• Sonuç bulunamadı

Suyuti'nin " Tarihu’l - Hulefa" adlı eserinin Abbasiler kısmının Türkçe'ye tercümesi ve değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Suyuti'nin " Tarihu’l - Hulefa" adlı eserinin Abbasiler kısmının Türkçe'ye tercümesi ve değerlendirilmesi"

Copied!
389
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZĠOSMANPAġA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SÜYÛTΑNĠN ―TÂRĠHU‘L-HULEFÂ‖ ADLI ESERĠNĠN ABBASĠLER

KISMININ TÜRKÇE‘YE TERCÜMESĠ VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

Hazırlayan Murat ATASOY

Tarih Ana Bilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

DanıĢman

Prof. Dr. Münir ATALAR

(2)

T.C.

GAZĠOSMANPAġA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SÜYÛTΑNĠN ―TÂRĠHU‘L-HULEFÂ‖ ADLI ESERĠNĠN ABBASĠLER

KISMININ TÜRKÇE‘YE TERCÜMESĠ VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

Hazırlayan Murat ATASOY

Tarih Ana Bilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

DanıĢman

Prof. Dr. Münir ATALAR

(3)

SÜYÛTΑNĠN ―TÂRĠHU‘L-HULEFÂ‖ ADLI ESERĠNĠN ABBASĠLER

KISMININ TÜRKÇE‘YE TERCÜMESĠ VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

Tezin Kabul EdiliĢ Tarihi: ….. / ….. / …….

Jüri Üyeleri (Unvanı, Adı Soyadı) Ġmzası BaĢkan : Prof. Dr. Münir ATALAR ... Üye : Yrd. Doç. Dr. Mustafa ASLAN ... Üye : Yrd. Doç. Dr. Bahattin KELEġ ...

Bu tez, GaziosmanpaĢa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun .../.../... tarih ve ... sayılı oturumunda belirlenen jüri tarafından kabul edilmiĢtir.

Enstitü Müdürü: Prof. Dr. Osman DEMĠR Mühür Ġmza

(4)

TEġEKKÜR

Bu çalıĢmamda, desteklerini hiçbir Ģekilde esirgemeyen ve bana her konuda yardımcı olan çok değerli hocam ve danıĢmanım Sayın Prof. Dr. Münir ATALAR‘a, katkılarından dolayı hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Bahattin KELEġ‘e, AraĢtırma Görevlisi Sibel KAVAKLI‘ya, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Ekrem TEKÇE‘ye, Tokat Halk Kütüphanesi çalıĢanlarına ve bana her zaman destek olan aileme en derin Ģükranlarımı sunar, yaptığım çalıĢmanın bundan sonraki araĢtırma ve araĢtırmacılara yardımcı olmasını dilerim.

(5)

ÖZET

Ġslâm dünyasına miladî 750‘den 1258‗e kadar egemen olan Abbasî hanedanlığı dönemi, halifeliğe Ebu‘l-Abbas‘ın geçmesiyle baĢlar. Böylece Ġslâm dünyasında aynı soydan gelen ve KureyĢ kabilesine bağlı iki aile olan Emevîler ile HaĢimiler arasında eskiden beri süren rekabeti Abbasoğullarının kazanmasıyla iktidar mücadelesi de sona ermiĢtir. Ebu‘l-Abbas, Emevî hanedanının üyelerini ve ülkenin öteki ileri gelenlerini öldürttüğü için es-Seffâh (kan dökücü) unvanını aldı. Hanedanın katliamdan kurtulabilen tek üyesi olan Abdurrahman ise Ġspanya‘ya kaçarak orada Endülüs Emevî Devleti‘ni kurdu.

Abbasilerin yükseliĢ dönemi olan ve aynı zamanda konumuzu teĢkil eden ilk dokuz halife zamanında Endülüs hariç, bütün Ġslâm ülkelerinde iktidar, Abbasi halifelerinin elinde idi. Bu dönem halifeleri, harplere bizzat katılan ve orduya komuta eden kahraman kimselerdi. Yine onların çoğu fetva verebilecek, içtihat edebilecek ilmî seviyeye sahiptiler. Âlimleri kendilerine yakın tutarlardı. Ayrıca, düzgün ve güzel bir hitabete de sahiptiler.

Çevirisini yaptığımız Abbasî‘lerin yükselme döneminin yazarı Süyûtî, Mısır Abbasi Halifeliği zamanında yaĢamıĢtır. Irak Abbasi Halifeliği zamanında yaĢamıĢ tarihçilerin eserlerinden faydalanarak eserini yazmıĢtır. Dolayısıyla çevirisini yaptığımız eser, Abbasilerin siyasî ve medeniyet tarihi hakkında yazılmıĢ orijinal metinlerin bir özetidir.

Bu çeviriyi yapma amacımız, Abbasi halifelerinin siyasî, edebî faaliyetleri ve dönemin ilginç olaylarını aydınlatmaktır. Böylece, Ortaçağ‘a damgasını vuran Ġslâm medeniyetinin nasıl ve hangi Ģartlarda oluĢmuĢ bulunduğunu ve yükseldiğini görmüĢ olacağız.

(6)

ABSTRACT

The period of the Abbasid dynastic family, who dominated the Islamic World from 750 to 1258, began with the ascending to throne of Ebu‘l-Abbas. In this way, the struggles for power between two families: Emevîds and Hashimids originated from the same Islamic race and participated in the same tribe: KureyĢ, ended with the Abbasid victory. Ebul Abbas was named as ―sanguinary‖(es-Seffâh) after the massacre of Emevîd dynastic family members and the other important individuals of imperial house. Abdurrahman, the only member of the dynastic family rescued from the massacre, escaped to Spain and formed the Endulus Emevîd Empire.

Abbasid caliphs ruled all the Islamic Empires with the exception of Endulus in the time of Abbasid ascending period which also covers the time of first nine caliphs‘ period. The caliphs of this period are the brave men who commanded the armies and participated in wars by themselves. They had always close relations with the omniscient. In addition, they had the scholarly knowledge for giving fetwas and they had also good and smooth oratory in public speeches.

Abbasid ascending period writer, Suyuti whose book was translated in our work, lived in the time of the Abbasid caliphate of Egypt. Suyuti wrote his work by benefiting from the works of historians who lived in the time of Abbasid caliphate of Iraq. Therefore, the translated work is a summary of original texts about Abbasids‘ political and civilization history.

In this translation, the aim was to explain the political and literary activities of the Abbasid caliphs and the interesting events of the period. Thus, we are going to see how and in which situation had Islamic civilization, which is the most influential one in the Middle Ages, formed and rised.

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER TEġEKKÜR………. i ÖZET……….………..………...……. ii ABSTRACT..……….….………. iii ĠÇĠNDEKĠLER……….……….….. iv KISALTMALAR ………….……….. vii 1.GĠRĠġ……….…... 1 2.LĠTERATÜR TARAMASI………..…….………….……….. 8 3.MATERYAL VE YÖNTEM……….... 10

4.YAZAR, CELÂLEDDĠN EBU‘L-FAZL ABDURRAHMAN ES-SÜYÛTÎ…... 11

5.CELÂLEDDĠN EBU‘L-FAZL ES-SÜYÛTΑNĠN ―TÂRĠHU‘L-HULEFÂ‖ ADLI ESERĠNĠN TÜRKÇE‘YE TERCÜMESĠNĠ YAPTIĞIMIZ BÖLÜM…….. 17

6.ABBASĠLER DÖNEMĠ………...……… 18

6.1.ABBASĠLER IRAK‘TA…... 18

6.2.EL MANSÛR EBÛ CAFER ABDULLAH ………...………... 22

6.3.MEHDĠ EBÛ ABDULLAH, MUHAMMET BĠN EL-MANSÛR……… 42

6.4.EL-HÂDĠ……….. 50

6.5.REġĠT HARUN EBU CAFER……….………... 55

6.6.EMĠN MUHAMMET, EBÛ ABDULLAH……….. 75

6.7.ME‘MÛN ABDULLAH EBU‘L-ABBAS ĠBNĠ REġĠT………..………… 88

6.8.EL-MUTASIM BĠLLÂH, EBU ĠSHAK MUHAMMET BĠN REġĠT……. 130

6.9.EL-VÂSIK BĠLLÂH HARUN………. 140

7.TERCÜMESĠNĠ YAPTIĞIMIZ BÖLÜM ĠLE ABBASĠLER DÖNEMĠNĠ ANLATAN DĠĞER ESERLERDEN FAYDALANILARAK HAZIRLADIĞIMIZ ABBASĠLER‘ĠN GENEL TARĠHĠ………... 148

(8)

8.ABBASĠLER DEVRĠ………... 149

8.1.EBÜ‘L-ABBAS ABDULLAH……….……… 149

8.2.EBU CAFER EL-MANSÛR……… 154

8.3.MUHAMMED EL-MEHDĠ……….. 161 8.4.MUSA EL-HÂDĠ……….……… 170 8.5.HARUN ER-REġĠD………. 173 8.6.EMĠN……… 182 8.7.ABDULLAH EL-ME‘MÛN………. 185 8.8.MU‘TASIM……….. 197 8.9.VÂSIK……….. 204

9.ABBASĠLER DEVRĠNDE ĠSLÂM DEVLETĠ HĠZMETĠNDE TÜRKLER…... 212

10.ABBASĠLER‘ĠN MEDENĠYET TARĠHĠ……….. 220

10.1.ABBASĠLER‘DE ĠLĠM VE KÜLTÜR HAREKETLERĠ……….. 220

10.2.ABBASĠLER DÖNEMĠNDE BAZI FĠKRĠ HAREKETLER VE BAġġEHĠRLER………... 233

10.3.ĠDARĠ TEġKĠLÂT……..………... 239

10.4.ABBASĠLERDE SOSYO-EKONOMĠK HAYAT…………..…………... 251

10.5.SANAT………..………. 261

11.BULGULAR………... 271

12.SONUÇ VE ÖNERĠLER………...……… 273

KAYNAKLAR……… 277

YAZAR, CELÂLEDDĠN EBU‘L-FAZL ABDURRAHMAN ES-SÛYÛTΑNĠN TARĠH‘UL HULEFA ADLI ESERĠNĠN ABBASĠLER KISMININ ARAPÇASI……... 279

(9)

(10)

KISALTMALAR (AS) :Aleyhisselâm

ISAR :Ġslâm Tarih, Sanat ve Kültürünü AraĢtırma Vakfı b. :bin, ibn (oğlu)

C. :Cilt

CC. :Celle celaluhu çev. :Çeviren

DGBĠT :DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslâm Tarihi

H. :Hicrî

Hz. :Hazreti

ĠA. :Ġslâm Ansiklopedisi (MEB) ĠSAV :Ġslâm Sanat AraĢtırmaları Vakfı

M. :Milâdî

M.Ö. :Milâttan Önce M.S. :Milâttan Sonra

ö. :Ölümü

r.a. :Radıyallahü anh

s. :Sayfa

S.A.V. :Sallallahü Aleyhi ve sellem

TDVĠA. :Türkiye Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi

(11)

1.GĠRĠġ

Abbasiler, Ġslâm dinînin kurucusu Hz.Muhammed‘in amcası Abbas bin Abdülmuttalib neslinden gelerek Irak ve Mısır‘da halifelik yapan soyun adıdır. Bu soy Emevîleri yıkan büyük ayaklanma sonunda Irak‘ta Ġslâm Ġmparatorluğu‘nun baĢına geçmiĢtir (Brockelmann, 1954:118).

Hicaz‘da Ġslâm dinîyle birlikte bir de hükümet kuran Hz.Muhammed‘in erkek çocuğu yaĢamadığından Arap geleneğini güdenler, onun ölümünden sonra yerine ailesi olan HâĢimoğulları‘ndan birinin geçmesini bekliyorlardı. Bunlar arasında Hz.Muhammed‘in yerine geçebilecek iki kiĢi vardı: 1-Amcası Abbas, 2-Amcası Ebu Talib‘in oğlu, damadı Hz.Ali.

Abbas, Ġslâm dinîne ancak Mekke alındığı sırada girmiĢ olduğundan, böyle bir iddiaya cesaret edememiĢ, aday olarak, daha çocuk iken Muhammed‘e inanan, onun evinde büyüyen, sonra da damadı olan Ali‘yi ileri sürmüĢtü. Fakat Hz.Muhammed‘in yaptığı yenilikleri çok iyi kavrayan, eski geleneklerden çok, bu devrimin ruhuna bağlı olan yakın arkadaĢları baĢka türlü düĢünüyorlardı. Bunlar, Hz.Muhammed‘in ölümüyle Müslümanlığın henüz iyice yerleĢmediği boylar arasında eski dine dönme hareketinin baĢ göstereceğini sezmiĢ olduklarından, devrimi kurtarmak için ağırbaĢlı, öngörülü, samimi müminlerin saygı gösterdiği, olgun bir kiĢinin iĢ baĢına getirilmesini gerekli görüyorlardı (Yazıcı, 2004:2). Bunlarca en uygun aday, hayatında Hz.Muhammed‘in en yakını ve danıĢmanı olmak bakımından, devrim esaslarını en iyi kavramıĢ, bunlara sarsılmaz bir surette bağlanmıĢ olan Hz.Ebû Bekir idi (Yıldız, 1998:55).

Mekkeli Müslümanların baĢında bulunan Hz.Ömer ve Ebu Ubeyde, HâĢimoğulları‘ndan olmamakla beraber, yeni dinî kavramak, korumak ve yaymak hususlarında en üstün gördükleri bu kiĢinin adını ortaya atmıĢ, heyecanlı tartıĢmalar

(12)

sonunda, Medinelilerin de söz birliğiyle, Hz.Ebu Bekir Hz.Muhammed‘e ilk halife seçilmiĢti. HâĢimoğulları da, sonradan çoğunluğun bu kararına katılmak zorunda kalmıĢlardı.

Yeni dinîn kökleĢip yayılmasından baĢka bir Ģey düĢünmeyen Hz.Ebu Bekir, ölürken bu amacı sağlayacak yeteneği Hz.Ömer‘de görmüĢ, Hz.Ömer‘in de kendisinden sonra halifeliğe gelecek kimseyi seçmeye memur ettiği on kiĢilik meclisin Hz.Osman‘ı yeğ tutmuĢ olması, Hz.Ali‘nin halifeliğini geriye bırakmıĢtı (Brockelmann, 1954:138).

Hz.Muhammed‘in ancak dördüncü halifesi olabilen Hz.Ali, ilk günden itibaren Hz.Muhammed‘in, baĢ düĢmanı olan Ebu Süfyan‘ın oğlu Muaviye‘nin muhalefetiyle karĢılaĢmıĢtı. Kısa bir süre sonra da Halifelik Muaviye‘nin eline geçmiĢtir. Muaviye, az zamanda duruma hâkim olarak kendisinden sonra yerine oğlunun geçmesini de sağlamıĢ, bu suretle halifelik Hz.Muhammed‘in ailesinin en büyük düĢmanı olan Emevîler‘e geçmiĢti (Öztuna, 1989:133).

Fakat Muaviye‘den sonra Emevîler, Peygamber ailesine karĢı güttükleri kanlı siyaset ve Ġslâm dinîne gösterdikleri saygısızlık ile Müslümanları büsbütün kendilerinden uzaklaĢtırmıĢlardır (Yıldız, 1989:47).

Emevîler‘e düĢman olan zümrelerin baĢında, Iraklılarla Hicazlılar geliyordu. Iraklılar, Hz.Ali-Muaviye savaĢında Hz.Ali tarafını tutmuĢ, Suriyelilerle mücadele etmiĢlerdi. Bu çarpıĢmalar, Irak‘ta ġia denilen Hz. Peygamber ailesine taraflı bir grubun doğmasını hazırlamıĢtı. Bu gruptan olanlar kendilerini Emevîler‘in can düĢmanı sayıyorlardı. Bir de Hz.Ali, Halifelik merkezini Medine‘den Kûfe‘ye nakletmiĢti. Emevîler‘in ġam‘ı merkez yapmaları, Iraklılara bu Siyasî üstünlükte bir takım maddi çıkarları kaybettirmiĢti. Bu gibi sebepler yüzünden, Iraklılar Emevîler‘den nefret ediyor,

(13)

Emevîler, Iraklılara güvenemiyor, Kûfe, ġam‘ı rakip, Emevîler‘i de halifeliği hakları olmadığı halde ele geçirmiĢ sayıyordu.

Hicaz‘ın baĢlıca iki merkezi olan Mekke ile Medine, ilk halifeler zamanında çok önemli ve kutsal tanınıyordu. Emevîler ise Peygamber‘in, birinde doğup ötekinde öldüğü bu iki Ģehre karĢı saygısızlık göstermiĢler. Ġbn-i Zübeyr ayaklanmasına taraftar olmalarını bahane ederek Hz.Muhammed‘in arkadaĢlarından veya onların oğullarından Mekkeli ve Medineli birçok insanı asıp kesmiĢlerdi. Bu hareketler hem Hicazlıları, hem de bütün koyu Müslümanları Emevîler‘e candan düĢman etmiĢti.

HaĢimîler, bu durumdan faydalanarak Hicazlılarla hacca gelen diğer Müslümanlar arasında, Halifeliği Peygamber ailesinden zorla almıĢ olan Emevîler‘e karĢı düĢmanlık propagandası yapıyorlardı (Yazıcı, 2004:2)

Fakat Abbas, Hz.Peygamber‘in ölümünden sonra, Hz.Ali‘ye karĢı nasıl kendi hesabına bir iddiada bulunmamıĢsa, HaĢimîler arasındaki Abbasoğulları da uzun zaman Alioğulları hesabına çalıĢmıĢ, kendi adlarını ortaya atmaya cesaret edememiĢlerdi.

Fakat 716 tarihinde, Emevî halifelerinden Abdülmelik‘in oğlu Süleyman, kendisini ziyaret için ġam‘a gelen Hz.Ali‘nin torunlarından Ebu HaĢim‘in anlayıĢlı, güzel söz söyler bir adam olmasından dolayı ondan kuĢkulanarak kendisini yolda zehirletmiĢ, öleceğini anlayan Ebu HâĢim de Abbasoğullarının oturdukları Humeyme‘ye giderek, etrafındakilere halifelik hakkını Abbasoğulları‘ndan Muhammed bin Ali‘ye bıraktığını vasiyet etmiĢti. Bundan cesaretlenen Abbasoğulları da kendi hesaplarına çalıĢmaya baĢlamıĢlardı.

Muhammed bin Ali, 720 tarihine doğru, Abbasiler adına propaganda yapmak üzere Meysere adlı bir kiĢiyi Irak‘a, Ebu Ġkrime adlı diğer bir kiĢiyi de Horasan‘a göndermiĢtir. Bunlara, Alioğulları taraftarlarını kuĢkulandırmamak ve Emevîler‘in

(14)

kendilerinden Ģüphelenmelerine meydan vermemek için, propagandanın adı söylenmeksizin, Peygamber ailesinden en liyakatlisi adına yapılması yolunda öğüt vermiĢti. Yalnız Horasan‘da bu ihtiyata lüzum gösterilmemiĢti (Yıldız, 1998:31).

Horasan‘a giden Ebu Ġkrime, propaganda için ―dâî‖ denilen yetmiĢ adam seçmiĢ, bunların baĢına da, propagandaları yönetmek üzere nakip adıyla on iki kiĢi geçirmiĢti. Meysere‘nin ölümünden sonra yerine geçen (723) Bükeyr bin Mâhân da çok giriĢken bir adam olduğundan, bu çalıĢma Irak‘ta da pek hızlanmıĢtır.

Dâîler, ticaret veya haccetmek maskesi altında Ģehirden Ģehre gidiyorlar, buralarda Emevîler‘in Mekke ve Medine‘yi nasıl yakıp yıktıklarını, Peygamber ailesine ne acıklı iĢkenceler, zulümler yaptıklarını ağlıya sızlaya anlatarak halkı Peygamber ailesinden zorla alınan Halifeliğin geri alınması için hazırlanmaya çağırıyorlardı.

Doğu nakipleri arasında Süleyman bin Kesir gibi çok kudretli adamlar vardı. Bunlar en çok Horasan, Tuharistan, Suğd gibi çoğunluğu Türk olan bölgelerde baĢarı gösteriyorlardı. Emevîler‘in, soygunculuğu ve Arap olmayanları aĢağı görme yolundaki siyaseti en çok buralarda yürütmeleri, bu bölge halkını hem onlardan, hem de Araplar‘dan soğutmuĢtu (Aktan, 2003:263). Buralara gelen Araplar, yerli halktan bir Müslüman ile yan yana yürümeyi, hatta bir safta namaz kılmayı küçüklük sayıyorlar, Arap olmayan Müslümanlara köle gözüyle bakarak onlara köle anlamına gelen ―mevâlî‖ adını veriyorlardı. Araplar yemek yerken mevâlî ayakta bekler, sosyal mevkii ne olursa olsun onlarla birlikte sofraya oturamaz, Araplar gibi asillik anlatan künye (lâkap) kullanamazdı.

Emevî valileri, buraların halkından, Müslüman olanlardan da olmayanlar gibi ―cizye ve haraç‖ adı verilen vergileri zorla alıyorlardı. Ölçüm üzerinden alınan haraç, toprak ekilsin ekilmesin mutlaka isteniyor vermeyenlere ağır iĢkenceler yapılıyordu.

(15)

Bütün bu iĢler öz yurtlarında hür ve bağımsız yaĢamaya alıĢkın olan bu bölgeler halkına çok ağır geliyor, onları sık sık ayaklanmaya sürüklüyordu (Köymen, 1993:5-9). Emevî valileri bu ayaklanmaları önlemek için, Ceyhun ötesindeki bölgenin ileri gelen birçok aydın gençlerini, Basra‘ya sürmek zorunda kalmıĢlardı. Fakat bu tedbir de buralarda Arapçılık siyasetine karĢı, her hususta birlik isteyen ġuubiyye adlı bir grubun doğmasının önünü alamamıĢtı (Merçil, 1997:3).

Emevîler‘in doğu bölgelerinde bu kaynaĢma devam ederken Suriye‘de Hümeyme köyünde oturan Abbasiler‘in halife adayı bulunan Muhammed bin Ali ölmüĢ, oğlu Ġbrahim‘i kendisine vâsi bırakmıĢtı (742).

Siyasette becerikli ve azimli bir adam olan Ġbrahim, büyük iĢler baĢarmak yeteneğini gösteren Horasanlı Ebu Müslim adında Emevî düĢmanı ateĢli bir genci, doğuda hazırlanan ayaklanmayı yönetmeye memur etmiĢti. Bu sırada Emevîler tahtına ahlâksızlığı ve yiyiciliği ile tanınmıĢ II.Velid‘in geçmesi (743), durumu ayaklanmaya daha uygun bir hale getirmiĢ bulunuyordu. Genç ihtilalci, doğu bölgelerinde kin ve öç alma duygularını körüklerken, ahlâksızlığıyla Emevîler‘in bile tahammülünü tüketen II.Velid ġam‘da çıkan bir ihtilâl sonunda öldürülmüĢ (744), yerine ihtilâli hazırlayan amcasının oğlu III.Yezit geçmiĢti. Fakat bu ihtilâl, Emevîler‘in dayandıkları Suriyelileri birbirine düĢürmüĢ, merkezin kuvvetini sarsmıĢ, daha sonra da Emevî prensleri arasında çirkin bir post kavgası devri baĢlamıĢtı. Bu mücadele, Horasan‘daki Araplara da geçmiĢti. Yemenliler (Yemâniler) ve Hicazlılar (Mudârîler) adlarıyla iki gruba ayrılan bu Araplar da birbirleriyle çarpıĢmaya baĢlamıĢlardır. Emevîler‘in en son ve en kıymetli Horasan valisi Nasr Ġbni Seyyar çok uğraĢtığı halde bu kavgayı bastıramamıĢtır (Aktan, 2003:256).

(16)

Ebu Müslim, beklenilen zamanın geldiğini görür görmez, Merv yakınlarındaki Sefideç köyüne gitmiĢ, ilk nakiplerden Süleyman bin Kesir‘in buradaki evini karargâh yaparak Ġmam Ġbrahim tarafından gizlice gönderilmiĢ olan bayrağı, karargâhın önüne dikmek suretiyle, ihtilâlin baĢladığını ilan etmiĢti. Emevîler‘in ezici Arap saltanatını yıkarak, yerine Peygamber ailesinden birinin yönetimi altında, bütün Müslümanları bir tutacak yeni bir devlet kurmak amacı için hazırlanmıĢ olan doğu Müslümanları –ki çoğu Türktü- heyecanla bu bayrak altında toplanmıĢlardı (Merçil, 1997:3).

Ebu Müslim, önceden Türklerin Müslüman olanlarıyla olmayanlarını barıĢtırmıĢ, sonra bunları Ġranlı ġiilerle birleĢtirerek, birbirleriyle mücadele eden Arapları yenecek kuvveti hazırlamıĢtı.

Ebu Müslim önce Horasan valisini Nasr Ġbni Seyyar‘ın ordusunu daha sonra da Ali ibni Kirmânî‘nin ordusunu yenerek Horasan‘a tamamen hâkim olmuĢ, kısa süre sonra da bütün Emevî orduları yenilmiĢti. Ancak, Emevîler henüz yok edilmemiĢlerdi. Becerikli bir asker olan son halife Mervan, Harran‘da büyük bir ordu toplamakla uğraĢıyordu. Irak valisi Ġbni Hübeyre ise, komutasındaki Irak askerleriyle Vâsıt‘ta Mervan‘ı bekliyordu.

Nihayet Ebu‘l-Abbas‘ın amcası komutasındaki küçük ihtilâl ordusu, Yukarı Zab suyu kenarında Mervan‘ın büyük ordusuyla karĢılaĢmıĢtır. Ġspanya‘dan KaĢgara, Umman denizinden Hazar denizine kadar uzayan geniĢ imparatorluğun sonu burada belli olacaktı.

Mervan, heyecanlı ve imanlı bir düĢman önünde büyük, fakat disiplinsiz ordusunu Zab suyunun karĢı tarafına geçirmek hatasında bulunmuĢtu. Fakat köprüden geçen askerler ihtilâlciler tarafından yok edilmiĢ, geri kalanlar da ağır bir bozguna uğratılmıĢtır (Aktan, 2003:264).

(17)

661 tarihinden beri bütün Ġslâm dünyasına egemen olan Emevîler‘in sonu artık belirmiĢti (Ocak 750). Birkaç atlı ile savaĢ alanından güç bela kaçabilen Mervan, Musul‘a girememiĢ ve ġam‘da da duramamıĢtı. ġiddetle takip edildiğinden Filistin üzerinden, Mısır‘a kaçarken Nebatiler‘e ait Busayr adlı bir manastırda yakalanıp baĢı kesilmiĢtir (750).

Burada Abbasilerin birinci devresi olan 750 yılından 847 yılına kadar geçen birinci dönem halifeler yani Abbasiler‘in yükselme dönemi ele alınacaktır. Ġlk Abbasi halifeleri, medeniyet tarihinde Ġslâm Devleti için unutulmaz hizmet ve hatıralar bırakmıĢlardır (Yıldız, 1979:107). GeniĢ ülkeler tanzim ve imar edilmiĢ, birbirinden güzel sosyal müesseseler kurulmuĢ, ilim alanında gereken hamleler yapılmıĢtır. Gayretli ve ileri görüĢlü olan bu birinci devir halifeleri; Ġslâm‘ı ve Ġslâm birliğini korumuĢlardı. Her Arap, kabiliyetine göre çeĢitli hizmetlerde istihdam ediliyordu. Bütün beldelerde eĢitlik ve kardeĢlik duygularının davranıĢ olarak ortaya çıkma imkânı doğmuĢtu. Arap olmayan Müslümanlar (mevâlî) ise, Abbasiler devrinde aradıklarını bulmuĢlardı (Algül, 1987: 230). I.Devre halifeleri Ģunlardır:

1-es-Seffâh (750-754) 2-el-Mansûr (754-775) 3-el-Mehdî (775-785) 4-el-Hâdî (785-786) 5-el-ReĢid (786-809) 6-el-Emin (809-813) 7-el-Me‘mûn (813-833) 8-el-Mu‘tasım (833-842) 9-el-Vâsık(842-847)

(18)

2.LĠTERATÜR TARAMASI

Bu tezde, Ortaçağ ve Ġslâm Tarihi açısından önemli bir yere sahip olan Ġmam Hâfız Celâleddin Abdurrahman bin Ebu Bekr es-Süyûtî‘nin Tarihû‘l-Hulefâ adlı eserinde Iraktaki Abbasi soyundan gelen birinci dönem halifelerle ilgili eserin tercüme ve değerlendirmesi yapılmak suretiyle araĢtırmacıların ve ilgi duyanların hizmetine sunulmuĢtur. Tercümesini yaptığımız eseri değerlendirmeye çalıĢırken Abbasiler Tarihi ve Ġslâm Medeniyeti ile ilgili çalıĢma yapmıĢ tarihçilerin eserlerinden de istifade edilmeye çalıĢıldı. Bu eserler ve yazarlardan bazıları aĢağıda açıklanmıĢtır:

Brockelman‘ın Ġslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi adlı eserinde Abbasi halifelerinden Halife Mansûr, Mehdî, Harun er-ReĢid ve Abbasilerin ilim ve ilâhiyat hayatındaki rollerinden bahsetmektedir. Ahmet Cevdet PaĢa‘nın Kısas-ı Enbiyâ ve Tevarih-i Hulefâ adlı eserinde halifelerin Ģahsiyetleri ve hayatları kısaca açıklanmıĢtır. A.KARAHAN‘ın Ġslâm Ansiklopedisi‘ndeki Süyûtî maddesinde Süyûtî‘nin çocukluğu, öğrenim hayatı, hizmetleri ve eserleri ayrıntılı bir Ģekilde verilmiĢtir. C.E.BOSWORTH‘un Ġslâm Devletleri Tarihi adlı eserinde Abbasiler‘in Siyasî ve kültürel tarihlerinden bahsedilmektedir. Philip K.HĠTTĠ‘nin Ġslâm Tarihi adlı eserinde Abbasi Halifeliğinin askeri yönü ile çöküĢünden bahsedilmektedir. V.V. BARTHOLD‘un Moğol Ġstilasına Kadar Türkistan adlı kitabında, özellikle Hz. Osman ve Emevîler döneminde Orta Asya fütuhatları; Abbasiler döneminde ise Türklerin kitleler halinde 751 Talas SavaĢı‘ndan sonra nasıl Müslüman olduklarından kısaca bahsedilmektedir. Hasan Ġbrahim Hasan‘ın Siyasî, Dinî, Kültürel ve Sosyal Ġslâm Tarihi adlı eserinde Abbasi hükümdarlarının Siyasî, dinî, kültürel ve sosyal yönleri ile Abbasilerin Medeniyet Tarihleri ayrıntılı bir Ģekilde verilmiĢtir. Hüseyin ALGÜL‘ün Ġslâm Tarihi kitabında Abbasiler‘in yükseliĢ dönemleri olan ilk dokuz halife dönemi ve

(19)

1258 Moğol Ġstilasına kadar geçen süredeki halifeler ile medeniyet tarihlerine çok geniĢ yer verilmiĢtir. B.LEWĠS‘in Ġslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti adlı eserinde Abbasiler‘in Siyasî, dinî, edebî, sosyal, kültürel, askeri ve sanatsal olmak üzere medeniyet tarihleri ayrıntılı bir Ģekilde açıklanmaktadır. Yılmaz ÖZTUNA‘nın Devletler ve Hanedanlar adlı eserinde Abbasiler‘in Hanedan yapısı, Halifeler ve Abbasiler‘in ilk zamanlarında bazı karakteristik isyan ve olaylardan bahsedilmektedir. M.A. KÖYMEN‘in Selçuklu Devri Türk Tarihi adlı eserinde Abbasiler‘in zayıf düĢtükleri anlarda nasıl Türklerin koruyuculuğuna girdikleri, ġii Büveyhoğulları‘nın Bağdat‘ı ele geçirmesi üzerine Selçuklu Türklerinin gerekli yardımları yaptıkları ayrıntılı bir Ģekilde iĢlenmiĢtir. Erdoğan MERÇĠL‘in Müslüman-Türk Devletleri Tarihi adlı eserinde Türklerin Ġslâm‘ı benimsemesi ve Ġslâm‘a katkıları ele alınmıĢ ancak yeterli değildir. H.D.YILDIZ‘ın Editörlüğünü yaptığı DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslâm Tarihi adlı eserde Abbasilerle ilgili çok büyük bir çalıĢma yapılmıĢtır olup oldukça ve iyi hazırlanmıĢ bir araĢtırma eseridir. Ali AKTAN‘ın Ġslâm Tarihi adlı eserinde Ġslâm Tarihi‘nin baĢlangıcı, Ġslâm Tarihinin Kaynakları, Ġslâmiyet‘ten önceki Araplar ve Arap Devletleri, Hz. Muhammed‘in hayatı halife olması Mekke ve Medine Dönemi ve Dört Halife Dönemi ile Emevîler Dönemi Siyasî ve kültür tarihi açısından çok iyi bir Ģekilde verilmiĢ olup, Emevîler‘in yıkılıĢ süreci ve Abbasilerin iktidara geliĢi de kapsamlı bir Ģekilde ele alınmıĢtır. Nedimi YAZICI‘nın Ġlk Türk-Ġslâm Devletleri Tarihi‘nde Abbasiler Tarihine çok az yer verilmiĢtir. Muhammed Ebu Zehra, Ġslâm‘da Ġtikadî, Siyasî ve Fıkhi Mezhepler Tarihi adlı eserinde Abbasoğulları‘na karĢı çıkartılan isyanlar ayrıntılı bir Ģekilde verilmiĢtir.

(20)

3.MATERYAL VE YÖNTEM

Bu Yüksek Lisans tezinde, Ġmam Hâfız Celâleddin Abdurrahman bin Ebu Bekr es-Süyûtî‘nin ―Tarihû‘l-Hulefâ‖ adlı eserinde; ―Irak‘taki Abbasi Soyundan Gelen Halifeler‖ adlı konunun 297‘inci ile 393‘üncü sayfaları arasının tercümesinin ve değerlendirmesinin yapılması amaçlanmıĢtır.

Değerlendirme yapılırken Abbasiler dönemini aydınlatan diğer kaynaklardan yararlanılmıĢtır. Farklı yaklaĢımlar incelenmiĢ, konu siyasî, dinî, edebî, sanatsal, sosyo-ekonomik, askerî ve hukukî alanda olmak üzere tüm boyutlarıyla değerlendirmeye tâbi tutulmuĢtur.

Çevirisini yaptığımız eserin yazarı es-Süyûtî, Mısır Abbasi Halifeliği zamanında yaĢamıĢtır. Suyûtî, Irak Abbasi Halifeliği zamanında yaĢamıĢ tarihçilerin eserlerinden de faydalanarak bu güzel eserini yazmıĢtır. Bu çeviriyi yaparak Abbasi Halifelerinin Siyasî ve edebî faaliyetlerini ve dönemin ilginç olaylarını aydınlatmayı amaçladık.

Tezin birinci bölümünde yazarın hayatı hakkında bilgi verildi. Ġkinci bölümde ise, eserin tercümesi yapıldı. Tercüme yapılırken cümlelerin anlam bütünlüğüne dikkat edilmeye çalıĢıldı. Ayrıca, bu alanda daha önce çalıĢma yapmıĢ kiĢilerden ve Arapça tercümesinde uzmanlaĢmıĢ kimselerden istifade edildi. Tercüme, imlâ ve noktalama bakımından kontrol edilerek büyük bir özen gösterildi. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde, Ġmam Hâfız Celâleddin Abdurrahman bin Ebu Bekr es-Süyûtî‘nin ―Tarihû‘l-Hulefâ‖ adlı eseri, farklı eserler incelenerek değerlendirmeye tâbi tutuldu. Son bölüme ise eserin tercümesini yaptığımız kısmın orijinal Arapça metni konuldu.

(21)

4.YAZAR, CELÂLEDDĠN EBU‘L-FAZL ABDURRAHMAN ES-SÜYÛTÎ Celâleddin Ebu‘l-Fazl Abdurrahman b. Kemaleddin Ebû Bekir b. Muhammed el-Huzayrî es-Süyûtî eĢ-ġafiî, H.849/M.1445 yılında Kahire‘de doğdu. Mısır ve Suriye‘de hüküm süren, Memlûkler devletinin son zamanlarında yetiĢen ve Arap dilinde en fazla eser veren müelliflerden biri ve belki de ilkidir. ―Ebu‘l-Fazl‖ künyesini ona, babasının dostlarından baĢ kadı Ġzzeddin Ahmed b. Ġbrahim vermiĢtir (Karahan, 1979;158).

―Hüsnü‘l-Muhâdara‖ adlı Kahire Tarihi‘ni de yazdığı biyografisine göre ataları doğudan Irak‘a gelmiĢler, Bağdat‘ın doğu kısmındaki Hudayriye‘ye yerleĢmiĢlerdir. Sonra dokuz batın önceki dedesi Mısır‘a gelerek Asyut‘a yerleĢmiĢlerdir. Ailesi genellikle ilmîye sınıfına mensup olup, babası Kemaleddin Ebû Bekir, orada kadılık yapmıĢ, sonra Kahire‘ye gelip buraya yerleĢmiĢtir. Burada ders vermiĢ ve hatiplik yapmıĢtır. Tolunoğlu Ahmet Camii‘nde okuduğu hutbelerle meĢhur olmuĢtur. Abbasi Halifesi el-Müstekfi‘nin imamlığını yapmıĢtır. Babası, 855/1451 yılında ölmüĢtür. Annesi bir Türk cariye idi (ġeĢen, 1998; 226). BeĢ buçuk yaĢındayken babasını kaybettiğinden, babasının dostlarından takva sahibi bir kiĢi, yetim kalan Abdurrahman‘ı himayesine alarak eğitim ve öğretimi ile ilgilenmiĢtir. Henüz sekiz yaĢındayken kuran‘ı hıfzeden Süyûtî, nispeten çok kısa bir süre içerisinde belirli öğrenim silsilelerini tamamlayarak 866/1461 yılında Arapça okutmak üzere icazet almıĢtır. Bundan sonra, Takiyuddin eĢ-ġiblî, ġerâfüddin Münâvî, Muhyiddin Kâfiyeci ve Alemüddin el-Bülkinî gibi Kahire‘deki ünlü hocalardan hadis, fıkıh, nahiv, Arapça okumuĢ ve on yedi yaĢında ilk eserini yazmıĢ, yirmi beĢ yaĢında ise hadis okutmaya ve fetvâ vermeye baĢlamıĢtır (Günaltay, 1991; 394). Süyûtî, önce tefsir, hadis, fıkıh baĢta olmak üzere dinî ilimleri öğrenmek için gerekli olan nahiv, meâni, bedî ve beyân v.s. gibi âlet

(22)

ilimlerini öğrenmiĢ, daha sonra da esas ilim mevzularında geniĢ bir vukûf ve selâhiyet elde etmiĢtir. O, çok güçlü bir hafızaya sahipti. Nitekim Ġbni Ġmâd, onun kendi ifadesine dayanarak iki yüz bin hadisi ezberlemiĢ olduğunu beyan etmektedir. Süyûtî, gençliğinde birçok seyahatlerde bulunmuĢ bu arada Yemen, Hicaz, ġam, Sudan, Mağrip ve Mısır‘ın önemli vilayetlerini ziyaret etme imkânı bulmuĢtur. Süyûtî, müderrisliğe ilk defa hocası Bulkinî‘nin desteği ile 870/1466 yılında ġeyhuniye Camii‘nde Ġslâm hukuku öğrenimi ile baĢlamıĢtır. Derslerini, bazı müderris ve kadılar dahi takip etmiĢtir. Bir yıl sonra Tolunoğlu Camii‘nde fetva vermeye ve hadis yazmaya baĢlamıĢtır. 877/1472 yılında Hankah el-ġeyhuniye‘de hadis öğretmenliği vazifesi verilmiĢtir. Ardından Babü‘l-Kurrafe‘de bulunan ġam Naibi Berkuk‘un türbesinin Ģeyhliğine getirilmiĢtir. O devrin ilmî ve fikrî münakaĢaları ile de meĢgul olmuĢ, bu münasebetle ―Kâmû‘ül-Muârız fi-Nusrati Ġbni‘l-Fârız‖ adlı eserini yazmıĢtır. 891/1486 yılında halife Mütevekkil‘in emri ile o zamanlar Kahire‘nin en büyük hankâhı ve evkafı olan Baybarsiye ġeyhliği‘ne getirildi. Kayıtbay‘ın ölümüne kadar dokuz yıl bu görevde kaldı. Bu hankah Ģeyhliğinin sağladığı imkânlarla refah içinde yaĢadığı gibi, birçok eserlerini de bu sırada yazdı. Kayıtbay zamanının sonlarında teâmül hilâfına sultanın huzuruna taylasan (tülbent, sargı) ile çıkması sultanın kızmasına sebep olmuĢtur. O da buna binaen kendini müdafa eden, ―El-Ehâdisü‘l-Hısan fî-Fazli‘t-Taylasan‖ adlı eseri yazmıĢtır. Âlimlerin sultanlara yakın olmaması gerektiğini zikretmiĢ ve hatta âlimlerin, sultanları ziyaret etmemelerinin sünnet olduğunu söylemiĢtir. Bu hususta, ―Mâ-ravâhu‘l-Esatin fi-Âdem el-Mecî‖ adlı risaleyi yazmıĢtır. Zikredilen hadislere benzer hareketlerinden dolayı düĢmanları, yeni sultan Muhammed b. Kayıtbay nezdindeki faaliyetlerini Süyûtî aleyhine artırmıĢlardı. Bunu sezen Süyûtî, halife Mütevekkil ile olan münasebetlerini sıklaĢtırarak kendisinin ġam, Mısır ve komĢu kadılıklarının fevkinde bir makama getirmesini istedi. Süyûtî‘ye

(23)

azl ve nâsb konusunda da selahiyet tanıyan bu makamın halife tarafından tevcih edileceği anlaĢılınca kadılar ve bir kısım halk arasında bir hoĢnutsuzluk belirdi ve böylece bu iĢten vazgeçildi. Bunu Süyûtî‘nin hayatındaki bir takım talihsizlikler takip etti. Baybarsiye Hankahı mensuplarından bazılarının tahsisatlarını tarikatın icaplarını yerine getirmedikleri gerekçesi ile kesince, onlar da, Süyûtî‘yi mahkemeye verdiler. Mahkeme olundu ve neticede Baybarsiye ġeyhliği‘nden azledildi. Bunun üzerine Süyûtî, Nil Nehri‘ndeki Ravza adlı adacıktaki evinde inzivaya çekildi. 1550 yılında Tomanbay sultan oldu. Süyûtî gizlenme ihtiyacı duydu. Gazaba uğrama korkusu aynı sene sonunda Kansuh el-Gavri sultan olunca son buldu. Sultan el-Gavri ona yeni vazifeler teklif etti. Ona bir köle hediye etti ve bin dinar gönderdi. Süyûtî, dinarları ve verilen vazifeleri kabul etmedi ve gönderilen köleyi de azat etti. Ancak okumaktan ve yazmaktan da geri durmuyordu. Davet üzerine de olsa ara sıra sultanın meclislerine katılıyordu. Son zamanlarda hastalandı ve ızdıraplı bir devreyi müteakip 19 Cemaziyelevvel 911/18 TeĢrin 1505 Cuma günü sabah vakti öldü. Cenazesi, Kurrafe dıĢındaki mezarlığa defnedildi. Kabri üzerine bir türbe yapılmıĢ ve ahĢap iĢlemeli bir de sanduka konmuĢtur. Türbesi, birçok emirin ve âlimin ziyaretgâhı olmuĢtur (Karahan, 1979; 159).

Süyûtî‘nin hayatı yoğun öğrenim ve yazım faaliyetleriyle geçti. Hemen hemen matematik ve tabii bilimler dıĢındaki bütün sahalarda eserler yazdı. Ġslâm tarihinde en çok eser yazan müelliflerin velûd (üretken) kiĢilerin baĢında gelir. Eserlerinin sayısı altı yüz civarındadır. Tabiatıyla bunların çoğu risaleler veya daha önce yazılan eserlerin muhtasarları veya seçmeleri Ģeklindedir. Bununla beraber çok hacimli ve orijinal eserleri de vardır (ġeĢen, 1998; 227).

(24)

Eserleri: Süyûtî‘nin muhtelif konularda yazdığı eserlerin çoğu, uzun araĢtırmalar sonucu bizzat kendi fikirlerini kaleme aldığı eserler değil, daha çok derleme usulüyle yazdığı eserlerdir. Süyûtî‘den hoĢlanmayan bazıları onu iktitafçılık (derleme) yapmakla suçlamıĢtır. Ancak, Süyûtî‘nin bütün eserleri için böyle olduğunu söylemek doğru olmaz. Ayrıca, bugün bize kadar ulaĢmamıĢ eserleri görmüĢ ve bunların içeriklerini intikal ettirmiĢ olması nedeniyle Süyûtî‘nin baĢkalarının eserlerinden serbestçe istifade etmiĢ olmasını anlayıĢla karĢılamak gerekir. Henüz hayatta iken, birçok Ġslâm ülkelerinde ve ilim merkezlerinde eserleri Ģöhret bulmuĢ ve o bir âlim hüviyetini hak kazanmıĢtır. Onun eserleri bugün birçok dile çevrilmiĢtir (ġeĢen, 1998;228).

Süyûtî, kendi eserlerini altı bölümde değerlendirmiĢtir. Bunlar: 1- Kurânî ilimler, 2- Hadis, 3-Fıkıh, 4- Muhtelif meseleler, 5- Dil ve edebiyat, 6- Usül, beyan ve tasavvuf. Brockelman ise buna bir de tarih ve adap bölümünü eklemiĢtir. Süyûtî‘nin tarihe dair eserlerinin önemlileri Ģunlardır:

―Hüsnü‘l-Muhâdara fi-Tarihi Mısr ve‘l-Kahire‖: Bu eseri, Ġslâm dönemi Mısır ve coğrafyası hakkındadır. Mısır‘da yaĢayan çok sayıda âlim ve idarecinin hayatları, Mısır‘daki camiler, medreseler vesair eserler ve Nil hakkında bilgiler verir. Mısır‘ın güzellikleri, ağaçları ve meyveleri hakkında Ģiirleri içerir. Eser 1967-1968 yıllarında Ebu‘l-Fazl Ġbrahim tarafından tahkiki yapılarak Kahire‘de basıldı.

―Tarihü‘l-Hülefa‖: BaĢta halifelerin biyografileri olmak üzere özet bir Ġslâm tarihidir. Kitap 1870, 1896 yıllarında Lahor‘da 1897 yılında Kalküta‘da, H.1305 yılında Kahire‘de, H. 1306 yılında Delhi‘de, 1964 yılında ise Muhammed Muhyiddin Abdülhamid‘in tahkikiyle yine Kahire‘de basılmıĢtır. Ġngilizce tercümesi ise H. S. Jarret tarafından 1881 yılında Kalküta‘da yayınlanmıĢtır.

(25)

―Nazm el-Ġkyân fi-A‘yân‖: Müellifin çağdaĢı iki yüz kiĢinin biyografisini içerir. Ġçinde Mısır, ġam, Irak ve Ġran‘da yaĢamıĢ ünlü kadın ve erkek âlimler ve idarecilerden bahseder. Eser, Philip Hitti tarafından 1927 yılında New York‘ta neĢredilmiĢtir.

―Buğyetü‘l-Vuât fi-Tabakâti‘n-Nuhât‖: Ġki bin üç yüz nahiv ve dil âliminin hayatından bahseder. Kitap, alanında yazılmıĢ en geniĢ eseri olup bu eser, Muhammed Ebu‘l-Fazl Ġbrahim‘in tahkiki ile 1964-1965 ve 1979 yıllarında Kahire‘de basılmıĢtır.

―eĢ-ġemârih fi-Ġlmi‘t-Tarih‖: Eseri H. 1399 yılında Kuveyt‘te ve 1970 yılında Bağdat‘ta basıldı.

―Tabakatü‘l-Müfessirîn‖:Ġslâm tarihindeki büyük tefsir âlimlerinin hayatlarından bahseder. Eser, A. Meursinge tarafından 1829 yılında Leiden‘de, 1969 yılında Tahran‘da 1972 yılında Kahire‘de basılmıĢtır.

―Tabakâtü‘l-Huffâz‖:Zehebî‘nin eserinin ilaveli özetidir. Büyük hadisçilerin hayatından bahseder. Wüstenfeld tarafından 1834 yılında Göttingen‘de neĢredildi. Eser ayrıca Ali M. Ömer tarafından 1973 yılında Kahire‘de de neĢredilmiĢtir.

―Kitâbü‘l-Vesâil ilâ Mâ‘rifeti‘l-Evâil‖, Ebû Hilal el-Askerî (395/1005)‘nin Kitâbü‘l-Evâil‘inin ilâveli özetidir. Tarihteki ilklerden bahseder. Gosche tarafından 1867 yılında Halle‘de, Esad Talas tarafından 1954 yılında Bağdat‘ta, Ġbrahim el-Adevi Ali M. Ömer tarafından 1972 ve 1983 yılında Kahire‘de neĢredildi.

―Lübbü‘l-Elbâb fî-tahrîri‘l-Ensâb‖:Ġbni‘l-Esir‘in el-Lübâb fi-Tahriri‘l-Ensâb adlı eserinin ilaveli özetidir. P. J. Weth tarafından 1830-1832 yıllarında Leiden‘de, Peters Vouth tarafından 1851 yılında yine Leiden‘de neĢredilmiĢtir (ġeĢen, 1998; 229.

Mezhep bakımından ġafiî olan Süyûtî, daha hayatında kazandığı büyük Ģöhret muvacehesinde tevâzûyu bir kenara bırakmıĢ ve zamanla kendisinin sadece nâdir ve müstesnâ bir ilim adamı olduğuna güvenmekle kalmayarak, hadis, fıkıh ve Arapça

(26)

dilbilgisi bakımından devrinin en büyük âlimi olarak görmeye baĢlamıĢ ve kendisini IX. asrın ―Müceddid‖i bile ilan etmiĢtir. Hatta Peygamber‘le rüyada ve uyanıkken görüĢüp konuĢtuğunu iddia etmiĢtir. Bu Ģekildeki aĢırı davranıĢları ve gururu kendisine karĢı menfi hislerin oluĢmasına neden olmuĢtur. Çağının büyüklerinden ve kimseden ihsan ve hediye kabul etmemiĢtir. Öldüğünde terekesini kaydetmek üzere sultandan izin istendiğinde Kansuh el-Gavri: ―Hayatta iken bizden bir Ģey aldı mı ki, biz onun terekesine el koyalım.‖ demiĢtir.

(27)

5.CELÂLEDDĠN EBU‘L-FAZL ES-SÜYÛTΑNĠN ―TÂRĠHU‘L-HULEFÂ‖ ADLI ESERĠNĠN TÜRKÇE‘YE TERCÜMESĠNĠ YAPTIĞIMIZ BÖLÜM

(28)

6.ABBASĠLER DÖNEMĠ 6.1.ABBASĠLER IRAK‘TA

Seffâh, Abbâsoğulları halifelerinin ilkidir. Asıl adı Ebü‘l Abbas Abdullah bin Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas bin Abdü‘l Muttalib bin HâĢim‘dir.

H.108 yılında bir rivayete göre de H.104 yılında Humeyme‘nin Belka Bölgesinde doğdu ve orada büyüdü. Annesinin adı Raytatü‘l-Harise idi.

KardeĢi Ġbrahim bin Muhammedü‘l-Ġmam‘dan hadis rivayet etti. Ondan Amcası Ġsa bin Ali rivayet etti. Seffâh, kardeĢi Mansur‘dan daha küçüktü.

Ġmam Ahmet‘in Müsnedi‘nde Ebî Saidi el-Hudri‘den rivayet ettiği hadiste Peygamber (S.A.V) dedi ki:

―Adaletli yönetim kesildiğinde ve fitne meydana çıktığında ehl-i beytimden bir adam çıkacak ve malı serperek dağıtacak.‖

Ubeydullah el-ÎĢi dedi ki:

—Babamdan, Ģeyhlerin Ģöyle söylediklerini duydum:

—Vallahi hilâfet Abbasoğullarına geçtikten sonra yeryüzünde ne onlardan daha çok Kur‘an okuyan ne daha çok ibadet eden ve ne de daha çok kurban kesen yoktur.

Ġbni Cerir et-Taberi Ģöyle dedi:

— Abbasoğullarının baĢlangıçta durumu Ģöyle idi:

—Peygamber (S.A.V), amcası Abbas‘a hilâfetin önce oğluyla baĢlayacağını söylemiĢ; fakat öyle olmadı. Onlar ise böyle bekliyorlardı.

RiĢdeyn Ġbni Kureyb‘den, Ebâ HâĢim Abdullah bin Muhammed bin Hanefiyye‘nin ġam‘a gittiği, Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas‘la buluĢtuğu ve Ģöyle dediği rivayet edilir:

(29)

—Ey amcaoğlu! Bendeki bilgileri sana aktarmak istiyorum. Onu kimse bilmesin, bunu sizden bazıları bilmek isteyecektir. Dedi ki:

—Onu öğrendim, onu senden baĢka kimse duymasın.

Medâini bir topluluktan, Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas‘ın Ģöyle dediğini aktardı:

—Bizim yaĢadığımız üç olayımız var:

Yezid bin Muâviye'nin ölümü, yüzyılın baĢı ve Afrika'nın savaĢıdır. Bu savaĢta bize dua edin çünkü daha sonra doğudan Fas‘a kadar atlarıyla bize yardımcılar gelecek. Yezid Ġbni Ebî Müslim Afrika‘da öldürülüp Berberîler anlaĢmayı bozduklarında, Ġmam Muhammed Horasan‘a bir elçi gönderdi ve isim vermeden ona, Muhammed (S.A.V.)‘in soyundan birine insanları boyun eğmeye çağırmasını emretti. Daha sonra Ebâ Müslim El Horasanî ve diğerleri bu çağrıya yöneldiler. Kabile reislerine davet mektubu yazdılar ve yazdıkları kabul gördü. Fazla geçmeden Muhammed öldü. Yerine oğlu Ġbrahim geçti. Ölüm haberi Mervan‘a ulaĢınca onu önce hapsettirdi. Sonra da öldürttü ve tahta kardeĢi Abdullah‘ın geçmesini sağladı, o da Seffâh'tır. Taraftarları onun için toplandı. Kûfe‘de 132 senesi, rebîul-evvel ayının üçünde Kûfe‘de onun halifeliğine biat edildi. Ġnsanlara cuma namazını kıldırdı ve hutbede Ģöyle dedi:

—Ġslâm dinîni seçin, Allah‘a hamd olsun ―Ġnneddine indallahil Ġslâm‖ ayet-i kerimesine iĢaret etti. (Bugün dinînizi ikmal ettim. Nimetimi sizlere tamamladım ve Ġslâm‘dan sizin için razı oldum). Ġslâm‘ı kendisine din olarak seçen ve onu büyük Ģerefli ve kerametli kılan ve onu bizim için seçip destekleyen ve bizi onun halkı kılan ve bizi onun sığınağı ve kalesi kılan ve onunla güçlü kılan ve ondan lezzet alanlar grubundan eyleyen Allah‘a Ģükürler olsun dedikten sonra Kur‘an ayetlerine yakınlıklarını anlattı ve Ģöyle dedi: ―Allahu Tealâ Peygamberinin ruhunu alınca iĢlerin baĢına onun ashabı geçti

(30)

sonra Harpoğulları ve Mervan onları kuĢatıp esir etti. Allah, onlara bizim elimizle intikam alana kadar süre tanıdı. Yeryüzünde zayıf düĢenlere haklarını vermek üzere bize hakkımızı iade etti. Bizimle baĢlattığı gibi bizimle bitirdi. Ehl-i beyt olarak baĢarımız ancak Allah‘ın yardımıyladır. Ey Kûfe halkı! Siz bizim sevgimizin kaynağı, saygımızın mekânısınız. Sakın bunda gevĢeklik göstermeyiniz. Zulüm yüklenen insanlar sizi övmezler. Sizler bize göre insanların en mutlusu ve en değerlisisiniz. Sizlere verdiklerimizi kat kat artırdık. Hazır olun ben öldürüp, intikam alan ve kan döken Seffâh‘ım.

Ġsa bin Ali Kûfe‘ye gitmek üzere Humeyme'den çıkıĢlarını anlattığında Ģöyle diyordu:

—On dört kiĢi evlerinden çıktılar, büyük bir samimiyet ve ihlâsla bizim arzuladığımız Ģeyleri arzuluyorlardı.

Mervan‘a, Seffâh‘a biat edildiği haberi ulaĢınca onu bozguna uğratmak ve öldürmek için yola çıktı; onunla savaĢtı. Seffâh‘a biat edenlerden Benî Ümeyye ve onun orduları ve sayısız insanlar öldürüldü ve Fas‘ın en ücra köĢesine kadar hükümranlığını sağlamlaĢtırdı.

Zehebî der ki:

—Devletinde grup ayrılıkları oldu, itaatten çıktılar. Tüm Endülüs ülkelerinden Sudan ülkesine kadar bu ülkede zorbalar ortaya çıktı ve bu durum böyle devam etti. Seffâh yüz otuz altı yılı zilhicce ayında Cüderiyye'de öldü. Yerine kardeĢi Ebî Cafer geçti. 34 yılı idi. Enbar‘a geçti ve orasını hilâfet merkezi yaptı.

Seffâh‘ın sözlerinden es-Sulî Ģöyle nakleder:

―Servet büyüdüğünde arzu azalır ve karĢılıksız bağıĢ ancak hakkın kaybolmasıyla olur der ve insanların en alçağı ve zayıfı mal toplayıp cimrilik yapan,

(31)

ağırbaĢlı olmayı zillet sayandır ve yine Ģayet ağırbaĢlı olmak bozgunculuk ise affetme acizliktendir. Sabır, yönetim, zaaf ve borca düĢmedikçe güzeldir. Fırsat varken acele etmemek güzeldir.‖

Es-Sulî diyor ki:

—Seffâh insanların en cömerdi idi. Söz verdiği miktarı vaktini geciktirmeden ve onu ödemeden meclisinden ayrılmazdı. Bir defasında Abdullah bin Hasan, Ona daha önce hiç bir arada görmediğim biner biner dirhem dağıttığını duydum dedi. Ona da verilmesini, evine kadar taĢınmasını emretti.

Ve yine Savli mühründe:

―Allah‘a güvenen ve Ona inanan Allah‘ın kulu‖ sözü nakĢedilmiĢti. Ondan az miktarda Ģiir nakledilmiĢtir.

Sait bin Müslim El-Bahili diyor ki:

—Bir defasında Abdullah bin Hasan, Seffâh‘ın huzuruna girdi. Meclis Beni HaĢim, ġia ve birçok insanla dolu idi. Yanında Kur‘an-ı Kerim vardı. Ona Ey Müminlerin Emiri! Bu Mushaf'ta, Allah‘ın bizim için ayırmıĢ olduğu hakkımızı ver dedi. O da Ona:

—Deden Ali, benden daha hayırlı ve daha adildi ve dedelerin Hasan ve Hüseyin senden daha hayırlıydılar bir Ģey verdiler mi? Aynısını sana vermem gerekirdi, böyle yapsaydım sana insaflı davranmıĢ olurdum. Eğer sana daha fazlasını verirsem bu bana karĢı senin neyin karĢılığı?

Cevap vermeden oradan ayrıldı ve insanlar Seffâh‘ın cevabına ĢaĢırdılar. Tarihçiler diyor ki:

―Abbasoğulları devletinde Ġslâm kelimesi ortaya çıktı, divandan Arap kelimesi düĢtü. Divana Türkler de girdi, önce Deylemliler sonra da Türkler yönetimi ele

(32)

geçirdiler, onların büyük bir devleti oluĢtu, yeryüzündeki yönetimler birkaç kısma ayrıldı, her bölgede insanlara zorla hükmeden ve baskı altına alan yönetimler oluĢtu‖.

Tarihçiler Ģöyle der:

―Seffâh kan dökmede çok süratli idi. Adamları da Ģarkta ve garpta onun gibiydi. Bununla beraber mal konusunda da cömertti.‖

Onun zamanında ölen âlimlerden bazıları Ģunlardır:

Zeyd bin Eslem, Abdullah bin Ebî Bekr bin Hazm, Medine halkı fakihlerinden Rabiatul Elze‘yi Abdulmelik bin Umeyr, Yahya bin Ebî Ġshâk Elhadrami, Ünlü yazar Abdülhumeyd, Busayr‘da Mervan'la beraber; Mansur bin El Mutemir, Hemmam bin Münebbih‘de öldürülenlerdendir.

6.2.EL MANSÛR EBÛ CAFER ABDULLAH

El Mansûr, Ebû Cafer Abdullah bin Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas ve annesi Ummü‘l Veled Selametü‘l-Berberi, doksan beĢ senesinde doğdu. Dedesini gördü fakat ondan hadis rivayet etmedi. Babasından Ata bin Yesar‘dan ondan da oğlu El-Mehdî‘nin hadis rivayetleri vardır.

KardeĢinin döneminde hilâfete biat edildi. Abbasoğulları; görkem, cesaret, ileri görüĢlülüğü, sağlam duruĢları, baskıcı oluĢları, mal toplayıcılıkta, oyun ve eğlenceyi terk ediĢte, sağlam akıllılıkta, edep ve ilme ortak olmada, nefsi bilgilendirmede soylu ve asaletliydiler. Yönetimini düzeltmek için çok kiĢi öldürdüler. Ebu Hanife‘yi (Allah‘ın rahmeti O‘nun üzerine olsun) kadılık makamını kabul etmediği için dövdürüp hapsettiren O‘dur. Ebu Hanife kısa bir süre içinde öldü. Yönetine karĢı ayaklanmak için fetva verdiğinden dolayı zehirlenerek öldürüldüğü söylenmektedir. Kendisi edip, hatip, anlayıĢlı, liderlik için yaratılmıĢ birisiydi. Aynı zamanda da gayet hırslı ve cimri idi. Kendisine, iĢçilerin ve sanatçıların ücretlerini devanık (dirhemin altıda bir) ile gördüğü

(33)

için kendisine devanık babası lakabı verilmiĢtir. El Hatib‘in, Dahhak‘tan O‘nun da Ġbni Abbas'tan O‘nun da Peygamber (S.A.V.)‘den rivayet ettiği bir hadiste Ģöyle buyurdu:

―Seffâh bizdendir, Mansûr bizdendir. Mehdî de bizdendir.‖

Zehebî‘de, bu hadisin munkatı (senedi kesik) ve münker (kabul edilmeyen) bir hadis olduğu söylenir. Bu hadisi Hatib ve Ġbni Asâkir ve diğer raviler Said bin Cübeyr senedi yoluyla Ġbni Abbas‘tan, Seffâh bizdendir, Mansûr bizdendir ve Mehdî bizdendir Ģeklinde rivayet etmiĢlerdir.

Zehebî, bu rivayetin senedi doğrudur der.

Ġbni Asâkir, Ġshâk bin Ebî Ġsrail, Muhammed bin Cabir‘den O da A‘meĢ‘den O, Ebî Veddak'tan O da, Ebî Saidi el-Hudri'den (R.A.) Ģu rivayette bulunmuĢtur:

—Nebî (SAV)‘nin Ģöyle dediğini iĢittim:

―Kaim bizdendir, Mansûr bizdendir, Seffâh bizdendir, Mehdî bizdendir. Kaime gelince hilâfet Ona gelecek ve bir damla kan akmayacak. Mansûr‘a gelince bayrak Ona verilmez, Seffâh'a gelince kan ve mal döker. Mehdî‘ye gelince yeryüzünü adaletle doldurduğu gibi zulümle de dolduracak .‖

Mansûr‘un Ģöyle dediği anlatılır:

—Kendimi Mescid-i Haram‘da gördüm. Sanki Resulullah (S.A.V.) Kâbe‘de idi ve kapısı da açıktı. Birisi:

—Abdullah nerede diye seslendi. KardeĢim Ebu‘l Abbas ayağa kalktı, merdivene çıkarıldı, içeri girdirildi, fazla da kalmadı dıĢarı çıktığında bir sopa üzerinde dört arĢın uzunluğunda siyah sancak vardı.

Sonra Abdullah nerede diye seslenildi, merdiven üzerinde ayağa kalktım. Merdivene çıktım. Resulullah (S.A.V.), Ebu Bekir, Ömer, Bilal Benimle bir anlaĢmada

(34)

bulundular. Ümmetiyle ilgili bana tavsiyede bulundu. Bana yirmi üç kat sarık sardı ve Ģöyle dedi:

—Bu sarığı al kıyamete kadar sende kalsın. Ey halifelerin babası!

Mansûr, hilâfetin baĢına yüz otuz yedi yılı baĢlarında geçti. Ġlk yaptığı da Eba Müslim El Horasani‘yi öldürmek oldu.

Yüz otuz sekiz yılı Abdurrahman bin Muaviye bin HiĢam Ġbni Abdul Melik bin Mervan‘ül Emevî‘nin Endülüse girdiği yıldı. Orayı istila etti. KuĢatma süresini uzattı ve Endülüs‘ün yönetimi dörtyüzlü yılların sonrasına kadar O‘nun evlatlarının elinde kaldı. Annesi, Berberi olan ve adalet ve ilim sahibi Abdurrahman bunlardan biri idi. Ebu‘l-Muzaffer Elebyurdi:

―Dünyanın hâkimi Berberi olan kadının iki oğlunun, Mansur ve Abdurrahman bin Muaviye‘dir, diye söylerdi.‖ der.

Kırk yılında Bağdat Ģehrini kurmaya baĢladı.

Kırk bir yılında, Ravindiyye (Ruhun insandan insana veya hayvana geçtiği) iddiasında bulunanlarla Mansûr savaĢtı ve Taberistan‘ı fethetti.

Zehebî der ki:

―Kırk üç yılında Ġslâm âlimleri bu yüzyılda hadis, fıkıh, tefsir tedvinine (tertip) baĢladı ve Cureyc Mekke‘de, Malik Muvatta‘yi Medine'de, Evzai ġam‘da Ġbn Ebî Acube ve Hammade bin Seleme ve diğerleri Basra‘da, Muammer Yemen‘de, Süfyanüssevri Kûfe‘de kitap telif etti ve yine Ġbni Ġshâk El Meğazi ve Ebu Hanife (Allah‘ın rahmeti O‘nun üzerine olsun) fıkıh ve görüĢlerini telif etti. Çok az bir müddet sonra yine HüĢeym, El-Leys ve Ġbni Lüheya kitap telif ettiler. Sonra Ġbni Mübarek, Ebu Yusuf ve Ġbni Vehb kitap telifinde bulundular. Ġlmin bölümlere ayrılarak kitap haline getirilmesi çoğaldı. Arap dil bilgisi, tarihi ve insan günlükleri kitapları te‘lif edildi. Bu

(35)

yüzyıldan önce imamlar ezberlerinden konuĢuyorlardı veya düzenlenmemiĢ sahih sahifelerden ilim rivayetinde bulunuyorlardı. Kırk beĢ yılında Abdullah bin Hasan bin Ali bin Ebî Talib‘in iki oğlu Muhammed ve Ġbrahim‘in ayaklanma olayında Mansûr ikisine karĢı zafer kazandı ve ehl-i beytten büyük bir grupla birlikte ikisini de öldürdü. Ġnna lillahi ve inna ileyhi raciun. ―Allah‘tan geldik ve yine Allah‘a döneceğiz‖.

Mansûr, Alevilerle Abbasiler arasında ilk fitne çıkaran kiĢi idi. Tek bir Ģey vardı o da Mansûr, âlimleri ve onlarla beraber ayaklananları, kendisine karĢı çıkanları sürgüne göndermesi, kırbaçlatması, öldürtmesi ve diğer Ģeylerle eziyet etmesiydi.

Ebu Hanife, Abdül-Humeyd bin Cafer, Ġbni Aclan ve Muhammed Berberi, Mansûr‘a karĢı ayaklanmanın caiz olduğu fetvası veren Enes Bin Malik, Mansûr‘un eziyet ettiği kiĢilerdendi. Ona, Mansûr‘a biat etmemiz gerekir.‖ dendiğinde O:

—Ġki hilekâra biat ettiniz, hilekârlara biat edilmez.‖ dedi. Kırk altı yılında Kıbrıs SavaĢı oldu.

Kırk yedi yılında Mansûr amcası Ġsa bin Musa‘yı Ahd vilayetinden azletti. Seffâh ise Ona, Mansûr‘dan sonra onu görevine iade edeceğine dair söz verdi. Ġsa iki kardeĢ (Muhammed ve Ġbrahim) ile savaĢıp onları yenen kiĢi idi. O da onu hile ile azlederek mükâfatlandırdı, onun evladı Mehdî‘ye söz verdi.

Kırk sekiz yılında bütün memleketler Mansûr‘a boyun eğdi. ġahısların gözünde O‘nun heybeti büyüdü, Ģehirler Ona boyun eğdi. Endülüs adasından baĢka yer kalmadı. Orayı, Abdurrahman bin Muaviye El Emevî ve El Mervani aldı. Fakat o Müminlerin Emiri diye değil sadece emir diye adlandırıldı. Oğlu da aynı Ģekilde kırk dokuz yılında Bağdat‘ın imarını bitirdi.

50 yılında Emir Üstat Seyis‘le beraber Horasanlı askerlerle, Horasan Ģehirlerinin birçoğunu istila ettiler.

(36)

Durum büyüdü, Ģer Ģiddetlendi, Mansûr üzerindeki baskı arttı. Kılıçtan geçirilen Horasanlı askerlerin sayısı atlı ve yaya olmak üzere üç yüz bine ulaĢtı. EcĢemü‘l Mervezî‘de askerlerini saf saf dizerek onlarla beraber hareket etti. EcĢem askerîni denize sürerek savaĢtı. Gökyüzünü örten Aremnem ordusunda Hâzim bin Huzeyme‘yle savaĢmak için ordusunu donattı. Ġki ordu karĢılaĢtı. Ġki grup biraz sabretti. Bu olay meĢhurdur. Orada yetmiĢ bin kiĢinin öldüğü, Üstat Seyis‘in yenildiği dağa sığındığı Emir Hazim‘in gelen yılda esirlerin boyunlarının vurulmasını emrettiği, bunların sayısının ise on dört bin olduğu söylenir. Sonra bir süre Üstat Seyis‘i kuĢatma altında tuttular. Sonra kendisi teslim oldu, Onu bağladılar, askerlerini bıraktılar. Sayıları otuz bindi.

Elli bir yılında su barajı yaptırdı ve barajı sağlamlaĢtırdı.

Elli üç yılında Mansûr, emrindekilere uzun Ģapka giymelerini zorunlu kıldı. Kâğıt ve kamıĢtan yapıyorlardı. Siyah renk giyiyorlardı.

Ebu Kallâme der ki:

— Önderimizden bize bir Ģeyler vermesini isterken önderimiz bize Ģapkayı seçmiĢ, adamları görürsün ki sanki o, Yahudi milletinin giydiği uzun Ģapkalara benziyor.

Elli sekiz yılında Mansûr, Mekke temsilcisine Süfyan-ı Sevri‘nin ve Abbad bin Kesir'in hapsedilmesini emretti ve onlar da hapsedildiler. Ġnsanlar, Mansûr‘un hacca geldiğinde onları öldürmesinden korktu. Allah, O‘nu Mekke‘ye sağlıklı bir Ģekilde ulaĢtırmadı, hasta olarak geldi ve öldü. Allah, o ikisini O‘nun Ģerrinden korudu. Ölüm sebebi karın ağrısındandı. Zilhicce ayında öldü. Hacun‘la Meymun kuyusu arasında defnedildi.

(37)

Selmü‘l Hâsir der ki:

—El-Hacic seferden döndü yerine Ġbni Muhammed‘i bıraktı. Mekke‘de rehin tutarak inkârcı lahidinde

Hacc ifasına hepsi Ģahit oldu ve önderleri Sema altında Mescid-i Haramı görmedi.

Mansûr‘la ilgili olarak Ġbni Asâkirin senediyle Ebâ Câfer El Mansûr hilâfetten önce ilim öğrenmek amacıyla yola çıkardı. Evlerden birine girmek üzereyken bir yolcu onu yakaladı ve Ona:

— Girmeden önce iki dirhem çıkart dedi: O da:

— Benim yakamı bırak, ben HaĢimoğullarındanım dedi. — Adam yine:

—Ġki dirhem çıkart dedi. Mansûr:

—Yakamı bırak ben Peygamber (S.A.V.)‘in amcası oğullarındanım dedi. Adam yine:

—Ġki dirhem çıkart dedi. Mansûr:

—Yakamı bırak ben Allah‘ın kitabını okuyan bir adamım dedi. Adam yine:

— Ġki dirhem çıkart dedi. — Mansûr:

— Yakamı bırak ben fıkıh ve feraîz ilmîni bilen birisiyim dedi. — Adam yine:

(38)

—Ġki dirhem çıkart ver dedi. Durumu anlatınca ona iki dirhem verdi. Dönünce bozuk para biriktirdi, bu yüzden kendisine devanık babası dendi.

Malik bin Enes‘den rivayet edildiğine göre:

—Ebî Cafer El-Mansûr‘un yanına girdim. Allah‘ın elçisi (S.A.V.)‘nden sonra insanların en faziletlisi kimdir? dedi. Ben de: ‖Ebu Bekir ve Ömer‖ dedim. O da: ―Doğru söyledin, Müminlerin Emiri de aynı görüĢte.‖ dedi.

Ġsmail El Fıhrî‘den bir rivayette Ģöyle der:

Mansûr‘un arefe günü minberde, hutbesinde Ģöyle dediğini iĢittim: ―Ey insanlar! Ben Allah‘ın yeryüzündeki sultanıyım. O‘nun yol göstermesi ve desteğiyle sizi yöneteceğim. Hazinesi O‘nun elinde O‘nun izniyle onu size paylaĢtırarak vereceğim. Allah Beni onun üzerine kilit yaptı. Eğer isterse onu size vermek için Beni açar eğer isterse kilitler bende kilitlenirim. Ey insanlar! Allah‘a yöneliniz ve fazlından size karĢılıksız versin ve bu mübarek günde O‘ndan isteyiniz. Kitabında sizlere Ģöyle bildiriyor: (Bugün size dinînizi kemale erdirdim ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım. Ve size islâmı din olarak seçtim.1)‖

—Allah Beni doğru iĢler yapmaya muvaffak eylesin ve sizlere yumuĢak kalpli olmayı, size iyilikte bulunmayı, nasip eylesin. Size vermek ve rızıklarınızı paylaĢtırmak için Benim kilidimi açsın. Muhakkak ki O, duaları iĢiten ve kabul edendir.

Es-Sûlî der ki:

—ĠĢin baĢında azığı biraz artırdı. Bu hutbenin sebebi insanların onu cimri olarak tanımaları idi. Sonunda da azığı artırdı.

Bazı insanlar dedi ki:

Müminlerin Emiri cimri davranarak Rabbine hilekâr davrandı.

1 Maide Suresi 3.ayet

(39)

Asmâi ve diğerleri Ģöyle der:

Mansûr minbere çıktı ve Ģöyle dedi:

―Hamd Allahadır. Yalnız Ona hamd eder ve yalnız O‘ndan yardım dilerim. Ona inanırım. Ona tevekkül ederim. ġahitlik ederim ki Allah tektir, birdir ve ortağı yoktur.‖

Bir adam ayağa kalkıp Ģöyle dedi:

—Ey Müminlerin Emiri o Allah anıldığında senin kim olduğunu söyle, hatırla! Mansûr dedi ki:

—Merhaba, merhaba çok iyi hatırlattın. Beni çok korkuttun. Kendisine Allah‘tan kork dendiğinde günahla övünenlerden olmaktan Allah‘a sığınırım. Nâsihat bizden devamlı olmalı. Kim yanımıza gelirse, bu sözü söyleyen ey sen! Allah‘a yemin ederim ki o sözünle Allah‘ı kast etmedim. Desinlere söyledim. Ayağa kalktı ve Ģöyle dedi:

— Cezalandırılmaya sabretmek onu söyleyen için daha kolaydır. Mükâfatı Allah‘tan istiyorum. Sana yazıklar olsun. Hutbesine geri döndü ve kâğıttan okur gibiydi.

ÇeĢitli rivayetlerde Mansûr oğlu Mehdî için Ģöyle dedi:

—Ey Ebâ Abdullah! Halifeyi ancak Allah korkusu düzeltir. Yöneticiyi sadece Allah‘a itaat düzeltir. (Ġslah eder). Çobanı (yöneticiyi) sadece adalet düzeltir. Ġnsanların en iyisi cezalandırma gücü varken bağıĢlayandır. Ġnsanların en aklı kıt olan baĢkalarına zulüm edendir.‖

Mansûr Ģöyle der:

—DüĢünmeden yapılan iĢ sağlam olmaz. Muhakkak ki aklın düĢüncesi o iĢin aynasıdır. Ġyisini ve kötüsünü gösterir ve yine Ģöyle der:

—Hangi evladım nimeti Ģükürle daim eyler, cezalandırmaya gücü varken affeder, isteyerek itaat eder, insanlara esirgeyici ve alçak gönüllü davranarak zafere eriĢir? Mübarek bin Feddale‘den bir rivayette der ki:

(40)

Mansûr‘un yanındaydık bir adamla bir kılıç getirtti. Mübarek dedi ki:

—Ey Müminlerin Emiri! Hz. Hasan‘ın peygamber (S.A.V.)‘den Ģöyle dediğini iĢittim:

—Kıyamet günü olduğunda Allah indinde biri Ģöyle seslenir:

—Allah için sevap iĢleyenler ayağa kalksın denir, sadece affedici olanlar ayağa kalkar. Bunun üzerine Mansûr:

—Serbest bırakın, dedi.

Asmâi‘nin Ģöyle dediği zikredilir:

Mansûr cezalandırmak üzere bir adam getirtti. Adam Ģöyle dedi.

—Ey Müminlerin Emiri intikam adalettir. Vazgeçmek ise üstünlüktür. Bizler, Müminlerin Emirinden, kendisi için iki kısmetini en yüksek iki dereceye ulaĢmadan noksanlaĢtırmasından Allah‘a sığınırız, dedi.

O da onu affetti ve yine Asmâi‘den: Mansûr, ġam'da bir Arap'la karĢılaĢtı ve Ģöyle dedi:

—Ey Arap, bizi ehl-i beytin velayetine vererek sizden baskıyı kaldıran Allah‘a Ģükürler olsun dedi ve Ģöyle devam etti:

—Muhakkak ki Allah bizde ölçü ile ölçüsüzlüğü, baskı ile sizin yönetiminizi bir arada bulundurmaz.

Muhammed bin Mansûr El Bağdadî‘nin Ģöyle dediği anlatılır. Bazı zahitler Mansûr‘un huzurunda ayağa kalktılar ve Ona Ģöyle dediler:

—Allah sana dünyayı esir ederek verdi. Bir bölümüyle kendini satın al! Önceden hiç gecelemediğin kabirde gecelediğini düĢün. Günü ve gecesi doğmayacak bir geceyi

(41)

geçirdiğini düĢün. Mansûr sustu ve ona bir miktar mal verilmesini emretti. O da ona, mala ihtiyacım olsaydı sana vaaz etmezdim dedi.

Abdus-selam bin Harb‘in Ģöyle dediği söylenir:

Mansûr, Amr bin Ubeyde‘nin huzuruna getirilmesini ister ve huzura getirilir. Ona bir miktar mal verilmesini emreder. O da onu kabul etmez. Mansûr ona:

—Vallahi onu kabul edeceksin, dedi. O da:

—Vallahi onu kabul etmiyorum, dedi. Mehdî, ona der ki:

Müminlerin Emiri yemin etmiĢti. Müminlerin Emiri yemin kefareti vermek için amcasından daha çok muktedir. Mansûr da ona:

—Ne ihtiyacın varsa iste, dedi. O da:

—Senden sana gelmeden Beni çağırmamanı, senden istemeden bana bir Ģey vermemeni istiyorum. O da:

—Bunu veliahdım için yaptığımı bilmez misin? dedi. O da:

—Bir iĢi yapmak vakti geldiğinde sen baĢka Ģeylerle meĢgul olursun, dedi. Abdullah bin Salih‘in Ģöyle dediği zikredilir:

Mansûr, Basra Kadısı Sevvâr bin Abdullah‘a yazdığı bir mektupta: ―Bir kumandan ile bir tüccar bir yer yüzünden, birbirlerine düĢman oldular. Bu durumda o yer komutanındır.‖ der.

(42)

—Bendeki delillere göre o yerin tüccara ait olduğudur. Orayı onun elinden kuvvetli deliller olmadıkça çıkarmam dedi.

Mansûr ona cevaben:

—Tekrar Allah‘a ant olsun ki orayı komutana vereceksin diye yazdı. Sevvâr da Ona, kendisinden baĢka ilah olmayan Allah‘a yemin ederim ki orayı haklı bir gerekçe olmadan tacirin elinden çıkarmam cevabı ona ulaĢtığında o Ģöyle dedi:

—Allah‘a yemin olsun ki o adaletle dolu, Benim kadılarım Beni hak ölçüsünde reddeder oldular.

Bir baĢka rivayette, Mansûr‘un kendisine, Bessar ihbar edildi. Onu huzuruna getirtti. Mansûr aksırdı. Sevvâr, ona ―Yerhamukallah‖ demedi. O da ona niçin ―Yerhamukallah‖ demedin deyince o da:

—Çünkü sen Elhamdülillah demedin, dedi. O da: —Ben kendi içimden hamd ettim, dedi. O da ona:

—Ben de sana içimden ―Yerhamukallah‖ dedim, dedi. Mansûr, ona iĢine dön Beni günaha soktun, baĢkasını günaha sokma, dedi.

Numeyr El- Medeni‘den Ģöyle anlatılır:

Mansûr, Medine‘ye geldi; Muhammed bin Ġmran Et-Talhî kadılık makamında ben de onun kâtibiyim. Mansûr‘a üç köĢeli yan duvar hazırlandı. Bana huzura çıkmamı ve bağıĢlanma dilememi emretti. Ben de affedilmemi istedim; ama affedilmedim. Böylece kâtip yazdı. BaĢkada herhangi bir izahat etmez. Onu Rabi‘ye götürdüm. Yanına girdi çıktı ve Ģöyle dedi:

Müminlerin Emiri sizlere Ģöyle diyor:

—Hakem kuruluna davette bulundum. Benimle beraber kimse kalmadı sonra O ve Rabi geldi, kadı onun için ayağa kalkmadı. Bilakis cübbesini yere serdi kabaları

(43)

üzerine oturup bacaklarını dikerek ellerini önden bağladı, sonra birbirine düĢman olanları çağırdı. Ġddialarını söylediler. Onların lehine halifenin, aleyhine hüküm verdi. Yargılanma iĢi bitince Mansûr ona:

—Allah, sana dindeki en güzel mükâfatı versin. Sana on bin dinar verilmesini emrettim dedi.

Muhammed bin Hafs El-Aclî‘den Ģöyle dediği nakledildi:

Babamın evladı Dülame kızı sabah vakti Mansûr‘un yanına gitti, geldiğini haber verdiler. ġu Ģiiri okudu:

Şayet güneşin üzerinde oturuyorsa, Bu milletin cömertliğindendir. Onlara oturun ey Abbas ailesi dendi.

Sonra güneş ışınlarında hepiniz gökyüzüne yükseliniz. Sizler insanların en cömerdisiniz.

Sonra Ebu Dülâme bir harita çıkardı. Mansûr ona:

—Bu nedir? Dedi. O da:

—Orada bana neyi emredersen onu yapacağım, dedi. Mansûr dedi ki:

—Haritanın üzerini dirhemlerle doldurun, dedi. Ġki bin dirhem aldı. Muhammed bin Selâm El-Cemhî‘den Mansûr‘a Ģöyle denildiği ifade edildi:

—Dünyadaki elde edemediğin lezzetlerden bir Ģey var mı? Dedi ki:

(44)

—Üzüm salkımı kaldı, üzerinde oturulan basık bir binada etrafımda hadis ehli oturur vaziyette. El Müsteslimî diyor ki: Kimi andıysan Allah sana rahmet eylesin. Sabah vakti Mansûr‘un yanına arkadaĢları ve bakanların çocukları ellerinde defter ve mürekkeplerle girdiler. Dedi ki:

—Onlar gibi olamadınız hâlbuki onların elbiseleri kirli, ayaklarının derisi çatlamıĢ, saçları uzun ve aynı zamanda hadis ravileridir.

Abdussamet bin Ali‘nin, Mansûr‘a Ģöyle dediği anlatılır:

Affetmenin faziletini duymamıĢ gibi cezalandırmak için saldırıyorsun. Mansûr da, Ona Ģöyle dedi:

—Çünkü Mervanoğulları oklarını indirmedi ve Ebî Taliboğulları kılıçlarını kınına sokmadı, biz ise bizi dün çarĢıda, bugün ise halife olarak gören bir kavmin arasındayız. Onların kalplerine bizim heybetimizin yerleĢmesi ancak affı unutup cezalandırma yöntemiyle mümkün.

Yunus Bin Habib‘den Ģöyle dediği anlatılır:

Ziyad bin Abdullah El harisi, Mansûr‘a erzakın ve yaptığı bağıĢın artırılmasını isteyen bir mektup yazdı, yazısı da belağatlı idi. Mansûr elini kaldırarak bir hikâye anlattı ve Ģöyle dedi:

—Eğer bir adamda zenginlik ve belagat olursa o iki Ģey onu felakete sürükler. Bundan dolayı Müminlerin Emiri sana Ģefkatli davranıyor, sadece belağatla yetin.

Muhammed Selam‘dan Ģöyle dediği anlatılır:

Mansûr‘un cariyesi yamalıklı bir gömlek gördü ve Ģöyle dedi: —Halife ve gömleği de yamalı.

Mansûr Ģöyle dedi:

(45)

— Gencin Ģerefi, elbisesinin eski, gömleğinin cEbî de yamalı olmasıyla bilinir. Askerî Evâil‘de der ki:

Mansûr, Abbasoğullarında cimrilikte Ümeyyeoğullarındaki bir Melikin kölesi gibiydi. Bazıları Onu üzerinde yamalı gömlekle gördü. Eba Cafer‘i mülkünde fakirliğe duçar kılan Allah‘ı tesbih ederim. Birisinin güvenliğini istediğinde onu meydana çağırır. Sevinçten ayağa sıçrar bindiği devesinden düĢer gibi olur ve onu yarım dirhemle mükâfatlandırır. Dedi ki:

—HiĢam‘la üzerine gittim. Beni on bin dinarla mükâfatlandırdı ve bana Ģöyle dedi:

—Onu sana beytü‘l maldan mı verecekti? Ey Nebî! O malı senden kabz edecek olana güven. Fazla geçmeden onu terk et. Ta ki bir Ģey almadan sabah akĢam gidip gelmek üzere onu gönderdi.

Askerî‘nin kitabının baĢlarında, Ġbni Herme için içkiye pek düĢkün birisiydi açıklaması yapılır. Mansûr‘un huzuruna vardı ve ona Ģu Ģiiri söyledi:

Onun yatağının iki yanındaki görüntüsü İstemezse cezalandırır ve mükâfatlandırır Emanet ettiğin annen Aminetür redâ

Çocuğunu kaybetmesinin üzerinden bir yıl geçmiş bir annedir.

Onun bu Ģiiri Mansûr‘un hoĢuna gitti ve ona ihtiyacın nedir? dedi. O da:

—Medine‘deki emrindekilere bir mektup yaz Beni sarhoĢ bulduklarında cezalandırmasınlar dedi.

Mansûr‘da Ģöyle dedi:

Referanslar

Benzer Belgeler

Sürmene’nin tarihi, doğal yapısı ve halkın soysal yaşamı hakkında bilgiler verilmiş, bu özelliklerin oyun karakteri yapısının oluşmasında etkili olduğu, yörede

Compared to the salt plants, SA-induced salinity tolerance was reflected in the significant alterations of root volume, root tissue density, root mass ratio, shoot mass

Taze örnekler olarak nitelendirdiğimiz 2012-2017 arasındaki örneklerden elde edilen DNA konsantrasyon değerleri kaliteli çıkmış, verimli PCR ürünleri elde

Consequently, the purpose of the present study was to develop a complex model in which (i) Instagram features were independent variables (i.e., watching live streams and videos,

Eldeki veriler, artm›fl serotonin düzeylerinin cinsel istekte azalma ortaya ç›kard›¤›, migren hastalar›nda da serotonin düzeyinin normalden az oldu¤u yolunda.

Odası Gaziantep Şubesi, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Mimarlar Odası Kayseri Şubesi, Mimarlar Odası Konya Şubesi, Mimarlar Odası Mersin Şubesi,

Küreselleşme ile birlikte daha fazla artan esnek çalışma biçimleri, çalışanların işlerini kaybetmelerine veya sosyal haklarını savunamadan buldukları herhangi

Bu çalışmada, altı eksenli küresel bilekli bir endüstriyel robot için önerilen geometrik çözüm yöntemi Visual Studio yazılım geliştirme ortamında