• Sonuç bulunamadı

El-Vâsık Billâh Harun, Ebu Cafer –Ebu‘l-Kasım‘da denildi- Ġbni‘l-Mu‘tasım bin ReĢit, annesi erkek çocuk, Rum kadını, ismi ise Karatis idi.

H.196 yılında ġaban ayının son onuncu gününde doğdu. Babasının zamanında Hilafete oturdu, iki yüz yirmi yedi yılında Rebîulevvel ayının on dokuzunda ona biat edildi.

Ġki yüz yirmi sekiz yılında Türkleri saltanatta yerine vekâlet ettirdi ve Ona mücevherden yapılmıĢ iki gerdanlık ve mücevher taç giydirildi. Sanırım o halifeliği vekâlet ettirdiği ilk halifedir. Türklere gelince babasının zamanında çoğaldılar.

Ġki yüz otuz bir yılında Basra Emiri'ne imamları ve müezzinlerin Kur‘an‘ın mahlûkluğu konusunda imtihan etmesini emreden bir mektubu yolladı. Babası da aynı böyle yapmıĢtı. Sonra diğer iĢlerine döndü.

Bu yılda Ahmet bin Nâsr El-Huzâi yakalandı. Hadis ehlindendi. Ġyiliği emredip kötülüğü engelleyendi. Bağdat‘tan Samerra‘ya elleri bağlı olarak huzuruna getirtirdi ve Ona Kur‘an‘dan sordu. O da Ģöyle dedi:

—Kur‘an mahlûk değildir dedi. Kıyametle ilgili görüĢünü sordu. O Ģöyle dedi:

—Bu konuda gelen bir rivayet vardır ve Ona hadisi rivayet etti. Vâsık ona:

— Yalan söylüyorsun dedi. O da Vâsık‘a:

— Sana yazıklar olsun! Göründüğü gibi iri gövdeyle sınırlı bir mekânı ihtiva ediyor ve bakanın etrafını kuĢatıyor. Ben dediklerini tavsif ettiğin Rabbi kabul etmiyorum. Etrafında bulunan Mutezile bilginlerinden bir grup Ģöyle dedi:

—Onun boynunun vurulması helaldir. Kılıç çağrıldı ve Ģöyle dedi:

— Bu iĢi ben yerine getirirsem kimse Benimle beraber olmaz. Ben bu kâfirin günahlarını hesap ediyorum ki onun boyun eğdiği Tanrı‘ya biz boyun eğmiyoruz ve onun tavsif ettiği sıfatla Onu tarif etmiyoruz. Sonra bir minder getirilmesini emretti. Onun üzerine oturtuldu.

Onun elleri bağlı ona doğru yürüdü ve boynunu vurdu. BaĢını Bağdat‘a götürülmesini emretti ve orada asıldı. Bedeni de insanın göreceği bir yere asıldı. Bu, Mütevekkil yönetime geçinceye kadar altı yıl öylece kaldı ve indirilip defnedildi. Asılınca kulağına bir kâğıt asıldı, orada Ģöyle yazıyordu:

―Bu Ahmet Ġbni Nâsır bin Malik‘in baĢı. Allah‘ın kulu Ġmam Harun, Kur‘an‘ın mahlûkluğu konusundaki hatasından ve Allah‘a tesbihte bulunmadan geri dönmeye çağırdı. Ġnat ederek kabul etmeyip yüz çevirdi. Allah, Onu cehennemine acele olarak aldı. BaĢıyla vekil kıldı. Ok ile kıbleden onu çevirecek ve onu koruyacak.‖ Kendisine vekil bırakılan onu bir gece yüzüyle kıbleye döndüğünü ve Yasin suresini düzgün bir lisanla okuduğunu anlattı. Bu hikâye değiĢik yüzlerden rivayet edildi.

Bu yıl Romalılardan bin altı yüz esir Müslüman olunca serbest kaldı. Ġbni Ebî Davut Ģöyle dedi:

—Allah, Onu çirkin kıldı: Esirlerden ―Kur‘an mahlûktur‖ diyenleri kurtarıp ona iki dinar verdi. Kabul etmeyenleri esirlikte bıraktı.

―Ahmet bin Ebî Davut, Vâsık‘a üstün geldi. Onu sınamada düĢmanlığa sevk etti ve insanları Kur‘an‘ın mahlûk olduğunu kabul etmeye çağırdı.‖

—Denir ki:

―O ölmeden önce bu görüĢünden döndü.‖ Diğer bazıları Ģöyle der:

— Ona elleri demirle bağlanmıĢ bir esir getirildi. Onun yanına gelince –Ġbni Ebî Davut‘ta hazır- elleri bağlı olan Ģöyle dedi:

—Bana, insanları davet ettiğiniz bu görüĢün ne olduğunu haber verin. Onu Allah‘ın Resulü bildirdi de insanlar Ona mı çağırmadı yoksa bildirmediği bir Ģey mi?

Ġbni Ebî Davut Ģöyle dedi:

—Bilakis onu bildirdi, Ģöyle dedi:

―Ġnsanları ona çağırmakla onu zayi ediyordu. Sizler zayi etmeyiniz.‖ Dedi. Sustular ve Vâsık güldü, ağzını tutarak kalktı, eve girdi ve Ģöyle diyerek ayağını uzattı:

—Nebî (S.A.V) o konuda susmayı caiz kıldı. Biz caiz kılmıyoruz ve ona üç yüz dinar verilmesini emretti ve Onun memleketine gönderilmesini emretti. Ondan sonra kimseyi imtihana tabi tutmadı. O gün Ġbni Ebî Davut çok kızdı. Zikri geçen adam Ebu Abdurrahman Abdullah bin Muhammed El-Ezremî, Ebî Davut‘un ve Nesai‘nin Ģeyhi.

Ġbni Ebîd Dünya Ģöyle der:

— Vâsık beyaz tenli idi. Biraz sarıya meylediyordu rengi. Güzel yakıĢan bir sakalı vardı ve iki gözünde iz vardı.

Yahya bin Eksem Ģöyle der:

—Ebî Talib‘in Ali‘ne Vâsık‘tan daha fazla iyilikte bulunan kimse olmadı. Onlardan fakir olarak ölen kimse yoktur.

— Vâsık çok edepli, hoĢ Ģiirleri olan biriydi. Ona Mısır‘dan hediye edilen hizmetçiyi seviyordu. Vâsık Onu bir gün kızdırdı. Sonra bazı hizmetçiler için Ģöyle dediğini iĢitti:

—Vallahi o bana dünden konuĢmamı istedi, ben yapmadım. Vâsık Ģöyle dedi:

Ey azabımla öğünür olan

Sen melikten başka biri değilsin gücü yetince himaye eden Hevâ olmasa himayeye gücümüz olur

Eğer bir gün ilim ve fazilette en üstün dereceye ulaşırsa göreceksin Vâsık’ın hizmetçisine söylediği şiirlerden:

Güzel güzelliğe sahip Lafız örtüsü ve iri gözle

Miktarın güzelliği süratle geçer Cilveli ve nazlı

Göz için değil, eğer değişirse Ondan bir an yüksek olur

Es-Sûlî Ģöyle der:

—Vâsık, Me‘mun'u faziletli ve terbiyeli olduğu için en küçük diye adandırırdı. Me‘mun onu kendi evladından önde tutuyor ve büyük görüyordu. Vâsık her Ģeyi insanlardan daha iyi bilendi. ġairdi, Ģarkıyı en iyi bilen halife idi.

Onun yaklaĢık yüz çeĢit seslendirdiği makam vardı. Ġyi ud çalardı, Ģiir ve haber Ravi‘sidir.

—Abbasoğulları halifeleri içerisinde Vâsık‘dan daha çok Ģiir rivayet eden kimse yoktur.

Ona Ģöyle dendi:

—Me‘mun‘dan daha çok mu rivayeti vardı? ―Evet‖ dedi:

Me‘mun Arapların bilgisi ile öncekilerin bilgisini mantık, tıp ve yıldızlar ilmînden ayırdı. Vâsık Arap ilmîne bir Ģeyi karıĢtırmıyordu.

Yezid El-Mehlebî der ki:

— Vâsık gerçekten çok yiyen birisi idi. Ġbni Fehm Ģöyle der:

—Vâsık‘ın altından bir sini vardı. Dört parçadan oluĢur ve her parçayı yirmi adam taĢırdı. Sininin üzerindeki bütün çanaklar, yemek tabağı ve Ģeker kâselerinin hepsi altındandı. Ġbni Ebî Davut onların üzerinden haram olduğu için yememesini istedi. Onların kırıp parçalatıp beytül-mal‘a götürülmesini emretti.

Hüseyin bin Yahya Ģöyle der:

— Vâsık uykusunda sanki o uykusunda Allah‘tan cenneti istiyordu ve birisi Ona seslenerek Ģöyle diyordu:

— Allah kalbi çöl olmayandan baĢkasını helak etmez.

Bunu orada oturanlara sordu. Bunun anlamını bilemediler. Ebî Muhlim‘e Meref‘i sordu.

Ebul-muhlim Ģöyle dedi:

—Çöl bitkisi olmayan susuz yer, Bunun manası Allah, kalbi imandan uzak olanları ancak helak eder. Çölü susuz ve bitkisiz bırakır, Vâsık ona Ģöyle dedi:

Orada bulunanlardan bazıları hemen Beni Esed için Ģiir söyledi:

Çöl susuz ve bitkisiz yerdir er geç onu ağartır. Onunla ilim sahibi olur cahile ise vah vah!

Ebu Muhlim güldü ve Ģöyle dedi:

—Vallahi akĢam olmadan her beytimde çöl kelimesi zikredilen bilinen yüz Ģairin, yüz kafiyesini söylerim. Vâsık Ona yüz bin dinar verilmesini emretti.

Hamdun bin Ġsmail Ģöyle dedi:

—Halifeler içinde Vâsık‘dan daha çok rüya gören, verilen eziyet ve onun zıddına olanlara en sabırlı baĢka kimse yoktu.

Ahmet bin Hamdun Ģöyle dedi:

— Vâsık‘ın eğitmeni Harun bin Ziyad, Onun yanına gitti, Ona son derece güzel ikramda bulundu Ona Ģöyle denildi:

— Kendisine böyle davrandığın kimdir Ey Müminlerin Emiri? O da Ģöyle dedi:

— Allah‘ın rahmetinden Beni dindar eyleyen ve Benim dilimi Allah‘ın zikri ile ilk yoran kiĢidir.

Ali bin Cehm‘in, Ona yaptığı methiyelerden:

Allah’a güvenen hükümdar ile nefisler güvendi.

Mal mülk ile bedbaht olan hükümdar dost ile bedbaht olan değil. Aslan şiddetli savaşta düşmana hücum ederken gülüyor.

Kılıç Onu yadırgamadı, hür nefis vahşileşti. Ey Abbasoğlu Allah’tan yüz çevirecek yürürler.

Vâsık, iki yüz otuz iki yılında Zilhicce ayında çarĢamba günü Surre‘de öldü. Huzura getirildiğinde Ģu iki beyit söyleniyordu:

Ölüm tüm yaratılan için ortaktır

Ne aram tabakasından ne de hükümdardan bir kimse kalır Ayrılıklarında zarar gören az bir halk

Sahip oldukları mülkler faydasızdır

Anlatıldığına göre öldüğünde yalnız bırakıldı ve insanlar Mütevekkil‘e biat etmekle meĢgul oldular. Onun yanına bir fare gelip, Onun yüzünü yedi.

Onun zamanında ölen âlimler Ģunlardır:

Müsedded, Halef bin HiĢam El-Bezzar Kur‘an okuyan kâri, Ġsmail bin Said EĢĢalihi Taberistan halkı Ģeyhi, Muhammed bin Sad Vakıdi‘nin katibi, ġair Ebu temam Ettai, dil bilimcisi Muhammed bin Ziyad bin El-Arabi, Ġmam ġafi‘nin arkadaĢı El- buvayta sıkıntı içinde elleri bağlı hapisteyken öldü, Ali bin el-Muğire el-Esrem dil bilimcisi ve diğerleri.

Vâsık ile ilgili haberlerden es-Sûlî Cafer bin ReĢit‘in Ģöyle dediğini söyledi: Vâsık‘ın yanında idik. Sabah sütü içti, hizmetçisi ona nergiz ve gül yağı sundu. Bir gün sonra da kendisi için Ģu Ģiiri söyledi:

Seni nergiz ve gül ile selamladı. Orta boylu ve mutedil boylu, Gözleri aşk ateşini alevlendirdi. Kalbi yangısı ve gönül üzüntüsü arttı. Hükümdar ona yakınlık hisleriyle doldu. Melikliğim uzaklık sebebi oldu.

Aşk ateşi Onu sarhoş etti. Ayrılığa kavuşmaya meyletti.

Ve yanaklarımdan gözyaşı akar.

Suç işlediği ve hatasını bildirdiği Cariye, Sözünü yerine getirmeyi bilmez.

Efendi kölesinden zulüm şikâyeti eder. Kölesinden önce efendisine insaf ediniz.

Ve Ģöyle der, halifelerden hiç kimsenin böyle beyitleri olmadığı konusunda ittifak ettiler.

Es-Sûlî Ģöyle der:

— Bana Abdullah bin El-Mutaz bahsetti ve Ģöyle dedi: ―Halkımızdan bazıları Vâsık için bana Ģiir söyledi. Sevdiği iki hizmetçisi vardı. Bir gün bir tanesi, diğer bir günde diğeri ona hizmet ediyordu‖.

Kalbim iki kişi arasında bölündü İki cisimde bir ruhu gören kim

İyilikte bulununca biri kızıyor biri razı oluyor Kalp ise iki üzüntü ile meşgul

Sevvar mı veya Se‘âr mı? ġöyle dedi: Ġbni‘l Arabî‘ye yöneldi ve Ģunu sordu? Sevvar Ģöyle dedi:

—Nedimelerime soramıyorum? Tastaki artık artıkların iyisidir onu beraberce yiyelim. Vâsık Ġbnil Arabî‘ye yirmi bin dirhem verilmesini emretti ve Ģöyle dedi:

Bana, Meymun bin Ġbrahim, Ahmet bin Hüseyin bin HiĢam anlattı ve Ģöyle dedi: Bir gün, Hüseyin bin Dahhak ve Muharik Vâsık‘ın meclisinde, Nüvas ve Ebîl- Attahiye hakkında hangisinin daha iyi Ģiir söylediğini belirlemek için bir araya geldiler.

Vâsık onlara Ģöyle dedi:

Onlarda aralarında iki yüz dinar belirlediler. Vâsık Ģöyle dedi:

—Burada âlimlerden kim var?

Ebu Muhlim dendi. Huzuruna getirildi. Kimin daha iyi olduğu ona soruldu? O ise Ģöyle dedi:

—Ebu Nüvvas daha iyi Ģiir söyler. Arap sanatlarında daha önde gider ve Ģiir sanatlarında daha çok sanat bilir.

7.TERCÜMESĠNĠ YAPTIĞIMIZ BÖLÜM ĠLE ABBASĠLER‘ĠN YÜKSELME DÖNEMĠNĠ ANLATAN DĠĞER ESERLERDEN FAYDALANILARAK

8.ABBASĠLER DEVRĠ

8.1.EBÜ‘L-ABBAS ABDULLAH 8.1.1.YetiĢmesi ve Halife OluĢu

Seffâh13, Abbâsoğulları halifelerinin ilkidir: Asıl adı Ebü‘l Abbas, Abdullah bin

Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbâs bin Abdü‘l Muttalib bin HaĢim‘dir.14

H.108 yılında bir rivayete göre de H.104 yılında Humeyme‘nin Belka bölgesinde doğdu ve orada büyüdü, annesinin adı Raytatü‘l-Harise idi.15

Seffah, halife olduğunda çok hasta idi. Bu yüzden halife olmasını müteakip Kûfe Camisinin minberine çıkarak halka yaptığı ilk hutbeyi çok kısa kesmiĢti.16 Seffah, konuĢmasında Hz. Peygamber‘in neslinden olanların halifeliğe daha layık olduklarından bahsetmiĢ, Emevîler‘in iĢlemiĢ oldukları zulüm ve haksızlıkları anlatmıĢtı. Kûfelileri överek Ģöyle dedi: ―Biz sizi severiz, siz de bizi seversiniz. Zalimlerin gücü sizin bize karĢı olan düĢüncenizi değiĢtiremedi.17

Nihayet iĢte bugünlere kavuĢtunuz ve devletinizi kurdunuz. Sizler bizim nazarımızda insanların en Ģereflisi ve iyisisiniz. MaaĢlarınızı bugünden itibaren yüzer dirhem arttırmıĢ bulunuyorum. Buna karĢı siz de yükümlülükleriniz hususunda dikkatli olunuz.‖ Seffah konuĢmasını Ģöyle bitirmiĢti: Biliniz ki, ben hem bol bol veren, hem de helâk edip intikam alan bir insanım.18

Bu konuda Ubeydullah el-ÎĢi dedi ki:

—Babamdan, Ģeyhlerin Ģöyle söylediklerini duydum:

13

Kötü düĢüncelilere karĢı bir tehdit ve gözdağı manâsını ifade ettiği gibi, cömertlik ve bol bol ihsanda bulunma manâsına da gelmektedir. Bu kelimenin lügat manâsı ―kan akıtmak; bol ihsanda bulunup güzel konuĢmak‖‘tır. Kamusu‘l-Muhit, I, 228-231.

14 Suyutî, Tarih’ul-Hulefâ, s.299, Beyrut 1989. 15

Suyuti, Tarih’ul-Hulefâ, s.300, Beyrut 1989.

16 HASAN, H.Ġ. Siyasî, Dinî, Kültürel, Sosyal İslâm Tarihi, Kayıhan Yayınları, c.I, s.308, Ġstanbul. 17 CEVDET, A. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hülefa, Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Yayınları, c.II, s.115,

Ġstanbul 1972.

—Vallahi hilâfet Abbasoğullarına geçtikten sonra yeryüzünde ne onlardan daha çok Kur‘an okuyan ne daha çok ibadet eden ve ne de daha çok kurban kesen yoktur.19

8.1.2.Emevîler‘e KarĢı Ġntikam Dönemi

Yeni devletin ileri gelenleri, Emevî devletini ortadan kaldırdıktan sonra, daha önce Emevîler‘in zulmüne uğramıĢ olan HaĢimiler‘in intikamlarını almaya kalkıĢtılar. Abbasiler‘in bu intikam hareketleri son derece katı ve acımasız oldu. Abbasiler, bu tür hareketleriyle hem intikamlarını almıĢ oluyorlar, hem de Emevîler‘e ait herhangi bir kuvvetin, bir sesin yeniden toparlanma ihtimalini de ortadan kaldırmıĢ oluyorlardı.20

Ebu‘l-Abbas zamanında, Emevîler'e taraftar olanlara karĢı çok sert hareket edilmiĢ, ele geçirilenler öldürülmüĢtür. Bundan dolayı kendisine ―Seffah‖ denmiĢtir.21

8.1.3.Ebu‘l-Abbas Devrinde Ġsyanlar

Abbasilerin kuruluĢ yıllarında bazı isyanlara rastlanmaktadır. Bunlardan birincisi Habib b. Mürre‘nin baĢlattığı baĢkaldırmadır. Bu kiĢi, Emevîlerin son halifesi Mervan‘ın kumandanlarından idi. Bu yüzden kendisine ve yakınlarına bir zarar gelmesinden endiĢe ediyordu. ĠĢte bu hâlet-i ruhiye içinde Belka ve Havran taraflarında isyan etti. Fakat Ebu‘l-Abbas kendisine ve yakınlarına eman vererek anlaĢma yaptı. Böylece iĢ tatlıya bağlanmıĢ oldu.22

Zehebî der ki:

—Devletinde grup ayrılıkları oldu, itaatten çıktılar. Tüm Endülüs ülkelerinden Sudan ülkesine kadar bu ülkede zorbalar ortaya çıktı ve bu durum böyle devam etti.23

19 Suyutî, Tarih’ul-Hulefâ, s.8, Beyrut. 20

ALGÜL, H. İslâm Tarihi, Gonca Yayınevi, c.III, s.232-235, Ġstanbul 1987.

21 AÇIKGÖZOĞLU, M. (1976), İslâm Devletleri Tarihi, s.57, Ġstanbul.

22 AKTAN, A. (2003), İslâm Tarihi, Erciyes Üniversitesi Yayınları, s.264, Kayseri. 23 Suyutî, Tarih’ul-Hulefâ, s.10, Beyrut.

Aynı yılda Ebu‘l-Verd el-kilâbî, beyazlar giyinerek isyan etti. Bu kiĢi de Mervan‘ın kumandanlarından olup Kınnesrin‘de oturuyordu. Emevî ileri gelenlerinden bazılarının evlâtları, onun komĢusu idiler. Abdullah b. Ali‘nin adamlarının, sözü edilen komĢularının, aileleriyle birlikte götürülmüĢ olması Ebu‘l-Verd‘in isyanına yol açtı.24

Abbasi ordu komutanı Abdullah b. Ali, bütün kuvvetlerini birleĢtirip bizzat kendisi, Ebu‘l-Verd üzerine yürüdü. Ġki ordu, Merc-i Ahrem denilen yerde karĢılaĢtı. Abdullah pek çok savaĢ görmüĢ bir kumandan idi, hayli tecrübeye sahipti. Muharebede bütün tecrübelerini kullanarak Ebu‘l-Verd‘i yendi. Hatta Ebu‘l-Verd‘in kendisi de yakınlarıyla birlikte ölüler arasındaydı (Algül, 1987:234).

Abdullah b. Ali, Tedmür, Hıms, Kınnesrin ve ġam ahalisine eman verdi, canlarına ve mallarına dokunulmayacağını söyledi. Bunun üzerine buralarda meskûn bulunan ahali, bütünüyle Abbasi halifesine biat ettiler.

Tarihçiler Ģöyle der:

―Seffâh kan dökmede çok süratli idi. Adamları da Ģarkta ve garpta onun gibiydi. Bununla beraber mal konusunda da cömertti.‖25

Yine aynı yıllarda, ġerik b. ġeyh el-Mihri, Bessam b. Ġbrahim‘in isyan hareketleri, Harici kolu olan Sufriler ve Ġbadiler‘in çıkardığı problemlerle uğraĢıldı.

8.1.4. Talas SavaĢı

Abbasiler, iktidara geldikleri sırada Batı Türkistan‘da yeni bir siyasî ve askerî güçle karĢılaĢtılar. Bu güç Çinliler idi. Batı Türkistan, Hunlardan itibaren Türkler ve Çinliler arasında nüfuz mücadelelerine sahne oluyordu. Bu ülkede kurulmuĢ olan Türk devletlerinin zayıflaması, Çin‘in harekete geçmesine zemin hazırlıyordu. Ġslâm ordularının Maveraünnehr‘i fethe giriĢtikleri sırada II.Göktürk Devleti en kudretli

24 YILDIZ, D.H. (1979), Tarihte Araplar, Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, s.95-117,

Ġstanbul.

devrini yaĢıyor ve Kapağan Kağan‘ın Çin‘e yaptığı seferlerle Batı Türkistan‘daki Çin nüfuzu bertaraf ediliyordu. Fakat Kuteybe b. Müslim‘in Maveraünnehr‘i fethi ve Batı Türkistan‘a akınlar yapması bu ülkenin siyasî manzarasında önemli değiĢikliklerin meydana gelmesine sebep olmuĢtu.26

II. Göktürk Devletinin zayıflaması ve Maveraünnehr beylerinin Arap hâkimiyetini tanımak zorunda kalmaları üzerine kuvvet kazanan Türk devletinin de Araplara karĢı giriĢtiği askerî harekâtta baĢarılı bir netice alamaması Türkleri bu yeni düĢmanlarına karĢı Çin‘den yardım istemeye mecbur etmiĢti.27

Türklerin Çin‘den yardım isteklerinde Çinlilerin biraz ağır davranmaları ve hatta Çin kuvvetlerinin Batı Türkistan‘a karĢı giriĢtikleri seferler esnasında, bu bölgede büyük bir askerî ve siyasî güç olan Müslümanlarla karĢılaĢmıĢlar ve Talas nehri kenarında onlarla yaptıkları savaĢı kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıĢlardır.28

Talas savaĢı, Türk ve Ġslâm tarihi bakımından büyük bir ehemmiyet taĢıdığı muhakkaktır.29

751 Temmuzunda Talas Ģehri yakınında Çin ve Arap birlikleri arasında baĢlayan savaĢ beĢ gün devam etmiĢtir. Muhtemelen savaĢın sonuncu günü Karluklar arkadan Çin birliklerine taarruz etmiĢlerdir. Ġki ateĢ arasında kalan Çin ordusu böylece yenilmiĢtir.

Talas savaĢı, Türk, Ġslâm ve dünya tarihi bakımından büyük bir önem taĢımaktadır.

Tarihçiler diyor ki:

26 YAZICI, N.İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, 3.baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s.36, Ankara. 27

KAFESOĞLU, Ġ. (1992), Türk Dünyası El Kitabı, Karluklar, 2.baskı, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, s.154-155), Ankara.

28 KAFESOĞLU, Ġ. (1992), Türk Dünyası El Kitabı, Karluklar, 2.baskı, Türk Kültürünü AraĢtırma

Enstitüsü Yayınları, s.154-155), Ankara.

―Abbasoğulları devletinde Ġslâm kelimesi ortaya çıktı, divandan Arap kelimesi düĢtü. Divana Türkler de girdi, önce Deylemliler sonra da Türkler yönetimi ele geçirdiler.30

8.1.5.Seffah‘ın Vezirleri ve O Devirde YaĢamıĢ Devlet Büyükleri

Seffah‘ın kendilerine itimat ettiği kimselerin baĢında kardeĢi Mansur ve amcaları Abdullah, Davud ve Salih ile Ebu Müslim el-Horasani gelmektedir. Seffah‘ın vezirleri ise Ebu Seleme ile Halid b. Bermek‘tir.

8.1.6.Seffah‘ın ġahsiyeti

Seffah, cömert, yumuĢak huylu, ağır baĢlı, hayâ ve ahlâk sahibi bir insandı.31

Suyûtî, ondan bahsederken kendisinin çok cömert bir insan olduğundan, söz verdiği bir Ģeyi mutlaka zamanında yerine getirip geciktirmediğinden bahsetmektedir.32

8.1.7.Seffah‘ın Ölümü

Seffah, hilâfet makamında dört sene dokuz ay kaldıktan sonra, Anbar Ģehrinde H.136 senesinin Zilhicce ayının ilk yarısında (Haziran 75433

) vefat etti.34

Ebu‘l-Abbas devri, Abbasi imparatorluğunun kuruluĢunun sağlandığı bir devirdir. Halife kısa süren hilâfeti esnasında ancak dâhili güvenliği sağlamakla meĢgul olmuĢ ve bunda da baĢarı göstermiĢtir. Endülüs hariç, Emevîler‘in sahip olduğu bütün bölgelerde sükûneti temin etmiĢ ve merkezi idareye bağlamıĢtır. Kanlı bir ihtilal ve arkasından birbirini takip eden isyanlar, halifeye komĢularına karĢı aktif bir politika takibi fırsatını vermemiĢtir. Bizans imparatorluğuna karĢı çıkılan yaz ve kıĢ akınları durdurulmuĢ, Hazarlar ile olan savaĢlar inkıtaa uğramıĢ, doğudaki fetih hareketi durmuĢtur.

30

Suyutî, Tarih’ul-Hulefâ, s.11, Beyrut.

31 HASAN, H.Ġ. Siyasî, Dinî, Kültürel, Sosyal İslâm Tarihi, Kayıhan Yayınları, c.II, s.308-310, Ġstanbul. 32 DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslâm Tarihi, (1991), Abbasiler, Çağ Yayınları, c. III, s. 59-62, Ġstanbul. 33 ÖZTUNA, Y. İslâm Devletleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, c.I, s.113, Ankara 1989.

Zehebî der ki:

—Seffâh yüz otuz altı yılı zilhicce ayında Cüderiyye'de öldü. Yerine kardeĢi Ebî Cafer geçti. 34 yılı idi. Enbar‘a geçti ve orasını hilâfet merkezi yaptı.

Seffâh‘ın sözlerinden es-Sulî Ģöyle nakleder:

Benzer Belgeler