerdi. Hava fazla yağışlı ve so- euk oldu mu, başvurulacak tek çare, alt kat kamaralara çekil­ mek ve o küf ve rutubet kokulu, basık tavanlı loş yerlerde kapa­ nıp kalmaktan ibaretti.

Bu yeni pervaneli vapurların ise bas ve kıç ta artlarında kü­ çük, fakat süslü kamaraları da vardı.

DAVLUMBAZ SALTANATI­

NIN SONU

Kıçtan çarklı «47», «48" nu­ maralarla birlikte Şirketi Hayri ye yandan çarklı vapurların en büyüğü olan «49» ve «50- numa­ raları da getirtmişti. Onlar da küçük kardeşleri gibi bembeyaz tekneli ve sarı bacalı idiler ve o tarihe kadar seferde bulunan Padl gemilerin en süratlileri bu çift güzel vapurdu.

Beheri bine yakın yolcu almak üzere yapılmış olan 49 ve 50 sa­ atte «14» mili çiğnemek üzere resmedilmiş olduklarından za­ manın en lüks ve en süratli tek­ neleri olmak payesini kazandı­ lar. Fakat Şirketi Hayriye bu i- ki vapurdan sonra bir daha van: dan çarklı vapur sipariş etmedi.

Ne yazık ki bu iki güzel vapur

bir numaralı c'han harbinde kö­ mür nakliyatında kullanıldıktan sonra harbin sonunda çürüğe çı­ karılmış ve bilâhare satılarak zi- jan edilmiştir.

Halbuki o teknelerle yaşıt Bağdat, Basra, Halep vapurları bugün bile ya araba vapuru ya- hutta yolcu gemisi olarak hâlâ hizmeğ germektedirler ve vine Denizyollarının emektar «Neve­ ser» i «49» numara iie arkada-,

şından hiç te genç değildir.

(3)

Vapur

r * * *

___

Vapurlar ^ ^ ’Hının ’heyecanı

İda-

|

a

fahriyeler

Şirket vapur- j

af torların şiirleri— Merhum

j

olduğu sanılan hicviye

-J

‘t . : >.r*; *

Y a z a n : A. Ceuıalettin S a raçoğlu

riş etmez oldu ki, bu da kiçtai pervaneli vapurlar için muhata* zakârlann:

— Manevra kabiliyetleri yok

(Sonu: Sa. 3; Sii. 1 de)

Dün de söylemiş olduğum gi-” - > --- -\ 47 va-nra

(4)

pa-« Şirketihayriyeden

hâtıralar »

(Bad tarafı 1 incide)

muş! dedikodularını boşa çıka­ ra n en büyük bir delildi.

Filvaki bu tarihten sonra şir­ ketin Avrupa tezgâhlarına sipa­ riş ettiği vapurların hepsi de iu- ıkurlu vanurlardır.

YAKIŞ MERAKI

Nitekim aradan çok geçme­ den gelen 51 ve 52 numaralar tıpkı 47 nin eşi oldukları gibi 53 ve 54 numaralar da yine ııskur- lu, fakat daha büyük vapurlar­ dı.

Fakat gelin görün ki bu sefer de yandan çarklı vapurlarla us- kıırlu gemiler arasında bi sürat rekabeti, bir yarış hevesidir baş­ lamıştı.

Meselâ yandan çarklı ve şir­ ket vapurlarının en süratlilerin-1 den olmakla meşhur 38 numa-l ralı «Şükran» la 44 numaralı j «İr.tizam» vapurları Boğazın! «mavi kordelası» nı yeni çıkanj uskurlu rakiplerine kaptırma­ mak için fırsat düşürdüler mil hemen yarışa başlarlar, hazanı da müsabakayı kazanırlardı. j Lâkin ister yandan earküı ol-! sun, ister uskurlu, bu yarışlar] nihayet ayni idarenin vapurları i rasmda. yani nevima kardeş bey ninde, bir nevi müsabaka oldu­ ğundan şirket vapuriarile «İda- rei Mahsusa» gemileri arasında­ ki yarışlar daha şiddetli ve bil- i hassa daha amansız olurdu.

Meselâ idarei Mahsusanm «Neveser» i ile şirketin yollu bîr gemisi, biri Adalardan, öteki Bo­ ğazdan gelirlerken Saraybur- nu yakınlarında birbirine rast ladılar mı bir kıyamettir kopar-Artık vapurdan vapura men­ dil sallamalar, kahkahalar:

— Halat atalım da bağlıya­ lım. peşimizden gelirsiniz!., ka­ bilinden alaylar, işaretler edilir. Hattâ bu yüzden iki rakip gemi yolcuları arasında köprüye va­ rılınca :

— Biz geçtik!

— Hayır, biz geçtik!., yolun­ da başlıyan münakaşaların, ya­ vaş yavaş kamet arttırarak, d'l kavgalarına ve dövüşe bile var­ dığı vakidi.

ŞİRKETİ HAYRİYE DESTANLARI

Fırsat düşmüşken şunu da .v-zcrinvim ki «Şirketi Hayriye» '*»i Mahsusa » arasındaki ıbetine iştirak eden .Mi vapurlarım yükselt- karşı tarafın gemilerinin mini kırmak için tertip etmişlerdi.

Meselâ «İdarei Mahsusa» run şu fahriyesi hakin ne kadar- ma­ nalıdır:

(Halep) düdüğünü üç defa ça­ lınca, (Eserişevket) te ona yol verince (Kalamış) da tam istim üzere

gelince Şirket te isi anladı sonra.

(19) ile (20), hem (Aydın) (Bağdat), (Basra), (Halep) ve

(Bartın) Yarış yerine kalınca pek yakın , Şirket te işi anladı sonra... > ]

(47) ile (İS) bir yana yatıyor, (19), (50) yi peşine takıyor, (49) modadan kömür alıyor, Şirket te işi anladı sonra... •

Mısralardan da anlaşılabile­ ceği gibi bu kıtalarda «idarei Mahsusa» gemileri metbedil- mekte, şirketin, o zaman yepye­ ni vapurları olan 47, 48, 49 ve 50 numaralı vapurları zcmolun-

maktadır.

19 ile 20 numaralara gelince, bunlar «İdarei Mahsusa' dan «Seyrisefain», «Akay» ve niha yet «Denizyolları» idaresine de intikal etmiş ve son yıllara ka­ dar, yine az çok siixn.ti2ijni.-mt;- hafaza ederek hizmet görmüş Ingiliz yapısı sağlam ve emektar yandan çarklı, biçimli vapurlar­ dı.

Hele lodos ve denizli havalar- da gerek Kadıköylüler, gerekse Adalar halkı bu yandan çarklı gemileri uskurlu vapurlara ter­ cih ederlerdi. Zira az yalna ya­ parlar, denizlerden pek o kadar müteessir olmazlardı.

ŞİRKETİ HAYRİYE HİCİVNAMELERİ işte bir taraftan «Şirketi Hay­ riye» ve «idarei Mahsusa» va­ purları taraftarları kendi göz­ delerine böyle metihnameler, destanlar yazarlarken bunların arasında yalnız kendi sevgili ge- j milerini methetmekle kalmayıp karşı taraf vapurlarına hicıvna- meler yazanlar da bulunurdu.

Meselâ Şirketi Hayriycnin yol­ lu gemilerinden (43) numaranın tamirden çıkıp sefere başlaması üzerine vapurun ağzından yaz;, lıp gûya kaptanına takdim edil­ miş şu hicviyeyi birlikte okuya­ lım:

Pek özledi canım seni, cananım efendim Gel, vardiyama, laklakla efşa-

nım efendun Şirket beni tatlıire bedel etmede

telvis

Berbat oluyor, sevgili kazanım efendim. ★

Memul ederim, bir iki güıı sonra bu âciz Eosfor üzerinde olacaktır yme bari/ Senden dilerim zorlama, tatvip

ile kullan Zira değilim eski metanetleri haiz. ★

Çarkım dönecek, sonra pişman . olacaksın i Stop ederim zarü perişan ola- ]

caksm j Rahıneimez isen sen bana, kim- , , 1er eder artık Ey! Sen ki mürvetli kaptanım;

olacaksın.! Enspektör olursan beni affeyle!

cezadan Olmazsan eğer, sakla bebvyatıj

kazadan Çırçır suyu, fındık suyu açmaz ;

seni billâh Vazgeç bu semtten, bu cefadan. bu ezadan. Üstad Ahmet Rasm merhu­ mun kaleminden çıktığım sandı­ ğım bu hicviye aylarca «idarei Mahsusa» cıların elinde dolaştı] ve «Şirketi Hayriye» çileri de birj hayli kızdırdı, küplere bindirdi j idi.

Bütün bu destanlardan, medih! namelerden, hicviyelerden de ar- ] laşılacağı veçhile «Şirketi Hay-] riye» ve vapurları îstanbulun ve İstanbullunun işte bu kadar için­ de yer almış birer varlık idüer.

Yarın size, bu sefer «idarei Mahsusa» vapurları aleyhine Şirketi Hayriye taraftarlarından bir şair tarafından yazılmış üs- tadane bir hicviye ile «Şirketi Hayriye» hakkında yazılmış bir «kahriye» den bahsedeceğim.

(5)

Ç

«

ŞÎRKET İ H A Y R İ Y E ^ E N ^ H ATIRALAR

^

Şirketin eski 33 numaralı Nnsret vapuru

r * ¥ *

Kadıköyüne işliye* iki külüstür g e m i

Yolcuların hiddeti

İdarei mahsusa gemilerinin bakımstzlığı

^

Dehri’nin Şirket hay riy ey e kahriyesi —

Şirketin çift

/

t

--

eli vapurları

{

--- --- —

4

— * --- — ---

)

Y a z a n : A . C em alettin S a ra ço ğ lu

«Şirketi Hayriye» taraftan Boğazlılarla, oturdukları semt bakımından «îdarei Mahsusa» vapurîarile gidip gelen Kadıköy, Moda, Kalamış, Haydarpaşa ve Adalar halkı her gün ir.ip çıktık­ ları vapurları yalnız methetmek­ le kalmazlar, bunları ve bilhassa gemilerin mensup bulundukları

idareleri pek şiddetli suretle ten­ kit ettikleri de olurdu.

Meselâ «İdarei Mahsusa" mu o zamanlar Kadıköyüne işliye® (4) ve (5) numaralı iki vapur» vardı ki, yavaşlık bakıınınaan,

gerçekten, birer harika idiler. Tek bacalı, tek direkli fcüliis

(6)

« Şirketih ayrıyeden hatıralar »

(Baytarafı birinci de)

hem de nankörlük olurdu. Avuç içi kadar Boğazda ve Marmaranın komşu köyler iske­ leleri arasında yapılan seferler beş, on nihayet yirmi dakika sür melerine bakıp ta sakın:

— Canım, bu göl kadar dur­ gun sularda kaptanlığı herkes yapar! demeyin.

Boğaz göl gibi durgun görü­ nür, fakat sinsidir: Birbirine ters akan iki cereyan, akıntı ve anafor sulan Okyanuslarda göz kırpmadan gezip dolaşmış usla bir kaptanı gafil avlıyabilir.

Hele sular ters aktığı zaman­ lar Boğaz seferine kalkan bir şir­ ket vapurunun kaptanının, Top­ hane önlerine gelinciye kadar, çektiği helecanı ve sıkıntıyı an­ cak erbabı bilir, takdir eder.

Sonra kuvvetli akıntı suları - nın tazyiki altında Kanlıca is - kelesine bir defacık yanaşıp kal­ kan bir kaptanın o, ancak üç beş dakika süren manevraları yapaı ken ne kadar ter döktüğünü mümkün değil tahmin edemezsi­ niz.

BUNLAR KAPTAN DEGlL, ARTİST!..

Bundan yirmi yıl kadar evvel Kendisile sıkı ahbaplık tesis et fiğimiz bir İngiliz kaptanı aynen şunları söylemişti:

— İstanbula sık sık gider ge­ lirim. (Kendisi Hidtviye kum­ panyasının «Belkâs» vapurunun süvarisi idi) ve limanınıza her gelişimde Boğazla Marmara ara­ sında işleyen vapurların manev­ ralarını hayranlıkla seyrederim. Bu gemilerin kaptanlarının ba­ zali öyle maharetlerine şahit olu­ rum ki, şaşıyorum.

— Liman vapurlarımız hakkın daki iltifatkâr teveccühünüzün sebeplerini sorabilir miyim, e- fer.di kaptan?

— Azizim, evvelâ şu daracık ve her karışta bir gemi demirli duran avuç içi kadar su parça­ sında gidip gemek ne büyük b'r Taharet ve alışkanlığa muhtaçtır bili) misiniz? ’ Sor,ra bu vapurla­

rın furda demir etmeden nasıl olup ta iskelelere yanaştıklarını bir türlü anlıyamıyorum. Vapur­ lar iskelelerine iniyorlar, bir iki tornistan... ve yanaşrveriyorlar. i Denizcilik usul vs kaidelerinin j kabul etmediği bu mucizeli ba- j şanlar karşısında, emin olun ki j mesleğine âşık her denizci sade oe hayranlık duyar. İnanın ba- • na: Bu adamlar kaptan değil, kaptanlığı ince bir sanat haline j yükseltmiş, birer artisttirler... - ı

Rüzgârlı bir havada, ne zaman j bir şirket veya Seyrisefain vapu* !j runun iskelelerden birine yanaş-: mak için manevra yaparken gör i sem, hak tanır ve kadir bilir İn- j giliz gemicisinin yukarıdaki söz- lerini hatırlarım.

ŞİRKETİN İLK KAPTANLARI

Şirket i h ay riy en i n ilk kaptan- larmm hemen hepsi gayri m üs­ lim imiş, hattâ içlerinde yelken gemisi- kaptanlığından gelmej «Lovis .Goujon» isminde bir iv ran sız da varmış.

Nikola kaptan, Petriçeviç kap­ tan, Arnavutköylü Konstantim­ di kaptan, İstefano kaptan, Ma- caroviç kaptan ve (50) numaralı vapurun meşhur süvarisi «Ta­ laş» kaptanın babası. Yorgaki kaptan diye yalnız isimlerim işit­ tiğim bu ilk nâhudalar devrine yetişemedim, bu zatların.yüzle­ rini ancak resimlerinde gördüm. Bilmünaseto şurasını da ar-

zedeyim ki o devirde Ş:rketihay- j riyenin yavaş yavaş geliştiğini ve seferlerinin intizamla yapıl­ dığını gören Karadeniz yelken gemileri kaptanları şirket vapur İarında kaptanlığa kabul edilin.*, leri için müracaatlarda bulun­ muşlar, istidalar vermişler. Fa­ kat o devirde şirketin başında : meşhur Hüseyin Hâki efendi j merhum(* ):

— Ben birçok İ ^nbulluların j canını taşıyorum. Emniyet ve i- j timaduru kazanmamış kimseleri j kullanamam! diye bu istidayı! reddetmiş ve ancak bunların i- cinden Ömer efendi kaptanı se­ çip almış ki, Müslüman kaptan olarak şirkette vazife alan bu ilk denizci, yine sonraları şirketin ünlü kaptanlarından Rıza kap­ tanın babasıdır.

TANIDIĞIM ESKİ KAPTAN. LAKIN GEÇİT RESMİ

Benim yetiştiğim ve kumanda ettikleri vapurlarla Boğaza gidip geldiğim kaptanlardan en kıdem Tisi kaptan -Palas- idi.

Şirketin ilk süvarilerinden «Yorgaki» kaptanın oğlu olan bu kaptan «Palas» gayet ağırlığı ve müsademeden, kazadan fevkalâ­ de çekingenliği ile tanınmış bir denizci idi.

Ben kendisini yandan çarklı (50) numaralı «Seyyale» vapu­ runun süvarisi olarak hılinm

«Yanko» ve «îstefo» ismindeki i- ki oğlu vardı ki bunların he- iki­ si de yine şirketin kaptanı oldu­ lar. Tuhaftır ki, «Palas» kapta­ nın kardeşi «Ksenofon» kaptan da şirketin süvarilerindendi.

Babası, kardeşi, oğulları da kaptan olan «Palas*, yukarıda da söylemiş olduğum gibi, ve­ him ve ifrat derecedeki ihtiyati- le iştihar ettiğinden ağır başlı yolcular, denizden korkan yaşlı hanımefendiler bu kaptanın ge­ misini tercih ederlerdi.

HERKESİN GÖZDE KAPTANI VAR!

Bu sözlerime sakın şaşmayın! Evet, bir zamanlar Boğaz halkı­ nın büyük bir ekseriyeti güven­ diği, kendi gözdesi, kaptanın va­ puruna binmeyi tercih eder; ha t- tâ inandığı bir denizcinin kuman dası altındaki vapurla inebil­ mek için birkaç saat vakit kay­ betmeyi göze alan müfrit taraf­ tarlar bile tek tük göze çarpar­ dı..

Bu itibarla kaptan «Palas» eı- lar, Aziz kaptan taraftarları, Kadri kaptan zümresi, kaptan Angeli partisi, Sezai kaptan hay­ ranları tümen tümendi.

Gen-çliğindenberi pek yakışıklı bir delikanlı olan Beykozlu Rıza kaptanı da bilhassa o zamanın 1 şık hanımları tutarmış ve bu kap tan güzelinin vapurile seyahate j can atarlarmış.

İşte Boğazdaki bu gözde kaptan devrinde kaptan «Palas» dikkatli manevraları, karıncayı bile incit­ mek istemiyen ihtiyatlı ve ağır yanaşmalarile fazla muhafaza­ kâr yolcuların itimadını kaza­ nırmış amma, yanında çalışan mülâzim kaptanları da sıkar­ mış. Böyle dakikalarda ise Rum kaptan (ş) leri (s) telâffuz ede­ rek:

— Yavaş, yavaş yavrum'.. O. dendi kendine yanaşir! demeyi â- det edinmiş.

Bunu yanında uzun müddet mülâzimlik etmiş olan şirketm en mahir denizcilerinden dostum Süreyya kaptandan bizzat işit­

tim. i

Yarın da bu kaptanlar geçit resmine devam edeceğim.

(Devamı var) [*] Şirketi Hayriyenin ikinci mü-

esisi sayılan Hüseyin Hâki Efendi

aslan Giritli olup meşhur hay irse veı- Mlslıll prenses (Zeynep Kâmil) hanı

min kethüdası ve Şirketi Hayriye

kurulduğu vakit şirketin ilk meclisi idare reisi, imiş. Elyevm Şirketm 69 numaralı vapuru bu zatın ismini ta­ şımaktadır. A. C. S.

(7)

f

o Ş İR K E Tl H A Y R İ

>

Meşhur I

(--- * * * --->

Boğcztn hırçın sıı'crı

Şirket vapurlarının ma­ nevraları

Kuptan değil, birer artis!

Şirketin ilk kaptanları hıristiyandı — ilk Müslüman kaptan

Bir ailede dört kaptan— Herkesin kaptanı

Palas kaptanın ihtiyatlılığı

Kadınların gözdesi kaptan

Y a z a n : A . C em aleddln S a ra ço ğ lu

irketihayriyenin vapurla- J rından, biletlerinden bah-1 settikten sonra yalnız Ba- ğazlılar arasında değil, belki bil-1

tün İstanbul halkınca maruf, şöhretli kaptanları hakkında a* ğız açmamak hem insafsızlık,

(8)

« Şirkstihayriyeden

hâtıralar »

(Baş tarafı 1 incide)

tür birer gemi karikatürü olan bu ucubeler pek yavaş yürüye­ rek hele lodoslu havalarda, köp­ rüden Kadıkövü arasındaki me­ safeyi iki, üç hattâ hazan dört saatte aldıkları olurdu. Bugün­ kü süratli gemilerin yirmi daki­ kada çiğnedikleri bir deniz par­ çasını iki, üç saatte geçememek vapur yolcuları arasında yerinde bir hiddet uyandırır, herkes ağ­ zını açar, gözünü yumar ve idare aleyhine atıp tutardı.

İşte bu süratsizliğe ve «îdarei Mahsusa» gemilerinin bakımsız­ lığına içeriUyeü bir şairi meş­ hur:

«O ınâhiler kİ deryâ içredir, deryayı bilmezler»

Mısraını değiştirip:

«Bu vapurlar ki derya üzredir, deryada yüzmezler»

«Bu vapurlar ki derâ iizredir, tamir görmezler» Demiş ve bu buluş Boğazlıları günlerce güldürmüş, karşı taraf­ la alay ettirmişti:

YAMAN BİR HİCVİYE Derken günün birinde «Dehri» nin su şiddetli «Manzume! Kah- riye» si «Şirketi Hayriye» aley­ hinde, gök gürültüsünü andıran j bir şiddetle, gürledi idi:

Ya resulullah, geldik deri kaça­ tma Nafıa bakmaz bu halkın hiç

lenyenniy atına Vermede tımar Nazır bey ma-

e«r al atma «Şirket» i vaki eder mi, soıma-

yor saatma Ye’sile millet de söyler şimdi bu

kabriyeyi Y a reusuîullah, kahret -Şirketi

Hayıiyeyi

Köprüde görsen nasıl ezmektedir­ ler milleti Reddederdin eiimleten müstahde­

mini Şirketi Tekne zanneylecr idin «Rüchan»,

«Terakki», «Sür’at» i (1) Ağlayıp söyler idin: Va ümmeti,

va ümmeti! Ye’sile millet de söyler şimdi bu

kahriyeyi:

Ya resulullah kahret Şirketi Hay- riyeyi

Ümmetin şirket elinden çok ezi­ yet çekmede Bir buçuk saat Bebekten köprü

bazan çekmede İltica ettik ıımumen namı pâki

Abmede Haydarı kerrar hırsın bunları bir

tekmede!..

Söylemekten derde girdik, cnmle- ten bu kahriyeyi: Ya resulullah, kahret Şirketi Hay

riyeyi

Kalmada millet bütün gün işle­ rinden hep geri Geldiği vapurla avdet eyliyorlar

ekseri Lütfedip bir kere ... n sefiri,ek­

im i Bir yarış yapsa geçer elbet A-

cem eşekleri

Kahrola hıfzet m ¡yenler mısraı

kahriyyeyi Ya resulullah kahret Şirketi Hay-

riyeyi !..

Şiddet itibar^e mizah ve lâti­ fe hududunu oldukça aşan bu manzume haftalarca ve avlarca ağızdan ağıza dolaştı. Adalıları ve Kadiköylüleri keyiflerinden oynattı, mutaassıp ve kovu Bo­ ğazlıları da kızdırıp küplere bin­ dirdi idi.

TEK Mİ, ÇİFT Mİ ? İşte deniz ve gemi meraklısı müsabakalar, methiyeler, hicvi­ yeler, ve b’nbir türlü karşılıklı münakaşa ve bahis tutuşmalar arasında masumane vakit geçi­ rip dururken «Şirketi Hayriye» idaresi çift uskur-lu ilk vapurla - rını, «60» numaralı (Rağbet) le «59» numara (Kamer) i getirt­ mişti.

Yukarıda bilmünasebe arzet- miş olduğum gibi, bir zamanlar yalnız yandan çarklı gemilere, rağbet eden şirket, bundan kırk yıl evvel, kıçtan pervaneli ilk iki küçük vapurunu getirttikten sonra uskura ehemmiyet verir olmuş, davlurnbazlı vapurlar ta- mamile gözden düşmüştü.

İşte uskurla dört küçük va­ purdan sonra gelen «53■> numa­ ralı «İnşirah» ve eşi «54» numa­ ralı «İnbisat» vapurları İstan- bulda uskur moda ve dev­ rini açtıktan sonra yukarıda balı settiğim «59» ve «60» numaralar bu devrin bir basamak daha te­ kâmülünü kaydediyor ve cifte- pervaneli bulunuyorlardı.

Diğer taraftan bu çift uskurlu vapurların makineleri üç inbisat- lı dedikleri «Tripl ekspenşin > sis­ teminde olduğundan hem yüksek tazyik, hem de kömür sarfiya­ tında. iktisat temin edilmiş olu­ yordu.

Ne tuhaftır ki yandan çarklı vapurlara alışmış bir kısım mu­ hafazakâr Boğazlılar ilk gelen tek uskurlu «47» numaraya ar­ kadaşlarını nasıl ys.Cij.z adılarsa çift uskurlu vapurların da aley­ hinde 'bulunmaya başladılar.

Fakat terakkinin, medeniye­ tin dedikodu ile, malayanivet ile hiç karşısına durulabilir mi?. Çift pervaneli vapurlar o kadar kolay manevra yapıyorlar ve süsiii kamara, güverte ferahlığı ve rahatlığı bakımından eski gemilere o kadar faik bul un n- yorîardı ki bu dedikodular çok sürmedi, «Güneş balçıkla, sıvan­ maz» fehvasınca kendiliğinden söndü, gitti.

Hattâ «59» ve «60» numaralar da, makinelerin kaptan köşkün­ den idare edilebilmesi tertibatı mevcut iken «Şirketi Hayriye» idaresi, yolcuların bu kadar ye. niliği kolayca hazmedemiyecek- lerini düşünmüş olacak ki ban­

ları «Selâmeti umumiyeyi sıya- neten istimalden vaz geçtiğini ve bilhassa sipariş- ettiği vapurlar­ da bu tertibatı büsbütün kaldırt­ tığını», meşhur salnamesinde zikreder,

(Devamı var)

(1) .Şirketi Hayrivenin «4f>», «20» ve «21» numaralı vapurlarının isim­

(9)

^

«.Ş İ R K E T l H A Y R İ Y E

»

D E N H A T I R A L A R }

^ s*2iafeaaï*ascsSCT«3^^ r^^rr^mmtcs^ mmxsmmmmmrnr

Yavuz zırhlımız v e Hayri K aptan — Terfi edemi. yen kaptan

Müdürü Un u-ninin düfünee&i— lık n-

I

der Kaptanın fartı

Cemal Kaptanda m xt eora

i

L

mahareti

Ağır manevratarile tanınan bir kaptan

j

---

15

— ---

J

Yazanı A. €e.maleddin Sararağln

Şirketihayriyenin eski kaptan­ larından bahsederken merhum Safcri kaptan ile yine çoktan Hakkın rahmetine kavuşmuş İs­ kender ve Cemal kaptanlardan batsetmezsek haktuzlık etmiş o- lunur.

Sabri kaptan Ada mektebin­ den mezundur. Stajını bir Yu­ man vapurunda yapmış, bilâha­ re o zamanlar Reji idaresinin de­ nizde tütün kaçakçılığını önle­ mek için emr inde bulundurduğu vapurlarından birinde bulunmuş ve ancak bundan sonra Şirketi- ■hayriyeye intisap etmiştir.

Kendisi Şirketihayriye muha­ sebe mümeyyizi Akif efendinin oğlu idi. Merhum Sabri kaptan Türk tahlisiye gemisi Alem iar’ı DanimarkalIlardan ilk defa tes­ lim alarak ilk Türk deniz tahlisi yeciliğini yapan denizcimizdir.

Sabri kaptan 1914 cihan har­ binde «Yavuz» hattı harp zırhlı mız Narada karaya oturduğu vakit, düşman uçaklarının müte­ madiyen rahatsız etmelerine rağ

dendi. Aslen Tirebolulu olan Ce­ mal kaptan bilhassa manevrala­ rının güzelliği, ve iskelelere ya­ naşmaktaki mahareti ile meş-- hurdu.

Son zamanlarda gözlerine âriz olan rahatsızlık dolayısile teka­ üt edilmişti.

Cemal kaptan merhum tekaüt edildikten sonra spor oyunlarım seyre merak sardırmış ve hiçbir maçı kaçırmaz olmuştu.

Bir gün Taksim stadyomunda- ki bir maçı seyrettikten sonra defihâcet içir belediyenin Tak­ simde yaptırdığı umumî helaya girmiş ve orada nüzul isabetde ölmüştür.

Cemal kaptanın cenazesi Gü­ müşsüyü haştaha nesine nakledil mis ve hastahane • doktorların­ dan biri merhumu tanıması üze­ rine keyfiyetten hemen Şirketi­ hayriye idaresi ve merhumun ai­ lesi haberdar ed.imiş ve bu su retle ceset ailesine teslim- edil­ miş ve defnolunmuştur.

men geminin kurtarılması husu­ sunda büyük yararlıklar göster­ mişti.

Son zamanlarda klavuz kap­ tanlığı yaparken yaş tahdidine uğrayan bu kıymetli Türk de­ nizcisi liman vesaiti nakliye me­ murluğuyla Geliboluya tavın e- dilmiş ve orada bir hafta kadar vazife gördükten sonra ecelde Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Kendisi uzun yıllar ticaret ge­ milerinde de çalışmış, pek muk­ tedir kaptanfetnmızdandı. Mer­ humun oğlu bay Hamdi elyevm Şirketihayriye idaresi ihtiyat çarkçı başılarındandır.

İSKENDER KAPTAN Şirketihayriyenin bu değerli »kaptanı da lostromoluktan yetiş­ miş ve kaptanlık şahadetname­ sini almışsa da sırası gelmediği için kaptanlığa bir türlü terfi

e-MUSTAFA NATIK KAPTAN Ada mektebinden mezun, ağır başlı bir denizcimizdir. Tıpkı kaptan Palas gibi pek ihtiyat- kâr olan Mustafa Natık kaptan pek ağır ve çekingen manevrala- rile yolcuyu sabırsızlandırırdı.

Tekaütlük müddetini doldu­ rup idarece tekaüt edildikten sonra ticaret vapurlarında kap­ tanlığa başlamıştır. Kendis el­ yevm tüccar gemilerinden birin­ de ikinci kaptan olarak çalış­ maktadır.

Bildiğim, hatırladığım eski şirket kaptanlarının serisi bura­ da sona eriyor. Yarından itiba­ ren halihazırda hizmetgören şir­ ket süvarileri ilden ve bu arada limanımızın en maharetli kap­ tanlarından biri olan Süreyya e- fendi kaptandan bahsedeceğim.

(Devamı vaı )

demezmiş.

Günlerden bir gün lostromo İskender Reis müdürü umumî A- li beyin nazarı dikkatini çekmiş ve bu yakışıklı ve gürbüz deniz- ciye yanında büyüttüğü evlâtlı­ ğını vermeyi tasarlamış ve bu hayırlı işi başarmak vazifesi de ibermutad Hacı Mehmet kaptana

ha-vale edilmiş.

Hacı Mehmet kaptan meseleyi Isk:nder merhuma açınca, idare­ nin müstakbel kaptanı:

__Bu teklife muvafakat ede­ rim amma, bir şartla... Kendimi kaptan olarak görmeliyim...

Der Ve bu söz de Ali bevin ho­ şuna gitmiş olacak ki lostromo İskender ilk müııhalde kaptanlı­ ğa terfi ettirilir.

İskender kaptan ânasıl Rume İllidir. Kümelinden anası ve ba­ ba âe birlikte îstanbula geldiği yalat kundakta imiş.

+skender kaptan şirkete tam rimet ettikten sonra 1914

Hainde vefat etmiştir. CM CEMAL KAPTAN 67 numaranın meşhur süvari­ si Cemal kaptan merhum da şir­ ketin çok sevilen

(10)

şöhretlilerin-«

Ş İ R K E T İ H A Y R İ Y E

»

D E N H A T I R A L A r V

J

Taraçadan Börek

A l a n K a p t a n

r ' ^ ^ 4

Süreyya Efendi Kaptan

Karadan sakin, denizde csfkun

ihtiyat kaptanların üstadı

71 in nağme­ leri

Börek tepsisinin z evki — Gazoz ikramı

Haf­ taki ramları

Beylerbeyinden alınan dondurmala.

__ — — --- - — 1 6 — — --- 1

Yaxan s A . O a a a led d in Saraeoğlıı

denizcimizin hâtıraları pek çok­ tur. Bilhassa Marmarada askerî

Yetişebildiğim veyahut mace­ ralarım, doğruluğundan emin bulunduğum kaynaklardan din­ lediğim eski şirket kaptanlarının maceralarını dilim döndüğü ka­ dar naklettim. Şayet bu »eriye halihazırda sessiz sedasız vazife gören şimdiki kaptanlarımızı da katmıvacak olursam, çok sevdi­ ğim denizcilik mesleğine karşı

n a n k örlü k etm iş o lm a k ta n k o r­

karım.

Buraya kadar 1327 (1911) yı­ lından evvel, şirket kaptanların­ dan bahsettim. Bugün de bu ta­ rihten sonra ve hattâ halen gü­ zel gemilerinin kaptan köşkle­ rinde, Boğazın lâcivert suları ü- zericde mekik dokuyan cefakeş! ve vefalı kaptanlarımızdan bah­ sedeceğim :

SÜREYYA EFENDİ KAFİ AN Bugün dahi, 58 yaşında olma­ sına rağmen mesuliyetli ve me­ şakkatli vazifesini, genç ve gür­ büz bir tiivana kaptan çeviklik ve atılgaıılığüe başaran dostum Süreyya kaptan, eskilerle yeni­ leri aynan fasıl hat üzerinde ilk gelen simadır.

Tahsilini Ravzai Terakki, Sem sülmekâtip ve Beşiktaş askerî rüştiyesindevapmış olan Siirey- ya kaptan, merhum babasının da Şirkctihayı iyede Köprü - Üs­ küdar şubesi başmemuru olması dolayısılc, idareye bundan otuz yıl evvel mülâzim kaptan olarak intisap etti ve fıtrî denizcilik ka­ biliyeti ve engin merakı sayesin­ de bu meslekte pek çabuk tema-1

■'***■*'•& âmirlerinin dikkat s.

.kan, bugün şirke­

tin elinde, büyük küçük, ne ka­ dar gemi varsa hepsinde bulun­ muş, manevralarının zerafetini ve güzelliği ile daima kendiri göstermiş kıymetli bir kaptam- mızdır.

Kendisile tanışır' ve pek sevi şiriz. Ancak şuna da lütfen emin olun ki Süreyya kaptanı ben sevdiğim için . methetmiyorum, kendisi çok methedilecek bir de­ nizci olduğu için seviyorum.

Filvaki bu emektar ve tecrü­ beli denizci kadar karada müte­ vazı, sessiz, fakat gemisinin ku­ manda köprüsünde tepeden tır­ nağa kadar değ şiverip acarla­ şan gemici görmedim. Kprşı kar şıya bulunduğumuz sıralarda â- deta kızararak konuşan bu yaşlı deniz kurdu kaptan köşkünde büsbütün başka bir adam olup çıkar.

Bilindiği gibi zaten çok çetin ve güç bir meslek olan kaptan­ lığın en güç tarafı muayyen bir vapurda süvarilik etmeyip te “ ihtiyat” namı altında kaptan­ ları izinli çıkan gemilerde kap­ tanlık etmektir.

Her geminin, her teknenin, tıpkı insanlar gibi kendisine mahsus huyları,, hususiyetleri vardır. Bu itibarla idare maha­ retine ve denizcilik kudretine en çok güvendiği süvarileri ‘"'ihti­ yari ola-rak kullanır, işte Sü­ reyya efendi kaptan şirketin bu yifıtiyari kaptanlarının üstadı ve piridir.

Hem idarenin, hem de bütün Boğaz halkının çok yerinde sev- gi ve saygısını kazanmaya mu­ vaffak olmuş bulunan bu bahtlı

nakliyat işleri bahis mevzuu ol­ du mu ilk akla gelen sima dos­ tumun sevimli ve yanık çehresi olur. Hoş, o da bu vatanî hizmet 1-rin sanki gönüllüsüdür. «63» ve «26» numaralı vapurlarla Mar marada Süreyya efendi kaptan öyle denizler yemiştir ki, o, tatlı tatlı anlatırken oturduğum yer­ de ben terle.Tıişimdır.

Ayni zamanda şirket bir yeni­ lik yaptı mı yine, o işin başına güıeyya efendi kaptanı getirir. M.selâ bir aralık yeni ve gözdt vapurlara oparlörlü radyola, koymuş ve pu meyanda «71» nu­ marayı da bu âletlerden biriyle bezemişti.

İste 71 numara radyoya ka­ vuşunca süvariliği Süreyya efen, di kaptana verildi.

Artık şakrak şarkılar, baygın j tangolar ve raksan valslerin nağ j meleri arasında iskeleden iskele-1 ye uçan «71» numara önünden i £ Çtiği yalılardan yalnız iltifat | değil, çiçek buketleri dahi top­ laya toplaya seferlerini yapar olmuştu.

Hattâ Süreyya kaptanın an- latt/ğma göre Anadolu kavağın­ daki deniz binbaşısı Niyazi be­ yin yalısının taraçasından uza- .tılaıı börek tepsisini vapurdan almak dostumun en büyük zev­ ki imiş.

Bu sözlerimi bir mübalâğa sanmayın. Yalının önündeki su­ lar derin olduğundan Süreyya kaptan büyük bir maharetle va­ purun başını yalının taraçafiı is­ tikametine getirir ve börek tep­ sisi de taraçadan vapura uzatı­ lırmış.

Bundan evvelki yazılarımda da anlatmış olduğum gibi, mer­ hum Şeref kaptanın yalılardan" kahve aldığı rivayetinin doğru­ luğunu pek bilmem amma, Sü­ reyya kaptanın yalmm

taraça-j sırdan börek aldığına kalıbımı | basarım.

Sonra Kanlıca körfezindeki merhum Turhan beyin yalısın­ da yaptırıp Kanlıca rıhtımına getirdiği börek hikâyesi de var­ dır ki bunu Süreyya kaptandan dirdiyelim:

— Gemiye radyo konulduktan sonra halk «71» numaraya faz­ la rağbet eder olmuştu. Bir gün Çengelköylü Alâettin Baba mer­

hum bana: |

— Efendi kaptan, haftaya Çengelköyü Yalı kahvesinin ta- raçasmdan sana gazoz verece­ ğim. dedi. Filvaki dediği giinde, kahvenin önüne sancak baş o- muzluğundan yaklaştım. Buz gi­ bi gazozu aldım. Alâettin Baba bu! Durur mu hiç? Ertesi hafta iki kasa bira verdi, müteakip hafta tulumba tatlısı ile patlı- can dolması armağan etti. Artık «71» in mürettebatı cumartesi günleri dışarıdan yiyecek teda­ rikinden müstağni kalmışlardı

Alâettin Babadan, örnek alan Beylerbeğindeki ,ismini hatıriı- yamadığım kahveci de armağan hevenine başladı idi. Onu bir diğeri görüp kıskanarak o da taahhütlere girişti. Artık biz cerre çıkmış hocalar gibi, cu­ martesi, seferimizi, nevale topiı- ya toplıya, yapıyorduk.

Hele Beylerbeğli kahvecinin ikram ettiği dondurmayı a'mak için Beylerbeyi rıhtımı yanında­ ki havuza yavaş yavaş geminin başını sokup dondurmayı ald*. ğımızı gören ve rıhtımı dokiu*«- ran halkın alkış sesi hâlâ kulak­ larımdan gitmez. Ne yalan söy, liyeyim, bu halk tezahürü karşı­ sında, galiba gözlerimden bir ifei damla yaş da sızmıştı....

Yarınki yazımda «67» nin sü­ varisi Ali Naki kaptanla bugü­ nün diğer bazı süvarilerinden bahsedeceğin,

(11)

11 TEMMUZ 1944

» Ş İ R K E T İ I I A ^ Î T e^ D E N İh tTr aL A R

^

i l

Kalbur üstü bir usta

Hıristiyan makinistler

Bir kabiliyet imtihanı

6 8 numara yürümiyor

Bütün uğraşmalara r a ğ m e n 1 ürk kabiliyetinin üstün­ lüğü

Yayrım saatlik çalışma

Bir başka cevher

— İşe yaramaz sayılan geminin canlılığs

---

24

— ---

>

Y a z a n ı A. C em aleddln S a ra ço ğ lu

Şırketihayriye vapurlarında çalışan çarkçılardan hemen hep- sinirj hıristiyanlardan ibaret bu­

lunduğu devirde, bugün şirketin en büyük gemisi olan ¿71) in başmakinisti Bay Mehmet te, kalbur üstü gelen Türk makinist terimdendir.

Çarkçı ameliyat, mektebinden mezun olan bu kıymetli teknis- yen evvelâ Haliç vapurlarının Ayvansaray fabrikasına tesvi­ yeci olarak girmiş, bir müddet çalıştıktan sonra şirketin Has- köy fabrikasına tesviyeci ustası olarak intisap etmiş ve bu işte maharet ve bilgisini gösterdiğin den şirketin yandan çarklı (39) numaralı vapurungjkinci maki­ nist olarak tayin edilmiştir.

Bilmünasebe bundan evvel söylemiş olduğumuz gibi o de­ virde makinistlerin hepsi lııristi- yan idi ve aralarına mümkün ol­ duğu kadar Türk eleman sok­ mak istemezlerdi. Bu ruhî ha­ lete rağmen Mehmet usta kabi­ liyet ve maharetini pek az za­ manda dosta da, düşmana da tasdik ettirmeğe muvaffak ol­ muş ve o sıralarda îngiltereden henüz gelmiş olan çift uskurhı yeui gem lerden (65) numaraya verilmiştir.

(65) in çarkçı basısı bir Ir.gi- lizdi.

Mehmet usta az zamanda gay ret ve liyakatini bu îngilize de tasdik ettirmiş ve (68) numara­ ya birinci makinist olarak geç­ miştir.

KABİLİYET İMTİHANI

Fakat bu sıralarda 1914 cihan harbi sona ermiş, İstanbul müt­ tefikler tarafından işgal altına alınmış ve Şirketihayriye müdü­ rü Ali bey, pek sevdiği ustabaşı Kiryakouun teşvik ve iğfali al­ tında kalarak şirkete yeniden hı- ristiyan elemanları doldurmaya başlamış ve bu meyanda (68) in eski başmakiıvsti Koço usta ge­ misine getirilmiş, Mehmet usta da (65) numaraya verilmiştir.

Fakat bir tesadüf göstermiş­ tir ki şirketteki Türk çarkçılar, kapıyoldaşları hıristiyan maki­ nistlerden bilgi ve kabiliyet ıtı- barile kat kat yüksektirler ve onları asla aratmazlar.

Vak’a, çok dikkat çeker îhahiyet taşıdığı için, tafsılatıle

arzedilmeğe de.ğer:

Günün birinde Koço ustanın çarkçıbaşı bulunduğu (68) nu­ maralı vapur idarenin önımdeiu fabrikada büyük bir tamir gör­ dükten sonra sefere çıkar. Ge­ minin o zaman ikinci makinistti Bay Enver idi. Bu genç, faal ve eavretli Türk işçisini yakından tanıyan başmakinist Koço usta kendisini diğerlerine tercih ede­ rek yanma istemişti.

işte (68) numara yem tamir­ den aktıktan sonra b’T ay ka­ dar çalışmıştı ki bir gün Beşik­ taş iskelesinde bozularak yolcu­ lar içinde kaldı.

Koço usta şuraya baktı, bu­ raya seğirtti, fakat nafile... Arı- za bir türlü giderilemiyor, ge­ mideki yolcular sabırsızlanıyor­ lardı.

Bir ay evvel tamirden çıkmış bir gemide, ustaların ustası sa­ yılan Koço gibi bir çarkçının ida resindeki’ bir makinede çıkan bir arızavm giderilivermemesi akıı alacak bir şey değildi.

Evet amma hakikat te işte or­ tada duruyordu ve (68) numara Beşiktaş iskelesine mıhlanmış gi bi bir türlü yerinden kıpırdıya- mıvordu.

MEHMET USTA YETİŞ!.. Koca idare, Beşiktaş iskelesi­ ne mıhlanıp kalmış olan (68) numaranın bir türlü hareket e- dememesi yüzünden, rezil ola­

caktı. .

Nihayet müdür Ali beyin di­ mağında bir şimşek çaktı: Meh­ met ustayı gemiye _ göndermek ve atızanin sebebini anlamak...

Tesadüfen Mehmet ustanın ça lıştfğı (65) numara da köprüde iği ve seferine daha vakit vardı. Hemen bir otomobille Mehmet usta (65) numaradan alınarak Beşiktaşa, iskelede istim salıve­ rerek yatan (68) numaraya gön­ derildi ve,,.. Mehmet usta yarım saat içinde makineyi tamir ede­ rek (68) numara seferine de­ vam edebildi. 1

Bu son hâdise de gösetrij or­ du ki Türk çarkçılar, hıristiyan

kapıyoldaşlarmdaıı lıicte geri ol­ madıktan başka, bazı kabiliyet­ li elemanlar onlardan bilâkis çok daha müstaittirler.

Mehmet usta elyevm (71) nu­ maranın çarkçıbaşısıdır.

BİR BAŞKA GEVHER

Sırası, gelmişken şurasını da arzedelim ki ekseriya yokluklar içinde varlıklar yaratan Sirketi- hayriye çarkçıları arasında ger­ çekten müstesna fıtratlar pek çoktur.

Meselâ yukarıda bahsi geçen Koço ustanın muavini Enver us­ ta (68) numarada bir hayli müd det çalıştıktan sonra terfi ede­ rek çarkçıbaşı olmuş, şirketin müteaddit birinci sınıf vapurla­ rında hizmet görmüş ve idare­ ye hiç müşkülât çıkarmamış de­ ğerli bir makinisttir.

(27) numaralı araba vapurun­ da on seneden fazla müddetten- beri çarkçıbasılık etmektedir. Bu vapur bir aralık işe-yaramaz bir- hale gelerek Kuruçeşmedc bağlanmış, fakat Enver ustanın himmet ve gayretile mükemme­ len işe yarar bir hale gelmiş ve 1914 cihan harbinde bu araba vapuru askeriye emrinde geceli gündüzlü faaliyette bulunarak kıymetine paha biçilmez hizmet­ ler görmüştür.

Hâlâ emektar (27) numarada Üsküdar ile Kabataş arasında mekik dokuyan Enver usta, ya­ bancılara parmak ısırtacak bir maharet ve kab liyetle bu köhne teknenin yıpranmış, fakat pırıl pırıl makinesini idare etmekte, ona gözü gibi bakmaktadır.

(Devamı var)

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

tuşuyordu, Atatürk ün ikin ci kurtuluş savaşı diye ad kandırıldığı yeni bir savaş olanca hızı ile devam edi­ yordu.. Yücel bu savaşın cephe kumandanı

Etrafındaki kitap mal­ zemesini en az B orges kadar zengin, hatta o- nun gibileri bile kendi­ ne ekleyerek kullana­ bilecek kadar hünerli yazanınıza ‘iyi

karanlık Gotik kulelerle To­ ton şövalyelerinin armaları ara­ sında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı. bir yılbaşı ağacı karb bir mey­ danda

Hâşim Mustafa Efendi, bu vâridâtta her 64 senede bir, müminler için Yezîd’in helâk olması gibi çok hayırlı büyük olaylar olduğundan, yine her 32

Bunlardan birisi Şefik Beye dair ve Şefik Beyin Neyzen Tevfik’e ait şiirlerini yazıyordu.. O mektubu, her iki rahmetlinin yâdı için vesile

Bu çalýþmada Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde ver- ilen psikiyatri konsültasyon hizmetlerinin hasta- larýn sosyodemografik özelliklerine, isteyen kliniklere, hastalarýn

İşte Cemal Reşit Rey, bu dönemde, müzik sanatının herkese seslenen tılsımı ile bir iletişim ortamı yaratmaktadır.. Müzik analizi dersleri vererek öğrencilerine

Ancak bu konuşmalar, ne kadar havadan sudan ol­ sa da hemen her zaman fark ettirmeden öğretici, ay­ dınlatıcı ve o iç karartıcı günlerde yaşamaya bağla­ yıcı