KONUŞMA
İnsanlarla iletişim kurmanın sözlü, yazılı ve sözsüz olmak üzere değişik yolları bulunmaktadır. İnsan, çevresindeki diğer insanlarla anlaşabilmek; onlara duygu, düşünce, görüş, istek, hayal vb. mesajlarını aktarabilmek için bu iletişim yollarından sözlü olanını yani konuşmayı en fazla kullanır. Bu nedenle insanın, duygu ve düşüncelerini başkalarına sözlü olarak doğru, düzgün, açık ve anlaşılır bir şekilde anlatabilmesi gerekir. Doğru ve düzgün olmayan konuşma, yetersiz iletişime;
yetersiz iletişim de anlatma ve anlaşma yetersizliğine; hepsi birden başarısızlığa neden olacaktır.
Bilimsel ve tarihsel veriler ışığında ilk konuşmanın nasıl gerçekleşmiş olduğu açıklanmaya çalışıldığında Hockett (1960), dünyanın hiçbir yerinde ilkel bir dilin ya da konuşmanın gözlenmediğini vurgular. Bu nedenle ilk ya da en eski konuşmanın nasıl gerçekleştiğinin kesin bir dille ortaya konulması güçtür. Ayrıca ilk konuşan insana dair tarihî bir belgeye rastlamak da mümkün değildir. Dünya üzerinde insanın varlığı 1 milyon yaşında iken yazının yaşı 5 bindir. Dolayısıyla eldeki veriler de konuşmanın nasıl ortaya çıktığını kanıtlayacak, destekleyecek güçte değildir.
KONUŞMANIN ZİHİNSEL UNSURLARI
Bilindiği gibi tüm dil becerilerinin temelinde dinleme becerisi vardır. Anne karnındayken ana dilinde söylenenlere tepki verdiği fakat öteki dillerde söylenenlere tepki vermediği ispatlanan cenin, artık dil duyarlığını elde etmiştir. Bir bebeğin dil edinme, konuşma sürecinde farklı etkenler söz konusudur.
Zihinsel ve fiziksel birleşenler konuşmanın gerçekleşmesini sağlamaktadır.
Konuşmayı sağlayan organların en önemlisi kuşkusuz beyindir. Konuşmayı beyin yönetir. Konuşmayı sağlayan organlar, yapılar, bunlara bağlı kas ve sinirler işlevlerini gerçekleştirmek üzere gereken emirleri beyinden alırlar. Beynin konuşmadaki tek görevi bu değildir. Konuşma aynı zamanda bir zihinsel etkinliktir ve neyin, nasıl, ne zaman, ne şekilde söyleneceğini belirleyen beyin, bu zihinsel etkinliğin kaynağıdır.
Bu etkinlik sırasında başat olan alan ‘ broca’ bölgesidir.
Broca bölgesi, Wernicke ve motor bölge yanı sıra görsel ve işitsel bölgeler de konuşmada önemlidir.
Konuşma bölgesi, broca bölgesi ve birincil görme bölgesi arasındadır. Bir kişi, sesin kalitesini beyindeki işitsel bölge aracılığıyla ayırt eder.
Beynin bu bölgesindeki bozukluk insanın konuşma yetisini de etkileyecektir.
KONUŞMANIN FİZYOLOJİK UNSURLARI
Konuşmanın öğrenilmesi ve denetlenmesinde büyük önemi olan bir diğer organ da kulaktır. Ses dalgaları, kulak yoluyla alınır, uyaranlar hâline dönüştürülür ve duyma sinirleri yoluyla beyne iletilir. İletişimdeki ve konuşmayı öğrenme sürecinde rolünün yanı sıra seste ya da konuşmada istenen vurgu, tonlama, duraklar gibi niteliği sağlamak, kulağın işitme ve iletme işlevleriyle elde edilir.
Nefes ve ses de konuşmanın diğer fiziksel unsurlarıdır.
Ancak nitelikli bir nefes alışverişi ve sesin temelinde tüm vücudun bir yapbozun parçaları gibi eksiksiz ve yerli yerinde olması gerekmektedir. Sadece nefes alışverişinde değil; sesin şekillenmesi boyutunda da etkili olan organlar, burun ve ağız, konuşmanın fizyolojik birleşenlerindendir. Ciğerlere alınan hava ya ağız ya da burun yoluyla alınmaktadır. Bunun yanı sıra dil,
dudak, diş, damak, küçük dil yapısıyla ağız, sesin boğumlanmasında oldukça önemlidir.
Solunum mekanizması, akciğerler ile akciğerlere hava taşıyan hava borusu ve bronşlar ile ters çevrilmiş bir ağacın dallarına benzetilebilir.
Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran
‘diyafram’ denilen kas demetlerinden oluşan bir tabaka akciğerlerin körük gibi çalışmasını sağlamaktadır.
Diyafram denilen kas demetleri kemik yapılara sıkıca bağlıdır ve bu yapılar nefes alındığında karın kaslarını kasıp düzleşirken on iki çift kaburgadan oluşan göğüs kafesinin genişlemesini ve havanın içeri girmesini sağlar.
Nefes verilirken kaburgaların aşağıya doğru inmesini, göğüs kafesinin küçülmesini sağlayan diyafram kubbe şeklini almaktadır.
Diyafram, karın boşluğu ile göğüs kafesini birbirinden ayıran, ortasına doğru inceleşen, kenarlara doğru kas ve sinirlerle kalınlaşan bir yapıya sahip olup vücuttaki asıl görevi nefes alıp vermektir.
Nefes alınca diyafram kası aşağı inerek büzülür ve yassılaşır. Son beş kaburga kemiği genişlerken üst tarafa da genişleme gerçekleşir. Bütün bu hareketler nefes için daha çok yer açılmasını sağlar.
DİKSİYON
Konuşurken duygu ve düşünceleri üslubuna uygun olarak anlatmak için sesi doğru kullanma sanatıdır.
Seslerin boğumlanma noktaları, tonlama, vurgu, ulama, durak ve ritmin söze uygunluğu diksiyonu başarılı kılar.
Konuşma sırasında kelimelerin altında yatan duygunun vurgu ve tonlamaya dikkat ederek dinleyene aktarılması, farklı araştırmacılarca yapılan diksiyon tanımlarının ortak noktasıdır.
Diksiyon kavramı tanımlanırken vurgu ve tonlama yanında konuşmanın bütünlüklü, bağdaşık ve tutarlı olması da onun etkililiğini artıracaktır.
VURGU
Kelimelerde bazı hecelerin ve cümlelerdeki bazı kelimelerin diğer hece ve kelimelere kıyasla daha yüksek bir sesle ve daha uzun bir solukta söylenmesidir.
Türkçede kelime vurgusu son hecededir ancak pekiştirme sıfatlarında, iki heceli yer adlarında vurgu ilk hecede olabilir. (masmavi, İzmir)
Üç heceli kimi yer adlarında ise vurgu orta hecede olabilmektedir. (Antalya, İstanbul)
Vurgusu yanlış verilerek söylenilen bir kelime, dinleyenlerce yadırganır. Bu bakımdan vurgunun önemi büyüktür.
TONLAMA
Duyguların etkin bir biçimde aktarımı için ses, yükselip alçalır, incelip kalınlaşır. Sesin duyguya, duruma uygun bir biçimde değişmesine tonlama denmektedir.
Konuşma dilinde, vurgunun dışında anlatıma düşünce, duygu, coşku, yumuşaklık, şiddet katmak için sese perde değişikliği gibi özellikler katıldığı bir söyleyiş özelliği daha vardır ki buna tonlama ya da perdeleme denmektedir.
Konuşmaya duygu kazandırmak için genellikle kelimelerin birinci heceleri daha ezgili, daha canlı, daha tonlu söylenir.
Konuşma sırasında yapılacak ton değişikliği anlatımın ve anlamın temelini oluşturur. Ne var ki bu durum bir kurala bağlanamaz.
Konuşmanın içinde bulunduğu durum ve dinleyicide bırakmak istediği etkiye göre tonlama, sesin dalgalanması, farklılaşabilir.
DURAK
Öğretmen, sesli okuma sırasında öğrencilerinin vurgu ve tonlamasını, kelimeleri telaffuz etme biçimlerini ve durakları kullanmak suretiyle soluk alışverişlerini kontrol etme düzeylerini takip etmek durumundadır.
Öğrenci, noktalama işaretlerinden hareketle durmak, nefesini kontrol etmek, okumasını hızlandırarak ya da yavaşlatarak metnin içeriğine uygun anlamı vermek durumundadır.
Öğrenciler, konuşurken de nefes alışverişlerini doğru yerlerde durmadıkları ve acele ettikleri için ayarlayamamaktadırlar. Bu durum, beraberinde konuşmanın niteliğini düşürmektedir.
Öğrencilerin vurgu, tonlama ve durak becerilerinin gelişiminde şiirler etkili olabilir.
Öğrencilerin yaşları ve bu yaşın özellikleri dikkate alınarak seçilen şiirler üzerinde çalışmalar gerçekleştirilebilir.
Öncelikle anlam derinliğine vâkıf olmak için şiirlerin anlamsal boyutu üzerinde sınıfça durulmalı ve şairin anlam evrenine uygun bir vurgu, tonlama ve durak çerçevesinde şiirler okunmalıdır.
TELAFFUZ
• Akciğerlerden boşalan hava, ses tellerinden itibaren boğumlanmaya, şekillenmeye başlar. Çıkarılacak sesin özelliğine göre dil, dudak, diş, diş etleri işe koşularak ses, adeta bir heykeltıraşın tablasındaki çamur gibi şekillenir.
• Boğumlanma sonrası kulaklara ulaşan ses telaffuz edilmiş sestir. İyi bir telaffuz, sesin özelliğine göre boğumlanma sırasında gereken organların kullanılması ve gereken şekli almasıyla gerçekleştirilmiş olur.
• Sesleri gerektiği gibi çıkarmak için tekerlemelerden, atasözlerinden yararlanılabilir. Kişinin çıkarmakta zorlandığı sesi çıkarmasını sağlayabilmek için bu sesin geçtiği tekerlemeler belirlenip tekrar edilmesi sağlanmalıdır.
KONUŞMA BOZUKLUKLARI
• Göğüş (1978), konuşma bozukluklarının göstergelerinin yerel ağız kullanımı, anlatımın yetersizliği, kavrayış eksikliği, dağınık konuşmalar yapma, gereksiz tekrarlarda bulunma, özgüven eksikliği, kuralların bilgisine yeterli düzeyde sahip olmama, seslendirme yetersizliği, jest-mimik ve beden dilinin konuşmayla uyumsuzluğu olduğunu ifade eder.
• Bununla birlikte sesler çıkarılırken boğumlanma organlarının bazı hareketleri, yeteri kadar yapması gerekir. Bu hareketler yapılmadığında ya da ilgili organdaki bir arıza nedeniyle çıkan sesler bozuk olacaktır.
• Konuşma bozuklukları olan kimseler alıştırmalar üzerinde çalışarak başarı elde edebilirler.
• Öte yandan doğuştan beri var olan konuşma bozuklukları ancak o engeller ortadan kaldırıldığında giderilebilir.
• Doğuştan bulunan rahatsızlıklar dışındaki atlama, ses eklemesi, ses düşürmesi gibi konuşma bozukluklarının temelinde yöresel söyleyiş özellikleri yatmaktadır.
• Pelteklik konuşma organlarının gerekli temasları yanlış ya da eksik yapmasından kaynaklanır. Pelteklik kusuru olan kişi, söyleyemediği seslerin yerine kolay söyleyebildiği bir sesi yerleştirir. Çocukların gel demek yerine del demesi gibi.