Başrejısör Muhsııı rLrtugrul
ve Shakespeare’in Kral Lear’ı
Recep BİLGİNER
B
üyük tiyatro adamıüluhsln Ertuğrul’un
j'aşamı, bir büyük olay lar dizisidir. Türkiye’ de, batı ölçüsünde modern ti yatroyu yerleştirip geliştirme
çabalarını sürdürürken, her
cephede savaş vermiştir. Tiyat ronun içindekilerle, dışındaki, lerle, kimi yöneticilerle. Bu sa vaş, kıskançlıkla başlamış, bağ nazlıkla, bilgisizlikle sürmüş tür.
Sanat adamının bir de yöneti cilik yanı olursa, özellikle bu yöneticilik dönemi çok uzun sü ıerse, o insanın çevresinde se venlerle birlikte sevmeyenler, beğenenlerle birlikte beğenme yenler de bulunacaktır. Ben, onun bu uzun döneminde ta nığı olduğum, kısmen do için de yaşadığım iki olayı anlata cağım.
Birinci olay 1966'da patlak ver miş olanıdır. O dönemde Muh sin Ertuğrul, gerçekten çağdaş, öfkeli, bazı önemli sosyal so runları dile getiren piyesleri
Şehir Tiyatroları’nda sahne
ledi. Bu oyunların yönetmen liğini de genç rejisörlere ver di. Aydın ve ilerici kesim bu
gelişmeden hoşlanırken, bağ
nazlar, politik çıkarların, dar
düşüncelerin kışkırtmalarıyla
harekete geçtüer. Tiyatro bas maya kalkışanlar oldu. Kimi piyesler yasaklandı, sonra mah
keme kararıyla yasak kalktı
ama bir kez baskı başlamıştı, sürdü. Belediye Meclisi’nde, bu grup, yeni bir Şehir Tiyatroları
Yönetmeliği hazırlayarak Baş
Rejisörlük kadrosunu kaldırdı. Kadro dışı kalan Muhsin Ertuğ rul da, şapkasını alarak - kim- bilir kaçıncı kez - Şehir Tiyat- roları’ndan ayrıldı. Başsız ve korumasız kalan genç rejisör lerin de kimi ayrıldı, kimi bir köşeye itildi.
O günlerde Türk Tiyatro Ya zarları Derneği yeni kurulmuş tu. Başkan Cevat Fehmi Baş- kut’la Ankara’ya gittik, kimi yetkililerle görüştük. Hepsi, çok ayıp etmişler, dedi ama sonuç alınamadı. İstanbul’a döndük
ten sonra, Belediye Meclisi’nde, Şehir Tiyatroları Yönetm eliği’- ni değiştiren üyelerin bağlı ol dukları partinin genel başkanı da olan başbakana bir telgraf çektim. Özeti şu: «Muhsin Er tuğrul modern Türk Tiyatro- su’nun kurucusu, büyük bir ti yatro adamıdır. Onu, sokak po litikacılarından. başbakan ve parti genel başkanı olarak kur tarıuız. Bunu yaparsanız, tiyat ro çevrelerinde ve aydınlar ara smda uyanan haklı tepkiyi ya tıştırmış olursunuz. Bu vesiley le size şunu da hatırlatmak is terim. Kristof Kolomb Ameri ka’yı keşfettikten yıllar sonra ülkesindeki bir takım çıkarcıla rın, bağnazların ve politika sim sa rlarınm haksızlığına uğradı küskün köşesine çek'ddi. Anıları arasında şunları yazdı: Ey hak ve adalet arayıcıları! Benim uğ radığım haksızlıkları diişiine rek kendi geleceğinize ağlayı nız.*
Telgrafın sonuna da şu notu ekledim: «Size ilerde kendi hayatınız için de geçerli olabi lecek bir gerçeği hatırlatırım.» Telgrafıma cevap çıkmadı.
Ancak, hatırlattığım gerçek
olaya ilgi göstermeyenin başı- na aynen geldi,_______________
On yıl sonra ikinci olay
Anlatacağım ikinci olay, bi rinci olaydan on yıl sonradır. Bu arada Muhsin Ertuğrul ü sevenler boş durmadı. Beledi ye Başkanı’na, Belediye Mec- lisi’nin değişen üyelerine çeşit li başvurular oldu. Haşım İş-
çan döneminde başladı,
Dr.
Fahri Atabey döneminde yeni bir Şehir Tiyatroları Yönetme ligi hazırlanarak sonuçlandı.
Geriye, Muhsin Ertuğrul’un
Baş Rejisörlüğe atanması kalı yordu. Odası hazırlandı, bu gün geliyor, yok yarın gelecek, diye bekleyiş başladı. Belediye
Meclisi’nde Başkan Vekili
Nihat Türel. Muhsin Ertuğ-
rul’u öven çok güzel bir ko
nuşma yapmıştı. Başkan
Dr.
Fahri Atabey hazırladığı ko nuşmayı okuyamadı ama, Muh
»İn
Ertuğrul’un kişiliğinive
tiyatroya yaptığı hizmetleri
övüyordu. Tiyatro Yazarları
Derneği adına, Başkan, oda-
suıda Cevat Fehmi Başkut’u, beni ve Necati Cumalı’yı ka bul etti. «B ir haftaya kadar otomobilimle gidip evinde ken dişini ziyaret edeceğim ve bir
likte tiyatroya getireceğim»
dedi.
Günler geçti. H er sabah, es ki dostum olan ve Zeynep Ka mil Hastanesindeki çalışm a lı rina hayran olduğum Dr. Ata be,y’e telefon ettim. H er kere sinde, «Yarın olacak», cevabı nı aldım. Bu arada, aleyhte olanlar da anlaşılan boş dur muyordu. Sonunda, Başkan, te lefonuma şu cevabı verdi: «K ar
deştm, Muhsin Ertuğrul sol
cuymuş!» Dondum kaldım, yal nızca, «Akşamdan sonra saba- hm hayır olsun» diyebildim.
K ra l L e a r’e
benzetilmişti
Üç yıl sonra, yeni Belediye Başkanı Ahmet t s van, otomo biliyle evine giderek rahmetli
Muhsin Ertuğrulü Baş Reji
sör olarak tiyatroya getirdi. Ama Hoca’nm kader çizgisin deki savaşımı bitmemişti. O, «Ben tiyatroya ancak benimle birlikte aynlan çocuklarımla dönerim» demişti. Çocuklarım dediği de genç rejisörler ve sa natçılardı. Dönüşte hepsini ti yatroya aldı. Ne yazık ki ba layı uzun sürmedi. Bu kez biz zat çocukları, Başkanla ve ki mi Belediye Meclisi üyeleriyle birleşerek yeni bir yönetmelik hazırladılar ve bu yönetmelikte Baş R ejisörü , yani Muhsin Er tuğrulü yetkisiz, etkiâiz, köşe sinde sembolik olarak oturması gereken bir insan durumuna ge getirdiler. O da — kimbilir yİ ne kaçıncı kez — şapkasını ala rak, bir daha dönmemek üzere Şehir Tiyatrolan’ndan ayrıldı. O günlerde, çocukların dediği kimi genç rejisör ve sanatçıla rın kendi aleyhine dönmeleri ve kendisine haber verilmeden böy le bir yönetmelik hazırlamaları üzerine Hoca, Kral
Lear'e
ben zettlmişti.Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi