• Sonuç bulunamadı

Ulu şair üslubları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ulu şair üslubları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A

A

____ » W J L İ / i /

n /İ/

[ s

16 TEMMUZ 1999 CUMA

YAZI O D A S I

SELİM İLERt____________

Ulu Şair Üslûbları

Abdülhak Hâmit bugüne kalır mıydı?

Kendisine “Ulu Şair” nitelemesini sunanlar, Hâ- m it’in şiirinin yüceliklerle dolup taştığını ileri sürer­ ler. Cumhuriyet döneminin ilk on, on beş yılında, Ulu Şair’den söz açan çok ilginç kitaplar, kitapçıklar ka­ leme getirilm iştir. Şimdi hemen hepsi unutulmuş eserler.

Ulu Şair’i tanımak, Ulu Şair’le görüşmek, Ulu Şa- ir’in ‘salon’una gidip gelebilmek neredeyse ayrıca­ lıktır.

Hâm it’in şiirim ize kazandırdığından sağduyulu söz açabilmek için belli bir zaman gereksinilmiştir. Ancak Tanpınar’la bu şiir gerçek değerini yorum- lattınr. Tanpınar, Hâmit’in Türk şiirine çok eski ve çok tumturaklı bir dille sayfa açtığını, bununla bir­ likte bu safyalarda, şiirimizin o güne kadar ele alma­ dığı yepyeni izleklere değinildiğini saptar.

Hâmit, kalıbın dışında, ‘kendi’ görüşünü, düşün­ cesini dışa vurabilmiştir. Felsefeye yaklaşmak iste­ miş; bir tereddüt, dahası, bir isyan ve inançsızlık duyabilmiştir.

Tanpınar’ın yorumu, Ulu Şair anlatıcılannın ilgisi­ ni çekmez. Hâmit çevresindeki efsane arayışları da­ ha bir süre son gürlüklerini yaşar. Epey yakın yıllar­ dan bir kitap, Abdülhak Hâmit’in Londrası, yazan

Yusuf Mardin ve işte bu kitabın ilk cümlesi:

“Çok alçaktan birbiriyle yarışırcasına uçuşan kur­ şun rengi bulutların önemli bir tülbentin vücuda de­ ğişini andıran serpintileriyle denizi karartan gölge­ leri üzerinde devrilen kadife köpüklü dalgaların tuz­ lu yağmum, güvertede uzunca paltosuna bürünmüş, seçkin ve tertemiz b ir ruhun soylu görünüşleri ışıl­ dayan bir yüzü fiskelemekteydi. ”

Doğrusu böyle cümleler kurmak her kalem sahi­ binin harcı değildir. Abdülhak Hâmit’ten söz açar­ ken böylesi cümleler kurmak ise, adeta bir gerekli­ liktir...

Hâmit’i çocukluk kitaplanmdan birindeki iki dize­ siyle tanıdım:

“Çocuğa kim demiş küçük şeydir/B ir çocuk bel­ ki en büyük şeydir. ”

O zamanlar pek severdim dizeleri. Büyüklerim iki­ de birde azarladılar mı, dizeleri içimden yineler, bü­ yüklerimden için için öç alırdım.

Ama sonra Hâmit, lise son sınıf ders kitabımızda yük gibi geldi bana. Ağdalı, çapraşık dil, ne Türkçe, ne Farsça, ne Arapça, ne Fransızca. Hepsinden oluşma bir ‘esperanto’ deseniz, değil, hiç değil. Ab­ dülhak Hâmit’i yavaş yavaş yitirdim.

Münevver Ayaşlı, yaldızlı sözcüklerini silip süpü­

recek Dil Kurumu toplantılanna katılmış Hâmit’e pek şaşar. Dil arınır arınmaz, Ulu Şair’den geriye hiçbir şey kalmayacaktır, Ayaşlı’ya göre.

Sonra Pinten’i okudum. Ama, Ahmet Muhip Dı-

ranas’ın, o çapta bir şairin sadeleştirdiği Finten’i. Do­

nakaldım. Müthiş geldi bana Finten. Hollywood si­ nemasından çok önce, Hollywood’un inanılmaz gör­ sel olanaklan duyumsanarak yazılmış, birtutku, şeh­ vet trajedisi. Edebiyatımızda bence benzeri olm a­ yan bir kara, karanlık cinsellik.

Hâmit’in Prof. İnci Enginün’ce kazandınlmış anı­ larını okudum. Bu kez de -dilin çıkmaz sokağına karşın- gerçek b ir yazı ustasıyla karşılaştım.

Gitgide anlıyordum, Hâm it'i okunmaz kılan, yal­ nızca dili, seçtiği sözcükler, yeğlediği sözcükler de­ ğildi. Hâmit’in bir numaralı düşmanı, kendisinin ve eserinin övgücüleri. Bu övgücüler, ‘Ulu ŞairÜslûb-

ları’ aranarak, Finten yazannı içeriksizleştirmişler.

Hatta Hâmit’i gülünçleştirmişler. Sözgelimi, İbra­

him Necmi Dilmen, 1852 senesinin şubatının be­

şinci günü Bebek’te “büyük kafalı” bir çocuğun doğ­ duğunu yazmış. Büyük kafa, büyük dâhilerin işare­ ti...

Yahya Kemal, M akbeñ orasından burasından

tartar, ölçer biçer, dökümler çıkarır, Makber’den ge­ riye işte şu kadar dize kalabileceğini söylermiş. Bu­ günün şiirseveri için Makber’den geriye belki tek di­ ze kalmadı. Ama M akber’in bütünü, öylesi bir du­ yuş, öylesi bir yas ve hemen yanı başında Hade (=Ge- lin Odası), bu ruh çatışması, bu iki uç, daha çok uzun zaman edebiyatın başlıca izleği kalacak. Yastan yı­ kılış ve yeniden cinselliğe sığınış, bir gerdek arzu­ su.

Hâmit ‘sorun ’unu noktalamak istemiyorum.

Takvimde İz Bırakan:

“Selene her gece ayışığıyla gelir, ölümsüz uyku­ cuyu öper... ” Halikarnas Balıkçısı, Merhaba Ana­ dolu, Bilgi Yayınevi, 1980.

W ÿiseï /M ^iV ıcru e ¿s u iiiü l.. D e n e y i

Referanslar

Benzer Belgeler

BM tarafından „güvenli bölge‟ olarak ilan edildikten iki yıl sonra, Srebrenica, 1995 yılının yaz ayında, Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra meydana gelen en

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

 Konuşmaya duygu kazandırmak için genellikle kelimelerin birinci heceleri daha ezgili, daha canlı, daha tonlu söylenir..  Konuşma sırasında yapılacak ton

Bir Paris ti­ yatrosunda İki aktörü canlan­ dırıyor ve seyircinin karşısın­ da oyun İçinde oyun oynu­ yorduk.. Rol gereği

Arif: Asıl adı Mehmet olup Halil Ağa‟nın Kethüdası Ahmet Efendi‟nin oğludur. Asıl adı Yusuf Efendi‟dir. Bosna‟da mahkeme kâtibi iken öldü. Kadı Arif

29 Tanrı An/Anum “Gök Tanrı” olarak adlandırılmış ve Sumerpanteonunun en önemli tanrısı olarak kabul edilmiştir. Tanrı An’ın kült merkezi Uruk’tur. Döneminde

Maarif Nezareti, Halep vilayetinden gelen bu haberi Müze-i Hümayûn Müdürlüğüne bildirmiştir. Bu kanaate varmasında daha önce orada memuren bulunmuş olan Bedri

Kanlı bir dövüşten sonra 26 Ağustos 1071 de Türkler zaferi ka­ zandılar.. 4 — Bizans İmparatoru