• Sonuç bulunamadı

Giritli Sırrı Paşa, Araü'l-Milel adlı eseri ve mezhepler tarihindeki yeri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Giritli Sırrı Paşa, Araü'l-Milel adlı eseri ve mezhepler tarihindeki yeri"

Copied!
152
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

İSLÂM MEZHEPLERİ TARİHİ BİLİM DALI

GİRİTLİ SIRRI PAŞA, ÂRÂÜ’L-MİLEL ADLI ESERİ

VE MEZHEPLER TARİHİNDEKİ YERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Seyit BAHCIVAN

HAZIRLAYAN Murat ÖNDER

KONYA 2006

1

(2)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR... 7

ÖNSÖZ... 8

GİRİŞ... 10

BİRİNCİ BÖLÜM GİRİTLİ SIRRI PAŞA’NIN HAYATI VE ESERLERİ I. HAYATI………... 15

A. Sırrı Paşa’nın Yaşadığı Dönemin Özellikleri………... 15

B. İsmi, Soyu ve Ailesi... 16

C. Doğum Yeri ve Yılı... 17

D. Şahsiyeti ve İlmî Yönü... 17

1. Şahsiyeti…..………...……….. 17

2. İlmî Yönü……….…………... 18

E. Yapmış Olduğu Hizmetler ... 19

F. Vefatı... 21

II. ESERLERİ………... 22

A. Tefsirle İlgili Eserleri... 23

B. Akâid ve Kelam İle İlgili Eserleri... 25

C. Diğer Eserleri... 27

İKİNCİ BÖLÜM GİRİTLİ SIRRI PAŞA’NIN ÂRÂÜ’L-MİLEL ADLI ESERİ I. ESERİN GİRİŞİNDE İŞLENEN KONULAR... 31

A. Ehlü’l-Ehvâ... 33

B. Küfrü Gerektirmeyen İhtilaflar... 35

1. Hz. Peygamber’in Vasiyeti Meselesi, Kırtas Olayı………. 36

2. Üsame b. Zeyd’in Ordusundan Tehallüfdeki İhtilaf………... 40

3. Nebi (a.s.)’ın Vefatı Konusu………... 42

4. Nebiyi Defnedecek Yer Konusu... 44

a. Sahâbinin Tarifi... 45

(3)

b. Ashabın Tabakaları ………... 45

5. Hilafet Meselesi………... 46

6. Hz. Nebi (a.s.)’nin Mirası Mesele……… 51

7. Zekatı Vermek İstemeyenlerle Savaş Etme Konusu……… 52

8. Hz. Ömer’in Halife Seçilmesi Konusu………. 53

a. Suret-i Vasiyetnâme... 54

b. Hz. Ebu Bekir-i Sıddık’ın Vasiyeti…... 54

9. Hz. Osman’ın Halifeliği Öncesindeki Şûra Konusu…... 55

10. Hz. Osman’ın Katli Meselesi…...59

11. Hz. Ali’ye Beyat Konusu…... 62

II.ESERİN HİLÂFİYÂT BAŞLIĞI ALTINDA ELE ALDIĞI DİĞER KONULAR63 İSLÂM DİNİNE MENSUP OLAN FIRKALARIN TAKSİMİ…... 63

A. MU’TEZİLE... 64 1. Vâsıliyye... 67 2. Amriyye... 68 3. Huzeyliyye... 68 4. Nazzâmiyye... 69 5. Esvâriyye ... 71 6. İskâfiyye... 71 7. Ca’feriyye... 71 8. Bişriyye... 72 9. Muzdâriyye/Murdâriyye... 72 10. Hişâmiyye... 73 11. Sâlihiyye... 74 12. Hâbitıyye... 74 13. Hadbiyye/Hadesiyye... 75 14. Muammeriyye... 75 15. Sümâmiyye... 76 16. Hayyâtıyye... 77 17. Câhızıyye... 78 18. Kâ’biyye... 78 19. Cübbâiyye... 79 20. Behşemiyye... 80 B. ŞİA... 80 3

(4)

1. Gulât... 81 a. Sebeiyye... 82 b. Kâmiliyye... 83 c. Benâniyye/Beyâniyye………... 83 d. Muğîriyye... 84 e. Cenâhiyye... 85 f. Mansûriyye... 85 g. Hattâbiyye... 86 ğ. Gurâbiyye... 87 h. Zemmiyye... 87 ı. Hişâmiyye... 87 i. Zürâriyye... 88 j. Yûnusiyye... 89 k. Şeytâniyye... 89 l. Rizâmiyye... 89 m. Müfevvida... 89 n. Bedâiyye... 90 o. Nusayriyye-İshâkıyye………... 90 ö. İsmâiliyye... 90

Hasan Sabbah’ın Tercüme-i Hali... 99

2. Zeydiyye... 104 a. Cârudiyye... 104 b. Süleymâniyye... 106 c. Betriyye/Sâlihiyye………. 106 3. İmâmiyye... 106 C. HAVÂRİC (HÂRİCÎLER)... 108 1. el-Muhakkimetü’l-Ûlâ... 109 2. Beyhesiyye... 113 3. Ezârika... 113 4. Necedât... 114 5. Asfariyye... 115 6. İbâdiyye... 116 a. Hafsiyye... 116 b. Yezîdiyye... 117 4

(5)

c. Hârisiyye... 117 d. Ashâbü’t-Tâat... 117 7. Acâride... 118 a. Meymûniyye... 118 b. Hamziyye... 119 c. Şuaybiyye... 119 d. Hâzimiyye... 119 e. Halefiyye... 119 f. Etrâfiyye... 119 g. Ma’lûmiyye... 120 ğ. Meçhûliyye... 120 h. Saltiyye... 120 ı. Sa’lebiyye... 120 aa. Ahnesiyye………. 121 ab. Ma’bediyye……….. 121 ac. Şeybâniyye... 121 ad. Mükremiyye………... 121 D. MÜRCİE... 122 1. Yûnusiyye... 123 2. Ubeydiyye... 123 3. Gassâniyye... 124 4. Sevbâniyye... 125 5. Tûmeniyye... 125 E. NECCÂRİYYE... 126 1. Bergûsiyye/Bürgûsiyye... 126 2. Za’feraniyye... 126 3. Müstedrike... 126 F. CEBRİYYE... 127 G. MÜŞEBBİHE... 128 Ğ. NÂCİYYE FIRKÂSI... 130 5

(6)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÂRÂÜ’L-MİLEL’İN MEZHEPLER TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

I. Ârâü’l-Milel Adlı Eserin Genel Olarak Tanıtımı... 132

II. Sırrı Paşa’nın Eserinde Ele Aldığı Konuları İnceleyiş Metodu... 136

III. Eserin Diğer Mezhepler Tarihi Eserlerine Benzeyen Yönleri... 137

IV. Ârâü’l-Milel’in Diğer Eserlerden Farklılığı ve Yeniliği... 137

V. Sırrı Paşa’nın Etkilendiği Eserler……… 138

VI. Eserin Mezhepler Tarihindeki Değeri…... 138

SONUÇ... 142

BİBLİYOGRAFYA... 144

6

(7)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser.

a.e. : Aynı eser. a.s. : Aleyhisselâm. Bkz. : Bakınız.

b. : İbn, bin

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. DİB :Diyanet İşleri Başkanlığı.

H. : Hicrî.

İ.A. : İslâm Ansiklopedisi. Krş. : Karşılaştırınız. M. : Mîlâdî. ö. : Ölümü. r.a. : Radıyallahu anh s. : Sayfa.

sad. : Sadeleştiren.

s.a.v. : Sallallâhü aleyhi ve sellem. Tahk. : Tahkik eden.

Terc. : Tercüme eden. Tsz. : Tarihsiz. v.b. : Ve benzeri. y.y. : Yayım yeri yok.

7

(8)

ÖNSÖZ

Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatta iken inananlar birlik ve beraberlik içerisindeydiler. Müslümanlar arasına ayrılık tohumları ekmek isteyenler de Efendimiz zamanında asla başarılı olamamışlardır. Ancak Peygamberimiz’in hastalığı esnasında ve ahirete irtihal ettikten sonra, Müslümanlar arasında çeşitli ihtilaflar meydana gelmiştir. Bu ihtilaflar zamanla artarak devam etmiş ve kaderi inkar seviyelerine kadar gelmiştir. ihtilafların bir kısmı ictihat farklılıklarından ortaya çıkmıştır. Bir kısmı ise İslâmın içine tefrika sokmak isteyenler tarafından bilerek meydana çıkarılmıştır.

Küfrü gerektirmeyen ihtilaflar ilerde detaylı bir şekilde anlatılacaktır. Bu ayrışmalar öyle artmıştır ki zamanla itikadî fırkalar ve mezhepler meydana gelmiştir. Hatta bunların bazıları birbirlerini küfürle bile itham etmişlerdir.

Mezhepler tarihçileri, İslâm mezheplerini itikadî mezhepler, siyasi mezhepler ve fıkhî mezhepler diye bazı kısımlara ayırmışlardır. Bu mezhepleri de kendi aralarında çeşitli şekilde ve sayıda taksim etmişlerdir.

İlk mezhepler tarihçileri itikadî mezhepleri çok çeşitli şekilde tasnif ederler. Tarihçiler arasında temel İslâmî fırkaların sayısı konusunda 4 ile 10’a kadar değişik taksimler kabul edilmiştir. Bunlar da birçok kollara ayrılmışlardır.

Mezhep ile fırka kelimeleri ve aralarındaki farklılık giriş kısmında açıklanacaktır. Mezhepler tarihi alanında yazılmış olan kitaplara bakıldığında, İlk mezhepler tarihçileri genel olarak Yetmiş Üç Fırka Hadisi’ni esas almak suretiyle fırkaları bu sayıya çıkarmayı ve bu sayı ile dondurmayı hedefledikleri görülmektedir. Ancak bir kısmı bu sayıyla iktifa ederken bir kısmının taksimi ise yetmiş üç sayısına ya ulaşamamakta ya da bu sayıyı aşmaktadır.

İlk dönem eserlerinin özelliği olan Yetmiş Üç Fırka Hadisi’ni esas alma geleneği daha sonra yazılan eserlerde de görülmektedir. Bu eserler sistematik olarak ilk önce ihtilafları anlatır. Daha sonra fırkaları ve görüşlerini açıklar. Örneğin Bağdâdî’nin el-Fark Beyne’l-Fırak’ı, Şehristânî’nin el-Milel ve’n-Nihal’i bu eserlerden birkaçıdır.

Giritli Sırrı Paşa’nın mezheplerle ilgili olan “Ârâü’l-Milel” adlı eseri, müellifin bu alanda yazmış olduğu ilk ve tek kitabı olmakla birlikte, kitabın fırkaları tasnifi ve anlatımı Bağdâdî ve Şehristânî’nin eserlerine benzemektedir.

Bu çalışmada gerek müellifin hayatı, eserleri, gerekse Ârâü’l-Milel adlı bu eser bilim dünyasına kazandırılmaya çalışılacaktır.

8

(9)

Sırrı Paşa’nın hayatı, eserleri ve onun yazmış olduğu tefsirler hakkında genel bir yaklaşımla yapılan çalışmalara da rastladık. Bunlar:

İsmail Kılıç’ın hazırladığı “Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri”, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2000), adlı yüksek lisans tezi ve A. Hâlim Koçkuzu’nun hazırladığı “Giritli Sırrı Paşa ve Tefsir İlmindeki Yeri, 1844-1895”, (Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1992), adlı yüksek lisans tezidir.

Bu çalışmayı tez konusu olarak bana veren, danışmanlığımı yaparak bana rehberlik eden ve tavsiyelerde bulunan çok değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Seyit Bahcıvan’a, yardımlarını esirgemeyen tüm hocalarıma ve arkadaşlarıma teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Başarıya ulaştıran ve doğru yola ileten Yüce Allah’tır. O’ndan, bizi başarıya ulaştırmasını diliyoruz. Murat ÖNDER 20/9/2006 Konya 9

(10)

GİRİŞ

Mezhep, sözlükte “gitmek” anlamında zehâb kökünden hem mastar hem de “gidecek yer ve yol” manasında mekan ismidir. Terim olarak “dinin inanç esaslarını veya amelî hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce sistemi; bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşmenin ürünü olan ilmî ve fikrî birikim” anlamına gelmektedir.1

Fırka kelimesi ise (çoğulu fırak) sözlükte “ayırmak, bölmek; açıklayıp hükme bağlamak” manalarına gelen fark kökünden isim olup insanlar arasında ayrılmış belli bir grup ve topluluğu ifade eder. Terim olarak, İslâm fikir tarihinde kendilerine has siyasi düşünce veya itikadî telakkilere sahip bulunan gruplar için “siyasi akım” ve “itikadî mezhep” anlamında kullanılmıştır.2

Şu halde mezhep ve fırka kelimelerinin kelime anlamları farklı olduğu gibi, ifade ettikleri kavramlar bakımından da farklıdırlar. Ancak İslâm Mezhepleri tarihi konusunda çalışanlar günümüze kadar yaptıkları çalışmalarda, bu iki kelimenin kısaca tariflerini verip, ifade ettikleri sosyal kavramların ve ortaya çıkan sonuçlarının farklı olmasına rağmen değerlendirmelerini ortak yapmışlardır. İki ayrı sosyal olguyu bir ve eş anlamlı olarak değerlendirmişlerdir. Tabii, bu değerlendirmenin sonucu olarak ta bir kavram kargaşası ortaya çıkmıştır. Toplum, fırkayı mezhep, mezhebi de fırka görmüş, hakkı savunanla bâtılı savunan aynı değer yargılarıyla incelemeye veya anlaşılmaya tâbi tutulmuştur. Böyle bir değerlendirmenin insanı salim bir düşünce ve değerlendirmeden uzaklaştıracağı, yanlış sonuca götüreceği tabiidir.3

“Milel” kelimesine gelince Arapça’da millet (din ve şeriat) kelimesinin çoğuludur. Arapça’da millet, “din” anlamında olmasına ve onun yerine kullanılmasına rağmen her iki kelime arasında fark olduğu belirtilmektedir. Millet dinin toplumsal ve kurumsal boyutudur. Şahsi itaat ve inançların şeklileşmesi ve gelişmesi millet kavramını oluşturmaktadır. Millet, dini bir toplum birliği meydana getiren ve o toplumdaki sosyal hayatın temelini teşkil eden inançlar ve törenler sistemidir. Klasik dönemde bu kelimeye (millet) daha çok “din ve şeriat” manası verilmektedir.4

1 İlyas Üzüm, “Mezhep”, DİA, Ankara 2004, XXIX, 526. 2 Bekir Topaloğlu, “Fırka”, DİA, İstanbul 1996, XIII, 35. 3 Lütfi Şenel, İslâm Mezhepleri Tarihi, Konya 1996, s. 1.

4 Ömer Faruk Harman, “Milel ve Nihal”, DİA, İstanbul 2005, XXX, 57.

10

(11)

Sırrı Paşa, mezheplerle ve fırkalarla ilgili olan bu kitabına “Ârâü’l-Milel” adını vermiştir. Böyle bir ismi kitabına verme ve kitabını yazma amacından bahsetmez. Yukarda geçtiği üzere milel, Arapça’da millet (din ve şeriat) kelimesinin çoğuludur. Ârâ’ ise sözlükte “fikir, görüş,5 ve itikat6 anlamlarına gelmektedir. Bu halde “Ârâü’l-Milel” görüşler, dinler ve şeriatlar veya toplumların farklı itikatları gibi anlamlara gelmektedir.

Tanzimat (1839) sonrasında dünyaya gelen (1844’de), Islahat Fermanı (1856), I. Meşrutiyet (1876) zamanını yaşayan ve böyle karışık bir dönemde yetişen Giritli Sırrı Paşa, bir Osmanlı son dönemi müfessiri ve âlimidir. Sırrı Paşa, değişik bölgelerde mektupçuluk, mutasarrıflık, valilik yapmış ve vezirliğe kadar yükselmiştir. Birçok sahada önemli eserler telif etmiştir.

Çalışmada Sırrı Paşa’nın önemli eserlerinden bir tanesi olan fırkaları ve mezhepleri konu edinen “Ârâü’l-Milel” incelenecektir.

Araştırma, üç bölümden meydana gelmektedir.

Birinci bölümde, Giritli Sırrı Paşa’nın hayatı ve eserleri hakkındaki bilgiler tespit edilebildiği kadar sunulacaktır.

İlk olarak, Giritli Sırrı Paşa nasıl bir dönemde ve nasıl bir ortamda yetişmiş, bunu gözler önüne sermek için müellifin yaşadığı dönemin özelliklerinden kısaca maddeler halinde bahsedilecektir. Daha sonra doğum yılından, doğduğu yerden, asıl adından, soyundan ve ailesinden yine kısaca bahsedilecektir. Nasıl bir kişiliğe sahip olduğuna da yer verilecektir. İlmî yönü incelendiğin de ise, ilim ve fazilet bakımından 19. yüzyılın ikinci yarısında yetişen Türk ilim adamları arasında ayrı bir yer işgal eden ender şahsiyetlerden birisi olduğuna şahit olunacaktır. Müellifin çeşitli memuriyetliklerde bulunduğuna, mektupçuluk, mutasarrıflık ve valilik gibi görevleri de en iyi şekilde îfâ ettiğine de şahit olunacaktır. Ancak ömrünün en verimli çağında kalp hastalığına yenik düşmüştür.

İkinci olarak Sırrı Paşa’nın eserleri hakkında elde edilen bilgiler sunulacaktır. Onun memuriyetliğinin yanında birçok sahada kitap telif ettiği de görülecektir. Yazmış olduğu kitaplar kategorilere ayrılacaktır. En çok tefsir alanıyla, ikinci olarak akâid ve kelam sahalarıyla ilgili eserler telif ettiğine şahit olunacaktır. Eserleri elden geldiğince ve ulaşılabildiği kadarıyla tanıtılmaya çalışılacaktır.

İkinci bölümde, ilk olarak eserin giriş kısmında işlenen konulara değinilecektir. Ehlü’l-Ehvâ’ya ve bu bölümde tafsilatlı bir şekilde anlatılan ihtilaflara yer verilecektir.

5 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 2002, s. 26, 657. 6 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, Beyrut 1994, XIV, 300.

11

(12)

İhtilafları ve fırkaları anlatırken müellifin nasıl bir metot izlediği, kaça ayırdığı, hangi eserleri nerelerde kaynak gösterdiği de belirtilecektir. Daha sonra “hilâfiyât” başlığı altındaki, itikadî fırkalara değinilecektir.

Bu fırkaları anlatırken ilk önce İslâm dinine mensup olan fırkaların taksimi konusundaki farklılıklara değinilerek kısa bir bilgi verilecektir. Yine müellifin taksimini esas alarak sekiz büyük itikadî fırka, kolları ve görüşleri kısaca anlatılacaktır. Bunlar sırasıyla 1. Mu’tezile, 2. Şia, 3. Havâric, 4. Mürcie, 5. Neccâriyye, 6. Cebriyye, 7. Müşebbihe ve 8. Naciyye’dir.

Üçüncü bölümde, ilk olarak Ârâü’l-Milel’in genel bir tanıtımı yapılacaktır. Daha sonra, Sırrı Paşa’nın eserinde ele aldığı konuları inceleyiş metodundan, kitabın diğer bazı mezhepler tarihi eserlerine benzeyen yönlerinden, Ârâü’l-Milel’in diğer eserlerden farklılığından ve yeniliğinden, Sırrı Paşa’nın eserinde kimlerden ve nerelerde etkilendiğinden ve son olarak eserin mezhepler tarihindeki yerinden ve öneminden kısa bilgiler verilecektir.

En sonunda bu kısa çalışma sonuç bölümüyle bitirilecektir.

Ârâü’l-Milel diğer bazı klasik İslâm mezhepleri eserlerine benzemektedir. Eserin, bazı mezhepler tarihi kitaplarından farklılığı ise ihtilaflar kısmının detaylı olmasıdır. Kitapta yaklaşık on beş civarında ihtilaf zikredilir ve bu ihtilafların bir kısmında kaynak eser gösterilirken bir kısmında ise kaynak verilmemektedir. İhtilaflar anlatılırken gösterilen kaynak eserlerin bir kısmı müellifin çağdaşlarının yapıtlarıdır. Ana kaynak eserlerin isimleri -bir kaç yer hariç- geçmemektedir.

Hilâfiyât başlığı altında fırkalar kısmı anlatılırken bu fırkaların ve görüşlerinin nereden alındığı belirtilmez. Ancak bazı yerlerde Âmidî dedi ki, Cürcânî dedi ki diyerek onların görüşlerinden alıntı yapılmıştır. Fırkalar tasnifinde yanlışlıklara da rastlanmaktadır. Örneğin: 107.sayfada Şia’nın Gulat kolunu 18 fırkaya ayırır. Ancak 107-122.sayfalarda isimlerini sayarken ve tanıtırken 19 fırka olarak zikreder. Bu bölüm (Hilâfiyât) Cürcânî’nin Şerhu’l-Mevâkıf’ındaki fırkaların anlatıldığı kısımla hemen hemen aynıdır. Bu sebeple Müellifin, bu bölümü Şerhu’l-Mevâkıf’tan almış olabileceği izlenimine varılmaktadır.

Ayrıca eserde kısa da olsa fıkhî mezheplere ve Ehl-i Sünnet akidesine yer verilmesi yapıtın farklı olmasını sağlamıştır. Yine bu kısımda da kaynak gösterilmemektedir.

Sırrı Paşa’nın yaşadığı dönemin özelliğinden olsa gerek kitapta âyet numarası, hadis kaynağı, ve diğer bazı kaynak eserlerinin yerleri belirtilmemiştir.

12

(13)

Eserde hikaye türü vakıalarda mevcuttur. Örneğin kitabın 198, 199. sayfalarında Ebu Yusuf ile Ebu Muhammed arasındaki kıskançlık olayı kaynak gösterilmeden ve sahihliği belirtilmeden anlatılır.

Bütün bunlara rağmen bu eser Osmanlı son dönemlerinde mezhepler tarihi alanında yazılmış önemli eserler arasında sayılabilir. Bu kitap, müellifin devrinde nasıl bir metotla eser meydana getirildiğini gösterir önemli bir yapıt olarak da zikredilebilir.

Ârâü’l-Milel ile ilgili detaylı değerlendirme çalışmanın üçüncü bölümünde yer almaktadır.

13

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİTLİ SIRRI PAŞA’NIN HAYATI VE ESERLERİ

14

(15)

I. HAYATI

A. Sırrı Paşa’nın Yaşadığı Dönemin Özellikleri

Giritli Sırrı Paşa Osmanlı devletinin son devirlerinde, devlet-i aliyye’nin çöküş döneminde yaşamıştır. Osmanlı devleti çöküşe geçmeden önce, duraklama dönemi daha sonra gerileme ve son olarak ta dağılma dönemine girmiştir. Osmanlının çöküşünü hazırlayan nedenler 1700’lü yıllara dayanmaktadır. En başta idari, mali iktisadi durumun bozulmaya başlaması, ordu ve donanmanın yeniden düzene konması gereği bu dönemde ortaya çıkmıştır. Hatta Avrupa ilim ve teknikte hızla ilerlerken Osmanlı askeri ve teknik sahalarda onlardaki ilerlemenin sırrını araştırmaya bu dönemde mecbur olmuştur. Daha sonra her alanda yenilik yapmaya başlanmıştır. Bu yenilikler zaman ilerledikçe etkisini göstermiyor, halk yeniliklere sahip çıkmıyordu. Hatta devletin her alandaki bu gerileyişine dur diyebilmek için Osmanlı tahtına, gayretli pâdişahlar çıkmıştır. Bütün bunlara bir çok yerde meydana gelen isyanlar da dahil olunca Osmanlı kendi düzenini koruyamaz hale gelmiştir. Böyle bir zamanda Türk ordusunun esasını teşkil eden yeniçerilerin modern askeri bilgi ve tekniğe kapalı ve uzak kalmaları, hatta bazı nedenlerden dolayı askerlikle münasebetlerini bile kesmeleri devletin sonunun gelmesini hızlandırmıştır.

Ondukuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise kötü durumdan kurtulmak için kökten inkılaplar yapılmaya başlanmıştır. Tanzimat Fermanı (1839) ilan edilerek birçok alanda köklü yeniliklere gidilmiştir. Bu yenilikleri Islahat Hatt-ı Hümayün’ü (1856) ve I. Meşrutiyet (1876) takip eder. 7

Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı devletinde meydana gelen olayları ana hatlarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür:

“1. Savaşlar yoluyla ve milliyetçilik hareketleri sebebiyle Balkanlarda meydana gelen huzursuzluk, buradan Anadolu’ya göçlerin olması ve toprak kayıpları.

2. Osmanlı topraklarında üretimin azalması, dışarıdan alınan borçların artması, israf sebebiyle ekonomik bunalımlar.

3. Osmanlı devleti sınırları içerisinde yaşayan bütün halkı birbirine kenetleyen: Osmanlıcılık ve İslâmcılık gibi mefhumlardan sıyrılarak, Osmanlıyı bölmek isteyen

7 Onsekizinci ve ondukuzuncu yüzyıllarda meydana gelen olayların geniş bilgisi için bkz. Enver Ziya Karal,

Osmanlı Tarihi, VI, VII, VIII, Ankara 1976, 1977, 1983.

15

(16)

grupların, devletlerin aldatmacasına kapılarak milliyetçi cereyanlar ve materyalist fikirler arkasından gitme.

4. Müslüman olmayan bütün etnik unsurların ayaklanması ve hepsinin ayrı ayrı devlet olmak istemeleri ve bağımsız olma gayretleri.

5. Eğitim ve öğretimde eskiyi horlayarak, batıyı taklit ederek yeni düzenlemeler yapma ve kurumlar açma.

6. Bütün bunlara rağmen bölünme ve parçalanma arzusuyla, dünya devletleri tarafından yalnızlığa itildiği bir asır olması.”8

Yukarda bütün bu anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere Sırrı Paşa, siyasi ve fikri çalkantıların yoğun bir şekilde yaşandığı, toplumda yeni arayışların doruk noktasında olduğu bir zaman diliminde yaşamıştır.

Sırrı Paşa’nın yaşadığı devrin tespit olunan temel karakteristik özelliği genel hatlarıyla bunlardan ibarettir. Konuyla ilgili olmadığından dolayı bütün bu olayların sebeplerine ve detaylarına yer verilmemiştir.

B. İsmi, Soyu ve Ailesi

Asıl adı Selim Sırrı Paşa9 veya Muhammed Sırrı Paşa’dır.10 Müellif “Sırrı Paşa” diye meşhur olmuş, hal tercümesi yapan kaynak eserler başlıklarını hep “Sırrı Paşa” şeklinde kullanmışlardır.

Giritli denmesinin sebebi ise Sırrı Paşa’nın Girit’te doğmuş olmasından dolayıdır. Ayrıca “Paşa”11 unvânı ile de anıla gelmiştir. 12 Daha sonraki yıllarda “Giritli Sırrı Paşa” diye anılmıştır.

Sırrı Paşa yazılarında imzasını Sırrı-i Girîdî şeklinde atmaktadır.13 Kandiyeli Helvacı Zâde Salih (Tosun)14 Efendinin oğludur.15

8 A. Hâlim Koçkuzu, Giritli Sırrı Paşa ve Tefsirdeki Metodu, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 1992, s. 8. Ayrıca (1844-1895) yılları arasındaki olayların detayı için bkz. İsmail Hâmi Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1972, IV, 132-330.

9 İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1870/1957), Son Hattatlar, İstanbul 1955, s. 755; Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, III, 1734.

10 Bağdatlı İsmail Paşa (1839/1920), Hediyyetü’l- Arifin, Esma’ül- Müellifin ve Âsâru’l-Musannifîn, İstanbul 1955, II, 395.

11 Paşa, sivillerle askerlerin ileri gelenlerinin bir kısmına verilen resmî ünvandır. Bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, İstanbul 1983 , II, 755-757.

12 İsmail Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, İ. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000, s. 19.

13 İsmet Parmaksızoğlu, “Sırrı Paşa”, Türk Ansiklopedisi, Ankara 1980, XXVIII, 534.

16

(17)

Hekim İsmail Paşa’nın kızı Şair16 Leyla Saz17 hanımla 1869 yılında evlenmiştir. Bu evlilikten sırasıyla Yusuf Râzi, Vedat Bey, Nezihe Beler ve Feride adında dört çocukları dünyaya gelmiştir.18

Sırrı Paşa’nın kendisinin olduğu gibi ailesi ve evlatları da yaşadıkları dönemlerde Türk fikir, ilim ve sanat hayatına katkıda bulunmuşlardır.19

C. Doğum Yeri ve Yılı

Sırrı Paşa 1260/1844 yılında Girit’in20 Kandiye21 kasabasında dünyaya geldi.22 Doğduktan sonra belirli bir süre memleketi olan Girit’te kalır ve ilim tahsil eder.23 Ancak Girit’te geçirmiş olduğu hayatı hakkında bilgi veren kitap hemen hemen yok denecek kadar azdır.24

D. Şahsiyeti ve İlmî Yönü 1. Şahsiyeti

Sırrı Girîdî tedbirli, gayretli ve çalışkan olup bulunduğu yerlerde iyi hizmeti görülmüş ve azil yüzü görmemiştir. Sert mizaçlı,25 fakat iyi niyetli ve anlayışlı birisidir.26 Hiddeti ve şiddeti de meşhurdur.27

Mahmut Kemal İnal, Sırrı Paşa’nın bir özelliğini şu şekilde anlatıyor:

“Ben, birine bir şey gösterip de nevâkısını (noksanlarını), hatalarını ihtar ve ıslah etmezse dost addetmem (saymam), kalben münkesir olurum. Sırrı Paşa merhum ise bilakis ihtardan fevkalade münfail olurdu ve o âdemle (insanla) kat-ı ülfet edip görüşmezdi. En

14Öztuna, Devletler ve Hanedanlar (İslâm Devletleri), Ankara 1969, II, 676; Parmaksızoğlu, Türk

Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

15 İnal, Son Hattatlar, s. 755; “Sırrı Paşa Giritli”, Meydan Larousse, İstanbul 1980, XI, 278. 16 “Sırrı Paşa (Giritli)”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1998, VIII, 10.

17 Tercüme-i Hali için bkz. İnal, Son Asır Türk Şairleri, II, 880; Öztuna, “Saz, Leyla”, Türk Ansiklopedisi, Ankara 1980, XXVIII, 206, 207.

18 Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 675-677. 19 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534. 20 Cemal Tukin, “Girit”, DİA, İstanbul 1996, XIV, 85.

21 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1979, XIII, 153; Ersin Gülsoy, “Kandiye”, DİA, İstanbul 2001, XXIV, 303.

22 Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1972, II, 368; Parmaksızoğlu, XXVIII, 534. 23 Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî veya Tezkire-i Meşahir-i Osmaniyye, İstanbul 1996, III, 16.

24 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 19. 25 Süreyyâ, a.g.e., s. 1507, 1508.

26 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534. 27 İnal, Son Hattatlar, s. 756.

17

(18)

garibi söylediği bir gazelin, yahut kaleme aldığı bir müsveddenin hatasını ve kusurunu ihtar edeceğine yemin ettirir ve sonra da ihtardan filhal (hemen) muğber olarak (gücenerek, küserek) ve ateşpare-i gayzu gazap kesilerek (ateş parçası ve kıvılcım gibi öfkelenerek) “Bir âdemin zâde-i tabiatı (bir kişinin meydana getirdiği eseri), evladı mesabesindedir. Bir kişinin evladına huzurunda “kördür, topaldır, çirkindir” demek perde-birûnâne (utanmazcasına) bir harekettir” deyip ve ağzını açıp gözünü yumarak tecavüzât-ı lisaniyede (hakarette) bulunurdu. Bu hal, Sırrı Paşa’nın müsellem olan (doğruluğu herkesçe kabul edilmiş olan) irfanıyla ve iktidarıyla mütenasip (uygun) değildi. Demek ki, noksansız insan olmuyor.”28

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Sırrı Paşa eleştiriden asla hoşlanmamaktadır. Kendisini eleştirenlere de kızmakta hatta küsmektedir.

2. İlmî Yönü

Sırrı Paşa doğduktan sonra belirli bir süre memleketi olan Girit’te kalır ve ilim tahsil eder.29 Ancak Girit’te geçirmiş olduğu ilim hayatı, hocaları ve öğrencileri hakkında bilgi veren kitap yok denecek kadar azdır.30

Bu yıllarda Kandiye âlimlerinden olan Cevri Efendi’den ders almıştır.31 Sırrı Girîdî öğrenimini, İstanbul’a gelerek burada medresede tamamlamıştır.32

İlim ve fazilet bakımından benzersiz olanlardandır.33 Birçok alanda ilmî eserleri bulunmaktadır. Eserlerinin bir kısmı tefsir, hadis, ahlak ve kelam gibi konularla ilgilidir.34 Bu eserler günümüzde hâlâ değerini korumaktadır.35

Her ne kadar Koçkuzu: “Hadis ve ahlak ilim dallarına ait eserlerine rastlanmamaktadır”36 dese de Bağdatlı İsmail Paşa: “Ahlak alanında yazılmış yapıtının olduğunu” ifade etmektedir.37 Dolayısıyla kaynaklarda bazen çelişkili bilgiler mevcuttur.

Aynı zamanda nesri (düz yazı) nazmından (şiir) üstündür.38 Bu yüzden nazım tarzında yazmış olduğu eserleri azdır.39

28 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1737. 29 Süreyyâ, a.g.e., III, 16.

30 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 19. 31 İnal, Son Hattatlar, s. 755; Son Asır Türk Şairleri, III, 1734.

32 “Sırrı Paşa Giritli”, Meydan Larousse, XXI, 278. 33 Süreyyâ, a.g.e., V, 1508.

34 “Sırrı Paşa (Giritli)”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, VIII, 10. 35 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

36 Koçkuzu, Giritli Sırrı Paşa ve Tefsirdeki Metodu, s. 11. 37 Bağdatlı, a.g.e., II, 395.

18

(19)

Rik’a yazısı güzel ve kendine mahsus bir tarzdadır. Hatta vilayetlerde maiyetinde bulunanlardan bazıları yazısını taklit etmişlerdir. Bu hususla ilgili olarak M. Kemal İnal, “Ben de yazısını pek beğenirdim. Muhabere etmek (haberleşmek) ve o güzel yazısıyla mektuplarına nail olmak arzusunda bulunurdum. Henüz çocuk denilebilecek bir yaşta olduğum halde kendisiyle mektuplaşırdım”40 diyerek Sırrı Paşa’nın edebî yönünü takdir ettiğini ve çok beğendiğini ifade eder.

Bir Osmanlı âlimi olan Sırrı Girîdî bazen evinde âlimlerle ilmî toplantılar yaparak çeşitli münazaralarda da bulunmuştur.41

Sırrı Paşa, ilmî çalışmalarının yanında görevli bulunduğu yerlerde imar faaliyetlerinde de bulunarak yollar yaptırmıştır. Bağdat valisi iken Hindiye seddinin inşasında ve Hille kanalının açılmasında büyük hizmetleri vardır.42

E. Yapmış Olduğu Hizmetler

Sırrı Paşa çeşitli memuriyetliklerde bulunmuş, vezirlere divan kâtipliği yapmış, bazı vilayetlerde mektupçuluk,43 mutasarrıflık44 ve valilik görevlerinde de bulunmuştur.

Sırrı Girîdî öğrenimini tamamladıktan sonra hizmet hayatı kendi memleketi olan Girit adasının Kandiye kasabasında mahkeme-i şer’iyye katipliği ile başlamıştır.45 1860 yılında daha henüz 16 yaşında iken Yanya’ya46 gider ve evkaf kitabeti görevinde bulunur. Daha sonra İstanbul’a gelir. Bir müddet geçince Yenişehr-i Fenar’e47 gider ve Meclis kitabetinde istihdam olunur. Bu arada Tepedelenli Zâde İsmail Rahmi ve Hasan Tahsin Paşa’ların divan efendiliğinde ve Ethem Paşa Yanya valisi iken husûsî kitabetinde bulunmuştur. Bundan sonra 1867 yılında Yanya vilayeti mektupçuluğu muavinliğine tayin oldu. Ethem Paşa Yanya’dan İstanbul’a dönerken İzmir valisi Hekim İsmail Paşa liyakatli bir katibe ihtiyacı olduğundan bahsetmesiyle Ethem Paşa Sırrı Efendiyi tavsiye etmiştir. Bu tavsiye üzerine İsmail Paşa’nın inhasıyla Sırrı Paşa 1868 yılında Aydın mektupçuluğu

38 Bursalı, a.g.e., II, 368.

39 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1736. 40 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1736.

41 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 27. 42 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1735, 1737.

43 Resmi dairelerde yazı işleri ile meşgul olan idari veya kalemin başında bulunan memurun ünvanına denir. Bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., II, 466.

44 Sancak adı verilen teşekkülün başında bulunan memur hakkında ünvan olarak kullanılan bir terimdir. Bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., II, 586.

45 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

46 Hakkında bilgi için bkz. Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985, s. 406. 47 Hakkında bilgi için bkz. Tuğlacı, a.g.e., s. 407.

19

(20)

muavinliğine getirildi.48 Kaynak kitapların hemen hemen hepsinde Yanya mektupçu muavinliğinden sonra Aydın mektupçu muavinliği zikredilirken49 M. K. İnal’ın Son Hattatlar isimli eserinde İzmir vilayeti mektupçu muavinliği zikredilmektedir.50

1869 yılında Prizren ve hemen arkasından 1872’de Tuna vilayetleri mektupçuluğuna getirildi.51

1876 yılında ûlâ sânisi52 rütbesiyle Bihke53 mutasarrıflığında görev aldı ve bunu takiben de beylerbeyi payesiyle İzvornik54 ve Vidin55 mutasarrıflıklarında bulunmuştur.56

Doksanüç bozgunundan sonra Tuna eyaletinde kalan Osmanlı kuvvetlerinin bakiyelerinin ve göçmenlerin sevkıyatını yönetmek,57 Şumni ve Varna58 istihkamlarının silahları ve mühimmatının tahliyesi görevini yerine getirmek üzere komiser unvanıyla tekrar Vidin’e gönderildi.59

Daha sonra Karesi60 mutasarrıflığına tayin edildi. 1296/1879 yılında Trabzon valisi oldu. Bir müddet sonra Trabzon’dan ayrılarak İstanbul’a gelir. Birkaç ay sonra da 1297/1880’de Kastamonu valiliğine görevlendirilmiştir.61

“Bir yıl sonra 1298/1881’de Kastamonu valiliğinden tekrar Trabzon valiliğine tahvil edilmiştir.

1300/1882 yılında Trabzon valiliğinden Ankara valiliğine memuriyet eylemiştir. 1302/1883 yılı içerisinde Sivas valisi olmuştur.

1304/1885 yılında Diyarbekir, 1306/1888 yılında Adana,

1307/1889 yılında Bağdat valiliklerinde görev yapmıştır.” 62

48 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1734.

49 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, İstanbul 1312, s. 27; İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1734; Süreyyâ, a.g.e., III, 16; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 676; Parmaksızoğlu, Türk

Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

50 İnal, Son Hattatlar, s. 755.

51 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

52 Mülki rütbelerden birinin adıdır. Bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., III, 544.

53 Bilgi için bkz. “Bihke”, Türk Ansiklopedisi, Ankara 1953, VI, 365; “Bihke”, Büyük Larousse Sözlük ve

Ansiklopedisi, İstanbul 1986, III, 1626.

54 Bilgi için bkz. Tuğlacı, a.g.e., s. 358; Nedad Moacanın, “İzvornik”, DİA, İstanbul 2001, XXIII,553. 55 Bilgi için bkz. Tuğlacı, a.g.e., s. 404.

56 Süreyyâ, a.g.e., III, 16; Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534. 57 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

58 Bilgi için bkz. Tuğlacı, a.g.e., s. 396, 403. 59 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1734. 60 Bilgi için bkz. Tuğlacı, a.g.e., s. 197.

61 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 27, 28; İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1734. 62 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 28.

20

(21)

Bu illerde valiliğin, yanı sıra Erâzi-i seniyye63 komisyonu başkanlığı da yapmıştır. Vidin mutasarrıfı iken askere erzak yetiştirmekteki gayretini Plevne kumandanı Gazi Osman Paşa takdir ederek o zamandan beri hakkında teveccüh ederdi. Sırrı Paşa Bağdat valiliğine tayin olunduğu esnada öyle çok önemli bir vilayet valisinin vezir olması lazım geleceğini Osman Paşa Padişaha arz ettiğinden dolayı Sırrı Paşa’ya valilik görevinin yanında vezirlik rütbesi de verilmiştir.64

Ayrıca birinci rütbe-i Osmani ve Mecidi nişanlarıyla da taltif edilmiştir.65 Sırrı Paşa’nın Bağdat valiliği başarılı geçmiştir.66

Daha sonra Bağdat valiliğinden ikinci defa Diyarbekir valiliğine tayin olmuştur. Bu valilik Sırrı Paşa’nın devlet hizmetindeki son görevidir. Çünkü Sırrı Girîdî 1310/1894 yılında yakalandığı kalp hastalığı sebebiyle görevinden istifa ederek ayrılmıştır.67

F. Vefatı

Giritli Sırrı Paşa 1891 yılının Temmuz ayında Bağdat valiliğinden Diyarbekir valiliğine nakledilir. Burada görev yaptığı esnada 1894 yılında müptela olduğu kalp hastalığı illetinden kurtulmak için tedavi amacıyla İstanbul’a gelir. Fakat hastalığının uzun sürmesinden dolayı görevinden istifa eder.68

İstanbul’a gelişinden bir müddet sonra tedavisi sonuç vermez ve rahatsızlığı artar. 11 Aralık 1895 (23 Cemaziyelahir 1313) yılında ahirete irtihal eylemiştir.69

Sırrı Paşa, Sultan Mahmut türbesi haziresine defin olunmuştur.70 Mezarı Divan Yolu’nda, II. Mahmut Türbesinin yanındadır. Mezar taşında; dini eserler telif etmesiyle âlimler içinde, güzel idaresiyle Osmanlı devleti vezirleri içerisinde mümtaz bir mevkiye sahip olduğu yazılıdır.71

63 Padişahlara ait arazi hakkında kullanılan bir tabirdir. Bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., I,78. 64 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 28; İnal, Son Hattatlar, s. 756.

65 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1735.

66 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534.

67 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 28; İnal, Son Hattatlar, s. 756; Son Asır Türk

Şairleri, III, 1735; Süreyyâ, a.g.e., III, 16; Bursalı, a.g.e., II, 368.

68 İnal, Son Hattatlar, s. 756; Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534. 69 İnal, Son Hattatlar, s. 756; Son Asır Türk Şairleri, III, 1735; Süreyyâ, a.g.e., III, 16.

70 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 29; İnal, Son Hattatlar, s. 756; Bursalı, a.g.e., II, 368; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 676.

71 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 26.

21

(22)

II. ESERLERİ

Osmanlıların vezir ve ediplerinden faziletli bir zât olan Sırrı Girîdî,72 çalıştığı yerlerde çok büyük hizmetlerde bulunduğu gibi pek çok faydalı eserler de meydana getirmiştir.73

Yukarda da geçtiği üzere birçok alanda eser meydana getirmiştir; tefsir, hadis, ahlak, kelam gibi.74

İsmail Kılıç: “Sırrı Girîdî’nin eserleri incelendiğinde Arapça’sının, Arapça tefsir kaynaklarına dayanarak tefsir yazacak kadar kuvvetli olduğu ve yine eserlerinde Farsça şiirlere yer verdiğinden Farsça’yı da iyi bildiği anlaşılabilir”75 demektedir. Tabi eserlerindeki Arapça ibareleri ve Farsça şiirleri tercümelerinden almış olma ihtimali de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Sırrı Paşa muhatap ittihaz ettiği (muhatap kurduğu) ve muhabere eylediği (haberleştiği) insanların kabiliyetlerini ve kendisiyle hasıl ettikleri münasebetin derecesini tefekkür etmeyerek yazardı. Muhatap külliyen hatırından çıkardı. Mektubun bir mecmuaya kaydolunacak derecede güzel olmasına dikkat ederdi. Mektuplaştığı insanlar kendisiyle görüştüğü zaman mektuplarında kullandığı lisana uygun kendisinden bir muamele görmezlerdi. Binaenaleyh mektupları, bürûdeti (soğukluk) ve belki nefreti davet ederdi. 76

Yukardan Sırrı Paşa’nın kendisiyle görüştüğü insanların kabiliyetlerine ve samimiyetliklerine göre yazdığını, yazarken düşünmediğini, mektuplarına çok özen gösterdiğini, mektup gönderdiği kimselerle görüşürken aynı özeni göstermediğini ve mektuplarının çok sert olduğunu anlıyoruz.

Sırrı Paşa’nın eserleri şunlardır: Cilt “1. Sırr-ı Kur’an 3 2. Ahsenü’l-Kasas 3 3. Sırr-ı Furkan 2 4. Sırr-ı İnsan 1 5. Sırr-ı Tenzil 1

72 Bursalı, a.g.e., II, 368.

73 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 29.

74 Parmaksızoğlu, Türk Ansiklopedisi, XXVIII, 534; “Sırrı Paşa (Giritli)”, Türk Dili ve Edebiyatı

Ansiklopedisi, VIII, 10.

75 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 28. 76 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1735, 1737.

22

(23)

6. Sırr-ı İstiva 1 7. Ru’yet-i Bâri Hakkında Risale 1 8. Şerh-i Akaid ve Haşiyelerinin tercümesi 2 9. Nakdü’l-Kelam fî Akaidi’l-İslâm 1 10. Ârâü’l-Milel 1 11. Ruh 1 12. Nûrü’l-Hüdâ Limeni’s-tehdâ 1 13. Mektubat-ı Sırrı Paşa 3 14. Galatât 1 15. Numune-i Adalet 1 16. Lek Dokakin 1”77 17. İhvaniyet78 18. Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn

Eserlerle ilgili ayrıntı bilgi ilerde verilecektir

Bu genel çerçeveden sonra eserleri tanıyacak olursak:

A. Tefsirle İlgili Eserleri

Sırrı Paşa, Fahreddin er-Râzî’nin (ö. 606/1209) “Tefsir-i Kebir”ini esas kaynak tutarak Kur’an-ı Kerim’den muhtelif surelerin faydalı, kısa tercüme ve tefsirlerini içeren yapıtlar meydana getirmiştir. Bunlar beş tanedir: 1) Sırr-ı Kur’an, 2) Ahsenü’l-Kasas, 3) Sırr-ı Furkan, 4) Sırr-ı Tenzil, 5) Sırr-ı İstiva.79

1. Sırr-ı Kur’an

Bu eser üç cilt halindedir. Fahreddin er-Râzî’nin Fatiha suresine ait bölümünü tercüme etmiştir. Eserin birinci cildi 280 sayfa olarak 1302’de, ikinci cildi 240 sayfa ve üçüncü cildi 277 sayfa olarak H. 1303’te İstanbul’da basılmıştır.80

77 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 29, 30.

78 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 34.

79 Bursalı, a.g.e., II, 368; Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 29, 30; Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, İstanbul 1986, XX, 10474.

80 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Sırr-ı Kur’an, İstanbul 1302, 1303.

23

(24)

2. Ahsenü’l-Kasas

Yusuf (a.s.) kıssasını Osmanlıca tefsir eden hacimli bir kitap olup üç cilt halindedir. Birinci cildi 204, ikinci cildi 372 ve üçüncü cildi 470 sayfadan oluşmaktadır. Bu eserler 1309/1892 tarihinde İstanbul’da Maarif Nezaret yayınevinin ruhsatı ile basılmıştır.81

Sırrı Paşa’nın diğer tefsirleri içerisinde kaynak ve malzeme yönünden en zengini ve üslup bakımından en güzelidir.82

3. Sırr-ı Furkan

Furkan sûresinin tefsiri olup, Bağdat’ta 1307/1890 yılında 555 sayfa olarak basılmıştır. Ayrıca İstanbul’da 1312/1892 tarihinde iki defa basılmıştır ve iki cilt halindedir.83

4. Sırr-ı Tenzil

Sırrı Paşa bu risalede daha önce yazdığı İnsan, Furkan ve Yusuf sûrelerinin tefsirlerini özetlemiştir. Diyarbekir’de 1311/1893’te basılmıştır.84

5. Sırr-ı İstiva

Bu eserin basılmış yapıtları arasında olduğuna dair bir bilgi mevcuttur. 85 Ancak eserle ilgili daha fazla ayrıntıya ulaşılamamıştır.

Bunların dışında birkaç tane daha tefsirle ilgili eseri vardır.

6. Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirin

Sırrı Paşa’ya ait olan bu eser ashabın tabakalarından, derecelerinden ve müfessirlerin âdâbı meselesinden bahsetmiştir. En sonunda da Mehmet Ali Aynî, kitabın zeylinde Sırrı Paşa’nın tercüme-i halinden bahsetmiştir. Mehmet Ali Aynî eserin üçüncü sayfasında şöyle

81 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Ahsenü’l-Kasas, I, II, III, İstanbul 1309.

82 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 30. 83 Kılıç, a.e., s. 30.

84 Kılıç, a.e., s. 31.

85 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1735.

24

(25)

demiştir: Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Meryem suresinin tefsirine (Sırr-ı Meryem) mukaddime olarak yazılmıştır. Fakat Sırr-ı Meryem’in basımı çok zaman alacağından bunun ondan ayrılarak risale şeklinde basılması uygun görülmüştür. Bu Risale 30 sayfadan oluşmaktadır. 1312 yılında Dersaâdet’te basılmıştır. 86

7. Sırr-ı Meryem

Bu eser Meryem suresinin tefsiridir. Diyarbekir’de Vilayet Matbaası’nda 1311/1893 yılında orta hacimli iki cilt halinde basılmıştır.87

8. Sırr-ı İnsan

İnsan suresinin küçük hacimli bir tefsiridir. Tek cilt olup 240 sayfadır. İstanbul’da 1312/1894 tarihinde basılmıştır.88 Bu tefsirin hemen her âyetinde müfessir Beydâvî (ö.

685/1286)’den istifade ettiği göze çarpmaktadır.89 Bağdatlı İsmail Paşa bu eseri ahlak alanında yazılmış bir yapıt olarak tanıtır.90

Sırrı Girîdî farklı alanlarda çok sayıda eser yazmıştır.91 Bunların isimleri yukarda zikredilmiştir.

Şimdi tefsir alanı dışındaki eserleri kısaca tanıyalım:

B. Akâid ve Kelam İle İlgili Eserleri 1. Nakdü’l-Kelâm fî Akâidi’l-İslâm

Bu eser bir akâid ve kelam kitabıdır. Allâme Taftazâni (ö. 791/1389)’nin Akâid şerhi ile Hayâlî (ö. 886-7/1481) gibi âlimlerin eserlerinden özetlenmiştir.92

86 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 3, 26.

87 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 31. 88 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Sırr-ı İnsan, İstanbul 1312, s. 1.

89 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 31.

90 Bağdatlı, a.g.e., II, 395; Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 31.

91 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 31.

92 Bursalı, a.g.e., II, 369; Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s.32.

25

(26)

1324 İstanbul tarihli baskısı 355 sayfadan oluşmaktadır. Sırrı Paşa, bu eseri şu şekilde tanıtır: “Akâid-i İslâmiyye’nin Âyât-ı Kerime-i Kur’aniyye, Ahâdis-i Şerife-i Nebeviyye, İcma-i Ümmet, Akvâl-ı Eimme-i Müctehidîn ve Âsâr-ı Ecille-i Müfessirîn ile müsbet olduğunu bir suret-i hakimanede şerh ve izah ederek, Sufîler ve Mu’tezile vesâire gibi mu’tarızların akâid-i mezkûre hakkındaki zan ve zehablarının butlanını, delâil-i kaviyye-i akliyye ile isbat eder bir eser-i hakikat-ı küster’dir (adaleti yayan, gösteren bir eserdir).”93

2. Ârâü’l-Milel

Bu eserle ilgili Nakdü’l-Kelâm fî Akâidi’l-İslâm tarzında yazılan94 fırkaları anlatan95 bir kitaptır şeklinde bilgilere ulaşıldı.

Kitap 227 sayfadan oluşmaktadır. H. 1303 yılında İstanbul’da basılmıştır.96

Eserle ilgili geniş malumat ilerde verilecektir.

3. Şerh-i Akâid ve Haşiyelerinin Tercümesi

Bu eser Nesefî’nin (ö. 710/1310) Akâid Şerhi, Allâme Taftazânî ile Hâşiyelerinden olan Isam-Siyelkûtî gibilerin eserlerinin tercümeleridir.97

Birinci cilt 320, ikinci cilt 294 sayfadan oluşmaktadır. 1292 yılı baskısına ulaşılmıştır.98

Akaid konusundan bahsedildiği için bu kategoriye dahil edilmiştir.

4. Rü’yet-i Bârî Hakkında Risâle

Bu kitap Cenâb-ı Hakk’ı ahiret gününde görmenin mümkün olup olmadığına dair İlm-i Kelâm âlimleriyle Mu’tezile’nin görüşlerinin özetidir99.

93 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Nakdü’l-Kelâm fî Akâidi’l-İslâm, İstanbul 1324, s. 1. 94 Bursalı, a.g.e., II, 369.

95 Koçkuzu, Giritli Sırrı Paşa ve Tefsirdeki Metodu, s. 13. 96 Sırrı Paşa, Ârâü’l-Milel, İstanbul 1302, s. 1, 227. 97 Bursalı, a.g.e., II, 368.

98 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Şerh-i Akâid ve Haşiyelerinin Tercümesi, y.y. 1292.

99 Bursalı, a.g.e., II, 368. Bu risale basılan eserleri arasındadır. Bkz. İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1735.

26

(27)

Aynı şekilde bu eser de Mezhepler tarihi ve kelam konusu olan Mu’tezile’nin görüşlerinden bahsettiği için kelam gurubuna dahil edilmiştir.

5. Ruh Risalesi

Ruh hakkında büyük İslâm âlimleriyle bazı filozofların görüşlerini açıklayan100 bir eserdir.

İstanbul’da 56 sayfa olarak 1305 tarihinde basılmıştır.101

Yine bu eser de bir kelâmî konu olan ruh meselesinden bahsetmesinden dolayı bu guruba dahil edilmiştir.

6. Nûrü’l-Hüdâ Limeni’s-tehdâ

Üçlü ilah sisteminin batıllığı konusundan ve bugün elde mevcut olan İncillerin tahrif edilmiş olduğu meselesinden bahseden102 bir eserdir.

1310 yılında Diyarbekir’de basılmıştır.103

Bu kitap ta bahsetmiş olduğu konusu itibariyle bu kategoriden sayılmıştır.

C. Diğer Eserleri 1. Mektubât-ı Sırrı Paşa

Bu eser Sırrı Paşa’nın resmi ve özel mektuplarını içermektedir.104 Üç cilt halindedir.105

Mektuplarını Abdülaziz Talat toplamıştır. I.cildi 1886’de, II.cildi 1892’de, III.cildi 1893’te Diyarbekir’de basılmıştır.106

100 Bursalı, a.g.e., II, 369.

101 Bilgi için bkz. Sırrı Paşa, Ruh, İstanbul 1305. 102 Bursalı, a.g.e., II, s. 369.

103 Koçkuzu, Giritli Sırrı Paşa ve Tefsirdeki Metodu, s. 13. 104 Bursalı, a.g.e., II, 369.

105 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 30. 106 “Sırrı Paşa (Giritli)”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, VIII, 10.

27

(28)

2. Lek Dokakin

Eser Arnavutların ahlak ve eski adetleri konusunu işlemektedir.107

3. Galatât

Bu eser Allâme İbn-i Kemal’in (1468/1534) Galatât risalesine bazı maddelerin ilavesinden meydana gelmiştir. Ayrıca Vezir Münif Paşa’nın (1828/1910) muhakemeli bir takrizini içermektedir.108

İstanbul’da 1301 tarihinde basılmıştır.109

4. Numûne-i Adalet110

Kaynaklarda eser hakkında bilgi verilmemiştir.

5. İhvaniyet111

Sırrı Paşa’nın “Mektubât” isimli eserine dahil olmayan daha pek çok layihalarının ve mektuplarının olduğunu M. Kemal İnal, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn adlı risaleye yazdığı müellifin hal tercümesinde belirtmektedir.112 Ayrıca Sırrı Paşa’nın gazelleri de bulunmaktadır.

Gazel

Giren bu kalibe sanma müsab olup gidiyor Gelen bu dehri deniye müsab olup gidiyor

107 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 30.

108 Bursalı, a.g.e., II, 369; Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 33.

109 Koçkuzu, Giritli Sırrı Paşa ve Tefsirdeki Metodu, s. 14.

110 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 30; Bağdatlı, a.g.e., II, 395; İnal, Son Asır Türk

Şairleri, III, 1735. Bu eser hakkında fazla bilgi verilmemiştir. İnal, bu eserin basıldığını ifade eder. Bkz. İnal, Son Asır Türk Şairleri, III,1735.

111 Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, s. 33’de, bu eserin sadece İbrahim Alaettin Gövsa, Meşhur Adamlar, IV/1457’ de geçtiğini fakat hakkında bilgi verilmediğini söyler.

112 Mehmet Ali Aynî, Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn Zeyli, s. 30.

28

(29)

Yıkar esasını seyli havadisi eyyam Binayı muhkemi âlem harab olup gidiyor Televvünatı şüunı cihana aldanma

Semer, şecer, beşer âhır türab olup gidiyor Görür müsün nice yükseldi dûdı ahımızın Baharı hüsnüne yârın sehab olup gidiyor.113

113 İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1737.

29

(30)

İKİNCİ BÖLÜM

GİRİTLİ SIRRI PAŞA’NIN ÂRÂÜ’L-MİLEL ADLI ESERİ

30

(31)

I. ESERİN GİRİŞİNDE İŞLENEN KONULAR

Müellif kitabın önsözünde gayb ilminden bahsederek Hz. Peygamber Efendimizin, vukuundan önce ümmetinin 73 fırkaya ayrılacağını haber vermiş olmasını kendisinin peygamberliğini teyit eden, pekiştiren açık bir delil değil midir? sorusuyla kitabına giriş yapmaktadır.

“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka hariç diğer hepsi cehennemdedir, Ey Allah’ın Rasülü hariç olan fırka hangisidir? denildiği zaman, benim ve ashabımın yolu üzerinde olanlardır” buyurdular.114 Daha sonra ihtilaf115 ile hilaf116 kelimelerini örnek vererek açıklar. İhtilaf: Bir şeye ulaşma yolları farklı olup, amaçları birdir. Mesela; bir kimsenin Kâbe’yi ziyaret amacıyla Bağdat’tan, diğer bir kişinin de İstanbul’dan yolculuk etmesi gibi. Bunların maksatları birdir fakat yolları farklıdır. Hilaf: Bir kimsenin diğerinin fiiline muhalefet etmesiyle iki kişi arasında meydana gelir. Mesela; Bir kimsenin doğuya, diğerinin batıya doğru hareket etmesi gibi.117

Daha sonra kitabın giriş kısmında Ahkâm-ı Şer’iyye’nin118 ikiye ayrıldığından bahseder.

Niteliği amelle ilgili olan hükümlere “Ahkam-ı Fer’iyye ve Ameliyye”119 denir. Sem’i delillerden istinbat120 edildiği için “fer’iyye” ve kullardan ortaya çıkan amellerin niteliğine ilişkin olduğu için de “ameliyye” denmiştir.

Niteliği itikatla ilgili olan hükümlere “Ahkam-ı Asliyye ve İtikadiyye”121 ismi verilmiştir.

Şer’i hükümlerin aslı olduğu için “asliyye” ve bu hükümlerden kast olunan amaç itikatın kendisi olduğu için “itikadiyye” adı verilir.

114 Tirmîzî, İman, 18; el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 128, 129, III, 547, IV, 430. Bu hadis-i şerifin çeşitli versiyonları vardır. Daha fazlası için bkz. Ebu Davud, Sünne, 1; İbn Mâce, Fiten, 17; Ahmed b. Hanbel,

Müsned, III, 25; Dârimi, Siyer, 75.

115 “İhtilaf” bir meselede ayrı ayrı görüşlerin ortaya çıkması anlamında bir terimdir. Daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerin birini benimseme anlamı taşımaktadır. Buna göre maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını ifade eder. Geniş bilgi için bkz. Şükrü Özen, “İhtilaf”, DİA, İstanbul 2000, XXI, 565; Ali Toksarı, “İhtilaf”, İslâmî Kavramlar, Ankara 1997, s. 362.

116 “Hilaf” söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak, farklı bir tavır ortaya koymak anlamına gelir. Maksadında yönteminde farklı olması anlamına gelmektedir. Geniş bilgi için bkz. Şükrü Özen, “Hilaf”, DİA, İstanbul 1998, XVII, 527.

117 Sırrı Paşa, Milel, s. 7.

118 Bilgi için bkz. Ahmet Özel, “Ahkâm”, DİA, İstanbul 1988, I, 550 . 119 Bilgi için bkz. İlyas Üzüm, “Hüküm”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 465.

120 “İstinbat” çözümlenmesi istenen bir mesele karşısında mevcut prensipler ve bilgileri araştırıp mukayese ederek, yeni bir ilim çıkarılması demektir. Bilgi için bkz. Ali Toksarı, “İstinbat”, İslâmî Kavramlar, s . 400. 121 Bilgi için bkz. Muhammed Hüdâri, Usûl-i Fıkıh, Mısır 1965, s. 20; İlyas Üzüm, “Hüküm”, DİA, XVIII , 465.

31

(32)

Ahkam-ı Fer’iyye ve Ameliyye” den bahseden ilme “İlm-i Şerâyi’ ve Ahkam” denilir.

“İlm-i Şerâyi’ ve Ahkam” Fıkıh ilmi demektir ki Şer’i hükümlerden “Ahkam-ı Fer’iyye ve Ameliyye”nin korunması ve muhafazası için tedvin olunmuştur. Ancak bu kısım belirli sayılarla kısıtlanamaz çünkü kulların fiillerinin artmasıyla bu fıkıh ilmi de artar ve çoğalır.

“Ahkam-ı Asliyye ve İtikadiyye” den bahseden ilme de “İlmî Tevhid ve Sıfat” adı verilmiştir

Bu tabir eskiden (Fıkh-ı Ekber), yeni tabir (İlm-i Kelam)122 demektir.

İlm-i Kelam, şer’i hükümlerin “Ahkam-ı Aslıyye ve İtikadiyye” kısmını korumak ve muhafaza etmek için tedvin olundu.

Kelam ilmi muhafaza altına alınmış bulunup mazbuttur. Kulların fiillerinin artmasıyla bu ilim artmaz ve çoğalmaz. Çünkü bu ilmin ihatası mümkündür.123

Müellif kitabın giriş kısmından ihtilaflar konusuna kadar bunun gibi teknik bilgiler vermektedir. Örneğin: Şeriat,124 ahkâm,125 iktizâ,126 tahyir (Mübah),127 terimlerini açıklamaktadır.128

Şerâyi’: Şerîa’nın cemisidir. Bunun aslı vaz’ı ilahidir. İnsanlar dünya ve ahiret hayatında salahlarına olan inanç, fiil ve sözlerinin hükümlerini bundan öğrenirler. Ahkam: Hükmün cemisidir. Hükmün de üç manası vardır. a) Bir emrin yapılmasını veya yapılmamasını kesin olarak istemek. b) İki durum arasındaki şartın var olması veya olmaması. c) İktiza veya tahyîrî hükümlerden olan vücüb, ibahe v.b. İktiza: Mükelleften bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını istemek demektir. Bu dört çeşittir: a) Îcab: Bir şeyin yapılması kesin olarak istenmektedir. Bu şeyi terk etmek de yasaklanmıştır. b) Nedb: Bir şeyin yapılmasında kesinlik yoksa mendup hükmündedir. c) Tahrim: Bir şeyin işlenmesi yasak olmakla beraber bu işin kesinlikle işlenmemesinin istenmesi. d) Kerâhet:

122 Bilgi için bkz. Seyyid Şerif Cürcânî, et-Târifat, İstanbul 1318, s. 124; Yusuf Şevki Yavuz, “Kelâm”,

DİA, Ankara 2002, XXV, 196.

123 Sırrı Paşa, Milel, s. 6-10.

124 Bilgi için bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Islahatı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1949, I, 8; Ali Bardakoğlu, “Şeriat”, İslâmî Kavramlar, s. 652.

125 Bilgi için bkz. Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed b. Ebi Sehl es-Serahsî, Usûl-i Serahsî, Beyrut 1973, II, 192-199; Muhammmed Hüdâri, a.g.e., s. 20; Ahmet Özel, “Ahkam”, DİA, İstanbul 1988, I, 550; Ali Bardakoğlu, “Ahkâm”, İslâmî Kavramlar, s. 26.

126 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 22; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, çev. Abdulkadir Şener, Ankara 1997, s. 39.

127 Bilgi için bkz. Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 365. 128 Sırrı Paşa, Milel, s. 11-15.

32

(33)

Bir şeyin işlenmesinin yasaklanması. Tahyir: İktiza’nın tersi olup bir şeyi yapmayı veya yapmamayı istememektir. Buna mubah da denir.129

Daha sonra Fıkıh,130 Usul-ü Fıkıh,131 ve Kelam isimlerinden ve mevzularından kısaca bahseder.132

A. EHLÜ’L-EHVÂ

Sırrı Paşa’ya göre Ehlü’l-Ehvâ: Ehvâ, hevâ lafzının cemisidir. Hevâ ise: Kişilerin, şeriatın kurallarını hiçe sayarak, nefislerinin her istediği ve lezzet aldığı şeylere meyletmesine denir. İtikat konusunda Rasülullah’ın ashabının açık hal ve yolunu takip edenlere tabi olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ın zıddına olan ve ashabı inkar edenlere denir.133

Ehl kelimesiyle “nefsânî arzu, temayül” manasındaki hevâ’nın çoğulu olan ehvâ kelimesinden oluşan ehl-i ehvâ (ehlü’l-ehvâ) tamlaması sözlükte “nefsin arzularına uyanlar” anlamına gelir. Terim olarak “inanç ve davranışlarını, peygamberlerce tebliğ edilen ilahi buyruklara dayandırmaksızın sadece beşeri görüş ve arzulara göre oluşturanlar” şeklinde tanımlanabilir. Âlimler ehl-i ehvâ tabirini, başta Mu’tezile ve Cehmiyye kelamcıları olmak üzere genellikle selef çizgisi dışında kalan İslâmî fırkaları içine alacak şekilde geniş bir anlamda kullanmışlar ve hatta onunla daha çok ehl-i bid’atı kastetmişlerdir. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre a) Ehl-i ehvâ, Ehl-i Sünnet dışında kalan bütün İslâmî fırkaların ortak adıdır. b) Bu tabir, inanç konularında ilahi bir kitaba dayanmayan beşeri görüşleri benimseyenlere verilen isimdir. Bu şekilde ehl-i ehvânın Müslüman olmayan herkesi ifade eden bir tabir olarak da kabul edilmesi gerekir.134 Müellife göre bunların diğer bir ismi de “Ehl-i Kıble”dir.135

Seyyid Şerif Cürcânî de aynı şekilde ehl-i ehvâya “Ehl-i Kıble” ismini vererek “onların inançları ehl-i sünnetin inancı gibi değildir” demektedir.136

129 Sırrı Paşa, Milel, s. 9-11.

130 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 112; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 359; Bilmen, a.g.e., I, 8.

131 Bilgi için bkz. Seyfeddin el-Âmidi, el-İhkâm fi Usuli’l-Ahkâm, Kahire 1967, I, 7; Cürcânî, et-Târifat, s. 18; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 370; Bilmen, a.g.e., I,9.

132 Sırrı Paşa, Milel, s. 13-15. 133 Sırrı Paşa, Milel, s. 11, 12.

134 Yusuf Şevki Yavuz, “Ehl-i Ehvâ”, DİA, İstanbul 1994, X, 505, 506.

135 İnanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı îtikadi mezheplere bağlı bütün müslümanları kapsayan bir tabirdir. Geniş bilgi için bkz. Metin Yurdagür, “Ehl-i Kıble”, DİA, İstanbul 1994, X, 515. 136 Cürcânî, et-Târifat, s. 27.

33

(34)

Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in137 hilafında olup ashab-ı kiramın apaçık olan yolunu inkar ettiklerinden dolayı “Taifey-i Muhalifin” ve “Ehl-i Bidat ve Dalâlet”138 isimleri de verilir.

İtikat meselesinde sahabeyi kiramın zahir hal ve yolunu inkar ederek ilk olarak ayrılık kaidelerini tesis eyleyenler “Mu’tezile” fırkasıdır. Dolayısıyla Ehl-i Ehvâ’nın başlatıcısı Mu’tezile olmuştur. Bunların zuhuruna kadar az olan ihtilaflar Ehl-i Ehvâ’nın ortaya çıkmasıyla Müslümanlar arasında çoğalarak fitne ve fesat meydana gelmiştir.139

Sırrı Paşa daha sonra “müfredat” başlığı altında bazı kavramları açıklamaktadır. Bunlar: Fetvâ,140 nazar,141 istidlal,142 ictihat,143 müctehit,144 fıkıh ilminin konusu,145 usûl-ü fıkhın konusu,146 emir,147 nehiy.148

Fetvâ: Güçlü genç manasına gelen fetâ kelimesinden alınmıştır. Çoğulu fetâvâ’dır. Soruları cevaplayarak meseleleri çözdüğünden bu isim verilmiştir. Nazar: Fikir anlamında kullanılmıştır. Bilinmeyenleri meydana getirmek için bilinenleri tertip etmektir. İstidlal: Nazar ve delille meydana gelir. İçtihat: Gayret ve çaba anlamındadır. Fakihin bir konuda şer’i bir hükümde zann-ı ğalibe ulaşmak için bütün gücünü harcamasıdır. Fıkıh İlminin Konusu: Hela ve haram olan efâl-i mükellefindir. Usûl-ü Fıkhın Konusu: Edille-i sem’iyyedir ki bunlar; Kitap, sünnet, icma ve kıyas’tır. Emir: Vücub içindir. Nehiy: Tahrim içindir.149

137 Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine ve ashabının yoluna bağlı olanlara ve onların izlediği dini yol ve metodu benimseyenlere verilen isimdir. Geniş bilgi için bkz. M. Kamel Atik , “Ehl-i Sünnet”, İslâmî

Kavramlar, s. 206.

138 Asr-ı saâdet’ten sonra ortaya çıkmış, şer’i bir delile dayanmayan bazı inanç ve davranışları benimseyen gruplar anlamında bir tabirdir. Geniş bilgi için bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Ehl-i Bid’at”, DİA, İstanbul 1994, X, 501.

139 Sırrı Paşa, Milel, s. 12.

140 Bilgi için bkz. Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 347; Ali Bardakoğlu, “Fetva”,

İslâmî Kavramlar, s. 249, 250; Fahreddin Atar, “Fetva”, DİA, İstanbul 1995, XII, 486.

141 Bilgi için bkz. Celal Kırca, “Nazar”, İslâmî Kavramlar, s. 572; Metin Yurdagür, “Ehl-i Nazar”, DİA, İstanbul 1994, X,519.

142 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 10; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 362; Bilmen, a.g.e., I, 10; Abdülkuddüs Bingöl, “İstidlâl”, DİA, İstanbul 2001, XXIII, 323.

143 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 5; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 329; Bilmen, a.g.e., I, 11; H. Yunus Apaydın, “İctihad”, DİA, İstanbul 2000, XXI, 432.

144 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 138; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 365. 145 Bilgi için bkz. Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 20.

146 Bilgi için bkz. Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 22.

147 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 24; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 358; Haydar Efendi, Usûl-i Fıkıh Dersleri, İstanbul 1966, s. 68-76; Bilmen, a.g.e., I, 28; Sâlim Öğüt, “Emir”,

DİA, İstanbul 1995, XI, 119.

148 Bilgi için bkz. Cürcânî, et-Târifat, s. 168; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 367; Haydar Efendi, a.g.e., s. 122-124; Bilmen, a.g.e., I, 29.

149 Sırrı Paşa, Milel, s. 13-15.

34

(35)

Daha sonra Kelam ilminin Kelam adıyla isimlendirilmesinin sebeplerinden, ilimlerin en şereflisi olduğundan, kaça ayrıldığından bahsederek tafsilatını “Nakdü’l-Kelam fî Akâidi’l-İslâm”150 ve “Sırrı Kur’an”151 isimli eserlerinde anlattığını ifade eder.152

Sırrı Paşa bütün bunlardan bahsettikten sonra hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere Ehl-i İslâm 73 fırka oluncaya kadar birçok kollara, şubelere ayrılmıştır diyerek Müslümanlar arasında meydana gelen ve küfrü gerektirmeyen ihtilafları anlatmaya başlamaktadır.153

B. KÜFRÜ GEREKTİRMEYEN İHTİLAFLAR

Muhakkak ki Peygamber Efendimiz hayatta iken Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde tek bir inanç ve tek bir yol üzerindeydiler. Aralarında apaçık bir ihtilaf yoktu.154 Fakat görünüşte inanan; yalnız kaldıklarında ise münafıklık edenler bunlardan müstesnadır.155

Hz. Peygamber Efendimiz hastalandığı esnada ve vefatından sonra ashap arasında ortaya çıkan bu ihtilaflar içtihada dayanan ihtilaflardır. Bu tür değişik fikirler ileri sürmenin temelinde şeriatın ve dinin gereklerinin yerine getirilmesi ve devam ettirilmesi gayesi vardır.156

Genel bir ifade ile, dinin temel prensiplerinden biri hakkında veya din bilgisinin zorunlu olarak ortaya koyduğu içki, domuz ve hayvan leşi yasağı, mirasın temel kaideleri gibi konularda ihtilaf olmamıştır. İhtilaf, dinin rükünleri ve genel prensipleri dışında kalan konularda olmuştur.157

Sırrı Paşa Müslümanlar arasında en evvel (vasiyet) konusunda ihtilaf olunduğunu siyer kitaplarını ve Şerhu’l-Mevâkıf’ı kaynak göstererek anlatır. Ancak hiçbir siyer kitabının ismini zikretmez. Şerhu’l-Mevâkıf’ın hangi sayfasından aldığını da belirtmemektedir.158 150 Sırrı Paşa, Nakdü’l-Kelam, s. 118-130. 151 Sırrı Paşa, Sırr-ı Kur’an, I, 45-53. 152 Sırrı Paşa, Milel, s. 13-17. 153 Sırrı Paşa, Milel, s. 18, 19.

154 Ebu-l Muzaffer el-İsferâyînî, et-Tabsîr fi’d-Din ve Temyîzi’l-Firkati’n-Nâciyeti Ani’l-Firakı’l-Hâlikîn, Mısır 1940, s. 12; Sırrı Paşa, Milel, s. 18.

155 Ebu Mansur Abdulkâhir el-Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırak, tahk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Beyrut 1990, s. 14.

156 Muhammed Abdülkerim eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, tahk, Abdülaziz Muhammed el-Vekil, Kahire 1968, I, 20.

157 Muhammed Ebu Zehra, İslâm’da Îtikadî, Siyâsi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, Çev. Sıbğatullah Kaya, İstanbul Tsz, s. 20.

158 Sırrı Paşa, Milel, s. 19.

35

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha dün televizyon­ lardan sabahlara kadar evlerimi­ zin içinde savaşın bütün yüzü­ nü izlemedik mi.. Uçaklar gök­ yüzünü yırtıyor, füzeler karan­ lıkta

Bu açıdan özel hayatın korunması ve mesken dokunulmazlığı hakkı da diyebileceğimiz mülkiyet hakkı kişi haklarının en başında gelir ve özel hayatın en önemli

Geçen nüshamızda (Adlof Behne) den tercü- me edilmiş ve yeni mimaride milli ve beynelmilel vasıflar serlevhalı bir yazıdan serdedilen fikirler arasında bilhassa mimarın

kelimelerdir, şeklinde gruplara ayırmıştır (Aksan, 2015, s. Sırrı Paşa, Sırrı Kur’an tercümesinde isim soylu sözcükleri: “MaènÀ-yı ismiñ nefs-i tasavvuru

Ova, G., Özkaynak, E., Tan, A., Türkiye’de Yetiştirilen Bazı Yağlık Keten Tohumlarının (Linum usitatissimum L.) ve Filizlerinin Biyoaktif Bileşikler Açısından

“Halveti sohbete tercih eder, ancak belli vakitlerde dışarı çıkardı. İdareciler onunla görüşmek için gelirler, ancak o belirlediği vakitten önce yanlarına

İskenderiye Kilisesinin ilk patriği olarak Aziz Markos kabul edilir.... İskenderiye Kilisesi, Hıristiyanlığın Afrika’ya açılan

Hiç şüphesiz bu konuda en önemli çalışmalardan biri İbnü′l-Cezerî′nin de (ö. Hüzelî′yi ayrıcalıklı kılan husus ise, genç yaşta memleketinden çıkıp