# 26 Ş U B A T 1982
K Ü L T Ü R — Y A Ş A M
Cumhuriyet 5
---S
inema ve özeı tiyatrolar konusunda geti rılmek istenen devlet yardımı ve denetimi, kamuoyunda genişçe yankılar uyandırdı, bu konuda basında çeşitli yazılar (başyazılar da hil) yayımlandı. Sanat alanın
daki özgürlük veya özgürlük
kısıtlaması sorunlarının böyle sine yankı uyandırması sevin diricidir. Yarının çağdaş Türk
toplumunda sanat alanında
Batı toplamlarındaki özgürlük düzeyine kavuşmadan çağdaş laşınayı ummak boş bir hayal dir. Bu gerçek, gitgide daha cok ırısan tarafından anlaşıl maya başlanmıştır, günümüz Türkıyesi'nde...
Sinemada biz hep bir dev
let yardımından yana olduk.
«Gölge etme, başka ihsan is temez» türü bir anlayışı savu nanlara, devletin sinemaya ve
recek hiçbirşeyi olmadığını
ona hic dokunmamasımn, hic Ilgilenmemesinin en iyisi ol duğunu söyleyenlere katılma dık. Çünkü dünyanın her yanın da, kapitalistinden sosyalisti
ne her rejiminde, sinemanın
çağdaş ve büyük bir sanat,
ama aynı zamanda büyük so runları olan bir sanayi dalı o-
larak devletten yardım, des
tek gördüğünü biliyorduk. Si nemaya yardım İçin gecen yıl lorda Avrupa Konseyi çerçe vesi ¡cinde uluslararası toplan tılar bile yapılmış, kitap bo yunda raporlar hazırlanmıştı... Bizde sinema, bir Amerika’ da olduğu gibi kendi ayakları
üstünde rahatça durabilen,
sağlıklı bir altyapıya ve ras* yönel bir endüstri İşleyişine sahip bir kurum değildi ki... Filmlerimiz binblr güçlük, yok sunluk İçinde en ilkel koşul larla kotarılıyordu. TV'de 30- 40 yıllık Amerikan filmlerinin sapasağlam kopyalarını izler ken, bizim bırakınız 30 - 40 yıl lık filmlerimizin tümüyle yok- olduğunu. birkaç yıllık filmle rimizin bile yarına kalmıyaca- ğmı bilmenin üzüntüsünü duy
mamak kabil miydi? Cüneyt
Arkın gecen hafta bu sayfada açıklıyordu: 2 yıllık «Vatandaş Rıza» filmi, laboratuar işlem lerinin kötülüğü yüzünden sim diden solup gitmişti bu film ve kuşkusuz diğerleri, «Sürü»
ler, «Hazolslar. «Umut»lar,
«Berfrona»lor, «Dell Yusuf»lar dn yokolun aldecektl oidivor- du. Biz devletin özellikle bu göçebeliği, bu ilkelliği, bu der me • cotmo koşulları değiştir mek, Hu sanat ve emek
savur-Devlet, sinemada daha
etkin bir denetim e
doğru giderken...
ganlığım önlemek, uygar bir
ulusa yakışık öicımae çağdaş
filmıer üretmek, bu üretimin
60 yıldır oluşturulamamış alt yapısını hazırlamak ve bu u- retımin yapıtlarını korumak, ya rma saklamak ve de sinema emekçilerine 60 yıldır getirile- miyen sosyol güvenceyi sağla mak ıcırı sinemaya el atmasını istiyorduk. Hâla da istiyoruz. Bu görüşümüzde değişen bir- şev yoktur.
Ama bu el atma, anlaşılan istediğimiz biçimde gerçekleş miyecektir. Sonradan yeni ha zırlanan tasarı üstüne getiri len açıklamalor, korkuları kay
gitarı pekiştirmekten boşka
bırşeye yaramamıştır Sinema dan «şimdiki denetimin kaldı rılmadığını, ancak ödül verile cek vp dıs senliklere gönderi lecek filmleri seçmek için ye ni bir değerlendirme kurulu o-
luşturulocağını» sayın bakan
açıklamış bulunuyor. Demek
sinemadan yıllardır yakınılan
«milli kuttur orf ve adet» gıbj aynen kaiacok. Uysa biz, Dır kıstaslar koydunuz mu, bunun nerelere varacağı luc bilinmez Daha doğrusu son yarım yüz yılın sanatsal olaylarına bak tınız mı, cok iyi bilinir Eğer dışarı film yollonucaksa. bu nun bir tek ölçütü vardır: Sa
nat. Sanatsal ölçüt, dışarı
film yollamada da, değerlen dirmede de tek olcüt olmalı dır. Türkiye aleyhinde mesaj lar içeren. Türkiye'den yanlış imajlar yansıtan filmler varsa, bunlar zaten haşmetli sansür hazretlerinin hışmına uğrayıp yasaklanırlar. Bu değerlendir me kurulu ayrıca neyi sapta yacak. neyi seçecek? Kimler den oluşocak bu kurul, «milli kültür» gibi herkesçe değişik
biçimde anlaşılabilecek «örf
vo adet» gibi değişken, üstelik en azından bir bölümü de de ğişmesi gerekil kurumlar nasıl kıstas, ölçüt olabilecek? Dün ya üzerinde kendini temsil
et-m
COK SESLİ, COK DÜŞÜNCELİ BİR
TOPLUM YAPISI KURACAKSAK SA
NATTA DA ÇOK - SESLİLİĞİ KABUL
LENMESİNİ ÖĞRENMELİYİZ.
«polis denetimi» kalkmıyacak, denetim olacaksa bile bunun bir polis denetimi olmamasını, sinemanın polislik bir olay de ğil, bir sanat olayı olduğunu, denetiminin de,, eğer olacaksa, uzmanlardan ' sanatçılardan,
toplumbilimcilerden oluşan
bir kurulca yapılması gerekti
ğini düşündük, sayısız kez
yazdık. Bu denetim yerinde du
rurken oluşturulacak ikinci
bir değerlendirme kurulu, ola yı cifle kaymaklı kadayıf hali
ne getirecek gnlgşılanl. Bu
2. kurul dg. bgkgnın deyimiyle «milli kültüre, örf v» adetleri mize hizmet eden» filmlere ö- düller verecek, onları dış ülke lere yollayacak. Böylece san sürden nasılsa kurtulmuş çağ daş, ilerici filmler varsa, onla rın do en azından dışarda ta nıtılması, şenliklere yollanma sı önlenecek Bravo...
Bravo, çünkü film seçiminde
tlrecek filmi, oyunu bu ölçüt lerle seçen bir tek ülke var mı. bu ölçütlerle değerlendir-
me yapan bir tek kurul var
mı? İncelenip bize de açıklan sa...
Hayır, kurmayı amaçladığı mız yarının Türkiye’sinde, si nemayı, tiyatroyu, sanatı bek leyen bu değildir, bu olmama lıdır. Yeteri denli yazıldı çok sesli. cok düşünceli bir top lum yapısı kuracaksak (kİ so- nıyorum bunu amaçlıyoruz) sa notta da cok - sesliliği kabul lenmesini. giderek yüreklendir meşini öğrenmeliyiz. Sanata öz gürlük, daha cok özgürlük, ya saların tanıdığı kadar ve sınır
londırdığı yere kadar özgür
lük. Bakın o zaman Türkiye’ nin verimli toprağından ve şa sıtacak İnsan birikiminden ne
sanat eserleri, ne romanlar,
np şiirler, ne filmler, ne bes teler fıskırocnk...
S
lnema/TV Enstitüsünün bu haftaki program dü zeni içinde yıllardır kayıp olan, ancak bir «özet kişi»pin elinde bir kop yası bulunduğu söylenen bir film, «Kir Kavuk Devrildi» yer alıyordu. Ne var ki bu filmi görmeye gittiğimizde «teknik zorunluluklar» nedeniyle gcis terinin ertelendiğini duyduk. Ama Enstitü, Türk sinema ta rihinin bir yaprağım izlemeye gelenleri boş çevirmedi. Ertug ruhun yine yıllardır görülme miş ollSıı filmi «Söz. Kir Allah I5ir»in 16 mm’İlk, bir hayli bo zuk (kuşkusuz T V ’de göstenle nııyecek) bir kopyasının sine maseverler için son denli il ginç bir gösterisini sundu.«Söz Kir Allah Kir», Ertug- rul’un 1933 yılında üstiiste çe virdiği 3 operet uyarlamasının ortancası (Diğerleri «Kanın Bp
ııi Aldatırsa» ve «Cici Berber»). Prof. Alim Şerit ünaran’ın (yan sütunlarda söz konusu ettiğimiz) kitabına göre konu, bir Fransız vodvilinden alın mış. «Evli kadınlarla düşüp kalkan bir avukat»m bir ka dından kurtulmak için en iyi arkadaşını kullanması, onun zor duruma düşmesi, üstelik arkadaşının yeni nişanlandığı kızı ele geçirme çabalan anla tılıyor bu filmde.. Güldürü bö lümleri, durağan bir kamera nın saptadığı diyaloglar veya üçlü-dörtlü konuşmalar biçi minde gelişiyor, arada bir dizi «rövü kıza» çıkarak bir hayli «dekolte» kılıklarıyla «danslar yapıyor», vs.
Film, Onaran’ın bizle konuş masında kullandığı deyimle Er- tuğrul’un «özensiz» sineması nın tipik bir örneği.. Öylesine özensiz, öylesine tembel işi bir çalışma ki bu, Ertuğrul, kamerayı ya sabit tutuyor, ya hut da 2 kişi konuştuğu za man söz sırasına göre birinden öbürüne kaydırıyor. Bu kaydır malarda bazen yanlışlıklar olu yor: Biri konuşurken öbürü gösteriliyor, veya ani bir kay ma hareketi sırasında kamera fazlaca kayarak yanlış bir çer çevelemeye giriyor, yani oyun cu ekranın biraz sağında (ve ya solunda) kalıyor. Ama ne gam.. Ertuğrul bunları düzelt mek zahmetine katlanmıyor bi-.. le.. Dazen oyuncular, yanlış replik söylüyor, veya diyalog da takılıyorlar. Bunu da önem semiyor Ertuğrul, sahneyi ye niden çekmeye yanaşmıyor. İs tediği, anlaşılan çekimin bir an önce bitmesi, bu işten kur- tuiunması.. Şarkılı bölümlerde, yine, «raccord» denen planla rın sonradan bağlanması zah metinden kurtulmak için olsa gerek, şarkı boyunca yalnız onu söyleyeni gösteriyor Er- tugrul, öaşkasmı değil..
Filmin kişileri de bir alem.. «Feministim» diye şarkılar sciy leyen erkek giysili kadım (Se- miha Berksoy), ünlü oyunlar dan tiradlar okuyan yarı-kaçık uşağı (î. Galip Arcan), Tür* toplumunda bırakınız 1930'ları bugün bile pek görülemeyecek olan kan-koca-aşiıt üçgenim ve bunların birbirlerine ve çev reye karşı «fütıırsıır»
davra-sinemadan
kısa kısa__
• Amerikalı sinema ustası
Orson Welles, Fransa başkanı Mitterrand tarafından «Leglon d'Honneur» nişanıyla onurlan dırıldı. «Şövalye» rütbesi alan sanatçıya Mitterrand «Saygıya değer kişiliğinizin ötesinde siz
sanat yoluyla İnsan ruhunun
derinliklerindeki değeri ortaya çıkardınız, evrensele ulaştınız» dedi.
■ Arthur Penn’in 1960‘ların
Amerika’sından acımasız bir
kesit verdiği «Georgia» isimli son filmi Avrupa'da büyük il giyle karşılandı. Filmde tanın mamış oyuncular oynuyor.
• Yaşar Kemal’in romanın
dan Türkan Şoray’tn sinenıalaş tırdığı «Yılanı Öldürseler» filmi 8 Mart'tan itibaren İstanbul’ da vizyona girecek.
■ Robert Aldrich, son filmi
«Ali the Marbles»da Peter
Falk’u başrolde oynatarak gü
nümüz Amerika’sını eleştiren
sürükleyici bir polisiye yaptı. • 82 yaşında son filmi «Zen
gin ve Ünlü»yü yöneten ve
Paris'te Legion d'Honneur ni şanı alan Amerikan yönetme ni George Cukor, carpıcı söz lerle dolu bir beyanat verdi. Marilyn için şöyle diyor: «iyi bir kızdı, ama şarkıcı olarak oyunculuğundan daha ilginç ti.» Joan Crawford’un kızı ta
rafından annesi için yazılan
ve suçlamalarla dolu kitap hak kında: «Nerden bileyim? Joan’ un yatağının altında değildim kİ» ...Anılarını yazıp-yazmıya-
cağı konusunda: «Bir yazar
değilim ki... Yazar olmak ¡cin cok yaşlı ve çok tembelim...»
sinema
atılla dorsay
Muhsin Ertuğrul’un sessiz operet uyarlaması «Leblebici Horhors’dan bir sahnCv,
Geçmişten gelen titrek görüntüler:
Bir Muhsin Ertuğrul filmi
nışlarım, tüm bunları ve da ha birçok şeyi bizim toplu mlumuzla ilişkili olarak kabut etme olanağı yok. Fransız vod vilinden abartma tipleri yerli leştirmek için en küçük bir çaba gösterilmemiş, isim de ğişikliğinden başka...
Ama «Söz Bir Allah Bir» yi ne de ilginç... Öncelikle tüm bir oyuncu kuşağının tüm bir dönemin tiyatro anlayışının en ünlü isimlerinin yeniden gö rülmesi olanağını getiriyor. Bu arada Vasfi Rıza Zobu'nun vod vil oyunculuğundaki ustalığını,
harika bir «Debreli Recep» ya ratan büyük oyuncu Hâzım’m kompozisyonunu, İ. Galip Ar- can’m taşkın, abartmalı, ken dine özgü oyununu. Sonra Me lek Tayfur'u, Necla Sertel’i, ilk rollerinden birinde, tapta ze Cahide Sonku’yu özlemle anmamak ve oyunlarından tad almamak olanaksız.
Daha da ötesi, «Söz Bir Allah Bir», bizim toplumlunuza ne denli yabancı da olsa, içerdiği kadın / erkek ilişkileri, ser best, özgür kadın ima.iı, de kolte giysileriyle dolaşan, «ba
cak sallıya»» kızlar grubu ile kuşkusuz döneminin (1930’la- rın) toplumda yerleştirilmek istenen va ilke olarak ithal malı bazı değerlerine, kavram larına tanıklık ediyor. Kuşku suz bu çılgın Fransız opereti nin sunduğu biçimde değil, a- ma ilke olarak açılması, erkek le birlikte topluma karışması, kişiliğini kanıtlaması istenen Türk kadım imajı açısından bu filmin, giderek Ertuğrul’un tüm filmlerinin dönem psiko lojisine ne denli uygun düştü ğü kuşku götürmez. Bugün bi
le tartışılacak, giderek «toplu ma ters düştüğü» gerekçesiy le kimsenin çevirmeyeceği film leri 1930’la.rda Muhsin Ertuğ rul’un, dönemin bir anlamda «resmi sinemacısının çevir mesi, kişisel kaprislerden va seçimlerden çok (veya onlarla birlikte) o dönem Türkiye’si nin resmi ideolojisiyle ve ka dın üstüne değerlerin yenileş mesi çabasıyla birlikte ele alm malı. Sanırım bu, Ertuğrul si nemasına şimdiye dek gerçek leştirilen yaklaşımlarda gözden kaçan bir nokta oldu.
E
GE Üniversitesi GüzelSanatlar Fakültesi Si nema Bölümü Başka nı Prof. Dr. Alim Şe rif Onaran’ın «Muhsin Ertuğ rul’un Sineması» adlı ince lemesi uzun zamandır bek ledikten sonra, sonunda Kül tür Bakanlığı yayınları ara sında basılabildl. Sinemamı zın uzun sürmüş bir döne mine ilk kez kapsamlı biçim de eğilen bu önemli araş tırma dolayısıyla İstanbul’da bulunan Onaran'la konuş tuk.
— Bu çalışmanızı hangi yıllarda hazırladınız?
— Dil Tarih Coğrafya Fa kültesi tiyatro bölümünde görevliyken bu konuyu do
çentlik tezim olarak öner
dim, kabul olundu. Demek
ki 1970’detı itibaren bu ça
lışmaya giriştim. Muhsin
Ertuğrul, u z u n yıllardır (1953’den beri) sinemayı bı rakmıştı. 1958 İstanbul Bele diyesi film deposu yangının da filmlerinin büyük bölümü yanıp yok olmuştu. 1952’ den önce ciddi bir sinema eleştirisi yoktu Türkiye’de.. Bu nedenle belge ve kaynak bulmakta büyük güçlük çek tim. Ama Muhsin beye olan
büyük sevgim ve saygım,
benim için itici bir güç ol du diyebilirim.
— Filmlerinin hangilerini
yeni baştan görüp değer
lendirme olanağını buldu
nuz?
— Ertuğrul'un en verimli yılları, bilindiği gibi 1930'iar dır. O yıllardaki filmlerini birkaç kez görmüştüm, çoğu
aklımdaydı, replikleriyle,
şarkılarıyla... Çocukluğumun, ilk gençliğimin hayallerini
ısıtmıştı bu filmler.. Ama görebildiklerimi tekrer gör düm: Bataklı Damın Kızı • • • •
mini reportai
* 'Prof. Dr. Alim Şerif Onaran
Muhsin Ertuğrul un
sineması üstüne
Onaran la söyleşi
Aysel, Şehvet Kurbanı, Bir Millet Uyanıyor, Kızılırmak - Karakoyun, Kahveci Güzeli, Yayla Kartalı, Nasrettin Ho ca Düğünde gibi.. Ama ilk filmlerini. Bir Kavuk Devril- dl'vi, Aynaroz Kadısı'nı, Leb lebici Horhor’u, hatta son filmi olan Halıcı Kız'ı yeni den görmek imkânım olma dı.
— Bu yeniden İzlemeyle
Ertuğrul sineması üstüne
geçmişten gelen İzlenimleri
nizde bir değişiklik oldu
mu?
— Aslında pek olmadı. Er tuğrul sinemasında bir «Ay sel», bir «Bir Millet Uyanı yor», bugün için bile geçer li, değeri olan filmlerdir. «Şehvet Kurbanı», ilginç bir melodramdır; gecen yıllarda Sinematek'te gösterildiğinde sinemasever bazı dostlarımı
ağlatrmştı bu film.. Ama,
«Karım Beni Aldatırsa» dı şında operet filmleri, Ertuğ«
rul’un özen göstermeden
yaptığı şeylerdir, önemli de ğildir.
— Ertuğrul'a yaklaşımınız da kritik, eleştirel bir tavır var mı?
— Yapıtta önce ilk 60 say fada sinema-tiyatro ilişkileri ele alınıyor. Ertuğrul önce tiyatrocudur, onun için böy le bir girişi gerekli gördüm,
Sonra filmleri kronolo|lk ola rak ele alınıyor, üzerinde du ruluyor. Burda değişik du rumlar var. Bazı filmler üs tüne hic belge bulamadım. Sözgelimi «Naşlt Dolandırı cı» İsimli orta uzunlukta bir film var. Yıllardır kayıp. Bir fotoğrafta Naşit’le birlikte
bir kadın oyuncu gözükü
yor. Ertuğrul dahil, kime gös tirdimse kadını tanıyamadı.
Bu film kısacık geçiliyor.
Oysa bir «Bataklı Damın Kı zı Aysel» üstüne, filmin dün yadakl 8 ayrı çevriminin yar gitarı da dahil, uzun bir İn celeme var. Sonunda genel bir değerlendirme bölümüy le kitap bitiyor. Araştırma larım sırasında 500’den cok fotoğraf buldum, bunlardan 182’sini kitap için ayırdım.
Ben 2 cilt olarak düşün
müştüm: Bir metin, bir de
ayrı kağıda fotoğraflar cil di. Ama olmadı, resimlerin ancak 82’sl basılabildl. Kül tür Bakanlığı bu 500 resim den oluşan bir Ertuğrul al bümü bassa ne iyi olur...
— Ertuğrul sağlığında İn celemenizden haberdar oldu mu?
— Evet. Şöyle oldu: Önce ona bir dizi yazılı soru İlet tim. Bana yazdığı mektup
ta. anılarını Eczacıbaşı’na
sattığını, sorduğum sorula rın bu anılara değgin oldu ğunu, onun İçin cevaplandır masının dürüst olamayaca« ğını söyledi. (Bu anılara da ne oldu, bilmiyorum). Son ra Ankara TV’sinde kendi si neması üstüne hazırladığım
bir programı görmüş, cok
beğenmiş. Notları teksir ha linde kendisine gönderdim. Geniş bir mektupla bana düzeltmem gerekli yerleri be lirtti. 8/10 kez mektuplaş tık (birinin fotokopisi var kitapta), «Alim bey, ben ken dİ hakkımda bilmediğim bir çok şeyi sizden öğrendim» diye yazdı. Bunu büyük bir iltifat saydım. Vedat Nedim Tör de bana «bir polis hafi
yesl gibi inceden İnceye
araştırmışsın, bravo» dedi.
Bu çalışmanın, ayni zaman da bazı yanlış kanıları («Mil yon Avcılarının René Clair’ in «Milyon» filminden alın dığı gibi) düzelteceğini umu yorum...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi