Gördüklerim, duyduklarım
Şişman Melek hanım
A h b ap lardan , başka bir M elek hanım d a bulunduğu için ona Şiş m an M elek hanım derdik. Bundan 40 y ıl evvel, arad a 40 y ıllık hukuk var, derlerdi.
M avi gözlü, beyaz, şişmarn, yan i v aktile enikonu güzel olduğu b e l liyd i.. Lâkin ya ra d an a kurban o la yım lök mü lök, donyağı m ı don- yağı, konuşuşu bile u ykud a say ık lar gibi m ırıl m ırıl...
Eve g eldi mi herkese bir ağırlık, gevşeklik çökerdi. Esneyen esne- yene, gerinen germ ene; göz k a p a k lard a kurşun, sanki sabaha k ad ar I beşik sallanm ış.
Hatun o hali pürm elâlinden b aş ka aşırı sofu, destursuz adım atm az, horozdan kaçardı. Torunu yerin d eki bizler şöyle dursun, hristıyan k ad ın larının yanında bile sırn sıkı başını örter, dilinden kelim ei şekadet düş mezdi.
M ekruhtur d iye ne zam andanbe- ridir ağzına ne kahve, ne sigara koy- , mamış. Selâm ünâleyküm deyip beş | on d ak ik a oturur oturmaz so rar:
— Kuzum çocuklar ikindi okun du mu?
Firuzağa camisinin minaresi kapı karşım ızda am m a kulakları ağır işi tiyor.
Hemen seccade isteyip k alk ard ı. Saatlerce n am azd a; zira tah iyyatta iken kaç kere şekerlem eye varıp uyanır, daldığından haberi olm adığı için abdest tazelem eden sehvi sec de edip yeni baştan nam aza g iri şir, bir o k ad ar m üddet de teşbihi ve duası sürerdi.
Ferah ferah altm ışlıktı; fakat gel de yaşını sor, cevabı a l:
— Bu yıl kırkım a bastım dı b il m em ?
V akia kırklar kapısı kalab alıktır, ko lay geçilem ez am m a biraz da izan lâzım . H avsalası dar ak ran larından biri m utlaka taşı gediğine kor, yalanım çıkarırd ı:
— Kardeş d ağ lara taşlara o m en hus büyük kolera ne âfetti değil m i? Hanı patlıcanı (do lm alık b a m y a ), dom atesi (ondan d a v a r) diye sa tarlardı da gizli gizli alıp pişirirdik. İlk ehlin de o günlarin kurbanıydı y a !...
— Evet ö y le y d i!... diye tasdik ediverir, kah kah alar ko p ard ı:
— A yol büyük kolera geçeli 38, 40 yıl oldu. A nandan doğm adan mı kocaya vardın a m üslüm an?
Şişm ancağız kaç yıllık dullardan. Onun mu kocadan talihi yok, yoksa kocanın mı ondan, ikinci ayalinin de kara yazısına bakın.
Öbürü gibi geçkin d e ğ il; taze, y a kışıklı fakat haşarıca imiş. Bir a k şam arkad aşlarile beraber eğletinde iken kahrolasının biri gülün içine kırmızı biber doldurup (B ak ne gü zel kokuyor) diye uzatmış. Koklar koklam az haydi biberler genzine. Biçare, başı kesilen tavuk gibi çır pma çırpına son nefesini vermiş.
M elek hanım her gelişinde b-.r fasıl yalnızlığından, mum h ala g.oı yaşayışından tutturur, derd y a n ar d ı:
Nurda yatsın, babacığından kalan M ısır çarşısındaki dükkândan a y d a 150 kuruş. L eblebicilerdeki dükkân dan da 1 00 kuruş eline geçiyormuş. A k sarayd ak i ev de anacığının y a d i g â rı; yani kira m ira derdi yok, h al buki darlık çekm edeym iş. Erkek elinden sarfedilm eyen paranın bere keti m i olurmuş?
Bu bahsi açtı mı o tutkun dili işle m eğe, donuk gözleri p arlam ağa baş lard ı. A nha minha koca istiyor ves selam !«..
Y ine bir gün gece yatısına gelmiş, erkân m inderine oturup küllü çörek leri açtıktan sonra, m ah alledeki Koî- ağasının talip çıkıp ve a ra y a kadın koyup ya lv arıp yakard ığın ı, içkili olduğu için reddettiğini; bilm em ne re tekyesi şeyhinin de kendisini iste diğini, eh lullahlara düşene ne m utlu; v e lâkin adam çok ihtiyar olduğu için kabul etm ediğini sayıp döküyor.
Kanbur Sad i de o d aya girip çık m ada. Bunun kim olduğunu d a söy- liyey im : Bir tarihte dayızadem in düğünü yapılm ış, yem ek meselesi D iyarbekirli H acı Nineye havale edilm işti. Nine fıçı gibi, kara yağ'z, dan gıl dungul dilli, gel gelelim gözü açık mı a ç ık ...
B eyazıtta evi, aşçıbaşıları, mü kem m el sofra takım ları, servis y a pan rum hizm etçileri var. Şekline
Eski semtler: Firuzağa mahallesi ve camisi
göre 1 5 lirad an yüz yüz elli lira y a k ad ar kesişip herşeyi üstüne alır, h ak k iyle başarırdı. Dediğim S ad i onun torunu; tanışıklık d a bu yüz den.
Z avallı küçükken salıncaktan düş tüğü için on, on iki yaşm a gelince kanburlaşıp boy atam am ış. G ayet zeki, çok sevim li, son derece muzip bir afacandı.
Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe girdi. S eyy ar kum p an yalarla da dolaşm adığı m em leket kalm adı. Umumî harpten sonra ortadan k a y boluverdi.
G elelim sad ed e:
M elek hanımın lâfların a kulak k a bartan kanburcuk artık tek duram ı yor, Şişm ana bir azizlik ş a r t...
Hemen kaşlarını boyadı, iğreti sakal ta k tı; koca bir sarık sarıp kürk giydi. Sofadan bölm e cam lı o dadaki koltuğa oturup teşbih çek m eğe başladı.
M elek hanımın yanını boylayıp koca bahsi açtık:
— Şeyh reşadütlü, faziletlü Filâ- nüddin efendi hazretleri teşrif bu yurdular. H arem i vefat etm iş; ev lenmek, tazece, güzel bir hanım a l m ak niyetinde. M üşarünileyh âlim, fazıl, zahit bir zatı m übarektir. Yaşı ancak 40, 45. M uhassasatı, parası yo lu n d a; hem de çöpsüz üzüm ; darı dünyada kim seciği yok. Şunu sana y a p a lım !...
Kadının ağzı k u lak ların d a; bir ta raftan d a hikem iyyat sav u rm ad a:
— Erkeğin kem al vakti kırkından sonradır. Ondan küçüğü cahil, çocuk sayılır, ö y le le rile çelik çom ak oyna m ak gerek ...
— O halde aralıktan bir görüver b akalım ! diyerek kapının önüne gö türdük.
K arşıdakiler elpençe vaziyette, Şeyh efendi hazretleri koltuğa ku rulmuş, aym ları çatlata çatlata, ce- lâ llı celalli vaizd e:
— Her akşam ya tağ a girince zik rettiğim risaleden gasil, teçhiz ve tekfin, ıckat m ebhaslerini tilâvet etm eden zinhar uyhuya varm ayın evlâd lar. Hem derunu münşerih, hem de d arı ukbayı feramuş etm e miş ve ecir kazanm ış olursunuz...
H atunda yine m ırıltılar: — V eli gibi z a t !...
İçerki d evam d a:
— H em şirelerim iz ve kerim eleri miz hanım ların kefere nisvanı misd- lü ipek lib aslar giydiklerini gördük çe huda alim ecel terleri döküyo rum. «Sesini daha yü k selterek:» İpek denilen nesne şeran haram d'.r; Ü stte bulundurulm ası günahı keba- irdendir.
M elek hanım da tasdik tasdik üs
vechile tüne:
— Y erden göğe . k ad ar haklı. A m an yarın dan tezi yok kadife hır kam ı, setendilyon elbisemi, atlas çarşafım ı evden atayım !
Önceden kararlaştırıldığı cam lı odadakilerden b iri:
— Şeyhim bize bir İlâhi n iz !... R icasında bulundu, tâki g a y g a y lı g ayg ayh tutturdu:
Dinle im di boz eşşek destanını Y edi gitti âlem in bostanım İki eşşek, iki katır var id i H er ikisi birbirine ya r id i G eldi bir at, vurdu tekm eyi
hemen G irdi hepsi birbirine ol zaman.
lûtfedi-
Koltuk-— Şişm ancağız d a salav at getire getire, okuyup okuyup etrafına üf- leye üfleye ne d in le y iş... A rdın dan hazret, bizim rahm etli zenci H âdi-y e :
— H acefendi oğlum , şu dolabın üstündeki kebir borulu çekm ece ç a l gı galiba. Bir nebze kur şunu, musi ki istim al m übahtır. M ekke ve M e dine ülem ası b ile k ab akçı a r a p la a çaldırıp sö yleterek tenşiti kalb e y le r ler.
G ramofon şarkıyı tutturdu. A llah - lık zat neşelenerek ve vecde gele rek :
— D aha kıvrak bir h av a H acıcı- ğım ! deyip de (S elan ik kahbe S e la n ik) b aşlar başlam az, sarığı ve kür kü fırlatıp şıkır d a şıkır göbek k ıvır m ağ a başlam az m ı?
M elek hanım, şaşkın şap a la k : — A dam cağız oynattı m ı? d iye bakıp dururken, ortalık d a gülm e den kırılırken gram ofona zam ane nin en m oda v e şakrak h a v a .ı
(M aç iç ) konmuş, Sad i büsbütün coşmuştu.
H âdiyi de karşısına çekip ne dans, ne dans. Kürkün eteğinden tutup, b acak a ta ata, göz süze süze, etrafa p arm aklarile öpücükler dağıta d a ğ ı ta ne zıplam alar, hoplam alar.
M elek hanım :
— Bu herfi zır deli, mor kerakî im iş !... deyip dö rtn ala kap ı a ra lı ğından kaçtıktan sonra, biraz ge çince:
--- Neşeli erk ek ; Nemrud gibi, avurd zavurtlusu hiç çekilm ez. Çöp çatan çattıysa varayım b ari! dem e sine ne buyurulur?
Serm ed M uhtar A l us
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi