• Sonuç bulunamadı

Bir büyük usta:M.Ş.E.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir büyük usta:M.Ş.E."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

4 NİSAN 1996 PERŞEMBE

GRAMOFON İĞNESİ

CUMHURİYET n r r

-KULTUR

"7

J

SELİM İLERİ

Doğumu tam altı gün önceye rastlı­ yordu: 29 Mart 1883. Nankörlükle be­ zenmiş edebiyatımızın yitikleri arasında onu da saymak, anmak gerekir mi, pek kestiremiyorum. Çünkü o,zaten kendini gizlemiş: M. Ş. E.’nin IVlemduh Şevket Esendaladınm kısaltması olduğunu ne zaman öğrendim, hatırlamıyorum.

Edindiğim ilk öykü kitapları beyaz ka­ paklı, dümdüz, kırmızı M. Ş. E. yazılıy­ dı. 1960’larda, Sahaflar’dan edinmiştim. Vurulduğum öykülerle donanmıştı bu kitaplar.

Kitaplardan önce ilk bilgileri Tahir Alangu’nun Cunıhuriyet’ten Sonra Hi­ kâye ve Roman, Cevdet Kudret'iıı Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman incele- me-antolojileriııden devşirmiş olmalı­ yım. Alangu da Cevdet Kudret de büyük bir hikayeci olduğunu belirtiyorlardı.

Adının gizi konusunda Cevdet Kudret şöyle diyor:

“Hikâyelerinde ve romanlarında çok­ lukla ‘M.Ş.’, ‘M.Ş.E.’, ara sıra da 'M us­ tafa Memduh’, ‘Mustafa Yalınkat’, 'M.Oğulcuk’, vb gibi takma adları kul­ lanmıştır. Bunu, 'edebiyatı küçümse­ mek' diye yorumlayan olmuşsa da genel­ likle kullandığı ‘M.Ş.’ ve ‘M.Ş.E.’yi-Di­ van ve Halk edebiyatı geleneğimizde ol­ duğu gibi- birer ‘mahlas’ diye görmek daha doğrudur. Yazılarında kendi adını kullanarak sanat alanında ün alıp bun­ dan siyaset hayatında yararlanması ola­ nağı varken, siyasetçi kişiliğiyle sanatçı kişiliğini birbirinden ayırmış, siyasetin gölgesini sanatına sıçratmak istememiş­ tir.*’

Günümüzün her ne yoldan olursa ol­ sun, ünleıımeçaba ve girişimlerine o ka­ dar ters düşen bu tutum için Alangu da konuşmak ihtiyacını duymuş:

“M.Ş.E., ölümüne yakın yıllara gelin­ ceye kadar, daha çok politika alanında ta­ nınmıştı. (...) Sanat yolunda acelesi, ün kazanmak için telaşı olmamıştır. Sanat­ çı kişiliği hiç göze çarpmadan, kendisi de bunu istey ip aramadan, 1946 yılına ka­ dar bir yeraltı suyu gibi aktı geldi.”

Esendal, Çorlu'da doğmuş. Babası Rumeli göçmenlerinden, çiftçi Mehmet Şevket Bey’miş. Eseııdal’ın öğrenim ha­ yatı bölük pörçük; kendi kendisini yetiş­ tirmiş. 1906’da İttihat ve Terakki Cemi- yeti’ne giriyor. Kurtuluş Savaşı yılların­ da Ankara hükümetinin yanında yer alı­ yor ve ortaelçilikle Azerbaycan’a gönde- riliyor (1920-1924). Bir dönem İstanbul liselerinde öğretmenlik. Sonra yine elçi­ lik görevi; Bilecik milletvekilliği (1938-

1950). 1941-1945 arası Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri. 16 Mayıs

O

nun eşsiz

hikayelerinde

hayat hep

ortasından yakalanır; ne

bir başlangıç

sözkonusudur, ne bir

düğümleniş, ne de keskin

sonuçlar. Bir bakıma,

klasik hikaye sanatı,

beylik hikaye tanımı

altüst edilmiştir.

O

nun kendini

gizleyişlerinde,

eserine imza

atmaktan kaçınmış eski

ustaların inceliği

yakalanıyor. Gün ışığına

çıkmakta olan toplu eseri

üzerinde ciddiyetle

durmuyor olmak, bize

özgü çarpık zihniyetin

acı göstergesi.

1952’de Ankara’da ölüyor. İşte özetin özeti yaşamöyküsü.

Farklı bir hikayeci

Esendal 192$ yılına kadar büsbütün gizli bir hikayecidir: Yazdıklarını yayım­ lamaz. Bu yayımlanmamış hikâyeler, işin aslı aranırsa, dönemlerinin çok önündedir.

Olaya ağırlık veren Ömer Seyfettin hi­ kâyeciliğinin moda olma özelliği gös­ terdiği o dönemde Esendal, olaysız, dü­ şünce ve duygunun çözümlenmesine gi­ riştiği, yalın, çarpıcılıktan uzak, ama he­ men hepsi içli, derin hikâyeler yazmış­ tır. Olayın geri plana itildiği hikâyeler­ de, toplumsal çevre çeşitliliği, değişik katmanlardan iıısaıı bolluğu Esendal T il­ ginç kılar. Burada kişisel gözlem yalnız kendisinden söz açmaz, bütün bir toplu­ ma açılmak ister.

Esendal’ın toplum hayatı, toplumsal düzen konusunda kendine özgü, ütopik olduğu ölçüde şiirsel görüşleri var. Bir büyük şair, Cahit Külebi, çok güzel dile getiriyor:

“Ankara’dan çıkıp ne kadar gitseniz sonu gelmeyecek bir şehir, daha doğrusu

m iv '

kasaba. Taa sınırlara kadar. Ardı arkası gelmeyecek, kiiçük. güzel evler. Bağlar, bahçeler. Ekilmiş tarlalar. Ve o küçük mülklerin mesut sahipleri... Makine me­ deniyetini de inkâr etmediğini sözlerine ekliyordu. Ama bu iki âlemi nasıl kaynaş­ tırıyordu, soramadım.”

Belki öyküler ve romanlar yanıtlıyor: M.Ş.E. sürekli mutluluğun arayışı için­ de bir dünya kurmayı gereksinmemiş midir? Çok acıklı bir öyküsünde, ‘Karı­ sının Kocası’nda bile, olup bitenlerin bir daha olup bitmemesi için açık temenni­ ler duyumsanır. Makine medeniyeti, in­ sanlığın erinci ve mutluluğuna anlam kattığı ölçüde uygarlık özelliği edinebi­ lecektir. Ö bağ bahçe özlemiyle, Esen­ dal, altım çizmediği bir ‘çevrecilik’ ma­ nifestosu kaleme getirmiş sayılmaz mı? Onun eşsiz hikâyelerinde hayat hep ortasından yakalanır; ne bir başlangıç söz konusudur, ne bir düğtimleniş, ne de keskin sonuçlar. Birbakıma, klasik hikâ­ ye sanatı, beylik hikâye tanımı altüst edilmiştir.

Çok sevdiğim, külyııtmaz gülüşlü ‘Hanıit İçin Bir Yazı’da Esendal, bir ga- zeteyöııetinı yerinde iki genç adamı

ko-»»’• • M î ı ı v JB

nuştuı ur. Bu iki gazeteciden biri okuma- mışlığıyla övünmektedir. Abdülhak Hâ- mid konusunda bütün bilgisizliğine kar­ şın iki de nutuk atar; ilki övgülü, İkinci­ si yergili. Öteki gazeteci, ‘ulu şair’in ölüm yıldönümü için yazılacak yazıyı bü tırnak içinde ünlem işaretli uzman ar­ kadaştan isteyecektir. Allem kallem, so­ nunda yazı yazılır ve üstadlarca da be­ ğenilir.

‘Hânıit İçin Bir Yazı’da dümdüz giden çizgi, ortalıkta hiçbir şey yok sanısı uyandırırken, öyle geniş perspektiflere açılır ki, hakikatli okur şaşakalır. Ulus gazetesinde 1948 tarihinde yayımlanmış öykünün bir cümlesi, günümüz basın dünyasını yorumlamaya hâlâ yetip artı­ yor:

“Bizi adanı sandıkları için ini okuyor­ lar sanıy orsun? Dedikoduyu, ortalığa ça­ murlaşmayı biraz gevşetelim, görürsün bak, satış ne oluyor!”

Büyük içtenlik

Esendal modern birhikâyecidir. Olan­ ca iddiasız tutumunda onu yeniye, mo­ dern olana alıp

yük içtenliğidir.

götürense, en başta, bü- Öykülerinde ‘edebi’

ol-mak endişesinden alabildiğine uzak du­ ruşu, gerçek, has bir edebiyat adamının seçimi sayılmalıdır.

Büyük içtenlik, dedim; Esendal karşı­ lıklı söyleşir gibidir okuruyla, tatlı tatlı anlatmakta, yorumu bizimle paylaşmak istemektedir. Okura kimileyin dediko­ dular fısıldar, kimileyin yakınır; sizin de dertlerinizi, kaygılarınızı, sevinçlerinizi dinlemeye hazırdır.

Peki, kolay mı böylesi bir öykü hava­ sı yakalamak? Alangu yanıtlıyor:

“Onun, anlattıkları karşısındaki bu si­ nirsiz rahatlığı, gerçeği öğrenmesinde harcadığı uzun emeğin tabii bir sonucu­ dur. (...) Esendal, bir toplum düzeninin, bu milletin yüzyıllar boyunca yaşayışının sürüp getirdiği güzel ve iyi törelerin, mil­ li değerlerin ayıklanmış bütünü ile Batı­ lı tekniğin birleşmesinden meydana gele­ cek yeni bir düzenin, savunucusu ve ha­ bercisiydi. İnsanların kötülüklerinden bahsederken, bu mutlu gelişmeyi göz önünde tutarak, bunların hepsinin iyiye varacağını duyurarak babaca bir hoşgö­ rürlükte anlatmaktadır.”

M.Ş.E., roman alanında uzun yıllar tek bir eseriyle, Ayaşlı ile Kiracıları’yla (1934) tanınıyordu. Bilgi Yayınevi, Mu­ zaffer Uyguner’in emeğiyle usta yazarın iki romanını daha sundu okura: Vassaf Bey (1983), Miras (1988). Çok değerli, incelikli bir romancıyla tanıştık.

Ayaşlı ile Kiracıları, öyküde aranmış yenilikçiliği, romanda, roman sanatında da uygular: Eserin baş kişileri yoktur. Baş kişi, doğrudan doğruya ‘çevre'dır. Eski Ankara’dan yeni Ankara’ya yol al­ mış bu çevre, bir apartmanın oda oda ki­ raya verilmiş katında bir araya gelen ki­ şilerden oluşmadır. Kişiler birbirlerine yaklaşırlar, uzaklaşırlar, kimileyin de te­ ğet geçerler.

Taııpınar, Ayaşlı ile Kiracıları’nı de­ ğerlendiriyor:

“Ayaşlı ile Kiracıları adlı büyük roma­ nı, yeni kurulan Ankara’nın havasında memleketteki seviye ve zihniyet farkları­ nı kuvvetle gösteren bir eserdir. Bu hiç mütearrız görünmeden her söylemek is­ tediğini söyleyen realizme bugünkü ede­ biyatımız en canlı taraflarından birini borçludur.”

Yeni Ankara’da aşk

Vassaf Bey’e gelince, eser, 1930’lar Ankarası’nda, yeni başkentte bir aşk ma­ salı niteliğindedir. Öte yandan bu aşk ilişkisi, neredeyse, geçmişin görücü yön­ teminden izdüşümler taşır.

Orta yaşı aşkın Vassaf Bey, birbirini hiç tanımamış genç erkekle genç kızı ay­ rı ayrı tanımış, beğenmiş, sevmiş; onla­ rın bir arada mutlu yaşayacaklarını, bir yuva kurabileceklerini sezinlemiştir. O yuva, Vassaf Bey’in ölümünden sonra, ama Vassaf Bey’in hayattayken hazırla­ mış olduğu plan sonucu kurulur. Genç kız ve genç adam birbirlerini usul usul tanırlar, Vassaf Bey’in haksız olmadığı ortaya çıkar.

Vassaf Bey, tıpkı Ayaşlı ile Kiracıları gibi, umut dolu bir romandır. Ankara’nın odak seçilmesi, söz konusu umudun ye­ ni düzenden, Cumhuriyet’ten kaynaklan­ dığına, işaret eder. Andığım iki romanla Yakup Kadri’nin umarsız Ankara’sı kar­ şılaştırıra, hayli ilginç toplumsal veriler derlenebilecektir. Esendal, umudunu, işinde gücünde, kendi halinde, çalışkan, iddiasız, gayretli yurttaşlara açar...

Yazarın bilinen son romanı Miras, as­ lında, 1924’te tefrika edilirken yarım kalmıştır. İmparatorluğun çözülüşünü panoramasına katan bu romanın çok us­ ta işi anlatımı, üslubu, alçakgönüllü Esendal’ın romancılığımıza o yıllarda neler armağan etmiş olduğunu ancak bu­ gün söyleyebiliyor. Kimbilir ne çok za­ man harcanmasıyla!

EsendaPın anıları

1970’lerdeydi, Bilgi Yayınevi’nin sa­ hibi Ahmet Tevfik Küflü, M.Ş.E. öykü­ lerinin hayranı olduğunu, bu öykülerin tümünü devşirip yayımlamak istediğini söylerdi. Nitekim isteğini gerçekleştirdi. Adam Öykü dergisinin mart-nisan sa­ yısında, ‘Öykü dünyasından haberler’i okurken bir Esendal haberine çok sevin­ dim:

İstanbul tl Kitaplığı’nda düzenlenen toplantıda Esendal’ı irdeleyen konuşma­ cılardan Muzaffer Uyguner, dinleyicile­ re iki defter gösteriyor. Defterlerde elya- zısıyla Esendal’ın anıları; bunlardan 1925 tarihli Tahran Günlüğü yayımlana­ cakmış. 1050 sayfayı bulan öteki anılar ise Esendal’ın çocukluk dönemine iliş­ kinmiş.

Bu önerftli eserlerin -yazık ki- satış re­ korları kırmayacağını biliyorum. Yine de Bilgi Yayınevi’niıı yayımlama onuru­ nu taşımasını dilemekteyim.

Siyaset hayatının ortasında bir örnür- boyu yazma arzusunu, edebiyata bağlı­ lığını asla yitirmemiş Esendal’ı gerçek­ ten özümsediğimizi elbette ileri sürme­ yeceğim, süremeyeceğim. Keşke süre- bilseydim...

Onun kendini gizleyişlerinde, eserine imza atmaktan kaçınmış eski ustaların inceliği yakalanıyor. Gün ışığına çık­ makta olan toplu eseri üzerinde ciddi­ yetle durmuyor olmak, bize özgü çarpık zihniyetin acı göstergesi. Gazetelerimiz­ de, televizyon kanallarımızda Jules Ver- ne’in yeni bulunmuş romanı haber ola­ biliyor; ne Vassaf Bey için, ne Miras için aynı heyecan yaşandı.

Sonra bir başka usta lıikâyecimiziıı. Vüs'at O. Bener’in saptadığı şu müthiş sözler; Bener’e şöyle diyor Esendal:

“Hikâyeciler, bu yurdun içli, duygulu evlatlarıdır. Onlar nasıl bir yurt özledik­ lerini söylüyorlar, kendilerine dokunan hadiseleri ortaya döküyorlar, bir iş görü­ yorlar, iş! Gevezelik değil bu!.. Bakmayın siz o sanatı hor görenlere.”

Yurdun içli, duygulu evlatları... Bu söz kulaklarımızda çınlayakalsın!..

[

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak, genel- de girişim sermayesi yatırımları daha çok başlan- gıç aşamasındaki şirketlere yatırım yaparken, özel sermaye yatırımları genelde daha ileri aşamadaki

Organize olmayan piyasalarda işlem yapan Genel Üyeler için aranan şartlar A de- recesi ve 150 milyon € asgari sermaye tutarıdır. Sadece emtia mutabakatı yapan üyeler

2004 yılının ilk üç ayında, aracı kurumların İMKB birincil piyasa, ikincil piyasa, özel emirler ve toptan satışlar pazarındaki top- lam hisse senedi işlem hacmi

Toplam devlet iç borçlanma senedi (DİBS) portföy değeri 2016 yılında önceki yıla göre %10 artarak 497 milyar TL’ye ulaşmıştır.. Devlet iç borçlanma

— Ben de onu görmek için Anka- ra'dan İzmir'e gittim; bu onunla son ko- Izmir için birkaç gökdelen çizmiş.. Bahri Babada

Bu yapıda, müellifler bakımından asıl sorun, yapı teknolojisinde ve yaklaşımda tamamen çağdaş kalarak, eski ile kültü- rel ve estetik devamlılığın nasıl sağlana-

[r]

Serbest durakl ı ah ır plan ı , ahı nn bir yar ıs ında sa ğ mal sığı rlar ı n barı nd ı rıld ığı serbest duraklar ve yemleme yeri, di ğer yar ı sı nda ise doğ um