• Sonuç bulunamadı

Başlık: SOSYAL YAPI VE SUÇA YÖNELİŞ OLAYIYazar(lar):NİRUN, NihatCilt: 5 Sayı: 0 Sayfa: 131-151 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000047 Yayın Tarihi: 1967 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: SOSYAL YAPI VE SUÇA YÖNELİŞ OLAYIYazar(lar):NİRUN, NihatCilt: 5 Sayı: 0 Sayfa: 131-151 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000047 Yayın Tarihi: 1967 PDF"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dr. NİHAT NİRUN

Bir gerçek olarak kabul ettiğimiz ve bizim ferdî varlığımızın ü-zerinde bir kuvvete sahip bulunan sosyal varlık, insanlar tarafından yaratılmamıştır.

İnsanlar onun içersine doğum yolu ile düşmüşlerdir ve el'an da düşmektedirler. Her fert, doğum ile bir sosyal muhit içine düşer. Bundan sonra yaşlandıkça içinde bulunduğu sosyal gerçeğin varlık şuuruna sahip olur. İnsan onu biraz daha yakından kavrar, kavradıkça kendisini onun içersinde daha fazla hisseder ve bu hissediş sosyal yapıyı biraz daha canlılıkla kavrayışa yol açar.

Artık, o fert doğum yolu ile içine düştüğü sosyal çevrenin bir malı ve büyüdükçe bu sosyal çevrenin bir eseri olmaya başlamıştır. İnsan, tedrici olarak muhitini genişletir. Doğumunu takip eden ilk aylarında sadece içinde bulunduğu beşiğinin görüş açısından gestalt olarak ih­ sas ettiği dış âlemin arasından ilk olarak kendisine uzanan annesinin yüzünü idrak etmeye başlamıştır. Daha sonra beşikten çıkmış ve se­ neler ilerledikçe ailesinin fertlerini tanımıştır. Bu, onun ilk ve esaslı sosyal grupudur. Annesi ile başlattığı ilk sosyal münasebet ağının bi­ rinci ilmeğine, babası ve varsa kardeşleri ile ikinci ve üçüncülerini tanımaya devam etmiştir. Bazılarında maalesef bu ilmeklerin sonuncu­ su idam sehpası altında asılı duran yağlı bir ipin ucunda nihayetlen-miştir.

Cemiyet, ihtiva ettiği fertlerin mevcudiyetile vücut bulan ve şah­ sî münasebet ağlarının arasından şuvaklanan içtimailik vasıflarının tümünü kapsayarak kuvvetli bir içtimaileştirme şuruna sahip olan gerçek bir varlıktır.

(2)

SOSYAL GRUPLAR İçersinde F E R T

Sosyal gruplar öğretisi, şu hakikati kabul etmiştir ki, her insan bir sosyal grup içersinde bulunmaya mecburdur ve ihtiyaçları nisbe-tinde çeşitli sosyal gruplara muhtaçtır. İnsan doğrudan doğruya veya dolayısile sosyal grupların nüfuzu altındadır. Aile grupu, oyun grupu, köy camaati grupu, dinî grup, tahsil grupu, şehir grupu, meslekî grup­ lar v.s. her birisi ayrı ayrı insanı tesir sahaları içine almışlardır.

İyi bir organizasyona sahip ve merkezî bir sosyal enerji ile mü­ cehhez bulunan bu gruplar yan yana cemiyet bünyesi içinde yayıl­ mışlardır. Bir fert olarak insan ilkin "aile grupu"nun içine doğar. Bu, o ferdi, ayni zamanda içinde bulunduğu ırkî grupa yani bir millet grupuna bağlar. Kapalı gruplar olarak vasıflandırdığımız bu grup­ lara hakiki olarak ancak doğum yoluyla girilebilir.

Fert küçük sosyal aile grupunun nüfuzu içinde ve tazyiki altın­ dadır. Bu grupun yardımı olmaksızın insan hayata başlıyamaz ve hayatını devam ettiremez. Her insan konuşmayı kendi aile grupun­ dan öğrenir. Biz buna ana dili diyoruz. En güzel, en doğru kendi ana dilimizle konuşuruz. En canlı olan duyguyu ana dilimizle duyarak ifade ederiz. Herkes hayatının sonuna kadar aile grupundan aldığı intibaları taşır ve davranışlarına, düşüncelerine bu intibalar doğru­ dan doğruya veya dolayısile tesir ederler.

Çocukluğunda uzun yıllar, bütün mevcudiyetile kendisini içersinde hissettiği ve en canlı duyguları ile kendisinin içinde bulunduğu gerçek sosyal varlık insanın ailesi grupudur. Dinî inançlarımızı da yine aile grupunda kazanırız. Dinî bağlar da çok kuvvetlidirler. Ana-baba ve çocuk arasındaki kuvvetli sevgi bağları ile mukayese edilebilecek de­ recede kuvvetli olan dinî bağların ilk kazanç yeri yine aile grupudur.

Dinî sevgi derunîdir, ruhidir, ferdidir. Bu da insanı dinî grup içersine yerleştirir.

Demek ki, içten tesirin yani duygu ve düşünce bağının bulun­ duğu insan topluluğunda bir sosyal gruplaşmadan bahsedilir. Bu duy­ gu ve düşünce bağı bazı hallerde çok kuvvetli ve devamlı, bazen de zayıf ve muvakkat olabiliyor.

(3)

"o-yun grupu" dur. O"o-yun grupu da Cooley'in ifâdesile bir "primary" sosyal gruptur.

Oyun grupu, Bogardus'un tarifine uyularak: "oyun faaliyetleri, eğlencenin, zevkin ve heyecanın ruhu içinde icra olunmuştur" 1

Yine ayni sosyoloğa göre, bir oyun grupu içersindeki fertlerin sarfettiği enerji miktarı, eşit zaman aralığı içinde işyerinde çalışırken sarfettikleri enerji miktarından fazladır. Oyun bittiği zaman insan neş'e ve canlılığını halâ muhafaza etmektedir. Başka nerede, zaman (vakit) oyun grupundaki kadar çabuk geçer? Başka nerede, grupun bir çok azalarının iştirakile, bu kadar bol sevinç ve neş'e duyulabilir ? Cooley, çocukların ilk davranışlarının kazanıldığı ve inkişaf ettirildiği oyun grupunu, bir "primary grup" olarak kabul etmiştir.2

Bu zevk, neş'e, eğlence ve heyecan atmosferi içinde her çocuk kendisini oyun grupuna büyük bir istekle terkeder. Onu bu oyun gru-punun içersinden çekip çıkarmak bir anne için oldukça zor bir mese­ ledir.

Diğer komşu çocukları ile birlikte geçen oyun saatleri, bir çocu­ ğun değişen ve gelişen şahsiyetinin en nazik ve üzerinde hassasiyetle durulması icabeden zamanlardır.

Demek ki, bir sosyal grup, en az iki veya üç üyesi bulunan, bir­ birlerini bu sosyal grupun tazyiki ve tesiri altında daha yakın hisseden, ayni vasıflı, benzer faaliyet, düşünce ve duygulara birlikte iştirak e-den insanların muhtaç oldukları gerçek bir yapıdır.

Sosyal grupları tiplere ayırarak incelemek bizi daha aydınlık bir saha içine ulaştıracaktır.

Charles Horton Cooley3 yapmış olduğu ikili tasnifinin içine bütün sosyal grupları ithal etmiştir.

a) Primer (primary) grup,

b) Sekonder (secondary) grup, ayırmasında Cooley, grupları şöyle karekterize eder:

Primer grup, küçük bir gruptur. Bu grupun içersindeki fertler yüz yüze (face - to - face) sosyal münasebetindedirler. Bu grupun

aza-1 Emory S. Bogardus, "Sociology", New York aza-1959, S. 2aza-15

2 Charles Horton Cooley, "Social Organization", New York 1929, S. 24 3 Charles Horton Cooley, "Social Organization", New York 1929, S. 23

(4)

ları mevcut ânı hep birlikte yaşarlar ve her biri diğerlerinin düşün­ cesine iştirak eder.

Bir primer grup, birinci elden ve vasıtasız olarak doğrudan doğ­ ruya fertlerinin düşünce ve duygularını kendi nüfuz sahası içinde bu­ lundurarak onların davranışlarını standardize eder. Yüz yüze (face-to-face) sosyal münasebeti, fertler arasında kalpten kalbe bir akış, duygu ve düşünceler arası bir bağlanış yaratır. Aralarında muhtelif duygu ve düşünceler, hatta bazı hallerde anlaşamamazlıklar ve fert­ ler arası gerginliklerin de bulunmasına rağmen, bu duygu ve düşün­ celer arası bağın başlıcası, fertlere hâkim olan fikirlerin sosyal tabiat şekli içinde sınırlandırılışıdır. Bu içten bağlanışın neticesi sosyal psikolojik olarak bir merkezî birleşme ve fertlerin bu umumî bütün içersinde âdeta ruhen eridikleri müşahade edilir. En güzel ve sâde ifâdesile bu bütünlüğü "Biz" mefhumu ile tasvir edebiliriz. Bu "biz" mefhumu Cooley'e göre, sempatinin bir cinsini ihtiva eder.

Burada mevcut olan karşılıklı özdeşlik durumu "biz" mefhumu ile kat'i ve tabiî ifadesini bulur. Bir kimse, bütünün duygusu içinde yaşar ve bu duygu içinde kendi arzusunun başlıca hedefini bulabilir.

Bu kuvvetli hisler sempati tarafından sosyalleştirilmişlerdir. Bu yaklaşma, bu yakın geliş, cemaat ruhunun disiplini altında sevk ve idare olunur.

İnsanî tabiatın duyguları arasında hususile sempatinin tesiri al­ tında bulunmak üzere buradaki fikir ve kanaatler doğru ve yanlış kategorileri üzerinde bulunurlar. Fertlerin şahsiyetlerinin şekillendi­ rilmesinde, bu husus büyük ve geniş bir rol oynar.

Cooley, son derece mühim olan bu içten bağlanış ve içten birleş­ tirme atmosferinin taşıyıcısı olarak aile grupunu, çocukların oyun grupunu ve komşuluk yahut yaşlıların cemaat grupunu kabul eder. Çocuklar bilhassa oğlan çocukları takriben oniki yaşından sonra, arkadaşlık duygusu içinde yaşarlar ki, bu grupun içersinde onların sempati, hırs, ihtiras ve şeref duyguları büyük yer tutar.4

Bu grupun en karekteristik vasfı olan "biz-hissediyoruz", "böyle duyuyoruz" duygu ve düşünceleri ile onu, bütün heyecanı ve taşıdığı

(5)

kuvvet, şahsı grupun içersine koyar ve bu, insanı diğer hariç gruplar­ dan koparıp alır.5

Yine bu primer grupun en büyük hususiyeti, onun bir şahsın i-çersinde "biz" duygusunu ve düşüncesini yaratmış olmasıdır.

Bir sekonder (secondary) grup ise dolayısile fertler üzerinde te­ sir yapabilir. Meselâ, bir şehir grupu, bir millet grupu, bir siyasî parti grupunda bu hususu müşahade etmek mümkündür.

Burada bir âzâ, diğer azaların şahsiyetlerinin çok az bir kısmını bilir. Sekonderi gruplarda şahsî temas, bağlayıcı bir kuvvet rolünü oynamıyor. Her şahıs hususi bir vesile ile muayyen bir zaman içinde bu gibi gruplarla temas halindedir.

Cooley'in bu mevzudaki tasnifi Tönnies'in tasnifine yaklaşmak­ tadır.6

Ferdinand Tönnies 1887 de neşrettiği (Cemaat ve Cemiyet) adlı eserinde sosyal hayatı iki büyük ana şeklile gruplandırır.

1- Cemaat 2- Cemiyet

Meselâ, bir köy cemaati nesillerdenberi yaşadıkları bu sosyal gru­ pu kendi arzularile seçmemişlerdir. Cemaat halkı "biz" duygu ve dü­ şüncesi içinde birbirlerile kaynaşmış, kopmaz, ayrılmaz bir sosyal top­ luluk olmuşlardır. Neş'e, keder veya tehlike arzeden her olayı "biz" şuuru ile karşılarlar. Herkes birbirini tanır ve birbirile tanışır. Bu sos­ yal grup, kapalı bir sosyal çevre içersinde kendine has kültür değer­ lerini ihtiva eder. Cemaat topluluğuna hâkim olan "biz" şuuru bütün fertlerini kendi nüfuz sahası içinde toplar ve onlara sıkı tesanüt ve solidarite duygu ve düşüncesini aşılar. Burada hâkimiyet ayrı bir grupun elinde değildir. Herkes şahsî kabiliyetine ve cinsi farklılıkları­ na göre cemaat bütününün varlık şuuruna hizmet eder.

Bu sosyal grup, fertlerini gayet sıkı bir kontrole tâbi tutar. Fer­ din şahsiyeti üzerinde onun büyük izleri görülür. Bu bakımdan aile de devamlı ve gerçek bir cemaat olarak kabul edilmektedir.

Cemaat adını verdiğimiz sosyal yapıları yaratan ve geliştiren üç büyük âmilden birincisi komşuluk, aynı mekân dahilinde devamlı

5 William G. Sumner, "Folkways", Boston 1907

(6)

ikamet etmek, İkincisi kan kısımlığı, usul-füru, civar ve sıhrî hısım­ lar burada dahildir. Üçüncüsü de müşterek zihniyete sahip sosyal top­ luluklar ve burada, bu faktörler insanları derinliğine işler, derûnidir ve şahsiyetin belli başlı tabakalarına tesir eder. Misal olarak dinî ce­ maat gösterilmektedir.7

Her üç faktörün de aile grupunda tesbiti mümkündür. Kolay­ lıkla görülebilir, hele bizim aile mahremiyeti dediğimiz hususiyetleri arzeden ailenin dış muhitten kendisini tecrit etmeye gayret göster­ diği ve izole ettiği de bir hakikattir. Üç-dört nesli içine alan geniş aile tipi yerini iki nesli içine alan modern aile tipine terketmiştir.8 Bu hâdise aile fertleri arasındaki tesanüdü daha fazla sıklaştırmış olma­ lıdır.

Bu şartlar altında, çocuklar kan bağı ile mensup bulundukları anne ve babalarına biraz daha yaklaşmışlardır.

Cemiyet adı verilen sosyal teşekküllerde ise herkesin şahsî men­ faati peşinde koşturduğu görülmektedir. Meselâ, menfaat birliklerinde herkes başkaları ile menfaatinin icap ettirdiği noktalarda temas ha­ lindedir. Bu sosyal teşekküller insanları bir tek noktasından yakalı-yabilmektedirler. Aynı insan diğer noktalarile diğer başka bir men­ faat birliğine bağlıdır.

Burada, şahıslar şahsî menfaatlerine göre hareket ederler. Esasen bu sosyal teşekküllere girerken veya iradî olarak bu sosyal teşekkül­ leri kurarken, şahıslar menfaat ve istismar noktasından hareket et­ mektedirler.

Bu sosyal topluluk içersinde hiç kimse diğerini hakikî şahsiyeti-le tanıyamaz. Çünkü bu tip sosyal gruplar içerşahsiyeti-lerine aldıkları fertşahsiyeti-leri bütün şahsiyetlerile kavrayamamaktadırlar. Cemiyetteki iradeye Tön-nies " H ü r İrade - Kür Wille" adını verirken, burada şahısların hür şahsî iradelerine sahip olabildiklerini, şahsî menfaatlerinin gerektir­ diği yolu seçmekte serbest bulunduklarını belirtmek ister. Halbuki bir cemaat iradesinde "Mâhiyet İradesi-Wesenswille" der ki, fert u-mumun isteğine karşı koyamaz; aykırı bir karar veremez.

Vierkandt'ın, "Cemaat", "Cemaate yakın", "Cemaatten Uzak" tarzındaki üçlü sosyal tip ayırmasında da ayni hususiyetleri tesbit edebiliyoruz.

7 Hans Freyer, "Sosyolojiye Giriş", Ankara 1957, S. 78

(7)

"Cemaatte topluluk mensubu olan fertler, ferdiyet ve şahsiyet­ lerinin belli başlı bütün kuvvetlerile birbirlerine bağlıdırlar.

Cemaate yakın adını verdiği sosyal formlarda ise fertler şahıs-larmdaki iç kuvvetlerin ancak bir kısmı ile birbirlerile bağlıdırlar. Di­ ğer kısmıyla ise ayrılmış ve hatta birbirine zıd durumdadırlar.

Cemaatten uzak adını verdiği topluluk tipinde ise fertler arasın­ daki iç bağlılıklar tamamile zayıflamış durumdadırlar."9

Fertleri sıkı bağlarla saran sosyal grupların, hangi şekillerde sar­ gılarını gevşettiklerini tesbit etmek, yapılmakta olan sosyolojik araş­ tırmanın en ehemmiyetli meselelerinden biridir. Fertlerin kan bağı ile bağlandıkları sosyal grupların kuvvetli solidarite vasıfları inkâr edilemez bir gerçektir.

(The Principles of Sociology) adlı eserinde F. H. Giddings,10e göre belki biz sosyal grupları "Genetic-biyolojik" veya "Congregate - top­ lanma" olarak iki tipe ayırabiliriz. Genetik grup, içine girilmesi gayri iradî bir sosyal topluluktur ki, bir şahıs ancak doğum yoluyla bu tip bir sosyal grupa duhul edebilir. Meselâ, bir aile ve bir ırkî sosyal grup bu tip sosyal gruplardandır. Şahıs bu grupları reddetmek dahi istese, yine de o kan bağlarile her iki grupun bir üyesi olarak kalacaktır.

Genetik esastaki topluluk, bir akrabalık grupudur. Ayni kökten gelen fertler muayyen bir mevkide (ki biz bugün ikametgâh diyoruz) hep birlikte yaşarlardı. Bu tip sosyal grupların en küçüğü bugünkü mo­ dern aile tipidir. Bugünün tabiî ailesi (a natural family) ebeveyn ve onların evlenmemiş çocuklarından ibarettir.

Daha geniş olan aile grupu ise ikinci ve üçüncü derecedeki füru-ları da içine alan aile tipidir. Bu ise daha geniş ve kompleks bir aile grupudur. Fakat bugün, evliliğin birinci nesli ile meydana gelen tipi (in - and - in) iç-içe bir durumdadır.

Congregate (toplanma) grup ise istenilerek, arzu edilerek girile-bilen ve istenildiğinde terkedilegirile-bilen bir sosyal gruptur ki, bir şehir topluluğu veya bir politik parti buna misal olarak verilebilir. Bu tip bir sosyal grup gevşek bir sosyal organizasyon bağı ile azalarını bir­ birine bağlar ve kendisile birleştirir. Bunun içinden çekilip gitmek

9 H a n s Freyer, " İ ç t i m a î Nazariyeler t a r i h i " , Ankara 1960, S. 220

(8)

her zaman için mümkündür. Böyle gruplar içersinde büyük bir hürri­ yet ve şahıslar için geniş çapta hareket kabiliyeti vardır.

Ferdin inkişafında ve şahsiyetini kazanmasında büyük payı olan sosyal grupların ehemmiyeti belirtilmeden, herhangi bir sosyal prob­ lemin çözülmesine kalkışmak geçilmesi güç bir yol olsa gerektir. Sos­ yal grupun fertten önce varlığını kabul etmede ferdin şahsiyetinin doğ­ masında ve şahsiyetin başlıca vasıflarının (meselâ, şahsiyet hâkimi­ yeti "burada kuvvetli karakteri kastediyoruz", liderlik, sosyabilite, mesuliyet hissi, müstakil hareket kabiliyeti vs.) kazanılmasında bü­ yük rolü vardır. Fertlerin biyolojik hususiyetlerini inkâr etmemekle beraber, "her fert içine düştüğü sosyal topluluğun eseridir" derken, onun içinde yaşadığı sosyal hayatın şartları ile kendisini saran sosyal grupunun sarma kudreti kastedilmektedir.

Fertler arasındaki hayat mücadelesinin, hayatı idame arzusunun gelişmiş bir şekli olarak kabul ettiğimiz şahıslar arasındaki rekabet şekilleri, istemek ve istenmek duyguları, bunların sosyal çevrede tat-bikatile ilgili olarak ortaya çıkan uyuşma veya uyuşmazlıkları, ticarî ve ekonomik hayattaki iş bölümü, işbirliği durumları ile daha dar çapta olan uyma, uysallık ve uydurma, hakimiyet hareket ve dav­ ranışları (burada action ve reaction kastediliyor) insanları ileri fırla­ tan, onlara hamleler yaptıran faktörlerdir.

Şahıstaki dinamik esaslı davranışa paralel olarak, cemiyet de dinamik bir yapı karakteri arzeder. Şahıs ve cemiyet, bazen birbiri içersinde bazen birbirine karşı sebep netice, netice sebep esasında bir­ birlerini ileri doğru fırlatmaktadırlar. Böylece süratli bir sosyal akış cereyan etmektedir.

Cemiyet içersinde en yaşlısından en gencine kadar bütün fertler üzerinde müsbet veya menfi tesirli izler müşahade etmek bizim için dai­ ma kolay olmuştur. O halde süratli akış halindeki ve bazen patlama­ lar yaparak ileri doğru hamleler yapan cemiyetler içindeki ferdi az da olsa tetkik etmek bizim için kaçınılmaz bir mesele olarak karşımıza dikilmektedir.

BUGÜNÜN CEMİYETİ İçinde ŞAHIS

Yabancı, yeni bir sosyal grup içersinde yarını düşünen bir kopuk­ tur.

(9)

Sosyal grupunu terkeden her insan, cesur olduğu kadar, ferdî hürriyet duygusuyla da meşbudur.

İçersine girdiği yeni grup, yabancıdan tam bir itaat ve normlara riayet ister.

Hürriyetin ve cesaretin karşısında, hürriyetsizlik ve itaat hâli, yabancının yeni sosyal grup içersindeki durumudur ki, daimi olarak bu iki zıd prensibin çatışması görülecektir.

Hayat dinamiktir. Akış halinde bulunan bir oluşun prensibidir. Bir kısım hayatın taşıyıcısı olan insan, dinamik bir cemiyet içersinde­ dir. Cemiyet bazen yavaş, bazen hızlı, fakat daimi surette değişmek­ tedir.

Değişim halinde bulunan cemiyetin sosyal problemleri, köklerini maziden alırken filizlerini istikbale uzatmaktadırlar.

Bu demektir ki, hiç bir zaman bir sosyal hâdise, donmuş kalıplar içersinde bulunamıyacağı gibi, dondurulmuş formüllerle de izah olu-namıyacaktır.

1 — Cemiyet adını verdiğimiz sosyal gerçek dikine dizilmiş taba­ kalarla, yan yana sıralanmış bir takım irili ufaklı grupları ihtiva eden bir ehram şeklinde tasavvur olunmuştur. İnsanlar daimi olarak yatay ve dikey vaziyette cemiyet içersinde yer değiştirme halinde bulunur­ lar. Cemiyet içersindeki bu hareketlilik hâdiseleri karşımıza bir takım sosyal problemleri çıkarmaktadır.

Yontma taş devrinden başlıyarak atomik devri idrak eden in­ sanoğlu, sıfırın ve araba tekerleğinin icadiyle biri manevî diğeri maddî sahalardaki bu hızlı akışın çıkış noktalarını yakalamıştır.

1800 senelerindeki sanayi devrinin başlangıcı ve makine ile büyük istihsale geçiş, insanî hayatın bir dönüm noktası olmuştur. Bir takım yeni teknik buluşlar, bu cümleden olarak demir ve deniz yollarının inkişafı, bunlara kara ve hava yollarının eklenmesi ile insanın temsil ettiği cemiyet hayatı tamamen değişmiş, sosyal bünye âdeta altüst olmuştur.

Mahdut ve sınırlı ziraî istihsal devrinin geniş aile grupu, yerini sınaî çağın modern aile grupu tipine terketmiştir.

Kimya sanayinin inkişafı ile insanın gözleri toprak üstündeki ziraî mahsulden çevrilerek, toprak altındaki maddelere dikilmiştir.

(10)

1735 de Abraham Derby'nin yüksek fırını, 1774 de James Watt'm su buharı makinesine yeni bilgiler, yeni usuller ve yeni vasıtalar ek­ lenerek bugünün büyük sanayine doğru ilerlenirken dünyanın büyük sanayi merkezleri ve milyonluk şehirleri kurulmaya başlamıştır. Köy­ lüler ezeldenberi, nesiller boyunca işledikleri topraklarını terkedip bu merkezlere akın etmişlerdir.

Yerlerinden kopan veya koparılan bu köylüler, büyük şehirlerin kopuk tabakalarını teşkil etmeye el'an devam etmektedirler. Şehir­ lerdeki sosyal şartların zaruretinden doğan küçük modern aile tipi (karı-koca ve evlenmemiş çocukları) köye de sirayet ederek, devletin veraset kanunlarile, geniş ailenin toprakları parçalanmaya başladı. Sa­ nayi merkezlerindeki mevsim gözetmeyen kütle halindeki istihsali kar­ şısında, köylerde küçük yeni köy ailelerinin cılız ürünü ile çiftlik sa­ hiplerinin nisbeten fazla ziraî istihsali bulunmaktadır. Tabiatile bu üçgenin ağırlık merkezi köyün küçük ailelerinden uzak, sanayi böl­ gelerine çok yakın olan pazar yerleri olacaktı. Böylece rekabette sa­ nayi merkezleri, mevsime göre istihsal yapan köylerden daima ileri durumda bulunacaktı. KÖY Küçük köylü aileler Çiflikler Pazar merkezi Büyük Şehir (Sanayi Merkezleri)

Köyün genç, zeki ve cesur insanlarını büyük şehirler çektiler. Esasen bu şehirlerin cazip hayat tarzı da onları buralarda alıkoymak­ tadır. Köylüyü toprağından koparıp atan diğer bir faktör de, ziraatin makina ile yapılmaya başlaması olmuştur. Pek çok insanın yapacağı işi makinalar yapmaya başlamış ve az insanla daha fazla zirai faaliyet yapmak mümkün olmuştur.

Nitekim, bugün makina ile ziraî faaliyet yapan İngiltere'de mumî nüfusun % 80 inden fazlası şehirlerde, buna mukabil ancak u-mumî nüfusun % 5 i köylerde bulunmaktadır.

(11)

Kana-da'da da ziraî faaliyet gösteren nüfus sayısı 1939 da 1,379,000 iken 1959 da 724,000 e inmiş; buna mukabil 1939 da 2,741,000 olan ziraî faaliyet yapmıyan nüfus sayısı 1959 da 5,128.000 ine yükselmiştir.

Köy toprakları kendisini sürmeyen ve besleyemediği insanları dışarı, hudutları dışına atar. Bugünkü köyün küçük ailesi daima bu atılma tehlikesi ile yüz yüze bulunmaktadır.

Köyden kopma hadisesini yaratan başka sebebler de vardır. 1900 senesinden bu yana insanlık iki büyük cihan savaşı geçirmiş ve dün­ ya büyük ekonomik buhranlara sahne olmuştur. Harp ve askerî ha­ zırlıklar genç köylüleri toprağa alışacakları bir yaşta kökünden kopa­ rıp almaktadır.

Bir de bunlara ilâveten tabiî felâketler, büyük sel felâketleri, yangınlar, yer sarsıntıları, çığ akınları bilhassa köy hayatında sık sık görülen kuraklık ve kıtlıklar gibi hadiseler insanları içinde bulunduk­ ları sosyal çevreden koparıp atmaktadırlar.

Şehir hayatındaki cazibe, köy hayatının meşekkatleri karşısında köylüyü şehre çekmek için bir miknatis vazifesi görmektedir. Köylü, çocuklarını okutmak için de şehire gelmektedir. İşte bu akın hâdise­ sinin diğer önemli bir meselesi de burada karşımıza çıkacaktır. Büyük şehrin sanayi faaliyeti ihtisaslaşmıştır. Makina ile birlikte çalışmak devamlı dikkat, sağlam irade ve sabır gibi meziyetler ister. Köy ha­ yatı ise bunlara çok lüzum göstermez. Bu vasıflardan mahrum olan köylü, şehrin sanayi istihsal faaliyetine intibak etmekte güçlüklere uğrar ve burada da sinaî faaliyet tarafından iş sahası dışına atılınca, bu ikinci dışarı atılış hadisesi hakikaten onun için çok feci neticelere sürüklenecek bir durum yaratır.

2 - Karayolu, denizyolu ve demiryolu nakil vasıtalarının getir­ diği köylü ve çiftçiler, şehir veya büyük şehir grupları ile başlıca üç merkezde temasa geçerler. Tren istasyonu, liman ve otobüs garaj­ ları.

Garajlar

Arka sokaklar.

Arka sokaklar. Arka Sokaklar.

İskele İstasyon Liman Rıhtım arka sokaklar.

(12)

Bu üç çeşit merkezde:

a) Canlılık, hareketlilik ve insanların heyecanlı kaynaşması, b) Nakliyat ile ilgili işlerin çokluğu,

c) Her sınıf ve tabakaya mensup çeşitli gruplardan gelmiş insan­ ların birbirile münasebeti gibi hususlar daima tesbit edilen müşterek vasıflardır.

Şehirlerin yabancıları münasebete getirdiği bu üç büyük merkezin hemen iki veya üç blok gerisindeki sokaklarda, gündüzcü ve gececi kahveleri, basit oyun salonları, randevu yerleri, uyuşturucu madde bulunduran gizli yuvalar en çok göze çarpan hususlardır.

Köyden şehire gelen insanlar iş merkezlerine doğru akarlar: Fabrikalar, İmalâthaneler, Ticarethaneler

Köyden gelen i n s a n l a r İ ş bulamayanlar.

Büyük fabrikalara, imalâthanelere, ticarethanelere müracaat ede­ rek köylüler iş ararlar; ehliyetli, kabiliyetli ve zeki olanları iş yerlerin-ce elenir, ayıklanır ve işlere alınırlar. Kendilerine iş bulamayan köy­ lüler ise bu iş merkezlerinin gerisinde bekleşirler ve ucuz odalarda top­ lu gruplar halinde gecelerler.

Toprağından, kökünden kopup gelen bu insanlar şehrin bu yeni grupları içersinde yavaş yavaş şahsiyet değiştirmeye başlarlar. On­ ların fizikî yapıları zayıflamıya, biyolojik şartları ve zekâ ile birlikte intibak kabiliyetleri, ruhi davranışları ve his kabiliyetleri bu yeni şehir gruplarının âdetleri ve değer ölçüleri içinde eriyip kaynaşmaya başlar. Bu gruplar içersindeki insanların şahsiyetleri, sosyal grupların içersin­ deki oynadıkları rolün bir kopyası olmıya başlar. Bu sınıflamanın doğurduğu şahsiyet ile onun toprağından kopmadan önceki şahsiyeti uzun müddet birbirile çatışacaktır. Bu çatışma tabiatile ferdî inhiraf­ lara yol açacaktır.

3 - Bugünün cemiyetinde görülen üçüncü hareketlilik hali de, şehrin yakın, civar köylere doğru sahasını genişletip uzamasıdır.

Şehre gelip bir iş bulan köylü aile efradını da yanına getirdiği zaman, nisbeten daha ucuz ve kendisini içinde daha rahat hissettiği ve etrafındaki komşuların da kendisine benzediğini düşündüğü şehrin kenarında bir mesken tedarikine koyulur. Böylece şehirlerin

(13)

kenarın-da şehre gelenler, geliş sırasına göre birinci, ikinci ve üçüncü ilh... tabaka veya parçalar halinde yeni yamalarla şehirin kenar mahalle­ lerini teşkil ederler. Büyük şehirlerin dar ve pis sokaklı, sefalet yuva­ ları, fakir ve kalabalık mahalleri büyüyerek bunların yanına diğer yenileri eklenerek şehir, civar köylere doğru uzanıp gider.

Mary Simkhovitch ve Elizabeth Ogg'un müştereken hazırlayıp 1942 de neşrettikleri "Quicksand" adlı eserde, bu tip mahalle sakin­ lerinin günlük hayatlarını gayet güzel tasvir etmişlerdir.

Bu yayılıp uzanma neticesinde, şehir civarındaki yakın köyleri içine almaya başlar. Bu köylerin sakinleri yerlerinden kopmadan ye­ nilerin istilâsına uğrarlar. Birincilerin köklü an'ane, düşünce ve duy­ guları sonradan gelenlerinkiyle karışarak değişmeye başlar.

4— Teşekkül eden bu kenar mahallelerin işçi meskenleri ile iş yerlerinin uzaklığı, şehir içinde, iş yeri ile mesken arasında uzun mesafeli ve uzun zamanlı gidiş, geliş hareketlerinin vücut bulmasına sebep olur.

Fert kendisini ne kadar çok, mensup bulunduğu sosyal grubun içersinde hissederse o nisbette rahatlaşıp sakinleşmesine mukabil bu­ günün cemiyeti içersinde ise o nisbette rahatsız ve huzursuzdur. So­ kaklarda kendi kendine konuşarak işyeri ile ikametgahı arasında ko­ şuşan insanlara çok rastlanmaktadır.

Bütün bu değişikliklere paralel olarak insanların ruhları da değiş­ miştir. Modern cemiyetin insanı, yazılı olmıyan kanunların ve formü­ le edilmeyen kaidelerin değişikliğine kendisini uydurmaya çalışmak­ tadır. Değişen ferdin yanı sıra aile bünyesi de değişti. Cemaat, köylü sınıfı, şehir topluluğu ve millet grupu, hepsi değiştiler. Başka bir tâbir­ le, cemiyet devamlı değişme hali gösterdi. Ekonomik, ticarî teknolo­ jik ve sosyal değişiklikler süratleşti; sinema, televizyon yoluyla evin içine kadar girdi. Ticarî reklamcılık ile dış müesseseler ailenin içerle­ rine kadar sokuldular. Ferdin ahlâk anlayışı değişti. Sosyal değerler, insanın yaratma kuvvetine bağlanarak ferdiyetcilik esasında deği­ şikliğe uğradı, İnsanî ve biyolojik enerji yerini tabiat gücü, tabiat enerjisine terketti. Kürek ve yelkenin yerine modern deniz vasıtaları ikame edildi. Dünyanın kıt'aları birbirine çok yaklaştı.

Köylerden büyük şehirlere doğru vukubulan akın hâdiselerine memleketler, milletler ve kıt'alar arası muhaceret hareketleri eklendi. Devletlerarası büyük ekonomik mübadeleye, milletlerarası insan

(14)

küt-lelerinin mübadelesi inzimam etti. Dil, din, örf-âdet farkları ile insan­ lar yeni yeni uzak bölgelerdeki sosyal grupların içersine akın etmeye başladılar. Yüz sene içinde 34 milyon insan Amerika Birleşik Devlet­ lerine göç etti.1 1 Siyasî maksatlarla devletler milletlerinin nüfus faz­ lalıklarını başka bölgelere gönderdiler. Japonlar siyasî güçlerini art­ tırmak gayesi ile 1854 de 30 milyon olan nüfuslarını çıkardıkları resmî kanunlarının zoru ile bugün 90 milyona ulaştırdılar. Sarı ırk insanı şimalî Amerika, cenubî Amerika, Habeşistan bölgelerine aktı. İtalyan­ lar Birinci Cihan Savaşından evvel her yıl 700.000 İtalyanı yurt dı­ şına saldılar. 3.5 milyonu kuzey Amerika, 3.5 milyonu güney Ameri­ ka'da yerleştirildiler.

Bu durum karşısında sosyoloğların dikkati sosyal grup içersin­ deki fertlerin uydurma ve uyma (assimilation) hadisesi üzerine yö­ neldi.

Biz sosyal grupu bir ünite olarak kabul etmiştik. Her bir grup iki veya daha fazla şahıslardan müteşekkil gerçek bir sosyal varlıktır. Bu şahıslar, muayyen bir zaman aralığında birbirlerine içten nüfuz ederler. Şahıslar mütekabiliyet esasında, sosyal grup içersinde birbir­ lerine içten tesir (social interaction) ederlerken bu keyfiyet ayni za­ manda gruplaşmanın başlıca faktörünü teşkil eder. Asimilasyon ha­ disesi şahısların yabancı kültüre sahip sosyal gruplar içersinde içten tesir alarak erimeleridir. Şahıslar, grup içersinde, küçük gruplar da daha büyük gruplar içersinde eritilirler.

Bir şahıs veya grup, diğer bir grup içersinde ne kadar eritilmeye ve emilmeye çalışılırsa çalışılsın yine de geriye kendi özünden olan bazı vasıflar kalacaktır. Şahıs veya grup bu arta kalan vasıfları yü­ zünden kendisini yeni girdiği cemiyet içinde yabancı hissedecektir. Bu da ferdî inhirafın bir başka faktörü olarak devam edecektir. O hal­ de, Durkheim,1 2 i hatırlayarak diyebiliriz ki, insan ancak içinde doğup büyüdüğü sosyal çerçevesi içersinde rahattır.

Tabiatile, bugünün modern cemiyetinde tesbitine çalıştığımız bu tahammül edilmez ve alışılması güç, intibakı âdeta imkânsız bir man­ zara arzeden dehşet verici değişme içersinde insan hiç bir grupta ken­ disini rahat hissetmiyecektir. Bugünün modern cemiyeti dinamik

bün-11 Coşkun Üçok, "Siyasi Tarih", Ankara 1951, S. bün-11 12 Emile Durkheim, "Suicide", The Free Press Illinois 1958

(15)

yeli bir cemiyettir; ve o umumiyetle kabul olunmuştur ki, teknik bü­ yük sosyal değişmeler getirmiştir.

Bu değişmeler karşısında çocuk karşımıza ayrıca büyük bir prob­ lem olarak çıkmaktadır.

Meslekî ayrılıklar ve ihtisaslaşmalar, şahıslar arasındaki duygu ve düşünce bağlarını gevşetmiştir. Her şahıs kendi ihtisas sahasındaki mefhumlarla düşünmeye alışmış ve bu durum konuşmalarına da tesir etmiştir. Ayrı ayrı meslek gruplarından gelen şahıslar arasında ve bilhassa tahsilliler ile tahsilsizler arasındaki görüş ve düşünüş farkı, bir aile grupu içersinde bile bağları zamanla gevşetmektedir. Teknik, aile fertlerinin fonksiyonunu değiştirmiştir. Eskiden aile ekonomisi­ nin reisi durumunda bulunan babanın yanında, şimdi dışarıda çalı­ şan karı ve varsa büyük evlâtlar da yakın derecelerle yer almışlardır. Eve giren çamaşır makinası, mutfakta yer alan bulaşık yıkama makinası, her çeşit gıda maddesine tatbik edilmeye çalışılan konserve sanayii, ev kadınının fonksiyonunu değiştirmiş, kadını da bazı cepheleri ile yuvasından kopararak iş yerlerine fırlatmıştır.

Ayrıca modern cemiyet hayatının hususiyetleri ile bu arada ya­ ratılan ferdiyetçilik zihniyeti ve hemen bu ferdiyetçilik zihniyetinin karşısında yer alarak onun meydana getirdiği fertler arası umursamaz­ lık duygularının gidericisi olan sosyal emniyet tedbirleri, cemiyet için­ deki küçük sosyal grupların faaliyet ve fonksiyonlarında da tesirini göstermiştir. Social work çalışmaları ve yaşlılar için yaptırılan ve her türlü istirahatlerini temin gayesini güden müesseseler aile gençlerini iş hayatına daha serbest göndermektedir. Fakat hemen hatırlanma­ lıdır ki, evlât ve yaşlı ebeveyn münasebeti sosyal değerinden ve de­ ğer hükmünden çok şeyleri kaybetmektedir.

Demek ki, modern cemiyet hayatının yarattığı ekonomik zaru­ retler ve bunların karşılanması için şahsî hayatta görülen süratli hare­ ket ve zamandan azamî istifade hadiseleri, küçük sosyal grupların bün­ yesindeki fertler arası sosyabiliteyi sarsmıştır.

Eskiden köy hayatında karı, koca, çocuklar hepsi birlikte çalışır­ larken, bugün işbölümü esasının yarattığı ayrılıklar ve farklı çalışma saatleri yüzünden aile grupunun fertleri arasındaki sempati ve hür­ met duyguları da eriyip kaybolmaya başlamıştır. O halde Tönnies'-in 1887 de tasvir ettiği cemaat hayatı ile Cooley'Tönnies'-in anlatmaya gayret

(16)

sarfettiği face-to-face bağının interaction vasfı bugünün cemiyetinde çok fazla zayıflamağa yüz tutmuştur. Bizce bugünün modern cemi­ yetinde face-to-face'in yanında hear-to-hear bağı daha fazla kıymet kazanmaya başlamıştır.

İkinci kısmın başlarında göstermeye çalıştığımız sosyal grup tas­ niflerini burada yeni bir zihniyetle bir kere daha ele alarak, ferdin bu gruplar içersindeki durumuna biraz daha yaklaşmıya çalışalım.

SOSYAL GRUP İÇERSİNDE ve GRUPLAR ARASINDA DÜZEN: SOSYAL ORGANİZASYON

Dinamik hayat ve dinamik cemiyet içersindeki sosyal organizas­ yon meselesi, kriminal sosyoloji bakımından üzerinde hassasiyetle durulması icabeden bir meseledir. Bu sosyal mesele bilhassa Suçluluk Olayı ile ilgili ise, o takdirde bir kat daha önem kazanır. Ferdin ilk ve aslî grubu olan aile, üzerinde dikkatle durulması gereken bir sosyal gruptur.

İnsan, hayatı boyunca daima sosyal gruplar içersindedir. Bir insan günlük hayatında, bir gruptan diğer grupa geçmek suretile yaşar. Gruplardan biri içersindeki ânı, insanın içersinde bulunduğu grupta­ ki o ânı, grupu ile aktif vaziyette olduğu bir zaman parçasıdır. Bu an­ da o iştirak ettiği grupla aktif bir durum almış olur. 0, içersinde bulun­ duğu gruptan tesir alır, almış olduğu bu tesirle şahsiyetine bir şeyler ekleyerek değişikliğe uğrar, yeni değişik durumuyla tekrar ayni grupa mukabil tesirde bulunur. Bu mütekabil tesir alış ve tesir verişler ak-siyon-reaksiyon şeklinde devam eder. Ayni şahıs günlük hayatı icabı bir sosyal gruptan diğer bir sosyal grupa geçiş esnasında, orada da de­ ğişmiş olan yeni şahsiyet şeklile tesir alıp, tesir vermelere devam eder.

Bu tarzda sosyal gruplarda ve şahıslarda yavaş veya hızlı fakat daimi olan bir değişiklik hüküm sürer.

Bir insan sabahleyin evvelâ kendi ailesi grupu ile aktif temas ha­ lindedir. 0, ayni zamanda ailesinin içinde bulunduğu şehir grupunun da dolayısile içersindedir. Fakat bu andaki durumu şehir grupu ile pasif bir karakter arzeder. Ayni insan evini terkedip sokağa çıktığı zaman şehir grupu ile olan teması aktifleştirmiş olur. Bundan sonra iş grupu içersine iştirak eder ve belki arkasından bir siyasî parti

(17)

gru-puna iştirak edecektir. Tâ ki, akşam tekrar evine dönüp aile grupun-daki aktif durumu avdet edinceye kadar bu hal devam eder. Gerek ev kadını, gerek evin çocuğu için de durum aynidir. Çocuk için de me­ selâ, oyun grupu veya okul grupu ayni vaziyeti arzeder. Demek ki bir ailenin fertleri gündüz aile grupunu terkedip, yemek saatlerinde ve­ ya akşam vakti, tekrar az veya çok değişmiş şahıslar olarak bir arada toplanırlar.

Bu akşam toplantısında aile fertleri birbirlerine tesir icra etmeye devanı ederler. Bu mütekabil tesirler şahısları ve sosyal grupları bazen hissedilmiyecek kadar yavaş bir tempo ile bazen de sür'atli olarak değişikliğe uğratır. Çocuk için aile grupu, oyun grupu ve okul grupu en mühim sosyal gruplardır.

Eskinin 3-4 neslini içine alan büyük aile tipinde çocuk için böyle bir problem yoktu. Büyük istihsal ailesi birçok sosyal faktörlere sahip­ ti. Her şeyden evvel o, müstahsil bir aile tipiydi. Bütün aile fertleri bir arada çalışırlardı.

Para ekonomisi, piyasa için istihsal, büyük şehir hayatı hulâsa modern cemiyet şartları, ailenin fonksiyonunu değiştirmiş ve her şey­ den evvel onu bir istihlâk birliği haline getirmiştir. Bunun neticesi olarak, bilhassa geniş ve modern cemiyetlerde, efkârı umumiye vası­ talarının tesiri altında, küçük bir sosyal grup olan ailenin fertlerini kucaklaması güç bir hal alırken solidarite bağının gevşediğini tesbit etmek de zor değildir.

Görülüyor ki, Tönnies'in ve Cooley'in primer gruplarındaki hu­ susiyetler eski, fertleri üzerindeki, kudretlerini kaybetmeye başlamış­ lardır. Hiç değilse bugün için aile grupu çocuk bakımından yegâne yetiştirici faktör olma durumunu kaybetmiştir.

Ellsworth Faris'e göre primer grup her halde kendi azaları üzerinde bir tazyik ve icbar yapamaz durumdadır.1 3 Bir aile halkı olarak ayni evde yaşıyan fertlerin birbiri üzerindeki bu tesiri bu mânâda zaruri bir keyfiyet değildir.

Bugünkü modern cemiyet hayatında şahıstan şahısa ve gruptan grupa ve gruptan şahısa tesir yolu olarak face-to-face münasebetinin

13 Ellsworth Faris, "The Primary Group: Essence and Accident" American Journal of Sociology, XXXVIII: 42

(18)

yanında ondan daha kuvvetli olan fakat görünmiyen kaynaklar da vardır. Meselâ, nesilden nesile okuma ve düşünme yoluyla gelen te­ sirler. Sadece ilk çocukluk devrelerindeki tesiri ile primer grup bizim için çok önemlidir.

Bu köpürerek akan cemiyet içersinde acaba aile, fertleri üzerin­ de nüfuz kabiliyetini ne dereceye kadar muhafaza edebilecektir ? Bu küçük solid grup, fertlerini ne nisbette dış çevreden sıyırıp ayırabile­ cek ve tehlikelerinden koruyabilecektir?

İzahatımıza uygun düşen diğer bir sosyal grup tasnifine de işaret etmek istiyoruz. Harmsworth'1 4 a göre, ikili sosyal grup tasnifi daha uygun düşmektedir.

a) Birleştirici sosyal gruplar

b) Ayırıcı sosyal gruplar. (Bu grupa ayırmaya çalışan sosyal grup­ lar dersek yukarıdaki izahata daha fazla yaklaştırmış olacağız.)

Birleştirici sosyal grupun yegâne hususiyeti azasının ayni zaman­ da ayni tipten dahi olsa bir başka grupa girmesine müsaade eder. Meselâ, aileyi koruma cemiyetine âzâ olan bir kimse isterse kadınları koruma cemiyetine de âzâ olabilir. Halbuki, ikinci tip sosyal grup, azasının ayni cinsten başka bir sosyal grupa girmesine müsaade etmez. Her fert istesin istemesin bir sosyal grup içersinde bulunacağına göre, bugünün modern şartları hesaba katılarak yapılan daha yumuşak bir tasnifte :

a) Gayri Resmî b) Resmî

c) Bürokratik olarak sosyal gruplar üçe ayrılmıştır.

Bogardüs'e göre, bir çok gruplar gayri resmî yollarla başlarlar. İnsanlar ihtiyaç hissettikleri zaman, birleşmeye, bir araya gelmeye karar verirler. Bu gruplardaki başlıca hususiyet ihtiyaçların gideril­ mesi gayesini istihdaf eder. Burada önceden uzun uzun düşünülüp plânlaştırılmış esaslarla işe girişilmez. Bundan dolayı yazılı bir statü de yoktur. İkinci ve üçüncü gruplardaki birleşmeler ise tamamiyle resmî esaslara bağlanmıştır. Bürokratik esastaki gruplaşmada

salâ-14 H. C. Harmsworth, " P r i m a r y Group Relationships in Modern Society", Sociology and Social Research, March-April 1947

(19)

hiyet muayyen ellerde temerküz etmiştir. Fakat hâkimiyet tamamile bürokratik esastan gelmektedir. Meselâ, bugünün modern devlet an­ layışı, bürokratik hâkimiyet esasındaki bir görüş tarzından hareket ederek devleti nev'i şahsına münhasır bir zümrevî varlık haline getir­ miştir.15 "Siyasî zümreleşmenin zirvesini teşkil eden devlet, hâkimi­ yet prensibi üzerine kurulmuştur". Devlet'in içeriye karşı vazifesi topluluğun bir nizam içinde yaşamasını temin etmektir. Yani sosyal organizasyonu devam ettirmektir.

Cemiyet dediğimiz sosyal topluluk, bünyesi içersinde birçok grup­ ları ve tabakaları olan bir varlıktır. Devlet bu gruplar ve tabakalar arasındaki nizamı ve ahengi idame ettirmek vazifesile yüklüdür.

Cemiyetteki iş bölümü, iş birliği, karşılıklı fertler ve gruplar arası dayanışma ve tesanüdün devamlılığını sağlamak, devletin vazifeleri arasındadır. Bu sosyal sistemin bir ahenk içinde bulunması, sosyal organizasyon hâlinin yegâne karakteristiğidir.

Devlet, milletten aldığı hâkimiyet prensibine dayanarak cemi­ yet bünyesindeki çeşitli gruplar ve fertler arası münasebetleri ahenk içinde yürütmek gayesi ile bir takım hukukî normlar koyar.

Fakat hayatın ve cemiyetin dinamik karakteri, daimi değişme hâli karşısında, devletin koyduğu hukukî normların statik vasıflı oluş­ ları dolayısile daima arada bir boşluk bulunacaktır. Hukukî normları, ahlâkî normların statik durumlarına dayanarak formüle eden akıl, ahlâkiyetin dinamizmini kavrıyamamak durumunda bulunduğundan daima içtimaî münasebet hadiselerini kalıplandırmak, etiketlemek ve dosyalamak ister ve kendisini bu vaziyette çok daha rahat hisse­ der. Halbuki, Bergson'a göre, süreyi müdrike sürekli olarak idrak e-dememektedir. "Hayatın görünüşteki süreksizliği bu hayat üzerindeki dikkatlerimizin süreksiz olmasından ileri geliyor. " 16 "Süre, geleceği kemiren ve ilerledikçe büyüyen geçmişin daimî bir ilerlemesidir. Geç­ miş hiç durmadan büyüdükçe kendisini de hiç durmadan hıfzeder."1 7 "Geçmişin geçmiş üzerine yığılması hiç durmadan olur."1 8

15 Tahir Çağatay, "Günün Sosyolojisine Giriş", Ankara 1962, S. 149-150. 16 Henri Bergson, "Yaratıcı Tekâmül", Ankara 1947, S. 14.

17 Henri Bergson, "Yaratıcı Tekâmül", Ankara 1947, S. 16. 18 Henri Bergson, "Yaratıcı Tekâmül", Ankara 1947, S. 17.

(20)

İşte, bizim, cemiyetin akışı gerçeğinden anladığımız da, bu tarz bir oluştur. Cemiyet dinamizmini kendi varlık bünyesinden almakta ve bir oluş halinde daima değişmektedir. Şayet bugünkü cemiyet hafif değişikliklerle devam etseydi cemiyetin çeşitli tabaka ve grupları arasında müsavi nisbetlerde bir değişiklik olsaydı, sosyal organisazyonsuzluk hâdisesi o nisbette az hissedilecekti. Devletin hukukî normları ile cemiyet bünyesi arasındaki farklılıklar da az olacak ve ancak uzun zaman sonra bu boşluklar çoğalıp büyüyeceklerdi. Nitekim ziraî esasta işleyen önceki cemiyetlerde, sos­ yal gruplar arasındaki örgü ve devletin koyduğu kaideler daha sıkı bir tesanüt manzarası arzetmiştir. Fakat bugün sür'atli değişmeler neticesi, gruplar arası münasebetin gevşemesi ve yer yer kopması, devletin hukukî normlarının kısa zamanda eskiyip âdeta fosilleşmesi hâdiseleri ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bunun sonucunda biz bir sosyal organizasyonsuzluk içine düşmüş oluyoruz.

Sosyal organizasyonsuzluk hali, çocuklar için en tehlikeli durum­ ların yaratılması demektir. Çünkü çocuk büyüğe nazaran daha az sabırlıdır.

Hukukî normların ihlâli, modern cemiyette oldukça mühim bir problemi ortaya koymaktadır. Sosyal organizasyonsuzluğun alabil­ diğine yayılıp, kökleştiği bir cemiyette hukukun ihlâli çok sık görülen bir olaydır. Sür'atli sosyal değişikliklerin vuku bulduğu yerlerde ve zamanlarda sosyal organizasyonsuzluk hâdisesi de çok fazla müşahade edilir. Cemiyet büyük bir süratle değişmektedir. Bunun neticesi olarak cemiyet çok kompleks bir duruma düşmektedir. Cemiyeti kontrol altına almış olan hukukî normlar bu süratli değişme karşısında tesirini ça­ buk kaybetmektedirler. Fertler kendilerini daha serbest, serbest ol­ dukları nisbette de emniyetsizlik içinde hissederler ve bir boşluk içinde bulunurlar. Bu vaziyet ayni zamanda ferdî inhirafların ve içtimaî buh­ ranların başlangıcıdır. Bu değişen ve kontrol imkânı elden kaçırıl­ mış bulunan cemiyet içersinde, bilhassa şehirlerde muntazam bir ha­ yat tarzı bulmak âdeta imkânsızdır. Sür'atle artan sosyal mobilite hadiseleri, köylerden şehirlere akınlar, tabakalar arasında şahısların ânî iniş - çıkışları, hayat mücadeleleri, geçim endişe ve kavgaları, grup­ lar ve sosyal tabaka ve sınıflar arasındaki normal fonksiyon kabili­ yetini kaybettirmektedir. Bu haller ise ferdî inhiraflara yol açar ve hukukî ve statik ahlâkî normları işlemez hale getirir. Suçluluk prob­ lemi de sosyal organizasyonsuzluk ile birlikte büyümeye başlar.

(21)

Köylü ve çiftçiler kökünden koparılıp şehre doğru atılmalarını müteakip büyük bir ümit ile içersine girdikleri şehir grupunda hayat­ larını idame ettirmek isterler. Fakat bunların işsiz kalması ve içersine girdikleri bu yeni grupa kendilerini benimsettirememeleri, ikinci defa cemiyet dışına atılışları ferdî inhiraflarının en hassas ve tehlikeli bir başlangıç noktası olur. İşte bu andan itibaren bu Kopmuş İnsan artık kendisine yeni bir sosyal grup arıyacaktır ve kendisi gibi atılmış olan başka bir insanı bulacaktır. Böylece bir takım yeni sosyal grup­ lar teşekkül edecektir. Meselâ, Gang grupu gibi.

Kendisini, mevcut hukukî ve içtimaî nizamın tanıdığı iş ve ihti­ sas sahaları dışında bulan şahıs, hayatını idame ettirebilmek için sos­ yal nizamın kabul etmediği usullerle tekrar cemiyet içine girmeye çabalıyacaktır. Böylece yeni fakat gayri ahlâkî yollar aramaya koyu­ lacaktır. Her biri şahsî kabiliyet ve fizikî yapısı ile mütenasip olarak bu yeni kazanç ve idameyi hayat yollarına döküleceklerdir. Meselâ dilenciliği bir meslek haline getirenler, iş yerlerinden haraç alarak ge­ çinenler, kiralık kaatiller, hırsızlar, umumhanelerde kendini sermaye olarak kullandıran kadınlar ilh... ortaya çıkacaktır.

Sutherland5 5, (Profesyonel Hırsız) adlı eserinde: profesyonel bir

hırsızın kendisini tamamiyle bu işe vakfettiğini ve yakalanmadan senenin 365 günü çalmaya devam ettiğini anlatır ve hırsızlar arasın­ daki hususî lisanı ve gizli anlaşmaları gösterir.

Hırsızlar arasında mesleğe veda edip emekliye ayrılanlarına sık sık rastlanmaktadır. Bizim memleketimizde de hırsızlığın bir takım ihtisas kollan vardır. Her bir ihtisas kolunun ayrı ayrı isimleri de var­ dır. Sucular, Ha babamcılar, Tırnakcılar, Manitacılar, İlh...

Bir defasında, Eskişehirde hırsızlar arasında hünerlerine göre vazife taksim ettiklerini müşahade etmiştim. Aralarında bir solida­ rite bağı bulunduğunu da farketmiştim.

Tabiatile devlet, bu sür'atli değişen cemiyet bünyesi içindeki sosyal gruplar arası münasebeti tanzim etmek ve fertler arası ahengi kurmak için daima yeni yeni kanunlar ve emirler ile eskilerinin yerini takviyeyi ve böylece yapıcı ve koruyucu rolünü muhafaza etmeyi kendisine hedef ittihaz eder ve bu yolda çabalar.

Referanslar

Benzer Belgeler

The simulated maximum charge collection time as a function of the magnetic field is shown in figure 12 for two gas mixtures [17]. Detailed simulations for the nominal LHC lumi-

The design of the Barrel modules required that the straws were of a precise length: the end wire supports in each end of the straw had to contact the HV plate and not interfere

Acaba kanunun lafzına göre (şüpheli için hareket etmek) ve kanun koyucunun amacına göre haber aracısı sadece belirli bir dereceye kadar şüphelinin

Degi~kenler araSl ili~kilerin sistem bakl~ a<;lSl <;er<;evesinde detayh olarak incelenebildigi Bayes Aglan'nm olu~turulmasmda temelde iki farkh yontem

Each of the eight 60 cm diameter magnet bores is equipped with x-ray optics focus- ing the signal photons into ∼0.2 cm 2 spots that are imaged by ultra-low background Micromegas

Araştırmada, çalışanların iş tatmin düzeylerinin eğitim durumları bakımından farklılık gösterdiği saptanmıştır ve özellikle, lise mezunu çalışanlarla

Contact angle measurements, easy-cleaning and surface wettability (AATCC 22- 2005 water repellency spray test method) tests are performed on these

Modular method follows these steps: associate to a (hypotetical) solution of such a Diophantine equation a certain elliptic curve, called a Frey curve, with discrimi- nant an