• Sonuç bulunamadı

Bir açıklama

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir açıklama"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T A R T I Ş M A

Romancı Peride Celal, gaz* temizde şubat ayında yayın­

lanan, Orhan Karaveli'nin

«Nazım Hikmet'le Moskova’­

da» yazı dizisine, bazı bö­

lümleri kendisiyle ilgili göre­

rek bir düzelti göndermiştir.

Peride Celol'in Karaveli’ye

yanıtı şöyledir:

«Sayın Orhan Karaveli,' Sizin de bildiğiniz gibi şim­ diye dek Nazım Hikmet üze­ rine çok anılar yazıldı. Bir ta­ kım yazarlar için şairin ölümü yalan yanlış konuşmak olana­

ğını sağlıyor. Vala Nurettin

de «Bu dünyadan bir Nazım geçti» adlı kitabında dediko­

dulara kapılarak bu konuda

benim için çirkin yakıştırma­ larda bulunmuştu, O bile si­ zin Nazım’ın ağzından söylet­ tiğiniz gibi, kaybolan on on- beş sayfayı «46 bin dizey» gi­ bi büyük bir yapıt halinde ha­

yal etmeye kadar götürme­

mişti işi. Sonradan yazar

dostlarımdan biri o kitapta

kİ saçma sapan suçlamalara karşı bir yazısında beni akla­

mak gereğini duydu. Sağol-

sun..

Bu konuda şimdiye kadar

susmuş olmamın nedeni, ge­

reksiz polemiklerden kaçan,

sessiz sedasız bir yazar ol­ mamdan ileri geliyor. Bir baş­

ka neden de yıllarca önce

geçmiş olayları canlandırma­

mak ve çok önem verdiğim

bir dostluğun nasıl düşmanlı­ ğa dönüşüp yozlaştığını göz­ ler önüne sermemek kaygusu. Bu kez röportajınızda olma­ yacak bir suçlamaya karışan

adımı görünce olayı baştan

sona, geçtiği gibi anlatarak

edebiyat çevrelerinde uyana­

cak kötü kuşkuları önlemek

ve kendimi aklamak zorunlu­ luğunu duydum. Yıllardan son ra bu konuya dönmek acı be­ nim İçin. Ama görüyorum kİ Nazım'ın ölümünden sonra ba na sataşanlar, ona olan say­ gımdan, bağlılığımdan söz et­ meye yanaşmayarak, benden

başka bir çok elde mevcut

olması gereken on onbeş yap raklık dizeyi bahane edip adı­

mı çamurlamaya kalkıyorlar.

Nazım Hikmet’i yalan haberler

mektuplarla yanılgıya düşü­

ren bu çirkin yalancıların

mumlarını söndürmek fırsatı­ nı röportajınızla bana verdiği­ niz İçin size teşekkür etmeli­ yim belki del

Büyük şairin bu konunun

dışında kalmasını ne kadar İsterdim! Yazık olay onun çev resinde dolanıyor.

Nazım Hikmet'I 1950 yılında

tanıdım. Karısı M, Andoç’ın

vasıtasiyle. M. Andaç o za­ manlar yakın dostumdu. Haf­ tada bir kaç kez ya ben on­ larda, yo onlar bendeydi. E - vimln karşısına sivil bir polis

dikmişlerdi. Onların evinin

karşısına da...

Bütün bu ayrıntılara ne

gerek var diyeceksiniz. Ken­

dimi savunabilmem için olayı baştan bilmek gerektiği ka­ nısındayım.

M. Andaç'la geçmiş yıllarda yakın dost olduğumuzu yuka­

rıda söyledim. Bu dostluğun

sonradan onun tarafından bir suçlama saldırısına dönüşme­ si acıdır, önemli değil. Önem

li olan, Nazım Hikmet gibi

saygı duyduğum büyük bir

şairin gözünde beni karala­

mış olmasıdır.

Nazım’ın kısa süren özgür­ lüğü sırasında çoğunca bera­

berdik. Çocukları, evime bir

kaç kapı ötedeki klinikte, eli­ me doğdu diyebilirim. Özgür­ lüğünün üzerinden bir kaç ay geçmeden zor günler başladı şair için. Hayatından korkulu­ yordu. Kısa zamanda bu kor­ ku gerçekleşiverdi. M. Andaç’ı

bir sabah bebeği kucağında

ağlayarak kapımın . önünde

buldum. Nazım’ı içeri almış­ lardı. Hemen askere sevket-

mek istiyorlardı. Bunun ne

demek olduğunu hepimiz bili­ yorduk: Nazım’ı ölüme yollu- yorlardı! Kurtulması ve asker­ liğini yaptığını saptayan bel­ geleri bulup getirmesi için bi­ rinin kefü olması gerekiyordu. Bu «biri» bendim. Eşi ile git­ tik. imzayı attım. Şair'i böy- lece serbest bıraktılar. O gün

Nazım’ın yüzünde kıvancı,

dostluğu görmek yetti mutlu

olmama. Öğünmek için yaz­

mıyorum bunları. Kanımca

bunlar sonucu açıklamak i-‘ cen gereken bilgiler. Şimdiye kadar beni karalamak isteyen ler, başta M. Andaç, şaire o- lan dostluğumu ağızlarına al- -madılar hiç. Şairin dizelerini

birgün kendi dizelerim gibi

kullanmak İçin sakladığımı

söylemeye kadar götürdüler

işi.

Bildiğiniz gibi Nazım Hik­

met 1951’de canını kurtarmak

İçin kaçmak zorunda kaldı.

Türkiye’den. Kaçtığının duyul duğu sabah polis kapımın ö-

nündeydi. Karakola çağırılı-

yordum. Karakolda binbir kü­ fürle sorguya çekildim. Komi­ ser, Nazım’ın nasıl, kimler ta

rafından kaçırıldığını öğren­

mek istiyordu. Gidip M. An-

daç’la konuşmam, ve bilgi

vermem koşulu ile serbest

bırakıldığımda teyzemin koca­ sı olan merhum Ali Naci Ka- racan’a telefon ettim. O da sabah gazeteleri görmüş, bu­

nu beklermiş. Beni İstanbul

Emniyet Müdürüne götürdü.

Orada, eniştemin yanında da­ ha nazik biçimde sorguya çe­

kildim. Emniyet Müdürü M.

Andaç’la olan dostluğumdan

ötürü Nazım’la olan İlişkimi

kabulleniyordu da, askerlik

işinde onun gibi «tehlikeli» bi

rine kefil olmamı aklı almı­

yor, «kefil olduğunuz gün kaç mış olasa hapislerde sürünür- dü.ıüz.» diyor, başka birşey demiyordu. Her zaman sevgi ve saygıyla anacağım Ali Na­ ci Karacan, kaçma işinde be­ nim bir ilişkim olmadığına i- nandırmak için bin bir dil dö kerek Emniyet Müdürünün Ka

dıköy karakoluna telefon et­

mesini, Nazım'ın kaçışı ile I- lişkim olmadığını, peşimi bı­

rakmalarını söylemesini sağ­

ladı. Bir kaç gün sonra Hi­

kâye vermek İçin Cumhuri­

yet Gazetesine gittiğimde dos tum Cevat Fehmi Başkut’u te­

lâşlı buldum. Gazetenin po­

lis muhabiri «Müthiş bir baş­ lık! Peride Celal kefil olarak

Nazım'ın kaçmasına yardım

etmiş, kendisini emniyette gör düm. sorguya götürüyorlardı»

diye bir sürü yalan dolanla

karşısına dikilmiş. Cevat Feh mi, M. Andaç'la olan ilişkimi

bildiği için adamın sözlerini

çürütmüş, haberi de gazeteye

koymamış ama. bana öğüt

vermekten de geri kalmodı.

Bulundûğumuz ortamda ihti­

yatlı olmak gerektiğini, yoksa gazete kapılarının bile yüzü­

me kapanabileceğini anlattı.

O sıralar ben yazılarımla ev

geçindiriyordum. Zor günle­

rinde M. Andaç’tan uzak kal­

mamın nedeni budur. Bunu,

M. Andoc'o yazdığım ve kızı • iyle gönderdiğim bir mek­ tupla da kendisine açıklamış özür dilemiştim. M. Andaç ve

çevresindekilerin bana olan

hınçlarına hala anlam vere­

miyorum. Onların Nazım’a.

Moskova'ya yazdıkları mek­

tuplarla şairin 'gözünde beni batırmak için ellerinden gele­

ni yaptıkları anlaşılıyor. Na­

zım Hikmet’in Moskova’da si­

ze söylediğini iddia ettiğiniz

sözlere gelince «İstiklâl Sa­

vaşımızı anlattığım bu destan hayatımın eseridir. 66 bin di­ zeden oluşacaktı. Bunları par ça parça Ali Naci’ye, Peride Celal’a ve bir yakınıma ver­ miştim. Gûya korkup yakmış­ lar ellerindeki kısımları,.» di­

yor şair. Böylece bizlerl 46

bin dizelik büyük bir yapıtı yok etmekle suçlamış oluyor.

Nazım Hikmet, gerçekten 46 bin dizeden söz etti mİ bilmi­

yorum. inanamıyorum daha

doğrusu. Söylemiş olsa bile

suç onun değil, ona bu yalan ları yazanların.

Gerçeği bir bir sıralıyorum aşağı:

1 — 46 bin dize — yani ko­ caman bir tomar! — kimse­ ye verilmedi.

2 — Yalnız bana değil, cev resindeki bütün yakın dostla­ rına dağıtılan dizeler, ancak, on onbeş daktilo sayfasınday-dı.

3 — Bu kopyalardan biri­ nin de Ali Naci Karacan’a ve rildlğlnl şaire yazmış olanlar

size böyle söylediğini kabul

edersek! — ne amaç güdüyor

lardı anlayamadım. Ali Naci

Karacan çok eskilerde, İlk

gençlik yıllarından tanıyordu şairi. Bir gün Nazım’la yeni­ den karşılaşmak İstediğini ba na söylediğinde, bunun ancak Nazım'ın müsadesiyle olabile­

ceği karşılığını verdim kendi­ sine. Şair kabul ettiğinde ise bir gece Nazım’ın annesinin Kadıköy’deki evine gidildi. O - rada hepimiz gibi Karacan da

şairin kendisinden şiirlerini

dinlemek fırsatını buldu. Bir

daha da birbirlerini görmedi­

ler.

4 — On onbeş sayıfalık di­

zenin yakılması hikâyesine ge linçe, evim göz altrnda oldu­ ğu ve Nazım’la karısıyla olan yakın ilişkim bilindiği için -

şimdi kaybetmiş olduğum -

yakınım, çok saygı duyduğum bir hanıma vermiş, saklatıyor­

dum şiirleri. Şairin kaçtığı

haberini duyduğunda korkup

yakmış hepsini. Haksız da

sayılmazdı o ortamda. Kendi çıkarım için sakladı­ ğım, ya da «güya» yaktığım

46 bin dize! Nazım Hikmet

hayatta olsa benden çok o

üzülürdü başıma gelenlere.

Bir gün ben de anılarımı

yazdığımda dedikodulara,

hınçlara kapılmadan daha u- zun anlatmak istiyorum olup bitenleri.

Saygılarımla Perltfe CELAL

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra

sürekli olarak Köln de oturuyor Iş için Münih'e geldiğinde acı kahvemi içmesinde garipsenecek bir taraf görmüyorum" diyor MEHMET AKTAN.. M ÜNIH’ten

Meşrutiyetin ilânını mütaakıp BabIâli’de na­ mus ve iffetiyle ihtisasına güve­ nilen yegâne adam olarak, Yıl­ dız Sarayında mevcut mahrem evraklı jumaUann

[r]